Would you mind picking up something on the way back? Geri dönerken bir şey alır mısın? Dönüşte bir şeyler alır mısın? Tom is a great person. Tom harika bir kişi. Tom harika bir insan. Don't ever do it again. Bunu bir daha yapayım deme. Bunu bir daha asla yapma. Please don't ask me that. Lütfen onu bana sormayın. Lütfen bana bunu sorma. Mary is not jealous. Mary kıskanç değil. Mary kıskanç değil. Sami earns a six-figure salary. Sami altı rakamlı bir maaş alıyor. Sami altı haneli bir maaş kazanır. My heart is yours. Kalbim sizindir. Kalbim senindir. I'll sleep here. Burada uyuyacağım. Ben burada uyuyacağım. Doing that will take too long. Bunu yapmak çok uzun sürecek. Bunu yapmak çok uzun sürer. I'll let you explain. Açıklamana izin vereceğim. Açıklamana izin vereceğim. Tom is a history teacher. Tom bir tarih öğretmeni. Tom tarih öğretmenidir. I'll go with you to see the doctor. Doktoru görmek için seninle gideceğim. Doktoru görmeye seninle geleceğim. Where can I buy a bathing suit? Nereden bir mayo satın alabilirim? Nereden mayo alabilirim? What movies have you seen recently? Son zamanlarda hangi filmleri gördün? Son zamanlarda hangi filmleri izledin? Whatever you do, don't pull this rope. Ne yaparsan yap, bu ipi çekme. Ne yaparsan yap, ipi çekme. Do you think Tom will let me win? Tom'un kazanmama izin vereceğini düşünüyor musun? Sence Tom kazanmama izin verir mi? I'm going to blow your head off. Senin kafanı uçuracağım. Kafanı uçuracağım. Don't stand next to me. Benim yanımda durma. Yanımda durma. Tom and Mary were both crying. Tom ve Mary'nin ikisi de ağlıyorlardı. Tom ve Mary ağlıyordu. Tom is in Boston on business. Tom iş için Boston'da. Tom iş için Boston'da. That's too expensive for me. Bu benim için çok pahalı. Bu benim için çok pahalı. I can help you do that if you want me to. İstersen bunu yapmana yardım edebilirim. İstersen sana yardım edebilirim. I happen to know a lot more about this than you do. Bunun hakkında senden çok daha fazla şey biliyorum. Bu konuda senden çok daha fazla şey biliyorum. I am very pleased with my job. Ben işimden çok memnunum. İşimden çok memnunum. I'm having second thoughts. Ben şüpheye düşüyorum. Tereddüt ediyorum. Tom and I have a nice house. Tom ve benim güzel bir evimiz var. Tom ve benim güzel bir evimiz var. Is death the only possible exemption? Ölüm yalnızca olası muafiyet mi? Mümkün olan tek muafiyet ölüm mü? Are you saying you can't fix it? Onu düzeltemeyeceğini mi söylüyorsun? Tamir edemeyeceğini mi söylüyorsun? Tom is going to be waiting for me. Tom beni bekliyor olacak. Tom beni bekliyor olacak. Children should be taught to speak the truth. Çocuklara gerçeği konuşmak öğretilmeli. Çocuklara doğruyu söylemeleri öğretilmeli. Do that before it gets dark. Bunu hava kararmadan önce yap. Hava kararmadan bunu yap. The plant sends out a spike on which the flowers grow. Bitki üstünde çiçeklerin büyüdüğü bir başak gönderir. Bitki, çiçeklerin yetiştiği bir çivi gönderir. Young people must respect the law. Genç insanlar yasaya uymalıdır. Gençler kanunlara saygı duymalı. Why did they arrest him? Onlar onu neden tutukladılar? Onu neden tutukladılar? I agreed that we should do that. Onu yapmamız gerektiğine karar verdim. Bunu yapmamız gerektiği konusunda anlaşmıştık. Tom is likely to be scared. Tom muhtemelen korkmuş olacak. Tom'un korkma ihtimali var. He gave me this doll in token of his gratitude. Minnettarlık göstergesi olarak bana bu bebeği verdi. Bu bebeği bana minnettarlığının bir göstergesi olarak verdi. Tom declined to give details. Tom detayları vermeyi reddetti. Tom ayrıntı vermeyi reddetti. I'd like another beer. Bir bira daha istiyorum. Bir bira daha istiyorum. You don't love me! Sen beni sevmiyorsun! Beni sevmiyorsun! These gases can lead to global warming. Bu gazlar küresel ısınmaya neden olabilir. Bu gazlar küresel ısınmaya yol açabilir. Just relax, Tom, you're doing great. Sadece rahatla Tom, harika yapıyorsun. Sakin ol Tom, harika gidiyorsun. I thought Mary said she didn't have a boyfriend. Mary'nin bir erkek arkadaşın olmadığını söylediğini sanıyordum. Mary'nin erkek arkadaşı olmadığını söylediğini sanıyordum. Tom is slow, isn't he? Tom yavaş, değil mi? Tom yavaş, değil mi? How did your plans to move to Boston work out? Boston'a gitme planların nasıl istenilen sonucu verdi. Boston'a taşınma planların nasıl gitti? We bought Tom a birthday present. Biz Tom'a bir doğum günü hediyesi aldık. Tom'a doğum günü hediyesi aldık. You have to do it, whether you like it or not. İstesen de istemesen de onu yapmak zorundasın. İstesen de istemesen de yapmak zorundasın. The press is focusing on the scandal. Basın skandal üzerinde yoğunlaşıyor. Basın skandala odaklanıyor. Let us help Tom. Tom'a yardım edelim. Tom'a yardım edelim. I think both Tom and Mary have been suspended. Bence hem Tom hem de Mary askıya alındı. Bence Tom ve Mary uzaklaştırıldı. No one has time for that. Hiç kimsenin onun için zamanı yok. Kimsenin buna vakti yok. When I arrived, she was just getting ready to leave. Ben vardığımda o sadece gitmeye hazırlanıyordu. Geldiğimde gitmeye hazırlanıyordu. Tom always says that. Tom onu her zaman söyler. Tom hep böyle der. Am I the only one who thinks this is wrong? Bunun yanlış olduğunu düşünen tek kişi ben miyim? Bunun yanlış olduğunu düşünen tek kişi ben miyim? Emily permitted me to live with her. Emily kendisiyle yaşamama izin verdi. Emily onunla yaşamama izin verdi. The water from the spring is very pure. Kaynak suyu çok temiz. İlkbahardan çıkan su çok saftır. Tom lives with Mary in Memphis. Tom, Memphis'te Mary'yle birlikte yaşıyor. Tom, Mary ile Memphis'te yaşamaktadır. I'll pray for Tom. Tom için dua edeceğim. Tom için dua edeceğim. The charges against Tom have been dropped. Tom'a yapılan suçlamalar düşürüldü. Tom hakkındaki suçlamalar düştü. Hey, listen to this. Hey, bunu dinle. Hey, şunu dinle. What do you say we buy everyone a drink? Herkese bir içki satın almamıza ne dersiniz? Herkese bir içki ısmarlamaya ne dersin? Tom grew up near a lake, but he isn't a good swimmer. Tom bir göle yakın büyüdü fakat o iyi bir yüzücü değil. Tom bir gölün yakınında büyüdü ama iyi bir yüzücü değil. There's a car approaching. Yaklaşan bir araba var. Yaklaşan bir araba var. Eid Mubarak. İyi bayramlar. Mübarek Bayramı. We aren't very busy yet. Biz henüz çok meşgul değiliz. Henüz çok meşgul değiliz. He spoke softly to the men around him. Etrafındaki insanlarla yumuşak bir şekilde konuştu. Etrafındaki adamlarla usulca konuştu. Tom didn't seem to be as active as Mary seemed to be. Tom, Mary'nin göründüğü kadar aktif görünmüyordu. Tom, Mary'nin göründüğü kadar aktif görünmüyordu. Tom knew why Mary slapped John. Tom Mary'nin neden John'u tokatladığını biliyordu. Tom, Mary'nin John'a neden tokat attığını biliyordu. I suppose you're worried about Tom. Sanırım Tom hakkında endişelisin. Sanırım Tom için endişeleniyorsun. We hope to cover the deficit. Açığı kapatmayı umuyoruz. Biz açığı kapatmayı umuyoruz. Tom realized that Mary must be seeing someone else. Tom, Mary'nin başka birini görüyor olması gerektiğini fark etti. Tom, Mary'nin başka biriyle görüştüğünü fark etti. I agree with you on that point. O hususta size katılıyorum. Bu konuda sana katılıyorum. I think Tom is pompous. Tom'un kendini beğenmiş olduğunu düşünüyorum. Bence Tom kendini beğenmişin teki. Scientists long ago ceased to believe that the atom is the smallest unit of matter. Bilim adamları uzun zaman önce atomun maddenin en küçük parçası olduğuna inanmayı durdurdu. Bilim adamları uzun zaman önce atomun maddenin en küçük birimi olduğuna inanmayı bıraktı. Did you get everything you wanted? İstediğin her şeyi aldın mı? İstediğin her şeyi aldın mı? My friend scored 95 on the maths exam. Arkadaşım matematik sınavında 95 puan aldı. Arkadaşım matematik sınavından 95 puan aldı. The road which leads to the hotel is narrow. Otele giden yol dar. Otele giden yol dar. I wouldn't care. Umursamazdım. Umurumda değil. We wanted to help them. Biz onlara yardım etmek istedik. Onlara yardım etmek istedik. Who did Tom think would want to stay for another three hours? Tom'un üç saat daha kalmak isteyeceğini kim düşündü? Tom'un üç saat daha kalmak isteyeceğini kim düşünürdü? There wasn't one student who was absent. Gelmeyen tek öğrenci yoktu. Bir öğrenci bile yoktu. Tom spent all morning in the interrogation room. Tom bütün sabahı sorgulama odasında geçirdi. Tom bütün sabahı sorgu odasında geçirdi. You don't want to go, do you? Gitmek istemiyorsun, değil mi? Gitmek istemiyorsun, değil mi? Aren't you going to kiss Tom? Tom'u öpmeyecek misin? Tom'u öpmeyecek misin? Tom usually walks to school with Mary. Tom genellikle Mary ile birlikte okula yürür. Tom genellikle Mary ile birlikte okula gider. This problem is too difficult for me to explain. Bu sorun, açıklamam için çok zordur. Bu sorunu açıklamak benim için çok zor. I'm sure Tom didn't know he was supposed to do that. Tom'un bunu yapması gerektiğini bilmediğinden eminim. Eminim Tom bunu yapması gerektiğini bilmiyordu. They like stories. Onlar hikayeleri seviyor. Hikayeleri severler. Tom can't do anything without Mary's help. Tom, Mary'nin yardımı olmadan hiçbir şey yapamaz. Tom, Mary'nin yardımı olmadan hiçbir şey yapamaz. Tom broke into Mary's office. Tom Mary'nin ofisine zorla girdi. Tom Mary'nin ofisine girdi. Just do your best. Sadece elinden geleni yap. Elinden geleni yap. I'm not certain Tom is here. Tom'un burada olduğundan emin değilim. Tom'un burada olduğundan emin değilim. I thought you didn't smoke. Sigara içmediğini düşündüm. Sigara içmediğini sanıyordum. We all worked really hard. Hepimiz gerçekten çok çalıştık. Hepimiz çok çalıştık. This mysterious catastrophe dismayed the whole village. Bu gizemli felaket tüm köyü perişan etti. Bu gizemli felaket tüm köyü dehşete düşürdü. I was very surprised when Tom told me Mary had left Boston. Tom bana Mary'nin Boston'dan ayrıldığını söylediğinde çok şaşırdım. Tom, Mary'nin Boston'dan ayrıldığını söylediğinde çok şaşırdım. Tom grew up in a small town not far from here. Tom buradan uzakta olmayan küçük bir kasabada büyüdü. Tom buraya yakın küçük bir kasabada büyüdü. I didn't shoot anybody. Ben kimseyi vurmadım. Ben kimseyi vurmadım. Tom realized Mary was probably not going to be able to do that. Tom, Mary'nin onu muhtemelen yapamayacağını fark etti. Tom, Mary'nin muhtemelen bunu yapamayacağını fark etti. We're now waiting for the result. Şimdi sonuç için bekliyoruz. Şimdi sonucu bekliyoruz. He gave me his phone number. O bana telefon numarasını verdi. Bana telefon numarasını verdi. Tom has no secrets from me. Tom'un benden gizlediği hiç bir sırrı yok. Tom'un benden bir sırrı yok. I thought you were someone else. Senin başka biri olduğunu düşündüm. Seni başka biri sandım. You're a good mom. Siz iyi bir annesiniz. Sen iyi bir annesin. You asked Tom how he'd do that, didn't you? SenTom'a bunu nasıl yapacağını sordun, değil mi? Tom'a bunu nasıl yapacağını sordun, değil mi? Mary, my love! Mary, aşkım! Mary, aşkım! Dan had to decide whom to believe. Dan kime inanacağına karar vermek zorundaydı. Dan kime inanacağına karar vermek zorundaydı. I don't think Tom knows why Mary is ignoring him. Mary'nin onu neden görmezden geldiğini Tom'un bildiğini sanmıyorum. Tom'un Mary'nin onu neden görmezden geldiğini bildiğini sanmıyorum. I've discussed the matter with Tom. Meseleyi Tom'la tartıştım. Bu konuyu Tom'la konuştum. Layla wanted to make a personal call. Leyla kişisel bir telefon görüşmesi yapmak istedi. Layla kişisel bir görüşme yapmak istedi. You want to donate money, don't you? Para bağışlamak istiyorsun, değil mi? Para bağışlamak istiyorsun, değil mi? We still have the same problem. Sorunumuz hâlâ aynı. Hala aynı sorunumuz var. Prices for Treasury bonds fell. Hazine bonolarının fiyatları düştü Hazine tahvillerinin fiyatları düştü. I did that just like Tom did. Ben bunu tam Tom'un yaptığı gibi yaptım. Bunu Tom'un yaptığı gibi yaptım. We ran in the park. Parkta koştuk. Parkta koştuk. Tom can sing better than anybody else I know. Tom tanıdığım başka birinden daha iyi şarkı söyleyebilir. Tom tanıdığım herkesten daha iyi şarkı söyler. The earth rotates. Dünya dönüyor. Dünya dönüyor. I'd like to see you again tomorrow. Yarın seni tekrar görmek istiyorum. Yarın tekrar görüşmek istiyorum. If I'm late, I'll be scolded. Eğer geç kalırsam azarlanacağım. Geç kalırsam azar yerim. Everybody hates the separatists. Herkes ayrılıkçılardan nefret eder. Herkes ayrılıkçılardan nefret eder. Nowadays, I only listen to the radio when I'm driving. Bugünlerde radyoyu sadece araba kullanırken dinliyorum. Bugünlerde sadece araba kullanırken radyo dinliyorum. We're having so much fun. Biz çok eğleniyoruz. Çok eğleniyoruz. Tom has his reasons for doing that. Tom'un onu yapmak için nedenleri var. Tom'un bunu yapmak için sebepleri var. He wanted me to lie. O yalan söylememi istedi. Yalan söylememi istedi. It's time to start over. Baştan başlama zamanı. Baştan başlamanın zamanı geldi. You're all washed up. Hepiniz hapı yutmuşsunuz. Bittin sen. From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home. Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti. Oraya vardığı andan itibaren ne zaman eve gidebileceğini söylemek için doktorunu rahatsız etmeye devam etti. I play football now. And you? What are you doing? Şimdi futbol oynuyorum. Ya sen? Ne yapıyorsun? Artık futbol oynuyorum ve sen ne yapıyorsun? This isn't like Tom. Bu Tom'a benzemiyor. Bu Tom'un yapacağı bir şey değil. Fadil moved to Cairo. Fadıl, Kahire'ye taşındı. Fadil Kahire'ye taşındı. If Tom heard you talk that way, he'd be disappointed. Tom bu şekilde konuştuğunuzu duyarsa hayal kırıklığına uğrar. Tom böyle konuştuğunu duysa hayal kırıklığına uğrardı. She must still be in her twenties. Hâlâ yirmili yaşlarında olmalı. Hala yirmili yaşlarında olmalı. Tom got a call from Mary. Tom Mary'den bir çağrı aldı. Tom'a Mary telefon etti. Are you ready for Halloween? Cadılar Bayramı için hazır mısın? Cadılar Bayramı için hazır mısın? All Tom does is complain. Tom'un tek yaptığı şikayet etmek. Tom'un tek yaptığı şikayet etmek. I have to get moving. Acele etmeliyim. Harekete geçmeliyim. I must admit that things are looking quite optimistic. İşlerin oldukça iyimser göründüğünü itiraf etmeliyim. İtiraf etmeliyim ki her şey oldukça iyimser görünüyor. Which dictionary do you often use? Genellikle hangi sözlüğü kullanıyorsun? Sık sık hangi sözlüğü kullanırsın? I asked Tom where he and Mary had first met each other. Tom'a ilk kez onun ve Mary'nin nerede karşılaştıklarını sordum. Tom'a Mary ile ilk nerede tanıştıklarını sordum. I'm expecting a call from Tom. Tom'dan bir çağrı bekliyorum. Tom'dan bir telefon bekliyorum. I used my windshield wiper to clean the snow on my window. Camımdaki karı temizlemek için cam sileceğimi kullandım. Penceremdeki karları temizlemek için ön cam sileceğimi kullandım. You'll find a rake in the shed. Kulübede bir tırmık bulacaksınız. Kulübede tırmık bulacaksın. Writers always have to have the last word. Yazarlar her zaman son söze sahip olmak zorundadır. Yazarlar her zaman son sözü söylemek zorundadır. Colors speak all languages. Renkler tüm dilleri konuşuyor. Renkler bütün dilleri konuşur. Don't you have to be over twenty-one to do that? Bunu yapmak için yirmi birinin üzerinde olman gerekmiyor mu? Bunu yapmak için 21'den fazla olman gerekmiyor mu? Here comes the bus now. İşte otobüs şimdi geliyor. İşte otobüs geliyor. Why didn't you just ask me for help? Neden sadece benden yardım etmemi istemedin? Neden benden yardım istemedin? Mary wore false eyelashes. Mary sahte kirpikler taktı. Mary sahte kirpik takıyordu. Those rules fostered discontent among students. O kurallar öğrenciler arasındaki hoşnutsuzluğu artırdı. Bu kurallar öğrenciler arasında hoşnutsuzluğa yol açtı. Tom hasn't done anything all morning. Tom bütün sabah bir şey yapmadı. Tom sabahtan beri hiçbir şey yapmadı. We're in position. Pozisyon aldık. Yerimizi aldık. I didn't know anyone there. Orada kimseyi tanımıyordum. Orada kimseyi tanımıyordum. Tom burned Mary's picture. Tom Mary'nin resmini yaktı. Tom, Mary'nin resmini yaktı. It's been a tough year for me. Benim için zor bir yıl oldu. Benim için zor bir yıl oldu. Tom went back to his car and got a flashlight. Tom arabasına döndü ve bir el feneri aldı. Tom arabasına döndü ve bir el feneri aldı. The ground is spongy. Toprak yumuşaktı. Yer süngerimsi. "Tatoeba is not a Japanese girl name." "Then, it's your Japanese girlfriend's nickname." "Tatoeba bir Japon kız adı değil." "Öyleyse o senin Japon kız arkadaşının lakabı." "Tatoeba bir Japon kız ismi değil." "O zaman Japon kız arkadaşının lakabıdır." Mary may be feeling dizzy. Mary'nin başı dönüyor olabilir. Mary'nin başı dönüyor olabilir. Tom is doing exceptionally well. Tom son derece iyi yapıyor. Tom son derece iyi gidiyor. Please stay calm, everyone. Herkes sakin olsun lütfen. Lütfen herkes sakin olsun. A ship is moored at the pier. Bir gemi iskelede demirlemiş. İskelede bir gemi demirledi. I want to know everything you know. Bildiğin her şeyi bilmek istiyorum. Bildiğin her şeyi bilmek istiyorum. If Tom doesn't want to help, he doesn't have to. Tom yardım etmek istemiyorsa etmek zorunda değil. Tom yardım etmek istemiyorsa, etmek zorunda değil. Good luck! İyi şanslar! İyi şanslar! You're up late. Geç saatlere kadar ayaktasın. Geç saate kadar ayaktasın. We dance together. Birlikte dans ederiz. Birlikte dans ediyoruz. Why aren't you in school? Neden okulda değilsin? Neden okulda değilsin? This is a polyphonic composition. Bu çok sesli bir kompozisyon. Bu bir polifonik kompozisyon. Why is Tom tired? Tom neden yorgun? Tom neden yorgun? Tom is awesome. Tom harika. Tom harika biri. It's a beautiful day outside. Dışarıda güzel bir gün. Dışarıda güzel bir gün var. Tom left fingerprints on the doorknob of the room where the body was found. Tom cesedin bulunduğu odanın kapı kolunda parmak izleri bıraktı. Tom cesedin bulunduğu odanın kapı kolunda parmak izleri bırakmış. Do you still need our help? Hala yardımımıza ihtiyacın var mı? Hala yardımımıza ihtiyacın var mı? Please turn to the left. Lütfen sola dönün. Lütfen sola dönün. I intend to hammer this idea into the student's heads. Ben bu fikri öğrencilerin kafalarına işlemek niyetindeyim. Bu fikri öğrencinin kafasına saplamak niyetindeyim. I followed Tom into the living room. Tom'u oturma odasına kadar izledim. Tom'u oturma odasına kadar takip ettim. Tom said he didn't have a choice. Tom bir seçeneği olmadığını söyledi. Tom başka seçeneği olmadığını söyledi. Congratulations to you both. Her ikinize de tebrikler. İkinizi de tebrik ederim. Tom says you should always tell the truth. Tom her zaman gerçeği söylemen gerektiğini söylüyor. Tom her zaman doğruyu söylemen gerektiğini söylüyor. Tom is sleeping now. Tom şimdi uyuyor. Tom şimdi uyuyor. Tom shot him. Tom ona ateş etti. Tom onu vurdu. I know you want to do that. Bunu yapmak istediğini biliyorum. Bunu yapmak istediğini biliyorum. My father and my brother work in this factory. Babam ve erkek kardeşim bu fabrikada çalışmaktadır. Babam ve kardeşim bu fabrikada çalışıyor. I talked with friends. Ben arkadaşlar ile konuştum. Arkadaşlarımla konuştum. I haven't worn this in years. Bunu yıllardır giymedim. Yıllardır bunu giymemiştim. I definitely remember seeing a picture of you and Tom together. Senin ve Tom'un birlikte bir resminizi gördüğümü kesinlikle hatırlıyorum. Tom'la birlikte bir fotoğrafınızı gördüğümü kesinlikle hatırlıyorum. There were many people at the funeral. Cenaze merasiminde bir sürü insan vardı. Cenazede bir sürü insan vardı. Living in Kabylie is a best decision I have ever made. Kabiliye'de yaşamak şimdiye kadar verdiğim en iyi karardır. Kabylie'de yaşamak şimdiye kadar verdiğim en iyi karar. A rope was thrown into the water. Suya bir ip atıldı. Suya bir ip atıldı. I'd like to hear that from him. Ben onu, ondan duymak isterim. Bunu ondan duymak isterim. Tom knows that Mary went to Boston. Tom Mary'nin Boston'a gittiğini biliyor. Tom, Mary'nin Boston'a gittiğini biliyor. She is getting married this fall. Bu sonbahar evleniyor. Bu sonbahar evleniyor. Mary gave Tom a shovel for his birthday. Mary, Tom'a doğum günü için bir kürek verdi. Mary doğum günü için Tom'a kürek verdi. Tom doesn't have any reason not to trust Mary. Tom'un Mary'ye güvenmemek için herhangi bir sebebi yok. Tom'un Mary'ye güvenmemek için bir sebebi yok. Tom wasn't the only one in the room that couldn't speak French. Tom odada Fransızca konuşamayan tek kişi değildi. Odada Fransızca konuşamayan tek kişi Tom değildi. Tom is very well prepared. Tom çok iyi hazırlanmış. Tom çok iyi hazırlanmış. Would you have helped me a little, it would have been nice. Bana biraz yardım etseydin, güzel olurdu. Bana biraz yardım etsen iyi olurdu. I might be dead tomorrow. Yarın ölebilirim. Yarın ölebilirim. Tell your son not to harass my daughter anymore. Oğluna artık kızımı taciz etmemesini söyle. Oğluna söyle kızımı daha fazla rahatsız etmesin. I don't like unrequited love; I want our love to be mutual. Karşılıksız aşkı sevmiyorum; aşkımızın karşılıklı olmasını istiyorum. Karşılıksız aşkı sevmiyorum; sevgimizin karşılıklı olmasını istiyorum. I know exactly where I am. Nerede olduğumu tam olarak biliyorum. Tam olarak nerede olduğumu biliyorum. I sort of liked him. Onu biraz seviyordum. Ondan hoşlanmıştım. This is critical. Bu kritik. Bu çok önemli. They want me to sell the restaurant. Onlar restoranı satmamı istiyorlar. Restoranı satmamı istiyorlar. No one knows if he loves her or not. Hiç kimse onun onu sevip sevmediğini bilmiyor. Kimse onu sevip sevmediğini bilmiyor. He is always cheerful. O her zaman neşelidir. Her zaman neşelidir. That's quite helpful. Bu oldukça yararlı. Çok yardımcı oldun. I'm learning Navajo. Ben Navajo öğreniyorum. Navajo öğreniyorum. I want to live in Boston as much as you do. Ben de senin kadar Boston'da yaşamak istiyorum. Ben de senin kadar Boston'da yaşamak istiyorum. Tom will be good. Tom iyi olacak. Tom iyi olacak. Who told Tom to sing? Tom'a şarkı söylemesini kim söyledi? Tom'a şarkı söylemesini kim söyledi? My son isn't the only one who enjoys eating her cooking. Oğlum onun pişirdiklerini yemekten hoşlanan tek kişi değil. Yemeklerini yemekten zevk alan tek kişi oğlum değil. Why are you doing this to him? Bunu ona niçin yapıyorsun? Bunu ona neden yapıyorsun? Tom is the one who should do that. Tom bunu yapması gereken kişi. Bunu yapması gereken Tom. I'm sorry, but I can't eat dinner with you. Üzgünüm ama sizinle akşam yemeği yiyemem. Üzgünüm ama seninle yemek yiyemem. What are the other men doing? Diğer adamlar ne yapıyorlar? Diğer adamlar ne yapıyor? I need to find out when we need to be there. Ne zaman orada olmamız gerektiğini öğrenmem gerekiyor. Ne zaman orada olmamız gerektiğini öğrenmem gerek. He left his country two years ago. O iki yıl önce ülkesini terk etti. İki yıl önce ülkesini terk etti. It was mind-numbing. O sıkıcıydı. Akıllara durgunluk veriyordu. Tom is never going to come back here, is he? Tom asla buraya geri gelmeyecek, değil mi? Tom buraya asla geri dönmeyecek, değil mi? My favourite biscuit is Singoalla. Benim en sevdiğim bisküvi, Singoalla'dır. En sevdiğim bisküvi Singoalla. I hated them. Ben onlardan nefret ettim. Onlardan nefret ederdim. That's exactly what I would do. Yapacağım tam olarak budur. Ben de öyle yapardım. I've already eaten all my lunch! Zaten tüm öğle yemeğimi yedim! Yemeğimi çoktan yedim! I can no longer trust them. Artık onlara güvenemem. Artık onlara güvenemem. I've never seen a fat vegan. Hiç şişman bir vegan görmedim. Hiç şişman vegan görmedim. Tom is a professional gambler. Tom profesyonel bir kumarbaz. Tom profesyonel bir kumarbaz. We both saw them. İkimiz de onları gördük. İkimiz de onları gördük. Tom and Mary never got along. Tom ve Mary asla geçinmediler. Tom ve Mary hiç anlaşamadılar. All birds have feathers. Bütün kuşların tüyleri vardır. Bütün kuşların tüyleri vardır. Not all species of spiders are poisonous. Örümceklerin hiçbir türü zehirli değildir. Tüm örümcek türleri zehirli değildir. Tom should ask Mary to do that. Tom Mary'den onu yapmasını istemelidir. Tom bunu Mary'den istemeli. Tom and I have a lot of fun together. Tom ve ben birlikte çok eğleniyoruz. Tom ve ben çok eğleniyoruz. I just want to see him. Sadece onu görmek istiyorum. Sadece onu görmek istiyorum. Tom seemed to be in agony. Tom acı çekiyormuş gibi görünüyordu. Tom acı çekiyor gibiydi. Tom lived in Boston three years ago. Tom üç yıl önce Boston'da yaşadı. Tom üç yıl önce Boston'da yaşıyordu. You should've stayed in the hospital. Hastanede kalmalıydın. Hastanede kalmalıydın. I'm not answering that. Buna cevap vermiyorum. Buna cevap vermeyeceğim. Who's calling at this hour? Bu saatte kim arıyor? Bu saatte kim arıyor? We saw Tom smiling. Tom'un gülümsediğini gördük. Tom'un gülümsediğini gördük. I will accept my fate. Ben kaderimi kabul edeceğim. Kaderimi kabul edeceğim. Do you know how to pronounce this word? Bu kelimenin nasıl telaffuz edildiğini biliyor musunuz? Bu kelimeyi nasıl telaffuz edeceğini biliyor musun? Could you verify that your computer is plugged in? Bilgisayarınızın prize takılı olduğunu doğrular mısınız? Bilgisayarının bağlı olduğunu doğrulayabilir misin? Why don't you turn on the TV? Neden televizyonu açmıyorsun? Neden televizyonu açmıyorsun? If you were gone, I'd die. Sen gidersen ölürüm. Sen gitseydin, ben ölürdüm. They will set up a new company. Onlar yeni bir şirket kuracaklar. Yeni bir şirket kuracaklar. Do you know how to speak French? Fransızcayı nasıl konuşacağını biliyor musun? Fransızca biliyor musun? Wake me up when we get to Tom's. Tom'un evine vardığımızda beni uyandır. Tom'a vardığımızda beni uyandır. Put the baby to sleep. Bebeği uyutun. Bebeği uyut. Tom came to watch. Tom izlemek için geldi. Tom izlemeye geldi. I want to know more about your country. Senin ülken hakkında daha fazla şey bilmek istiyorum. Ülken hakkında daha fazla şey bilmek istiyorum. The house which stands on the hill is very old. Tepenin üstünde duran ev çok eski. Tepede duran ev çok eskidir. "Confessions" by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy. Aziz Augustine tarafından yazılan "İtiraflar" bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır. Aziz Augustine'in itirafları bize ortodoksi ile biten entelektüel bir maceranın zamansız öyküsünü anlatır. Tom told me that he was early. Tom bana erken geldiğini söyledi. Tom erken geldiğini söyledi. Many will be skeptical. Birçoğu şüpheci olacak. Pek çok kişi kuşkucu olacak. Tom could be mistaken. Tom hatalı olabilir. Tom yanılıyor olabilir. I'm in finance. Finanstayım. Finans işindeyim. I don't work at night. Gece çalışmıyorum. Geceleri çalışmıyorum. In order to buy a foreign car, he worked very hard. O, yabancı bir araba almak için çok çalıştı. Yabancı bir araba almak için çok çalıştı. When the man saw a policeman, he fled. Adam bir polisi görünce kaçtı. Adam bir polis görünce kaçtı. I'm going to go change my clothes. Kıyafetlerimi değiştirmeye gideceğim. Gidip üstümü değiştireyim. We had to help her. Ona yardım etmek zorundaydık. Ona yardım etmek zorundaydık. Do you think you're photogenic? Fotojenik olduğunu düşünüyor musun? Fotojenik olduğunu mu düşünüyorsun? You don't like me. Beni sevmiyorsunuz. Benden hoşlanmıyorsun. I am from Skopje. Ben Üsküp'lüyüm. Ben Üsküp'tenim. I think he'll come. Sanırım o gelecek. Sanırım gelecek. You know I don't mind. Umursamadığımı biliyorsun. Benim için sorun olmadığını biliyorsun. Do you wear a kimono? Kimono giyer misin? Kimono giyiyor musun? When did you start liking baseball? Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın? Beyzbolu ne zaman sevmeye başladın? His satirical novel criticized the foibles of human nature. Onun hiciv romanı, insan doğasının zaaflarını eleştirdi. Satirik romanı insan doğasının zayıf yönlerini eleştirdi. You and Tom used to be friends, right? Sen ve Tom arkadaştınız, değil mi? Sen ve Tom eskiden arkadaştınız, değil mi? We're on the same team here. Burada aynı ekipteyiz. Burada aynı takımdayız. Health is everything to me. Sağlık benim için her şey. Sağlık benim her şeyim. Should I close the door? Kapıyı kapatmam gerekir mi? Kapıyı kapatayım mı? Tom told us he'd be waiting in front of the post office. Tom bize postanenin önünde bekleyeceğini söyledi. Tom bize postanenin önünde bekleyeceğini söyledi. You have a visitor in reception. Resepsiyonda bir ziyaretçiniz var. Resepsiyonda bir ziyaretçin var. Doesn't it look a little strange? Bu biraz tuhaf görünmüyor mu? Biraz garip görünmüyor mu? Tom is the only one with a camera. Tom kameralı tek kişidir. Kamerası olan tek kişi Tom. Let me alone. Beni yalnız bırak. Beni rahat bırak. What were you doing? Ne yapıyordun? Ne yapıyordun? Sandy won't become a doctor. Sandy bir doktor olmayacak. Sandy doktor olmayacak. I can't abide his rudeness. Onun kabalığına dayanamam. Onun kabalığına tahammül edemiyorum. Tom won't be going anywhere for a while. Tom bir süre hiçbir yere gitmeyecek. Tom bir süre hiçbir yere gitmeyecek. We should be helping. Yardım ediyor olmalıyız. Yardım etmeliyiz. I tell her that every day. Onu ona her gün söylerim. Bunu ona her gün söylüyorum. This is what people do every day. Bu, insanların her gün yaptığı şey. İnsanlar her gün bunu yapıyor. I hope that Tom isn't at the party. Umarım Tom partide değildir. Umarım Tom partide değildir. We safely arrived at the hospital. Güvenli bir şekilde hastaneye vardık. Hastaneye sağ salim vardık. What made you do a silly thing like that? Onun gibi aptalca bir şeyi sana yaptıran nedir? Neden böyle aptalca bir şey yaptın? Is that the guy that hit you? Sana vuran adam o mu? Sana vuran adam bu mu? When the jet flew over the building the windowpanes rattled. Jet binanın üzerinden uçtuğunda pencere camları zangırdadı. Jet binanın üzerinden uçtuğunda pencere camları çınladı. We're still planning to go. Biz hâlâ gitmeyi planlıyoruz. Hala gitmeyi planlıyoruz. The politician did not keep his promise. Politikacı sözünü tutmadı. Politikacı sözünü tutmadı. I walked as far as the station. İstasyona kadar yürüdüm. İstasyona kadar yürüdüm. There is no choice. Hiçbir seçenek yoktur. Başka seçenek yok. We tend to make mistakes. Biz hatalar yapma eğilimindeyiz. Hata yapmaya meyilliyizdir. I don't eat out as often as I'd like. Dışarıda istediğim kadar sık yemek yemem. İstediğim kadar dışarıda yemem. Tom was brash. Tom atılgandı. Tom küstahtı. Hunting game is forbidden in this tranquil wilderness. Avcılık oyunu bu huzurlu vahşi doğada yasaklanmıştır. Bu sakin doğada avlanmak yasaktır. Tom isn't going to hurt anyone again. Tom tekrar kimseyi incitmeyecek. Tom bir daha kimseye zarar vermeyecek. You must not sit up late. Geç saatte uyumamalısın. Geç saate kadar oturmamalısın. Tom tried to tell Mary that he liked her. Tom ondan hoşlandığını Mary'ye söylemeye çalıştı. Tom, Mary'ye ondan hoşlandığını söylemeye çalıştı. I'm only going to say this once, so listen carefully. Bunu yalnızca bir kez söyleyeceğim. Bu nedenle dikkatle dinle. Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dikkatli dinle. Maybe I'll call you sometime. Belki bir ara seni arayacağım. Belki seni bir ara ararım. I've enjoyed working with you, too. Ben de seninle çalışmaktan memnun kaldım. Ben de seninle çalışmaktan zevk aldım. Can we go to the circus? Sirke gidebilir miyiz? Sirke gidebilir miyiz? I haven't done it yet. Onu daha yapmadım. Henüz yapmadım. This car is older than I am. Bu araba benden daha yaşlı. Bu araba benden daha yaşlı. After I got out of the bath, my wound festered. Ben banyodan çıktıktan sonra benim yara iltihaplandı. Banyodan çıktıktan sonra yaram iltihaplandı. Tom is probably smarter than Mary. Tom muhtemelen Mary'den daha akıllıdır. Tom muhtemelen Mary'den daha zekidir. There's a dictionary on the desk. Masanın üstünde bir sözlük var. Masada bir sözlük var. The weather wasn't so nice yesterday. Hava dün çok güzel değildi. Dün hava o kadar da güzel değildi. Tom intends to play tennis every day during his summer vacation. Tom yaz tatili boyunca her gün tenis oynamaya niyet ediyor. Tom yaz tatilinde her gün tenis oynamak niyetindedir. It would be so easy to do that. Bunu yapmak çok kolay olurdu. Bunu yapmak çok kolay olurdu. What a great story! Ne harika bir hikaye! Ne harika bir hikaye! Everyone knows Tom has poor people skills. Tom'un insanlarla ilişkilerinin kötü olduğunu herkes biliyor. Tom'un fakir insan yetenekleri olduğunu herkes bilir. I advise you not to borrow money from your friends. Arkadaşlarından borç para almamanı tavsiye ederim. Arkadaşlarından borç para almamanı tavsiye ederim. I should've followed Tom's advice. Tom'un tavsiyesini dinlemeliydim. Tom'un tavsiyesine uymalıydım. I'll mention it to Tom. Bundan Tom'a bahsedeceğim. Tom'a söylerim. Are you sure you don't use machine translations? Makine çevirileri kullanmadığına emin misin? Makine çevirisi kullanmadığına emin misin? I don't need your answer now, you can sleep on it and come back in a few days. Cevabına şimdi ihtiyacım yok, bunu biraz düşün ve birkaç gün içinde geri gel. Şu anda senin cevabına ihtiyacım yok, bu konuyu düşünüp birkaç gün içinde gelebilirsin. You work in Milan. Milano'da çalışıyorsunuz. Milan'da çalışıyorsun. Tom pleaded guilty to drunken driving and his driver's license was suspended for six months. Tom alkollü araba sürme suçunu kabullendi ve ehliyeti altı aylığına iptal edildi. Tom alkollü araç kullanmaktan suçlu olduğunu itiraf etti ve ehliyeti altı ay askıya alındı. The airplanes climbed very high. Uçaklar çok yükseğe tırmandılar. Uçaklar çok yükseklere tırmandı. I have more than enough to live on. Yaşamak için yeterinden fazlasına sahibim. Yaşamaya yetecek kadar param var. They're still together. Hâlâ birlikteler. Hala birlikteler. Tom ran a red light. Tom kırmızı ışıkta geçti. Tom kırmızı ışıkta geçti. Tom could've told me. Tom bana söyleyebilirdi. Tom bana söyleyebilirdi. Will you stay here for a while? Bir süre burada kalır mısın? Bir süre burada kalır mısın? The West watches the elections in Rwanda with suspicion. Batı, Ruanda'daki seçimleri şüpheyle izliyor. Batı, Ruanda'daki seçimleri şüpheyle izliyor. She did what she believed was right. Doğru olduğuna inandığı şeyi yaptı. Doğru olduğuna inandığı şeyi yaptı. Maybe it's about time I started learning to program. Belki programı öğrenmeye başlamamın zamanı geldi. Belki de program yapmayı öğrenmemin zamanı gelmiştir. Sami was too shy to say anything. Sami bir şey söyleyemeyecek kadar utangaçtı. Sami bir şey söyleyemeyecek kadar utangaçtı. That's the person I've been waiting for. O, beklediğim kişidir. İşte beklediğim kişi bu. Tom and Mary showed me the letter that they received from John. Tom ve Mary bana John'dan aldıkları mektubu gösterdi. Tom ve Mary bana John'dan aldıkları mektubu gösterdiler. We won't let you pass away. Ölmene izin vermeyeceğiz. Ölmene izin vermeyeceğiz. Brass is an alloy of copper and zinc. Pirinç, bakır ve çinkodan oluşan bir alaşımdır. Brass bakır ve çinko alaşımıdır. Tom is precious to us. Tom bizim için değerli. Tom bizim için çok değerli. I don't want to sell my soul. Ruhumu satmak istemiyorum. Ruhumu satmak istemiyorum. Who said anything about retiring? Kim emeklilik hakkında bir şey söyledi? Emekli olacağını kim söyledi? Mary made a number of mistakes on her test. Mary testinde bir sürü hata yaptı. Mary testinde birçok hata yaptı. This cruel cold could make a man afraid of his own voice. Bu zalim soğuk bir adamı kendi sesinden korkutabilirdi. Bu soğuk algınlığı bir adamı kendi sesinden bile korkutabilir. How long do we have to stay here? Burada ne kadar beklemek zorundayız? Burada ne kadar kalmamız gerekiyor? That's pretty typical. O, oldukça tipik. Bu oldukça tipik. Tom answered all our questions. Tom bütün sorularımızı cevapladı. Tom bütün sorularımıza cevap verdi. Tom is heading west. Tom batıya gidiyor. Tom batıya gidiyor. Tom promised to help. Tom yardım etmek için söz verdi. Tom yardım edeceğine söz verdi. My parents caught me smoking. Anne babam beni sigara içerken yakaladı. Ailem beni sigara içerken yakaladı. We were hoping you could tell us how to do this. Bunun nasıl yapılacağını bize anlatabileceğinizi umuyorduk. Bunu nasıl yapacağımızı senin söyleyebileceğini umuyorduk. Is this a flower? Bu bir çiçek mi? Bu bir çiçek mi? I don't think Tom knows why Mary didn't do that. Tom'un Mary'in neden bunu yapmadığını Tom'un bildiğini sanmıyorum. Tom'un Mary'nin bunu neden yapmadığını bildiğini sanmıyorum. He acted strange. O garip davrandı. Garip davranıyordu. Tom stepped into the elevator and pushed the button for the third floor. Tom asansöre bindi ve üçüncü katın düğmesine bastı. Tom asansöre girdi ve üçüncü katın düğmesine bastı. Mike sings well. Mike iyi şarkı söylüyor. Mike iyi şarkı söylüyor. I make it a rule to study math every day. Her gün matematik çalışmayı prensip edinirim. Her gün matematik okumayı bir kural haline getiriyorum. Oh, I forgot to buy milk. Ah, süt satın almayı unutmuşum. Süt almayı unuttum. My office is in the Foreign Languages Department. Ofisim Yabancı Diller Bölümünde. Ofisim Yabancı Diller Bölümü'nde. Tom is likely to never do that. Tom muhtemelen bunu asla yapmayacak. Tom bunu asla yapmaz. This is the real problem. Bu gerçek sorundur. Asıl sorun bu. Do you know how to play the piano? Nasıl piyano çalacağınızı biliyor musunuz? Piyano çalmayı biliyor musun? Now you are sixteen, you should know better. Şimdi 16 yaşındasın, daha iyi bilmen gerekir. Şimdi 16 yaşındasın, daha iyi bilmelisin. I wish to speak to Tom. Tom'la konuşmak istiyorum. Tom'la konuşmak istiyorum. Since I lived in Tokyo, I know that city pretty well. Tokyo'da yaşadığım için o şehri oldukça iyi biliyorum. Tokyo'da yaşadığımdan beri bu şehri çok iyi biliyorum. Tom is dating someone at the hospital. Tom hastanede biriyle çıkıyor. Tom hastaneden biriyle çıkıyor. It's about time you stopped watching television. TV izlemeyi bırakmanın zamanı geldi de geçti. Televizyon izlemeyi bırakmanın zamanı geldi. To what do I owe the pleasure? Zevki neye borçluyum? Bu şerefi neye borçluyum? I don't know when Tom called, but it was either yesterday or the day before. Tom'un ne zaman aradığını bilmiyorum ama ya dündü ya da önceki gündü. Tom ne zaman aradı bilmiyorum ama ya dündü ya da ondan önceki gün. Tom was on the bus, too. Tom da otobüsteydi. Tom da otobüsteydi. Something's clearly bothering Tom. Bir şey açıkça Tom'u rahatsız ediyor. Belli ki Tom'u rahatsız eden bir şey var. Sami has probably done something bad. Sami muhtemelen kötü bir şey yaptı. Sami muhtemelen kötü bir şey yapmıştır. He ought to have arrived home by now. Şimdiye kadar eve varmış olmalı. Şimdiye kadar eve varmış olmalıydı. That secret can't be kept forever. O sır sonsuza dek saklanamaz. Bu sır sonsuza dek saklanamaz. Can you put the children to bed? Çocukları yatağa koyabilir misin? Çocukları yatırabilir misin? Who took this picture? Bu resmi kim çekti? Bu fotoğrafı kim çekti? He drives a pickup truck. O bir pikap kamyon kullanıyor. Kamyonet kullanıyor. Tom should've been at that meeting. Tom o toplantıda olmalıydı. Tom'un o toplantıda olması gerekiyordu. Tom hears from Mary every now and then. Tom zaman zaman Mary'den haber alır. Tom arada sırada Mary'den haber alır. I'm looking forward to seeing you. Seni görmek için can atıyorum. Seni görmek için sabırsızlanıyorum. Tom said he had no more details. Tom daha fazla detayı olmadığını söyledi. Tom başka ayrıntısı olmadığını söyledi. I ran as fast as possible. Ben mümkün olduğunca hızlı koştum. Olabildiğince hızlı koştum. We're going to help them. Onlara yardım edeceğiz. Onlara yardım edeceğiz. I'm glad we got here early. Buraya erken geldiğimize memnun oldum. Erken geldiğimize sevindim. Eating ice cream always puts me in a happy mood. Dondurma yemek beni her zaman mutlu bir ruh hali içine koyar. Dondurma yemek beni her zaman mutlu eder. Do you think Tom and Mary are ever going to get married? Tom ve Mary'nin evleneceklerini düşünüyor musunuz? Sence Tom ve Mary evlenecekler mi? In general, little girls are fond of dolls. Genel olarak küçük kızlar bebekleri çok severler. Genel olarak küçük kızlar bebeklere düşkündür. What were you doing when I called this morning? Bu sabah aradığımda ne yapıyordun? Bu sabah aradığımda ne yapıyordun? I've studied it. Onu çalıştım. Üzerinde çalıştım. Will Tom be able to walk again? Tom tekrar yürüyebilecek mi? Tom tekrar yürüyebilecek mi? We discussed the matter from an educational point of view. Biz konuyu eğitimsel bir bakış açısından tartıştık. Konuyu eğitimsel açıdan ele aldık. I don't like this tie. Show me another one. Ben bu kravatı beğenmiyorum. Bana başka bir tane göster. Bu kravat hoşuma gitmedi. I don't think Tom knows Mary won't be able to do that. Tom, Mary'nin bunu yapamayacağını bildiğini sanmıyorum. Tom'un Mary'nin bunu yapamayacağını bildiğini sanmıyorum. Marriage customs differ by country. Evlilik gelenekleri ülkelere göre değişir. Evlilik gelenekleri ülke arasında farklılık gösterir. It was too soft. O çok yumuşaktı. Çok yumuşaktı. Tom didn't do anything to help me. Tom bana yardım etmek için hiçbir şey yapmadı. Tom bana yardım etmek için hiçbir şey yapmadı. Seventy or eighty years is the normal span of a man's life. Yetmiş ya da seksen yıl bir insanın normal yaşam süresidir. Yetmiş ya da seksen yıl bir erkeğin hayatının normal süresidir. Tom is not happy with this. Tom bununla mutlu değil. Tom bundan memnun değil. Could we do this another time? Bunu başka bir zaman yapabilir miyiz? Bunu başka bir zaman yapabilir miyiz? I think that Tom will call Mary. Tom'un Mary'yi arayacağını düşünüyorum. Sanırım Tom Mary'i arayacak. Sam, what are you doing? Sam, ne yapıyorsun? Sam, ne yapıyorsun? We lost our way. Yolumuzu kaybettik. Yolumuzu kaybettik. Are you sure you're ready to go? Gitmeye hazır olduğundan emin misin? Gitmeye hazır olduğuna emin misin? Tom and Mary were the first ones to do that. Tom ve Mary onu yapmak için ilk kişilerdi. Bunu yapan ilk kişiler Tom ve Mary'ydi. It looks like Tom is about to cry. Tom ağlamak üzere gibi görünüyor. Görünüşe göre Tom ağlamak üzere. Tom has obviously been listening for a while. Tom belli ki bir süredir dinliyor. Tom belli ki bir süredir dinliyormuş. Animals act according to their instincts. Hayvanlar içgüdülerine göre hareket ederler. Hayvanlar içgüdülerine göre hareket ederler. Were they good? Onlar iyi miydi? İyi miydi? I almost never wear a hat. Neredeyse hiç şapka takmam. Neredeyse hiç şapka takmıyorum. I love martial arts! Ben dövüş sanatlarını severim! Dövüş sanatlarına bayılırım! Sami slept with a pistol under his pillow. Sami yastığının altında bir tabanca ile uyuyordu. Sami yastığının altında bir tabancayla uyudu. Is Tom famous? Tom ünlü mü? Tom ünlü mü? Everyone knows you're crazy about him. Herkes ona bayıldığını biliyor. Herkes onun için çıldırdığını biliyor. Did you know Tom is pretty good at speaking French? Tom'un Fransızca konuşmada oldukça iyi olduğunu biliyor muydun? Tom'un Fransızca konuşabildiğini biliyor muydun? The refrigerator door is open. Buzdolabının kapısı açık. Buzdolabının kapısı açık. Go put on something more conservative. Daha muhafazakar bir şey giymeye git. Git daha muhafazakar bir şeyler giy. I think Tom and Mary have fallen in love. Bence Tom ve Mary aşık oldu. Sanırım Tom ve Mary birbirlerine aşık oldular. We'll take off in a few minutes. Birkaç dakika içinde havalanacağız. Birkaç dakika içinde havalanacağız. Do you often eat dinner with your family? Ailenle birlikte sık sık akşam yemeği yer misin? Ailenle sık sık yemek yer misin? Which shelf should I put this book on? Bu kitabı hangi rafa koyayım? Bu kitabı hangi rafa koyayım? I'm glad you've come to live with us. Bizimle yaşamak için geldiğine memnun oldum. Bizimle yaşamaya geldiğine sevindim. Tom wants to see if Mary likes his new song. Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor. Tom, Mary'nin yeni şarkısını beğenip beğenmediğini görmek ister. On the postcard, you can see a church. Kartpostalda bir kilise görebilirsin. Kartpostalda bir kilise görülebilir. Everyone was fighting. Herkes dövüşüyordu. Herkes kavga ediyordu. Would this be acceptable to you? Bu size göre kabul edilebilir mi? Bu senin için kabul edilebilir mi? Tom said that Mary was thin. Tom Mary'nin zayıf olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin zayıf olduğunu söyledi. I've decided never to do that again. Onu bir daha asla yapmama kararı aldım. Bunu bir daha yapmamaya karar verdim. I'm allowing you to go. Gitmene izin veriyorum. Gitmene izin veriyorum. Tom dreams of Mary from time to time. Tom zaman zaman Mary'yi rüyasında görüyor. Tom zaman zaman Mary'yi hayal eder. It doesn't look too convincing. Çok inandırıcı görünmüyor. Pek inandırıcı görünmüyor. Give me those gloves. O eldivenleri bana ver. Ver şu eldivenleri. Are you positive? Pozitif misin? Emin misin? Comic books aren't as popular as they used to be. Çizgi romanlar eskisi kadar popüler değil. Çizgi romanlar eskisi kadar popüler değildir. Are you staying at this hotel? Bu otelde mi kalıyorsunuz? Bu otelde mi kalıyorsun? Tom had a very good night. Tom çok iyi bir gece geçirdi. Tom çok iyi bir gece geçirdi. It's an ongoing process. Bu devam eden bir süreç. Bu devam eden bir süreç. Which photos did she choose? Hangi fotoğrafları seçti? Hangi fotoğrafları seçti? I study maths more seriously than English. Matematiğe İngilizce'den daha ciddi olarak çalışıyorum. İngilizce'den çok matematik okuyorum. I opened the windows. Pencereleri açtım. Pencereleri açtım. I should've let Tom have my bicycle. Tom'un bisikletimi almasına izin vermeliydim. Tom'un bisikletimi almasına izin vermeliydim. Kate knows how to make a cake. Kate nasıl pasta yapacağını bilir. Kate pasta yapmayı biliyor. Tom leaned over to look at the price tag. Tom fiyat etiketine bakmak için eğildi. Tom fiyat etiketine bakmak için eğildi. I realized later that the person I was talking to wasn't Tom. Konuştuğum kişinin Tom olmadığını daha sonra farkettim. Sonradan fark ettim ki, konuştuğum kişi Tom değildi. Sami cut Layla's head off to make it impossible to identify her. Sami, onu tanımayı imkansız hale getirmek için Leyla'nın kafasını kesti. Sami onu teşhis etmeyi imkansız kılmak için Layla'nın kafasını kesti. Do you brush your teeth after every meal? Her yemekten sonra dişlerini fırçalar mısın? Her yemekten sonra dişlerini fırçalar mısın? Tom told us to get in the car. Tom, arabaya binmemizi söyledi. Tom arabaya binmemizi söyledi. Tom could hear Mary snoring loudly in the next room. Tom, Mary'nin yan odada yüksek sesle horlamasını duyabiliyordu. Tom, Mary'nin yan odada yüksek sesle horladığını duyabiliyordu. Let's keep it. Bunu saklayalım. Kalsın. I don't want any popcorn. Hiç patlamış mısır istemiyorum. Patlamış mısır istemiyorum. Tom might have a crush on Mary. Tom Mary'ye aşık olabilir. Tom, Mary'den hoşlanıyor olabilir. Do you know the concert schedule of London Symphony Orchestra? Londra Senfoni Orkestrası'nın konser programını biliyor musun? Londra Senfoni Orkestrası'nın konser programını biliyor musun? The joke's on you. Şaka senin üzerinde. Şakayı sen yaptın. Tom and Mary were just awful. Tom ve Mary sadece berbattılar. Tom ve Mary berbattı. It is about the size of an egg. O yaklaşık bir yumurta büyüklüğünde. Yaklaşık bir yumurta büyüklüğündedir. Mr. Gardiner left them soon after breakfast. Bay Gardiner kahvaltıdan hemen sonra onlardan ayrıldı. Bay Gardiner kahvaltıdan hemen sonra bıraktı. It's because you don't want to be alone. Yalnız olmak istememenin nedeni bu. Çünkü yalnız kalmak istemiyorsun. They have many questions. Onların birçok soruları var. Bir sürü soruları var. I can prove that Tom did that. Bunu Tom'un yaptığını kanıtlayabilirim. Bunu Tom'un yaptığını kanıtlayabilirim. Tom was perfectly safe. Tom kesinlikle güvendeydi. Tom tamamen güvendeydi. I tried to forget. Unutmaya çalıştım. Unutmaya çalıştım. You should just talk to me. Sadece benimle konuşmalısın? Benimle konuşmalısın. That's all I wanted to say. Tüm söylemek istediğim bu. Tek söylemek istediğim buydu. Let's sit near the front. Hadi öne yakın oturalım. Ön tarafa oturalım. I don't think you have all the facts. Bütün gerçeklere sahip olduğunu sanmıyorum. Tüm gerçekleri bildiğini sanmıyorum. You know I'm right. Haklı olduğumu biliyorsunuz. Haklı olduğumu biliyorsun. Can Tom swim? Tom yüzebilir mi? Tom yüzebilir mi? Tom said that he was done. Tom bitirdiğini söyledi. Tom işinin bittiğini söyledi. Tom doesn't seem to be doing what he's supposed to be doing. Tom yapması gereken şeyi yapıyor gibi görünmüyor. Tom yapması gereken şeyi yapmıyor gibi görünüyor. Tom couldn't stop staring at Mary. Tom kendini Mary'ye bakmaktan alamadı. Tom, Mary'e bakmayı bırakamadı. Tom taught me how to play chess. Tom bana satranç oynamayı öğretti. Tom bana satranç oynamayı öğretti. I'm going to call her later. Onu daha sonra arayacağım. Onu sonra arayacağım. Please go slower. Daha yavaş git lütfen. Lütfen yavaş git. Tom found the experience exhilarating. Tom deneyimi neşelendirici buldu. Tom bu deneyimi heyecan verici buldu. Tom began to learn French about three years ago. Tom yaklaşık üç yıl önce Fransızca öğrenmeye başladı. Tom üç yıl kadar önce Fransızca öğrenmeye başladı. Nobody is important. Kimse önemli değildir. Kimse önemli değil. Walls have ears. Yerin kulağı var. Duvarların kulakları vardır. In Spain, it's the Three Kings that bring the children their presents. İspanya'da çocuklara hediyelerini getiren Üç Kral'dır. İspanya'da çocuklara hediyelerini getiren Üç Kral'dır. I can't think of anything that might help. İşe yarayacak bir şey düşünemiyorum. Yardımı dokunabilecek bir şey düşünemiyorum. Tom said Mary was drunk. Tom Mary'nin sarhoş olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin sarhoş olduğunu söyledi. Why did you lend money to someone like her? Neden onun gibi birine borç para verdin? Neden onun gibi birine borç verdin? There's a lot of dangerous stuff in this warehouse. Bu depoda bir sürü tehlikeli şey var. Bu depoda bir sürü tehlikeli şey var. I had some calls to make. Ben biraz aramalar yaptım. Yapmam gereken bazı aramalar vardı. I'll be the one who has to tell Tom, not you. Tom'a söylemek zorunda olan kişi ben olacağım, sen değil. Bunu Tom'a ben söyleyeceğim, sen değil. We should ask them. Onlara sormalıyız. Onlara sormalıyız. I'll support you as much as I can. Elimden geldiğince sana destek olacağım. Seni elimden geldiğince destekleyeceğim. Angels watch from above as men fight amongst themselves. İnsanlar kendi aralarında mücadele ederken melekler yukarıdan izlerler. Melekler yukarıdan insanların kendi aralarında savaşmasını izlerler. I gave everything I had to Tom. Sahip olduğum her şeyi Tom'a verdim. Her şeyimi Tom'a verdim. I really don't see any advantage. Gerçekten herhangi bir avantaj görmüyorum. Gerçekten bir avantaj göremiyorum. She has a charming face. Onun çekici bir yüzü var. Çok çekici bir yüzü var. Her brother Kensaku is now in Brazil. Erkek kardeşi Kensaku şimdi Brezilya'dadır. Kardeşi Kensaku şu anda Brezilya'dadır. You're confused. Kafan karışmış. Kafan karışmış. Tom hopes that he won't be asked to do that. Tom, bunu yapması istenmeyeceğini umuyor. Tom bunu yapmasının istenmeyeceğini umuyor. Have you ever known me to be mistaken? Sen hiç benim yanıldığımı anladın mı? Hiç yanıldığımı gördün mü? We have to find Tom before it gets dark. Hava kararmadan Tom'u bulmak zorundayız. Hava kararmadan Tom'u bulmalıyız. The bus was totally full. Otobüs tamamen doluydu. Otobüs tamamen doluydu. With the T.V. on, how can you keep your mind on your studies? Açık televizyonla, derslerini nasıl aklında tutabilirsin? Televizyon açıkken, derslerine nasıl odaklanabiliyorsun? I'll talk to Tom tomorrow. Yarın Tom'la konuşacağım. Yarın Tom'la konuşurum. I never listen to them anyway. Zaten onları asla dinlemem. Zaten onları hiç dinlemiyorum. I cannot help you. I myself need help. Sana yardımcı olamam. Benim yardıma ihtiyacım var. Sana yardım edemem, benim de yardıma ihtiyacım var. I'll drop you a line when I get to Tokyo. Tokyo'ya vardığımda sana iki satır yazarım. Tokyo'ya vardığımda seni ararım. Tom works at a popular hotel. Tom popüler bir otelde çalışıyor. Tom popüler bir otelde çalışıyor. I cringed. Korkuyla geri çekildim. Korktum. I had a rough night. Sıkıntılı bir gece geçirdim. Zor bir gece geçirdim. Every day grandfather and grandmother gave the kitten plenty of milk, and soon the kitten grew nice and plump. Büyük babam ve büyük annem kedi yavrusuna her gün bir sürü süt verdi ve kısa sürede yavru güzel ve tombul oldu. Her gün büyükbaba ve büyükanne yavru kediye bol bol süt verirlerdi ve kısa süre sonra yavru kedi güzel ve tombul bir şekilde büyürdü. Go outside. Dışarı çıkın. Dışarı çık. Tom says he just wanted to be loved. Tom sadece sevilmek istediğini söylüyor. Tom sadece sevilmek istediğini söylüyor. What's another word for 'thesaurus'? 'Thesaurus' için başka kelime nedir? "Thesaurus"un başka bir kelimesi nedir? Give me a shot. Bana bir şans verin. Bana bir şans ver. Tom is seeing someone else. Tom başka birini görüyor. Tom başka biriyle görüşüyor. He asked us not to make any noise. Gürültü yapmamamızı rica etti. Bizden ses çıkarmamamızı istedi. The player swung the bat at a ball. Oyuncu raketi topa salladı. Oyuncu sopayı topa savurdu. She picked him up at the station. O, onu istasyondan aldı. Onu istasyondan aldı. Are you frivolous? Sen uçarı mısın? Saçmalıyor musun? Happily, the workaholic did not die. Bereket versin ki, işkolik ölmedi. Ne mutlu ki işkolik ölmedi. I have a French neighbor. Benim Fransız bir komşum var. Fransız bir komşum var. Both Tom and Mary are angry. Hem Tom hem de Mary kızgın. Tom da Mary de kızgın. Tom's searching for his biological father. Tom biyolojik babasını arıyor. Tom biyolojik babasını arıyor. She majors in organic chemistry. O asıl branş olarak organik kimya okuyor. Organik kimya bölümünde okuyor. You're not helping me. Bana yardım etmiyorsun. Bana yardım etmiyorsun. You're hurt, aren't you? Yaralandın, değil mi? Yaralısın, değil mi? He exhausted his money. O parasını tüketti. Parasını tüketti. I don't have any secrets. Benim hiç sırrım yok. Benim hiç sırrım yok. I want to thank Tom for paying my bills. Faturalarımı ödediği için Tom'a teşekkür etmek istiyorum. Faturalarımı ödediği için Tom'a teşekkür etmek istiyorum. I'm going to make this material into a skirt. Bu kumaşı etek yapacağım. Bu malzemeyi etek yapacağım. It was really odd. O gerçekten garipti. Çok tuhaftı. Tom said Mary is ticklish. Tom Mary'nin gıdıklanır olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin gıdıklandığını söyledi. They cheered the young Americans. Onlar genç Amerikalıları alkışladılar. Genç Amerikalıları alkışladılar. Tom's decision shocked everyone. Tom'un kararı herkesi şaşkınlığa uğrattı. Tom'un kararı herkesi şok etti. Tom has a feeling that Mary might show up in a few minutes. Tom'un içinde Mary'nin beş dakika içinde gelebileceğine dair bir his var. Tom, Mary'nin birkaç dakika içinde ortaya çıkabileceğini düşünüyor. He went to see the captain, but he wasn't allowed to speak to him. Kaptanı görmeye gitti ama onunla konuşmasına izin verilmedi. Kaptanı görmeye gitti ama onunla konuşmasına izin verilmedi. Translate Japanese into English. Japoncayı ingilizceye çevir. Japonca'yı İngilizce'ye çevir. Tom bought his daughter a dress. Tom kızına bir elbise satın aldı. Tom kızına bir elbise almış. We're introverted. Biz içe dönüğüz. Biz içe dönüküz. My marks were average. Notlarım ortalamaydı. Notlarım ortalamaydı. Tom left his ticket at home. Tom biletini evde bıraktı. Tom biletini evde unutmuş. I'll be in Boston until tomorrow. Yarına kadar Boston'da olacağım. Yarına kadar Boston'da olacağım. It is not good for a scientist to get emotional. Duygusal olmak bir bilim adamı için iyi değil. Bir bilim adamının duygusallaşması iyi değildir. Tom would never say what you think he said. Tom onun ne söylediğini sandığını asla söylemezdi. Tom söylediğini sandığın şeyi asla söylemez. Would you mind telling me where you're going? Bana nereye gittiğini söyler misin? Nereye gittiğini söyler misin? Tom needs a hand. Tom'un yardıma ihtiyacı var. Tom'un yardıma ihtiyacı var. What time shall we make it? Onu ne zaman yapalım? Ne zaman hazır oluruz? We're sunk. Biz battık. Battık. Tom was told he was too short. Tom'a çok kısa olduğu söylendi. Tom'a çok kısa olduğu söylendi. Do you think Tom will find us? Sence Tom'un bizi bulur mu? Sence Tom bizi bulur mu? I wanted to go to college. Üniversiteye gitmek istedim. Üniversiteye gitmek istiyordum. He is very friendly, so I enjoy working with him. O çok cana yakın birisi bu yüzden onunla çalışmaktan keyif alıyorum. Çok dost canlısı olduğu için onunla çalışmaktan zevk alıyorum. Tom didn't need cash. Tom'un nakite ihtiyacı yoktu. Tom'un paraya ihtiyacı yoktu. Would you please write with a ballpoint pen? Lütfen tükenmez kalemle yazar mısınız? Lütfen tükenmez kalemle yazar mısın? My name is Maria Sara. Benim adım Maria Sara. Benim adım Maria Sara. Tom grew up in a small town not far from Boston. Tom, Boston'dan uzakta olmayan küçük bir kasabada büyüdü. Tom Boston'a yakın küçük bir kasabada büyüdü. He will be waiting for you about two o'clock. O yaklaşık iki saattir seni bekliyor olacak. Saat iki gibi seni bekliyor olacak. It was my final performance. O benim son gösterimdi. Bu benim son performansımdı. We've got to get it done. Onu yaptırmak zorundayız. Bu işi halletmeliyiz. Tom hung up on Mary. Tom telefonu Mary'nin yüzüne kapattı. Tom, Mary'nin yüzüne kapattı. Why do you want to work for us? Neden bizim için çalışmak istiyorsun? Neden bizim için çalışmak istiyorsun? We just gave up too soon. Sadece çok erken vazgeçtik. Çok erken pes ettik. Zeynep is my roommate. Zeynep, ev arkadaşım. Zeynep benim oda arkadaşım. Do you want me to stay or don't you? Kalmamı istiyor musun yoksa istemiyor musun? Kalmamı istiyor musun, istemiyor musun? Tom is on medical leave. Tom hastalık izninde. Tom tıbbi izinde. Emily is leaving Paris this morning. Emily bu sabah Paris'ten ayrılıyor. Emily bu sabah Paris'ten ayrılıyor. I did not know that she has a child. Bir çocuğu olduğunu bilmiyordum. Bir çocuğu olduğunu bilmiyordum. We guarantee our products for one year. Ürünlerimize bir yıllığına garanti veriyoruz. Ürünlerimizi bir yıl garanti ediyoruz. I'll make sure Tom has everything he needs. Tom'un istediği her şeye sahip olduğundan emin olacağım. Tom'un ihtiyacı olan her şeye sahip olmasını sağlayacağım. If you run into trouble, I'll help, and so will my father. Başın belaya girerse ben yardım ederim, babam da eder. Eğer başın belaya girerse, ben de yardım ederim, babam da. I told Tom I was just joking. Ben yalnızca şaka yapıyor olduğumu Tom'a söyledim. Tom'a şaka yaptığımı söyledim. Tom is learning Mandarin. Tom, Mandarince öğreniyor. Tom Mandarin öğreniyor. You don't have to get married if you don't want to. İstemiyorsan evlenmek zorunda değilsin. İstemiyorsan evlenmek zorunda değilsin. Is this Tom? Bu Tom mu? Bu Tom mu? Her way of speaking irritates us. Onun konuşma şekli bizi sinirlendiriyor. Konuşma şekli bizi rahatsız ediyor. Where was your daughter? Kızın neredeydi? Kızınız neredeydi? Tom was disappointed. Tom hayal kırıklığına uğramıştı. Tom hayal kırıklığına uğradı. All I can do is work in silence. Bütün yapabildiğim sessizce çalışmak. Tek yapabileceğim sessizlik içinde çalışmak. Mary cut herself while she was mincing onions. Mary soğanları kıyarken elini kesti. Mary soğan doğrarken kendini kesti. Tom seemed adventurous. Tom maceracı görünüyordu. Tom maceraperest görünüyordu. I don't know what to tell you. Sana ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Sana ne diyeceğimi bilmiyorum. Tom recently found a good job. Tom geçenlerde iyi bir iş buldu. Tom yakın zamanda iyi bir iş buldu. We will wait for you there. Biz seni orada bekliyoruz. Seni orada bekleyeceğiz. Tom is wearing blue. Tom mavi giyiyor. Tom mavi giyiyor. Tom was too afraid to go into the cave. Tom mağaraya girmekten çok korktu. Tom mağaraya girmekten çok korkuyordu. I need them to sign this. Onların bunu imzalamasını istiyorum. Bunu imzalamaları gerek. I broke the personal computer. Kişisel bilgisayarımı kırdım. Kişisel bilgisayarı kırdım. Tom told Mary John couldn't do that. Tom, Mary'ye John'un bunu yapamadığını söyledi. Tom, Mary John'a bunu yapamayacağını söyledi. She bought a new car. O yeni bir araba satın aldı. Yeni bir araba aldı. That little house looks just like the little house my grandmother lived in when she was a little girl, on a hill covered with daisies and apple trees growing around. Şu küçük ev, küçük bir kızken ninemin yaşadığı, papatyalarla kaplı ve etrafında elma ağaçları olan bir tepede bulunan küçük eve çok benziyor. O küçük ev tıpkı büyükannemin küçük bir kızken yaşadığı küçük eve benziyor. Etrafı papatya ve elma ağaçlarıyla kaplı bir tepede. When I was small I was one of the few boys on the street who didn't like soccer. Ben küçükken futboldan hoşlanmayan caddedeki birkaç çocuktan biriydim. Küçükken futbolu sevmeyen birkaç çocuktan biriydim. Nectarines and peaches are the same species. Nektarinler ve şeftaliler aynı türdürler. Nektarinler ve şeftaliler aynı türdür. Tom budgeted three hundred dollars for the party. Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı. Tom'un parti için bütçesi 300 dolardı. They are both unmarried. Onların her ikiside evli değil. İkisi de evlenmemiş. He'll confess, sooner or later. Er ya da geç itiraf edecek. Er ya da geç itiraf edecek. No one noticed me. Hiç kimse beni fark etmedi. Kimse beni fark etmedi. To distinguish right from wrong is difficult. Doğruyu yanlıştan ayırt etmek zordur. Doğruyla yanlışı ayırt etmek zordur. Drawing a crowd won't be hard. Bir kalabalık çizmek zor olmayacak. Kalabalık çekmek zor olmayacak. Give him a second. Ona bir saniye ver. Ona bir saniye ver. Tom wasn't very outgoing. Tom çok dışa dönük değildi. Tom pek dışa dönük değildi. Tom never saw it coming. Tom onun geldiğini görmedi. Tom bunun olacağını hiç tahmin etmedi. Where's the nearest art gallery? En yakın sanat galerisi nerede? En yakın sanat galerisi nerede? My decision is final. Kararım kesindir. Kararım kesindir. I gave them clothing and some food. Onlara giyecek ve biraz yiyecek verdim. Onlara kıyafet ve yiyecek verdim. Can I get your number? Numaranı alabilir miyim? Numaranı alabilir miyim? Could you please tell me why you love Tom? Lütfen bana Tom'u neden sevdiğini söyler misin? Tom'u neden sevdiğini söyler misin? Tom was thirty years old at that time. Tom o zaman otuz yaşındaydı. Tom o zamanlar 30 yaşındaydı. Don't you get bored when you're alone? Yalnız olduğun zaman sıkılmadın mı? Yalnızken sıkılmıyor musun? I love dancing. Dans etmeyi seviyorum. Dans etmeyi seviyorum. All the cookies have been eaten. Tüm kurabiyeler yendi. Bütün kurabiyeler yenmiş. Tom is a Francophile. Tom bir Fransız hayranı. Tom bir Francophile. She doesn't stop writing letters. O mektup yazmaktan vazgeçmez. Mektup yazmayı bırakmıyor. He kept me waiting for a long time. O uzun bir süre beni bekletti. Beni uzun süre bekletti. Sami had a good living. Sami iyi yaşam sahibiydi. Sami'nin iyi bir hayatı vardı. The question was impossible for us to answer. Soruyu cevaplamamız imkansızdı. Soruya cevap vermemiz imkansızdı. I ordered those books from Germany. Bu kitapları Almanya'dan sipariş verdim. O kitapları Almanya'dan sipariş ettim. Tom accidentally deleted all the files on one of his external hard disks. Tom yanlışlıkla harici hard disklerden birindeki tüm dosyaları sildi. Tom yanlışlıkla harici sabit disklerinden birinin tüm dosyalarını silmiş. Thanks for being on time. Zamanında geldiğiniz için teşekkürler. Vaktinde geldiğin için teşekkürler. I didn't know that Tom and Mary worked together. Tom ve Mary'nin birlikte çalıştığını bilmiyordum. Tom ve Mary'nin birlikte çalıştığını bilmiyordum. I know that Tom lied. Tom'un yalan söylediğini biliyorum. Tom'un yalan söylediğini biliyorum. Tom pointed out a few mistakes I had made. Tom yaptığım birkaç hatayı gösterdi. Tom yaptığım birkaç hataya dikkat çekti. How could you do this to her? Bunu ona nasıl yapabilirsin? Bunu ona nasıl yaparsın? The rooms are deserted. Odalar terk edilmiş. Odalar terk edilmiş. Tom, you're hurting me! Tom, canımı yakıyorsun! Tom, canımı yakıyorsun! We haven't done anything wrong. Yanlış bir şey yapmadık. Biz yanlış bir şey yapmadık. You're running a big risk in trusting him. Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun. Ona güvenmekle büyük bir risk alıyorsun. I'm in Modena. Modena'dayım. Modena'dayım. Are you looking for somebody? Birisini mi arıyorsunuz? Birini mi arıyorsun? Tom wouldn't have been able to do that without Mary's help. Tom Mary'nin yardımı olmadan onu yapamazdı. Mary'nin yardımı olmasaydı Tom bunu yapamazdı. Would you like to join us for some drinks? Bazı içecekler için bize katılmak ister misiniz? Bize katılmak ister misin? I don't like him at all. Onu artık sevmiyorum. Ondan hiç hoşlanmıyorum. Do you still like spicy food? Hala baharatlı yemek sever misin? Hala baharatlı yemekleri seviyor musun? We have to get Tom's permission. Tom’un iznini almalıyız. Tom'dan izin almalıyız. Tom used to play tennis every Monday afternoon. Tom her pazartesi öğleden sonra tenis oynardı. Tom her pazartesi öğleden sonra tenis oynardı. We will trust you. Size güveneceğiz. Sana güveneceğiz. I'm taking the subway to school. Okula metroyla gidiyorum. Okula metroyla gidiyorum. He made fun of my accent. Aksanımla alay etti. Aksanımla dalga geçti. That'll come in handy, I think. Sanırım bu işe yarayacak. İşe yarayacaktır, sanırım. The secret got out. İşin sırrı çıktı. Sır ortaya çıktı. I'm going to buy a mobile phone tomorrow! Yarın bir cep telefonu satın alacağım. Yarın bir cep telefonu alacağım! I hear he is ill. Ben onun hasta olduğunu duyuyorum. Hasta olduğunu duydum. It's more than three kilometers to the station. İstasyon üç kilometreden daha uzak. İstasyona uzaklığı 3 km'den fazladır. Vote again then! O zaman tekrar oy ver! O zaman tekrar oy verin! All the students in my class are friendly. Sınıfımdaki bütün öğrenciler arkadaş canlısı. Sınıfımdaki tüm öğrenciler dost canlısıdır. I still don't know if I'll want to go to the beach. Plaja gitmek isteyip istemeyeceğimi hâlâ bilmiyorum. Hala sahile gitmek ister miyim bilmiyorum. Her boyfriend did it for her. Erkek arkadaşı bunu onun için yaptı. Erkek arkadaşı onun için yaptı. Tom always sits in the back. Tom her zaman arkada oturur. Tom her zaman arkada oturur. Don't spread yourself too thin. Aynı anda bir sürü şeyle uğraşma. Kendini çok hafife alma. I don't have your number. Senin numarana sahip değilim. Numaran bende yok. I'll be with you in a minute. Bir dakika içinde seninle olacağım. Hemen geliyorum. I'm not one to sit around. Boş boş oturmak bana göre değil. Oturacak biri değilim. Tom is proud of his team. Tom takımıyla gurur duymaktadır. Tom takımıyla gurur duyuyor. I would rather starve to death than steal. Çalmaktansa açlıktan ölürüm. Çalmaktansa açlıktan ölmeyi tercih ederim. You don't want to know what I know. Bildiğimi bilmek istemiyorsun. Ne bildiğimi bilmek istemezsin. You're perfect the way you are. Olduğun gibi harikasın. Bu halinle mükemmelsin. She lay awake for a long time, thinking of her future. Uzun süre gözüne uyku girmedi, geleceğini düşündü. Kendi geleceğini düşünerek uzun süre uyanık kaldı. It's better to be alone than with some dumbass by your side. Yalnız olmak yanında birkaç aptalla birlikte olmaktan daha iyidir. Yanında bir aptalla olmaktansa yalnız kalmak daha iyidir. He is doing it with my help. O, onu benim yardımım vasıtasıyla yapıyor. Benim yardımımla yapıyor. Some of them were murdered by soldiers, while others died of hunger, cold or diseases. Diğerleri açlık, soğuk ya da hastalıklardan ölürken bazıları askerler tarafından öldürüldüler. Bazıları askerler tarafından öldürülürken diğerleri açlıktan, soğuktan ya da hastalıktan öldü. His low salary prevents him from buying the house. Onun düşük maaşı onun ev satın almasını engeller. Düşük maaşı evi almasını engeller. He is one of my neighbors. O, komşularımdan biri. Komşularımdan biri. I hope no one sees you like this. Umarım kimse seni böyle görmez. Umarım kimse seni böyle görmez. I am concerned about his health. Onun sağlığı hakkında endişe duyuyorum. Sağlığı beni endişelendiriyor. Have you told Tom we're here? Burada olduğumuzu Tom'a söyledin mi? Tom'a burada olduğumuzu söyledin mi? I'd like to get started right away. Hemen başlamak istiyorum. Hemen başlamak istiyorum. Everybody looks up to Henry. Herkes Henry'ye saygı duyar. Herkes Henry'yi örnek alır. Sami didn't move again after that. Ondan sonra Sami tekrar hareket etmedi. Sami bu olaydan sonra bir daha hareket etmedi. Did you help out on the farm? Çiftlikte yardım ettin mi? Çiftlikte yardım ettin mi? I don't use a dictionary very often. Ben çok sık sözlük kullanmam. Çok sık sözlük kullanmam. He's a former student of mine. Eski bir öğrencim. Eski bir öğrencim. Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance. Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu. Sıcaklık ısındığından, paltom bir tıkanıklık haline geldi. I suspect Tom had nothing to do with that. Tom'un onunla hiçbir ilgisi olmamasından şüpheleniyorum. Tom'un bununla bir ilgisi olmadığını düşünüyorum. No one would blame you for that. Bunun için kimse seni suçlayamaz. Kimse bunun için seni suçlamaz. There is little furniture in my house. Evimde az mobilya var. Evimde küçük mobilyalar var. What kind of alcohol do you like to drink? Ne tür alkol içmekten hoşlanırsın? Ne tür alkolden hoşlanırsın? I'm going to be a millionaire. Ben bir milyoner olacağım. Milyoner olacağım. Tom wouldn't let me buy him a drink. Tom ona bir içki ısmarlamama izin vermedi. Tom ona içki ısmarlamama izin vermedi. Man's but a bubble. Hayat bir sabun köpüğü gibidir. Adam bir baloncuktan başka bir şey değil. I just want to visit him. Sadece onu ziyaret etmek istiyorum. Sadece onu ziyaret etmek istiyorum. That red dress looks good on her. O kırmızı elbise onun üzerinde iyi görünüyor. Kırmızı elbise ona çok yakışmış. I'm not the one who invited Tom. Tom'u davet eden kişi ben değilim. Tom'u davet eden ben değilim. The station is a little way off. İstasyon uzak değil. İstasyon biraz uzakta. I'm younger than him. Ben ondan daha gencim. Ondan daha gencim. It took a long time to take in what she was saying. Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı. Dediklerini anlamak uzun zaman aldı. I think you're really going to like it. Gerçekten beğeneceğinizi düşünüyorum. Bence çok seveceksin. That was a broad hint. O çok belirgin bir imaydı. Bu geniş bir ipucuydu. He sent me a present. O bana bir hediye yolladı. Bana bir hediye gönderdi. Tom joined the high school band. Tom lise bandosuna katıldı. Tom lise grubuna katıldı. Tom did a lot of great things. Tom birçok büyük şeyler yaptı. Tom bir sürü harika şey yaptı. I don't need to see him now. Şimdi onu görmeme gerek yok. Onu şimdi görmeme gerek yok. Don't go yet. Henüz gitmeyin. Hemen gitme. I didn't know Tom had a sports car. Tom'un bir spor arabası olduğunu bilmiyordum. Tom'un spor arabası olduğunu bilmiyordum. Don't be stupid. Aptal olmayın. Aptal olma. I found it funny. Bunu eğlenceli buldum. Bunu komik buldum. After pouring drinks, Tom put the bottle down in front of Mary. İçkileri doldurduktan sonra, Tom şişeyi Mary'nin önüne koydu. İçkileri döktükten sonra, Tom şişeyi Mary'nin önüne koydu. She is really in good health. Onun sağlığı gerçekten iyi. Sağlığı çok iyi. What's your favorite food to eat with red wine? Kırmızı şarap eşliğinde yemek için en sevdiğin yemek nedir? Kırmızı şarapla yemek için en sevdiğin yemek nedir? I won't tell you where Tom is. Tom'un nerede olduğunu sana söylemeyeceğim. Tom'un nerede olduğunu söylemeyeceğim. Anybody could do this. Bunu kim olsa yapabilir. Bunu herkes yapabilir. Since I have a cold, I have no sense of taste. Soğuk aldığım için, tad hissim yok. Üşüttüğümden beri tat alma duyum yok. He came back from America. O, Amerika'dan geri geldi. Amerika'dan döndü. That strike lasted three months. Bu grev üç ay sürdü. O grev üç ay sürdü. Tom was injured when a large chunk of ice slid off the roof and hit him. Büyük bir buz yığını çatıdan kaydığında ve ona çarptığında Tom yaralandı. Tom çatıdan büyük bir buz parçası kayıp ona çarptığında yaralandı. I suggest you begin at once. Hemen başlamanı öneririm. Hemen başlamanızı öneririm. There was a crack in the mirror. Aynada bir çatlak var. Aynada bir çatlak vardı. Tom felt all alone. Tom yapayalnız hissetti. Tom kendini yapayalnız hissetti. He watches PBS. O, PBS izler. PBS izliyor. Tom doesn't like eggs. Tom yumurta sevmiyor. Tom yumurta sevmez. I really thought Tom would change his mind. Ben gerçektenTom'un fikrini değiştireceğini düşündüm. Tom'un fikrini değiştireceğini düşünmüştüm. She might be French. O Fransız olabilir. Fransız olabilir. It's a perfect place for us to start. Başlamamız için mükemmel bir yer. Başlamak için mükemmel bir yer. I will write to you as soon as I can. Ben size yazabildiğim kadar kısa sürede yazacağım. En kısa zamanda sana yazacağım. It looks like you were right. Tom was the guy who stole Mary's violin. Haklıydın gibi görünüyor. Mary'nin kemanını çalan adam Tom'du. Mary'nin kemanını çalan adam Tom'du. Tom said he doesn't want to do that today. Tom, bugün bunu yapmak istemediğini söyledi. Tom bugün bunu yapmak istemediğini söyledi. We had a layover in Boston. Boston'da bir molamız vardı. Boston'da bir mola verdik. The pencil is black. Kalem siyah. Kalem siyah. I should wait until Tom gets here. Tom buraya gelene kadar beklemeliyim. Tom gelene kadar beklemeliyim. The river flows into the Pacific Ocean. Nehir Pasifik Okyanusu'na dökülüyor. Nehir Pasifik Okyanusu'na dökülür. I wish I could've done it by myself. Keşke bunu kendi başıma yapabilseydim. Keşke tek başıma yapabilseydim. Tom helped Mary in the garden. Tom, Mary'ye bahçede yardımcı oldu. Tom bahçede Mary'ye yardım etti. They call Robert "Bob". Onlar Robert'a "Bob" diyor. Robert'a "Bob" diyorlar. I brought three bottles of wine. Üç şişe şarap getirdim. Üç şişe şarap getirdim. People are hugging strangers. İnsanlar yabancılara sarılıyor. İnsanlar yabancılara sarılıyor. The children are downstairs. Çocuklar alt katta. Çocuklar aşağıda. We should substitute margarine for butter for our health. Sağlığımız için margarin yerine tereyağı kullanmalıyız. Sağlığımız için margarin yerine tereyağı koymalıyız. Tom didn't need to come see me. Tom'un beni görmeye gelmesi gerekmiyordu. Tom'un beni görmeye gelmesine gerek yoktu. You're fat enough as it is. Şu hâlinle yeterince şişmansın zaten. Zaten yeterince şişmansın. I don't think Tom likes me. Tom'un beni sevdiğini sanmıyorum. Tom'un benden hoşlandığını sanmıyorum. No, there is no such a thing. Hayır, böyle bir şey yoktur. Hayır, öyle bir şey yok. I am drinking coffee at a cafe. Bir kafede kahve içiyorum. Bir kafede kahve içiyorum. The birds flew to the south. Kuşlar güneye uçtu. Kuşlar güneye uçtu. No city in Europe is as populous as Tokyo. Avrupa'da hiçbir şehir Tokyo kadar kalabalık değildir. Avrupa'da hiçbir şehir Tokyo kadar kalabalık değildir. I've just finished packing. Az önce paketlemeyi bitirdim. Toplanmayı yeni bitirdim. Does Tom have a cat? Tom'un bir kedisi var mı? Tom'un kedisi var mı? Life is short, so I use Python. Hayat kısa, bu yüzden ben piton kullanırım. Hayat kısa, ben de Python kullanıyorum. How many pictures are there in this album? Bu albümde kaç tane resim var? Bu albümde kaç tane resim var? You definitely need some time off. Biraz izne çıkman lazım senin. Kesinlikle biraz izne ihtiyacın var. Tom is a very effective speaker. Tom çok etkili bir konuşmacıdır. Tom çok etkili bir konuşmacıdır. You won't give that to Tom, will you? Onu Tom'a vermeyeceksin, değil mi? Bunu Tom'a vermeyeceksin, değil mi? Don't worry. I'll be here the whole time. Endişelenme. Bütün zaman burada olacağım. Merak etme, hep burada olacağım. That trio has already put out five albums. O üçlü zaten beş albüm çıkardı. Bu üçlü zaten beş albüm çıkardı. I love you. I'll call you later. Seni seviyorum. Seni daha sonra arayacağım. Seni seviyorum, sonra ararım. We must vanquish our enemies. Düşmanlarımızı yenmeliyiz. Düşmanlarımızı yok etmeliyiz. I came here to make you an offer. Sana bir teklifte bulunmak için buraya geldim. Buraya sana bir teklif yapmaya geldim. I may be antisocial, but it doesn't mean I don't talk to people. Asosyal olabilirim , ama bu insanlarla konuşmadığım anlamına gelmez. Antisosyal olabilirim