Aftensmaden dufter lækkert. Akşam yemeği nefis kokuyor. Akşam yemeği çok güzel kokuyor. Aftensmaden var fremragende. Akşam yemeği harikaydı. Akşam yemeği harikaydı. Allan forlod os. Allan bizi terk etti. Allan bizi terk etti. Alle andre ventede. Başka herkes bekledi. Herkes bekliyordu. Alle boldene er gule. Tüm toplar sarı. Tüm topları sarıdır. Alle går. Herkes gidiyor. Herkes gidiyor. Alle havde en hård tid. Herkes zor zaman geçirdi. Herkes zor zamanlar geçirdi. Alle tænker det samme. Herkes aynı şeyi düşünüyor. Herkes aynı şeyi düşünüyor. Alle tænker på den samme måde. Herkes aynı şekilde düşünüyor. Herkes aynı şekilde düşünüyor. Alle var tilfredse. Herkes memnundu. Herkes mutluydu. Astronomi handler om stjerner og planeter. Astronomi yıldızlar ve gezegenler ile ilgilenir. Astronomi, yıldızlar ve gezegenlerle ilgilidir. Bank på døren. Kapıyı çal. Kapıyı çal. Bare fortsæt med at køre. Sadece sürmeye devam et. Sürmeye devam et. Bare træk dig tilbage. Sadece geri hareket edin. Geri çekil. Besøg os i morgen. Bizi yarın ziyaret edin. Yarın bizi ziyaret et. Betty kører hurtigt. Betty hızlı araba sürer. Betty hızlı gidiyor. Bliv klippet. Bir saç tıraşı ol. Saçını kestir. Bor du i Libanon? Lübnan'da mı yaşıyorsun? Lübnan'da mı yaşıyorsun? Børn bliver let forkølet. Çocuklar kolaylıkla üşütürler. Çocuklar kolayca üşütebilir. Bring den herhen. Onu buraya getir. Buraya getir. Bring det nærmere. Onu daha yakına getir. Daha yakına getir. Bring mig penge. Bana para getir. Bana para getir. Bring nøglen. Anahtarı getir. Anahtarı getir. Bring Tom tilbage. Tom'u geri getir. Tom'u geri getir. Bryd dig ikke om at komme hjem til mig. Evime gelmek için zahmet etmeyin. Benim evime gelme zahmetine girme. Butikken er lukket i dag. Dükkân bugün kapalı. Bugün dükkan kapalı. Damen er over firs. Bayan seksenin üzerinde. Hanımefendi seksen yaşını geçti. de besøgte os. Bizi ziyaret ettiler. Bizi ziyaret ettiler. De bor i det hus overfor vores. Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar. Karşımızdaki evde yaşıyorlar. De er bevæbnet. Onlar silahlı. Silahları var. De er læger. Onlar doktordur. Onlar doktor. De hader edderkopper. Onlar örümceklerden nefret eder. Örümceklerden nefret ederler. De kan alle køre. Onların hepsi araba sürebilir. Herkes araba kullanabilir. De kommer igen. Onlar yine geliyorlar. Geri gelecekler. De kom tilbage. Onlar geri geldiler. Geri döndüler. Den hat kostede mig ti dollars. Bu şapka bana on dolara mal oldu. O şapka bana 10 dolara patladı. Denne fugl kan ikke flyve. Bu kuş uçamaz. Bu kuş uçamaz. Denne hat tilhører Tom. Bu şapka Tom'a aittir. Bu şapka Tom'a ait. Denne klub har halvtreds medlemmer. Bu kulübün elli üyesi var. Bu kulübün 50 üyesi var. Denne kniv skærer ikke godt. Bu bıçak iyi kesmez. Bu bıçak iyi kesmiyor. Denne medicin smager meget dårligt. Bu ilaç çok kötü tadıyor. Bu ilacın tadı çok kötü. Dens farve er rød. Onun rengi kırmızıdır. Rengi kırmızı. Den som søger, finder. Arayan bulur. Arayan bulur, arayan bulur. Den sorte hund løb. Siyah köpek koştu. Siyah köpek koşuyordu. Den var hvid. Beyazdı. Beyazdı. Der er brug for mere. Daha fazla gerekli. Daha fazlasına ihtiyacımız var. Der er en flaske vin på bordet. Masanın üzerinde bir şişe şarap var. Masada bir şişe şarap var. Der er ikke nogen elevator i vores hus. Evimizde asansör yok. Bizim evde asansör yok. Der er ingen løsning. Hiçbir çözüm yok. Bunun bir çözümü yok. Der er mere. Daha fazlası var. Dahası var. De respekterer ham. Ona saygı duyuyorlar. Ona saygı duyuyorlar. Der findes koalaer i Østrig. Avusturya'da koala var. Avusturya'da koalalar var. Der hænger et ur på væggen. Duvarda bir saat var. Duvarda bir saat asılı. Der mangler en side. Eksik bir sayfa var. Bir sayfa eksik. Der mangler noget. Bir şey eksik. Bir şey eksik. Der var for mange mennesker til koncerten. Konserde çok fazla kişi vardı. Konserde çok fazla insan vardı. Der var mere end en. Birden daha fazla vardı. Birden fazla vardı. De sælger slik. Onlar şeker satarlar. Şeker satıyorlar. Det afhænger af sammenhængen. Bu, bağlama bağlıdır. Duruma göre değişir. De tager afsted for at shoppe. Alışverişe gidiyorlar. Alışverişe gidiyorlar. Det er blevet gjort rent. Temizlendi. Temizlik yapılmış. Det er din skønhed. O senin güzelliğin. Bu senin güzelliğin. Det er farligt at drikke for meget. Çok fazla içmek tehlikelidir. Çok fazla içmek tehlikelidir. Det er for dårligt. Çok kötü. Bu çok kötü. Det er ikke rent. Temiz değil. Temiz değil. Det er måske den sidste gang. Son kez olabilir. Bu son sefer olabilir. Det er mere end rigeligt. Bu, yeterli miktardan daha fazla. Bu kadarı yeter de artar bile. Det er under stolen. O, sandalyenin altında. Sandalyenin altında. Det er vores job. O bizim işimiz. Bu bizim işimiz. Det gør ondt her. Burası ağrıyor. Burası acıyor. Det lykkedes mig at nå det sidste tog. Son treni yakalamayı başardım. Son trene yetiştim. De troede på Tom. Onlar Tom'a inandılar. Tom'a inandılar. De tror på det. Onlar ona inanıyorlar. Buna inanıyorlar. Det tager tid. Bu zaman alır. Biraz zaman alacak. Dette er det modsatte af hvad jeg forventede. Bu, benim beklediğimin tersi. Bu beklediğimin tam tersi. Dette er en lang blyant. Bu uzun bir kalem. Bu uzun bir kalem. Dette er sidste gang. Bu, son kez. Bu son. Dette job vil tage dobbelt så lang tid som jeg regnede med. Bu iş beklediğimin iki katı kadar uzun sürecek. Bu iş düşündüğümden iki kat daha uzun sürecek. Dette manglede. Bu eksikti. Bu eksikti. Dette vil ikke blive den sidste gang. Bu son kez olmayacak. Bu son olmayacak. Det var ikke dig, var det? Sen değildin, değil mi? Sen değildin, değil mi? De ventede på deres lærer. Onlar öğretmenlerini beklediler. Öğretmenlerini bekliyorlardı. De ventede på ham i timevis. Onu saatlerce beklediler. Saatlerce onu beklediler. De vil købe noget. Onlar bir şey alacaklar. Bir şey almak istiyorlar. Disse bukser er beskidte. Bu pantolon kirli. Bu pantolon kirli. Dit hus er stort. Senin evin büyük. Evin çok büyük. Dit svar er forkert. Cevabın yanlış. Cevabınız yanlış. Dobbeltklik på ikonet. İkona çift tıkla. Simgeye çift tıklayın. Drej til venstre her. Burada sola dön. Buradan sola dön. Drej til venstre ved hjørnet. Köşede sola dön. Köşeden sola dön. Drik din mælk. Sütünü iç. Sütünü iç. Drik mere vand. Daha fazla su iç. Biraz daha su iç. Du brød reglerne. Kurallara karşı geldin. Kuralları çiğnedin. Du er en god kunde. Sen iyi bir müşterisin. Sen iyi bir müşterisin. Du er ganske klog. Oldukça zekisin. Çok zekisin. Du er ikke mindre flot end hende. Ondan daha az güzel değilsin. Sen de ondan daha az yakışıklı değilsin. Du er nødt til at spørge en anden. Başka birine sormak zorunda kalacaksın. Başka birine sormalısın. Du er skarp. Sen dolandırıcısın. Çok zekisin. Du har en smuk hest. Atın güzel. Çok güzel bir atın var. Du har vand. Senin suyun var. Suyun var. Du havde ikke behøvet at komme så tidligt. O kadar erken gelmek zorunda değildin. Bu kadar erken gelmene gerek yoktu. Du ignorerer mig. Beni görmezden geliyorsun. Beni görmezden geliyorsun. Du kan kalde mig Tom. Bana Tom diyebilirsin. Bana Tom diyebilirsin. Du kan stole på Jack. Jack'e güvenebilirsin. Jack'e güvenebilirsin. Du lavede en fejl. Bir hata yaptın. Bir hata yaptın. Du skal arbejde mere. Daha çok çalışmalısın. Daha çok çalışmalısın. Du skal møde ham. Onu karşılamalısın. Onunla tanışmanı istiyorum. Du skal stoppe med at ryge. Sigara içmeyi bırakmalısın. Sigarayı bırakmanı istiyorum. Du spørger aldrig. Sen asla soru sormazsın. Hiç sormuyorsun. Du tænker ikke. Sen düşünmüyorsun. Düşünmüyorsun. Du ved det aldrig. Asla bilmezsin. Asla bilemezsin. Du vil få en hård tid. Zor bir zaman geçireceksin. Zor zamanlar geçireceksin. Efteråret var lang og mild. Sonbahar uzun ve ılıktı. Sonbahar uzun ve yumuşaktı. Ellers andet? Başka bir şey var mı? Başka bir şey? Elvis Presley lever! Elvis Presley yaşıyor! Elvis Presley yaşıyor! Emnet er mig velbekendt. Konuyu gayet iyi biliyorum. Konuyu çok iyi biliyorum. En af hundene er i live. Köpeklerden biri canlıdır. Köpeklerden biri yaşıyor. En eller anden bankede på døren. Biri kapıyı çaldı. Birisi kapıyı çaldı. En gang til venligst. Bir kez daha lütfen. Bir kez daha lütfen. Enhver by i USA har et bibliotek. Amerika'daki her şehrin bir kütüphanesi vardır. Amerika’da her şehrin bir kütüphanesi vardır. En kanin har lange ører. Bir tavşanın uzun kulakları vardır. Tavşanların uzun kulakları vardır. Er babyen vågnet op? Bebek uyandı mı? Bebek uyandı mı? Er den blå? Mavi mi? Mavi mi? Er den hvid? O beyaz mı? Beyaz mı? Er denne restaurant åben? Bu restoran açık mı? Bu restoran açık mı? Er der andet du er allergisk over for? Başka herhangi bir şeye alerjin var mı? Başka alerjiniz var mı? Er der ikke en anden vej? Başka bir yolu yok mu? Başka bir yol yok mu? Er der noget jeg kan gøre for at hjælpe? Yardım etmek için yapabileceğim bir şey var mı? Yardım edebileceğim bir şey var mı? Er det fredag i dag? Bugün Cuma mı? Bugün Cuma mı? Er det lørdag i morgen? Yarın Cumartesi midir? Yarın cumartesi mi? Er det rent? Temiz mi? Temiz mi? Er du begyndt at lære engelsk? İngilizce çalışmaya başladın mı? İngilizce öğrenmeye mi başladın? Er engelsk sværere end japansk? İngilizce Japoncadan daha zor mu? İngilizce Japoncadan daha mı zor? "Er hun ung?" "Ja, det er hun." "O genç mi?" "Evet, genç." "Genç mi?" "Evet, öyle." Er I klar til at flyve? Uçmak için hazır mısınız? Uçmaya hazır mısınız? Er I to venner? İkiniz arkadaş mısınız? Siz arkadaş mısınız? Er jeg smuk eller ej? Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim? Güzel miyim, değil miyim? Er mit svar korrekt? Benim cevabım doğru mu? Cevabım doğru mu? Er morgenmaden klar? Kahvaltı hazır mı? Kahvaltı hazır mı? Er vinen rød? Şarap kırmızı mı? Şarap kırmızı mı? Fangede du noget sidst du tog ud for at fiske? Son kez balık tutmaya gittiğinde bir şey yakaladın mı? En son balığa çıktığında bir şey yakaladın mı? Faren er ovre. Tehlike bitti. Tehlike geçti. Fart på. Acele et. Acele edin. Far vander blomsterne. Babam çiçekleri suluyor. Babam çiçekleri suluyor. Ferien er nu forbi. Tatil geçti artık. Tatil sona erdi. Find en anden. Başka birini bul. Başka birini bul. Find et job! Bir iş bul! İş bul! Fluen er på loftet. Sinek tavanda. Sinek tavan arasında. Flyet kom til tiden. Uçak zamanında geldi. Uçak zamanında geldi. Fodbold er mere populært end baseball. Futbol beyzboldan daha popüler. Futbol beysboldan daha popülerdir. Fordi de ser fjernsyn. Çünkü televizyon izliyorlar. Çünkü televizyon izliyorlar. Forlad vores hus. Evimizden ayrılın. Evimizi terk et. For mig er det vigtigt. Benim için önemlidir. Benim için önemli. Fortæl mig mere. Bana biraz daha anlat. Biraz daha anlat. Fuglen flyver i værelset. Kuş odada uçuyor. Kuş odada uçuyor. Gå en tur. Yürüyüşe çıkın. Yürüyüşe çık. Gå hen og skift tøj. Git üstünü değiştir. Git üstünü değiştir. Går dit ur rigtigt? Saatin doğru mu? Saatiniz doğru mu? Går du eller ej? Gidiyor musun yoksa gitmiyor musun? Gidiyor musun, gitmiyor musun? Gå ud af vores hus. Evimizden çıkın. Defol git evimizden. Giv mig dine penge eller jeg tæsker dig. Bana paranı ver yoksa seni döverim. Bana paranı ver yoksa seni döverim. Gør køkkenet rent. Mutfağı temizleyin. Mutfağı temizle. Grønt går ikke sammen med rødt. Yeşil kırmızı ile gitmez. Yeşil kırmızı ile birlikte gitmez. Guld kan ikke købe alt. Altın her şeyi satın alamaz. Altın her şeyi satın alamaz. Guld vejer mere end jern. Altın, demirden daha fazla çeker. Altın, demirden daha ağırdır. Han arbejdede for hårdt og blev syg. Çok çalıştı, ve hasta oldu. Çok çalıştı ve hastalandı. Han blev vred. O sinirlendi. Sinirlenmişti. Han bor i det gule hus. O, şu sarı evde yaşıyor. Sarı evde yaşıyor. Han drikker ikke. O içki içmez. İçki içmez. Han elsker legetøj. O oyuncakları sever. Oyuncaklara bayılır. Han er bange for at flyve i flyvemaskine. O, bir uçakta uçmaktan korkuyor. Uçağa binmekten korkuyor. Han er en barndomsven. O, bir çocukluk arkadaşıdır. O benim çocukluk arkadaşım. Han færdiggjorde sin morgenmad. Kahvaltısını bitirdi. Kahvaltısını bitirdi. Han fortjener mere. O daha fazlasını hak ediyor. Daha fazlasını hak ediyor. Han fortjente det. O bunu hak etti. Bunu hak etmişti. Han gjorde det modsatte. Aksini yaptı. Tam tersini yaptı. Han har en lang næse. Onun uzun bir burnu vardır. Uzun bir burnu var. Han har virkelig ændret sig siden sidste gang. O gerçekten son zamandan beri çok değişti. Geçen seferden beri çok değişti. Han havde ondt i hovedet. Başı ağrıyordu. Başı ağrıyordu. Han hoppede på toget. O, trene atladı. Trene bindi. Han hvilede for en stund. O bir süre dinlendi. Bir süre dinlendi. Han kan ikke lide æg. Yumurta sevmez. O yumurta sevmez. Han kan tale både engelsk og fransk. O, hem İngilizce hem Fransızca konuşabilir. Hem İngilizce hem de Fransızca konuşabiliyor. Han køber medicin. O ilaç satın alır. İlaç alıyor. Han lå på sengen. O, yatakta yatıyordu. Yatağın üzerindeydi. Han lovede at sælge. O, satmak için söz verdi. Satacağına söz verdi. Han lukkede sine øjne. Gözlerini kapadı. Gözlerini kapattı. Han malede døren blå. Kapıyı maviye boyadı. Kapıyı maviye boyadı. Han ombestemte sig. Onun fikrini değiştirdi. Fikrini değiştirdi. Han plejede at drikke. O eskiden içerdi. Eskiden içerdi. Han sælger aviser til os. Bize gazete satar. Bize gazete satıyor. Han sender os blomster. O bize çiçekler gönderir. Bize çiçek gönderiyor. Han ser ældre ud end min bror. O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor. Kardeşimden daha yaşlı görünüyor. Han slap væk. Kaçtı. Kaçtı. Hans navn er kendt af alle i denne by. Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir. Adı bu kasabadaki herkes tarafından biliniyor. Han sparkede til bolden med sin fod. Topu ayağıyla vurdu. Ayağıyla topa vurdu. Han spiste dobbelt så meget som mig. Benim yediğimin iki katı kadar çok yedi. Benim yediğimin iki katını yiyordu. Han spurgte efter dig. O senin halini hatırını sordu. Seni sordu. Hans roman solgte godt. Onun romanı iyi sattı. Romanı iyi satmış. Hans svar var ikke korrekt. Onun cevabı doğru değildi. Verdiği cevap doğru değildi. Han står tidligt op. O erken kalkıyor. Erken kalkar. Han stiller hele tiden dumme spørgsmål. O her zaman aptal sorular soruyor. Sürekli aptalca sorular soruyor. Han tilskriver sin succes hårdt arbejde. Başarısını çok çalışmaya bağlar. Başarısını ağır işlere borçludur. Han tror det er umuligt for mig at bestige bjerget alene. O benim dağa tek başıma tırmanmamın imkansız olduğunu düşünüyor. Dağa tek başıma tırmanmamın imkansız olduğunu düşünüyor. Han tror på livet efter døden. Ölümden sonraki yaşama inanıyor. Ölümden sonraki hayata inanıyor. Han var tilfreds med resultatet. Sonuçtan memnundu. Sonuçtan memnundu. Han vil aldrig besøge byen igen. Şehri asla tekrar ziyaret etmeyecek. Bir daha asla bu şehri ziyaret etmeyecek. Han viste hende vejen. Ona yolu gösterdi. Ona yolu gösterdi. Har du en løsning? Bir çözümün var mı? Bir çözümün var mı? Har du lyst til at lege gemme? Saklambaç oynamak ister misin? Saklambaç oynamak ister misin? Har du nogensinde røget? Hiç sigara içtin mi? Hiç sigara içtin mi? Har du nogensinde set en elefant flyve? Hiç filin uçtuğunu gördün mü? Hiç uçan bir fil gördün mü? Har du valgt en interessant bog til din søn? Oğlun için ilginç bir kitap seçtin mi? Oğlun için ilginç bir kitap seçtin mi? Har hun børn? Onun çocukları var mı? Çocukları var mı? Hastværk er lastværk. Acele işe şeytan karışır. Acelecilik kargo taşımacılığıdır. Hendes hænder er kolde som is. Onun elleri buz kadar soğuktu. Elleri buz gibi soğuk. Hent din pung. Cüzdanını getir. Cüzdanını al. Hent en skovl. Bir kürek getir! Bir kürek getir. Her kommer de. İşte geliyorlar. İşte geliyorlar. Hold dine hænder rene. Ellerini temiz tut. Ellerini temiz tut. Hold fast i rebet. İpe tutun. İpe tutun. Hun bliver let forkølet. O kolayca soğuk alır. Çok çabuk üşütecek. Hunden løber over vejen. Köpek sokağın karşısına geçiyor. Köpek yolun karşısına geçiyor. Hun er allerede vendt tilbage. O zaten döndü. Çoktan geri döndü. Hun er meget god til at lave mad. O çok iyi yemek yapar. Çok iyi bir aşçıdır. Hun er over tyve. O yirminin üzerinde. 20'yi geçti. Hun er sit gamle jeg igen. O tekrar eskisi gibi. Eski haline geri döndü. Hun gik den vej. O tarafa gitti. Şu tarafa gitti. Hun gik langsomt fremad. O, yavaşça ilerledi. Yavaşça ilerledi. Hun gjorde værelset rent. O, odayı temizledi. Odayı temizledi. Hun har brune øjne. Kahverengi gözleri var. Gözleri kahverengi. Hun har flere bøger. Onun daha çok kitabı var. Başka kitapları da var. Hun kan ikke blive enig med sig selv om hun skal få sig et arbejde eller begynde på universitetet. Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum. Bir iş bulup bulamayacağına ya da üniversiteye gidip gitmeyeceğine kendisi karar veremez. Hun prøvede det selv. Onu kendisi denedi. Bunu kendisi de denedi. Hun sælger grøntsager. O sebze satar. Sebze satıyor. Hun serverede kaffe til mig. Bana kahve servisi yaptı. Bana kahve ikram etti. Hun solgte sin bil til ham. O, ona arabasını sattı. Arabasını ona sattı. Hun spiser ikke andet end grøntsager. O, sebzeden başka bir şey yemez. Sebzeden başka bir şey yemiyor. Hun tog et andet sted hen for at shoppe. O, başka bir yere alışverişe gitti. Alışverişe gitmek için başka bir yere gitti. Hun var nødt til selv at gå. Kendi gitmek zorunda kaldı. Kendi başına gitmek zorunda kaldı. Hun viste mig sin nye bil. O, bana yeni arabasını gösterdi. Bana yeni arabasını gösterdi. Hurtigt er det modsatte af langsomt. Hızlı, yavaşın zıddıdır. Hızlı, yavaşın tam tersidir. Hvad blev der serveret til festen? Partide ne servis edildi? Partide ne servis ediliyordu? Hvad er klokken på dit ur? Saatinde saat kaç? Saatin kaç? Hvad er meningen med livet? Hayatın anlamı nedir? Yaşamın amacı nedir? Hvad fik dig til at tænke sådan? Sizi böyle düşündüren nedir? Neden böyle düşündün? Hvad har du? Neyin var? Ne buldun? Hvad har Tom i sin hånd? Tom'un elinde ne var? Tom'un elinde ne var? Hvad købte I? Ne satın aldınız? Ne aldınız? Hvad kostede det? O neye mal oldu? Ne kadara mal oldu? Hvad koster det? Fiyatı ne kadar? Ne kadar? Hvad mener du? Ne düşünüyorsun? Ne demek istiyorsun? Hvad skal jeg gøre, hvis jeg bliver angrebet af en gråbjørn? Bir bozayı tarafından saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım? Bir boz ayı tarafından saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım? Hvad skal jeg købe? Ne almam gerekiyor? Ne satın almalıyım? Hvad skete der i bussen? Otobüste ne oldu? Otobüste ne oldu? Hvad svarede du? Ne cevap verdin? Sen ne dedin? Hvad tid står du normalt op om morgenen? Her sabah genellikle saat kaçta kalkarsın? Normalde sabah saat kaçta kalkarsınız? Hvem elsker du? Kimi seviyorsun? Kimi seviyorsun? Hvem har skrevet "Fyrsten"? "Prens"i kim yazdı? Prens'i kim yazdı? Hvem køber? Kim satın alıyor? Kim satın alıyor? Hvem købte det? Onu kim aldı? Kim satın aldı? Hvem mødte du? Kimle tanıştın? Kiminle tanıştın? Hvem solgte denne bil til dig? Bu arabayı sana kim sattı? Bu arabayı sana kim sattı? Hvem vil du gå med? Kiminle gideceksin? Kiminle gitmek istersin? Hvidt brød, tak. Beyaz ekmek, lütfen. Beyaz ekmek lütfen. Hvilken frugt er grøn? Hangi meyve yeşildir? Hangi meyve yeşildir? Hvilken vej er nærmest? Hangi yol en yakın? Hangi yol daha yakın? Hvilken vej skal jeg gå? Hangi yoldan gitmeliyim? Ne tarafa gideyim? Hvilken vej valgte du? Hangi yolu seçtin? Hangi yolu seçtin? Hvis du sagde: "Jeg elsker dig", så ville jeg også sige det samme til dig. Eğer "Seni seviyorum" dersen, ben de aynısını sana söylerim. Eğer "seni seviyorum" deseydin ben de sana aynı şeyi söylerdim. Hvis jeg var dig så ville jeg straks gå hjem. Yerinde olsam derhal eve giderim. Yerinde olsam hemen eve giderdim. Hvis jeg var en fugl, ville jeg flyve hen til dig. Bir kuş olsam, sana uçarım. Eğer bir kuş olsaydım, sana doğru uçardım. Hvor afgår det fra? O nereden kalkıyor? Nereden geliyor? Hvordan var frokosten? Öğle yemeği nasıldı? Kahvaltı nasıldı? Hvor er din jakke? Ceketin nerede? Ceketin nerede? Hvor fejlede