ama bu insanlarla konuşmadığım anlamına gelmez. I'll ask around and see if anyone I know has a room you can rent. Tanıdığım birinin kiralayabileceğin bir yerinin olup olmadığını birilerine sorup anlayacağım. Etrafa sorup kiralayabileceğin bir oda var mı diye soracağım. Tom probably saved my life. Tom muhtemelen hayatımı kurtardı. Tom muhtemelen hayatımı kurtardı. Tom got a chance to start over. Tom'un başlamak için bir şansı var. Tom'un yeniden başlama şansı oldu. Tom came to the meeting late. Tom toplantıya geç geldi. Tom toplantıya geç geldi. Tom didn't tell Mary, did he? Tom Mary'ye söylemedi, değil mi? Tom Mary'ye söylemedi, değil mi? This taxi only sits five people. Bu takside sadece beş kişi oturur. Bu taksi sadece beş kişi oturuyor. Where were they born? Onlar nerede doğdu? Nerede doğdular? Who likes insects? Böcekleri kim seviyor? Böcekleri kim sever? Look at the girl with the long hair. Uzun saçlı kıza bak. Şu uzun saçlı kıza bak. The electric car suddenly ran out of energy. Aniden elektrikli otomobilin enerjisi tükendi. Elektrikli arabanın enerjisi aniden bitti. Have you written all the New Year's cards already? Tüm Yeni Yılın kartlarını şimdiden yazdın mı? Bütün yılbaşı kartlarını yazdın mı? Such gods have never existed. Bu tür tanrılar hiç var olmadı. Böyle tanrılar hiç var olmadı. The nurse recommended that he try walking. Hemşire onun yürümeyi denemesini tavsiye etti. Hemşire yürümesini önerdi. Can you recommend a place for me to stay in London? Londra'da, kalmam için bir yer tavsiye edebilir misiniz? Londra'da kalmam için bir yer önerebilir misin? I told Tom how to get to Mary's house. Tom'a Mary'nin evine nasıl gidildiğini anlattım. Tom'a Mary'nin evine nasıl gidileceğini söyledim. We're not going anywhere with this, are we. Biz bununla bir yere gitmiyoruz, değil mi? Bununla hiçbir yere gitmiyoruz, değil mi? I didn't come here for them. Buraya onlar için gelmedim. Buraya onlar için gelmedim. Tom is learning to dance the tango. Tom tango dansı yapmayı öğreniyor. Tom tango yapmayı öğreniyor. Your house is on fire. Evin yanıyor. Evin yanıyor. The crowd filled the streets. Kalabalık sokakları doldurdu. Kalabalık sokakları doldurdu. What's her nationality? Onun uyruğu ne? Onun uyruğu ne? Tom will probably be home soon. Tom muhtemelen yakında evde olacak. Tom muhtemelen yakında evde olur. Tom smiled and raised his hat. Tom gülümsedi ve şapkasını kaldırdı. Tom gülümsedi ve şapkasını kaldırdı. Who writes the fortunes that are inside fortune cookies? Fal kurabiyelerinin içinde bulunan falları kim yazıyor? Şans kurabiyelerinin içindeki serveti kim yazıyor? He denied knowing anything of their plan. Onların planı hakkında bir şey bilmediğini inkar etti. Planları hakkında bir şey bildiğini inkar etti. You need to get the job done. İşi yaptırman gerekiyor. Bu işi bitirmelisin. I will rest for a few days. Birkaç gün dinleneceğim. Birkaç gün dinleneceğim. My mother boiled ten eggs. Annem on yumurta kaynattı. Annem on yumurta haşladı. Tom got a little pie. Tom biraz tart aldı. Tom küçük bir turta aldı. Tom's different. Tom farklı. Tom farklı. I thought you'd want to know. Bilmek isteyeceğini düşündüm. Bilmek istersin diye düşündüm. We should be there by noon. Öğleye kadar orada olmalıyız. Öğlene kadar orada oluruz. I heard Tom talking on the phone. Tom'un telefonda konuştuğunu duydum. Tom'un telefonda konuştuğunu duydum. Her kingdom is your hell. Onun krallığı senin cehennemindir. Onun krallığı senin cehennemin. All of my things are gone. Bütün eşyalarım gitti. Bütün eşyalarım gitti. At last, the day has arrived for us to act. Sonunda, harekete geçeceğimiz gün geldi. Sonunda harekete geçmemiz için bir gün geldi. We're angry. Biz öfkeliyiz. Kızgınız. I didn't want to go to Boston. Boston'a gitmek istemedim. Boston'a gitmek istemedim. I can't keep myself from laughing anymore. Artık kendimi gülmekten alamıyorum. Artık gülmekten kendimi alıkoyamıyorum. Tom wasn't surprised to see Mary with John. Tom Mary'yi John'la gördüğüne şaşırmadı. Tom, Mary'yi John'la görünce şaşırmadı. Don't you lie to me. Bana yalan söyleme. Bana yalan söyleme. Recently someone told me about a language website, tatoeba.org. Son günlerde biri bana bir dil web sitesinden bahsetti: "tatoeba.org" Geçenlerde biri bana bir dil sitesinden bahsetti, Tatoeba.org. There's no way to polish a hedgehog. Bir kirpiyi parlatmanın yolu yok. Kirpiyi parlatmanın bir yolu yok. Has something changed? Bir şey değişti mi? Bir şey mi değişti? Tom isn't able to understand French. Tom Fransızca anlayamıyor. Tom Fransızcayı anlayamıyor. I don't want him to worry. Onun endişelenmesini istemiyorum. Endişelenmesini istemiyorum. Tom liked swimming. Tom yüzmeyi severdi. Tom yüzmeyi severdi. They said Anderson and his men must leave the fort. Onlar Anderson ve adamlarının kaleyi terk etmesi gerektiğini söylediler. Anderson ve adamlarının kaleyi terk etmesi gerektiğini söylediler. I'm not used to having people question my decisions. İnsanların kararlarımı sorgulamasına alışkın değilim. İnsanların kararlarımı sorgulamasına alışık değilim. Tom looked like he was unconscious. Tom bilinçsiz gibi görünüyordu. Tom kendinden geçmiş gibiydi. They had nothing to eat. Yiyecek bir şeyleri yoktu. Yiyecek bir şeyleri yoktu. Tom said he didn't care about Mary's past even though he really did. Tom gerçekten ilgilenmiş olsa bile Mary'nin geçmişiyle ilgilenmediğini söyledi. Tom, Mary'nin geçmişiyle ilgilenmediğini söyledi. Gerçekten ilgilenmiş olsa bile. The future is far more practical than I imagined. Gelecek benim düşündüğümden çok daha pratik. Gelecek hayal ettiğimden çok daha pratik. He went to Lima so that he could learn much there. O orada çok şey öğrenebilsin diye Lima'ya gitti. Orada çok şey öğrenebilmek için Lima'ya gitti. Get this kid out of here. Bu çocuğu buradan dışarı çıkarın. Götür şu çocuğu buradan. The blast was very strong. Patlama çok kuvvetliydi. Patlama çok güçlüydü. Do you mind if I smoke here? Burada sigara içebilir miyim? Burada sigara içmemin sakıncası var mı? Tom is completely reasonable. Tom tamamen makul. Tom tamamen mantıklı. You should leave the planning to me. Planlamayı bana bırakmalısın. Planlamayı bana bırakmalısın. The defenders checked the onslaught by the attackers. Savunucular saldırganlar tarafından yapılan saldırıyı kontrol etti. Savunmacılar saldırganların saldırılarını kontrol ettiler. Tom told me that he thought Mary was confused. Tom bana Mary'nin şaşkın olduğunu düşündüğünü söyledi. Tom, Mary'nin kafasının karıştığını düşündüğünü söyledi. We will have an English test next Monday. Gelecek Pazartesi bir İngilizce sınavı olacağız. Önümüzdeki pazartesi İngilizce sınavımız var. Even though he's wealthy, he's not happy. Varlıklı olmasına rağmen, o mutlu değil. Zengin olmasına rağmen mutlu değildir. What did Tom do over the summer? Tom yaz boyunca neler yaptı? Tom yaz boyunca ne yaptı? Can't you give me some advice? Bana biraz tavsiye veremez misin? Bana biraz tavsiye veremez misin? Tom's car has tinted windows. Tom'un arabasının camları film kaplı. Tom'un arabasının camları boyalı. You have to get her help us. Onu bize yardım ettirmek zorundasın. Bize yardım etmesini sağlamalısın. You can't call Tom. Tom'u arayamazsın. Tom'u arayamazsın. He lives all by himself in the country. Kırsalda tamamen yalnız başına yaşar. Ülkede tek başına yaşıyor. He was tired, so he went to bed early. Yorgundu, bu yüzden yatmaya erken gitti. Yorgun olduğu için erken yattı. This camera is cheap. Bu kamera ucuz. Bu kamera ucuz. I don't know what I'm going to do now. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. You sure eat a lot. Kesinlikle çok yersiniz. Gerçekten çok yiyorsun. Do you think that's attainable? Onun ulaşılabilir olduğunu düşünüyor musun? Sence bu ulaşılabilir mi? I think we need help. Sanırım yardıma ihtiyacımız var. Sanırım yardıma ihtiyacımız var. Children like to explore. This can be dangerous. Çocuklar keşfetmekten hoşlanırlar. Bu tehlikeli olabilir. Çocuklar keşfetmeyi sever. Tom helped Mary open the crate. Tom, Mary'ye sandığı açması için yardımcı oldu. Tom, Mary'nin sandığı açmasına yardım etti. Tom is dating a Chinese exchange student. Tom bir Çinli değişim öğrencisi ile çıkıyor. Tom bir Çinli değişim öğrencisiyle çıkıyor. Tom said Mary is ready. Tom Mary'nin hazır olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin hazır olduğunu söyledi. Why is Tom acting so childish? Neden Tom bu kadar çocukça davranıyor? Tom neden bu kadar çocukça davranıyor? Beowulf killed Grendel with his bare hands. Beowulf çıplak elleriyle Grendel'i öldürdü. Beowulf Grendel'i çıplak elleriyle öldürdü. Chew your food well. Yiyeceğinizi iyi çiğneyin. Yemeğini iyi çiğne. This isn't drinking water. Bu içme suyu değil. Bu içme suyu değil. Tom is in court. Tom mahkemede. Tom mahkemede. Tom's eyesight is deteriorating. Tom'un görme yeteneği kötüleşiyor. Tom'un görme yetisi azalıyor. Doing that seems stupid to me. Bunu yapmak bana aptalca görünüyor. Bunu yapmak bana aptalca geliyor. You've got nothing to complain about. Şikayet edecek bir şeyin yok. Şikayet edecek bir şey yok. I waited until I had the money. Para sahibi olana kadar bekledim. Param olana kadar bekledim. Where do Mary and Tom live? Mary ve Tom nerede yaşıyor? Mary ve Tom nerede yaşıyor? The sound is really loud. Ses gerçekten yüksek. Ses gerçekten çok yüksek. Shut up and listen. Kapa çeneni de dinle. Kapa çeneni ve dinle. All men are created equal. Bütün insanlar eşit yaratılırlar. Bütün insanlar eşit yaratılmıştır. Tom knows how to play poker. Tom poker oynamayı biliyor. Tom poker oynamayı biliyor. How would you like to live in Boston? Boston'da nasıl yaşamak istersin? Boston'da yaşamaya ne dersin? You don't need to pretend that you still like me. Beni hâlâ seviyormuşsun gibi davranmana gerek yok. Benden hala hoşlanıyormuş gibi yapmana gerek yok. Tom has ants in his pants. Tom'un pantolonunda karıncalar var. Tom'un pantolonunda karıncalar var. What is Germany's highest mountain? Almanya'nın en yüksek dağı nedir? Almanya'nın en yüksek dağı nedir? I am traveling to Spain. İspanya'ya yolculuk yapıyorum. İspanya'ya gidiyorum. Let's try something. Bir şeyler deneyelim! Hadi bir şey deneyelim. Tom doesn't understand anything of french. Tom Fransızca bir şey anlamıyor. Tom Fransızcadan anlamıyor. Tom doesn't want to drink champagne. Tom şampanya içmek istemiyor. Tom şampanya içmek istemiyor. They're being evacuated. Onlar tahliye ediliyor. Tahliye ediliyorlar. Say anything you want to say. Söylemek istediğin bir şeyi söyle. Söylemek istediğin her şeyi söyle. The man is right. Adam haklı. Adam haklı. No, he doesn't have a motive. Hayır, onun bir güdüsü yok. Hayır, bir sebebi yok. I was anxious to read your letter from Paris. Paris'ten gelen mektubunu okumak için can atıyordum. Paris'ten gelen mektubunu okumak için sabırsızlanıyordum. I think Tom knows something. Sanırım Tom bir şey biliyor. Sanırım Tom bir şeyler biliyor. May I have a blanket? Ben bir battaniye alabilir miyim. Bir battaniye alabilir miyim? Tom made me weep. Tom beni ağlattı. Tom beni ağlattı. Tom didn't know why Mary was upset. Tom, Mary'nin neden üzgün olduğunu bilmiyordu. Tom, Mary'nin neden üzgün olduğunu bilmiyordu. We should've done what Tom suggested. Tom'un önerdiğini yapmalıydık. Tom'un önerdiğini yapmalıydık. I'm carrying Sami's baby. Sami'nin bebeğini taşıyorum. Sami'nin bebeğini taşıyorum. The country appealed to the United Nation for help. Ülke yardım için Birleşmiş Milletler'e başvurdu. Ülke United Nation'dan yardım istedi. You were supposed to be prepared. Hazır olman gerekiyordu. Hazırlıklı olman gerekiyordu. Tom is sure Mary should do that. Tom, Mary'nin onu yapması gerektiğinden emin. Tom, Mary'nin bunu yapacağından emin. He walked past the house. O yürüyerek evin yanından geçti. Evin önünden geçti. The staff exchanged frank opinions in the meeting. Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur. Toplantıda personel samimi görüşleri paylaştı. Tom held one of Mary's hands, and John held the other. Tom, Mary'nin bir elini, John ise diğer elini tuttu. Tom Mary'nin elini tuttu, John da diğerinin elini tuttu. Tom taught me a lot. Tom bana çok şey öğretti. Tom bana çok şey öğretti. Did you use to go out with her? Sen onunla çıkar mıydın? Onunla çıktın mı? He stood with his legs wide apart. Bacakları ayrık durdu. Bacaklarını ayırarak ayakta durdu. My parents don't speak English. Anne babam İngilizce konuşmuyor. Ailem İngilizce bilmiyor. "Are you good at bowling?" "Yes. I think I'm fairly good at bowling." "Bovlingte iyi misin?" "Evet. Sanırım bowlingte oldukça iyiyim." "Bovlingde iyi misin?" "Evet, sanırım bowlingde oldukça iyiyim." The tomcat sunned himself. Erkek kedi kendini güneşlendirdi. Tomcat kendini güneşlendirdi. Some people don't like chicken. Bazı insanlar tavuk sevmiyor. Bazı insanlar tavuk sevmez. I thought you might be able to give me a hand. Bana yardım edebileceğini düşündüm. Bana yardım edebileceğini düşündüm. Continue doing what you've been doing. Yaptığını yapmaya devam et. Yaptığın şeyi yapmaya devam et. We have other things we need to discuss. Tartışmamız gereken başka şeylerimiz var. Konuşmamız gereken başka şeyler var. Tom took off his sweater and put it in his locker. Tom kazağını çıkardı ve onu dolabına koydu. Tom kazağını çıkarıp dolabına koydu. Your mamma's so fat, she'd break London Bridge. Senin annen o kadar şişmanki, Londra Köprüsü'nü çökertiyordu. Annen o kadar şişman ki Londra Köprüsü'nü bile kırabilir. Tom put his suitcase in the trunk of the car. Tom bavulunu arabanın bagajına koydu. Tom bavulunu arabanın bagajına koydu. Why don't you try to take your money back? Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz? Neden paranı geri almayı denemiyorsun? She pulled the blinds down. O, güneşlikleri kapattı. Panjurları indirdi. She's a real gossip. O gerçek bir dedikoducu. O gerçek bir dedikoducu. What does a room cost? Bir odanın maliyeti nedir? Odanın fiyatı nedir? I've been here less than a month. Bir aydan daha az bir süredir buradayım. Bir aydan az süredir buradayım. I do not want to eat. Yemek yemek istemiyorum. Yemek istemiyorum. When would you like to eat? Ne zaman yemek istersiniz? Ne zaman yemek istersin? It all went wrong. Her şey ters gitti. Her şey ters gitti. I suggest you leave immediately. Derhal gitmeni öneririm. Hemen gitmenizi öneririm. Do you think you could do what Tom is doing? Tom'un yaptığı şeyi yapabileceğini düşünüyor musun? Tom'un yaptığını yapabilir misin? The lift is out of order today. Asansör bugün kullanım dışıdır. Asansör bugün çalışmıyor. Can we expect Tom to do that? Tom'dan onu yapmasını bekleyebilir miyiz? Tom'dan bunu yapmasını bekleyebilir miyiz? We can't help that. Ona yardım edemeyiz. Elimizde değil. Look, it's a save point! You know you want it! Bak, bu bir kayıt noktası! Onu istediğini biliyorsun! Bak, bu bir kurtarma noktası, istediğini biliyorsun! I gave him everything. Her şeyi ona verdim. Ona her şeyi verdim. This is the best gift I've ever received. Bu şimdiye kadar aldığım en iyi hediye. Bu aldığım en iyi hediye. She put the gun to his head. Silahı onun kafasına dayadı. Silahı kafasına dayadı. He showed me his stamp collection. Bana pul koleksiyonunu gösterdi. Bana pul koleksiyonunu gösterdi. Take good care of it! Kendine iyi bak. Ona iyi bak! You should have come a little earlier. Biraz daha erken gelmeliydin. Biraz daha erken gelmeliydin. Tom looks like he's happy. Tom mutlu gibi görünüyor. Tom mutlu görünüyor. Tom seems satisfied. Tom hoşnut görünüyor. Tom memnun görünüyor. Let's listen to some jazz. Biraz caz dinleyelim. Biraz caz dinleyelim. How would you like to pay? Nasıl ödemek istersiniz? Nasıl ödemek istersin? They know how to make an atomic bomb. Atom bombasının nasıl yapılacağını biliyorlar. Atom bombası yapmayı biliyorlar. Tom went to the tattoo parlor. Tom dövme salonuna gitti. Tom dövme salonuna gitti. I still think about her. Hala onun hakkında düşünüyorum. Hala onu düşünüyorum. Was it necessary? Gerekli miydi? Bu gerekli miydi? What're you drinking? Ne içiyorsun? Ne içiyorsun? He was given a blood transfusion. Ona kan nakli yapıldı. Ona kan nakli yapıldı. Tom and I laughed at Mary. Tom ve ben Mary'ye güldük. Tom ve ben Mary'ye güldük. Who wants what? Kim ne istiyor? Kim ne istiyor? Don't get angry at me! Bana kızma! Bana kızma! I'm too young to apply for the job. İş başvurusu yağmak için çok gencim. Bu işe başvurmak için çok gencim. CO₂ has a lot to do with the so-called greenhouse effect. CO₂'nin sözde sera etkisi ile ilgisi vardır. CO2'nin sera etkisi denilen şeyle çok ilgisi vardır. The man you see over there is a famous writer. Orada gördüğün adam ünlü bir yazardır. Orada gördüğünüz adam ünlü bir yazar. Emily is going to visit her parents. Emily anne babasını ziyaret edecek. Emily ailesini ziyaret edecek. Thanks for all the help you've given me. Bana yaptığın tüm yardım için teşekkürler. Bana yardım ettiğin için teşekkürler. After I returned from Turkey, my Turkish deteriorated. Türkiye'den döndükten sonra Türkçem zayıfladı. Türkiye'den döndükten sonra Türkçem kötüleşti. Everyone says the view from here is beautiful. Herkes buradan manzaranın güzel olduğunu söylüyor. Herkes buradan manzaranın güzel olduğunu söylüyor. Tom nodded encouragingly. Tom cesaret verecek şekilde başını salladı. Tom cesaret verici bir şekilde başını salladı. Do you have these shoes in my size? Bu ayakkabılardan benim boyutumda olanından sizde var mı? Bu ayakkabılar benim bedenimde mi? How often does Tom have parties? Tom ne sıklıkla parti verir? Tom ne sıklıkta parti veriyor? I wanted to have a beer with Tom. Tom'la bira içmeyi istedim. Tom'la bira içmek istedim. Exactly what kind of work do you do? Tam olarak ne tür bir iş yapıyorsun? Tam olarak ne tür bir iş yapıyorsun? I wanted you to have a little fun. Ben senin biraz eğlenmeni istedim. Biraz eğlenmeni istedim. My sister likes Tom. Kız kardeşim Tom'u seviyor. Kız kardeşim Tom'dan hoşlanıyor. I doubt that Tom would ever consider driving such a small car. Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim. Tom'un böyle küçük bir araba kullanmayı düşüneceğinden şüpheliyim. I love to party. Parti vermeyi seviyorum. Partilere bayılırım. Let's try to come up with something better. Daha iyi bir şey bulmaya çalışalım. Daha iyi bir şey bulmaya çalışalım. Tom is your boyfriend, isn't he? Tom erkek arkadaşın, değil mi? Tom senin erkek arkadaşın, değil mi? When I stood up, my head was swimming. Ayağa kalktığımda, başım dönüyordu. Ayağa kalktığımda başım yüzüyordu. They're a good hockey team. Onlar iyi bir hokey takımı. İyi bir hokey takımı. Here's what I want to do. İşte yapmak istediğim şey. Yapmak istediğim şey şu. My weight stays the same no matter how much I eat. Ne kadar çok yersem yiyeyim kilom hep aynı kalıyor. Ne kadar yersem yiyeyim kilom aynı kalıyor. The train was due at 6. Tren altıda bekleniyordu. Tren 6'da gelecekti. She has never visited him. O, onu hiç ziyaret etmedi. Onu hiç ziyaret etmedi. Shylock is greedy, and what is worse, very stingy. Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir. Shylock açgözlüdür ve daha da kötüsü çok cimridir. Tom was about to speak. Tom konuşmak üzereydi. Tom konuşmak üzereydi. I don't want to drink anything cold. Soğuk bir şey içmek istemiyorum. Soğuk bir şey içmek istemiyorum. Tom is exceptional. Tom fevkalade. Tom olağanüstüdür. She earns a living as a writer. O, bir yazar olarak hayatını kazanıyor. Bir yazar olarak geçimini sağlıyor. It's really rare. Gerçekten nadir. Çok nadirdir. Push this button and the door will open. Bu butona basın ve kapı açılacaktır. Bu düğmeye basarsan kapı açılır. You're the only Canadian I've ever gone skiing with. Sen şimdiye kadar kayak yaptığım tek Kanadalısın. Birlikte kayak yaptığım tek Kanadalı sensin. There will be blood. Kan olacak. Kan dökülecek. It's Tom's only chance. Bu, Tom'un tek şansı. Tom'un tek şansı. All I want is directions. Bütün istediğim yönler. Tek istediğim yol tarifi. The priceless china shattered into fragments. Paha biçilmez porselen parçalara ayrıldı. Paha biçilmez çiniler parçalara ayrıldı. I wish I didn't have to go. Keşke gitmek zorunda olmasam. Keşke gitmek zorunda olmasaydım. My favorite flavor of ice cream is chocolate. En sevdiğim dondurma lezzeti çikolatadır. Dondurmanın en sevdiğim tadı çikolatadır. Are you having any difficulty breathing through your nose? Burnundan nefes almakta güçlük çekiyor musun? Burnundan nefes almakta zorlanıyor musun? We're coming to pick him up. Onu almak için geliyoruz. Onu almaya geliyoruz. There is no chance of escaping this place for the likes of us. Bizim gibilerin buradan kurtulma şansı yok. Bizim gibiler için buradan kaçma şansımız yok. The bread is still warm. Ekmek hâlâ sıcak. Ekmek hala sıcak. Who'd want to hurt Tom? Tom'u kim incitmek isterdi? Tom'a kim zarar vermek ister ki? What can you do that Tom can't? Tom'un yapamadığı neyi yapabilirsin? Tom'un yapamadığı ne yapabilirsin ki? Say something in Berber. Berberice bir şey söyleyin. Berberi dilinde bir şeyler söyle. Tom seemed to be tired tonight. Tom bu gece yorgun görünüyordu. Tom bu gece yorgun görünüyordu. Fadil watched an episode of X-Files. Fadıl, X-Files'ın bir bölümünü izledi. Fadil, Gizli Dosyalar'ın bir bölümünü izledi. What is this treachery? Bu ihanet nedir? Bu ihanet de ne? Hey, you! Hey, sen! Hey, sen! Tom is truly a great guy. Tom gerçekten iyi bir adam. Tom gerçekten harika bir adam. I didn't have the nerve to ask Tom that question. Tom'a o soruyu sormaya yüzüm tutmadı. Tom'a bu soruyu sormaya cesaret edemedim. I've just worked it out. Ben onu az önce hallettim. Daha yeni çözdüm. I don't care about the cost. Maliyeti umurumda değil. Maliyeti umurumda değil. Tom never does that with us. Tom bunu asla bizimle yapmaz. Tom bunu bize asla yapmaz. Idle hands are the Internet's workshop. Boş eller internetin atölyesidir. Boş eller internetin atölyesidir. I don't know whether to accept or refuse. Kabul mü edeyim ret mi edeyim bilmiyorum. Kabul edip etmeyeceğimi bilmiyorum. My mother bought me two pairs of pants last Sunday. Annem geçen Pazar bana iki çift pantolon satın aldı. Annem geçen pazar bana iki pantolon aldı. The river is high. Nehir yüksektir. Nehir çok yüksek. Tom advised Mary when the sky has become dark, don't go out alone. Tom Mary'ye hava karardıktan sonra tek başına dışarı çıkmamasını tavsiye etti. Tom, Mary'e gökyüzü karardığında yalnız çıkmamasını tavsiye etti. There are no drugs here. Burada hiç ilaç yok. Burada uyuşturucu yok. Tom advised us to leave early. Tom erken ayrılmamızı tavsiye etti. Tom erken çıkmamızı tavsiye etti. She went to the Takasu clinic. O, Takasu kliniğine gitti. Takasu Kliniği'ne gitti. Everyone knows Tom can't do that. Tom'un bunu yapamayacağını herkes biliyor. Tom'un bunu yapamayacağını herkes biliyor. I'm awaiting your news. Senden haber bekliyorum. Haberlerinizi bekliyorum. My teacher told me that I should have spent more time preparing my presentation. Öğretmenim sunumumu hazırlayışımla daha fazla zaman geçirmemi söyledi. Öğretmenim sunumumu hazırlamak için daha fazla zaman ayırmam gerektiğini söyledi. Tom noted in his report that the stock market was a factor in the company's failure. Tom, borsanın şirketin başarısızlığında bir faktör olduğunu raporunda belirtti. Tom raporunda borsanın şirketin başarısızlığında bir etken olduğunu belirtmiştir. He likes quinoa. O, kinoayı seviyor. Kinoa seviyor. There are those who compare life to a stage. Hayatı sahneye benzetenler var. Hayatı bir evreye benzetenler vardır. Tom screamed in pain. Tom acı içinde çığlık attı. Tom acı içinde çığlık attı. Tom is a lot of fun. Tom çok eğlenceli. Tom çok eğlenceli. Why don't you love me? Neden beni sevmiyorsun? Neden beni sevmiyorsun? I come from Europe. Ben Avrupalıyım. Avrupa'dan geliyorum. I'm on good terms with the neighbors. Benim komşularla iyi ilişkilerim var. Komşularla aram iyidir. Tom's car's parked over there. Tom'un arabası karşıda park edilmiştir. Tom'un arabası şurada. I have to clean that up. Onu temizlemek zorundayım. Bunu temizlemem lazım. Are you their mother? Sen onların annesi misin? Sen onların annesi misin? The music faded away. Müzik yavaş yavaş yok oldu. Müzik söndü gitti. There's been a sudden change of plans. Ani bir plan değişikliği oldu. Planlarda ani bir değişiklik oldu. I learned a lot from him. Ondan çok şey öğrendim. Ondan çok şey öğrendim. This clock is accurate. Bu saat doğrudur. Bu saat doğru. What exactly was your problem with Tom? Tom'la sorunun tam olarak neydi? Tom'la tam olarak sorunun neydi? Tom's house has a large garden. Tom'un evi geniş bir bahçeye sahiptir. Tom'un evinde büyük bir bahçe var. Tom wants to marry Marie. Tom, Marie ile evlenmek istiyor. Tom Marie ile evlenmek istiyor. I need to shovel snow off of the roof. Karı çatıdan kürümem gerekiyor. Çatıdan kar küremeliyim. Tom was often bullied in school. Tom'a okulda sık sık zorbalık edildi. Tom okulda sık sık zorbalığa uğrardı. Tom is going to be late today, too. Tom bugün de geç kalacak. Tom da bugün geç kalacak. Don't make a fool of yourself! Kendini gülünç duruma düşürme. Kendini aptal durumuna düşürme! We all make fools of ourselves at times. Hepimiz bazen bir aptal gibi davranırız. Hepimiz bazen kendimizi aptal yerine koyuyoruz. I used to watch a lot more TV than I do now. Ben şimdi izlediğimden çok daha fazla TV izlerdim. Eskiden şu an izlediğimden çok daha fazla televizyon izlerdim. Could you come with me, please? Lütfen benimle gelir misin? Benimle gelir misin, lütfen? Is Tom still with Mary? Tom hâlâ Mary ile birlikte mi? Tom hala Mary'yle mi? Thank you very much for sending me such a nice present. Bana böyle hoş bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim. Bana böyle güzel bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim. You have to be careful when you're in the jungle. Ormandayken dikkatli olmak zorundasın. Ormandayken dikkatli olmalısın. One of Tom's favorite meals is a grilled cheese sandwich with tomato soup. Tom'un sevdiği yemeklerden biri domates çorbası ile ızgarada pişirilmiş peynirli sandviç. Tom'un en sevdiği yemeklerden biri domates çorbasıyla ızgara peynirli sandviçtir. I'd like to hear what you think. Ne düşündüğünü duymak istiyorum. Ne düşündüğünü duymak isterim. Neither Tom nor Mary has been punished. Ne Tom ne de Mary cezalandırıldı. Ne Tom ne de Mary cezalandırıldı. Tom unzipped the zip file. Tom zip dosyasını açtı. Tom zip dosyasını açtı. He is the kind of man who cannot do anything in moderation, but always goes to extremes. O, aşırıya kaçmadan bir şey yapamayan adam türüdür, ama her zaman aşırı gider. O ılımlı bir şekilde hiçbir şey yapamayan ama her zaman aşırıya kaçan bir adam. You shouldn't have written that. Onu yazmamalıydın. Bunu yazmamalıydın. I haven't read it yet. Henüz onu okumadım. Daha okumadım. Give me the rota, please. Bana rotayı ver, lütfen. Rotayı ver lütfen. The youth eat in the garden. Gençler bahçede yerler. Gençler bahçede yemek yiyor. Take any books that you want to read. Okumak istediğiniz herhangi bir kitabı alın. Okumak istediğin kitapları al. I think Tom is devious. Tom hilekar olduğunu düşünüyorum. Tom'un üçkağıtçı olduğunu düşünüyorum. It was she who made him do it. Ona bunu yaptıran oydu. Bunu ona o yaptırdı. You guys seem to be having a good time. Siz iyi vakit geçiriyor gibi görünüyorsunuz. İyi vakit geçiriyor gibisiniz. A lot of people around here like country music. Bu civarda bir sürü insan Amerikan folk müziğini sever. Buralarda country müzik seven bir sürü insan var. He is kind at heart. O, aslında naziktir. O iyi kalplidir. I still need to see if Tom wants to go with us. Hâlâ Tom'un bizimle gelmek isteyip istemediğini anlamam gerekiyor. Hala Tom'un bizimle gelmek isteyip istemediğini görmem gerek. Are you doing a special thing? Özel bir şey yapıyor musun? Özel bir şey mi yapıyorsun? I never meant to hurt Tom. Asla Tom'u incitmeyi düşünmedim. Tom'u asla incitmek istemedim. You've been so understanding. Sen çok anlayışlıydın. Çok anlayışlıydın. He doesn't heed any advice. O herhangi bir tavsiyeye kulak vermez. Hiçbir tavsiyeye kulak asmıyor. The sun gives us heat and light. Güneş bize ısı ve ışık verir. Güneş bize ısı ve ışık verir. It matters. O önemli. Fark eder. Nobody said anything for a long time. Kimse uzun süre bir şey söylemedi. Uzun zamandır kimse bir şey söylemedi. I can handle Tom myself. Tom'un icabına ben bakarım. Tom'u kendim halledebilirim. It scares me a little. Bu beni biraz korkutuyor. Bu beni biraz korkutuyor. You can bring us all back something to eat. Siz bizim hepimize yiyecek bir şey getirebilirsiniz. Bize yiyecek bir şeyler getirebilirsin. Mary had no reason to suspect that Tom was two-timing her. Mary'nin Tom'un onu aldattığından şüphelenmesi için hiçbir sebebi yoktu. Mary'nin Tom'un onu aldattığından şüphelenmesi için bir neden yoktu. He came via San Francisco. O San Francisco üzerinden geldi. San Francisco üzerinden geldi. Tom loves animals. Tom hayvanları sever. Tom hayvanları sever. I went back upstairs. Üst kata geri döndüm. Yukarı çıktım. Careless driving causes accidents. Dikkatsiz araba sürme kazalara neden olmaktadır. Dikkatsiz sürüş kazalara neden olur. I'm driving to Boston tomorrow to visit Tom. Tom'u ziyaret etmek için yarın Boston'a gidiyorum. Yarın Tom'u ziyarete Boston'a gidiyorum. I need to find a good hiding place. İyi bir saklanma yeri bulmam gerekiyor. Saklanacak iyi bir yer bulmalıyım. Let's do this right. Bunu doğru yapalım. Bu işi doğru yapalım. We should get out of here as fast as we can. Buradan mümkün olduğu kadar çabuk çıkmalıyız. Buradan mümkün olduğunca çabuk çıkmalıyız. There's no more room here. Burada daha fazla yer yok. Burada yer yok. Tom told Mary that she should lose weight. Tom, Mary'e kilo vermesi gerektiğini söyledi. Tom, Mary'ye kilo vermesi gerektiğini söyledi. This is one of the busiest bridges in the city. Bu, şehrin en işlek köprülerinden biridir. Burası şehrin en yoğun köprülerinden biri. Tom felt a little woozy. Tom biraz sarhoş hissetti. Tom biraz sersemlemiş gibiydi. I'll try harder next time. Gelecek sefer daha çok gayret edeceğim. Bir dahaki sefere daha çok çalışırım. Are you ready for the next problem? Bir sonraki sorun için hazır mısın? Bir sonraki soruna hazır mısın? I didn't see a ghost. Bir hayalet görmedim. Hayalet falan görmedim. I've seen things no one should ever see. Kimsenin görmemesi gereken şeyleri gördüm. Kimsenin görmemesi gereken şeyler gördüm. Our company's showroom was a hit with the ladies. Firmamızın sergi salonu bayanlar tarafından çok beğenildi. Şirketimizin showroom'u bayanlara hit oldu. Tom is a lazy bum. Tom tembel bir serseridir. Tom tembel bir serseri. I'm staying at a hotel near the beach. Sahile yakın bir otelde kalıyorum. Plaja yakın bir otelde kalıyorum. I was tired of watching TV. Televizyon izlemekten usandım. Televizyon izlemekten bıkmıştım. Who'll be in Boston with you? Boston'da seninle birlikte kim olacak? Boston'da kim olacak? Tom is having the same problems we are. Tom yaşadığımız aynı sorunları yaşıyor. Tom da bizimle aynı sorunları yaşıyor. Words cannot express it. Sözcükler bunu ifade edemez. Kelimeler bunu ifade edemez. Let's not eat at that restaurant. Bu restoranda yemek yemeyelim. O restoranda yemek yemeyelim. The girl got her fingers caught in the door. Kız, parmaklarını kapıya kaptırdı. Kız parmaklarını kapıya dayadı. I'm certain that if you work hard you will succeed. Çok çalışırsan başaracağından eminim. Çok çalışırsan başaracağına eminim. His wife left him and he was fired from his job. Karısı onu terk etti ve o işinden kovuldu. Karısı onu terk etti ve işinden kovuldu. I'll be in the attic. Ben tavan arasında olacağım. Tavan arasında olacağım. Tom began to whistle a tune. Tom ıslıkla bir melodi çalmaya başladı. Tom ıslık çalmaya başladı. He remained abroad ever since then. O zamandan beri yurt dışında kaldı. O zamandan beri yurt dışında kaldı. That's all you can do. Yapabileceğinin hepsi bu kadar. Yapabileceğin tek şey bu. What's Tom doing out there? Tom orada ne yapıyor? Tom orada ne yapıyor? You're never going to believe this. Buna asla inanmayacaksın. Buna asla inanmayacaksın. Willingness to take responsibility is a sign of maturity. Sorumluluk alma isteği bir olgunluk işaretidir. Sorumluluk alma isteği olgunluk göstergesidir. You should be happy for me. Benim için mutlu olmalısın. Benim adıma sevinmelisin. The Boston Globe gave the film an unfavorable review. Boston Globe filme olumsuz eleştiri verdi. Boston Globe filme beğenilmeyen bir eleştiri verdi. You look different. Farklı görünüyorsun. Farklı görünüyorsun. That's what was going on. Olan biten bu. Olan buydu. They were in that room with me all night. Onlar bütün gece benimle birlikte o odadaydılar. Bütün gece o odada benimleydiler. I don't know exactly yet. Henüz kesin olarak bilmiyorum. Henüz bilmiyorum. Hold your breath! It's poisonous gas. Nefesinizi tutun! Bu zehirli gaz. Nefesini tut, zehirli gaz bu. The patient is unconscious. Hasta bilinçsiz. Hastanın bilinci yerinde değil. We must be cautious. Dikkatli olmalıyız. Dikkatli olmalıyız. Nobody was ready for what happened. Hiç kimse olan için hazır değildi. Kimse olanlara hazır değildi. They're too busy to talk to you now. Şimdi onlar seninle konuşamayacak kadar çok meşguller. Seninle konuşmak için çok meşguller. There are three books on Tom's desk. Tom'un masasında üç kitap var. Tom'un masasında üç kitap var. I'll talk to Tom alone. Tom'la yalnız konuşacağım. Tom'la yalnız konuşacağım. Where's my order? Siparişim nerede? Siparişim nerede? I heard a funny noise. Ben tuhaf bir gürültü duydum. Komik bir ses duydum. There is a garden in front of the house. Evin önünde bir bahçe vardır. Evin önünde bir bahçe vardır. The girl broke into tears. Kız gözyaşlarına boğuldu. Kız gözyaşlarına boğuldu. Don't forget to turn off all the lights before going to bed. Yatmadan önce bütün ışıkları kapatmayı unutma. Yatmadan önce bütün ışıkları kapatmayı unutma. Would you tell me why you want to do that? Neden onu yapmak istediğini bana söyler misin? Bunu neden yapmak istediğini söyler misin? If I had time, I'd visit you with great pleasure. Zamanım olsaydı, ben sizi büyük bir zevkle ziyaret ederdim. Zamanım olsaydı, sizi büyük bir zevkle ziyaret ederdim. Tom seems to be dependable. Tom güvenilir görünüyor. Tom güvenilir birine benziyor. Tom doesn't believe that'll happen. Tom onun olacağına inanmıyor. Tom bunun olacağına inanmıyor. It's difficult to get the car going on cold mornings. Soğuk sabahlarda arabanın yola çıkması zor. Arabayı soğuk sabahlara taşımak çok zor. They're nervous. Onlar gerginler. Gerginler. Do you like camping? Kamp yapmayı sever misin? Kamp yapmayı sever misin? You'll go with us, won't you? Sen de bizimle gideceksin, değil mi? Bizimle geleceksin, değil mi? I don't know why you don't understand. Neden anlamadığınızı bilmiyorum. Neden anlamadığını bilmiyorum. He cleared the street of chestnuts. Sokağı kestanelerden temizledi. Sokaktaki kestaneleri temizledi. Tom didn't know anything about Mary. Tom, Mary hakkında hiçbir şey bilmiyor. Tom, Mary hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Why are you so disappointed? Neden bu kadar hayal kırıklığına uğruyorsun? Neden bu kadar hayal kırıklığına uğradın? She's cruel. O gaddardır. Çok zalim. I had the same problem as you. Seninle aynı sorunu yaşadım. Benim de seninle aynı sorunum vardı. If I were in her place, I'd refuse to do that. Onun yerinde olsam, onu yapmayı reddederim. Onun yerinde olsaydım, bunu yapmayı reddederdim. Where is the information counter? Danışma masası nerede? Bilgi kasası nerede? I need to pay this bill by tomorrow. Bu faturayı yarına kadar ödemem gerekiyor. Bu faturayı yarına kadar ödemem gerek. That is not your cup. O sizin fincan değil. Bu senin bardağın değil. I want to take her with me. Onu benimle götürmek istiyorum. Onu da yanımda götürmek istiyorum. Take this, you bastard! Bunu al, seni piç! Al şunu, seni piç! Tom had a pretty good day. Tom oldukça iyi bir gün geçirdi. Tom iyi bir gün geçirdi. We should get to Chicago by lunchtime. Biz öğle yemeği saatine kadar Chicago'ya varmalıyız. Öğle yemeğine kadar Chicago'ya varmalıyız. You should come and live with me. Gelmelisin ve benimle yaşamalısın. Gelip benimle yaşamalısın. Tom doesn't want to go to Boston with me. Tom benimle Boston'a gitmek istemiyor. Tom benimle Boston'a gelmek istemiyor. Sami screenshot a Google map. Sami bir Google haritasının ekran görüntüsünü aldı. Sami bir Google haritası görüntüledi. Did you know that I want to marry you? Seninle evlenmek istediğimi biliyor muydun? Seninle evlenmek istediğimi biliyor muydun? This material combusts easily. Bu malzeme kolaylıkla yanar. Bu madde kolayca tutuşuyor. She cannot have done it. Onu yapmış olamaz. O yapmış olamaz. She calmed down. O sakinleşti. Sakinleşti. I passed the city hall on my way to the station. İstasyona giderken belediye binasını geçtim. Karakola giderken belediye binasının önünden geçtim. Everything's happening too quickly. Her şey çok hızlı oluyor. Her şey çok hızlı oluyor. Nobody said it would be easy to do that. Kimse bunu yapmanın kolay olacağını söylemedi. Kimse bunu yapmanın kolay olacağını söylemedi. I need to get to a library. Bir kütüphaneye gitmem gerekiyor. Kütüphaneye gitmem gerek. Didn't you hear Tom calling your name? Tom'un adını seslendiğini duymadın mı? Tom'un seni çağırdığını duymadın mı? I thought I was making some progress. Bir ilerleme kaydettiğini sandım. Biraz ilerleme kaydettiğimi sanıyordum. Please, open your mouth! Lütfen, ağzınızı açın. Lütfen, ağzını aç! I do that twice a week. Onu haftada iki kez yaparım. Bunu haftada iki kez yaparım. Jim hasn't been home yet. Jim henüz evde değil. Jim henüz eve gelmedi. It worked like a charm. Tıkır tıkır çalıştı. Çok işe yaradı. Tom died before the ambulance could get there. Tom, ambulansın oraya ulaşmasından önce öldü. Tom ambulans oraya varamadan öldü. How do you feel about what's happening to Tom? Tom'a neler olduğunu nasıl hissediyorsun? Tom'a olanlar hakkında ne düşünüyorsun? Tom seemed to know Mary. Tom Mary'yi tanıyor gibi görünüyordu. Tom Mary'i tanıyor gibiydi. Many typographical errors were found. Birçok dizgi hatası bulundu. Birçok tipografik hata bulundu. Enclosed is our company