vi? Nerede hata yaptık? Nerede hata yaptık? Hvorfor er sne hvidt? Kar niçin beyazdır? Kar Neden Beyazdır? Hvorfor ikke? Neden olmasın? Neden? Hvorfor kom han ikke? Neden gelmedi? Neden gelmedi? Hvorfor mig? Neden ben? Neden ben? Hvor gik den mand hen? Bu adam nereye gitti? Bu adam nereye gitti? Hvor længe har du ventet? Ne kadar bekledin? Ne zamandır bekliyorsun? Hvor langt er du henne i graviditeten? Ne zamandır hamilesin? Kaç aylık hamilesin? Hvor lang tid tager det til fods? Yaya olarak ne kadar zaman alır? Yürüyerek ne kadar sürer? Hvor mange æbler var der i kassen? Kutuda kaç tane elma vardı? Kutuda kaç elma vardı? Hvor meget vil det koste? Kaça mal olacak? Ne kadara mal olacak? Hvornår behandlede du sidst en patient? En son ne zaman bir hastayı tedavi ettin? En son ne zaman bir hastayı tedavi ettin? Hvornår besøgte du sidst Australien? Avustralya'yı en son ne zaman ziyaret ettin? Avustralya'yı en son ne zaman ziyaret ettiniz? Hvornår betalte du sidste gang en bøde? En son ne zaman bir para cezası ödedin? En son ne zaman para cezası ödedin? Hvornår gik du i seng i går aftes? Dün gece ne zaman yattın? Dün gece kaçta yattın? Hvornår kommer du? Ne zaman geliyorsun? Ne zaman geliyorsun? Hvornår kører det sidste tog? Son tren saat kaçta? Son tren ne zaman kalkıyor? Hvornår lånte du sidst bøger fra biblioteket? En son ne zaman kütüphaneden kitap ödünç aldın? En son ne zaman kütüphaneden ödünç kitap aldın? Hvornår og hvor bliver morgenmad serveret? Kahvaltı ne zaman ve nerede servis edilmektedir? Kahvaltı ne zaman ve nerede servis edilir? Hvornår så du ham sidst? Onu en son ne zaman gördün? Onu en son ne zaman gördünüz? Hvornår så du sidst dine børn? Çocuklarınızı en son ne zaman gördünüz? Çocuklarını en son ne zaman gördün? Hvornår så du sidst Özgür? Tom'u en son ne zaman gördün? Özgür'ü en son ne zaman gördün? Hvornår så du sidst Tom smile? Tom'un gülümsediğini en son ne zaman gördün? Tom'u en son ne zaman gülümserken gördün? Hvornår talte du sidst med Tom? Tom'la en son ne zaman konuştun? Tom'la en son ne zaman konuştun? Hvornår var det vi mødtes sidste gang? En son ne zaman karşılaştık? En son ne zaman görüştük? Hvornår vil aftensmaden blive serveret? Akşam yemeği ne zaman servis edilecek? Akşam yemeği ne zaman servis edilecek? Hvor sendte de dig hen? Seni nereye gönderdiler? Seni nereye gönderdiler? I begyndelsen skabte Gud himlen og jorden. Allah önce yeri ve göğü yarattı. Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. I er mine venner. Arkadaşlarımsınız. Siz benim arkadaşlarımsınız. Ingen købte det. Hiç kimse onu almadı. Kimse yutmadı. Ingen spurgte dig. Kimse seni sormadı. Sana soran olmadı. Ingen spurgte. Hiç kimse sormadı. Kimse sormadı. Ingen tror på mig. Kimse bana inanmıyor. Kimse bana inanmıyor. Intet er mere vigtigt end helbredet. Hiçbir şey sağlıktan daha önemli değildir. Hiçbir şey sağlıktan daha önemli değildir. I skal spise mere. Daha fazla yemelisiniz. Daha çok yemeniz lazım. I skulle alle skamme jer. Hepiniz kendinizden utanmalısınız. Hepiniz kendinizden utanmalısınız. Island hørte til Danmark. İzlanda Danimarka'ya aitti. İzlanda, Danimarka'nın bir parçasıydı. Ja. Evet. Evet. Ja, jeg ved det. Evet, onu biliyorum. Evet, biliyorum. Jeg blev skilt. Ben boşandım. Boşandım. Jeg blev syg. Hastalandım. Hastalandım. Jeg bor i Akasaka i Tokyo. Tokyo'daki Akasaka'da yaşıyorum. Akasaka, Tokyo'da yaşıyorum. Jeg bør læse bogen. Kitabı okumalıyım. Kitabı okumalıyım. Jeg bragte aftensmad. Akşam yemeğini getirdim. Akşam yemeği getirdim. Jeg dækkede mine ører. Kulaklarımı kapattım. Kulaklarımı kapattım. Jeg drejede til højre. Ben sağa döndüm. Sağa döndüm. Jeg drikker aldrig alene. Asla yalnız içki içmem. Asla yalnız içmem. Jeg elsker at shoppe. Alışveriş yapmayı seviyorum. Alışverişe bayılırım. Jeg elsker min gule sweater. Ben sarı kazağımı seviyorum. Sarı kazağımı seviyorum. Jeg elsker Toms restaurant. Tom'un restoranını severim! Tom'un restoran çok seviyorum. Jeg er amerikaner. Ben Amerikan'ım. Ben Amerikalıyım. Jeg er bange for kakerlakker. Hamamböceğinden korkarım. Hamamböceklerinden korkuyorum. Jeg er en kat. Ben bir kediyim. Ben bir kediyim. Jeg er et meget stabilt geni. Ben çok dengeli bir dâhiyim. Ben çok istikrarlı bir dahiyim. Jeg er forvirret. Kafam karıştı. Kafam karıştı. Jeg er glad for at vi er blevet gift. Evlendiğimize memnun oldum. Evlendiğimiz için çok mutluyum. Jeg er hjemme. Ben evdeyim. Ben geldim. Jeg er ikke fuld. Sarhoş değilim. Sarhoş değilim. Jeg er ikke sikker. Emin değilim. Emin değilim. Jeg er ikke træt. Yorgun değilim. Yorgun değilim. Jeg er imod krig. Savaşa karşıyım. Ben savaşa karşıyım. Jeg er syg. Hastayım. Ben hastayım. Jeg er tørstig. Susadım. Susadım. Jeg er ved at spise. Yemek yiyorum. Yemek yiyorum. Jeg er velbekendt med emnet. Konuyu gayet iyi biliyorum. Konuyu çok iyi biliyorum. Jeg flyttede i sidste måned. Ben geçen ay taşındım. Geçen ay taşındım. Jeg føler noget. Ben bir şey hissediyorum. Bir şeyler hissediyorum. Jeg fortjener mere. Daha fazlasını hak ediyorum. Daha fazlasını hak ediyorum. Jeg fryser. Üşüyorum. Üşüyorum. Jeg gik glip af mødet. Toplantıyı kaçırdım. Toplantıyı kaçırdım. Jeg glemte hans navn. Onun adını unuttum. Adını unuttum. Jeg glemte min jakke. Ceketimi unuttum. Ceketimi unutmuşum. Jeg hader mandage. Pazartesilerden nefret ediyorum. Pazartesilerden nefret ediyorum. Jeg hader mig selv. Kendimden nefret ediyorum. Kendimden nefret ediyorum. Jeg har brug for den medicin. O ilaca ihtiyacım var. O ilaca ihtiyacım var. Jeg har brug for mere tid. Daha fazla zamana ihtiyacım var. Biraz daha zamana ihtiyacım var. Jeg har det varmt. Sıcak hissediyorum. Sıcak bastı. Jeg har en bus at nå. Yetişecek bir otobüsüm var. Yetişmem gereken bir otobüs var. Jeg har et forslag. Benim bir önerim var. Sana bir teklifim var. Jeg har færre penge end dig. Senden az param var. Senden daha az param var. Jeg har hvid skjorte på til hverdag. Hafta içleri beyaz gömlek giyerim. Her gün beyaz gömlek giyiyorum. Jeg har købt dette kamera for 35000 yen. Bu kamerayı 35,000 yene satın aldım. Bu kamerayı 35.000 yene aldım. Jeg har købt en Picasso. Bir Picasso tablosu satın aldım. Bir Picasso aldım. Jeg har lavet de samme fejl som jeg lavede sidste gang. Geçen defa yaptığım aynı hataları yaptım. Geçen sefer yaptığım hataların aynısını yaptım. Jeg har netop gjort mit værelse rent. Ben az önce odamı temizledim. Odamı yeni temizledim. Jeg har ondt i armen. Kolum ağrıyor. Kolum acıyor. Jeg har ondt i brystet. Göğsüm ağrıyor. Göğsüm ağrıyor. Jeg har ondt i ryggen. Sırtım ağrıyor. Sırtım ağrıyor. Jeg har ondt i skulderen. Omuzum ağrıyor. Omzum ağrıyor. Jeg har tennisalbue. Bende tenisçi dirseği var. Tenisçi dirseğim var. Jeg har været i Kina i mindre end en måned. Bir aydan kısa bir süredir Çin'de bulunuyorum. Bir aydan daha az bir süredir Çin'deyim. Jeg har været overalt. Her yerdeydim. Her yere gittim. Jeg havde en hård tid. Zor bir zaman geçirdim. Zor bir zaman geçirdim. Jeg huskede alle. Ben herkesi hatırladım. Herkesi hatırladım. Jeg kan bedre lide brød end ris. Ekmeği pirinçten daha çok severim. Ekmeği pirinçten daha çok severim. Jeg kan flyve. Uçabilirim. Uçabiliyorum. Jeg kan forklare. Açıklayabilirim. Açıklayabilirim. Jeg kan ikke acceptere din undskyldning. Onlar hiç kimseyi görmediklerini söylediler. Özrünü kabul edemem. Jeg kan ikke lide at studere. Çalışmayı sevmem. Ders çalışmayı sevmiyorum. Jeg kan ikke lide at vente. Beklemekten hoşlanmam. Beklemeyi sevmiyorum. Jeg kan ikke lide hvad jeg ser. Gördüğümü sevmiyorum. Gördüklerim hoşuma gitmiyor. Jeg kan ikke skrive mere. Artık yazamam. Artık yazamıyorum. Jeg kan ikke vente på dig. Ben seni bekleyemem. Seni bekleyemem. Jeg kan lære dig at flyve. Sana uçmayı öğretebilirim. Sana uçmayı öğretebilirim. Jeg kan lide hunden. Köpeği seviyorum. Köpeği sevdim. Jeg kan lide kinesisk mad. Çin yemeğini severim. Çin yemeklerini severim. Jeg kan sælge dette. Bunu satabilirim. Bunu satabilirim. Jeg kan tale Esperanto som en indfødt. Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum. Esperanto'yu yerli gibi konuşabiliyorum. Jeg kender en vej. Bir yol biliyorum. Bir yol biliyorum. Jeg køber denne. Bunu alacağım. Bunu alacağım. Jeg køber. Satın alıyorum. Ben ısmarlıyorum. Jeg købte den bil. Ben şu arabayı satın aldım. O arabayı ben aldım. Jeg købte dette som en gave til min kæreste. Bunu kız arkadaşım için hediye olarak almıştım. Bunu kız arkadaşıma hediye olarak aldım. Jeg kommer fra fremtiden. Ben gelecekten geliyorum. Gelecekten geliyorum. Jeg kommer. Geliyorum. Geliyorum. Jeg kommer med Tom. Tom'la geliyorum. Tom'u getiriyorum. Jeg kommer straks. Derhal geliyorum. Hemen geliyorum. Jeg kunne ikke svare. Cevap veremedim. Cevap veremedim. Jeg mangler selvtillid. Güven eksikliğim var. Kendime güvenim yok. Jeg mødes ikke mere med Tom. Artık Tom'la hiç karşılaşmıyorum. Tom'la bir daha görüşmeyeceğim. Jeg nægter at svare. Cevap vermeyi reddediyorum. Cevap vermeyi reddediyorum. Jeg ombestemte mig. Düşüncemi değiştirdim. Fikrimi değiştirdim. Jeg ønskede at fortælle dig det. Sana anlatmak istedim. Sana söylemek istedim. Jeg ønsker at forklare. Açıklamak istiyorum. Açıklamak istiyorum. Jeg ønsker at tro. İnanmak istiyorum. İnanmak istiyorum. Jeg ønsker ikke at mit land skal blive medlem af Den Europæiske Union. Ülkemin Avrupa Birliği üyesi olmasını istemiyorum. Ben ülkemin Avrupa Birliği üyesi olmasını istemiyorum. Jeg rejste til Wien for først gang sidste år. Geçen yıl ilk kez Viyana'ya gittim. Geçen yıl ilk kez Viyana'ya gittim. Jeg rettede mig selv. Kendimi düzelttim. Kendimi düzelttim. Jeg ringede i forvejen. Önceden telefonla aradım. Önceden aradım. Jeg så dig lave mad. Senin yemek pişirmeni gördüm. Seni yemek yaparken gördüm. Jeg sad ved siden af John. John'un yanına oturdum. John'un yanına oturdum. Jeg sælger computere. Bilgisayar satarım. Bilgisayar satıyorum. Jeg sidder og spiser. Yemek yiyorum. Yemek yiyorum. Jeg skal købe en. Ben bir tane almalıyım. Bir tane alacağım. Jeg skal tænke. Düşünmeliyim. Düşünmem gerek. Jeg skar mig selv. Kendimi kestim. Kendimi kestim. Jeg slog min albue. Dirseğimi incittim. Dirseğimi incittim. Jeg solgte en bog. Ben bir kitap sattım. Bir kitap sattım. Jeg sover ikke. Ben uyumuyorum. Ben uyumam. Jeg sov foran TV'et. Televizyonun karşısında uyudum. Televizyonun önünde uyudum. Jeg spiser en banan. Muz yiyorum. Muz yiyorum. Jeg spiser frugt. Ben meyve yerim. Meyve yiyorum. Jeg spiser ikke. Yemiyorum. Ben yemem. Jeg spiser pasta. Makarna yiyorum. Makarna yiyorum. Jeg spiser. Yemek yiyorum. Yemek yiyorum. Jeg spiste det. Onu yedim. Onu yedim. Jeg spurgte efter ham. Onun halini hatırını sordum. Onu istedim. Jeg står til Deres tjeneste. Size hizmet etmeye hazırım. Emrinize amadeyim. Jeg svarede ja. Evet cevabı verdim. Evet dedim. Jeg synes han er ærlig. Onun dürüst olduğunu sanıyorum. Bence dürüst biri. Jeg tænker stadig. Hâlâ düşünüyorum. Hala düşünüyorum. Jeg taler ikke kinesisk. Çince konuşmam. Çince bilmiyorum. Jeg taler ikke tysk. Almanca konuşmuyorum. Almanca bilmiyorum. Jeg tilbereder sommetider aftensmad. Bazen akşam yemeği pişiririm. Bazen akşam yemeği hazırlıyorum. Jeg troede på Tom. Tom'a inandım. Tom'a inandım. Jeg tror altid på dig. Ben her zaman sana inanırım. Sana her zaman inandım. Jeg tror de kommer. Sanırım onlar geliyorlar. Sanırım geliyorlar. Jeg tror du gik i panik. Paniklediğini düşünüyorum. Sanırım paniğe kapıldın. Jeg tror du har ret. Sanırım sen haklısın. Sanırım haklısın. Jeg tror han gjorde det. Onun onu yaptığını düşünüyorum. Bence o yaptı. Jeg tror han tager fejl. Onun yanlış olduğunu düşünüyorum.. Bence yanılıyor. Jeg tror hun er syg. Onun hasta olduğunu düşünüyorum. Sanırım hasta. Jeg tror jeg forstår. Anladığımı düşünüyorum. Sanırım anladım. Jeg tror jeg kan. Sanırım yapabilirim. Sanırım yapabilirim. Jeg tror på at kærlighed eksisterer. Aşkın var olduğuna inanıyorum. Aşkın var olduğuna inanıyorum. Jeg tror på dig. Sana inanıyorum. Sana inanıyorum. Jeg tror på hendes historie. Ben onun hikayesine inanıyorum. Onun hikayesine inanıyorum. Jeg tror på Tom. Tom'a inanıyorum. Tom'a inanıyorum. Jeg tror Tom ved det. Sanırım Tom biliyor. Sanırım Tom biliyor. Jeg underviser. Öğretiyorum. Ders veriyorum. Jeg var meget træt i dag. Ben bugün çok yorgundum. Bugün çok yorgundum. Jeg var på bjerget. Dağdaydım. Dağdaydım. Jeg ved det ikke. Bilmiyorum. - Bilmiyorum. Jeg ved ikke hvad jeg skal gøre. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Jeg vil flyve til Tyskland. Almanya'ya uçacağım. Almanya'ya uçmak istiyorum. Jeg vil gerne blive her længere. Burada daha uzun kalmak istiyorum. Burada daha fazla kalmak istiyorum. Jeg vil gerne have mere. Ben daha fazla istiyorum. Daha fazlasını istiyorum. Jeg vil gerne komme. Gelmek istiyorum. Gelmek istiyorum. Jeg vil gerne komme til jeres fest. Partinize gelmek istiyorum. Partinize gelmek istiyorum. Jeg vil gøre det, hvis de betaler mig. Onlar bana ödeme yaparsa, onu yaparım. Bana para verirlerse yaparım. Jeg vil ikke have at mit land bliver medlem af den Europæiske Union. Ülkemin Avrupa Birliği üyesi olmasını istemiyorum. Ülkemin Avrupa Birliği üyesi olmasını istemiyorum. Jeg vil ikke vente. Beklemek istemiyorum. Beklemek istemiyorum. Jeg vil lave mine lektier lige efter aftensmaden. Akşam yemeğinden hemen sonra ev ödevimi yapacağım. Yemekten hemen sonra ödevimi yapmak istiyorum. Jeg vil tage afsted til fods. Ben yaya gideceğim. Yürüyerek gitmek istiyorum. Jeg viste Tom vejen. Tom'a yolu gösterdim Tom'a yolu gösterdim. Jeres hus er stort. Eviniz büyük. Eviniz çok büyük. Jesus svarede dem. İsa onlara cevap verdi. İsa onlara cevap verdi. Jim har brede skuldre. Jim'in geniş omuzları var. Jim'in geniş omuzları var. Jo mere, jo bedre. Ne kadar çok olursa, o kadar iyi. Ne kadar çok, o kadar iyi. Jo større de er, jo tungere falder de. Birlikten kuvvet doğar. Ne kadar büyüklerse, o kadar düşerler. Journalist: Købte De en kattekilling til hende? Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı? Gazeteci: Ona kedi yavrusu mu aldın? Kald på en ambulance. Bir ambulans çağırın. Ambulans çağırın. Kald på lægen! Doktor çağır! Biri doktor çağırsın! Kan alle fugle flyve? Bütün kuşlar uçabilir mi? Bütün kuşlar uçabilir mi? Kan du møde ham? Onu görüşebilir misin? Onunla tanışabilir misin? Kan jeg hjælpe? Yardım edebilir miyim? Yardımcı olabilir miyim? Kan jeg ryge? Sigara içebilir miyim? Sigara içebilir miyim? Kan nogen tro på dig? Herhangi biri sana inanabilir mi? Sana inanan var mı? Kan penge købe lykke? Para mutluluk satın alabilir mi? Para mutluluğu satın alabilir mi? Kan vi mødes igen? Tekrar buluşabilir miyiz? Tekrar görüşebilir miyiz? Karen tog selv derhen. Karen oraya kendisi gitti. Karen tek başına gitti. Katte fanger mus. Kediler fareleri yakalar. Kediler fare yakalar. Kender du vejen? Yolu biliyor musun? Yolu biliyor musun? Ken har for travlt til at komme. Ken gelmek için çok meşgul. Ken buraya gelemeyecek kadar meşgul. Ken sad ved siden af mig. Ken yanıma oturdu. Ken yanımda oturuyordu. Kirsebær er røde. Kirazlar kırmızıdır. Kiraz kırmızıdır. Klik på linket. Linke tıklayınız. Linke tıkla. Køb den ikke. Onu satın almayın. Sakın satın alma. Købte du juice? Meyve suyu aldın mı? Meyve suyu aldın mı? Kom ikke ind i køkkenet. Mutfağa gelmeyin. Mutfağa girme. Kommer Tom? Tom geliyor mu? Tom geliyor mu? Kom tilbage senere. Sonra geri gel. Daha sonra gel. Kontorets dør er gul. Ofisin kapısı sarıdır. Ofisin kapısı sarıdır. Kvalitet er vigtigere end kvantitet. Nitelik, nicelikten önemlidir. Kalite nicelikten daha önemlidir. Kvinder tjener mindre end mænd. Kadınlar erkeklerden daha az kazanır. Kadınlar erkeklerden daha az kazanıyor. Kyoto er værd at besøge. Kyoto ziyaret etmeye değer. Kyoto ziyaret etmeye değer. Lad lysene være tændt. Işıkları açık bırak. Işıkları açık bırak. Lad mig forklare. Açıklayayım. Açıklamama izin ver. Lad mig tænke. Düşüneyim. Bir düşüneyim. Lad os ikke diskutere mere. Artık tartışmayalım. Daha fazla tartışmayalım. Lad os lege gemme! Haydi,saklambaç oynayalım! Saklambaç oynayalım! Lad os mødes på tirsdag. Salı günü buluşalım. Salı günü buluşalım. Lad os spørge ham. Onu soralım. Gidip ona soralım. Lad Tom svare. Tom'un cevap vermesine izin ver. Bırak Tom cevap versin. Lad være med at komme ind på mit værelse. Odama gelme. Sakın odama gelme. Læg bogen ovenpå de andre. Kitabı diğerlerinin üzerine koy. Kitabı diğerlerinin üstüne koy. Læg den på bordet. Onu masaya bırak. Masanın üstüne koy. Lægen kom med det samme. Doktor hemen geldi. Doktor hemen geldi. Lær fransk. Fransızca öğren. Fransızca öğren. Læs denne bog. Bu kitabı okuyun. Bu kitabı oku. Læs det en gang mere. Onu bir kez daha okuyun. Bir kez daha oku. Læser du ikke avis? Gazete okumaz mısın? Gazete okumuyor musun? Lucy besøger af og til May. Lucy ara sıra May'i ziyaret eder. Lucy bazen May'i ziyaret ediyor. Lufthavnen er derovre. Havaalanı orada. Havaalanı şu tarafta. Lysene er ikke tændt. Işıklar açık değil. Işıklar açık değil. Lyset er tændt. Işık açık. Işıklar açık. Lyt til mit råd! Tavsiyemi dinle! Tavsiyeme kulak verin! Må jeg gå en tur ud? Yürüyüş için dışarı çıkabilir miyim? Biraz dışarı çıkabilir miyim? Må jeg gå ud og lege? Ben oynamak için dışarı çıkabilir miyim? Dışarı çıkıp oynayabilir miyim? Må jeg ryge? Sigara içebilir miyim? Sigara içebilir miyim? Mange mennesker handler ind her. Burada birçok insan alışveriş yapar. Birçok kişi buraya alışveriş yapıyor. Mange mennesker shopper her. Burada birçok insan alışveriş yapar. Birçok kişi burada alışveriş yapıyor. Mange tak! Çok teşekkür ederiz! Çok teşekkür ederim. Marker det rigtige svar. Doğru cevabı işaretleyin. Doğru cevabı işaretleyin. Mary elsker nødder. Mary fındık sever. Mary fındık sever. Medicinskabet står åbent! Fermuarın açık! İlaç dolabı açık! Mener du det? Öyle düşünüyor musun? Gerçekten mi? Min blyant er rød. Kalemim kırmızı. Kalemim kırmızı. Mine bukser er våde. Benim pantolon ıslak. Pantolonum ıslandı. Mine hunde er hvide. Benim köpeklerim beyaz. Köpeklerim beyazdır. Min far er i haven nu. Babam şimdi bahçede. Babam şu anda bahçede. Min far kører på arbejde. Babam işe arabayla gider. Babam işe gidiyor. Min far ryger sjældent. Babam nadiren sigara içer. Babam nadiren sigara içer. Min hund er ren. Köpeğim temizdir. Köpeğim temiz. Min indkøbstaske gik i stykker. Alışveriş çantam kırıldı. Alışveriş çantam kırıldı. Min mave er fyldt op. Midem dolu. Midem dolu. Min næse klør. Burnum kaşınıyor. Burnum kaşınıyor. Mit knæ bløder. Dizim kanıyor. Dizim kanıyor. Mit knæ gør ondt. Dizim acıyor. Dizim acıyor. Mit rum er dobbelt så stort som dit. Odam seninkinin iki katı kadar büyük. Benim odam seninkinin iki katı. Mit ur skal repareres. Saatimin onarılması gerekiyor. Saatimin tamire ihtiyacı var. Mødes vi i morgen? Yarın buluşuyor muyuz? Yarın görüşür müyüz? Mødet var i sidste måned. Toplantı geçen aydı. Toplantı geçen aydı. Mødet var lukket. Toplantı kapatıldı. Toplantı kapalıydı. Mød Hr. Petit. Bay Petit ile buluş. Bay Petit ile tanışın. Mød mig i nat. Bu gece benimle buluş. Bu gece buluşalım. Mød mig nedenunder. Benimle alt katta buluş. Aşağıda buluşalım. Mødte du hende? Onunla buluştun mu? Onunla tanıştın mı? Mor blev i bilen mens far handlede ind. Babam alışveriş yaparken annem arabada kaldı. Babam alışveriş yaparken annem arabada kaldı. Når du lovet noget, må du også overholde det. Mademki bir söz verdin, onu tutmalısın. Bir söz verdiğin zaman, onu yerine getirmelisin. Nogen ringede. Birisi aradı. Biri aradı. Nogle af fuglene fløj ikke. Kuşlardan bazıları uçamadı. Bazı kuşlar uçamaz. Nu eller aldrig! Ya şimdi ya da asla. Şimdi ya da asla! Nu er hun ikke længere ensom. Artık yalnız değil. Artık yalnız değil. Om hvad? Ne hakkında? Hangi konuda? Ønsker De en portion tærte mere? Bir porsiyon turta daha ister misiniz? Bir dilim daha turta ister misiniz? Ønsker du at vi spiser middagsmad sammen? Birlikte öğle yemeği yemek ister misin? Akşam yemeği yemek ister misin? På bordet var der en kat. Masanın üzerinde bir kedi var. Masanın