profile. Bizim şirket profilimiz ektedir. Bu bizim şirket profilimiz. Tom did a somersault. Tom takla attı. Tom takla attı. Tom is a journalist in Boston. Tom, Boston'da bir gazetecidir. Tom Boston'da gazeteci. You want a beautiful horse. Güzel bir at istiyorsun. Güzel bir at istiyorsun. Everyone but Tom swam. Tom'dan başka herkes yüzdü. Tom hariç herkes yüzdü. Tom likes most of his teachers. Tom öğretmenlerinin çoğunu sever. Tom öğretmenlerinin çoğunu sever. He left his luggage at the station. Bagajını istasyonda bıraktı. Valizini istasyonda bırakmış. Dan wants to start his own radio station. Dan kendi radyo istasyonunu başlatmak istiyor. Dan kendi radyo istasyonunu kurmak istiyor. Can I have this donut? Bu çöreği alabilir miyim? Bu çöreği alabilir miyim? I wouldn't go under any circumstances. Herhangi bir koşul altında gitmezdim. Ben olsam hiçbir koşulda gitmezdim. Can I have some salsa with that? Bununla biraz salsa alabilir miyim? Biraz salsa alabilir miyim? He majored in modern French literature. O, modern Fransız edebiyatında ihtisas yaptı. Çağdaş Fransız edebiyatı alanında master yaptı. I'm on my way to the meeting right now. Şu anda toplantıya gidiyorum. Şu anda toplantıya gidiyorum. Don't lose your cool. Soğukkanlılığını kaybetme. Sakinliğini kaybetme. He claims that he's gotten over all his failures. Tüm başarısızlıklarının üstesinden geldiğini iddia ediyor. Tüm başarısızlıklarını atlattığını iddia ediyor. I think that would be fun. Onun eğlenceli olacağını düşünüyorum. Bence eğlenceli olur. How many cars are there in the United States? ABD'de kaç tane araba var? Amerika'da kaç araba var? The girls were asleep. Kızlar uyuyordu. Kızlar uyuyordu. The fish smells bad. Balık kötü kokuyor. Balık kötü kokuyor. Tom was lying to you. Tom sana yalan söylüyordu. Tom sana yalan söylüyordu. Who cares whose fault it is? Bunun kimin hatası olduğu kimin umurunda? Kimin hatası olduğu kimin umurunda? Tom was caught off-guard. Tom gardı kapalı yakalandı. Tom hazırlıksız yakalandı. Tom didn't trust Mary. Tom, Mary'ye güvenmedi. Tom Mary'ye güvenmedi. Many high school students hang around at book stores reading comics. Birçok lise öğrencileri çizgi roman okumak için kitap mağazalarında gezinirler. Birçok lise öğrencisi kitap dükkanlarında çizgi roman okuyor. I feel that I've wasted your time. Zamanını boşa harcadığımı hissediyorum. Zamanınızı boşa harcadığımı hissediyorum. He appeared at exactly five o'clock. O, tam beşte ortaya çıktı. Saat tam beşte ortaya çıktı. You shouldn't have to pay that much to buy one of those. Onlardan birini satın almak için bu kadar çok ödemek zorunda olmamalısın. Bunlardan bir tane almak için o kadar para vermemelisin. I didn't move anything. Ben herhangi bir şeyi hareket ettirmedim. Ben hiçbir şey kımıldatmadım. How about having a barbecue party next Sunday? Gelecek pazar barbekü partisi vermeye ne dersin? Önümüzdeki pazar barbekü partisi vermeye ne dersin? Because of the heavy fog, not a single person could be seen. Yoğun sisten dolayı, bir tek kişi görülemedi. Yoğun sis yüzünden tek bir kişi bile görülemedi. You seemed crazy. Deli görünüyordun. Deli gibi görünüyordun. The program was programmed by programmers. Program, programcılar tarafından programlandı. Program programcılar tarafından programlandı. Tom had no difficulty finding a job. Tom bir iş bulmakta zorlanmadı. Tom iş bulmakta zorluk çekmedi. Pua sings. Pua şarkı söylüyor. Pua şarkı söylüyor. I participated in the discussion. Ben tartışmaya katıldım. Tartışmaya ben de katıldım. That word describes it perfectly. O kelime onu mükemmel şekilde açıklıyor. Bu kelime mükemmel bir şekilde tarif ediyor. Tom seemed very nervous. Tom çok sinirli görünüyordu. Tom çok gergin görünüyordu. I think France is the most beautiful country in Europe. Ben Fransa'nın Avrupa'nın en güzel ülkesi olduğunu düşünüyorum. Bence Fransa Avrupa'nın en güzel ülkesi. Are you saying Tom lied? Tom'un yalan söylediğini mi söylüyorsun? Tom'un yalan söylediğini mi söylüyorsun? I am a student, but he isn't. Ben bir öğrenciyim fakat o değil. Ben öğrenciyim ama o değil. Tom can't afford a new car. Tom yeni bir arabayı göze alamaz. Tom'un yeni bir arabaya parası yetmez. I felt guilty. Kendimi suçlu hissettim. Kendimi suçlu hissettim. You could try and be a bit more civilized. Biraz daha medeni olmayı deneyebilirsin. Biraz daha medeni olmaya çalışabilirsin. Mary folded her T-shirt carefully. Mary tişörtünü dikkatle katladı. Mary tişörtünü dikkatlice katlamış. Tom plays the viola much better than Mary. Tom viyolayı Mary'den çok daha iyi çalar. Tom viyolayı Mary'den çok daha iyi çalıyor. He was born poor, but died a millionaire. O fakir doğdu ama bir milyoner olarak öldü. Fakir doğdu ama milyoner olarak öldü. Tom continued to talk. Tom konuşmaya devam etti. Tom konuşmaya devam etti. Do you want a lawyer? Avukat ister misiniz? Avukat ister misin? I hear you very well. Ben seni çok iyi duyuyorum. Seni çok iyi duyuyorum. We can do whatever we want. Ne istersek yapabiliriz. Ne istersek yapabiliriz. You're an excellent cook. Mükemmel bir aşçısın. Sen mükemmel bir aşçısın. Does she know anything? O bir şey biliyor mu? Bir şey biliyor mu? Are you afraid of death? Ölümden korkuyor musunuz? Ölümden korkuyor musun? Tom was never unkind to me. Tom bana nezaketsiz değildi. Tom bana hiç kaba davranmadı. What's going on with you, Tom? Sana neler oluyor, Tom? Senin neyin var Tom? You are losing blood. Kan kaybediyorsun. Kan kaybediyorsun. This song was very popular in the 1950s. Bu şarkı 1950'lerde çok popülerdi. Bu şarkı 1950'lerde çok popüler olmuştur. Tomorrow will be better. Yarın daha iyi olacak. Yarın daha iyi olacak. I ate a shawarma. Şavurma yedim. Shawarma yedim. Tom just woke up. Tom az önce uyandı. Tom yeni uyandı. Are you sorry you did that? Onu yaptığın için üzgün müsün? Bunu yaptığın için üzgün müsün? Why did you let me sleep so late? Niye bu saate kadar uyandırmadın beni? Neden bu kadar geç yatmama izin verdin? The danger has passed. Tehlike geçti. Tehlike geçti. Tom is expecting Mary to be here. Tom Mary'nin burada olmasını bekliyor. Tom, Mary'nin burada olmasını bekliyor. Trump wants an endless war in the Middle East. Trump, Orta doğu'da sonsuz bir savaş istiyor. Trump Orta Doğu'da sonsuz bir savaş istiyor. Are you saying I have no sense of humor? Mizah duygumun olmadığını mı söylüyorsun? Espri anlayışım olmadığını mı söylüyorsun? You're safe as long as you stay here. Burada kaldığınız sürece güvendesiniz. Burada kaldığın sürece güvendesin. Last winter was very cold. Geçen kış çok soğuktu. Geçen kış çok soğuktu. Which guitar do you play the most often? En sık hangi gitarı çalıyorsunuz? En çok hangi gitarı çalıyorsun? Tom said he wasn't sure what to do. Tom ne yapacağından emin olmadığını söyledi. Tom ne yapacağını bilmediğini söyledi. Debts must be repaid. Borçlar geri ödenmelidir. Borçlar ödenmeli. They fought for freedom. Onlar özgürlük için savaştılar. Özgürlük için savaştılar. It looks like a machine translation. Bu; makine çevirisi gibi gözüküyor. Makine çevirisine benziyor. They finally reached the top of the mountain. Sonunda dağın tepesine ulaştılar. Sonunda dağın zirvesine ulaştılar. He is a genius in his own opinion. Kendi görüşüne göre o bir deha. Kendi görüşüne göre o bir dahi. Tom claims to be an engineer. Tom bir mühendis olduğunu iddia ediyor. Tom mühendis olduğunu iddia ediyor. I chose between two options. Ben iki şıklar arasında seçtim. İki seçenek arasında seçim yaptım. Sami was there that night and murdered Layla. Sami o gece oradaydı ve Leyla'yı öldürdü. Sami o gece oradaydı ve Layla'yı öldürdü. His mother made him clean the bathroom. Annesi ona banyoyu temizletti. Annesi ona banyoyu temizletti. I polished Tom's shoes. Tom'un ayakkabılarını cilaladım. Tom'un ayakkabılarını cilaladım. We saw him do it. Onun onu yaptığını gördük. Onu yaparken gördük. I wrote that. Onu yazdım. Bunu ben yazdım. Get off my back! Beni rahat bırak. Beni rahat bırak! Is Mr Ozawa going to be the next manager? Bay Ozawa sonraki yönetici olacak mı? Sıradaki müdür Bay Ozawa mı olacak? I'm too old to go to Germany. Almanya'ya gitmek için çok yaşlıyım. Almanya'ya gitmek için çok yaşlıyım. Sometimes love is all-consuming. Bazen aşk çok önemlidir. Bazen aşk tüketicidir. I want to ask them something. Onlara bir şey sormak istiyorum. Onlara bir şey sormak istiyorum. Tom listens. Tom dinler. Tom dinler. I'm homeschooled. Ben evde eğitim aldım. Evde eğitim görüyorum. They tried to kill me. Onlar beni öldürmeye çalıştı. Beni öldürmeye çalıştılar. I don't think Tom is brave. Tom'un cesur olduğunu sanmıyorum. Tom'un cesur olduğunu sanmıyorum. She married Tom last month. O, geçen ay Tom'la evlendi. Geçen ay Tom'la evlendi. I didn't take the bus home. Eve otobüsle gitmedim. Eve otobüsle dönmedim. I have a feeling I'm going to really like living in Boston. İçimde Boston'da yaşamaktan gerçekten hoşlanacağıma dair bir his var. İçimden bir ses Boston'da yaşamayı gerçekten seveceğimi söylüyor. How am I supposed to do this by myself? Bunu yalnız başıma nasıl yapmam gerekiyor? Bunu tek başıma nasıl yapacağım? I have a solution. Benim bir çözümüm var. Bir çözümüm var. He said that he had been in California for ten years. O, on yıl boyunca Kaliforniya'da olduğunu söyledi. On yıldır Kaliforniya'da olduğunu söyledi. Were there any problems? Hiç sorun var mıydı? Herhangi bir sorun var mıydı? In 1986, the Soviet Union launched the Space Station Mir. During its 15 year lifetime, it was the largest space station to orbit the Earth. 1986 yılında Sovyetler Birliği, Mir Uzay İstasyonunu fırlattı. 15 yıllık ömrü boyunca, dünya yörüngesindeki en büyük uzay istasyonuydu. 1986'da Sovyetler Birliği Uzay İstasyonu Mir'i başlattı.15 yıllık ömrü boyunca Dünya'nın yörüngesine giren en büyük uzay istasyonuydu. My grade is above the average. Benim derecem ortalamanın üstündedir. Notum ortalamanın üstünde. It's likely to rain today, so you'd better take your umbrella. Bugün muhtemelen yağmur yağacak, bu yüzden şemsiyeni alsan iyi olur. Bugün yağmur yağacak. Şemsiyeni alsan iyi olur. Tom won't let me do that anymore. Tom artık bunu yapmama izin vermeyecek. Tom artık bunu yapmama izin vermiyor. Fadil wanted to learn more about infanticide. Fadıl bebek öldürme hakkında daha fazla öğrenmek istedi. Fadil bebek cinayeti hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu. I live in Boston and Tom lives in Chicago. Ben Boston'da yaşıyorum ve Tom Chicago'da yaşıyor. Boston'da yaşıyorum ve Tom Chicago'da yaşıyor. We are worried about you. Senin hakkında endişeliyiz. Senin için endişeleniyoruz. I work for them. Ben onlar için çalışıyorum. Onlar için çalışıyorum. Tom's mother's name is Mary. Tom'un annesinin adı Mary'dir. Tom'un annesinin adı Mary. A lie, told by a sensible man, remains a lie. Mantıklı bir adam tarafından söylenilen bir yalan bir yalan kalır. Mantıklı bir adam tarafından söylenen bir yalan, yalan olarak kalır. Why did you tell Tom this was my idea? Bunun benim fikrim olduğunu neden Tom'a söyledin? Neden Tom'a bunun benim fikrim olduğunu söyledin? I went to school by bus yesterday. Dün okula otobüsle gittim. Dün okula otobüsle gittim. Tom bent down and kissed his mother. Tom eğildi ve annesini öptü. Tom eğildi ve annesini öptü. Tom said he thought that he could win. Tom kazanabileceğini düşündüğünü söyledi. Tom kazanabileceğini düşündüğünü söyledi. The general decided to launch an offensive against the enemy camp. General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi. General düşman kampına karşı bir taarruz başlatmaya karar verdi. Why is my father in the kitchen? Babam neden mutfakta? Babam neden mutfakta? Did you hear Tom's speech? Tom'un konuşmasını duydun mu? Tom'un konuşmasını duydun mu? It's pretty early. Oldukça erken. Daha çok erken. I'm not busy today. Ben bugün meşgul değilim. Bugün meşgul değilim. I didn't buy everything Sami asked me to buy. Sami'nin satın almamı istediği her şeyi satın almadım. Sami'nin benden istediği her şeyi almadım. I can see why it's confidential. Onun neden gizli olduğunu anlayabiliyorum. Neden gizli olduğunu anlayabiliyorum. I want to go on a journey around the world if possible. Ben mümkünse dünyanın etrafında bir geziye çıkmak istiyorum. Mümkünse dünyayı dolaşmak istiyorum. I thought I'd drop by and say hello. Uğrayacağımı ve merhaba diyeceğimi düşündüm. Uğrayıp bir merhaba diyeyim dedim. Thirteen people were killed in the train wreck. Tren kazasında on üç kişi öldü. Tren kazasında 13 kişi öldü. Do you care who helps us? Bize kimin yardım ettiği umurunda mı? Bize kimin yardım ettiği umurunda mı? Tom sat alone at the kitchen table, drinking a cup of coffee. Tom bir fincan kahve içerken mutfak masasında yalnız oturuyordu. Tom mutfak masasında tek başına oturup kahve içiyordu. Nobody likes to do laundry. Hiç kimse çamaşır yıkamaktan hoşlanmıyor. Kimse çamaşır yıkamayı sevmez. You like Boston, don't you? Boston'u seviyorsun, değil mi? Boston'u seviyorsun, değil mi? What did you give us? Bize ne verdin? Bize ne verdin? I'm sorry, but I couldn't avoid it. Üzgünüm, bundan kaçınamadım. Üzgünüm ama bunu önleyemedim. I'm not sure Tom should do that again. Tom'un onu bir daha yapması gerektiğinden emin değilim. Tom'un bunu bir daha yapacağından emin değilim. How much did they give you for your old car? Eski araban için onlar sana ne kadar verdiler? Eski araban için sana ne kadar verdiler? Sami was hacking. Sami hacklendi. Sami hackliyordu. Tom was thirty when he died. Tom öldüğünde otuz yaşındaydı. Tom öldüğünde otuz yaşındaydı. The Prime Minister resigned yesterday. Başbakan dün görevi bıraktı. Başbakan dün istifa etti. We may never find out. Hiçbir zaman öğrenmeyebiliriz. Asla öğrenemeyebiliriz. Where are the meters? Parkmetreler nerede? Metreler nerede? I want to see Tom succeed. Tom'un başarılı olduğunu görmek istiyorum. Tom'un başarılı olduğunu görmek istiyorum. Tom said Mary was willing to help you. Tom Mary'nin sana yardım etmeye istekli olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin sana yardım etmek istediğini söyledi. Maybe now Tom will be in the mood to talk. Belki şimdi Tom konuşma havasında olacak. Belki Tom şimdi konuşma havasındadır. Swollen lymph nodes are usually found near the site of an infection, tumour, or inflammation. Şişmiş lenf düğümleri genellikle enfeksiyon, tümör ya da iltihap barındıran bölgelerin civarında olur. Şişkin lenf bezleri genellikle enfeksiyon, tümör veya enflamasyonun bulunduğu yerin yakınında bulunur. It's just a waste of time. O sadece bir zaman israfı. Bu sadece zaman kaybı. No one else was injured. Başka hiç kimse yaralanmadı. Başka kimse yaralanmadı. She came here once again. O tekrar buraya geldi. Buraya bir kez daha geldi. Tom said he was very upset. Tom çok üzgün olduğunu söyledi. Tom çok üzgün olduğunu söyledi. Your mother must have been very disappointed. Annen çok hayal kırıklığına uğramış olmalı. Annen hayal kırıklığına uğramış olmalı. I heard a sound. Bir ses duydum. Bir ses duydum. We do not use force unless necessary. Gerekmedikçe güç kullanmıyoruz. Gerekmedikçe güç kullanmayız. The place isn't free. Mekan serbest değil. Burası bedava değil. My mom married my dad in the nineties. Annem babamla doksanlı yıllarda evlendi. Annem 90'larda babamla evlendi. I thought things would change. Her şey değişecek diye düşünmüştüm. Bir şeylerin değişeceğini düşünmüştüm. Tom doesn't think Mary will be late. Tom Mary'nin geç kalacağını düşünmüyor. Tom, Mary'nin geç kalacağını düşünmüyor. She woke up early this morning. O bu sabah erken uyandı. Bu sabah erken kalktı. "Objection!" "Overruled!" "İtiraz ediyorum!" "Reddedildi!" "İtiraz ediyorum!" "İtiraz ediyorum!" Some wealthy people don't pay their fair share in taxes. Bazı zengin insanlar vergilerde adil paylarını ödemez. Bazı zengin insanlar vergilerinde adil bir pay ödemez. That's just what he needs. Bu tam onun ihtiyacı olan şey. Tam da ihtiyacı olan şey. Tom's operation was going to cost a small fortune. Tom'un operasyonu küçük bir servete mal olacak. Tom'un operasyonu küçük bir servete mal olacaktı. What's up with them? Onların neyi var? Nesi var bunların? He finished his dinner because he didn't like to waste food. O, yemeği ısraf etmek istemediği için akşam yemeğini bitirdi. Yemeklerini israf etmeyi sevmediği için yemeğini bitirdi. She has bought a new computer. Yeni bir bilgisayar aldı. Yeni bir bilgisayar aldı. Tom was sitting in front of a group of children, telling them a story. Tom onlara bir hikaye anlatarak bir grup çocuğun önünde oturuyordu. Tom bir grup çocuğun önünde oturmuş onlara bir hikaye anlatıyordu. Tom is likely going to be fired for doing that. Tom muhtemelen bunu yaptığı için kovulacak. Tom muhtemelen bunun için kovulacak. I think I'll try a little harder next time. Sanırım gelecek sefer daha çok çalışacağım. Sanırım bir dahaki sefere daha çok deneyeceğim. If you want me to go with you, I will. Seninle gitmemi istiyorsan, giderim. Seninle gelmemi istersen gelirim. That seems pretty cool. Bu oldukça havalı görünüyor. Kulağa çok hoş geliyor. Tom has been very kind to me. Tom bana karşı çok nazikti. Tom bana karşı çok nazikti. They commit all the crimes in this country. Onlar bu ülkedeki bütün suçları işlerler. Bu ülkedeki tüm suçları işliyorlar. Should I call her? Onu aramalı mıyım? Onu arayayım mı? Not everyone's the same. Herkes aynı değil. Herkes aynı değil. You should have told him about it while he was here. O buradayken ona bundan bahsetmeliydin. Buradayken ona anlatmalıydın. You know I love Tom, don't you? Tom'u sevdiğimi biliyorsun, değil mi? Tom'u sevdiğimi biliyorsun, değil mi? I guess that works. Sanırım bu işe yarar. Sanırım bu işe yarar. He is a bad person. O kötü bir kişi. O kötü bir insan. Our office helps students with personal problems. Ofisimiz kişisel problemleri olan öğrencilere yardımcı olur. Ofisimiz öğrencilerin kişisel sorunlarına yardım ediyor. I'm using the hammer right now. Şu anda çekici kullanıyorum. Şu anda çekici kullanıyorum. I won't bother you again, I promise. Seni bir daha rahatsız etmeyeceğim, söz. Seni bir daha rahatsız etmeyeceğim, söz veriyorum. He is a good listener but a poor speaker. İyi bir dinleyici fakat kötü bir konuşmacı. İyi bir dinleyici ama kötü bir konuşmacı. Tom was obviously trying not to smile. Tom açıkçası gülümsemeye çalışıyordu. Tom kesinlikle gülümsememeye çalışıyordu. Ha! I beat you. Ha! Seni döverim. Seni yendim. It looks like we didn't understand him. Onu anlamamışız gibi görünüyor. Onu anlamamışız gibi görünüyor. Tom is old enough to be Mary's father. Tom Mary'nin babası olmak için yeterince yaşlı. Tom Mary'nin babası olacak yaşta. Burma is called "Myanmar" in Burmese. Burmacada Burma'ya "Myanmar" denir. Burma, Birmanca'da "Myanmar" olarak adlandırılır. We looked for our lost puppy, but in vain. Bizim kayıp köpek yavrusunu aradık fakat boşuna. Kayıp köpeğimizi aradık ama nafile. China is the world's leading producer of rice. Çin dünyanın önde gelen pirinç üreticisidir. Çin dünyanın önde gelen pirinç üreticisidir. Tom thanked Mary again. Tom, Mary'ye tekrar teşekkür etti. Tom, Mary'e tekrar teşekkür etti. Who appointed Tom? Kim Tom'u atadı? Tom'u kim atadı? Hey, get away from the wall. Hey, duvardan uzak dur. Hey, duvardan uzak dur. Would you mind telling me what you're doing here? Burada ne yaptığını bana söyler misin? Burada ne yaptığınızı söyler misiniz? It happened for a reason. Bu bir neden için oldu. Bunun bir sebebi vardı. How many times a month does Tom come here? Tom ayda kaç defa buraya gelir? Tom ayda kaç kez buraya geliyor? She stands out from the rest. Diğerleri arasında göze çarpıyor. Diğerlerinden göze çarpıyor. Tom doesn't need to go there unless he wants to. Tom gitmek istemedikçe oraya gitmesine gerek yok. Tom'un istemediği sürece oraya gitmesine gerek yok. Who did your hair? Saçını kim yaptı? Saçını kim yaptı? You've got to see him. Onu görmek zorundasın. Onu görmelisin. I can see why you suspected Tom. Neden Tom'dan şüphelendiğini anlayabiliyorum. Tom'dan neden şüphelendiğini anlıyorum. I think I've made the wrong choice. Sanırım yanlış seçim yaptım. Sanırım yanlış seçim yaptım. We will wash dishes. Bulaşıkları yıkayacağız. Bulaşıkları yıkayacağız. We're both professionals. İkimiz de profesyoneliz. İkimiz de profesyoneliz. Put your bracelet on. Bileziğini tak. Bilekliğini tak. He's the best in his class in English. İngilizcede kendi sınıfının en iyisidir. Sınıfında İngilizce'nin en iyisi. Tom wished to sink into the ground for shame. Tom, utancından yerin dibine girmek istedi. Tom utançtan yerin dibine batmak istedi. Can you take this? Bunu alabilir misin? Bunu alabilir misin? Unlock the door. Kapının kilidini açın. Kapıyı aç. Tom had a severe allergic reaction. Tom ciddi bir alerjik reaksiyona sahipti. Tom'un ciddi bir alerjik reaksiyonu vardı. The attacker escaped easily. Saldırgan kolayca kaçtı. Saldırgan kolayca kaçtı. Who's the woman with the red hat? Kırmızı şapkalı olan bayan kim ? Kırmızı şapkalı kadın kim? I know Tom will be missed. Tom'un özleneceğini biliyorum. Tom'un özleneceğini biliyorum. People should be warned. İnsanlar uyarılmalı. İnsanlar uyarılmalı. That's a splendid idea. Bu muhteşem bir fikir. Bu harika bir fikir. Nobody wants to come. Hiç kimse gelmek istemiyor. Kimse gelmek istemiyor. Tom had every right to be angry. Tom kızmakta haklıydı. Tom'un kızmakta sonuna kadar hakkı vardı. Tom deserves to be promoted. Tom terfi etmeyi hak ediyor. Tom terfi etmeyi hak ediyor. I don't think I can help you with that. Onunla ilgili sana yardım edebileceğimi sanmıyorum. Bu konuda sana yardım edebileceğimi sanmıyorum. Give me the bottom line. Bana uzun lafın kısasını ver. Bana özeti ver. The bird fell and died. Kuş düştü ve öldü. Kuş düştü ve öldü. Beside you, I'm only a beginner at this game. Senin yanında, Ben bu oyunda sadece bir acemiyim. Senin yanında, bu oyunda sadece bir acemiyim. Tom went upstairs. Tom üst kata gitti. Tom yukarı çıktı. His talk led me to believe that he knows a great deal. Onun konuşması onun çok şey bildiğine beni inandırdı. Konuşması beni çok şey bildiğine inandırdı. Layla and Sami aged up and wrinkled up. Leyla ve Sami yaşlı ve kırışmıştılar. Layla ve Sami yaşlanıp kırıştılar. I'm very forgetful. Ben çok unutkanım. Çok unutkanım. Who do you think helped him? Ona kimin yardım ettiğini düşünüyorsun? Sence ona kim yardım etti? I was just going to scare Tom. Tom'u korkutmak üzereydim. Tom'u korkutacaktım. Everyone is staring at us. Herkes bize bakıyor. Herkes bize bakıyor. We have to do that this week. Onu bu hafta yapmak zorundayız. Bunu bu hafta yapmalıyız. Do you want to go camping with us? Bizimle kamp yapmaya gitmek istiyor musun? Bizimle kampa gelmek ister misin? I don't have enough money to buy a new car. Yeni bir araba almak için yeterli param yok. Yeni bir araba alacak kadar param yok. I can't afford anything like that. Öyle bir şeyi göze alamam. Böyle bir şeyi karşılayamam. Tom can stay with us as long as he wants to. Tom istediği sürece bizimle kalabilir. Tom istediği kadar bizimle kalabilir. The street which leads to the hotel is narrow. Otele çıkan sokak dar. Otele giden sokak dar. I promise you I'll never leave you. Seni asla terketmeyeceğime sana söz veriyorum. Seni asla bırakmayacağıma söz veriyorum. For years, Tom suffered from migraine headaches. Yıllardır, Tom migren baş ağrısından çekti. Tom yıllarca migren ağrısı çekti. We could ask them not to go. Onların gitmemelerini isteyebiliriz. Gitmemelerini isteyebiliriz. Tom and Mary are probably right. Tom ve Mary muhtemelen haklı. Tom ve Mary muhtemelen haklılar. Tom says he doesn't want to do that anymore. Tom, artık onu yapmak istemediğini söyledi. Tom artık bunu yapmak istemediğini söylüyor. I went to the station to see my friend off. Arkadaşımı yolcu etmek için istasyona gittim. Arkadaşımı uğurlamak için istasyona gittim. She'd like him to get in touch with her as soon as possible. O, onun mümkün olan en kısa sürede onunla iletişim kurmasını istiyor. En kısa zamanda onunla temasa geçmesini istiyor. You may proceed. Devam edebilirsin. Devam edebilirsiniz. Tom's prestige is also being eroded. Tom'un prestiji de erozyona uğruyor. Tom'un prestiji de aşınıyor. Tom was the obvious choice. Tom bariz bir seçimdi. Tom bariz bir seçimdi. She's a control freak. O bir kontrol manyağı. O bir kontrol manyağı. Do you have a nail file? Bir tırnak törpün var mı? Tırnak törpüsün var mı? People are going to die. İnsanlar ölecek. İnsanlar ölecek. Don't try to understand this. Bunu anlamaya çalışma. Bunu anlamaya çalışma. I left the radio on. Radyoyu açık bıraktım. Radyoyu açık bıraktım. He can speak French well. O, Fransızcayı iyi konuşabilir. Fransızcayı iyi biliyor. Not much money is required. Çok para gerekmiyor. Fazla para gerekmiyor. Do you want to be near Tom? Tom'a yakın olmak istiyor musun? Tom'un yanında olmak ister misin? What do you know about what happened? Ne olduğu hakkında ne biliyorsun? Olanlar hakkında ne biliyorsun? You can hear the sound of the sea in this hotel room. Bu otel odasında denizin sesini duyabilirsin. Bu otel odasında denizin sesini duyabilirsin. Tom will come looking for me. Tom beni aramaya gelecek. Tom beni aramaya gelecek. We are not at the cinema. Biz sinemada değiliz. Sinemada değiliz. Tom always complains about the way I do things. Tom her zaman işleri yapma tarzım hakkında şikayet eder. Tom her zaman işleri nasıl yaptığımdan şikayet eder. It just got too expensive. O sadece çok pahalandı. Çok pahalı oldu. He has ten children. O on çocuğa sahiptir. On çocuğu var. You'd tell me if there was a problem, right? Bir sorun varsa, bana söylersin, değil mi? Bir sorun olsa bana söylerdin, değil mi? Tom is not as smart as me. Tom benim kadar akıllı değil. Tom benim kadar zeki değil. Sami was still walking. Sami hala yürüyordu. Sami hala yürüyordu. Have you ever had a wet dream? Hiç rüyalandın mı? Hiç ıslak bir rüya gördün mü? I have once lived in Beijing, but now live in Seoul. Bir zamanlar Pekin'de yaşadım ama şimdi Seul'de yaşıyorum. Bir zamanlar Pekin'de yaşıyordum ama şimdi Seul'de yaşıyorum. I ought to go now. Şimdi gitmek zorundayım. Artık gitmeliyim. Tom works for a trading company in Boston. Tom Boston'da bir ticaret şirketi için çalışıyor. Tom Boston'da bir ticaret şirketinde çalışıyor. We're under attack, guys! Saldırı altındayız millet! Saldırı altındayız, çocuklar! They should be ashamed of themselves. Kendilerinden utanmaları gerekir. Kendilerinden utanmalılar. Boil the milk bottles. Süt şişelerini kaynatın. Süt şişelerini kaynat. The news isn't good. Haberler iyi değil. Haberler iyi değil. I am looking for an effective method to get rid of all the weeds in my yard. Bahçemdeki tüm yabancı otlardan kurtulmak için etkili bir yöntem arıyorum. Bahçemdeki tüm otlardan kurtulmak için etkili bir yöntem arıyorum. This is all the money that I have now. Bu şu anda sahip olduğum tüm para. Sahip olduğum tüm para bu. We know it very well. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu çok iyi biliyoruz. My father works in a factory. Benim babam bir fabrikada çalışır. Babam bir fabrikada çalışıyor. Tom wants to do more. Tom daha fazla yapmak istiyor. Tom daha fazlasını istiyor. Do you like to be kept waiting? Bekletilmek hoşuna mı gidiyor? Bekletilmekten hoşlanır mısın? Tom reminded Mary of John. Tom Mary'ye John'u hatırlattı. Tom, Mary'ye John'u hatırlattı. Tom bought a sweater for thirty dollars. Tom otuz dolara bir kazak aldı. Tom 30 dolara süveter aldı. Why are they so upset? Neden bu kadar üzgünler? Neden bu kadar üzgünler? Why aren't we helping them? Neden onlara yardım etmiyoruz? Neden onlara yardım etmiyoruz? Why do I have to work with Tom? Neden Tom'la çalışmak zorundayım? Neden Tom'la çalışmak zorundayım? I should do that today. Bunu bugün yapmalıyım. Bunu bugün yapmalıyım. You don't have to take your umbrella with you. Şemsiyeni almak zorunda değilsin. Şemsiyeni yanında götürmene gerek yok. No wonder you didn't find these words. Senin bu kelimeleri bulmamana şaşmamalı. Bu kelimeleri bulamamana şaşmamalı. A clean river flows through our town, and we can see many carp swimming in it. Temiz bir nehir kasabamızda akar ve onun içinde yüzen bir sürü sazan görebiliriz. Kasabamızdan temiz bir nehir geçiyor ve içinde birçok sazanın yüzdüğünü görebiliyoruz. Tom graduated from college last spring. Tom geçen ilkbaharda üniversiteden mezun oldu. Tom geçen bahar üniversiteden mezun oldu. Yesterday, I wrote three letters. Dün üç mektup yazdım. Dün üç mektup yazdım. Tom told me that he'll do that the way Mary told him to. Tom bana onu Mary'nin ona söylediği şekilde yapacağını söyledi. Tom bunu Mary'nin söylediği gibi yapacağını söyledi. Why don't I understand English? Neden İngilizce anlamıyorum? Neden İngilizce anlamıyorum? We're comedians. Biz komedyeniz. Biz komedyeniz. Tom wasn't strong enough to help his father on the farm. Tom çiftlikte babasına yardım edecek kadar güçlü değildi. Tom çiftlikte babasına yardım edecek kadar güçlü değildi. Snap out of it! You haven't done a thing all week. Kendine gel! Bütün hafta bir şey yapmadın. Bütün hafta hiçbir şey yapmadın. She doesn't drink. O içki içmez. İçki içmiyor. The hole is about five feet across. Çukur yaklaşık beş metre genişliğindedir. Delik yaklaşık 1,5 metre genişliğinde. Not all laws are just. Tüm yasalar adil değildir. Bütün kanunlar adil değildir. Get back here. Buraya geri gel. Buraya gel. Tom will stay with us for three days. Tom üç gün bizimle kalacak. Tom üç gün bizimle kalacak. Are you an optimist? Sen bir iyimser misin? İyimser misin? I'll call you this evening. Bu akşam seni ararım. Seni bu akşam ararım. I told her what you did. Ne yaptığını ona anlattım. Ona ne yaptığını söyledim. If I had done my best, I might have succeeded. Elimden geleni yapsaydım, başarabilirdim. Elimden geleni yapmış olsaydım, başarabilirdim. Sami is Muslim and he doesn't do any of that. Sami Müslüman, öyle şeyler yapmaz. Sami Müslümandır ve bunların hiçbirini yapmaz. Tom said he was feeling thirsty. Tom susadığını söyledi. Tom susadığını söyledi. We hope the public will join us. Halkın bize katılacağını umuyoruz. Umarız halk bize katılır. Tom ran after the dog. Tom köpeğin peşinden koştu. Tom köpeğin peşinden koştu. The suffix "da" is added to the noun "araba" to give the meaning of "in the car." "da" eki "arabanın içinde" anlamı vermek için araba ismine eklendi. Sonek "da", "araba" ismine "arabada" anlamını vermek için eklenir. I don't want to have to listen to Tom sing that song again. Tom'un o şarkıyı tekrar söylemesini dinlemek zorunda olmak istemiyorum. Tom'un o şarkıyı tekrar söylemesini dinlemek istemiyorum. I don't drink alcohol. Ben alkol kullanmam. Ben alkol içmem. Miss Baker knew that the young man would have to leave very soon, so she decided to ask him to move his car a bit, so that she could park hers in the proper place for the night before going to bed. Bayan Baker, genç adamın yakında gitmek zorunda kalacağını biliyordu,böylece yatmadan önce gece arabasını uygun bir yere parkedebilmek için, genç adama arabasını biraz hareket ettirmesi için rica etmeye karar verdi. Bayan Baker genç adamın çok yakında gitmesi gerektiğini biliyordu, bu yüzden ondan arabasını biraz hareket ettirmesini istemeye karar verdi, böylece kendi arabasını yatmadan önce düzgün bir yere park edebilecekti. He has a wife and three children. Onun bir karısı ve üç çocuğu var. Bir karısı ve üç çocuğu vardır. He put the room in order. O, odayı düzenledi. Odayı düzene soktu. Which syllable receives the stress in the word "Australia"? "Avustralya" kelimesinde hangi hece vurgu alır? Hangi hece "Avustralya" kelimesindeki stresi alır? There was a surveillance team watching Dan. Dan'ı izleyen bir gözetim ekibi vardı. Dan'i izleyen bir gözetleme ekibi vardı. Please go ahead without me. Bensiz devam edin lütfen. Lütfen bensiz devam edin. These books are ours. Bu kitaplar bizimdir. Bu kitaplar bizim. I can't pay her. Ona ödeme yapamıyorum. Ona ödeme yapamam. Anything goes here. Oraya bir şey gidiyor. Burada her şey olur. At least being sick gives you the perfect excuse to stay home and watch movies. Hasta olma sana en azından evde kalmak ve film izlemek için mükemmel bir bahane verir. En azından hasta olmak sana evde kalıp film izlemen için mükemmel bir bahane. You can have the rest. Geri kalan senin olabilir. Gerisini sen alabilirsin. I've learned a lot of French by watching movies in French. Fransızca filmler izleyerek çok Fransızca öğrendim. Fransızca film izleyerek çok Fransızca öğrendim. We have lobsters only on special occasions. Sadece özel günlerde ıstakoz yeriz. Sadece özel günlerde ıstakozumuz olur. Can I take your photograph? Fotoğrafını çekebilir miyim? Fotoğrafını çekebilir miyim? I did not expect it to be that big. Bunun o kadar büyük olmasını beklemiyordum. Bu kadar büyük olmasını beklemiyordum. I have a meeting with Tom. Tom'la bir görüşmem var. Tom'la bir toplantım var. There are numerous theories about the origin of life. Hayatın kökeniyle ilgili birçok teori var. Yaşamın kökeni hakkında çok sayıda teori vardır. I told you, but you didn't pay attention. Sana söylemiştim ama dikkat etmedin. Sana söyledim ama dikkat etmedin. I will hand in my report after school. Ben, okuldan sonra raporumu teslim edeceğim. Okuldan sonra raporumu teslim edeceğim. You have a really nice place. Gerçekten güzel bir yerin var. Çok güzel bir evin var. Tom decided to buy a red car. Tom kırmızı bir araba satın almaya karar verdi. Tom kırmızı bir araba almaya karar verdi. We've known each other for thirty years. Otuz yıldır birbirimizi tanıyoruz. Birbirimizi 30 yıldır tanıyoruz. Tom caught the bird. Tom kuşu yakaladı. Tom kuşu yakaladı. Mary lowered her eyelids. Mary göz kapaklarını indirdi. Mary göz kapaklarını indirdi. Tom wants to come. Tom gelmek istiyor. Tom gelmek istiyor. Do people in Boston drink tap water? Boston'daki insanlar musluk suyu içiyorlar mı? Boston'daki insanlar musluk suyu içer mi? Do you live in this building? Siz bu binada mı yaşıyorsunuz? Bu binada mı yaşıyorsun? Tom looked really worried. Tom gerçekten endişeli görünüyordu. Tom çok endişeli görünüyordu. Don't underestimate your abilities. That's your boss' job. Yeteneklerini küçümseme. Bu senin patronun işi. Yeteneklerini küçümseme, bu patronunun işi. I don't pick up hitchhikers. Ben otostopçu almıyorum. Otostopçuları almam. He is too smart not to know it. Onu bilecek kadar çok zekidir. Bunu bilemeyecek kadar zeki. Tom was out of breath. Tom nefes nefese kalmıştı. Tom nefes nefese kalmıştı. Tom claims he has psychic powers. Tom psişik güçleri olduğunu iddia ediyor. Tom psişik güçleri olduğunu iddia ediyor. If you are going to go to America, you should brush up your English. Eğer Amerika'ya gideceksen, İngilizceni tazelemen gerekir. Amerika'ya gideceksen İngilizceni tazelemelisin. Sometimes I'd like to know who invented winter and the cold. Bazen kışı ve soğuğu kimin icat ettiğini bilmek istiyorum. Bazen kışı ve soğuğu kimin icat ettiğini bilmek istiyorum. I suggest you study French. Fransızca çalışmanı öneriyorum. Fransızca öğrenmeni öneririm. Write your full name. Tam adını yaz. Tam adını yaz. Tom doesn't have to sing if he doesn't want to. Eğer istemiyorsa Tom şarkı söylemek zorunda değil. İstemiyorsa Tom şarkı söylemek zorunda değil. I know that would make me happy. Onun beni mutlu edeceğini biliyorum. Bunun beni mutlu edeceğini biliyorum. I let my teammates down. Takım arkadaşlarımı hayal kırıklığına uğrattım. Takım arkadaşlarımı hayal kırıklığına uğrattım. This was Layla's first car. Bu, Leyla'nın ilk arabasıydı. Bu Layla'nın ilk arabasıydı. Tom learned sign language. Tom işaret dilini öğrendi. Tom işaret dilini öğrendi. I have to finish my book. Kitabımı bitirmeliyim. Kitabımı bitirmeliyim. I have to get that. Onu almalıyım. Telefona bakmalıyım. Tom has done an admirable job. Tom hayranlık uyandıran bir iş yaptı. Tom takdire şayan bir iş yaptı. How did you respond? Nasıl karşılık verdin? Nasıl karşılık verdin? Tom could do this a lot better than me. Tom bunu benden çok daha iyi yapabilirdi. Tom bunu benden çok daha iyi yapabilir. He works at night. O geceleri çalışır. Geceleri çalışıyor. That was unacceptable. O kabul edilemezdi. Bu kabul edilemezdi. Tom turned thirteen today. Tom bugün on üç yaşına girdi. Tom bugün 13 yaşına girdi. You smell just like my mother. Sen sadece annem gibi kokuyorsun. Tıpkı annem gibi kokuyorsun. I'll teach you how to do that if you want me to. Eğer istersen, bunu nasıl yapacağını sana öğreteceğim. İstersen sana nasıl yapılacağını öğretirim. Tom tried not to make a sound. Tom bir ses çıkarmamaya çalıştı. Tom ses çıkarmamaya çalıştı. Don't worry. There'll be plenty to go around. Merak etmeyin. Dolaşmak için çok yer olacak. Merak etme, etrafta bolca olacak. Do you mean this one? Bunu mu kastediyorsun? Bunu mu kastediyorsun? He got home at six. Eve altıda geldi. Saat altıda eve geldi. What do you intend to do? Ne yapmaya niyet ediyorsun? Ne yapmayı düşünüyorsun? I pointed this out to them. Bunu onlara gösterdi. Bunu onlara ben gösterdim. Tom pulled into the driveway, unfastened his seat belt and got out of the car. Tom arabayı parka çekti, emniyet kemerini açtı ve indi. Tom garaj yoluna çekildi, emniyet kemerini açtı ve arabadan indi. I never yell at Tom. Ben asla Tom'a bağırmam. Tom'a asla bağırmam. She wouldn't do that to me. Bunu bana yapmazsın. Bana bunu yapmaz. I ate all the cookies that were on the plate. Tabağın üzerindeki bütün kurabiyeleri yedim. Tabaktaki tüm kurabiyeleri yedim. Tom said he didn't know where Mary lived. Tom Mary'nin nerede yaşadığını bilmediğini söyledi. Tom, Mary'nin nerede yaşadığını bilmediğini söyledi. Tom scored 30 points. Tom 30 sayı attı. Tom 30 puan aldı. Who did you want to hug? Kime sarılmak istedin? Kime sarılmak istiyordun? Tom forgot to ask Mary for permission to do that. Tom, Mary'den onu yapmak için izin istemeyi unuttu. Tom bunu yapmak için Mary'den izin almayı unuttu. Even the upper atmosphere is polluted. Üst atmosfer bile kirli. Üst atmosfer bile kirlenmiş. I'll get you the info you need by next week. Gelecek haftaya kadar ihtiyacın olan bilgiyi sana getireceğim. Sana ihtiyacın olan bilgiyi haftaya getiririm. We used to call him Tom. Biz ona Tom derdik. Ona Tom derdik. I think you know both of them. Bence onların ikisini de tanıyorsun. Bence