üzerinde bir kedi vardı. På hvilket tidspunkt er der aftensmad? Akşam yemeği saat kaçta? Akşam yemeği saat kaçta? Paraplyer sælger godt. Şemsiyeler iyi satılır. Şemsiyeler iyi satıyor. Pas på dig selv. Kendine iyi bak. Kendine iyi bak. Pas på dine fingre! Parmaklarına dikkat et! Parmaklarına dikkat et! Pas på dit hoved! Kafana dikkat! Başına dikkat et! På trods af al sin rigdom og berømmelse, er han ulykkelig. Bütün serveti ve şöhretine rağmen, o mutsuz. Tüm servetine ve şöhretine rağmen mutsuzdur. Penge kan ikke købe lykke. Para mutluluğu satın alamaz. Para mutluluğu satın alamaz. Pigen ser drengen. Kız erkeği görüyor. Kız çocuğu görür. Pigerne grinte højt. Kızlar yüksek sesle güldü. Kızlar yüksek sesle güldüler. Prisen er rigtig. Fiyat doğru. Fiyatı doğru. Problemet er kendt af alle, men ingen taler om det. Problem herkes tarafından biliniyor ama kimse onun hakkında konuşmuyor. Sorun herkes tarafından biliniyor, ama kimse bundan bahsetmiyor. Prøv den engang mere. Bir kez daha deneyin. Bir kez daha dene. Prøv lidt mere. Biraz daha dene. Biraz daha dene. Respekter dig selv. Kendinize saygı duyun. Kendine saygı duy. Restauranten var næsten tom. Restoran neredeyse boştu. Restoran neredeyse boştu. Ret mig hvis jeg laver fejl. Eğer yanlış yaparsam beni düzelt Hata yaparsam beni düzeltin. Ret ryggen. Sırtınızı dik tutun. Dik dur. Ringede du? Sen aradın mı? Aradın mı? Ring efter hjælp. Yardım için ara. Yardım çağır. Rygning dræber. Sigara içmek öldürür. Sigara öldürür. Send børnene i seng. Çocukları yatağa gönder. Çocukları yatağına gönder. Send dem til mig. Onları bana gönder. Onları bana gönder. Send ham ind. Onu içeri gönderin. İçeri gönder. Send mig dit billede. Bana resmini gönder. Resmini bana gönder. Send mig ikke væk. Beni kovmayın. Lütfen beni gönderme. Sendte du dem? Onları gönderdin mi? Onları sen mi gönderdin? Sendte Tom dig? Tom sana gönderdi mi? Seni Tom mu gönderdi? Send Tom hjem. Tom'u eve gönder. Tom'u eve gönder. Send Tom ned. Tom'u aşağıya gönder. Tom'u aşağı gönder. Send Tom væk. Tom'u uzağa gönder. Tom'u gönder. Sex er vigtigt for mig. Seks benim için önemli. Seks benim için önemli. Sidst jeg så ham, havde han det ganske fint. Onu son gördüğümde, oldukça iyiydi. Onu son gördüğümde gayet iyiydi. Sidst jeg så Tom var tre uger siden. Tom'u en son gördüğümde üç hafta önceydi. Tom'u en son üç hafta önce gördüm. Sig det på en anden måde. Onu başka bir şekilde söyle. Başka bir şekilde söyle. Sikken et overfladisk svar. Ne yüzeysel bir cevap! Ne kadar yüzeysel bir cevap. Skal du mødes med nogen her? Burada biriyle buluşacak mısın? Burada biriyle mi buluşacaksın? Skift dit tøj. Giysilerini değiştir. Üstünü değiştir. Skønhed er subjektivt. Güzellik özneldir. Güzellik subjektiftir. Snegle bevæger sig langsomt. Salyangozlar yavaş hareket eder. Salyangozlar yavaş hareket eder. Sommeren er næsten ovre. Yaz neredeyse bitti. Yaz bitmek üzere. Sov lidt. Biraz uyu. Biraz uyu. Spise her eller tage med hjem? Burada mı, paket mi? Burada yemek mi yoksa eve gelmek mi? Spis flere grøntsager. Daha fazla sebze ye. Daha fazla sebze yiyin. Spørg ham om det. Bu konuda ona sorun. Bunu ona sor. Spørg ham om hans navn. Ona adını sor. Ona adını sor. Spørg mig om noget lettere. Bana daha kolay bir şey sor. Daha kolay bir şey sor. Spørg politimanden om vej. Polise yolu sor. Polise yolu sor. Spørgsmålet blev besvaret. Soru cevaplandı. Soru cevaplandı. Stig på bussen. Otobüse binin. Otobüse binin. Stil dit spørgsmål. Sorunu sor. Sorunuzu sorun. Susan ryger aldrig. Susan hiç sigara içmez. Susan asla sigara içmez. Svaret irriterede mig. Cevap beni öfkelendirdi. Cevap beni rahatsız etti. Svar på mine spørgsmål. Sorularıma cevap verin. Sorularıma cevap ver. Tænk før du taler. Konuşmadan önce düşün. Konuşmadan önce düşün. Tænk over det. Bunu düşünün. Bunu bir düşün. Tænk over det. Onun hakkında düşünün. Bunu bir düşün. Tænk på din fremtid. Geleceğin hakkında düşün. Geleceğini düşün. Tænk på i morgen. Yarın hakkında düşünün. Yarını düşün. Tag Deres medicin. İlacınızı alın. İlaçlarınızı alın. Tag det hele. Onun hepsini al. Hepsini al. Tag det roligt. Sakin ol. Sakin olun. Tag din hat på. Şapkanı giy. Şapkanı tak. Tag din jakke af. Ceketini çıkar. Ceketini çıkar. Tag din tid. Acele etmeyin. Acele etme. Tag en lur. Şekerleme yap. Biraz kestir. Tag en pause. Bir mola verin. Biraz ara ver. Tag en småkage. Bir kurabiye al. Kurabiye al. Tag jeres sko på. Ayakkabılarınızı giyin. Ayakkabılarınızı giyin. Tag min bil. Arabamı al. Benim arabamı al. Tag min hånd. Elimi tut. Elimi tut. Tak for aftensmad. Akşam yemeği için teşekkürler. Yemek için teşekkürler. Tak, hr. Teşekkür ederim bayım. Teşekkür ederim, efendim. Taler du kinesisk? Çince konuşuyor musun? Çince biliyor musun? Tal langsommere. Daha yavaş konuşun. Yavaş konuş. Texas er næsten dobbelt så stor som Japan. Teksas neredeyse Japonya'nın iki katı kadar büyüktür. Teksas, Japonya'nın neredeyse iki katı büyüklüğünde. Tingene blev mærkelige. İşler tuhaflaştı. İşler garipleşti. Tirsdag var det virkelig koldt. Salı kesinlikle soğuktu. Salı günü gerçekten çok soğuktu. Titanic sank på sin jomfrurejse. Titanik, geminin ilk seferinde battı. Titanic ilk uçuşunda battı. Toget afgik til tiden. Tren zamanında ayrıldı. Tren zamanında kalktı. To kaffe med mælk, tak. İki sütlü kahve, lütfen. İki sütlü kahve lütfen. Tom åbnede for vandhanen. Tom musluğu açtı. Tom kapıyı açtı. Tom åbnede skabet. Tom dolabı açtı. tom dolabı açtı. Tom barberede sit hoved. Tom başını tıraş etti. Tom başını tıraş etti. Tom begyndte at gøre rent. Tom temizlemeye başladı. tom temizlik yapmaya başladı. Tom begyndte at køre. Tom araba sürmeye başladı. Tom araba kullanmaya başladı. Tom bestilte en drink. Tom bir içki ısmarladı. Tom bir içki istedi. Tom blev røvet. Tom soyuldu. Tom soyuldu. Tom blev solbrændt. Tom güneş yanığı oldu. Tom güneş yanığı oldu. Tom bør ikke drikke. Tom içki içmemeli. Tom içmemeli. Tom brækkede min næse. Tom burnumu kırdı. Tom burnumu kırdı. Tom bragte blomster. Tom çiçekler getirdi. tom bana çiçek getirdi. Tom bragte dette. Tom bunu getirdi. Tom bunu getirdi. Tom er dobbelt så tung som Mary. Tom Mary'nin iki katı kadar ağırdır. Tom Mary'den iki kat daha ağır. Tom er egoistisk. Tom bencil. Tom bencildir. Tom er en pålidelig person. Tom güvenilir bir kişidir. Tom güvenilir bir adamdır. Tom er ikke Trump. Tom Trump değil. Tom Trump değil. Tom flyttede tættere på. Tom daha yakına taşındı. tom bana yaklaştı. Tom flyttede. Tom taşındı. Tom taşındı. Tom følte sig forvirret. Tom şaşırmış hissetti. Tom şaşkındı. Tom forklarede alt. Tom her şeyi açıkladı. Tom her şeyi açıkladı. Tom fortsatte med at bevæge sig. Tom hareket etmeye devam etti. tom hareket etmeye devam etti. Tom fortsatte med at gøre rent. Tom temizlemeye devam etti. tom temizlik yapmaya devam etti. Tom forventede mere. Tom daha fazla umuyordu. Tom daha fazlasını bekliyordu. Tom gik ud på gaden. Tom caddeye çıktı. Tom sokağa çıktı. Tom gjorde det hele selv. Tom her şeyi kendisi yaptı. tom her şeyi kendisi yaptı. Tom gjorde det selv. Tom onu kendisi yaptı. tom kendi yaptı. Tom glemte at tage sin medicin i morges. Tom bu sabah ilacını almayı unuttu. Tom bu sabah ilacını almayı unuttu. Tom har en gul sportsvogn. Tom'un sarı bir spor arabası var. Tom'un sarı bir spor arabası var. Tom kan ikke lide min familie. Tom ailemi sevmez. Tom ailemden hoşlanmıyor. Tom kan svare. Tom cevap verebilir. Tom cevap verebilir. Tom køber ikke. Tom satın almıyor. Tom satın almıyor. Tom kom hertil for mindre end 10 minutter siden. Tom on dakikadan daha az bir sürede buraya geldi. Tom buraya 10 dakikadan az bir süre önce geldi. Tom kommer aldrig. Tom asla gelmez. Tom asla gelmez. Tom kommer herhen. Tom buraya geliyor. Tom geliyor. Tom kommer i dag. Tom bugün geliyor. Tom bugün geliyor. Tom kom nærmere. Tom yakınlaştı. Tom yaklaştı. Tom lavede morgenmad. Tom kahvaltı yaptı. Tom kahvaltı hazırladı. Tom ønsker mere kaffe. Tom daha fazla kahve istiyor. Tom daha fazla kahve istiyor. Tom ønsker svar. Tom cevapları ister. Tom cevap istiyor. Tom opfordrede hans søn til at lære fransk. Tom oğlunu Fransızca öğrenmesi için yüreklendirdi. Tom oğlunu Fransızca öğrenmeye teşvik etti. Tom ringede til alle. Tom herkesi aradı. Tom herkesi aradı. Tom skammede sig. Tom utandı. Tom utandı. Tom sover ikke her. Tom burada uyumaz. Tom burada uyumuyor. Tom spiser mindre end du tror. Tom düşünebileceğinizden daha az yer. Tom düşündüğünden daha az yiyor. Tom spurgte om vej. Tom adres sordu. Tom yol sordu. Tom stopper aldrig. Tom asla durmaz. Tom asla durmaz. Tom svarede med det samme. Tom hemen cevap verdi. Tom hemen cevap verdi. Tom taler ikke med nogen. Tom kimseyle konuşmaz. Tom kimseyle konuşmaz. Tom taler ikke meget. Tom çok konuşmaz. tom fazla konuşmaz. Tom tjener dobbelt så meget som Mary. Tom Mary'nin iki katı kadar çok kazanır. Tom Mary'nin iki katını kazanıyor. Tom tog sin hat af. Tom şapkasını çıkardı. Tom şapkasını çıkardı. Tom trådte på min fod. Tom ayağıma bastı. Tom ayağıma bastı. Tom var stadig i Boston på dette tidspunkt sidste år. Tom geçen yıl bu zaman hâlâ Boston'daydı. Tom geçen sene Boston'daydı. Tom vil finde Mary. Tom Mary'yi bulacak. Tom Mary'yi bulacak. Tom vil finde nogen. Tom birini bulacak. Tom birini bulacak. Tom virkede forvirret. Tom kafası karışmış görünüyor. Tom şaşkın görünüyordu. Tooghalvtreds procent af britiske kvinder foretrækker chokolade frem for sex. Britanyalı kadınların yüzde elli ikisi seks için çikolatayı tercih ediyor. İngiltere’de kadınların yüzde 55’i çikolatayı sekse tercih ediyor. Tro ikke på Tom. Tom'a inanma. Tom'a inanma. Tro på dig selv. Kendine inan. Kendine inan. Tror du på spøgelser? Hayaletlere inanır mısın? Hayaletlere inanır mısın? Uanset hvad, taber du. Her halükarda kaybedersin. Ne olursa olsun, kaybedeceksin. Udover det, kan jeg flyve. Ek olarak, uçabilirim. Bunun dışında uçabiliyorum. Vær mere præcis. Daha dakik olun. Daha açık konuş. Vær ved stationen præcis kl. elleve. Tam 11:00'de istasyonda olun. Saat tam 11:00'de istasyonda ol. Vær venlig at bakke mig op! Lütfen beni destekleyin! Lütfen beni destekleyin! Vær venlig at dreje til højre. Lütfen sağa dönün. Lütfen sağa dönün. Vær venlig at forklare det. Lütfen bunu açıklayın. Lütfen açıkla. Vær venlig at gå ind. Lütfen içeri girin. Lütfen içeri girin. Vær venlig at gå tilbage. Lütfen geriye gidin. Lütfen geri çekilin. Vær venlig at gøre det på denne måde. Lütfen onu bu şekilde yapın. Lütfen bu şekilde yapın. Vær venlig at ringe igen. Lütfen tekrar arayın. Lütfen tekrar arayın. Vær venlig at ringe til ham. Lütfen onu ara. Lütfen onu ara. Vær venlig at sende bud efter hjælp. Lütfen yardım gönderin. Lütfen yardım gönderin. Vær venlig at sende en ambulance. Lütfen bir ambulans gönderin. Lütfen ambulans gönderin. Vær venlig at sende en anden kopi. Lütfen bana bir kopya daha gönder. Lütfen başka bir kopya gönderin. Vær venlig at sende mig et brev. Lütfen bana bir mektup gönder. Lütfen bana bir mektup gönderin. Vær venlig at sende os mere information. Lütfen bize daha fazla bilgi gönderin. Lütfen bize daha fazla bilgi gönderin. Vær venlig at spørge en anden. Lütfen başka birine sor. Lütfen başka birine sor. Vær venlig at støtte mig! Lütfen beni destekleyin! Lütfen beni destekleyin! Vær venlig at tage tøj på. Lütfen giyinin. Lütfen giyinin. Vær venlig at tale højere. Lütfen daha yüksek sesle konuşun. Lütfen daha yüksek sesle konuşun. Vær venlig at vaske disse tallerkener op. Lütfen bu tabakları yıka. Lütfen bulaşıkları yıka. Vær venlig ikke at spørge. Lütfen sormayın. Lütfen sorma. Vask dine hænder. Ellerini temizle. Ellerini yıka. Vend denne vej. Bu şekilde çevirin. Bu tarafa dön. Vi beskyttede os selv imod fare. Tehlikeye karşı kendimizi koruduk. Kendimizi tehlikeden koruduk. Vi betragtede ham som et geni. Biz onu zeki olarak düşündük. Onu bir dahi olarak görürdük. Vi bevæger os. Biz hareket ediyoruz. Hareket ediyoruz. Vi er en familie på fem. Beş kişilik bir aileyiz. Biz beş kişilik bir aileyiz. Vi er stærkere. Daha güçlüyüz. Biz daha güçlüyüz. Vi fløj fra London til New York. Londra'dan New York'a uçtuk. Londra'dan New York'a uçtuk. Vi grinede begge. İkimiz de güldük. İkimiz de güldük. Vi har alting. Her şeyimiz var. Her şeyimiz var. Vi har brug for flere arbejdere. Bizim daha fazla işçiye ihtiyacımız var. Daha fazla işçiye ihtiyacımız var. Vi har brug for mere. Daha fazlasına ihtiyacımız var. Daha fazlasına ihtiyacımız var. Vi har det komfortabelt i vores nye hus. Yeni evimizde rahatız. Yeni evimizde çok rahatız. Vi har en stegosaurus. Stegosaurusumuz var. Stegosaurus'umuz var. Vi har frugt. Meyvemiz var. Meyvemiz var. Vi har mindre end tre timer. Üç saatten daha az zamanımız var. Üç saatten az vaktimiz var. Vi har to børn. Bizim iki çocuğumuz var. İki çocuğumuz var. Vi har to ører. İki kulağımız var. İki kulağımız var. Vi har vin. Şarabımız var. Şarabımız var. Vi havde møder. Toplantılarımız vardı. Toplantılarımız vardı. Vi hører med vores ører. Biz kulaklarımızla duyarız. Kulaklarımızla duyarız. Vi inviterede ham til vores hus. Biz onu evimize davet ettik. Onu evimize davet ettik. Vi kan mødes. Tanışabiliriz. Buluşabiliriz. Vi legede på stranden. Biz sahilde oynadık. Sahilde oynardık. Vi lugter med vores næser. Burunlarımızla koklarız. Biz burnumuzu koklarız. Vi sælger appelsinjuice. Portakal suyu satarız. Portakal suyu satıyoruz. Vi sælger ikke vores hus. Evimizi satmıyoruz. Biz evimizi satmıyoruz. Vi ses! Görüşürüz. Görüşürüz. Vi ses. Görüşürüz. Görüşürüz. Vi skyndte os for at nå bussen. Biz otobüse yetişmek için acele ettik. Otobüse yetişmek için acele ettik. Vis mig mere. Bana daha fazlasını göster. Biraz daha göster. Vi søger lykke. Mutluluk arıyoruz. Mutluluğu arıyoruz. Vi sov under stjernerne. Yıldızların altında uyuduk. Yıldızların altında uyuduk. Vi spiste aftensmad på en restaurant. Bir restoranda akşam yemeği yedik. Bir restoranda yemek yedik. Vi talte om mange ting. Birçok şeyden bahsettik. Birçok şey hakkında konuştuk. Vi tror på dig. Sana inanıyoruz. Sana inanıyoruz. Vi vandt begge. İkimiz de kazandık. İkimiz de kazandık. Vi ventede på dig hele dagen. Bütün gün sizi bekledik. Bütün gün seni bekledik. Vi vil gøre det selv. Bunu kendimiz yapacağız. Bunu kendimiz yapmak istiyoruz. Vores ægteskab er ovre. Evliliğimiz bitti. Evliliğimiz bitti. Vores hus har en forhave. Evimizin bir ön bahçesi var. Evimizin bir ön bahçesi var. Yokohama er en smuk havneby. Yokohama güzel bir liman şehridir. Yokohama güzel bir liman şehridir. Eg las aldri bókina. O kitabı hiç okumadım. Bana hiç dokunulmadı. Øll menniskju eru fødd fræls og jøvn til virðingar og mannarættindi. Tey hava skil og samvitsku og eiga at fara hvørt um annað í bróðuranda. Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler. Tüm insanlar kendilerini kurtarıp, işbirlikçilerine alıştırdılar. Ayırt edici özelliklere ve zekaya sahip olan bu insanlar, kendilerinden daha büyük olanlarla tanışmaya devam edecekler. Tú hevur ein drúva. Senin bir üzümün var. Havana'da Dei er brørne mine. Onlar benim erkek kardeşlerim. Onlar benim kardeşlerim. Del det i to. Onu ikiye kes. İkiye böl. Del han i to. Onu ikiye kes. Onu ikiye bölün. Del henne i to. Onu ikiye kes. Onu ikiye böl. Denne gjennomsiktige væska inneheld gift. Bu saydam sıvı zehir içerir. Bu şeffaf sıvıda zehir var. Dersom du et for mykje, vert du tjukk. Çok fazla yersen şişmanlarsın. Eğer çok fazla yaparsanız, şişmanlarsınız. Det er ei raud rose i blomepotta. Saksıda kırmızı bir gül var. Çiçek saksısında kırmızı bir gül var. Det er irriterande å høyre folk snakke med høg stemme på biblioteket. Bir kütüphanede yüksek sesle konuşan insanları dinlemek sinir bozucu. Kütüphanede yüksek sesle konuşmak rahatsız edici. Det er verkeleg sjeldan. Gerçekten nadir. Gerçekten nadir bulunur. Det er verkeleg trist. Gerçekten üzücü. Bu gerçekten çok üzücü. Det var verkeleg billeg. Gerçekten ucuzdu. Gerçekten ucuzdu. Du veit at eg elskar Mary, ikkje sant? Mary'yi sevdiğimi biliyorsun, değil mi? Mary'yi sevdiğimi biliyorsun, değil mi? Eg drikk ikkje mykje vin. Çok şarap içmiyorum. Çok fazla şarap içmiyorum. Eg er framleis sjefen her. Burada hala ben patronum. Buradaki patron hâlâ benim. Eg er gift og har to born. Evliyim ve iki çocuğum var. Evliyim ve iki çocuğum var. Eg er verkeleg lei for det. Gerçekten üzgünüm. Çok üzgünüm. Eg føler meg ikkje bra. İyi hissetmiyorum. Kendimi iyi hissetmiyorum. Eg gjorde det eg kunne. Yapabileceğimi yaptım. Elimden geleni yaptım. Eg hugsar at eg har sett han ein plass. Onu bir yerde gördüğümü hatırlıyorum. Onu bir yerde gördüğümü hatırlıyorum. Eg kosa meg verkeleg. Gerçekten eğlendim. Gerçekten keyif aldım. Eg veit ikkje. Bilmiyorum. Bilmiyorum. Eg vil bli hos deg. Sizinle kalmak istiyorum. Seninle kalmak istiyorum. Eg vil bli hos dykk. Sizinle kalmak istiyorum. Sizinle kalmak istiyorum. Eg vil ha fred. Barış istiyorum. Barış istiyorum. Ei due er eit symbol på fred. Güvercin, barışın sembolüdür. Bir güvercin barışın sembolüdür. Ein venn kjem for å leike hos oss i morgon. Bir arkadaş, yarın evimizde oynamak için geliyor. Bir arkadaşım yarın bizimle oynamaya gelecek. Faren min sa at eg ikkje skulle lese på senga. Babam bana yatakta kitap okumamamı söyledi. Babam bana yatakta okumamamı söyledi. Gjer deg klar til å reise straks. Hemen yolculuğa hazırlan. Hemen yola çıkmaya hazırlan. Gjer det du har lyst. İstediğinizi yapın. İstediğini yap. Gjer det ein gong til! Tekrar yap! Tekrar yap! Han hadde mørkebrunt hår. Koyu kahverengi saçları vardı. Koyu kahverengi saçları vardı. Historia var sann. Hikaye gerçekti. Hikaye doğruydu. Ingen byar i Europa er så folkerike som Tokyo. Avrupa'da Tokyo kadar çok nüfuslu hiçbir şehir yoktur. Avrupa'daki hiçbir köy Tokyo kadar kalabalık değildir. Kalkulatoren på bordet er min. Masanın üstündeki hesap makinesi benim. Masadaki hesap makinesi benim. Kva må eg gjere for å overtyde svigerfaren min? Kayınpederimi ikna etmek için ne yapmalıydım? Kayınpederimi suçlamak için ne yapmam gerekiyor? Læraren vår gjev oss mykje lekser. Öğretmenimiz bize çok ödev verir. Öğretmenimiz bize çok ödev veriyor. Likar du den nye stråhatten min? Yeni hasır şapkamı beğeniyor musun? Yeni hasır şapkamı beğendin mi? Linjalen er kort. Cetvel kısadır. Cetvel kısa. Medisinen var ei brun væske. İlaç kahverengi bir sıvıydı. İlaç kahverengi bir sıvıydı. Nancy inviterte han til ein fest. Nancy onu bir partiye çağırdı. Nancy onu bir partiye davet etti. Når vart denne romanen utgjeven? Bu roman ne zaman yayınlandı? Bu roman ne zaman yayınlandı? Nyhenda gjorde han trist. Haberler onu üzdü. Yenimahalle’yi çok üzdü. Skund deg! Vi ventar på deg. Acele et! Seni bekliyoruz. Acele et, seni bekliyoruz. Somme les bøker berre for å få tida til å gå. Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar. Bazen sadece vakit geçirmek için kitap okurum. Takk! Teşekkür ederim! Teşekkürler! Talen hans vart møtt med entusiastisk applaus. Onun konuşması coşkulu alkışlarla karşılandı. Konuşması coşkulu bir alkışla karşılandı. Tjuven sprang sin veg då politimannen såg han. Polis onu gördüğünde soyguncu kaçtı. Hırsız kaçarken polis onu gördü. Vatn er ei væske Su bir sıvıdır. Su bir sıvıdır Vi feirer jul kvart år. Biz her yıl Noel'i kutlarız. Noel'i çeyrek yılda bir kutlarız. Vi kan få ei værmelding kvar dag. Biz her gün hava durumu bültenini alabiliriz. Her gün hava raporu alabiliriz. Vi må byrje med leksene våre. Biz ödevimize başlamalıyız. Ev ödevimize başlamalıyız. Både Tom og Mary sjekket sine egne klokker. Hem Tom hem de Mary kendi saatlerini kontrol ettiler. Tom ve Mary kendi saatlerini kontrol ettiler. De hater edderkopper. Onlar örümceklerden nefret eder. Örümceklerden nefret ederler. Denne blomsten er gul, men alle de andre er blå. Bu çiçek sarı, ama diğer tüm çiçekler mavi. Bu çiçek sarıdır, ama diğerleri mavidir. Denne boken virker interessant. Bu kitap ilgi çekici görünüyor. Bu kitap ilginç görünüyor. Denne boken virker interessant. Bu kitap ilginç görünüyor. Bu kitap ilginç görünüyor. Det skjedde ganske nylig. O, oldukça yakın zamanda oldu. Çok yakın zamanda oldu. Dette er Copacabana! Burası Copacabana! Burası Copacabana! Dette er ikke den eneste nøkkelen. Bu tek anahtar değil. Tek anahtar bu değil. Dette hotellet har et treningsstudio og et badebasseng. Bu otelin bir spor salonu ve bir yüzme havuzu vardır. Bu otelde spor salonu ve yüzme havuzu bulunmaktadır. De ville straffe meg. Onlar beni cezalandırmak istedi. Beni cezalandırmak istediler. Du burde ikke spise her. Burada yememelisin. Burada yemek yememelisin. Faren min har en bra jobb. Babamın güzel bir işi var. Babamın iyi bir işi var. Godt nytt år! Mutlu yıllar! Mutlu yıllar! God tur. İyi yolculuklar. İyi yolculuklar. Hagen er bak huset. Bahçe evin arkasında. Bahçe evin arkasında. Han liker appelsiner. O portakalı sever. Portakalı seviyor. Hun helte melk i koppen. O, sütü bardağa doldurdu. Sütü bardağın içine koydu. Hva skylder jeg Tom? Tom'a ne borçluyum? Tom'a ne borçluyum? Hvor er treet? Ağaç nerede? Ağaç nerede? Hvorfor så jeg ikke det? Onu neden görmedim? Bunu nasıl göremedim? Ingen var der bortsett fra meg. Benim dışımda orada kimse yoktu. Orada benden başka kimse yoktu. Jeg er Toms kone. Ben Tom'un eşiyim. Ben Tom'un karısıyım. Jeg har forklart det til Tom. Tom'a onu açıkladım. Tom'a açıkladım. Jeg kjeder meg. Sıkıldım. Sıkıldım. Jeg ringer ham hver dag. Ona her gün telefon ederim. Onu her gün arıyorum. Jeg så fram til dette. Buna can atıyordum. Bunu dört gözle bekliyordum. Jeg solgte den for ti dollar. Onu on dolara sattım. 10 dolara sattım. Jeg var ikke forsiktig. Dikkatli değildim. Dikkatli değildim. Jeg vil gjerne ha to enveisbilletter fra A til B. Tek yönlü bilet istiyorum A'dan B'ye. A'dan B'ye tek gidiş iki bilet istiyorum. Jeg vil ikke se på tv. Televizyon izlemek istemiyorum. Televizyon izlemek istemiyorum. Jeg vil ikke snakke om Tom. Tom hakkında konuşmak istemiyorum. Tom hakkında konuşmak istemiyorum. John bor i New York. John New York'ta yaşıyor. John New York'ta yaşıyor. Latin er et evigvarende språk. Latince sürekli bir dildir. Latince ebedi bir dildir. Må vi virkelig gjøre det? Gerçekten onu yapmak zorunda mıyız? Bunu yapmak zorunda mıyız? Titanic traff et isfjell. Titanik bir buzdağına çarptı. Titanik bir buzdağına çarptı. Tom kysset deg, ikke sant? Tom seni öptü, değil mi? Tom seni öptü, değil mi? Tom så den filmen sist sommer. Tom o filmi geçen yaz gördü. Tom o filmi geçen yaz izlemişti. Tom så meg ikke. Tom beni görmedi. Tom beni görmedi. Tom så salgsautomater overalt når han besøkte Japan. Tom Japonya'yı ziyaret ettiğinde her yerde otomatik satış makinaları gördü. Tom, Japonya'yı ziyaret ettiğinde her yerde otomat makineleri gördü. Tom ville være der. Tom orada olmak istedi. Tom orada olacaktı. Är du snäll och kommer ut ur bilen? Arabadan iner misiniz? Arabadan çıkar mısın, lütfen? Är vi inte vänner? Biz arkadaş değil miyiz? Arkadaş değil miyiz? Beatles bestod av fyra musiker. The Beatles, dört müzisyenden oluşmuştur. Beatles dört müzisyenden oluşuyor. Behöver du pengar? Paraya ihtiyacın var mı? Paraya mı ihtiyacın var? Blev du kär i mig vid första ögonkastet? İlk görüşte mi bana aşık oldun? İlk görüşte bana mı aşık oldun? Blev jag osynlig? Görünmez mi oldum? Görünmez mi oldum? Brottsligheten ökar stadigt. Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor. Suç oranı giderek artıyor. Carl von Linné är den största botanikern någonsin i världshistorien. Carl Linnaeus dünya tarihinin en büyük botanikçisidir. Carl Linnaeus tüm zamanların en büyük botanikçisidir. De döpte hunden till Shiro. Köpeğe Shiro adını koydular. Köpeğine Shiro adını verdiler. De försöker förstöra vårt språk. Dilimizi bozmaya uğraşıyorlar. Dilimizi yok etmeye çalışıyorlar. De har bröd. Onların ekmeği var. Ekmekleri var. De kommer att utse en förmyndare till honom. Ona bir vasi tayin ederler. Ona bir vasi tayin edecekler. Den blåa sportsbilen kom till ett skrikande stopp. Mavi spor araba durma noktasına geldi. Mavi spor araba çığlık çığlığa durdu. Den här bilen är rapporterad som stulen. Bu araba hakkında çalıntı ihbarı var. Bu arabanın çalıntı olduğu bildirilmiş. Den mannens kropp har fortfarande inte hittats. O adamın cesedi hâlâ bulunamadı. Bu adamın cesedi hala bulunamadı. Denna tenta är inte så svår. Bu sınav o kadar zor değil. Bu sınav o kadar da zor değil. Deras syskonbarn bor i Nederländerna. Onların torunu Hollanda'da yaşıyor. Yeğenleri Hollanda’da yaşıyor. De reste tillsammans. Birlikte seyahat ettiler. Birlikte seyahat ettiler. Det är bäst att du ger dig av med det samma. Hemen yola koyulsan iyi olur. Hemen gitsen iyi olur. Det är en ordbok. O bir sözlük. Bu bir sözlük. Det är inte så det fungerar. O işler öyle yürümüyor. Bu işler böyle yürümez. Det är redan försent. İş işten geçtikten sonra. Artık çok geç. Det är ungefär lika stort som ett ägg. O, yaklaşık bir yumurta büyüklüğündedir. Yaklaşık bir yumurta büyüklüğündedir. Det behöver inte alltid vara så komplicerat. Her zaman çok karmaşık olması gerekmiyor. Her zaman bu kadar karmaşık olmak zorunda değil. Det började vattnas i munnen på mig. Ağzım sulandı. Ağzımın suyu akmaya başladı. Det finns mycket du inte vet. Bilmediğin çok şey var. Bilmediğin çok şey var. Det här är en turkisk tradition. Bu bir Türk geleneğidir. Bu bir Türk geleneğidir. Det har slutat regna. Yağış kesildi. Yağmur durdu. Det har slutat regna. Yağmur dindi. Yağmur durdu. Det har slutat regna. Yağmur kesildi. Yağmur durdu. Det ser ut som Tom sover. Sanki Tom uyuyor. Görünüşe göre Tom uyuyor. Detta är Copacabana! Burası Copacabana! Burası Copacabana! Detta är en bok om stjärnor. Bu yıldızlar hakkında bir kitaptır. Bu kitap yıldızlarla ilgili. Detta är min älsklingslåt! Bu, en sevdiğim şarkı! Bu benim en sevdiğim şarkı! Detta är min älsklingssång! Bu, en sevdiğim şarkı! Bu benim en sevdiğim şarkı! Detta var en dålig idé. Bu, kötü bir fikirdi. Bu kötü bir fikirdi. Det var delvis mitt fel. Bu kısmen benim hatamdı. Kısmen benim hatamdı. Det var en normal förkylning av den typ som alla får. Herkesin geçirdiği türden olağan bir soğuk algınlığıydi. Soğuk algınlığı herkesin başına gelen bir durumdur. Det var galet av honom att försöka simma i det iskalla vattnet Buz gibi suda yüzmeyi denemesi çılgınlıktı. O buz gibi suda yüzmeye çalışmak onun için delilikti. Din dotter är inte längre ett barn. Kızın artık bir çocuk değil. Kızın artık bir çocuk değil. Ditt fetto! Şişko seni! Seni şişko! Ditt hus är stort. Senin evin büyük. Evin çok büyük. Dörren är öppen. Kapı açık. Kapı açık. Dörren öppnades långsamt. Kapı yavaşça açıldı. Kapı yavaşça açıldı. Drygar du dig mot mig nu? Şimdi bana mı tavır yapıyorsun? Şimdi de bana mı bulaşıyorsun? Du är en pojke. Sen oğlansın. Sen bir çocuksun. Du har läst 10 böcker för mig. Sen benim için 10 kitap okudun. Bana 10 kitap okumuşsun. Du kan börja med detsamma. Hemen harekete geçebilirsiniz. Hemen başlayabilirsin. Du måste besöka en läkare. Bir doktora görünmeniz gerek. Bir doktora görünmelisin. Erdoğan är Turkiets president. Erdoğan, Türkiye'nin başkanıdır. Erdoğan Türkiye Cumhurbaşkanıdır. Ert hus är stort. Eviniz büyük. Eviniz çok büyük. Får jag äta detta? Bunu yiyebilir miyim? Bunu yiyebilir miyim? Får jag röka? Sigara içebilir miyim? Sigara içebilir miyim? Får jag se dem? Onları görebilir miyim? Görebilir miyim? Följ med mig. Beni takip et. Benimle gel. Följ mitt råd. Tavsiyeme uy. Tavsiyemi dinle. Följ reglerna. Kurallara uy. Kurallara uy. Gå mig inte på nerverna. Benim asabımı bozma. Beni sinirlendirme. Glad internationell kvinnodag. Uluslararası Kadınlar Günü kutlu olsun! Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Godmorgon, Mike. Günaydın Mike Günaydın, Mike. Grekiska är inget enkelt språk. Yunanca kolay bir dil değildir. Yunanca basit bir dil değildir. Grekiska är inget lätt språk. Yunanca kolay bir dil değildir. Yunanca kolay bir dil değildir. Håll ett öga på honom. Ondan gözünü ayırma. Ona göz kulak ol. Han är inte min riktiga pappa. Benim gerçek babam değil. O benim gerçek babam değil. Han behöver lära sig allt detta så fort som möjligt. Bunların hepsini bir an önce öğrenmesi gerekiyor. Tüm bunları mümkün olduğunca çabuk öğrenmeli. Han läser tidningen. O gazete okuyor. Gazete okuyor. Han säger inte ett ord. Tek kelime konuşmuyor. Tek kelime etmiyor. Han såg tre ting i sin dröm. Rüyasında üç nesne görmüştü. Rüyasında üç şey görmüş. Hans utskällning gjorde mig väldigt sårad. Onun fırçası çok ağırıma gitti. Onun bağırışları beni çok incitti. Han tog upp en anteckningsbok. Bir defter çıkardı. Bir not defteri aldı. Har du sett ett barn med lockigt hår? Kıvırcık saçlı bir çocuğu gördünüz mü? Kıvırcık saçlı bir çocuk gördünüz mü? Hej Mimi! Hur mår du? Merhaba Mimi! Nasılsın? Merhaba Mimi, nasılsın? Hennes engelska är utmärkt. Onun İngilizcesi mükemmel. İngilizcesi çok iyi. Hens syskonbarn bor i Nederländerna. Onun torunu Hollanda'da yaşıyor. Yeğeni Hollanda’da yaşıyor. Herr Wilder gav mig din e-postadress. Bay Wilder bana senin e-posta adresini verdi. Bay Wilder bana e-posta adresini verdi. Hon är min mormor. O benim büyükannem. O benim büyükannem. Hon hatade vanilj. O, vanilyadan hoşlanmaz. Vanilyadan nefret ederdi. Hon kommer förmodligen. O, muhtemelen gelecek. Büyük ihtimalle gelecektir. Hon lärde sig latin i skolan. O, okulda Latince öğrendi. Okulda Latince öğrendi. Hon tog upp en anteckningsbok. Bir defter çıkardı. Bir not defteri aldı. Hörni! Vad gör ni i mitt rum? Hey! Odamda ne yapıyorsunuz? Hey, odamda ne işiniz var? Hur lärde du känna henne? Onu nasıl tanıdın? Onu nereden tanıyorsun? Hur mår du? Nasılsın? Nasıl hissediyorsun? Hur står det till? Nasılsın? Nasıl gidiyor? Idag har jag ätit tre gånger. Bugün üç kez yedim. Bugün 3 kez yemek yedim. I lördags shoppade jag på H & M. Cumartesi günü H & M’de alışveriş yaptım. Geçen hafta H&M'de alışveriş yaptım. Ingen kan hindra detta. Hiç kimse bu işe engel olamaz. Kimse buna engel olamaz. Ingenting kan mäta sig med sann vänskap. Gerçek arkadaşlığın bedeli yoktur. Hiçbir şey gerçek