ikisini de tanıyorsun. How hard would that be? O ne kadar zor olabilir ki? Ne kadar zor olabilir ki? There was a loud noise coming from the room. Odadan gelen yüksek bir ses vardı. Odadan yüksek bir ses geliyordu. We've got to get someone to help us. Birini bize yardım ettirmek zorundayız. Bize yardım edecek birini bulmalıyız. I would like to thank you for accepting my invitation. Davetimi kabul ettiğiniz için size teşekkür etmek istiyorum. Davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. We're still in the driver's seat. Hala sürücü koltuğundayız. Hala şoför koltuğundayız. I can't go to school today because I'm sick. Hasta olduğum için bugün okula gidemiyorum. Bugün okula gidemem çünkü hastayım. I wonder what's going on here. Burada neler olduğunu merak ediyorum. Burada neler olduğunu merak ediyorum. Why did you come back from Germany? Neden Almanya'dan döndün? Almanya'dan neden döndün? I'll give this to Tom tomorrow. Bunu Tom'a yarın vereceğim. Bunu yarın Tom'a vereceğim. Tom made everything. Tom her şeyi yaptı. Her şeyi Tom yaptı. What do you see? Ne görüyorsun? Ne görüyorsun? Nobody bought it. Hiç kimse onu almadı. Kimse satın almadı. Everyone has a bedroom. Herkesin bir yatak odası vardır. Herkesin bir yatak odası var. I already saw him. Ben zaten onu gördüm. Onu zaten gördüm. A large earthquake occurred in Mexico last autumn. Geçen sonbahar Meksika'da büyük bir deprem oldu. Geçen sonbahar Meksika'da büyük bir deprem oldu. I was in the gym. Spor salonundaydım. Spor salonundaydım. I guess we found it. Galiba onu bulduk. Sanırım bulduk. Tom is obviously a little upset. Açıkçası Tom biraz üzgün. Tom belli ki biraz üzgün. Sami acted alone. Sami yalnız hareket ediyordu. Sami tek başına hareket etti. Why don't we have some dinner? Neden biraz yemek yemiyoruz? Neden bir şeyler yemiyoruz? Let's not get distracted. Dikkatimizi dağıtmayalım. Dikkatimizi dağıtmayalım. Which is the sport that you like? Hoşlandığın spor hangisidir? Hangi sporu seviyorsun? I think we need more coffee. Daha fazla kahveye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Sanırım daha fazla kahveye ihtiyacımız var. Tom promised not to tell Mary about what happened. Tom olanları Mary'ye anlatmayacağına söz verdi. Tom, olanları Mary'e anlatmayacağına söz verdi. I learned to type at the age of nine. Dokuz yaşında daktilo ile yazmayı öğrendim. Dokuz yaşında daktilo yazmayı öğrendim. Both Tom and I haven't done that. Hem Tom hem de ben bunu yapmadık. Tom ve ben bunu yapmadık. Tom felt sad. Tom üzüldü. Tom üzgün hissetti. I'll play tennis this evening. Bu akşamüstü tenis oynayacağım. Bu akşam tenis oynayacağım. They stayed up all night. Onlar bütün gece uyumadılar. Bütün gece ayakta kaldılar. Tom asked Mary to open the window, but she wouldn't. Tom Mary'den pencereyi açmasını rica etti, ama o açmadı. Tom, Mary'den pencereyi açmasını istedi ama açmadı. Can I ride this horse for a while? Bir süre bu ata binebilir miyim? Bu ata bir süre binebilir miyim? We're all adults. Biz hepimiz yetişkiniz. Hepimiz yetişkiniz. Tom has been doing that for a really long time. Tom bunu gerçekten uzun zamandır yapıyor. Tom bunu uzun zamandır yapıyor. He exploded with anger. O çileden çıktı. Öfkeden patladı. He has perfect teeth. Onun kusursuz dişleri var. Mükemmel dişleri var. Are you worried about fuel economy? Yakıt ekonomisi hakkında endişeli misin? Yakıt ekonomisi için mi endişeleniyorsun? Are you back home now? Şimdi evde misin? Şimdi eve mi döndün? Come to the party, will you? Partiye gel, lütfen? Partiye gelir misin? I wish you hadn't done that. Keşke onu yapmasaydın. Keşke bunu yapmasaydın. Tom and Mary split a bottle of wine. Tom ve Mary bir şişe şarap ayırdı. Tom ve Mary bir şişe şarap paylaştılar. He said he had eaten nothing, but that wasn't true. Hiçbir şey yemediğini söyledi ama bu doğru değildi. Hiçbir şey yemediğini söyledi ama bu doğru değildi. I have a fever. Ateşim var. Ateşim var. Stop doing that. Onu yapmayı bırak. Şunu yapmayı kes. I think you'll need a loan. Bir krediye ihtiyacın olacağını düşünüyorum. Sanırım krediye ihtiyacın olacak. I enjoyed talking with him at the party. Partide onunla konuşmaktan zevk aldım. Partide onunla konuşmak hoşuma gitti. I'd say you got taken. Bence kazık yemişsin. Bence kaçırıldın. She allowed him to kiss her. O onun kendisini öpmesine izin verdi. Onu öpmesine izin verdi. Maybe you're just not getting enough sleep. Belki yeterince uyumuyorsun. Belki de yeterince uyumuyorsundur. Tom has to learn to relax. Tom dinlenmeyi öğrenmek zorundadır. Tom rahatlamayı öğrenmeli. How long have you been traveling? Ne kadar zamandır seyahat ediyorsun? Ne zamandır seyahat ediyorsunuz? This happens to you all the time, doesn't it? Bu her zaman size olur, değil mi? Bu sana her zaman oluyor, değil mi? Tom made potato salad for the party. Tom, parti için patates salatası hazırladı. Tom parti için patates salatası yaptı. Tom looked in the fridge to see what he could find to drink. Tom içmek için ne bulabileceğini görmek için buzdolabına baktı. Tom ne içebileceğini görmek için buzdolabına baktı. Tom could tell you. Tom sana söyleyebilir. Tom sana söyleyebilir. He went to New York by airplane. O, uçakla New York'a gitti. Uçakla New York'a gitti. He made a list of things he needed to buy. Alması gereken şeylerin bir listesini yaptı. Alması gereken şeylerin listesini yaptı. I wasn't very lonely. Ben çok yalnız değildim. Çok yalnız değildim. I don't know when I'll be able to pay you back the money I owe you. Sana borçlu olduğum parayı sana ne zaman geri ödeyeceğimi bilmiyorum. Borcumu ne zaman ödeyeceğimi bilmiyorum. Tom dropped his son off at school. Tom oğlunu okula bıraktı. Tom oğlunu okula bıraktı. Why didn't you tell me Tom doesn't like Mary? Tom'un Mary'yi sevmediğini neden bana söylemedin? Neden Tom'un Mary'den hoşlanmadığını söylemedin? Sit tight for a second. Bir saniye kıpırdamadan otur. Bir saniye bekleyin. I just hope it was worth it. Ben sadece onun buna değer olduğunu umuyorum. Umarım buna değmiştir. I'm trying to protect Tom. Tom'u korumaya çalışıyorum. Tom'u korumaya çalışıyorum. Hooray! Yaşasın! Yaşasın! Tom said he saw someone standing outside your office. Tom senin ofisinin dışında duran birini gördüğünü söyledi. Tom ofisinin önünde duran birini gördüğünü söyledi. This week is Fire Prevention Week. Bu hafta yangın önleme haftası. Bu hafta Ateş Önleme Haftası. This is my son, Tom. Bu benim oğlum Tom. Bu benim oğlum, Tom. I sold my house last month. Ben geçen ay evimi sattım. Geçen ay evimi sattım. I caused you to die. Ben senin ölmene sebep oldum. Ölmene ben sebep oldum. My mother won't let me have one. Annem bir tane almama izin vermeyecek. Annem almama izin vermiyor. Tom is going to regret doing that. Tom onu yaptığına pişman olacak. Tom bunu yaptığına pişman olacak. Tom is standing outside the door. Tom kapının dışında dikiliyor. Tom kapının önünde duruyor. It seems that they're bored of married life. Onlar evli yaşamdan sıkılmış gibi görünüyorlar. Görünüşe göre evlilik hayatından sıkılmışlar. Tom didn't tell Mary which book to buy. Tom hangi kitabı alacağını Mary'ye söylemedi. Tom Mary'ye hangi kitabı alacağını söylemedi. She succeeded in drawing the truth from him. Ona gerçeği söyletmeyi başardı. Gerçeği ondan almayı başardı. He contemplated their plan. O onların planı üzerinde düşündü. O, onların hileli-düzenlerini bir gözden geçirdi. The old man stroked his beard thoughtfully. Yaşlı adam nazik bir şekilde sakalını sıvazladı. Yaşlı adam sakalını düşünceli bir şekilde okşadı. Your horse is beautiful. Atınız güzel. Atınız çok güzel. I told Tom to stay with it. Tom'a öylece devam etmesini söyledim. Tom'a onunla kalmasını söyledim. I want you to say you're not going back to Boston. Boston'a geri dönmeyeceğini söylemeni istiyorum. Boston'a dönmeyeceğini söylemeni istiyorum. Whose office is this? Bu kimin ofisi? Burası kimin ofisi? It's a group effort. Bu bir grup çabasıdır. Bu bir grup çalışması. I wonder if Tom is busy. Tom'un meşgul olup olmadığını merak ediyorum. Tom meşgul mü acaba? Does your wife know? Karın biliyor mu? Karın biliyor mu? You should wear a coat. Bir palto giymelisin. Palto giymelisin. Tom waited up for Mary. Tom Mary'yi yatmadan bekledi. Tom Mary'i bekledi. I am tired from running fast. Hızlı koşmaktan yoruldum. Hızlı koşmaktan yoruldum. My mother said there was nothing I could do to completely prepare for parenthood. Annem ebeveynliğe tamamen hazır olmak için yapabileceğimiz bir şey olmadığını söyledi. Annem ebeveynliğe tamamen hazırlanmak için yapabileceğim bir şey olmadığını söyledi. You had better take her advice. Onun tavsiyesini alsan daha iyi olur. Onun tavsiyesine uysan iyi olur. I can't afford to buy a used car, much less a new car. Yeni bir araba bir yana, kullanılmış bir araba almayı bile göze alamam. İkinci el araba almaya param yetmez, yeni araba almaya bile gücüm yetmez. I think you know that's impossible. Bence onun imkansız olduğunu biliyorsun. Bence bunun imkansız olduğunu biliyorsun. You'll stay out of it. You hear me? Bunun dışında kalacaksın. Beni duyuyor musun? Bu işe karışmayacaksın, duydun mu? Should I tell Tom what I heard? Duyduğum şeyi Tom'a söylemeli miyim? Tom'a ne duyduğumu söyleyeyim mi? There are dark nights in Sochi. Sochi'de karanlık geceler var. Sochi'de karanlık geceler olur. She advised him on what books to read. O, ona hangi kitapları okuyacağı konusunda akıl verdi. Ona hangi kitapları okumasını tavsiye etti. The exam was very easy. Sınav çok kolaydı. Sınav çok kolaydı. No additional information was available. Ek bilgi mevcut değildi. Herhangi bir ek bilgi mevcut değildi. Do you want to live forever? Sonsuza kadar yaşamak ister misin? Sonsuza dek yaşamak istiyor musun? I don't think Tom knows Mary didn't do that. Tom'un Mary'in bunu yapmadığını bildiğini sanmıyorum. Tom'un Mary'nin bunu yapmadığını bildiğini sanmıyorum. The violinist waits for the signal to play. Kemancı, çalmak için sinyali bekler. Kemancı çalma işaretini bekler. Tom will make an announcement at 2:30. Tom 2.30'da bir duyuru yapacak. Tom 2:30'da bir duyuru yapacak. There are songs that I find degrading as a woman. Bir kadın olarak aşağılayıcı bulduğum şarkılar var. Bir kadın olarak aşağılayıcı bulduğum şarkılar var. Chicago's population is a lot bigger than that of Boston. Chicago'nun nüfusu Boston'ınkinden çok daha büyüktür. Chicago'nun nüfusu Boston'dan çok daha büyük. The result is neither good nor bad. Sonuç ne iyi ne kötü. Sonuç ne iyi ne de kötü. I usually take a bus to work. Ben genellikle otobüsle işe giderim. Genelde işe otobüsle giderim. I liked all of that. Onun hepsini sevdim. Hepsini sevdim. Sami was a long-time family friend. Sami uzun süreli bir aile arkadaşıydı. Sami uzun zamandır aile dostuydu. He's writing a long letter. O uzun bir mektup yazıyor. Uzun bir mektup yazıyor. Tom told Mary not to sell her car. Tom, Mary'ye arabasını satmamasını söyledi. Tom, Mary'e arabasını satmamasını söyledi. Tell them to stop the truck. Onlara kamyonu durdurmasını söyle. Kamyonu durdurmalarını söyle. They will make it. Onlar onu başaracaktır. Başaracaklar. Go ahead and ask Tom. İlerleyin ve Tom'a sorun. Devam et ve Tom'a sor. I wish I hadn't lied to him. I'll never be able to look him in the face again. Keşke ona yalan söylemeseydim. Onun yüzüne asla tekrar bakamayacağım. Keşke ona yalan söylemeseydim ve bir daha yüzüne bakamayacaktım. We'll get you anything you need. Sana ihtiyacın olan bir şey alacağız. İhtiyacın olan her şeyi sana getireceğiz. I don't want it anymore. Artık onu istemiyorum. Artık istemiyorum. I was taken for a ride. Dolandırıldım. Bir gezintiye çıkarıldım. What are you taking all those things home for? Bütün bu şeyleri ne için eve götürüyorsun? Bütün bunları neden eve götürüyorsun? Tom sometimes eats lunch with us. Tom bazen öğle yemeğini bizimle yer. Tom bazen bizimle yemek yer. She was barred from the club. O, kulüpten men edildi. Kulüpten uzaklaştırıldı. Tom is going to law school. Tom hukuk fakültesine gidiyor. Tom hukuk fakültesine gidiyor. This is suspicious. Bu şüpheli. Bu çok şüpheli. It doesn't hurt at all. O hiç incitmez. Hiç acımıyor. The children are on the left side of the house. Çocuklar evin sol tarafındalar. Çocuklar evin sol tarafında. I'd like to have a room with a nice view. Güzel manzaraya sahip bir oda isterim. Güzel manzaralı bir oda istiyorum. It looks like a house. O bir eve benziyor. Bir eve benziyor. You'll find a job. Bir iş bulacaksın. Bir iş bulacaksın. Conditions are unusual. Koşullar alışılmadıktır. Şartlar alışılmadık. Please tell Tom to come in. Lütfen Tom'a içeri gelmesini söyle. Lütfen Tom'a içeri gelmesini söyle. I have nothing in common with Tom so I don't know what to talk about. Tom'la hiçbir ortak yanım yok bu yüzden ne hakkında konuşacağımı bilmiyorum. Tom'la hiçbir ortak yanım yok bu yüzden ne konuşacağımı bilmiyorum. Why are people scared of you? Neden insanlar sizden korkar? İnsanlar senden neden korkuyor? Tom said he didn't agree. Tom kabul etmediğini söyledi. Tom kabul etmediğini söyledi. Our house has a front garden. Evimizin bir ön bahçesi var. Evimizin ön bahçesi var. He opened the cage and set the birds free. Kafesi açtı ve kuşları serbest bıraktı. Kafesi açtı ve kuşları serbest bıraktı. Tom may forget to do that. Tom onu yapmayı unutabilir. Tom bunu yapmayı unutabilir. I prepared for you a surprise. Sana bir sürpriz hazırladım. Sana bir sürpriz hazırladım. Tom promised he'd tell Mary the news. Tom haberi Mary'ye söyleyeceğine söz verdi. Tom, Mary'e haberi vereceğine söz verdi. Don't make any dinner plans. Akşam yemeği için plan yapmayın. Yemek planı yapma. Thanks to life. Hayat sayesinde. Hayata şükürler olsun. Tom told me the boy talking to Mary was John. Tom, bana Mary'le konuşan delikanlının John olduğunu söyledi. Tom, Mary ile konuşan çocuğun John olduğunu söyledi. Some cultures are better than others. Bazı kültürler diğerlerinden daha iyidir. Bazı kültürler diğerlerinden daha iyidir. I can't help feeling that Tom hasn't told me the whole truth. Tom'un bana bütün gerçeği söylemediğini hissetmeden geçemeyeceğim. Tom'un bana tüm gerçeği söylemediğini düşünmeden edemiyorum. Maps were distributed to all the soldiers. Haritalar tüm askerlere dağıtıldı. Haritalar tüm askerlere dağıtıldı. She went to college to learn English. O, İngilizce öğrenmek için üniversiteye gitti. İngilizce öğrenmek için üniversiteye gitti. I started the car. Arabayı çalıştırdım. Arabayı çalıştırdım. I will ask him where he went last Sunday. Geçen Pazar onun nereye gittiğini soracağım. Geçen pazar nereye gittiğini soracağım. We had no school on account of the typhoon. Kasırgadan dolayı okulumuz yoktu. Tayfun yüzünden okulumuz yoktu. I don't believe Tom would really do that. Tom'un gerçekten bunu yapacağına inanmıyorum. Tom'un bunu gerçekten yapacağına inanmıyorum. Tom said he would try. Tom deneyeceğini söyledi. Tom deneyeceğini söyledi. I think Tom is too young. Tom'un çok genç olduğunu düşünüyorum. Bence Tom çok genç. The phone bill was very high this month. Telefon faturası bu ay çok yüksekti. Telefon faturası bu ay çok yüksekti. Fadil was involved in the drug trade. Fadıl uyuşturucu ticaretine karıştı. Fadil uyuşturucu ticaretine karışmıştı. Tom can't believe it. Tom buna inanamayacak. Tom buna inanamıyor. There's a parcel for you on the table. Masada sizin için bir koli var. Masada senin için bir paket var. Are you drinking wine? Şarap içiyor musun? Şarap mı içiyorsun? What's the real reason? Gerçek sebep nedir? Gerçek nedeni ne? Stand up for me. Beni savun. Benim için ayağa kalk. It's already taken care of. O iş çoktan halledildi. İcabına bakıldı bile. I have installed Microsoft Office on my personal computer, so please use its file format when you send me the attachment. Benim kişisel bilgisayarıma Microsoft Office yükledim, bu yüzden bana eklenti gönderdiğinde lütfen onun dosya formatını kullan. Kişisel bilgisayarıma Microsoft Office yükledim, lütfen bana eklentiyi gönderirken dosya biçimini kullanın. Tom really wants to do that. Tom gerçekten bunu yapmak istiyor. Tom bunu gerçekten yapmak istiyor. My apartment is near. Benim apartman yakındır. Dairem yakında. I'm not sleeping. Uyumuyorum. Uyumuyorum. Without humility, courage is a dangerous game. Mütevazilik olmaksızın cesaret tehlikeli bir oyundur. Alçakgönüllülük olmadan cesaret tehlikeli bir oyundur. I waited for an hour, but he didn't appear. Bir saat bekledim fakat o görünmedi. Bir saat bekledim ama gelmedi. He must be at least forty years old. Yaşı en az kırk olmalı. En az kırk yaşında olmalı. Flour is made from wheat. Un buğdaydan yapılır. Un buğdaydan yapılır. Many people drift through life without a purpose. Pek çok insan amaçsızca hayatın içinde sürükleniyor. Birçok insan hayatta amaçsızca sürüklenir. I think Tom will be coming back next week. Sanırım Tom gelecek hafta geri geliyor olacak. Sanırım Tom haftaya geri gelecek. Have you ever heard her talk? Hiç onun konuşmasını duydun mu? Onun konuştuğunu hiç duydun mu? There's no way you can do that by yourself. Onu tek başına yapabileceğin hiçbir yol yok. Bunu tek başına yapman mümkün değil. What can you expect? Ne bekleyebilirsiniz? Ne bekleyebilirsin ki? Thousands of small businesses went under during the recession. Binlerce küçük işletme durgunluk sırasında iflas etti. Ekonomik durgunluk sırasında binlerce küçük işletme battı. I'm still waiting for your answer. Hâlâ cevabını bekliyorum. Hala cevabını bekliyorum. The garden is common to the two houses. Bahçe, iki eve aittir. Bahçe iki evde yaygındır. She left here long before you arrived. Siz gelmeden uzun süre önce buradan ayrıldı. Sen gelmeden çok önce buradan ayrıldı. This river rises in the mountains in Nagano. Bu nehir Nagano dağlarından kaynaklanır. Bu nehir Nagano'da dağlarda yükselir. Strange, isn't it? Tuhaf, değil mi? Garip, değil mi? I shortened my speeches. Konuşmalarımı kısalttım. Konuşmalarımı kısalttım. I feel I'm a good person. İyi bir insan olduğumu hissediyorum. İyi bir insan olduğumu hissediyorum. Tom has been mugged. Tom soyuldu. Tom soyuldu. We did the things good. İyi şeyler yaptık. Her şeyi iyi yaptık. Tom just got married. Tom henüz evlendi. Tom daha yeni evlendi. You look gorgeous in that dress. O elbisenin içinde muhteşem görünüyorsun. Bu elbisenin içinde harika görünüyorsun. We have every reason to be hopeful. Umutlu olmak için her nedenimiz var. Umut etmek için her türlü sebebimiz var. I'm very quick. Çok hızlıyım. Çok hızlıyımdır. Tom woke up when he heard the dog barking. Tom köpek havlamasını duyunca uyandı. Tom, köpeğin havladığını duyunca uyandı. Have you heard the latest rumours? En son söylentileri duydun mu? Son söylentileri duydun mu? Tom keeps a gun in his briefcase. Tom çantasında bir silah bulunduruyor. Tom çantasında silah bulundurur. He denied having met her. Onunla buluştuğunu inkâr etti. Onunla tanıştığını inkar etti. How did you like the hotel you stayed at? Nasıl, kaldığınız oteli beğendiniz mi? Kaldığın oteli beğendin mi? You should have a doctor take a look at it. Onu bir doktora baktırmalısın. Bir doktora göstermelisin. Tom quickly disappeared in the crowd. Tom hızla kalabalıkta kayboldu. Tom kalabalıkta hızla kayboldu. Let's hope it doesn't rain. Yağmur yağmayacağını umalım. Umalım da yağmur yağmasın. Body language is a language you won't find translated in Tatoeba. Vücut dili Tatoeba'da çevrilmiş bulamayacağınız bir dildir. Vücut dili Tatoeba'da tercüme edilemeyecek bir dildir. That old woman smiled at her granddaughter. O yaşlı kadın kız torununa gülümsedi. Yaşlı kadın torununa gülümsedi. When they look at the forest, they don't see the trees. Ormana baktıklarında, ağaçları görmüyorlar. Ormana baktıklarında ağaçları görmezler. I'm not suggesting that. Onu önermiyorum. Bunu ima etmiyorum. You saved my ass. Götümü kurtardın. Kıçımı kurtardın. John The Apostle did not see any contradiction between the keeping of God's Law and faith in Jesus Christ. Havari Yuhanna, Tanrı'nın yasasına uyma ile İsa'ya inanç arasında hiçbir çelişki görmedi. Elçi Yahya, Tanrı’nın Kanununun korunmasıyla İsa Mesih’e iman arasında herhangi bir çelişki görmedi. Tom seems to be very excited. Tom çok heyecanlı görünüyor. Tom çok heyecanlı görünüyor. I'm going to regret this. Bundan pişman olacağım. Buna pişman olacağım. We have to start somewhere. Bir yerden başlamak zorundayız. Bir yerden başlamalıyız. I can't imagine why you didn't attend the meeting. Did you have something even more important? Toplantıya neden katılmadığını anlayamıyorum. Daha da önemli bir şeyin mi vardı? Toplantıya neden katılmadığını hayal bile edemiyorum. Your home is a mess. Senin evin bir pislik. Evin berbat durumda. Marie prepared her own meal. Marie kendi yemeğini hazırladı. Marie kendi yemeğini hazırladı. Tom still doesn't get the point. Tom hâlâ anlatılmak isteneni anlamıyor. Tom hala olayı anlamıyor. Do you like tea? Çay sever misin? Çay sever misin? Meg talks too much. Meg çok fazla konuşur. Meg çok konuşuyor. Tom has a house in Boston. Tom'un Boston'da bir evi var. Tom'un Boston'da bir evi var. I think something happened to him. Ona bir şey olduğunu düşünüyorum. Sanırım ona bir şey oldu. The question is what do we do now. Soru şimdi ne yaptığımızdır. Asıl soru, şimdi ne yapacağımız. I opened the windows to let in some fresh air. İçeriye temiz hava girmesi için pencereleri açtım. Temiz hava almak için pencereleri açtım. I hope Tom doesn't get arrested. Umarım Tom tutuklanmaz. Umarım Tom tutuklanmaz. Tom says he has no idea where Mary lives. Tom Mary'nin nerede yaşadığı konusunda fikri olmadığını söylüyor. Tom, Mary'nin nerede yaşadığını bilmediğini söylüyor. We're having fun, right? Eğleniyoruz, değil mi? Eğleniyoruz, değil mi? Look me up sometime. Bazen beni ara. Bir ara beni ara. I was dazzled. Benim gözüm kamaştı. Gözlerim kamaştı. Tom is fascinated. Tom büyülendi. Tom büyülendi. Tom had no choice but to ask Mary to help him. Tom'un Mary'nin ona yardım etmesini istemekten başka şansı yoktu. Tom'un Mary'den yardım istemekten başka çaresi yoktu. We don't have a whole lot of time. Bir sürü zamanımız yok. Fazla zamanımız yok. I always have trouble pronouncing that word. O kelimeyi telaffuz etmede her zaman güçlük yaşıyorum. Bu kelimeyi telaffuz etmekte hep zorlanıyorum. Tom never even saw a computer until he was thirteen. Tom bile on üç yaşına kadar hiç bilgisayar görmedi. Tom 13 yaşına kadar bilgisayar bile görmemiş. Tom is coming right back. Tom hemen dönüyor. Tom hemen geri geliyor. Tom's family visited him in the hospital. Tom'un ailesi onu hastanede ziyaret etti. Tom'un ailesi onu hastanede ziyaret etti. I get tired of losing. Kaybetmekten bıktım. Kaybetmekten yoruldum. I intend to write a letter to Judy. Judy'ye bir mektup yazmak niyetindeyim. Judy'ye bir mektup yazmak niyetindeyim. Just say something. Sadece bir şey söyle. Bir şey söyle. I met him in Boston last week. Geçen hafta Boston'da onunla tanıştım. Onunla geçen hafta Boston'da tanıştım. I have a steady girlfriend. İstikrarlı bir kız arkadaşım var. Sabit bir kız arkadaşım var. Do you intend to teach Esperanto to your children? Çocuklarına Esperanto öğretmek istiyor musun? Çocuklarınıza Esperanto öğretmek niyetinde misiniz? I'm not interested in any of your theories. Teorilerinden herhangi birine ilgi duymuyorum. Hiçbir teorinle ilgilenmiyorum. The Air Force trained her to become a pilot. Hava kuvvetleri bir pilot olması için onu eğitti. Hava Kuvvetleri onu pilot olması için eğitti. A big tree has fallen in the storm. Fırtınada büyük bir ağaç devrildi. Fırtınada büyük bir ağaç düştü. I bumped into the window. Ben pencereye çarptım. Cama çarptım. But it's almost half past eleven. Fakat neredeyse 11.30. Ama saat neredeyse 11:30. My father always speaks in a very loud voice. Babam her zaman çok yüksek bir sesle konuşur. Babam her zaman çok yüksek sesle konuşur. I'm going to start tomorrow. Yarın başlayacağım. Yarın başlayacağım. That's a sloppy job. Bu yarım yamalak bir iş. Bu çok baştan savma bir iş. Tom is showing off, isn't he? Tom gösteriş yapıyor, değil mi? Tom gösteriş yapıyor, değil mi? It really is an inconvenience. Bu gerçekten bir rahatsızlık. Bu gerçekten bir rahatsızlık. Tom asked Mary a few questions about her family. Tom Mary'ye ailesi hakkında birkaç soru sordu. Tom, Mary'ye ailesi hakkında birkaç soru sordu. Call the doctor right away. Hemen doktoru arayın. Hemen doktoru ara. You're drunk, aren't you? Sarhoşsun, değil mi? Sarhoşsun, değil mi? I was wondering if you knew where Tom was. Tom'un nerede olduğunu bilip bilmediğini merak ediyordum. Tom'un nerede olduğunu bilip bilmediğini merak ediyordum. Tom did much better on this week's test. Tom bu haftanın testinde çok daha iyi yaptı. Tom bu haftaki sınavda çok daha iyisini yaptı. They can speak English. Onlar İngilizce konuşabilirler. İngilizce konuşabiliyorlar. Tom lied about being in Boston. Tom Boston'da olduğu hakkında yalan söyledi. Tom Boston'da olduğu konusunda yalan söyledi. I hope they let Tom go. Onlar Tom'un gitmesine izin verirler umarım. Umarım Tom'un gitmesine izin verirler. Sometimes you go by bus, and sometimes by car. Bazen otobüsle gidersin ve bazen arabayla. Bazen otobüsle bazen de arabayla gidilir. Don't let your imagination run away with you. Hayalinin seninle kaçmasına izin verme. Hayal gücünün seninle kaçmasına izin verme. I'll show you how to do it. Bunu nasıl yapacağını sana göstereceğim. Sana nasıl yapılacağını göstereceğim. Tom surprised Mary by bringing her breakfast in bed. Tom, kahvaltısını yatağa getirerek Mary'yi şaşırttı. Tom, Mary'e kahvaltısını yatakta getirerek sürpriz yaptı. It is best to avoid eating high cholesterol foods. Yüksek kolesterollü gıdaları yemeyi önlemek en iyisidir. Yüksek kolesterol yemeklerinden kaçınmak en iyisidir. My teacher told me that I didn't devote enough time to preparing my lecture. Öğretmen bana dersime hazırlanmak için yeterince zaman ayırmadığımı söyledi. Öğretmenim dersimi hazırlamak için yeterince zaman ayırmadığımı söyledi. I'm taking the dog to the vet. Köpeği veterinere götürüyorum. Köpeği veterinere götürüyorum. Has he talked to you? O seninle konuştu mu? Seninle konuştu mu? Are you still awake? Hâlâ uyanık mısın? Hala uyanık mısın? We've all said nice things about Tom. Biz hepimiz Tom hakkında güzel şeyler söyledik. Hepimiz Tom hakkında güzel şeyler söyledik. Tom seems to be trying to hide something. Tom bir şey saklamaya çalışıyor gibi görünüyor. Tom bir şeyler saklamaya çalışıyor gibi. Tom's eyes are blue. Tom'un gözleri mavidir. Tom'un gözleri mavi. Tom has been charged with assault and battery. Tom saldırı ve darp ile suçlandı. Tom saldırı ve darpla suçlanıyor. Tom is doing it now. Tom şimdi onu yapıyor. Tom şimdi yapıyor. We are worried about grandpa and grandma. Büyükbaba ve büyükanne hakkında endişeleniyoruz. Dedem ve büyükannem için endişeleniyoruz. You never told me about this before. Bana bunun hakkında daha önce hiç söylemedin. Bana bundan daha önce hiç bahsetmemiştin. I live in Belfast. Ben Belfast'ta yaşıyorum. Belfast'ta yaşıyorum. You're exhausted. Sen bitkinsin. Çok yorgunsun. Your complaints bore me. Şikayetlerin beni sıkıyor. Şikayetlerin beni sıkıyor. The man is well-known all over the village. Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır. Adam köyün her yerinde tanınmıştır. We just need to talk to Tom. Sadece Tom'la konuşmamız gerekiyor. Tom'la konuşmamız gerek. I took it for granted that he would win the race. Onun yarışı kazanacağına kesin gözüyle baktım. Yarışı kazanacağını tahmin etmiştim. You can't hurt them. Onlara zarar veremezsin. Onlara zarar veremezsin. The heat's driving me mad. Sıcaklık beni çıldırtıyor. Sıcaklık beni deli ediyor. We can't do it again. Bunu tekrar yapamayız. Bunu bir daha yapamayız. Some animals eat their young. Bazı hayvanlar yavrularını yerler. Bazı hayvanlar yavrularını yer. She spends every Saturday afternoon playing tennis. O her cumartesi öğleden sonrayı tenis oynayarak geçirir. Her cumartesi öğleden sonrasını tenis oynayarak geçirir. Tom and Mary have the same group of friends. Tom ve Mary aynı arkadaş grubuna sahipler. Tom ve Mary'nin aynı grup arkadaşları var. You can't make a good meal without good ingredients. İyi malzemeler olmadan iyi bir yemek yapamazsın. İyi malzemeler olmadan iyi bir yemek yapamazsın. Do you think you're clever? Akıllı olduğunu düşünüyor musun? Kendini zeki mi sanıyorsun? Tom said that Mary was too tired to do that. Tom, Mary'nin bunu yapmak için çok yorgun olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin bunu yapamayacak kadar yorgun olduğunu söyledi. I'll keep my eyes shut. Ben gözlerimi kapalı tutacağım. Gözlerimi kapalı tutacağım. Tom is a little angry at Mary. Tom Mary'ye biraz kızgın. Tom, Mary'ye biraz kızgın. I think I know you. Sanırım seni tanıyorum. Sanırım seni tanıyorum. You were getting undressed. Soyunuyordun. Soyunuyordun. I was about to leave when you came in. Sen içeri girdiğinde ayrılmak üzereydim. Sen geldiğinde ben de gitmek üzereydim. Do you think Tom is planning to help us? Tom'un bize yardım etmeyi planladığını düşünüyor musun? Tom'un bize yardım etmeyi planladığını mı düşünüyorsun? You know how much I've always wanted to go to Boston. Boston'a gitmeyi her zaman ne kadar istediğimi biliyorsun. Her zaman Boston'a gitmeyi ne kadar istediğimi biliyorsun. I think death is preferable to shame. Bence ölüm utanca tercih edilir. Bence ölüm utançtan iyidir. I didn't bring any warm clothes. Hiç kalın giysi getirmedim. Hiç sıcak kıyafet getirmedim. Angela Merkel has a PhD in Physics. Angela Merkel'in Fizikte doktorası var. Angela Merkel'in Fizik doktorası vardır. Don't be such a grammar Nazi. Böyle bir dil bilgisi Nazi olmayın. Bu kadar dilbilgisi Nazisi olma. English is my mother tongue. İngilizce benim anadilim. İngilizce benim ana dilim. Can't you also use this website sort of like Twitter? Bu web sitesini bir tür Twitter gibi de kullanamaz mısınız? Twitter gibi bu web sitesini de kullanamaz mısın? Our ordeal isn't over. Bizim çile bitmedi. Bizim çilemiz bitmedi. I'm Hungarian. Ben Macarım. Ben Macarım. There was a birch tree in our garden, but it died. Bahçemizde bir huş ağacı vardı ama öldü. Bahçemizde huş ağacı vardı ama öldü. We'll try not to let it happen again. Bunun tekrar olmasına izin vermemeye çalışacağız. Bir daha olmasına izin vermemeye çalışacağız. The children collect seeds of various shapes and colours. Çocuklar çeşitli şekil ve renklerde tohum toplarlar. Çocuklar çeşitli şekil ve renklerin tohumlarını toplarlar. Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply. Marie aşırı derecede kızardı, başını indirdi ve hiç karşılık vermedi. Marie çok kızardı, başını eğdi ve cevap vermedi. I don't care about Tom's past. Tom'un mazisi umurumda değil. Tom'un geçmişi umurumda değil. I might be able to figure it out. Onu halledebilirim. Belki bir yolunu bulabilirim. Tom collects sentences. Tom cümle topluyor. Tom cümleler topluyor. I'm meeting Tom for lunch. Öğle yemeği için Tom'la buluşuyorum. Tom'la öğle yemeği için buluşacağım. Please go to the next page. Lütfen bir sonraki sayfaya git. Lütfen bir sonraki sayfaya geçin. Tom has never been married. Tom asla evlenmedi. Tom hiç evlenmedi. How do you know the police don't know what happened? Polisin olanları bilmediğini nasıl biliyorsun? Polisin ne olduğunu bilmediğini nereden biliyorsun? I like your glasses. Senin gözlüklerini beğeniyorum. Gözlüklerini beğendim. Try to get it right this time. Bu defa onu doğru almaya çalış. Bu sefer doğru yapmaya çalış. I called at his house yesterday. Dün onun evine uğradım. Dün evini aradım. I like her a lot, but not as a girlfriend. Ben onu çok seviyorum ama bir kız arkadaşı olarak değil. Ondan çok hoşlanıyorum ama kız arkadaş olarak değil. I wonder how Tom managed to win. Tom'un kazanmayı nasıl başardığını merak ediyorum. Tom'un kazanmayı nasıl başardığını merak ediyorum. I'll call Tom tomorrow. Tom'u yarın çağıracağım. Tom'u yarın ararım. Do you remember what your attacker looked like? Senin saldırganının neye benzediğini hatırlıyor musun? Saldırganın neye benzediğini hatırlıyor musun? Tom told us a long story. Tom bize uzun bir hikaye anlattı. Tom bize uzun bir hikaye anlattı. Tom is giving us a ride home, isn't he? Tom arabasıyla bizi eve götürüyor, değil mi? Tom bizi eve bırakacak, değil mi? Her belongings were undisturbed. Onun eşyaları karıştırılmamıştı. Eşyaları bozulmamış. I'm not ashamed and neither should you be. Ben utanmıyorum ve siz de utanmamalısınız. Ben utanmıyorum, sen de utanmamalısın. Sami followed Layla outside of school. Sami, Leyla'yı okulun dışında takip etti. Sami, Layla'yı okulun dışında takip etti. There's no place like Boston. Boston gibi bir yer yok. Boston gibisi yok. Has Tom told Mary what to do? Tom Mary'ye ne yapacağını söyledi mi? Tom, Mary'e ne yapması gerektiğini söyledi mi? Tom fears neither God nor the devil. Tom ne Tanrıdan ne de şeytandan korkar. Tom ne Tanrı'dan ne de şeytandan korkar. You shouldn't talk to your parents like that. Annen ve babanla öyle konuşmaman gerekir. Ailenle böyle konuşmamalısın. Tell me why you're angry. Bana neden kızgın olduğunu söyle. Bana neden kızgın olduğunu söyle. That wouldn't be too difficult to do. Onu yapmak çok zor olmayacaktı. Bunu yapmak o kadar da zor olmazdı. I have some good news to share. Paylaşacak bazı iyi haberlerim var. Paylaşacak iyi haberlerim var. For the first time in ages, I slept late. Uzun bir süredir ilk defa geç uyudum. Uzun zamandır ilk kez geç yattım. Tom's dog has four legs. Tom'un köpeğinin dört bacağı vardır. Tom'un köpeğinin dört bacağı var. Tom couldn't do anything about it. Tom onun hakkında bir şey yapamadı. Tom bu konuda hiçbir şey yapamadı. I think that I'm going to ask Tom to stop doing that. Sanırım Tom'un onu yapmayı durdurmasını isteyeceğim. Sanırım Tom'dan bunu yapmamasını isteyeceğim. We still have a shot. Bizim hâlâ bir şansınız var. Hala bir şansımız var. Tom was one of my better students. Tom, en iyi öğrencilerimden biridir. Tom en iyi öğrencilerimden biriydi. Tom looks very angry. Tom çok sinirli görünüyor. Tom çok kızgın görünüyor. I left Boston the next day. Ertesi gün Boston'dan ayrıldım. Ertesi gün Boston'dan ayrıldım. Tom found Mary's diary and read the last three pages. Tom, Mary'nin günlüğünü buldu ve son üç sayfasını okudu. Tom, Mary'nin günlüğünü buldu ve son üç sayfayı okudu. Do you really think I'm not a good coach? Gerçekten iyi bir koç olmadığımı mı düşünüyorsun? Gerçekten iyi bir koç olmadığımı mı düşünüyorsun? Tom asked me to carry his suitcase. Tom bavulunu taşımamı istedi. Tom bavulunu taşımamı istedi. I had a choice. Bir seçeneğim vardı. Bir seçeneğim vardı. Although she is rich, she is not happy. O, zengin olmasına karşın mutlu değil. Zengin olmasına rağmen mutlu değildir. Tom refused to pay protection money. Tom haraç vermeyi reddetti. Tom koruma parası ödemeyi reddetti. The lorry had to stop because its load had fallen off. Yükü düştüğü için kamyon mecburen durdu. Kamyon durmak zorunda kaldı çünkü yükü düşmüştü. Why didn't somebody help you? Neden biri sana yardım etmedi? Neden kimse sana yardım etmedi? We ate way too much last night. Biz önceki gece çok fazla yedik. Dün gece çok fazla yedik. My eyes and head hurt from crying too much. Gözlerim ve başım çok ağlamaktan ağrıyor. Çok ağladığım için gözlerim ve başım ağrıyor. I will go to Japanese class tomorrow. Ben yarın Japonca sınıfına gideceğim. Yarın Japon sınıfına gideceğim. It doesn't look too hard. Bu çok zor görünmüyor. Çok zor görünmüyor. I'll have your son. Senden oğlum olacak. Oğlunu alacağım. I just can't help myself. Ne yapayım, elimde değil. Kendimi tutamıyorum. What's done can't be undone. İş işten geçmiş. Olan şey geri alınamaz. Bats carry diseases. Yarasalar hastalık taşıyor. Yarasalar hastalık taşır. We must do everything we can to stimulate the economy. Ekonomiyi canlandırmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Ekonomiyi canlandırmak için elimizden geleni yapmalıyız. Tom really didn't want to go to jail. Tom gerçekten hapishaneye gitmek istemiyordu. Tom gerçekten hapse girmek istemedi. I wish I could do that for you. Keşke onu senin için yapabilsem.. Keşke bunu senin için yapabilseydim. Tom and Mary enjoy singing together. Tom ve Mary beraber şarkı söylemekten keyif alırlar. Tom ve Mary birlikte şarkı söylemeyi sever. I want to rent a safety deposit box. Güvenli bir kiralık kasa kiralamak istiyorum. Kiralık kasa kiralamak istiyorum. Tom has never actually lived in Australia. Tom aslında Avustralya'da hiç yaşamamış. Tom hiç Avustralya'da yaşamadı. Sami didn't make eye contact with Layla. Sami, Leyla ile göz teması kurmadı. Sami Layla ile göz teması kurmadı. It's hard to imagine a life without pets. Evcil hayvanın olmadığı bir hayatı düşünmek zor. Evcil hayvansız bir hayat hayal etmek zor. I'm very impressed with your quality control. Senin kalite kontrolünden çok etkilendim. Kalite kontrolün beni çok etkiledi. Miracles do happen every day. Mucizeler her gün olur. Mucizeler her gün olur. She likes blue dresses. O, mavi elbiseleri sever. Mavi elbiseleri seviyor. The reporter criticized the politician. Gazeteci politikacıyı eleştirdi. Muhabir siyasetçiyi eleştirdi. I have a heart problem. Benim bir kalp sorunum var. Kalp sorunum var. He thinks of everything in terms of profit. O kâr açısından her şeyi düşünür. Her şeyi kâr açısından düşünür. It never gets old. O asla eskimez. Hiç eskimiyor. Someone has slept in this bed. Birisi bu yatakta uyudu. Birisi bu yatakta uyumuş. I told you to clean your room. Sana odanı temizlemeni söyledim. Odanı temizlemeni söylemiştim. It was a cold night. Soğuk bir geceydi. Soğuk bir geceydi. Why don't you say it? Söylesene. Neden söylemiyorsun? I am fond of skiing. Kayak yapmayı severim. Kayak yapmayı severim. The soldiers were equipped with weapons. Askerler silahlarla donatıldı. Askerler silahlarla donatılmıştı. I want something else to do. Yapacak başka bir şey istiyorum. Başka bir şey yapmak istiyorum. Sami has never been to a bar in his whole entire life. Sami bütün hayatında bara gitmedi. Sami hayatı boyunca hiç bara gitmemiştir. He died soon after he received the documents. Belgeleri aldıktan kısa bir süre sonra öldü. Belgeleri aldıktan kısa süre sonra öldü. Is this seat being saved for anybody? Bu koltuk birisi için mi ayrılıyor? Bu koltuk biri için mi saklanıyor? You're not getting a penny from me. Benden bir kuruş almayacaksın. Benden bir kuruş bile alamayacaksın. The cattle starved to death. Sığır açlıktan ölüyordu. Sığırlar açlıktan öldü. Solitude is the school of wisdom. Yalnızlık bilgeliğin okuludur. Yalnızlık bilgelik okuludur. Are you sure you really want to know the truth? Gerçekten gerçeği bilmek istediğinden emin misin? Gerçekten gerçeği bilmek istediğine emin misin? Tom has donated a lot of money to various charities. Tom çeşitli hayır kurumlarına çok para bağışladı. Tom çeşitli hayır kurumlarına çok para bağışladı. Finally, we agree on something. Nihayet bir şey üzerinde anlaştık. Sonunda bir konuda hemfikiriz. You can call me anytime you want. Sen istediğiniz zaman beni arayabilirsin. Beni istediğin zaman arayabilirsin. He is better than me at math. O matematikte benden daha iyidir. Matematikte benden daha iyi. There are a lot of things Tom didn't tell you. Tom'un sana söylemediği bir sürü şey var. Tom'un sana anlatmadığı çok şey var. Why didn't Tom come back for Mary? Tom neden Mary için geri gelmedi? Tom neden Mary için dönmedi? Tom has asked me out. Tom bana çıkma teklif etti. Tom bana çıkma teklif etti. Maria takes the children to school. Maria çocukları okula götürüyor. Maria çocukları okula götürür. Tom is a pilot, isn't he? Tom bir pilot, değil mi? Tom bir pilot, değil mi? Tom was the only eyewitness. Tom tek görgü tanığıydı. Tom tek görgü tanığıydı. There were many things that I didn't like about that movie. O film hakkında hoşlanmadığım bir sürü şey vardı. O filmde sevmediğim pek çok şey vardı. She had an abusive mother. Onun küfürbaz bir annesi vardı. Kötü bir annesi vardı. I need paper for the printer. Yazıcı için kağıda ihtiyacım var. Matbaa için kağıt lazım. Tom went shopping without me. Tom alışverişe ben olmadan gitti. Tom bensiz alışverişe gitti. Tom and Mary divided the money between themselves. Tom ve Mary parayı kendi aralarında paylaştılar. Tom ve Mary parayı kendi aralarında bölüştüler. I have to paint it. Onu boyamak zorundayım. Boyamak zorundayım. Trade between the two countries has been steadily growing. İki ülke arasındaki ticaret sürekli gelişiyor. İki ülke arasındaki ticaret sürekli olarak büyüyor. Either of the two must leave. İkinizden herhangi biri gitmeli. İkisi de gitmeli. I'm already quite busy. Ben zaten oldukça meşgulüm. Zaten çok meşgulüm. Sami found a copy of the Quran in the church library. Sami kilise kütüphanesinde Kuran'ın bir nüshasını buldu. Sami, kilise kütüphanesinde Kur'an'ın bir kopyasını buldu. He accumulated a large fortune. O büyük bir servet biriktirdi. Büyük bir servet biriktirdi. What kind of part-time job should I get? Ne tür bir yarı-zamanlı iş yapmalıyım? Ne tür bir part-time iş bulmalıyım? Tom asked me if I was tired. Tom bana yorgun olup olmadığımı sordu? Tom yorgun olup olmadığımı sordu. Tom is used to traveling. Tom seyahat etmeye alışkın. Tom seyahate alışkındır. Shut up! This only has to do with the two of us. Kes sesini! Bunun sadece ikimizle ilgisi var. Bunun sadece ikimizle ilgisi var. We didn't come. Biz gelmedik. Gelmedik. Tom had a new scar on his forehead since the last time Mary had seen him. Tom'un alnında Mary onu son gördüğünden beri yeni bir yara vardı. Mary onu son gördüğünden beri Tom'un alnında yeni bir yara izi vardı. She asks my advice. Benden tavsiye istedi. Benden tavsiye istiyor. We'll meet Tom at the gate. Tom'u kapıda karşılayacağız. Tom'la kapıda buluşuruz. Tom never asked about Mary. Tom Mary hakkında sormadı. Tom Mary'i hiç sormadı. Tom is the only one who ever really understood me. Tom şu ana kadar beni gerçekten anlayan tek kişidir. Beni gerçekten anlayan tek kişi Tom'du. My secretary is incompetent. Sekreterim yeteneksizdir. Sekreterim beceriksiz. European scientists have discovered a potentially habitable planet orbiting Proxima Centauri, the closest star to our solar system. Avrupalı ​​bilim adamları, güneş sistemimize en yakın yıldız olan Proxima Centauri'nin çevresinde dolanan potansiyel olarak yaşanabilir bir gezegen keşfettiler. Avrupalı bilim adamları, güneş sistemimize en yakın yıldız olan Proxima Centauri'nin yörüngesinde yaşanabilir bir gezegen keşfettiler. She was very strict with her children. O çocuklarına karşı çok sertti. Çocuklarına karşı çok katıydı. We didn't have money for that. Onun için paramız yoktu. Bunun için paramız yoktu. Are you suggesting I behaved improperly? Uygunsuz davrandığımı mı düşünüyorsun? Uygunsuz davrandığımı mı ima ediyorsun? This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one. Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır. Bu evin o kadar çok tamire ihtiyacı var ki yıkıp yenisini yapmak daha kolay olur. We can buy the gifts in the department stores. Biz mağazalardan hediyeler satın alabiliriz. Hediyeleri mağazalardan alabiliriz. Has Tom arrived? Tom geldi mi? Tom geldi mi? The mountains were treacherous and steep. Dağlar hain ve dikti. Dağlar tehlikeli ve sarptı. That which is easily acquired is easily lost. Selden gelen suya gider. Kolayca elde edilen şey kolayca kaybedilir. Mary looked me in the eyes and told me to hold her in my arms. Mary gözlerime baktı ve bana onu kollarımda tutmamı söyledi. Mary gözlerimin içine baktı ve onu kollarımda tutmamı söyledi. It's a shortcut to the school. Bu, okula bir kısa yoldur. Okula giden kestirme yol. That's significant. Bu önemli. Bu çok önemli. Do not look out of the window. Pencereden dışarı bakma. Pencereden dışarı bakma. What shall we do today? Bugün ne yapalım? Bugün ne yapacağız? Mike asked that he not be disturbed. Mike rahatsız edilmemesini istedi. Mike rahatsız edilmemesini istedi. Where do you live, exactly? Tam olarak nerede yaşıyorsun? Tam olarak nerede yaşıyorsun? I'm sure Tom would agree with me. Tom'un benimle aynı fikirde olacağına eminim. Eminim Tom da benimle aynı fikirdedir. The plans have been drawn up. Planlar hazırlandı. Planlar hazırlandı. Education is important. Eğitim önemlidir. Eğitim önemlidir. Any one of us could suffer from malnutrition without being aware of it! Herhangi birimiz bunun farkında olmadan yetersiz beslenmeye maruz kalabilir! Herhangi birimiz farkında olmadan yetersiz beslenmeden muzdarip olabilir! Tom deserves to be treated better. Tom daha iyi tedavi edilmeyi hak ediyor. Tom daha iyi muamele görmeyi hak ediyor. Tom is a strong swimmer. Tom güçlü bir yüzücü. Tom güçlü bir yüzücüdür. Some professors don't understand this problem. Bazı profesörler bu sorunu anlamıyor. Bazı profesörler bu sorunu anlamıyor. I still don't know what you mean. Ne demek istediğini hâlâ bilmiyorum. Hala ne demek istediğini anlamıyorum. Please beat this carpet. Lütfen bu halıyı dövün. Lütfen bu halıyı dövün. I'll be back next week. Gelecek hafta döneceğim. Haftaya dönerim. I'm sure a lot of people would agree with you. Birçok insanın seninle aynı fikirde olacağına eminim. Eminim birçok insan seninle aynı fikirdedir. I suggest that you do that today. Onu bugün yapmanı öneririm. Bunu bugün yapmanı öneririm. I don't beat them. Ben onları yenmem. Onları yenmem. I can't take your whining anymore! Artık sızlanmanı çekemem! Artık mızmızlanmana dayanamıyorum! Hands off. Ona dokunma. Çek ellerini. Please drop in when you happen to be in the neighborhood. Tesadüfen mahallede olursanız lütfen uğrayın. Lütfen bu civarda olduğunuzda uğrayın. Tom needs to stop crying. Tomun ağlamayı bırakması gerekiyor. Tom'un ağlamayı kesmesi gerek. I know a few people who can speak French. Fransızca konuşabilen birkaç kişi tanıyorum. Fransızca konuşabilen birkaç kişi tanıyorum. My parents forbid me from seeing Tom again. Ailem Tom'u tekrar görmemi yasakladı. Ailem Tom'u tekrar görmemi yasakladı. Why didn't you tell me about this sooner? Neden bunu bana daha önce söylemedin? Neden bunu bana daha önce söylemedin? It's a pleasure to be here. Burada olmak bir zevk. Burada olmak bir zevk. Many little red birds always sing merrily in the trees. Bir sürü küçük kırmızı kuş her zaman ağaçlarda neşeyle şarkı söylüyor. Birçok küçük kırmızı kuş her zaman ağaçlarda neşeyle şarkı söyler. Tom's grandfather was a concentration camp survivor. Tom'un büyükbabası bir toplama kampı kurtulanıydı. Tom'un büyükbabası toplama kampından sağ çıkmış. I know what Tom meant to you. Tom'un sana ne demek istediğini biliyorum. Tom'un senin için ne ifade ettiğini biliyorum. His handwriting is poor. Onun el yazısı kötü. El yazısı çok kötü. She has a good relationship with her mother-in-law. Onun kayınvalidesiyle arası iyi. Kayınvalidesiyle iyi bir ilişkisi vardır. Tom will end up in prison. Tom hapsi boylayacak. Tom hapse girecek. Did you say thank you? Teşekkür ettin mi? Teşekkür ettin mi? Please don't let Tom buy anything too expensive. Lütfen Tom'un çok pahalı bir şey almasına izin verme. Lütfen Tom'un çok pahalı bir şey almasına izin verme. Tom, I've got to tell you something. Tom, sana bir haberim var. Tom, sana bir şey söylemeliyim. Let's do that instead. Onun yerine bunu yapalım. Onun yerine bunu yapalım. Has he returned yet? Daha dönmedi mi? Geri döndü mü? I wonder if Tom can sing as well as Mary. Tom'un Mary kadar iyi şarkı söyleyip söylemediğini merak ediyorum. Acaba Tom da Mary kadar iyi şarkı söyleyebiliyor mu? Who do you think will win this year's Super Bowl? Bu yılki final karşılaşmasın kimin kazanacağını düşünüyorsun? Sence bu seneki Super Bowl'u kim kazanacak? I'm starting to feel sleepy. Ben uykulu hissetmeye başlıyorum. Uykum gelmeye başladı. I got here just before 2:30. Buraya saat 2.30'dan hemen önce geldim. 2:30'dan hemen önce geldim. Tom did what he could for his family. Tom ailesi için yapabileceğini yaptı. Tom ailesi için elinden geleni yaptı. I wasn't even insured. Ben sigortalı bile değildim. Sigortam bile yoktu. All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters. Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı. Tüm polis memurları isyancılara karşı kendilerini savunmak için kalkanlarla donatılmıştı. At the city center, there are many tall buildings. Şehir merkezinde birçok yüksek binalar vardır. Şehir merkezinde birçok yüksek bina bulunmaktadır. This drama will be on the air tomorrow. Bu drama yarın yayında olacak. Bu drama yarın yayınlanacak. Why do I have to go to school today? Bugün neden okula gitmek zorundayım? Neden bugün okula gitmek zorundayım? Your parents must be so proud of you. Ebeveynlerin seninle çok gurur duyuyor olmalı. Ailen seninle gurur duyuyor olmalı. Tom put down the book he was reading. Tom okuduğu kitabı yere bıraktı. Tom okuduğu kitabı bıraktı. He always seems to be living rent-free in somebody's house. O, her zaman birinin evinde kira vermeden yaşıyor gibi görünüyor. Her zaman birinin evinde kirasız yaşıyormuş gibi görünüyor. I want to learn what you want to do. Ne yapmak istediğinizi öğrenmek istiyorum. Ne yapmak istediğini öğrenmek istiyorum. Mother told me to clean the room. Annem bana odayı temizlememi söyledi. Annem odayı temizlememi söyledi. I took him to the Kyoto Imperial Palace. Onu Kyoto Kıraliyet Sarayına götürdü. Onu Kyoto İmparatorluk Sarayı'na götürdüm. Tom has the best job in the world. Tom dünyadaki en iyi işe sahip. Tom dünyanın en iyi işine sahip. You seem busy. Meşgul görünüyorsun. Meşgul görünüyorsun. Can you please just shut up already? Lütfen sadece çeneni kapatır mısın? Lütfen susar mısın artık? They saw the waiter coming in a hurry. Onlar garsonun aceleyle geldiğini gördüler. Garsonun aceleyle geldiğini görmüşler. Are you sure you don't want me to tell Tom? Tom'a söylememi istemediğine emin misin? Tom'a söylememi istemediğine emin misin? My children are coming with me. Çocuklarım benimle geliyorlar. Çocuklarım benimle geliyor. Maybe someone made them do it. Belki biri bunu onlara yaptırdı. Belki biri yaptırmıştır. Tom did have fun. Tom eğlendi. Tom çok eğlendi. Mary is Tom's second wife. Mary Tom'un ikinci karısı. Mary, Tom'un ikinci eşidir. Tom can't remember exactly what Mary said. Tom Mary'nin ne söylediğini tam olarak hatırlayamıyor. Tom, Mary'nin tam olarak ne dediğini hatırlamıyor. I have the flu and I'm tired. Grip oldum ve yorgunum. Grip oldum ve yorgunum. The castle is on the other side of the river. Kale nehrin diğer tarafında. Kale nehrin diğer tarafındadır. Let's meet for a chat. Bir sohbet için buluşalım. Sohbet etmek için buluşalım. You shouldn't look down on those who are less fortunate than you are. Sizden daha az şanslı olanları hor görmemelisiniz. Senden daha şanssız olanlara tepeden bakmamalısın. You should let Tom do what he wants. Tom'un istediğini yapmasına izin vermelisin. Tom'a istediğini yapmasına izin vermelisin. Perhaps I've met Tom before. Belki de daha önce Tom ile tanıştık. Belki Tom'la daha önce tanışmışımdır. Water is heavier than oil. Su yağdan daha ağırdır. Su yağdan daha ağırdır. It's quite intimidating. Oldukça göz korkutucu. Oldukça korkutucu. Don't worry about what you've done. Yaptığın hakkında endişe etme. Yaptığın şey için endişelenme. Tom hesitated a moment before speaking. Tom konuşmadan önce bir an tereddüt etti. Tom konuşmadan önce bir an tereddüt etti. I'm so tired of keeping secrets. Sırları saklamaktan çok bıktım. Sır saklamaktan bıktım. Overloaded power boards can be a fire hazard. Aşırı yüklenmiş güç panoları bir yangın tehlikesi olabilir. Aşırı yüklü güç tahtaları yangın tehlikesi oluşturabilir. I'm going to need at least five minutes. En az beş dakikaya ihtiyacım olacak. En az beş dakikaya ihtiyacım var. Fill it with regular, please. Lütfen depoyu normal benzinle doldurun. Her zamanki gibi doldur, lütfen. I felt like I could do anything. Bir şey yapabileceğim gibi hissettim. Her şeyi yapabileceğimi hissettim. How did Tom know which book Mary hadn't read? Tom, Mary'nin hangi kitabı okumadığını nasıl biliyordu? Tom, Mary'nin okumadığı kitabı nereden biliyordu? Sami and Layla became like friends. Sami ve Leyla arkadaş gibi oldular. Sami ve Layla arkadaş gibi oldular. Is that good or bad? O iyi mi yoksa kötü mü? Bu iyi mi kötü mü? Tom used to be lucky. Tom önceden şanslıydı. Tom eskiden şanslıymış. You should ask for permission first. Önce izin istemelisin. Önce izin istemelisin. We're buying. Satın alıyoruz. Biz ısmarlıyoruz. Your cat will survive. Kedin hayatta kalacak. Kedin hayatta kalacak. Tom writes much better now than he used to. Tom şimdi eskisinden çok daha iyi yazar. Tom artık eskisinden çok daha iyi yazıyor. Have you ever read this? Hiç bunu okudun mu? Bunu hiç okudun mu? There is only one truth. Yalnızca bir gerçek var. Sadece bir gerçek var. If he says it is Monday, it is Monday. O, pazartesi olduğunu söylüyorsa, pazartesidir. Pazartesi diyorsa pazartesidir. He had worked hard to keep Kansas peaceful. Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı. Kansas'ı barış içinde tutmak için çok çalışmıştı. Tom didn't tell me he couldn't speak French. Tom bana Fransızca konuşamadığını söylemedi. Tom bana Fransızca konuşamadığını söylemedi. You didn't mention that on the phone. Telefonda ondan bahsetmedin. Telefonda bundan bahsetmemiştin. You control your destiny. Sen kaderini kontrol ediyorsun. Kaderini kontrol ediyorsun. She disguised herself as him. O, kendini o olarak gizledi. Onun kılığına girmiş. She took a pregnancy test. O gebelik testi yaptırdı. Hamilelik testi yaptırdı. Tom told me not to go into that room. Tom bana o odaya gitmememi söyledi. Tom o odaya girmememi söyledi. It's snowing now in Boston. Boston'da şimdi kar yağıyor. Boston'da kar yağıyor. I have a sore knee. Ağrıyan bir dizim var. Dizim ağrıyor. I ate a hasty lunch. Ben acele bir öğle yemeği yedim. Aceleyle öğle yemeği yedim. There is a big market for coffee. Kahve için büyük bir pazar var. Büyük bir kahve pazarı var. My tooth is giving me unbelievable pain. Dişim bana inanılmaz acı veriyor. Dişim inanılmaz acı veriyor. There's absolutely nothing wrong with this. Bunda kesinlikle yanlış bir şey yok. Bunda kesinlikle yanlış bir şey yok. The police searched the premises thoroughly. Polis binaları adamakıllı araştırdı. Polis evi iyice aradı. I never did anything to them. Onlara asla bir şey yapmadım. Onlara hiçbir şey yapmadım. How much does Tom pay you? Tom size ne kadar öder? Tom sana ne kadar ödüyor? Tom isn't exactly sure what to do. Tom tam olarak ne yapacağından emin değil. Tom ne yapacağını tam olarak bilmiyor. Mary has three infants. Mary'nin üç bebeği var. Mary'nin üç çocuğu var. You've drunk enough water, I think. Yeterince su içtiniz sanırım. Yeterince su içtin sanırım. I'll certainly do this. Kesinlikle bunu yapacağım. Bunu kesinlikle yapacağım. Ching Shih was a female pirate who commanded a fleet of 1,500 ships and 80,000 sailors. Ching Shih 1.500 gemi ve 80.000 denizciden oluşan filosuna komuta eden bir kadın korsandı. Ching Shih 1.500 gemi ve 80.000 denizciden oluşan bir filoya komuta eden kadın bir korsandı. Why wouldn't you let Tom talk to Mary? Neden Tom'un Mary ile konuşmasına izin vermezdin? Neden Tom'un Mary ile konuşmasına izin vermedin? Resignation is the first lesson of life. Çekilme hayatın ilk dersidir. İstifa hayatın ilk dersidir. I want to know the moment Tom calls. Tom'un aradığı anı bilmek istiyorum. Tom'un aradığı anı bilmek istiyorum. Tom wasn't the only student who was absent. Gelmeyen tek öğrenci Tom değildi. Ortada olmayan tek öğrenci Tom değildi. Tom has never asked me any questions. Tom hiç bana soru sormadı. Tom bana hiç soru sormadı. Tom teaches French at a high school. Tom bir lisede Fransızca öğretiyor. Tom bir lisede Fransızca öğretmenidir. There's a lot work to do today. Bugün yapılacak çok iş var. Bugün yapacak çok iş var. Happiness is like a little bird. At some time or another it flies away. Mutluluk küçük bir kuş gibidir. O ara sıra uçar gider. Mutluluk küçük bir kuş gibidir. She didn't know what to do. O ne yapacağını bilmiyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Tom wants me to go to another party after this one. Tom bundan sonra bir partiye daha gitmemi istiyor. Tom bundan sonra başka bir partiye gitmemi istiyor. We will know the truth before long. Çok geçmeden gerçeği öğreneceğiz Gerçeği çok geçmeden öğreneceğiz. Tom is barely alive. Tom kıl payı ölümden döndü. Tom zar zor hayatta. I'm cleaned out. Hiç param yok. Tükendim. Did you go to the art exhibition? Sanat sergisine gittin mi? Sanat sergisine gittin mi? I should tell Tom I'm busy. Tom'a meşgul olduğumu söylemeliyim. Tom'a meşgul olduğumu söylemeliyim. Tom and I enjoyed ourselves at the beach. Tom ve ben sahilde eğlendik. Tom ve ben sahilde eğleniyorduk. Tom can read very well. Tom çok iyi okuyabilir. Tom çok iyi okuyabiliyor. How do they manage to find time to do that? Onu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorlar? Bunu yapacak zamanı nasıl buluyorlar? Crime doesn't pay. Suçlu önünde sonunda yakalanır. Suç para etmez. Small secrets make big lies. Küçük sırlar büyük yalanlar yapar. Küçük sırlar büyük yalanlar doğurur. I plan on being there in person. Şahsen orada olmayı planlıyorum. Bizzat orada olmayı planlıyorum. I'm trying to do the right thing. Doğru şeyi yapmaya çalışıyorum. Doğru olanı yapmaya çalışıyorum. We couldn't row against the strong current. Güçlü akıntıya karşı kürek çekemedik. Güçlü akıntıya karşı kürek çekemezdik. Emily has no money. Emily'nin parası yok. Emily'nin parası yok. Now ten dollars buys less than five dollars did three years ago. Şimdi on dolar üç yıl önce beş doların aldığından daha az satın alır. Şimdi 10 dolar üç yıl önce 5 dolardan az aldı. Please accept my apologies. Lütfen özürlerimi kabul et. Lütfen özrümü kabul edin. Tom is never going to admit that he was wrong. Tom hatalı olduğunu asla itiraf etmeyecek. Tom yanıldığını asla kabul etmeyecek. I hope that Tom will arrive soon. Tom'un yakında geleceğini umuyorum. Umarım Tom yakında gelir. He is in a coma! O, komada! Komada! I have more than one hiding place. Benim birden fazla saklanma yerim var. Birden fazla saklanma yerim var. There's something else I want to discuss with you. Seninle tartışmak istediğim başka bir şey var. Seninle konuşmak istediğim bir şey daha var. Have you done anything? Bir şey yaptın mı? Bir şey yaptın mı? She'd just begun to read the book when someone knocked on the door. Birisi kapıyı çaldığında, o tam kitabı okumaya başlamıştı. Birisi kapıyı çaldığında kitabı okumaya başlamıştı. The waiter will serve a soup. Garson çorba servis edecek. Garson çorba servisi yapacak. The city is separated into rich and poor. Şehir zengin ve yoksul olarak ayrılmış. Şehir zengin ve fakir olarak ayrılmıştır. Tom stole my heart. Tom kalbimi çaldı. Tom kalbimi çaldı. Tom started to get a little bored. Tom biraz sıkılmaya başladı. Tom biraz sıkılmaya başladı. Tom asked for my opinion. Tom benim fikrimi istedi. Tom fikrimi sordu. Tell her I'll be right over. Ona gecikmeden orada olacağımı söyle. Hemen geleceğimi söyle. You weigh more than Tom, don't you? Tom'dan daha ağır geliyorsun, değil mi? Tom'dan daha ağırsın, değil mi? The charge was reduced to manslaughter. Suçlama adam öldürmeye indirildi. Suçlama kasıtsız adam öldürme olarak düşürüldü. I'd love to see Tom do that. Tom'un bunu yaptığını görmek istiyorum. Tom'un bunu yaptığını görmeyi çok isterim. I think we need to slow down. Sanırım yavaşlamamız gerekiyor. Bence yavaşlamalıyız. There is a swan in the water there. Orada suda bir kuğu var. Suda bir kuğu var. I lost again. Yine kaybettim. Yine kaybettim. I'm thrilled to see it. Bunu gördüğüme çok sevindim. Bunu görmek beni çok heyecanlandırdı. I think Tom could make Mary do that. Sanırım Tom bunu Mary'ye yaptırabildi. Bence bunu Mary'e Tom yaptırabilir. Everybody but me was in a little group of friends. Ben hariç herkes küçük bir arkadaş grubundaydı. Ben hariç herkes küçük bir arkadaş grubundaydı. Dreams always come out differently. Hayaller her zaman farklı olarak ortaya çıkıyor. Rüyalar her zaman farklıdır. My god is greater! Benim tanrım daha büyüktür! Benim Tanrım daha büyük! He found my bike. Bisikletimi buldu. Bisikletimi buldu. Tom is one tough kid. Tom sert bir çocuk. Tom sert bir çocuk. I have to go home and get a good night's sleep. Eve gitmek ve iyi bir gece uykusu uyumak zorundayım. Eve gidip iyi bir uyku çekmeliyim. You are sure to succeed, whatever you do. Her ne yaparsanız yapın, başarılı olacağınızdan eminsiniz. Ne yaparsan yap başarılı olacaksın. Scary, isn't it? Korkunç, değil mi? Korkutucu, değil mi? I have known him for ten years. Onu on yıldır tanırım. Onu on yıldır tanıyorum. In the course of the past year, prices have doubled. Geçen yıl boyunca, fiyatları ikiye katlandı. Geçen yıl içinde fiyatlar ikiye katlandı. Nobody could tell her anything. Kimse ona bir şey söyleyemedi. Kimse ona bir şey söyleyemezdi. He lacks motivation. O motivasyondan yoksundur. Motivasyon eksikliği var. Tom placed the flowers on Mary's grave. Tom, Mary'nin mezarına çiçek koydu. Tom çiçekleri Mary'nin mezarına koydu. Progress in medicine is going ahead by leaps and bounds. Tıpta İlerleme çarçabuk önde gidiyor. Tıpta ilerlemeler adım adım ilerliyor. There's a yellow rose. Sarı bir gül var. Sarı bir gül var. Sami still blames his abusive mother for his actions. Sami istismarcı annesini hareketlerinden dolayı hâlâ suçluyor. Sami hala yaptıkları için tacizci annesini suçlar. Tom rarely reads magazines. Tom nadiren dergi okur. Tom nadiren dergi okur. Dan didn't even mention Linda's name. Dan, Linda'nın adını anmadı bile. Dan Linda'nın adını bile söylemedi. Aren't you allowed to go? Gitmene izin verilmiyor mu? Senin gitmene izin yok mu? I'll be leaving Boston tomorrow. Yarın Boston'dan gidiyor olacağım. Yarın Boston'dan ayrılıyorum. Tom promised that it wouldn't happen again. Tom onun tekrar olmayacağına söz verdi. Tom bunun bir daha olmayacağına söz verdi. We had a terrible time. Berbat bir zaman geçirdik. Çok kötü zaman geçirdik. What'll it cost have this tree cut down? Bu ağacı kestirmek kaça mal olacak? Bu ağacın kesilmesi ne kadara mal olacak? Excuse me, this is my seat. Affedersiniz, bu benim koltuğum. Affedersiniz, burası benim yerim. You can't win them all. Onların hepsini kazanamazsın. Hepsini kazanamazsın. I don't have time to help now. Şimdi yardım edecek vaktim yok. Şu an yardım edecek vaktim yok. The two sides struggled for hours in the hot summer sun. İki taraf, sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele ettiler. İki taraf sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele etti. Are there still some empty seats? Hâlâ birkaç boş koltuk var mı? Hala boş koltuklar var mı? There are people who like the summer and people who like the winter. Yazı seven ve kışı seven kişiler vardır. Yazı seven insanlar ve kışı seven insanlar vardır. I'm an adult. Ben bir yetişkinim. Ben bir yetişkinim. The consulate helped arrange medical transport for Tom. Konsolosluk Tom için tıbbi ulaşımı düzenlemeye yardımcı oldu. Konsolosluk Tom'un tıbbi naklini ayarlamaya yardım etti. Bring along something to read. Yanında okuyacak bir şey getir. Yanında okuyacak bir şey de getir. Why me? Niye ben? Neden ben? Do you think that would really help? Onun gerçekten yardımcı olacağını düşünüyor musun? Bunun gerçekten yardımcı olacağını düşünüyor musun? Can you make room for one more? Bir kişi için daha yer yapabilir misin? Bir kişilik daha yer açabilir misin? My wife was a Smith. Karım bir Smith idi. Karım bir Smith'ti. Tom was so terrified. Tom çok dehşete kapılmıştı. Tom çok korkmuştu. The hacker gained access to sensitive files in the company's database. Hacker şirketin veri tabanında bulunan hassas dosyalara erişimi kazandı. Hacker, şirketin veritabanındaki hassas dosyalara erişim hakkı kazandı. Spread the word. Kelimeyi yay. Haberi yay. How old are your children? Çocuklarınız kaç yaşındalar? Çocukların kaç yaşında? When is checkout time? Ayrılma saati ne zaman? Çıkış zamanı ne zaman? It's hard to tell you anything. Sana bir şey söylemek zor. Sana bir şey söylemek zor. Tom said he's cold. Tom üşüttüğünü söyledi. Tom üşüdüğünü söyledi. I've written down Tom's phone number. Tom'un telefon numarasını not ettim. Tom'un telefon numarasını yazdım. Sami turned off his phone. Sami telefonunu kapattı. Sami telefonunu kapattı. Do you know how to recover a deleted file? Silinmiş bir dosyayı nasıl kurtaracağınızı biliyor musunuz? Silinmiş bir dosyayı nasıl kurtaracağını biliyor musun? I wasn't the one who sang at Tom and Mary's wedding. Tom ve Mary'nin düğününde şarkı söyleyen ben değildim. Tom ve Mary'nin düğününde şarkı söyleyen ben değildim. There is nothing like summer and ice cream. Yaz mevsimi ve dondurma gibi hiçbir şey yoktur. Yaz ve dondurma gibisi yoktur. Tom makes delicious coffee. Tom lezzetli kahve yapar. Tom çok lezzetli kahve yapar. Get the boy away from the fire! Çocuğu ateşten uzak tut. Çocuğu yangından uzak tutun! Tom is standing on the table to change a lightbulb. Tom bir ampul değiştirmek için masanın üzerinde duruyor. Tom bir ampulü değiştirmek için masada duruyor. I had to defend myself. Kendimi savunmak zorundaydım. Kendimi savunmak zorundaydım. Tap water is sometimes cleaner than bottled water. Kimi zaman çeşme suyu şişe suyundan daha temizdir. Musluk suyu bazen şişelenmiş sudan daha temizdir. Tom will meet with all of you at 2:30. Tom 2.30'da hepinizle buluşacak. Tom saat 2:30'da sizinle buluşacak. I'll die trying. Deneyerek öleceğim. Denerken öleceğim. He is the baby of the family. O, ailenin bebeğidir. O ailenin bebeği. I didn't feel normal. Ben normal hissetmedim. Kendimi normal hissetmiyordum. If you don't want to be alone, I can keep you company. Yalnız olmak istemiyorsan sana eşlik edebilirim. Yalnız kalmak istemiyorsan, sana eşlik edebilirim. Have you ever laughed at the teacher? Öğretmene güldün mü hiç? Öğretmene hiç güldün mü? The police arrested the man who had murdered the girl. Polis, kızı öldüren adamı tutukladı. Polis kızı öldüren adamı tutukladı. Are your children here? Çocuklarınız burada mı? Çocukların burada mı? "Zero degrees Celsius! I've got a high fever." "Poor Mr. Snowman." "Sıfır santigrat derece! Yüksek ateşim var." "Zavallı Bay Snowman." "Zero derece, ateşim yüksek." "Zavallı Bay Kardan Adam." Tom and Mary both want the same thing. Tom ve Mary ikisi de aynı şeyi istiyorlar. Tom ve Mary de aynı şeyi istiyor. We just have to take that chance. Biz sadece o riske girmek zorundayız. Bu riski göze almalıyız. Bon appetit. Afiyet olsun. Afiyet olsun. There were no seats left. Oturacak koltuk kalmadı. Hiç koltuk kalmamıştı. Tom turned away. Tom geri döndü. Tom geri döndü. Everyone on board was safe. Uçaktaki herkes güvendeydi. Gemideki herkes güvendeydi. I must obey Tom. Tom'a itaat etmeliyim. Tom'a itaat etmeliyim. I'd be interested to know what Tom thinks. Tom'un ne düşündüğünü bilmek isterdim. Tom'un ne düşündüğünü bilmek isterim. What would you do if you were here now? Şimdi burada olsaydın ne yapardın? Şimdi burada olsaydın ne yapardın? That's brilliant! O zekice. Bu harika! We're out of ammunition. Mühimmatımız bitti. Cephanemiz bitti. Are you sure that you know what to do? Ne yapacağını bildiğinden emin misin? Ne yapacağını bildiğinden emin misin? Politics is dirty. Politika kirlidir. Politika kirlidir. Tom has spent some time in jail. Tom hapishanede biraz vakit geçirdi. Tom hapiste biraz zaman geçirdi. I haven't seen him for days. Günlerdir onu görmedim. Onu günlerdir görmedim. They asked for my help. Onlar yardımımı istediler. Benden yardım istediler. He applied for admission to the riding club. Binicilik kulübüne kabul için başvurdu. Binicilik kulübüne kabul başvurusunda bulundu. Tom said that he liked my hair. Tom saçımı beğendiğini söyledi. Tom saçımı beğendiğini söyledi. Sami was taking medication to deal with depression. Sami depresyonla baş etmek için ilaç alıyordu. Sami depresyonla başa çıkmak için ilaç alıyordu. We should keep away from the poisonous plants. Zehirli bitkilerden uzak durmalıyız. Zehirli bitkilerden uzak durmalıyız. The meaning of this poem is ambiguous. Bu şiirin anlamı belirsizdir. Bu şiirin anlamı belirsizdir. What is he writing? O ne yazıyor? Ne yazıyor? Maybe we should come back another day. Belki başka bir gün geri gelmeliyiz. Belki de başka bir gün gelmeliyiz. You're one of Tom's friends, aren't you? Tom'un arkadaşlarından birisin, değil mi? Tom'un arkadaşlarından birisin, değil mi? I thought you were going to help. Yardım edeceğinizi düşündüm. Yardım edeceğini sanıyordum. I'm going to put a stop to this. Ben bunu durduracağım. Buna bir son vereceğim. Would you do me a favour? Siz bana bir iyilik yapar mısınız? Bana bir iyilik yapar mısın? Can you also speak French? Sen de Fransızca konuşabiliyor musun? Fransızca da konuşabiliyor musun? Is it all right if I come in? İçeri girebilir miyim? İçeri girebilir miyim? I can't fix every problem. Her sorunu düzeltemem. Her sorunu çözemem. If you're not motivated, go back home. You'll just be a hindrance. Motive değilsen hemen eve dön. Sadece bir ayak bağı olacaksın. Eğer motive olmazsan, evine geri dön. Can we go home and go to sleep now? Şimdi eve gidip yatabilir miyiz? Artık eve gidip uyuyabilir miyiz? Tom is going to get angry if you keep doing what you're doing. Yaptığın şeyi yapmaya devam edersen, Tom sinirlenir. Yaptığın şeyi yapmaya devam edersen Tom çok kızacak. She kissed us on the cheek and wished us a good night. O bizi yanağımızdan öptü ve bize iyi bir gece diledi. Yanağımızdan öptü ve bize iyi geceler diledi. They know we're friends. Onlar arkadaş olduğumuzu biliyor. Arkadaş olduğumuzu biliyorlar. Tom really does have to do that. Tom'un gerçekten bunu yapmak zorunda. Tom bunu gerçekten yapmak zorunda. Have you been poor? Sen fakir miydin? Fakir miydin? I'm in pain here. Burada ağrım var. Burada acı çekiyorum. We were truthful. Biz dürüsttük. Biz doğrucuyduk. Do you think it's possible for me to ever sound like a native speaker? Benim bir yerli konuşmacı gibi ses çıkarmamın mümkün olacağını hiç düşünüyor musun? Sence hiç yerli bir konuşmacı gibi konuşmam mümkün mü? Where were you three years ago? Üç yıl önce neredeydin? Üç yıl önce neredeydin? Whose letter is this? Bu kimin mektubu? Bu kimin mektubu? Finding time to write a book is not easy. Bir kitap yazmak için zaman bulmak kolay değildir. Kitap yazmak için zaman bulmak kolay değil. I don't think Tom needs much help at all. Tom'un çok yardıma ihtiyacı olduğunu hiç sanmıyorum. Tom'un pek yardıma ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. I'm not very good at selling myself. Kendimi beğendirmede çok iyi değilim. Kendimi satmakta pek iyi değilim. There is no toilet paper. Hiç tuvalet kağıdı yok. Tuvalet kağıdı yok. The kids are all excited. Çocukların hepsi heyecanlı. Çocuklar çok heyecanlı. Come on. You've got to guess. Hadi ama. Tahmin etmeniz gerekiyor. Hadi ama, tahmin etmelisin. Tom whipped Mary with his belt. Tom, Mary'ye kemeriyle vurdu. Tom, Mary'i kemeriyle kırbaçladı. Deflation is almost always bad. Deflasyon hemen hemen her zaman kötüdür. Deflasyon neredeyse her zaman kötüdür. Where's Tom been? Tom neredeydi? Tom nerede? Tom couldn't keep up. Tom devam ettiremedi. Tom yetişemedi. The man built up a large fortune. Adam büyük bir servet yaptı. Adam büyük bir servet inşa etti. Bogdan Tanevich is retiring due to colon cancer. Bogdan Tanevich, kolon kanseri nedeniyle emekli oluyor. Bogdan Tanevich kolon kanseri nedeniyle emekli oluyor. Tom is eating french fries out of a bag. Tom bir torba patates kızartması yiyor. Tom bir torbadan patates kızartması yiyor. I think you know which one I like better. Hangisini daha çok sevdiğimi bildiğini düşünüyorum. Sanırım hangisini daha çok sevdiğimi biliyorsun. Tom and Mary work together at the same company. Tom ve Mary aynı şirkette çalışıyorlar. Tom ve Mary aynı şirkette birlikte çalışırlar. Unfortunately, Tom isn't the one who has the final say on this. Ne yazık ki, Tom bununla ilgili son sözü söyleyen kişi değil. Ne yazık ki bu konuda son sözü Tom söylemiyor. Tom inhaled. Tom soluk aldı. Tom nefes aldı. He is used to sleeping in a tent. O bir çadırda uyumaya alışkındır. Çadırda uyumaya alışıktır. Tom died after his car hit a tree. Tom, arabası bir ağaca çarptıktan sonra öldü. Tom arabası ağaca çarptıktan sonra öldü. Tom is older than I thought he was. Tom olduğunu düşündüğümden daha yaşlı. Tom sandığımdan daha yaşlı. All the girls in Tom's class are in love with him. Tom'un sınıfındaki tüm kızlar ona aşık. Tom'un sınıfındaki bütün kızlar ona aşıktır. I was annoyed by the smell. Koku beni rahatsız etti. Kokudan rahatsız olmuştum. What would you like to see happen now? Şimdi ne olmasını görmek istersin? Şimdi ne olmasını istersin? The weather was going from bad to worse. Hava gittikçe kötüleşiyordu. Hava kötüden kötüye gidiyordu. I don't want them. Onları istemiyorum. Onları istemiyorum. As a kid I usually played baseball after school. Çocukken genellikle okuldan sonra beyzbol oynardım. Çocukken genelde okuldan sonra beyzbol oynardım. I have something I need to tell Tom. Tom'a söylemem gereken bir şeyim var. Tom'a söylemem gereken bir şey var. Dan is not a member of your club. Dan senin kulübün bir üyesi değil. Dan kulübünün bir üyesi değil. Tom doesn't know what you're planning to do. Tom ne yapmayı planladığını bilmiyor. Tom ne yapmayı planladığını bilmiyor. Tom didn't seem to be worried about Mary. Tom, Mary hakkında endişeli görünmüyordu. Tom, Mary için endişelenmiyordu. I went straight home. Doğruca eve gittim. Doğruca eve gittim. She saw this film ONLY once. O bu filmi sadece bir kez gördü. Bu filmi sadece bir kez izledi. I thought you'd like to know who's coming over for dinner. Akşam yemeği için kimin geldiğini bilmek istersiniz diye düşündüm. Yemeğe kimin geleceğini bilmek istersin diye düşündüm. I wasn't the one who advised Tom not to do that. Tom'a bunu yapmamasını tavsiye etmeyen kişi ben değildim. Tom'a bunu yapmamasını söyleyen ben değildim. Tom doesn't seem to be as patient as Mary. Tom, Mary gibi hasta görünmüyor. Tom, Mary kadar sabırlı görünmüyor. Tom is sitting pretty. Tom çok oturuyor. Tom çok güzel oturuyor. Tom is quite lucky, isn't he? Tom çok şanslı, değil mi? Tom çok şanslı, değil mi? Tom is getting angry, isn't he? Tom sinirleniyor, değil mi? Tom sinirleniyor, değil mi? You saw it, too. Sen de onu gördün. Sen de gördün. Tom often borrows money from me. Tom sık sık benden ödünç para alır. Tom sık sık benden borç para alır. Tom was here all day yesterday. Tom dün bütün gün buradaydı. Tom dün bütün gün buradaydı. It's very romantic! Çok romantik! Çok romantik! Which one of them was it? Onlardan hangisiydi? Hangisiydi? Probe into the cause of the accident. Kaza nedenini iyice soruştur. Kazanın nedenini araştırın. Tom helps me a lot. Tom bana çok yardımcı olur. Tom bana çok yardımcı oluyor. The class was canceled due to the storm. Ders fırtına nedeniyle iptal edildi. Fırtına yüzünden ders iptal edildi. Waste not, want not. Ayağını yorganına göre uzat. Harcama, isteme. I pressed one. Ben birini baskı yaptım. Bir tanesine bastım. Tom said that he was very suspicious. Tom çok şüpheli olduğunu söyledi. Tom çok şüpheli olduğunu söyledi. Your assistant said I could wait here. Asistanınız burada bekleyebileceğimi söyledi. Asistanın burada bekleyebileceğimi söyledi. We have something very important that we need to discuss. Tartışmamız gereken çok önemli bir şeyimiz var. Konuşmamız gereken çok önemli bir şey var. We've been abandoned. Biz terkedildik. Terkedildik. Tom doesn't have freckles. Tom'un çilleri yok. Tom'un çilleri yok. Tom never went into the cave. Tom asla mağaraya girmedi. Tom mağaraya hiç girmedi. I'm bilingual. Ben iki dil bilenim. İki dil biliyorum. What a nice couple they are! Ne hoş bir çift. Ne güzel bir çift! When I came back, my car had vanished. Geri döndüğümde arabam yok olmuştu. Döndüğümde arabam kaybolmuştu. The empire absorbed all the small states. İmparatorluk bütün küçük devletleri yuttu. İmparatorluk tüm küçük eyaletleri içine çekti. I don't know anything about cooking. Ben yemek pişirme hakkında bir şey bilmiyorum. Yemek pişirmek hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Tom exhaled. Tom üfledi. Tom nefes verdi. Never fuck with a fucker! Bir düzücüyle asla düzüşme. Bir ibneye asla bulaşma! What do you like doing? Ne yapmayı seversin? Ne yapmayı seviyorsun? Tom did say something. Tom bir şey söyledi. Tom bir şey söyledi. I wish you wouldn't do that anymore. Keşke artık bunu yapmasan. Keşke artık bunu yapmasan. He is capable of teaching Spanish. İspanyolca öğretebilir. İspanyolca öğretme yeteneğine sahiptir. With a little help, I should be able to do this. Biraz yardımla bunu başarabilmem gerekir. Biraz yardımla bunu yapabilirim. The question is do you know what you're doing. Soru ne yaptığını biliyor musun. Asıl soru, ne yaptığını biliyor musun? Let's try to stay focused. Odaklanmış kalmaya çalışalım. Odaklanmaya çalışalım. Could you do me a favor? Bana bir iyilik yapar mısın? Bana bir iyilik yapar mısın? One day your life will flash before your eyes. Make sure it's worth watching. Bir gün hayatın gözlerinin önünde hızla akıp gidecektir. Emin ol, izlemeye değer. Bir gün hayatın gözlerinin önünde parlayacak ve izlemeye değer olduğundan emin olacaksın. We need to contact Tom's parents. Tom'un ebeveynleri ile görüşmeliyiz. Tom'un ailesiyle iletişime geçmeliyiz. Fadil has converted to Islam. Fadıl, İslam'a geçti. Fadil İslam'a geçti. One learns to live. One doesn't live to learn. Biri yaşamak için öğrenir. Biri öğrenmek için yaşamaz. İnsan yaşamayı öğrenir, öğrenmek için yaşamaz. We have no choice but to trust Tom. Tom'a güvenmekten başka seçeneğimiz yok. Tom'a güvenmekten başka çaremiz yok. She was obviously dying to know. O bilmek için can atıyordu. Belli ki öğrenmek için can atıyordu. There are sentences which everybody knows. Herkesin bildiği cümleler var. Herkesin bildiği cümleler vardır. Dynamite was invented by Alfred Nobel in 1857. Dinamit 1857 yılında Alfred Nobel tarafından icat edilmiştir. Dinamit, Alfred Nobel tarafından 1857 yılında icat edilmiştir. Go away, Tom. Defol, Tom. Git buradan, Tom. We don't have enough bombs. Yeterli bombamız yok. Yeterince bombamız yok. Tom was foolish. Tom aptaldı. Tom aptalın tekiydi. Tom turns thirteen today. Tom bugün on üç oluyor. Tom bugün 13 yaşına giriyor. Tom is with his girlfriend. Tom kız arkadaşıyla birlikte. Tom kız arkadaşıyla birlikte. He left an hour ago. Bir saat önce ayrıldı. Bir saat önce çıktı. I used to tell people I knew how to speak French. Fransızcayı nasıl konuşacağımı tanıdığım insanlara söylerdim. İnsanlara Fransızca bildiğimi söylerdim. We all loved him. Hepimiz onu sevdik. Hepimiz onu severdik. God knows what might happen for an hour! Bir saat boyunca neler olabileceğini Allah bilir! Bir saat içinde ne olacağını Tanrı bilir! God, hear my plea. Allah'ım, ricamı işit. Tanrım, yakarışımı duy. I can see him but he cannot see me. Ben onu görebiliyorum ama o beni göremiyor. Ben onu görebiliyorum ama o beni göremiyor. Tom has a cottage by the sea. Tom'un deniz kenarında bir kulübesi vardır. Tom'un deniz kenarında bir kulübesi var. It's been a very difficult year. Çok zor bir yıl oldu. Çok zor bir yıl oldu. There's something I wanted to show Tom. Tom'a göstermek istediğim bir şey var. Tom'a göstermek istediğim bir şey var. I didn't give anything to Tom. Tom'a bir şey vermedim. Tom'a hiçbir şey vermedim. Please turn off the TV. Lütfen televizyonu kapatın. Lütfen televizyonu kapat. A traffic accident happened there. Orada bir trafik kazası oldu. Orada bir trafik kazası oldu. I can't stop you. Seni durduramam. Seni durduramam. We studied French. Biz Fransızca çalıştık. Fransızca okuduk. She remembers her long journey. O, uzun yolculuğunu hatırlar. Uzun yolculuğunu hatırlıyor. Tom is friends with Mary, isn't he? Tom, Mary ile arkadaş, değil mi? Tom, Mary'nin arkadaşı, değil mi? Tom has done time. Tom hapiste yattı. Tom hapis yattı. Leave it to me, I told him, that's too heavy for you. Bana bırak, ona söyledim, bu senin için çok ağır. Bana bırak dedim, bu senin için çok ağır. They're all different. Onların hepsi farklı. Hepsi farklı. Maria considers Tom the best-looking man she's ever seen. Well, she hasn't seen me. Maria, Tom'u şimdiye kadar gördüğü en yakışıklı adam olarak kabul ediyor. Tabii o beni görmedi. Maria Tom'u gördüğü en yakışıklı adam olarak görüyor. I barely know the city. Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum. Şehri çok az tanıyorum. The essay you wrote is full of typos and grammatical mistakes. Yazdığınız deneme yazım hataları ve dilbilgisi hatalarıyla doludur. Yazdığın kompozisyon yazım hataları ve dilbilgisi hatalarıyla dolu. I'm not a child. Bir çocuk değilim. Ben çocuk değilim. I don't need to sound like a native speaker, I just want to be able to speak fluently. Bir yerli gibi konuşmama gerek yok, ben sadece akıcı olarak konuşabilmeyi istiyorum. Yerli bir konuşmacı gibi konuşmaya ihtiyacım yok, sadece akıcı konuşabilmek istiyorum. Tom must've been here earlier. Tom daha önce buraya gelmiş olmalı. Tom daha önce buraya gelmiş olmalı. Tom recommended that. Bunu Tom tavsiye etti. Tom tavsiye etti. Tom was stupid enough to challenge Mary to a game of chess. Tom satranç oyununda Mary'ye meydan okuyacak kadar aptaldı. Tom, Mary'i satranç oynamaya davet edecek kadar aptaldı. His speech was very poor. Konuşması çok yetersizdi. Konuşması çok kötü geçti. They gave me 3 days to pack my bags. Onlar valizlerimi toplamak için bana 3 gün verdiler. Eşyalarımı toplamam için 3 gün verdiler. If you want something you've never had, then you've got to do something you've never done. Eğer hiç yapmadığın bir şeyi istiyorsan, öyleyse hiç yapmadığın bir şeyi yapmak zorundasın. Eğer hiç sahip olmadığın bir şeyi istiyorsan, o zaman hiç yapmadığın bir şeyi yapmalısın. I thought Tom said he didn't want to get married. Tom'un evlenmek istemediğini söylediğini düşündüm. Tom'un evlenmek istemediğini söylediğini sanıyordum. What is Layla doing in Sami's room? Leyla, Sami'nin odasında ne yapıyor? Layla'nın Sami'nin odasında ne işi var? I don't deserve your friendship. Senin arkadaşlığını hak etmiyorum. Arkadaşlığını hak etmiyorum. I thought I was dreaming. Ben rüya görüyor olduğumu sandım. Rüya gördüğümü sandım. Tom became a billionaire when his company sold shares in an initial public offering. Onun şirketi halka arz hisse sattığında Tom milyarder oldu. Tom, şirketi ilk halka açık bir teklifte hisselerini sattığında milyarder oldu. I don't care where you're from. Nereli olduğun umurumda değil. Nereli olduğun umurumda değil. Tom asked me if I really wanted to do that today. Tom bugün bunu gerçekten yapmak isteyip istemediğimi sordu. Tom bugün bunu yapmayı gerçekten isteyip istemediğimi sordu. I saw a lot of birds flying toward the south. Güneye doğru uçan bir sürü kuş gördüm. Güneye doğru uçan bir sürü kuş gördüm. Tom told us everything. Tom bize her şeyi anlattı. Tom bize her şeyi anlattı. Well, aren't you coming? Yani, gelmiyor musun? Gelmiyor musun? Tom never said that he wanted to leave. Tom gitmek istediğini asla söylemedi. Tom gitmek istediğini hiç söylemedi. It took her four months to recover from her sickness. Hastalığından kurtulması onun dört ayını aldı. Hastalığından kurtulması dört ay sürdü. You write very neatly, don't you? Çok düzgün yazıyorsun, değil mi? Çok düzgün yazıyorsun, değil mi? I'd like to improve my French pronunciation. Fransızca telaffuzumu geliştirmek istiyorum. Fransızca telaffuzumu geliştirmek istiyorum. Watch out! The car almost ran over you. Dikkat et! Araba neredeyse seni eziyordu. Dikkat et, araba neredeyse seni eziyordu. Mount Etna has erupted, sending lava and ash plumes into the Sicilian sky. Etna, Sicilya göğüne lav ve duman göndererek püskürdü. Etna Dağı patladı, Sicilya gökyüzüne lav ve kül dumanları gönderdi. He doesn't know a lot about Japan. Japonya hakkında çok şey bilmez. Japonya hakkında pek bir şey bilmiyor. Tom probably doesn't even know how old Mary is. Tom muhtemelen Mary'nin kaç yaşında olduğunu bile bilmiyor. Tom muhtemelen Mary'nin kaç yaşında olduğunu bile bilmiyordur. I believed him at first. Başta inanmıştım ona. İlk başta ona inandım. What is the area of this city? Bu şehrin alanı nedir? Bu şehrin alanı nedir? I am beginning to like Ken little by little. Ken'den yavaş yavaş hoşlanmaya başlıyorum. Ken'i yavaş yavaş sevmeye başlıyorum. I sue all of them. Onların hepsini dava ediyorum. Hepsini dava ediyorum. Everything has to be perfect. Her şey kusursuz olmak zorunda. Her şey mükemmel olmalı. Everybody looked nervous. Herkes gergin görünüyordu. Herkes gergin görünüyordu. Cellphones don't work in the tunnel. Cep telefonları tünelde çalışmaz. Tünelde cep telefonları çalışmıyor. Who said I was ashamed? Utandığımı kim söyledi? Utandığımı kim söyledi? I hoped you would come back home for the holiday. Bayram için eve döneceğini umuyordum. Tatil için eve döneceğini umuyordum. They're not doctors. Onlar doktor değil. Onlar doktor değil. Can we give it ten more minutes? Ona on dakika daha verebilir miyiz? On dakika daha verebilir miyiz? I'll be all right in a minute or two. Bir ya da iki dakika içinde iyi olacağım. Bir iki dakikaya düzelirim. You must prepare that work before the deadline. Bu işi son teslim tarihinden önce hazırlamalısın. Bu işi son teslim tarihinden önce hazırlamalısın. My friend went back to Japan. Arkadaşım Japonya'ya geri gitti. Arkadaşım Japonya'ya geri döndü. I wish you and your family a very happy Easter. Sana ve ailene çok mutlu bir Paskalya diliyorum. Sana ve ailene mutlu Paskalyalar diliyorum. It is dangerous to climb that mountain. O dağa tırmanmak tehlikelidir. O dağa tırmanmak tehlikeli. Tom said he thought Mary wanted to do that for John. Tom Mary'nin bunu John için yapmak istediğini düşündüğünü söyledi. Tom, Mary'nin John için bunu yapmak istediğini düşündüğünü söyledi. I can't keep up with Tom. Tom'a ayak uyduramıyorum. Tom'a yetişemiyorum. Tom didn't want to have lunch with me today. Tom bugün benimle öğle yemeği yemekistemedi. Tom bugün benimle öğle yemeği yemek istemedi. Have you already eaten supper? Daha önce akşam yemeğinizi yediniz mi? Akşam yemeğini yedin mi? I know I can trust you to take good care of Tom. Tom'a iyi bakmak için sana güvenebileceğimi biliyorum. Tom'a iyi bakacağına güvenebileceğimi biliyorum. She likes her. O onu seviyor. Ondan hoşlanıyor. I was here all afternoon. Bütün öğleden sonra buradaydım. Bütün öğleden sonra buradaydım. Tom went back to the supermarket. Tom süpermarkete geri döndü. Tom süpermarkete geri döndü. Tom says he thinks Mary is beautiful. Tom Mary'nin güzel olduğunu düşündüğünü söylüyor. Tom, Mary'nin güzel olduğunu düşündüğünü söyler. She decided to drink water instead of soft drinks in order to lose weight. O, zayıflamak için alkolsüz içecekler yerine su içmeye karar verdi. Kilo vermek için içecek yerine su içmeye karar verdi. I have to catch a plane in three hours. Üç saat içinde bir uçağı yakalamak zorundayım. Üç saat içinde uçağa yetişmem gerek. Tom told me he was retired. Tom bana emekli olduğunu söyledi. Tom bana emekli olduğunu söyledi. Tom got into the elevator with Mary. Tom, Mary ile asansöre bindi. Tom Mary ile asansöre bindi. It's really muddy. O gerçekten çamurlu. Gerçekten çamurlu. You are now old enough to support yourself. Sen şimdi kendini geçindirecek kadar yaşlısın. Artık geçimini sağlayacak yaştasın. I know I'd hate to do that. Bunu yapmaktan nefret edeceğimi biliyorum. Bunu yapmaktan nefret edeceğimi biliyorum. Tom often reads in bed. Tom çoğu kez yatakta okur. Tom yatakta sık sık okur. We played exceptionally well. Biz son derece iyi oynadık. Son derece iyi oynadık. When the fire broke out, he was fast asleep. Yangın patlak verdiğinde, o, derin uykudaydı. Yangın çıktığında, derin uykudaydı. I want the money. Parayı istiyorum. Parayı istiyorum. We're not going to let that stop us. Onun bizi durdurmasına izin vermeyeceğiz. Bunun bizi durdurmasına izin vermeyeceğiz. I was feeling blue. Canım sıkılıyordu. Kendimi üzgün hissediyordum. He never goes to a gathering. O asla bir toplantıya gitmez. O asla bir toplantıya gitmez. It really depends on when. O gerçekten ne zaman olacağına bağlı. Ne zaman olduğuna bağlı. He has changed. O değişti. Değişti. Tom's boss made a unilateral decision to close several small branches of the company. Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı. Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı. Tom saw Mary kissing another guy at the party. Tom, Mary'yi partide başka bir adamla öpüşürken gördü. Tom, Mary'yi partide başka bir adamla öpüşürken görmüş. I didn't think you'd want to do that by yourself. Bunu kendin yapmak istediğini düşünmedim. Bunu tek başına yapmak isteyeceğini düşünmemiştim. Tom may not want to sing. Tom şarkı söylemek istemeyebilir. Tom şarkı söylemek istemeyebilir. Hunger, my boy, is no reason for taking something which belongs to another. Açlık, oğlum, bir başkasına ait olan bir şeyi almak için hiçbir neden yoktur. Açlık, evlat, başkasına ait olan bir şeyi almak için bir neden değildir. Do you want Tom to wait? Tom'un beklemesini mi istiyorsun? Tom'un beklemesini ister misin? He has a sufficient income to support his family. O, ailesini desteklemek için yeterli gelire sahip. Ailesini geçindirmek için yeterli gelire sahiptir. The decision was easy to make. Karar vermek kolaydı. Verilmesi kolay bir karardı. Is anyone here a doctor? Burada doktor olan biri var mı? Burada doktor var mı? Tom has been going out with another woman. Tom başka bir kadınla çıkıyor. Tom başka bir kadınla çıkıyor. Whose house is that? O kimin evi? Bu kimin evi? How safe is Australia? Avustralya ne kadar güvenli? Avustralya ne kadar güvenli? Tom is a little crazy. Tom, hafif çatlaktır. Tom biraz deli. What sort of thing is Wikipedia? Wikipedia ne tür bir şeydir? Wikipedia nasıl bir şey? I thought Tom was sick. Tom'un hasta olduğunu sanıyordum. Tom'un hasta olduğunu sanıyordum. I need a long nap. Uzun bir uykuya ihtiyacım var. Uzun bir uykuya ihtiyacım var. I don't think he's faking. Onun numara yaptığını sanmıyorum. Numara yaptığını sanmıyorum. Tom's plan was horrible. Tom'un planı berbattı. Tom'un planı korkunçtu. Empty the litter box. Çöp kutusunu boşaltın. Çöp kutusunu boşalt. Quit treating me like a child. Bana bir çocuk gibi davranmayı bırakın. Bana çocukmuşum gibi davranmayı bırak. The doctor advised me to stop smoking. Doktor sigarayı bırakmamı tavsiye etti. Doktor sigarayı bırakmamı tavsiye etti. Maybe it was Tom. Belki o Tom'du. Belki de Tom'du. Living without Jamal is unthinkable. Jamal olmadan yaşamak düşünülemez. Jamal olmadan yaşamak düşünülemez bile. Why does Tom hate Mary so much? Tom neden Mary'den bu kadar çok nefret ediyor? Tom neden Mary'den bu kadar nefret ediyor? Tom and I have broken up. Tom ve ben ayrıldık. Tom ve ben ayrıldık. You're aggressive. Sen saldırgansın. Agresifsin. These gloves are Tom's. Bu eldivenler Tom'undur. Bu eldivenler Tom'un. We can't leave Boston until we finish this job. Bu işi bitirinceye kadar Boston'u terk edemeyiz. Bu işi bitirmeden Boston'dan ayrılamayız. Do you want a drink or not? Bir içki ister misin yoksa istemez misin? İçki istiyor musun, istemiyor musun? Tom knows Mary's address. Tom Mary'nin adresini biliyor. Tom Mary'nin adresini biliyor. Let's drink one more bottle of wine. Hadi bir şişe şarap daha içelim. Bir şişe daha şarap içelim. There's a convenience store diagonally across the street. Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var. Caddenin karşısında köşegen bir bakkal var. What do you think we gonna do during the new semester? Yeni dönem boyunca ne yapacağımızı düşünüyorsun? Yeni dönem boyunca ne yapacağız sence? St. Mark’s Square is flooded. San Marco Meydanı sular altında. Aziz Markos Meydanı sular altında kaldı. I'd like to change my seat. Koltuğumu değiştirmek istiyorum. Yerimi değiştirmek istiyorum. We shot them. Onları biz vurduk. Onları vurduk. He was welcomed wherever he went. Gittiği her yerde karşılandı. Gittiği her yerde hoş karşılanırdı. Guess who I met today! Bil bakalım kimle tanıştım bugün! Bil bakalım bugün kiminle tanıştım! I don't think that'll be possible at all. Bunun mümkün olacağını hiç sanmıyorum. Bunun mümkün olacağını sanmıyorum. She quickly put the money out of sight. Parayı çabucak gözden uzak bir yere koydu. Parayı hemen gözden kaçırdı. I have some questions to ask Tom. Tom'a sorulacak bazı sorularım var. Tom'a sormam gereken bazı sorular var. I'm not very likely to be busy on Monday. Büyük olasılıkla pazartesi günü meşgul olmayacağım. Pazartesi günü meşgul olmam pek olası değil. I do whatever Tom asks. Tom her ne isterse yaparım. Tom ne isterse yaparım. Lying is not good behaviour. Yalan söylemek iyi davranış değildir. Yalan söylemek iyi bir davranış değildir. Let's leave as soon as he gets back. O, geri döner dönmez çıkalım. Döner dönmez gidelim. How's your English? İngilizcen nasıl? İngilizcen nasıl? I can't decide whether to join that club. O kulübe katılıp katılmayacağıma karar veremiyorum. O kulübe katılıp katılmamaya karar veremiyorum. How dare you accuse me of lying! Beni yalan söylemekle suçlamaya nasıl cüret edersin! Ne cüretle beni yalan söylemekle suçlarsın! Yesterday I was told I looked like Kohei Tanaka. Dün bana Kohei Tanaka'ya benzediğim söylendi. Dün Kohei Tanaka'ya benzediğimi söylediler. I consider him an idiot. Onun bir aptal olduğunu düşünüyorum. Onu aptal olarak görüyorum. It's very onerous. O çok zahmetli. Çok hırçın. Have you ever kissed a girl? Hiç bir kız öptün mü? Hiç bir kızı öptün mü? Tom began to hit me for no reason. Tom ortada bir neden yokken bana vurmaya başlamıştı. Tom sebepsiz yere bana vurmaya başladı. Tom kept whistling. Tom ıslık çalmaya devam etti. Tom ıslık çalmaya devam etti. Sami can't manage this. Sami bunu başaramaz. Sami bunu yapamaz. We watch films on DVD every Saturday night. Her cumartesi gecesi DVD'de filmler izleriz. Her cumartesi gecesi DVD'de film izleriz. Tom vanished. Tom kayboldu. Tom ortadan kayboldu. I asked him if he had got my letter. Mektubumu alıp almadığını sordum. Mektubumu alıp almadığını sordum. Is there anything else you would like to do? Yapmak istediğin başka bir şey var mı? Yapmak istediğin başka bir şey var mı? China has launched the world's first quantum satellite. Çin dünyanın ilk kuantum uydusunu fırlattı. Çin dünyanın ilk kuantum uydusunu fırlatmıştır. I assume you have a car. Bir araban olduğunu varsayıyorum. Sanırım bir araban var. Please help yourself. Buyrun. Lütfen keyfinize bakın. My heart goes out to you. Duygunu paylaşıyorum. Kalbim senin için atıyor. She set off on a trip last week. O, geçen hafta gezi için yola çıktı. Geçen hafta bir yolculuğa çıktı. Tom's been playing computer games since noon. Tom öğleden beri bilgisayar oyunları oynuyor. Tom öğlenden beri bilgisayar oyunları oynuyor. I say it's time for a change. Değişiklik zamanı diyorum. Bence değişiklik zamanı. I don't want it that badly. O kadar çok istemiyorum. O kadar da istemiyorum. Her book is very interesting. Onun kitabı çok ilginç. Kitabı çok ilginç. The United States is the country that enlightens the world with its ideals of freedom. Political assassinations, military coups, invasions, bombings and torture are all undertaken by the United States in order to make the world a better place. Amerika Birleşik Devletleri özgürlük idealleri ile dünyayı aydınlatan bir ülkedir. Siyasi cinayetler, askeri darbeler, işgaller, bombalama ve işkence bütün dünyayı daha iyi bir yer yapmak için Amerika Birleşik Devletleri tarafından yürütülmektedir. ABD, dünyayı özgürlük idealleriyle aydınlatan ülkedir.Siyasi suikastlar, askeri darbeler, işgaller, bombalamalar ve işkenceler, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için ABD tarafından gerçekleştirilir. What was the message? Mesaj neydi? Mesaj neydi? Tom knew Mary didn't intend to do that. Tom Mary'nin bunu yapmayı düşünmediğini biliyordu. Tom, Mary'nin bunu yapmak istemediğini biliyordu. Get out your wallet. Cüzdanınızı çıkarın. Cüzdanını çıkar. Could you recommend a nice restaurant near here? Buralarda güzel bir restoran tavsiye edebilir misiniz? Yakınlarda güzel bir restoran önerebilir misiniz? Things got heated. İşler ısıtıldı. İşler kızıştı. You need to get here soon. Kısa süre içinde buraya gelmen gerek. Bir an önce buraya gelmen gerek. Tom is going to get himself killed. Tom kendini öldürttürecek. Tom kendini öldürtecek. I can help you learn Russian if you want. Eğer istersen Rusça öğrenmene yardım edebilirim. İstersen Rusça öğrenmene yardım edebilirim. There is certain to be some opposition to your suggestion. Senin önerine kesinlikle bir muhalefet olacak. Önerine karşı çıkılacağı kesin. I keep my money in a hole behind a painting in my bedroom. Paramı yatak odamdaki bir tablonun arkasındaki bir delikte saklıyorum. Paramı yatak odamdaki bir tablonun arkasındaki delikte saklıyorum. That was a very risky thing to do. Yapılması çok riskli bir şeydi. Bu çok riskli bir şeydi. Tom is still chubby. Tom hâlâ tombul. Tom hala tombul. I don't know why it's not working. Neden çalışmadığını bilmiyorum. Neden işe yaramadığını bilmiyorum. We came dangerously close to freezing to death. Neredeyse donarak ölecektik. Ölüme tehlikeli bir şekilde yaklaştık. Tom doesn't want to be last. Tom souncu olmak istemiyor. Tom sonuncu olmak istemiyor. Tell Tom to quit singing. Tom'a şarkı söylemekten vazgeçmesini söyle. Tom'a söyle şarkı söylemeyi bıraksın. I was very rich until I met her. Onu tanıyıncaya kadar çok zengindim. Onunla tanışana kadar çok zengindim. You might want to give this back to Tom. Bunu Tom'a geri vermek isteyebilirsin? Bunu Tom'a geri vermek isteyebilirsin. I was surprised to get a call from Tom. Tom'dan bir çağrı aldığıma şaşırdım. Tom'dan telefon aldığıma şaşırdım. Tom told me that he would help us. Tom bana bize yardım edeceğini söyledi. Tom bize yardım edeceğini söyledi. Tom will find her. Tom onu bulacak. Tom onu bulur. My mother used to read stories to me when I was a young child. Annem ben genç bir çocukken bana hikayeler okurdu. Ben küçükken annem bana hikayeler okurdu. There's nothing you can do for Tom. Tom için yapabileceğin bir şey yok. Tom için yapabileceğin bir şey yok. Has he read this article? O bu makaleyi okudu mu? Bu makaleyi okudu mu? Tom was killed in a drive-by shooting. Tom bir araçtan açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. Tom bir silahlı saldırıda öldürüldü. Do you want to drink coffee? Kahve içmek istiyor musun? Kahve içmek ister misin? I didn't know that Tom wasn't at home. Tom'un evde olmadığını bilmiyordum. Tom'un evde olmadığını bilmiyordum. Tom has been living here since 2013. Tom 2013'ten beri burada yaşıyor. Tom 2013 yılından beri burada yaşamaktadır. Three times three is nine. Üç kere üç dokuz yapar. Üç kere üç dokuz eder. Tom is a bachelor, isn't he? Tom bir bekar, değil mi? Tom bekar, değil mi? I know Tom is persistent. Tom'un ısrarcı olduğunu biliyorum. Tom'un ısrarcı olduğunu biliyorum. His old Fiat runs on petrol. Onun eski Fiat'ı benzinle çalışır. Eski Fiat'ı benzinle çalışıyor. Tom seems upset. Tom üzgün görünüyor. Tom üzgün görünüyor. The temperature is very low today. Sıcaklık bugün çok düşük. Bugün sıcaklık çok düşük. I'll meet you in the lobby at 2:30. 2.30'da seni lobide karşılayacağım. Saat 2:30'da lobide buluşuruz. Tom was pushy. Tom saldırgandı. Tom çok ısrarcıydı. I'm sorry. I can't do that. Üzgünüm. Bunu yapamam. Üzgünüm, bunu yapamam. Tom can't sing a high A. Tom tiz bir "La" tonunda şarkı söyleyemez. Tom yüksek A'yı söyleyemez. Tom really misses America and he wants to go back. Tom Amerika'yı gerçekten özlüyor ve geri gitmek istiyor. Tom Amerika'yı çok özlüyor ve geri dönmek istiyor. Tom has a nice car. Tom'un güzel bir arabası var. Tom'un güzel bir arabası var. She crawled out of bed. O, sürünerek yataktan çıktı. Yataktan sürünerek çıktı. Tom pointed out my mistake. Tom hatamı gösterdi. Tom hatama işaret etti. Tom's blood type is O+. Tom'un kan grubu 0+. Tom'un kan grubu 0+. What school do you want to go to? Hangi okula gitmek istiyorsun? Hangi okula gitmek istiyorsun? That was our biggest problem. Bu bizim en büyük sorunumuzdu. Bu bizim en büyük sorunumuzdu. He plays the kaval by ear. Kavalı notasız çalar. Kaval'ı kulaktan kulağa oynar. Tom says he sings tenor. Tom tenor söylediğini söylüyor. Tom tenor söylediğini söylüyor. He speaks really well. Gerçekten iyi konuşuyor. Çok iyi konuşuyor. Tom and John were arrested at a local bar. Tom ve John yerel bir barda tutuklandı. Tom ve John yerel bir barda tutuklandılar. We did that deliberately. Bunu bilerek yapmıştık. Bunu bilerek yaptık. I framed Tom. Tom'a komplo kurdum. Tom'a tuzak kurdum. Don't let him take it. Onu almasına izin verme. Almasına izin verme. I like listening to him. Ben onu dinlemekten hoşlanıyorum. Onu dinlemeyi seviyorum. He is not Japanese. O, Japon değildir. O Japon değil. I would like to sit in the non-smoking section. Sigara içilmeyen bölümünde oturmak istiyorum. Sigara içilmeyen bölümde oturmak istiyorum. I don't know any of her students. Onun öğrencilerinden hiçbirini tanımıyorum. Öğrencilerini tanımıyorum. Tom made me a nice dinner. Tom bana güzel bir akşam yemeği yaptı. Tom bana güzel bir yemek yaptı. He is both tall and handsome. O hem uzun hem de yakışıklı. Hem uzun hem de yakışıklı. Tom is very interested. Tom çok ilgili. Tom çok ilgileniyor. Tom can't believe Mary really believes that. Tom, Mary'nin gerçekten ona inandığına inanamıyor. Tom, Mary'nin buna gerçekten inandığına inanamıyor. Express your idea clearly. Fikrini açıkça ifade et. Fikrini açıkça ifade et. Why do you want to do that so much? Neden bunu o kadar çok yapmak istiyorsun? Neden bunu bu kadar çok istiyorsun? Do you work alone? Yalnız mı çalışıyorsun? Yalnız mı çalışıyorsun? Tom is still in bed. Tom hâlâ yatakta. Tom hala yatakta. We've got a problem up here. Burada bir sorunumuz var. Burada bir sorunumuz var. Tom didn't really like his job. Tom işini gerçekten beğenmedi. Tom işini pek sevmezdi. The plane didn't stop at New York. Uçak New York'ta durmadı. Uçak New York'ta durmadı. Switzerland hardened its immigration policy. İsviçre göç politikasını sertleştirdi. İsviçre göçmenlik politikasını sertleştirdi. How was I supposed to know? Nasıl bilmem gerekiyordu? Nereden bilebilirdim ki? Tom isn't doing anything today. Tom bugün bir şey yapmıyor. Tom bugün bir şey yapmıyor. I don't think they've seen us. Onların bizi gördüğünü sanmıyorum. Bizi gördüklerini sanmıyorum. Do you like this job? Bu işi beğeniyor musun? Bu işi seviyor musun? Fadil stole some gold figurines and coins from Layla's house. Fadıl, Leyla'nın evinden altın figürinler ve sikkeler çaldı. Fadil, Layla'nın evinden altın heykelcikler ve sikkeler çaldı. Stop or I'll shoot. Dur yoksa ateş ederim. Dur yoksa ateş ederim. Tom realized he had to do that. Tom onu yapmak zorunda olduğunu farketti. Tom bunu yapması gerektiğini fark etti. Tom appears satisfied. Tom memnun görünüyor. Tom tatmin olmuş görünüyor. Forget about us. Bizi unut. Bizi unut. I went shopping. Alışverişe gittim. Alışverişe gittim. Don't make me sorry. Beni üzme. Beni pişman etme. You only get one life. Sadece bir kez yaşarsın. Sadece bir hayatın var. You seem to be upset about what happened. Olanlar hakkında üzgün görünüyorsun. Olanlardan dolayı üzgün görünüyorsun. I have something to tell her. Ona söyleyecek bir şeyim var. Ona söylemem gereken bir şey var. Mary gave birth to a son. Mary bir oğul doğurdu. Meryem bir erkek çocuk doğurdu. I want to do everything I can to help Tom. Tom'a yardım etmek için elimden gelen her şeyi yapmak istiyorum. Tom'a yardım etmek için elimden gelen her şeyi yapmak istiyorum. Tom doesn't study hard enough. Tom yeterince çok çalışmıyor. Tom yeterince çalışmıyor. This is going to be a great trip. Bu harika bir gezi olacak. Harika bir yolculuk olacak. Tom works as an announcer on television. Tom sunucu olarak televizyonda çalışıyor. Tom televizyonda spiker olarak çalışıyor. They worked hard day and night. Onlar gece gündüz çok çalıştılar. Gece gündüz çok çalıştılar. Don't throw the baby out with the bathwater. Kurunun yanında yaşı da yakma. Bebeği banyo suyuyla dışarı atma. See what Tom wants. Bak bakalım, Tom ne istiyor. Tom'un ne istediğini öğren. I've heard of Tom. Tom'dan duydum. Tom'u duymuştum. I'm afraid she may have the mumps. Onun kabakulak olabileceğinden korkuyorum. Kabakulak olmasından korkuyorum. I was easily taken in by his smooth talk. Onun yumuşak konuşmasıyla kolaylıkla içeri alındım. Onun yumuşak konuşması beni kolayca etkiledi. She talks with a heavy German accent. O, ağır Alman aksanıyla konuşur. Ağır bir Alman aksanıyla konuşuyor. I have a chance of winning. Kazanmak için bir şansım var. Kazanma şansım var. I'm inviting you. Seni davet ediyorum. Seni davet ediyorum. She is now an utter stranger to me. O şimdi bana tamamen yabancıdır. O artık benim için tamamen yabancı. Would you mind if I took a break? Bir mola alabilir miyim? Biraz ara versem sorun olur mu? Sami gave Layla a phone that had a camera. Sami, Leyla'ya kamerası olan bir telefon verdi. Sami Layla'ya kamerası olan bir telefon verdi. He was the head of the League of Militant Atheists. Allahsızlığı Yayma Kürsüsü başkanıydı. Militan Ateistler Birliği'nin başında yer aldı. I am a citizen of Chiba, but work in Tokyo. Ben Chiba sakiniyim ama Tokyo'da çalışıyorum. Ben Chiba vatandaşıyım ama Tokyo'da çalışıyorum. You look tired, so you should go to bed early. Yorgun görünüyorsun bu yüzden yatmaya erken gitmelisin. Yorgun görünüyorsun, o yüzden erken yatmalısın. Mary told me she didn't feel cold. Mary bana kendini üşümüş hissetmediğini söyledi. Mary bana üşümediğini söyledi. None of the students like tests at school. Öğrencilerden hiçbiri okuldaki testleri sevmezler. Öğrencilerin hiçbiri okuldaki testleri sevmez. Tom didn't know what he had to do. Tom ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Tom ne yapması gerektiğini bilmiyordu. This mango is delicious. Bu mango lezzetli. Bu mango çok lezzetli. I think I will go to London after finishing high school. Liseyi bitirdikten sonra Londra'ya gideceğimi düşünüyorum. Sanırım liseyi bitirdikten sonra Londra'ya gideceğim. Are you experiencing any discomfort? Bir rahatsızlık hissediyor musunuz? Herhangi bir rahatsızlık hissediyor musun? Mary died of breast cancer. Mary meme kanserinden öldü. Mary göğüs kanserinden öldü. Tom is interested in animals. Tom hayvanlarla ilgileniyor. Tom hayvanlarla ilgileniyor. What time does she get up? Ne zaman kalkar? Ne zaman kalkıyor? We lay emphasis on the importance of being sincere. Biz samimi olmanın önemini vurgularız. Samimi olmanın önemini vurguluyoruz. Why don't you call Tom? Niçin Tom'u aramıyorsun? Neden Tom'u aramıyorsun? Tom said he didn't want anything for his birthday. Tom doğum günü için bir şey istemediğini söyledi. Tom doğum gününde hiçbir şey istemediğini söyledi. Let's see what other people think of this. Diğer insanların bunun hakkında ne düşündüğünü görelim. Bakalım diğer insanlar bu konuda ne düşünüyor. All your efforts were in vain. Tüm çabaların boşunaydı. Tüm çabaların boşunaydı. Tom went to the hospital yesterday. Tom dün hastaneye gitti. Tom dün hastaneye gitti. Tom got good at singing. Tom şarkı söylemede iyileşti. Tom şarkı söylemede çok iyiydi. That made Tom pretty mad. O, Tom'u oldukça sinirlendirdi. Bu Tom'u çok kızdırdı. I really want to spend some time alone with Tom. Tom'la yalnız başıma biraz zaman harcamayı gerçekten istiyorum. Tom'la biraz yalnız kalmak istiyorum. I recognized some of the tunes that Tom played. Tom'un çaldığı melodilerden bazılarını tanıdım. Tom'un çaldığı bazı melodileri tanıdım. Tom is in an awful mood. Tom berbat bir ruh hali içinde. Tom'un morali çok bozuk. I was here all the time. Hep buradaydım. Her zaman buradaydım. It wasn't important to me. O benim için önemli değildi. Benim için önemli değildi. Tom will be here all evening. Tom bütün akşam burada olacak. Tom bütün gece burada olacak. Tom doesn't care what other people say about him. Diğer insanların onun hakkında ne söylediği Tom'un umrunda değil. Tom başkalarının onun hakkında ne dediğini umursamaz. He likes to play kickball. O, kickball oynamayı sever. Kickball oynamayı seviyor. How many lawyers does Tom have? Tom'un kaç tane avukatı var? Tom'un kaç avukatı var? That's obscene. O müstehcen. Bu çok müstehcen. The cops are searching for the missing documents. Polisler eksik belgeleri arıyor. Polisler kayıp belgeleri arıyor. Tom knew that I was interested in doing that. Tom, bunu yapmakla ilgilendiğimi biliyordu. Tom bununla ilgilendiğimi biliyordu. Do you have proof? Kanıtın var mı? Kanıtın var mı? His opinion is generally correct. Onun düşüncesi genellikle doğrudur. Onun görüşü genel olarak doğrudur. Tell them I'll be right there. Onlara tam orada olacağımı söyle. Onlara hemen geleceğimi söyle. I don't play cards. İskambil oynamam. Ben kağıt oynamam. I want to file a complaint. Protesto çekmek istiyorum. Şikayette bulunmak istiyorum. Tom sometimes has trouble understanding other people's motives and desires. Tom'un bazen diğer insanların güdülerini ve isteklerini anlama sorunu var. Tom bazen başkalarının güdülerini ve arzularını anlamakta güçlük çeker. I don't care about fashion. Moda umurumda değil. Moda umurumda değil. This material absorbs CO2. Bu malzeme CO₂ emer. Bu madde CO2'yi emer. Why don't you go and join her? Neden gidip katılmıyorsun ona? Neden gidip ona katılmıyorsun? Do you know why I wanted to do that? Bunu neden yapmak istediğimi biliyor musun? Bunu neden yapmak istediğimi biliyor musun? Tom isn't paying any attention to me. Tom bana hiç dikkat etmiyor. Tom benimle ilgilenmiyor. I saw her try to kiss you. Onun seni öpmeye çalıştığını gördüm. Seni öpmeye çalıştığını gördüm. You should get rid of that bad habit. Senin o kötü alışkanlıktan kurtulman gerekir. Bu kötü alışkanlıktan kurtulmalısın. Tom expects to finish the report by next week. Tom raporu gelecek haftaya kadar bitirmeyi umuyor. Tom raporu haftaya kadar bitirmeyi bekliyor. It seemed like too much trouble. Çok fazla sorun gibi görünüyordu. Çok zahmetli görünüyordu. I've never been a superstitious person. Asla batıl inançlı bir insan olmadım. Ben hiç batıl inançlı biri olmadım. My uncle lived a happy life. Amcam mutlu bir hayat yaşadı. Amcam mutlu bir hayat yaşadı. Chinese characters are very beautiful. Çince karakterler çok güzeldir. Çin karakterleri çok güzeldir. He says he likes flowers. Çiçeklerden hoşlandığını söylüyor. Çiçekleri sevdiğini söylüyor. Don't ask what they're thinking. Ask what they're doing. Onların ne düşündüğünü sorma. Onların ne yaptığını sor. Ne düşündüklerini sorma, ne yaptıklarını sor. Puran Polis are made using jaggery. Puran Poli'ler hurma suyu kullanılarak yapılır. Puran Polisleri jaggery kullanılarak yapılır. They love Hokkaido. Onlar Hokkaido'yu severler. Hokkaido'yu seviyorlar. Certainly. Tabi ki Elbette. He is staying with his aunt. O, teyzesi ile kalıyor. Teyzesiyle kalıyor. Don't come into my room without knocking. Kapıyı çalmadan odama gelmeyin. Kapıyı çalmadan odama gelme. Let's clean the house. Evi temizleyelim. Evi temizleyelim. Don't you work at all? Hiç çalışmıyor musun? Hiç çalışmıyor musun? Is the apartment across from yours still vacant? Dairenizin karşısı hâlâ boş mu? Sizinkinin karşısındaki daire hala boş mu? You say you've seen a UFO? Come on! Bir UFO gördüğünü mü söylüyorsun? Hadi ama! Bir UFO gördüğünü mü söylüyorsun? I'm painting Easter eggs. Paskalya yumurtalarını boyuyorum. Paskalya yumurtalarını boyuyorum. The pants I bought are too tight. Satın aldığım pantolon çok dar. Aldığım pantolon çok dar. When was the potato introduced in Japan? Patates Japonya'ya ne zaman tanıtıldı? Patates Japonya'da ne zaman tanıtıldı? Tom likes to write poems and song lyrics. Tom şiir ve şarkı sözleri yazmayı seviyor. Tom şiirler ve şarkı sözleri yazmayı sever. Get back to work right away. Derhal işe dön. Hemen işinin başına dön. I opened the box — it was empty. Kutuyu açtım, boştu. Kutuyu açtım, boştu. We have to learn the right things. Doğru şeyleri öğrenmeliyiz. Doğru şeyleri öğrenmeliyiz. Tom doesn't need to wear glasses anymore. Artık Tom'un gözlük takması gerekmiyor. Tom'un artık gözlük takmasına gerek yok. I have mixed feelings about it. Onun hakkında karışık duygularım var. Bu konuda karışık hislerim var. You're thinking too much. Çok fazla düşünüyorsun. Çok fazla düşünüyorsun. Tom had no intention of marrying Mary. Tom'un Mary ile evlenmek gibi bir niyeti yoktu. Tom'un Mary ile evlenmeye niyeti yoktu. Robert likes to chat with his boyfriend. Robert, erkek arkadaşı ile sohbet etmekten hoşlanır. Robert erkek arkadaşıyla sohbet etmeyi sever. I always get nervous just before a match. Bir maçtan tam önce her zaman sinirlenirim. Maçtan hemen önce hep gergin olurum. Society is composed of individuals. Toplum, bireylerden oluşur. Toplum bireylerden oluşur. The Indians were not happy with this agreement. Hintliler bu anlaşmadan mutlu değillerdi. Kızılderililer bu anlaşmadan memnun değillerdi. Tom asked if I liked Chinese food. Tom, Çin yemeklerini sevip sevmediğimi sordu. Tom Çin yemeğini sevip sevmediğimi sordu. The town was destroyed by the flood after the storm. Kasaba fırtınadan sonra sel tarafından tahrip edildi. Kasaba fırtınadan sonra sel nedeniyle yıkılmıştır. I only kissed Tom once. Ben sadece Tom'u bir kere öptüm. Tom'u sadece bir kez öptüm. I'll tell you what needs to be done. Ne yapılması gerektiğini sana söyleyeceğim. Ne yapılması gerektiğini söyleyeyim. I think we all know why we're here. Sanırım neden burada olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Sanırım hepimiz neden burada olduğumuzu biliyoruz. Why do guys I don't like like me? Neden hoşlanmadığım adamlar benden hoşlanıyor? Neden beni sevmeyen erkekler? I think Tom lied to Mary. Tom'un Mary'ye yalan söylediğini düşünüyorum. Sanırım Tom Mary'ye yalan söyledi. Mary told me all about you. Mary senin hakkındaki her şeyi bana anlattı. Mary senin hakkında her şeyi anlattı. How many people do you think live in Thailand? Sence Tayland'ta kaç kişi yaşıyor? Sence Tayland'da kaç kişi yaşıyordur? She is attending on her sick mother. O, hasta annesine hizmet ediyor. Hasta annesine bakıyor. He is in a hurry to catch the train. Treni yakalamak için acelesi var. Trene yetişmek için acele ediyor. I want to find her. Onu bulmak istiyorum. Onu bulmak istiyorum. Something is slowing down my computer. Bir şey bilgisayarımı yavaşlatıyor. Bir şey bilgisayarımı yavaşlatıyor. She was found mysteriously murdered. Gizemli bir şekilde öldürülmüş olarak bulundu. Gizemli bir şekilde öldürülmüş olarak bulundu. Show me the plan. Bana planı göster. Bana planı göster. They won't have a chance. Onların bir şansı olmayacak. Hiç şansları olmayacak. Since he had left his wallet at home, he asked me if I could lend him 1,000 yen. O, cüzdanını evde bırakmış olduğu için benim ona 1000 yen ödünç verebilip veremeyeceğini sordu. Cüzdanını evde bıraktığı için ona 1000 yen borç verebilir miyim diye sordu. Why is everybody smiling? Neden herkes gülümsüyor? Neden herkes gülümsüyor? School begins at nine. Okul dokuzda başlar. Okul 9'da başlıyor. I didn't say which country. Ben hangi ülke demedim. Hangi ülke olduğunu söylemedim. I, too, am worried about her. Ben de onunla ilgili endişeliyim. Ben de onun için endişeleniyorum. Experience is requirement for this profession. Deneyim bu meslek için gereklidir. Tecrübe bu meslek için gereklidir. I had hoped to save more money. Biraz daha para biriktirmeyi ummuştum. Daha fazla para biriktirmeyi umuyordum. Sami was in Tahiti. Sami Tahiti'de idi. Sami Tahiti'deydi. When you come to Hawaii, I'll show you around. Hawaii'ye geldiğinde, seni gezdireceğim. Hawaii'ye geldiğinde sana etrafı gezdireceğim. I've never needed anybody's help before. Daha önce hiç kimsenin yardıma ihtiyacım olmadı. Daha önce kimsenin yardımına ihtiyacım olmamıştı. You have an infection in your throat. Boğazınızda enfeksiyon var. Boğazında enfeksiyon var. "I saw her five days ago," he said. O "Ben onu beş gün önce gördüm" dedi. "Onu beş gün önce gördüm," dedi. I bought this shirt yesterday. Bu gömleği dün aldım. Bu gömleği dün aldım. Tom was due here three hours ago. Tom'un üç saat önce burada vadesi dolmuştu. Tom üç saat önce burada olmalıydı. I didn't mean to be rude. Kabalık etmek istemedim. Kabalık etmek istemedim. At what time will the race finish? Yarış saat kaçta bitecek? Yarış ne zaman bitecek? Tom is in desperate need of some help. Tom'un çok ciddi biraz yardıma ihtiyacı var. Tom'un yardıma ihtiyacı var. Tom began to get very tired. Tom çok yorulmaya başladı. Tom çok yorulmaya başladı. I had two copies of the book. Kitabın iki kopyasına sahiptim. Kitabın iki kopyası vardı. Mary taught Tom to paint. Mary Tom'a boya yapmayı öğretti. Mary, Tom'a resim yapmayı öğretti. I'm not really a talkative person. It's just that I have a lot of things to tell you. Ben aslında geveze birisi değilimdir. Sadece sana anlatacak çok şeyim var. Ben pek konuşkan biri değilim ama sana söylemem gereken çok şey var. I'm just a guy from Boston. Ben sadece Boston'lu bir adamım. Ben sadece Boston'dan bir adamım. I need someone now. Şimdi birinine ihtiyacım var. Hemen birine ihtiyacım var. I told her to wear sunblock. Ona güneş kremi kullanmasını söyledim. Ona güneş kremi sürmesini söyledim. Tom is a lot more creative than I am. Tom benden daha yaratıcı. Tom benden çok daha yaratıcı. The accident was due to careless driving. Kaza dikkatsiz sürüşten dolayıydı. Kaza dikkatsiz sürüş yüzünden oldu. You think you're so funny. Çok komik olduğunu sanıyorsun. Kendini çok komik sanıyorsun. Tom and I get along pretty well. Tom ve ben gayet iyi anlaşıyoruz. Tom ve ben çok iyi anlaşıyoruz. You seem to know a lot about Tom and his family. Tom ve ailesi hakkında çok şey biliyor gibi görünüyorsun. Tom ve ailesi hakkında çok şey biliyor gibisin. I eat cornflakes for breakfast. Kahvaltı için mısır gevreği yerim. Kahvaltıda mısır gevreği yerim. Did you see who it was? Kim olduğunu gördünüz mü? Kim olduğunu gördün mü? I had great expectations for Tom. Tom için büyük umutlarım vardı. Tom için büyük beklentilerim vardı. A satellite was launched in Russia last year. Geçen yıl Rusya'da bir uydu fırlatıldı. Geçen yıl Rusya'da bir uydu fırlatıldı. Who's sick? Kim hasta? Kim hasta? The soldiers clicked their heels together. Askerler topuklarını birlikte tıkırdattı. Askerler topuklarını birbirine tıkladı. I think it's time for me to turn off the TV. Sanırım TV'i kapatmamın zamanıdır. Sanırım televizyonu kapatmanın zamanı geldi. Tom sent me a picture of Mary. Tom bana Mary'nin bir resmini gönderdi. Tom bana Mary'nin resmini gönderdi. Edison invented the light bulb. Edison ampulü icat etti. Edison ampulü icat etti. Tom is never going to give up trying. Tom denemekten asla vazgeçmeyecek. Tom denemekten asla vazgeçmeyecek. Tom knows what's happening. Tom ne olduğunu biliyor. Tom neler olduğunu biliyor. His mother had three sons, and he was the youngest. Onun annesinin üç oğlu vardı ve o en küçüğüydü. Annesinin üç oğlu vardı ve en küçük oğluydu. Tom and Mary were disgusted with each other. Tom ve Mary birbirinden nefret etmişti. Tom ve Mary birbirlerinden iğreniyorlardı. How can you retire? Nasıl emekli olabilirsiniz? Nasıl emekli olabilirsin? What the hell just happened? Demin neler oldu? Az önce ne oldu? Is that going to be awkward? Bu garip olacak mı? Bu garip olacak mı? I am good at history. Ben tarihte iyiyim. Tarihte iyiyimdir. Who benefits from this? Bundan kim yararlanıyor? Bundan kimin çıkarı var? Let's not do this anymore. Bunu artık yapmayalım. Bunu daha fazla yapmayalım. What's wrong with going to Boston by myself? Boston'a tek başıma gitmemin nesi var? Boston'a tek başıma gitmenin nesi yanlış? We should be able to come up with a better plan than this. Bundan daha iyi bir plan önerebilmeliyiz. Bundan daha iyi bir plan yapabiliriz. After taking a bath, I drank juice. Banyo yaptıktan sonra meyve suyu içtim. Banyo yaptıktan sonra meyve suyu içtim. You need to be there by 2:30. Saat 2.30'a kadar orada olmanız gerekiyor. 