dostluğun yerini tutamaz. Ingenting kan mäta sig med sann vänskap. Gerçek dostluğun bedeli yoktur. Hiçbir şey gerçek dostluğun yerini tutamaz. Installera Linux! Linux kurun! Linux kurun! I så fall finns det inget behov av att vänta. O zaman hiç beklemeye gerek yok. Bu durumda, beklemeye gerek yoktur. Jag åkte till Uzbekistan. Özbekistan'a gittim. Özbekistan'a gittim. Jag är från Kyoto. Ben Kyotoluyum. Ben Kyoto'luyum. Jag är i bilen. Arabadayım. Ben arabada olacağım. Jag är i bilen. Ben arabadayım. Ben arabada olacağım. Jag är ingen läkare. Ben bir doktor değilim. Ben doktor değilim. Jag är ingen morgonmänniska. Ben bir sabahçı değilim. Ben sabah insanı değilim. Jag är inte intresserad. Meraklı değilim. - İlgilenmiyorum. Jag är kittlig. Ben gıdıklanırım. Gıdıklanıyorum. Jag är torr i halsen. Boğazım kuru. Boğazım kurudu. Jag är torr i munnen. Ağzım kuru. Ağzım kurudu. Jag äter på en restaurang. Bir restoranda yiyorum. Bir restoranda yemek yiyorum. Jag behöver en ordbok. Bir sözlüğe ihtiyacım var. Bir sözlüğe ihtiyacım var. Jag dödade din far. Babanı ben öldürdüm. Babanı öldürdüm. Jag drack en kopp kaffe på ett café i Stockholm. Stockholm’de bir kafeteryada bir fincan kahve içtim. Stockholm'de bir kafede kahve içtim. Jag drack kaffe på caféet. Kafeteryada kahve içtim. Kafede kahve içtim. Jag förstår inte tyska. Almanca'yı anlamıyorum. Almanca bilmiyorum. Jag gillar dem allihopa. Onların hepsini seviyorum. Hepsini seviyorum. Jag gillar varken den ena eller den andra kakan. Pastaların ikisini de beğenmedim. Bir kurabiyeyi de diğerini de beğenmiyorum. Jag har alla världens länders flaggor. Bende dünyadaki her ülkenin bayrağı var. Dünyadaki bütün ülkelerin bayraklarını taşıyorum. Jag har en vän vars far är en känd pianist. Babası meşhur bir piyanist olan bir arkadaşım var. Babası ünlü bir piyanist olan bir arkadaşım var. Jag hatar det verkligen. Ondan gerçekten nefret ediyorum. Gerçekten nefret ediyorum. Jag kan inte göra det ensam. Bunu kendi başıma yapamam. Bunu tek başıma yapamam. Jag kan inte längre leva. Artık yaşayamam. Daha fazla yaşayamam. Jag kollade ut ur fönstret, jag såg en bil som kom. Pencereden dışarıya bakarken gelen bir araba gördüm. Pencereden dışarı baktım ve bir araba gördüm. Jag kommer inte att ta alltför mycket av din tid. Çok fazla zamanınızı almayacağım. Çok fazla vaktinizi almayacağım. Jag köpte två biljetter till Malmö. Malmö’ye iki bilet satın aldım. Malmö'ye iki bilet aldım. Jag matade den gröna fågeln. Yeşil kuşu besledim. Yeşil kuşu besliyordum. Jag önskar att du vore här. Keşke yanımda olabilseydin. Keşke burada olsaydın. Jag råkade ut för en liten olycka. Ufak bir kaza geçirdim. Küçük bir kaza geçirdim. Jag såg henne i går. Onu dün gördüm. Onu dün gördüm. Jag saknar att krama dig. Ben sana sarılmayı özledim. Sana sarılmayı özledim. Jag saknar min katt. Kedimi özledim. Kedimi özledim. Jag ser en kvinna som bär en skjorta. Gömlek giyen bir kadın görüyorum. Gömleği olan bir kadın görüyorum. Jag ska inte förråda Tom. Tom'a ihanet etmeyeceğim. Tom'a ihanet etmeyeceğim. Jag sköt mot dig. Sana ateş ettim. Sana ateş ettim. Jag tog dig! Yakaladım seni! Yakaladım seni! Jag tog kontakt med mina föräldrar. Ebeveynlerimle temas kurdum. Ailemle iletişime geçtim. Jag utförde en inspektion. Denetleme yaptım. Bir teftiş yaptım. ”Jag väljer dig.” ”Varför mig?” "Seni seçiyorum." "Neden ben?" “Ben seni seçtim, neden ben?” Jag ville be om ursäkt för gårdagen. Ben dün için özür dilemek istedim. Dün gece için özür dilemek istedim. Jag vill inte att mitt land ska bli medlem i Europeiska unionen. Ülkemin Avrupa Birliği üyesi olmasını istemiyorum. Ben ülkemin Avrupa Birliği üyesi olmasını istemiyorum. Jag vill inte att Tom ska sjunga på vårt bröllop. Tom'un düğünümüzde şarkı söylemesini istemiyorum. Tom'un düğünümüzde şarkı söylemesini istemiyorum. Jag vill inte dö! Ölmek istemiyorum! Ölmek istemiyorum! Ja, varför inte! Evet neden olmasın ! Evet, neden olmasın! Kan vi prata om det här enskilt? Mellan fyra ögon? Bunu özel konuşabilir miyiz? Baş başa. Bunu özel olarak konuşabilir miyiz? Kimchi är en traditionell koreansk mat. Kimçi geleneksel bir Kore yemeğidir. Kimçi geleneksel bir Kore yemeğidir. Kommer jag att bli osynlig? Görünmez olacak mıyım? Görünmez mi olacağım? Krig är helvetet. Savaş cehennemdir. Savaş cehennemdir. Låt höra, krulltott! Anlat bakalım, kıvırcık! Söyle, kıvırcık saçlı! Låt oss spela Minecraft! Haydi Minecraft oynayalım! Haydi Minecraft oynayalım! Låt oss varna våra äldre. Yaşlılarımızı uyaralım. Yaşlılarımızı uyaralım. Leanne har blå ögon. Leanne'nin mavi gözleri var. Leanne'in gözleri mavi. Många människor gör detta. Birçok insan bunu yapar. Birçok insan bunu yapıyor. Min hund åt min läxa. Köpeğim ev ödevimi yedi. Köpeğim ödevimi yedi. Min pappa väntar på oss vid cisternen. Babam, sarnıçta bizi bekliyor. Babam bizi sarnıçta bekliyor. Min vän åkte till Göteborg. Arkadaşım Göteborg’a gitti. Arkadaşım Göteborg'a gitti. Mitt namn är Jack. Benim adım Jack. Adım Jack. När jag har tid, går jag på restaurang. Zamanım olduğunda, restorana giderim. Vaktim olduğunda bir restorana giderim. Ni är från vettet! Delirmişsiniz! Aklınızı kaçırmışsınız! Ni är galna! Siz kafayı yemişsiniz! Siz delisiniz! Nu kan du fråga vad du vill. Şimdi istediğini sorabilirsin. Artık ne istersen sorabilirsin. Och slutligen, tolv poäng till Estland! Son olarak, on iki puan Estonya'ya! Ve son olarak, Estonya'ya 12 puan! Om du inte förlåter mig, kommer jag inte att komma med dig. Eğer beni affetmezsen, seninle gelmeyeceğim. Beni affetmezsen, ben de seninle gelmeyeceğim. Om du också är intresserad av sångtävlingar, kan vi vara vänner. Eğer şarkı yarışmalarıyla sen de ilgileniyorsan, arkadaş olabiliriz. Şarkı yarışmalarıyla da ilgileniyorsanız, arkadaş olabiliriz. Om du verkligen hatar mig, så kan jag inte förlåta dig. Eğer benden gerçekten nefret ediyorsan, öyleyse seni affedemem. Benden gerçekten nefret ediyorsan, seni affedemem. Om du vinner denna tävling, kommer du att åka till Sverige. Eğer bu yarışmayı kazanırsan İsveç’e gideceksin. Bu yarışmayı kazanırsan, İsveç'e gideceksin. Om jag bara varit där. Keşke ben olsaydım yanında. Keşke orada olsaydım. Om jag inte har tid, kommer jag inte att kunna komma med dig. Eğer zamanım olmazsa, seninle gelemeyeceğim. Eğer vaktim olmazsa, seninle gelemem. Oroa dig inte, jag fixar det. Merak etme, bende. Merak etme, ben hallederim. Pennorna säljs dussinvis. Kurşun kalemler düzine halinde satılıyor. Kalemler onlarca satılıyor. Pojken hoppar. Oğlan atlıyor. Çocuk atlıyor. Restaurangen var väldigt ren. Restoran çok temizdi. Restoran çok temizdi. Såg du barnet som var här? Buradaki çocuğu gördünüz mü? Buradaki çocuğu gördün mü? Säg till Tom att jag är sjuk. Tom'a hasta olduğumu söyle. Tom'a hasta olduğumu söyle. Sanna har tillbringat två veckor på sjukhuset. Sanna hastanede iki hafta geçirdi. Sanna hastanede iki hafta geçirdi. Ser du inte hur jag mår? Ne hâlde olduğumu görmüyor musun? Nasıl olduğumu görmüyor musun? Skicka mig din position. Konum at. Konumunuzu bildirin. Ställena jag går till faller dig inte i smaken. Benim gittiğim yerler seni pek açmaz. Gittiğim yerler sana göre değil. Susan röker aldrig. Susan hiç sigara içmez. Susan asla sigara içmez. Svenskan är faktiskt inte ett svårt språk. İsveççe aslında zor bir dil değil. İsveççe zor bir dil değildir. Till vilken nytta? Neye yarıyor? Ne için? Tom är en pratkvarn. Tom çok çenebaz. Tom çok gevezedir. Tom är pedofil. Tom pedofildir. Tom bir pedofil. Tom dricker inte öl. Tom bira içmez. Tom bira içmez. Tom drömmer ofta om sin flickvän. Tom, sık sık kız arkadaşının hayalini kurar. Tom sık sık kız arkadaşını hayal eder. Tom skickade mig ett meddelande. Tom bana bir not gönderdi. Tom bana bir mesaj gönderdi. Tom tvättar bilen. Tom arabayı yıkıyor. Tom arabayı yıkıyor. Tom vägrar att arbeta. Tom çalışmayı reddediyor. tom çalışmayı reddetti. Tom var framgångsrik. Tom başarılıydı. Tom başarılıydı. Tom vet inte hur mycket Mary väger. Tom Mary'nin kaç kilo çektiğini bilmiyor. tom mary'nin kaç kilo olduğunu bilmiyor. Under 2006, lärde jag mig för första gången ett främmande språk, och det var engelskan. 2006 yılında ilk kez yabancı bir dil öğrendim, ve o İngilizceydi. 2006'da, ilk defa bir yabancı dil öğrendim, o da İngilizceydi. Vad är detta? Bu nedir? Bu da ne? Vad var det jag sa? Ne demiştim sana? Sana ne demiştim? Varje dag går jag till jobbet. Her gün işe giderim. Her gün işe gidiyorum. Varje vardag går jag till skolan. Her hafta içi okula giderim. Her gün okula gidiyorum. Var ligger flygplatsen? Havaalanı nerede? Havaalanı nerede? Var ligger Mississippi? Mississippi nerede? Mississippi nerede? Var någonstans ligger flygplatsen? Havaalanı nerede? Havaalanı nerede? Var ni inte tillsammans? Siz beraber değil miydiniz? Birlikte değil miydiniz? Vi är alla professionella här. Burada hepimiz profesyonel adamlarız. Burada hepimiz profesyoneliz. Vi är din familj. Senin ailen biziz. Biz senin aileniz. Vi är från Ryssland. Biz Rusya'danız. Biz Rusya'dan geliyoruz. Vi blev väldigt besvikna över att höra nyheterna. Haberi duyunca hayal kırıklığına uğradık. Haberleri duymak bizi çok hayal kırıklığına uğrattı. Vi bor i en vacker stad. Biz güzel bir şehirde yaşıyoruz. Güzel bir şehirde yaşıyoruz. Vi bor i en vacker stad. Güzel bir kentte yaşıyoruz. Güzel bir şehirde yaşıyoruz. Vi bröt den itu. Ortadan ikiye ayırdık. Parçalara ayırdık. Vi har väntat i flera år på det här ögonblicket. Yıllardır bu anı bekliyoruz. Yıllardır bu anı bekliyorduk. Vi kommer att förklara det steg för steg. Her şeyi sırayla anlatacağız. Bunu adım adım açıklayacağız. Vill du ha te eller kaffe? Çay mı, kahve mi istersin? Çay ya da kahve ister misin? Vill ni att jag skall koka kaffe? Kahve yapmamı ister misin? Kahve yapmamı ister misiniz? Vi måste ändra vår synvinkel. Bakış açımızı değiştirmeliyiz. Bakış açımızı değiştirmeliyiz. Vi ser vad som händer tillsammans. Neler olacağını hep birlikte göreceğiz. Birlikte bakalım neler olacak.