2:30'da orada olman gerek. I have to arrange my hair. Saçımı düzenlemek zorundayım. Saçımı ayarlamam lazım. Stop kvetching! Dırdır etmekten vazgeç. Mızmızlanmayı kes! She advised him to read those books. O ona şu kitapları okumasını tavsiye etti. O kitapları okumasını tavsiye etti. I make my own luck. Ben kendi şansımı yaratıyorum. Kendi şansımı kendim yaratırım. How happy are you? Ne kadar mutlusun? Ne kadar mutlusun? Wouldn't you like to see Tom's references? Tom'un referanslarını görmek istemiyor musun? Tom'un referanslarını görmek istemez misin? Nobody talks about Tom. Hiç kimse Tom hakkında konuşmaz. Kimse Tom'dan bahsetmez. It was difficult. Zordu. Zordu. Even when I was a child, I was able to swim well. Çocukken bile iyi yüzebiliyordum. Çocukken bile iyi yüzebiliyordum. Tom got locked out of his dormitory. Tom, yurdunun dışında kilitli kaldı. Tom yatakhanesinde kilitli kaldı. Getting rid of garbage has become a major headache for the authorities. Çöpten kurtulmak yetkililer için büyük bir baş belası haline gelmiştir. Çöpten kurtulmak yetkililer için büyük bir baş ağrısı haline geldi. Do you have a gun? Silahın var mı? Silahın var mı? Don't you remember the Ten Commandments? On Emir'i hatırlamıyor musun? On Emir'i hatırlamıyor musun? I like listening to Tom play the guitar. Tom'un gitar çalmasını dinlemeyi seviyorum. Tom'un gitar çalmasını dinlemeyi seviyorum. Tom didn't know he'd insulted anybody. Tom birine hakaret ettiğini bilmiyordu. Tom kimseye hakaret ettiğini bilmiyordu. They just don't trust you. Onlar sadece sana güvenmiyor. Sana güvenmiyorlar. We have to do our jobs. Biz işimizi yapmak zorundayız. İşimizi yapmalıyız. Sami messaged Layla. Sami, Leyla'ya mesaj gönderdi. Sami Layla'ya mesaj attı. Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth. Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı. Bu gölgeler dev dinozorlar gibi, uzun bir boynu ve dişleri olmayan çok büyük bir çenesi vardı. Greece was the cradle of western civilization. Yunanistan Batı uygarlığının beşiğiydi. Yunanistan batı uygarlığının beşiğiydi. You're a very fussy eater, aren't you? Çok telaşlı bir yiyicisin, değil mi? Çok titizsin, değil mi? I'll never forget what happened here today. Bugün burada ne olduğunu asla unutmayacağım. Bugün burada olanları asla unutmayacağım. Frankly, I don't like him. Açıkçası, ben onu sevmiyorum. Açıkçası, ondan hoşlanmıyorum. Tom is really angry. Tom gerçekten kızgın. Tom çok kızgın. Tom is the one who talked to Mary about that. Bunun hakkında Mary ile konuşan kişi Tom'dur. Bunu Mary ile konuşan Tom'du. Tom kept me waiting for an hour. Tom beni bir saat bekletti. Tom beni bir saat bekletti. If you're not quiet, they'll hear you. Eğer sessiz olmazsan seni duyarlar. Sessiz olmazsan, seni duyacaklar. Tom has to go see Mary. Tom Mary'yi görmeye gitmelidir. Tom'un Mary'i görmeye gitmesi gerek. Have you and Tom talked about what happened? Sen ve Tom ne olduğu hakkında konuştunuz mu? Tom'la olanları konuştunuz mu? The fugitive is armed and dangerous. Kaçak, silahlı ve tehlikelidir. Kaçak silahlı ve tehlikeli. It's fun to watch you dance. Dans etmeni izlemek eğlenceli. Seni dans ederken izlemek eğlenceli. I drink coffee after dinner. Akşam yemeğinden sonra kahve içerim. Yemekten sonra kahve içerim. We need to get going. Gitmeliyiz. Gitmemiz gerek. The flood caused a crisis for their community. Sel toplulukları için bir krize neden oldu. Sel, toplumları için bir krize yol açtı. Tom told Mary he was sleepy. Tom Mary'ye uykulu olduğunu söyledi. Tom, Mary'ye uykulu olduğunu söyledi. Speaking English is useful. İngilizce konuşmak faydalılar. İngilizce konuşmak faydalıdır. You're the oldest. Sen en yaşlısın. Sen en büyüklerisin. It's a step in the right direction. Bu doğru yönde atılmış bir adım. Doğru yönde atılmış bir adım. They walked side by side. Onlar yan yana yürüdüler. Yan yana yürüdüler. Do you think Tom will like the concert? Tom'un konserden hoşlanacağını düşünüyor musun? Sence Tom konseri beğenir mi? I've been going out with her for months. Aylardır onunla çıkıyorum. Aylardır onunla çıkıyorum. I hope Tom doesn't have to work this weekend. Tom'un bu hafta sonu çalışmak zorunda olmadığını umuyorum. Umarım Tom bu hafta sonu çalışmak zorunda kalmaz. Aren't you impressed? Etkilenmedin mi? Etkilenmedin mi? They're all right. Onlar iyi. İyiler. I have one sister. Bir bacım var. Bir kız kardeşim var. Our lives changed. Hayatlarımız değişti. Hayatlarımız değişti. You're the first girl I've ever kissed. Sen öptüğüm ilk kızsın. Sen öptüğüm ilk kızsın. I didn't flunk. Sınıfta kalmadım. Başarısız olmadım. Great art makes people feel something. Büyük sanat insana bir şey hissettirir. Büyük sanat insanlara bir şeyler hissettiriyor. I do indeed know quite a lot, but I'd like to know everything. Gerçekten çok şey biliyorum, ama her şeyi bilmek istiyorum. Gerçekten çok şey biliyorum, ama her şeyi bilmek istiyorum. Are there any ATMs around here? Bu çevrede bir bankamatik var mı? Buralarda ATM var mı? Attention please! Lütfen dikkat! Lütfen dikkat! Is Tom a teacher here? Tom burada bir öğretmen mi? Tom burada öğretmen mi? The mattress felt like rocks. Şilte kaya gibi hissettirdi. Yatak taş gibiydi. Tom has never trusted me. Tom bana hiç güvenmedi. Tom bana hiç güvenmedi. I love sandwiches with liverwurst. Ciğerli sosisli sandviçleri seviyorum. Peynirli sandviçe bayılırım. I am young, too. Ben de gencim. Ben de gencim. Tom and Mary have quit talking to each other. Tom ve Mary birbirleriyle konuşmayı bıraktılar. Tom ve Mary birbirleriyle konuşmayı bıraktılar. The police established where he was when the crime occurred. Suç işlendiğinde polis nerede olduğunu belirledi. Suç işlendiğinde polis nerede olduğunu tespit etti. They helped each other do homework. Onlar ev ödevlerini yapmakta birbirlerine yardım ettiler. Ev ödevlerinde birbirlerine yardım ediyorlardı. This is the place where the battle took place. Bu, savaşın olduğu yerdir. Burası savaşın gerçekleştiği yer. I'm fighting. Ben mücadele ediyorum. Dövüşüyorum. He lacks confidence. O güvenden yoksundur. Kendine güveni yok. I'm in here. Ben buradayım. Buradayım. Tom has the sniffles. Tom burnunu çekiyor. Tom'un nezlesi var. Is the mid-autumn festival on Monday this year? Popüler hasat şenliği bu yıl pazartesi günü mü? Otumn ortası festivali bu yıl pazartesi mi? Why do they do it? Neden onu yapıyorlar? Bunu neden yapıyorlar? I don't know very well German syntax. Ben Almancanın sözdizimini çok iyi bilmiyorum. Almanca sözdizimi bilmiyorum. I still don't know how that happened. Onun nasıl olduğunu hâlâ bilmiyorum. Bunun nasıl olduğunu hala bilmiyorum. What is it with you and Tom? Sen ve Tom neyin peşindesiniz? Tom'la aranızda ne var? He ignores my problems. O, sorunlarımı görmezden gelir. Sorunlarımı görmezden geliyor. I wasn't able hold my breath as long as Tom could. Tom kadar uzun süre nefesimi tutamadım. Tom'un elinden geldiğince nefesimi tutamadım. We couldn't stop. Duramadık. Duramadık. I have a different opinion on that subject. O konuda farklı bir görüşüm var. Bu konuda farklı bir fikrim var. Tom is so ready for something new. Tom yeni bir şey için oldukça hazır. Tom yeni bir şey için çok hazır. We have a garden in front of our house. Evimizin önünde bir bahçemiz var. Evimizin önünde bir bahçemiz var. Tom showed me his picture. Tom bize resmini gösterdi. Tom bana resmini gösterdi. I believe it's time to wake up Robert. Sanırım Robert'ı uyandırmanın zamanı. Sanırım Robert'ı uyandırmanın zamanı geldi. Do you have any money left? Hiç paran kaldı mı? Hiç paran kaldı mı? Tom couldn't go because he was unable to get permission. Tom izin alamadığı için gidemedi. Tom gidemedi çünkü izin alamadı. Tom saw Mary's car in his driveway and wondered why she'd come to visit. Tom, Mary'nin arabasını onun araba yolunda gördü ve neden ziyaret etmeye geleceğini merak etti. Tom, Mary'nin arabasını garaj yolunda görmüş ve neden ziyarete geldiğini merak etmiştir. Did you tell Tom what you told me? Bana anlattıklarını Tom'a söyledin mi? Bana söylediğini Tom'a da söyledin mi? They're all terrified. Onların hepsi dehşete kapılmış. Hepsi çok korkmuş durumda. Tom was indicted last month. Tom geçen ay mahkemeye verildi. Tom geçen ay suçlandı. What with the visitors and all the extra housework, I've had a very busy week. Konuklar ve fazla ev işi nedeniyle, çok hareketli bir hafta geçirdim. Ziyaretçiler ve fazladan ev işleri yüzünden çok yoğun bir hafta geçirdim. Tom fell off the roof and broke three ribs. Tom çatıdan düştü ve üç kaburgasını kırdı. Tom çatıdan düştü ve üç kaburgasını kırdı. Spring is just around the corner. Bahar çok yakında geliyor. Bahar hemen köşeyi dönünce. You can meet them tonight. Bu gece onlarla tanışabilirsin. Onlarla bu gece tanışabilirsin. Let me start with you. Senden başlayalım. Seninle başlamama izin ver. Tom prefers to park behind the house. Tom evin arkasında park etmeyi tercih ediyor. Tom evin arkasına park etmeyi tercih eder. Read that for me. Bunu benim için oku. Bunu benim için oku. Tom could be injured. Tom yaralanmış olabilir. Tom yaralanabilir. This is a work of fiction. Bu bir kurgu eseridir. Bu bir kurgu eseri. I don't want her to go to jail. Onun hapse gitmesini istemiyorum. Hapse girmesini istemiyorum. All humans on Earth are descended from a common ancestor. Dünyadaki bütün insanlar ortak bir atanın soyundan gelirler. Dünyadaki tüm insanlar ortak bir atadan geliyor. Tom jumped off the train. Tom trenden atladı. Tom trenden atladı. Tom doesn't like to make mistakes. Tom hata yapmaktan hoşlanmaz. Tom hata yapmayı sevmez. Tell me you're not afraid. Bana korkmadığını söyle. Bana korkmadığını söyle. Tom wanted to know why Mary was late. Tom Mary'nin neden geç kaldığını bilmek istedi. Tom, Mary'nin neden geç kaldığını öğrenmek istedi. Tom wants to come to our party. Tom partimize gelmek istiyor. Tom partimize gelmek istiyor. Tom isn't as heavy as I am. Tom benim kadar ağır değil. Tom benim kadar ağır değil. Many household cleaners contain poison. Birçok ev temizlik malzemeleri zehir içerir. Birçok ev temizleyicisinde zehir bulunur. You must perform your duty. Görevini yerine getirmelisin. Görevini yerine getirmelisin. That's extremely dangerous. Bu son derece tehlikeli. Bu son derece tehlikeli. Bring me another fork, please. Lütfen bana başka bir çatal getirin. Bana başka bir çatal getir, lütfen. There are many fruit vendors on the way. Yol üzerinde birçok meyve satıcısı vardır. Yolda birçok meyve satıcısı var. You need to get in touch with Tom. Tom'la bağlantı kurmalısın. Tom'la temasa geçmelisin. The fog was so dense, we could hardly see anything. Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik. Sis o kadar yoğundu ki hiçbir şey göremiyorduk. Tom has a reservation. Tom'un bir rezervasyonu var. Tom'un rezervasyonu var. Don't let them into this room. Onların bu odaya girmesine izin vermeyin. Bu odaya girmelerine izin verme. The weather was very bad yesterday. Hava dün çok kötüydü. Dün hava çok kötüydü. Tell Tom who you met today. Tom'a bugün kimle buluştuğunu söyle. Tom'a bugün kiminle tanıştığını söyle. I haven't heard from Tom in quite some time. Uzun bir süredir Tom'dan haber almadım. Uzun zamandır Tom'dan haber alamadım. This is the final struggle. Bu son mücadeledir. Bu son mücadelemiz. It's bad manners to speak with your mouth full. Ağzın doluyken konuşmak terbiyesizliktir. Ağzın doluyken konuşmak ayıp olur. Peter was fed up with childish girls. Peter çocuksu kızlardan bıkmıştı. Peter çocuksu kızlardan bıkmıştı. Children learn more from what you are than what you teach. Çocuklar senin öğrettiklerinden çok senin yaptıklarını öğreniyor. Çocuklar ne olduğunuzdan, öğrettiklerinizden daha çok şey öğrenirler. Are you finished here? Burada mı bitti? Burada işin bitti mi? What splendid houses they are! Ne müthiş ev bunlar! Ne muhteşem evler! They had hardly started when it began to rain. Onlar başlar başlamaz yağmur yağmaya başladı. Yağmur yağmaya başladığında daha yeni başlamışlardı. Tom is sitting all day in his room accomplishing nothing. Tom bütün gün odasında hiçbir şey yapmadan oturuyor. Tom bütün gün odasında oturup hiçbir şey başaramadı. Fadil came back later. Fadil daha sonra geri döndü. Fadil daha sonra geri geldi. I'm very sorry your father died. Baban öldüğü için çok üzgünüm. Baban öldüğü için çok üzgünüm. Emily wants to work in a major company. Emily büyük bir şirkette çalışmak istiyor. Emily büyük bir şirkette çalışmak istiyor. Why would Tom come back now? Tom neden şimdi geri dönüyor? Tom neden şimdi geri dönsün ki? Hi, I have an appointment with the general manager. This is my interview notice. Merhaba, genel müdürle bir randevum var. Bu, röportajımın belgesi. Merhaba, genel müdürle randevum var. Mary and some other women were here for a few hours. Mary ve diğer bazı kadınlar birkaç saattir buradaydı. Mary ve diğer kadınlar birkaç saatliğine buradaydılar. I'm anxious for a promotion. Ben bir tanıtım için hevesliyim. Terfi için sabırsızlanıyorum. Tom knew that would happen. Tom bunun olacağını biliyordu. Tom bunun olacağını biliyordu. The mirror broke. Ayna kırıldı. Ayna kırıldı. The lady is my sister. Hanım benim ablamdır. Bayan benim kız kardeşim. I recognized Mr Jones at first glance. İlk bakışta Bay Jones'u tanıdım. Bay Jones'u ilk bakışta tanıdım. A Nazi killed a Jew. Bir Nazi bir Yahudi öldürdü. Bir Nazi Yahudi'yi öldürdü. Tom isn't conservative. Tom muhafazakâr değil. Tom muhafazakar değildir. I met him before you were born. Sen doğmadan önce onunla tanıştım. Onunla sen doğmadan önce tanıştım. I know you meant well. Niyetinin kötü olmadığını biliyorum. İyi niyetli olduğunu biliyorum. Tom really doesn't need to worry. Tom'un gerçekten endişelenmek zorunda değil. Tom'un endişelenmesine gerek yok. We need Tom's help. Tom'un yardımına ihtiyacımız var. Tom'un yardımına ihtiyacımız var. A right without a duty is a privilege. Ödevsiz hak, imtiyazdır. Görevsiz bir hak ayrıcalıktır. Tom jumped across the mud puddle. Tom çamur birikintisinin üzerinden atladı. Tom çamur birikintisinden atladı. I have not seen you for ages. Ben uzun süredir seni görmedim. Seni görmeyeli uzun zaman oldu. She saw my name written on the wall. O, duvarda yazılı adımı gördü. Duvarda ismimin yazılı olduğunu gördü. I've just seen her. Az önce onu gördüm. Onu daha yeni gördüm. This is my desk. Bu benim masam. Bu benim masam. "Did you say something?" "No. Did you?" "Bir şey söyledin mi?" "Hayır. Peki sen?" "Bir şey mi dedin?" "Hayır, söyledin mi?" He took it for granted that she was happy. Onun mutlu olduğuna kesin gözüyle bakıyordu. Onun mutlu olduğunu kabul etti. How old are the tires on your car? Arabanızdaki lastikler kaç yaşında? Arabandaki lastikler kaç yaşında? Tom will be late again. Tom yine geç kalacak. Tom yine geç kalacak. May I visit your home one of these days? Bugünlerde evini ziyaret edebilir miyim? Bir gün evinizi ziyaret edebilir miyim? Tom had dreams of becoming a famous tennis player. Tom'un ünlü bir tenis oyuncusu olma hayalleri vardı. Tom'un ünlü bir tenis oyuncusu olma hayalleri vardı. I think it made a big difference. Sanırım bu büyük bir fark yarattı. Bence büyük bir fark yarattı. Who were you speaking with? Sen kimle konuşuyordun? Kiminle konuşuyordun? Tom was caught off-guard. Tom hazırlıksız yakalandı. Tom hazırlıksız yakalandı. I'd appreciate it if you didn't mention this to anyone. Bundan birisine bahsetmediysen müteşekkir kalırım. Bundan kimseye bahsetmezsen çok memnun olurum. I think I know everything I need to know about this. Bu konuda bilmem gereken her şeyi bildiğimi düşünüyorum. Sanırım bu konuda bilmem gereken her şeyi biliyorum. It is free of charge. Ücretsizdir. Ücretsizdir. We have ample food. Bol miktarda yiyeceğimiz var. Bolca yiyeceğimiz var. I don't always do this this way. Bunu her zaman bu şekilde yapmam. Her zaman böyle yapmam. That teacher isn't too bad. O öğretmen fazla kötü değil. O öğretmen o kadar da kötü değil. You have lipstick on your cheek. Yanağında ruj lekesi var. Yanağında ruj var. I recommend that you don't talk to Tom today. Bugün Tom'la konuşmamanı öneriyorum. Bugün Tom'la konuşmamanı öneririm. I know I shouldn't have asked you to do that. Bunu yapmanı istememem gerektiğini biliyorum. Senden bunu istememeliydim, biliyorum. What exactly is it that you're asking me to do? Benden yapmamı istediğin şey tam olarak nedir? Benden tam olarak ne yapmamı istiyorsun? Tom isn't the only one who wants to order pizza. Pizza sipariş etmek isteyen tek kişi Tom değil. Pizza sipariş etmek isteyen tek kişi Tom değil. He is suffering from a bad cold. O kötü bir soğuk algınlığına yakalandı. Kötü bir soğuk algınlığı geçiriyor. I just want you to go away. Sadece uzaklaşmanı istiyorum. Sadece gitmeni istiyorum. I've already reminded Tom to do that. Tom'a onu yapmasını çoktan hatırlattım. Tom'a bunu yapmasını söyledim bile. I didn't even know you spoke French. Fransızca konuştuğunu bilmiyordum. Fransızca bildiğini bile bilmiyordum. I didn't do anything special. Ben özel hiçbir şey yapmadım. Ben özel bir şey yapmadım. How long would you like to stay? Ne kadar süre kalmak istersin? Ne kadar kalmak istersin? Don't speak with your mouth full! Ağzın doluyken konuşma! Ağzın doluyken konuşma! Tom should know this. Tom'un bunu bilmesi gerekir. Tom bunu bilmeli. I'm getting wet. Ben ıslanıyorum. Islanıyorum. Tom will eat just about anything you give him. Tom ona verdiğin hemen hemen her şeyi yiyecektir. Tom ona verdiğin her şeyi yer. We'll go out tomorrow if the weather permits. Hava müsait olursa yarın dışarı çıkacağız. Hava uygunsa yarın dışarı çıkarız. Tom told them not to do that. Tom onlara onu yapmamalarını söyledi. Tom bunu yapmamalarını söyledi. Tom and his friends helped me carry the piano. Tom ve arkadaşları piyanoyu taşmama yardım etti. Tom ve arkadaşları piyano taşımama yardım ettiler. I don't have a problem doing the laundry, but I hate folding the clothes. Çamaşır yıkarken bir sorunum yok ama giysileri katlamaktan nefret ediyorum. Çamaşırları yıkamak benim için sorun değil ama kıyafetleri katlamaktan nefret ediyorum. He took off his overcoat. O, paltosunu çıkardı. Paltosunu çıkardı. Find out all you can about her. Onun hakkında öğrenebildiğin her şeyi öğren. Onun hakkında bulabildiğin her şeyi öğren. This house has solar panels. Bu evin güneş panelleri var. Bu evde güneş panelleri var. I'll do whatever it takes to keep our customers satisfied. Müşterilerimizi memnun etmek için ne gerekiyorsa yapacağım. Müşterilerimizi memnun etmek için ne gerekiyorsa yapacağım. A bank lends us money at interest. Bir banka bize faizle ödünç para verir. Bir banka faizi için bize borç para verir. The man behind them is playing the piano. Onların arkasındaki adam piyano çalıyordu. Arkalarındaki adam piyano çalıyor. I want you to call him. Onu aramanı istiyorum. Onu aramanı istiyorum. The book is small. Kitap küçüktür. Kitap küçük. No matter what happens, I'll keep my promise. Ne olursa olsun, sözümü tutarım. Ne olursa olsun sözümü tutacağım. There are two zombies inside my house. Evimin içinde iki tane zombi var. Evimde iki zombi var. Tom just wanted to be neighborly. Tom sadece dostça olmak istiyordu. Tom sadece komşuluk yapmak istedi. Tom suddenly felt cold. Tom aniden üşüdü. Tom aniden üşüdü. You can tell this is college radio. First of all, they actually play records; secondly, they keep playing them at the wrong speed. Bunu üniversite radyosunda anlatabilirsin. Her şeyden önce onlar aslında kayıtları çalarlar; ikinci olarak onları yanlış hızda çalmaya devam ederler. Bunun üniversite radyosu olduğunu söyleyebilirsiniz. Birincisi, gerçekten plak çalıyorlar; ikincisi, onları yanlış hızda çalmaya devam ediyorlar. Tom, may I have some money? Tom, biraz para alabilir miyim. Tom, biraz para alabilir miyim? He knows many things. O çok şey biliyor. Bir sürü şey biliyor. Let him do it alone. Onu tek başına yapsın. Bırak yalnız yapsın. This is a knife. Bu bir bıçak. Bu bir bıçak. We're interested only in the facts. Biz sadece gerçeklerle ilgileniyoruz. Biz sadece gerçeklerle ilgileniyoruz. Tom worked the clay into a vase. Tom kilden bir vazo çalışması yaptı. Tom kili vazoya çevirdi. Tom has lost something. Tom bir şey kaybetti. Tom bir şey kaybetti. I told her about you. Ona senden bahsettim. Ona senden bahsettim. I left New York two weeks ago. İki hafta önce New York'tan ayrıldım. İki hafta önce New York'tan ayrıldım. I'm getting good at this. Bunda iyi oluyorum. Bu işte gittikçe ustalaşıyorum. Tom is preparing dinner in the kitchen. Tom mutfakta akşam yemeği hazırlıyor. Tom mutfakta yemek hazırlıyor. How is this dish made? Bu yemek nasıl yapılır? Bu yemek nasıl yapılıyor? I can spare you just 10 minutes. Sana sadece 10 dakika ayırabilirim. Sana 10 dakika ayırabilirim. Tom was worried about losing his job. Tom işini kaybetmekten endişe ediyordu. Tom işini kaybetmekten korkuyordu. I was told that you saw the accident. Bana senin kazayı gördüğün söylendi. Kazayı gördüğünü söylediler. I need to speak with Tom alone. Tom'la tek başıma konuşmalıyım. Tom'la yalnız konuşmalıyım. Come near the fire. Ateşin yanına gel. Ateşin yanına gel. I'd like to sign up for the track team. İzleme ekibi için kaydolmak istiyorum. Koşu takımına kaydolmak istiyorum. The keys of the piano are yellow due to age. Piyanonun tuşları yaşı nedeniyle sararmış. Piyanonun anahtarları yaş nedeniyle sarıdır. Tom often eats Thai food. Tom genellikle Tay yemekleri yer. Tom sık sık Tayland yemeği yer. Tom has been going out with Mary for about three years. Tom yaklaşık üç yıldır Mary ile çıkıyor. Tom, Mary ile yaklaşık üç yıldır çıkıyor. We have exams right after summer vacation. Yaz tatilinden hemen sonra sınavlarımız var. Yaz tatilinden hemen sonra sınavlarımız var. Tom was ordered to do that. Tom'a bunu yapması emredildi. Tom'a bunu yapması emredildi. Tom's keys are still on the table. Tom'un anahtarları hala masanın üstünde. Tom'un anahtarları hala masada. Intolerance is not tolerated here. Hoşgörüsüzlük burada hoş karşılanmaz. Burada hoşgörüsüzlük hoş görülmüyor. "Can't you forgive me?" "No, Tom. What you have done is unforgivable." "Beni affedemez misin?" "Hayır, Tom. Yaptığın şey affedilemez." "Beni affedemez misin?" "Hayır Tom, yaptığın affedilemez." Tom stole some things from me. Tom benden bazı şeyler çaldı. Tom benden bir şeyler çaldı. What is her problem? Onun sorunu nedir? Onun sorunu ne? Oh, my God! Frankfurt is in Germany, not in the Middle East! Tanrım! Frankfurt Orta Doğu'da değil Almanya'da. Frankfurt Almanya'da, Orta Doğu'da değil! I'm sorry, but it's really not possible. Üzgünüm, ama bu gerçekten mümkün değil. Üzgünüm ama bu gerçekten mümkün değil. Keep your apples. I don't want them. Elmalarını sakla. Onları istemiyorum. Elmaların sende kalsın, onları istemiyorum. She didn't live a single day of her life without violence. O, hayatının bir gününde bile şiddetsiz yaşamadı. Şiddet olmadan hayatının tek bir gününü bile yaşamadı. She was painfully thin. O, acı verecek şekilde zayıftı. Acı verici derecede zayıftı. You really should buy a new car. Gerçekten yeni bir araba almalısın. Gerçekten yeni bir araba almalısın. Tom said he didn't have the permission to do that. Tom onu yapmak için izni olmadığını söyledi. Tom bunu yapmaya izni olmadığını söyledi. Please wait here for a while. Lütfen bir süre burada bekle. Lütfen bir süre burada bekleyin. Nobody really cared that Tom didn't help. Tom'un yardım almaması gerçekten kimsenin umrunda değildi. Tom'un yardım etmediği kimsenin umurunda değildi. I'm sure something can be worked out. Bir şeyin işe yarayabileceğinden eminim. Eminim bir şeyler ayarlanabilir. Tom goes to church every Sunday. Tom her pazar kiliseye gider. Tom her pazar kiliseye gider. Tom said Mary didn't speak French. Tom, Mary'nin Fransızca konuşmadığını söyledi. Tom, Mary'nin Fransızca bilmediğini söyledi. Tom still hasn't arrived. Tom hâlâ varmadı. Tom hala gelmedi. I have some unfinished business to take care of. İlgilenmem gereken biraz bitirilmemiş işim var. Halletmem gereken yarım kalmış bir işim var. I was very cold. Çok üşümüştüm. Çok üşümüştüm. It doesn't look like Tom is very busy. Tom çok meşgul gibi görünmüyor. Tom çok meşgul gibi görünmüyor. I arrived first. Ben önce geldim. Önce ben geldim. That's my complaint. Bu benim şikayetim. Bu benim şikayetim. I want to ask a question. Bir şey soracağım. Bir soru sormak istiyorum. My language skills are subpar. Dil becerilerim ortalamanın altındadır. Dil becerilerim çok düşüktür. Fairy tales always begin the same: once upon a time. Peri masalları hep aynı başlar: bir zamanlar. Peri masalları hep aynı başlar: Bir zamanlar. I have horrible heartburn. Bende korkunç mide yanması var. Midemde korkunç bir yanma var. How many pounds has Tom lost? Tom kaç kilo kaybetti? Tom kaç kilo verdi? He continued to walk in the rain without putting up his umbrella. O, şemsiyesini açmadan yağmurda yürümeye devam etti. Şemsiyesini koymadan yağmurda yürümeye devam etti. Tom heard a knock at the door. Tom kapıda bir ses duydu. Tom kapıyı çaldığını duymuş. Tom obviously knows that Mary likes him. Tom açıkçası Mary'nin onu sevdiğini biliyor. Tom belli ki Mary'nin ondan hoşlandığını biliyor. That's reasonable enough. Yeterince mantıklı. Bu yeterince makul. People laughed at him. İnsanlar ona güldü. İnsanlar ona güldü. Tom has suggested a solution to the problem. Tom, soruna bir çözüm önerdi. Tom soruna bir çözüm önerdi. If he is tired, let him go to sleep. Eğer o yorgunsa yatmasına izin ver. Yorgunsa bırak uyusun. Give the book back to the owner. Kitabı sahibine geri ver. Kitabı sahibine geri ver. Mary heard a noise. Mary bir gürültü duydu. Mary bir ses duydu. It amazed us that she had been to Brazil alone. Brezilya'ya tek başına gitmesi bizi şaşırttı. Brezilya’ya yalnız gitmesi bizi çok şaşırttı. We couldn't wait for them. Onları bekleyemedik. Onları bekleyemedik. Give the dog some water. Köpeğe biraz su ver. Köpeğe biraz su ver. Please help me! Lütfen bana yardım et! Lütfen yardım edin! I wonder who will win. Kimin kazanacağını merak ediyorum. Kimin kazanacağını merak ediyorum. Would you mind answering a few questions? Birkaç soruya cevap verir misin? Birkaç soruya cevap verebilir misiniz? So, what do you want to do? Peki ne yapmak istiyorsun? Ne yapmak istiyorsun? The boy got sick from anxiety. Çocuk bunaltıdan hasta oldu. Çocuk anksiyeteden hastalandı. Just don't get involved, OK? Sadece karışma, tamam mı? Bu işe karışma, tamam mı? I cannot put up with her behavior. Onun davranışına katlanamam. Davranışlarına tahammül edemiyorum. Cats don't eat bananas. Kediler muz yemez. Kediler muz yemez. Please tell me about your town in your next letter. Lütfen bir sonraki mektubunda bana kentinden söz et. Lütfen bir sonraki mektubunuzda kasabanızdan bahsedin. Tom probably doesn't like you. Tom muhtemelen seni sevmiyor. Tom muhtemelen senden hoşlanmıyordur. This science-fiction novel is very interesting. Bu bilim kurgu roman çok ilginç. Bu bilim-kurgu romanı çok ilginç. He is trying hard to quit smoking O, sigarayı bırakmak için çok uğraşıyor Sigarayı bırakmak için çok uğraşıyor. Tom waves to everyone. Tom herkese el sallıyor. Tom herkese el sallıyor. I feel a lot better. Çok daha iyi hissediyorum. Çok daha iyi hissediyorum. On the other side of the street, there are no houses yet. Sokan diğer tarafında henüz hiçbir ev yok. Caddenin diğer tarafında henüz ev yok. Each exercise should be performed fifty times. Her bir egzersiz elli defa yapılmalı. Her egzersiz 50 kez yapılmalıdır. I should've done it already. Bunu çoktan yapmalıydım. Bunu çoktan yapmalıydım. Tom tied the horses to the post. Tom atları direğe bağladı. Tom atları direğe bağladı. That kanji is so complex, I can't read it. O kanji çok karmaşık, ben onu okuyamıyorum. Kanji o kadar karmaşık ki okuyamıyorum. Mary reached for her purse. Mary çantasına uzandı. Mary çantasına uzandı. We need something a bit more subtle. Biraz daha incelikli bir şeye ihtiyacımız var. Daha ince bir şeye ihtiyacımız var. I don't think I'd like doing that at all. Bunu yapmaktan hoşlanacağımı hiç sanmıyorum. Bunu yapmak istediğimi hiç sanmıyorum. That didn't happen to me. Bu benim başıma gelmedi. Bu benim başıma gelmedi. I found it difficult to do that. Onu yapmayı zor buldum. Bunu yapmak bana zor geldi. It didn't stop there. O orada durmadı. Orada da durmadı. We don't fight for trendy clothes, we fight for justice. Trend elbiseler için değil adalet için kavga ederiz. Moda kıyafetleri için değil, adalet için savaşıyoruz. He was burning with fever. O ateşle yanıyordu. Ateşi vardı. Tom doesn't think he'd be able to do that without our help. Tom, yardımımız olmadan bunu yapabileceğini düşünmüyor. Tom bizim yardımımız olmadan bunu yapabileceğini düşünmüyor. Sami called for pizza. Sami pizza istedi. Sami pizza istedi. I'm retired. Emekli oldum. Emekli oldum. This is a gift. Bu bir hediye. Bu bir hediye. Joey represents the family. Joey aileyi temsil ediyor. Joey aileyi temsil ediyor. Do you really want to know if Tom likes you? Tom'un seni sevip sevmediğini gerçekten bilmek istiyor musun? Tom'un seni sevip sevmediğini gerçekten bilmek istiyor musun? Your efforts will soon pay off. Çabalarınız yakında karşılığını verecek. Çabaların yakında karşılığını verecek. I've always known that. Onu her zaman biliyorum. Bunu hep biliyordum. I think I've found something that you might be interested in seeing. Sanırım görmek isteyebileceğin bir şey buldum. Sanırım görmek isteyebileceğin bir şey buldum. It's a popular vacation spot. Bu popüler bir tatil yeri. Popüler bir tatil yeri. Tom doesn't remember his grandfather. Tom büyükbabasını hatırlamıyor. Tom büyükbabasını hatırlamıyor. We invited our new neighbors over for a drink. Yeni komşularımızı bir içki için eve davet ettik. Yeni komşularımızı içki içmeye davet ettik. I don't think this rain will let up. Bu yağmurun duracağını sanmam. Yağmurun dineceğini sanmıyorum. Please listen to the recording. Lütfen kaydı dinleyin. Lütfen kaydı dinleyin. Sami called his attorney. Sami kendi avukatını aradı. Sami avukatını aradı. Don't you see him? Onu görmüyor musun? Onu görmüyor musun? We're always cautious. Biz hep temkinliyiz. Biz her zaman tedbirliyizdir. I don't understand your question. Sorunuzu anlamıyorum. Sorunu anlamadım. Why do women hate you so much? Kadınlar neden senden bu kadar nefret ediyor? Neden kadınlar senden bu kadar nefret ediyor? Please continue eating. Don't worry about me. Lütfen yemeye devam et. Benim hakkımda endişelenme. Lütfen yemeye devam et. You wanted an economy car, didn't you? Bir ekonomi arabası istedin, değil mi? Ekonomik bir araba istiyordun, değil mi? Where will you go next? Sonra nereye gideceksin? Şimdi nereye gideceksin? We discussed the problem freely. Sorunu özgürce tartıştık. Sorunu özgürce tartıştık. Tom was a bit desperate. Tom biraz umutsuzdu. Tom biraz çaresizdi. Don't judge a book by its cover. İnsanı dış görünüşüne göre yargılamayın. Bir kitabı kapağına bakarak yargılama. How much is this ball? Bu top ne kadar? Bu top ne kadar? I certainly hope so. Ben kesinlikle öyle umuyorum. Umarım öyledir. I cannot bring my car. There is no parking. Arabamı getiremiyorum. Otopark yok. Arabamı getiremem, park yeri yok. Tom and Mary are watching. Tom ve Mary izliyorlar. Tom ve Mary izliyorlar. I'm used to dealing with these kind of problems. Bu tür sorunlarla uğraşmaya alışkınım. Bu tür sorunlarla uğraşmaya alışkınım. That will be ten dollars. Bu on dolar olacak. 10 dolar tutuyor. Tom assured me that this kind of problem wouldn't happen again. Tom bu tür bir sorunun tekrar olmayacağına bana güvence verdi. Tom, bu tür bir sorunun bir daha olmayacağına dair bana garanti verdi. Tom is worse off now than he's ever been. Tom, şu ana kadar olduğundan daha kötü. Tom şu anda hiç olmadığı kadar kötü durumda. Tom gave Mary a detailed explanation of how it worked. Tom, Mary'e bunun nasıl çalıştığının ayrıntılı açıklamasını verdi. Tom, Mary'e nasıl çalıştığına dair ayrıntılı bir açıklama yaptı. You and I will run. Sen ve ben koşacağız. Sen ve ben kaçacağız. Tom goes to the library three times a week. Tom haftada üç kez kütüphaneye gider. Tom haftada üç kez kütüphaneye gider. This conversation never happened. Bu konuşma asla olmadı. Bu konuşma hiç olmadı. He is not a good person. O iyi bir insan değil. O iyi bir insan değil. I wonder why Tom gave me this. Tom'un bunu bana neden verdiğini merak ediyorum. Tom bunu bana neden verdi acaba? Sami knew a great deal about Islam. Sami İslam hakkında epey bilgiliydi. Sami İslam hakkında çok şey biliyordu. Tom told me Mary was his ex-wife. Tom bana Mary'nin onun eski karısı olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin eski karısı olduğunu söyledi. We're housesitting. Biz birinin evine göz kulak oluyoruz. Ev sahipliği yapıyoruz. You had better act upon his advice. Onun nasihatına göre davransan iyi olur. Onun tavsiyesine uysan iyi olur. You are a cold-blooded person, aren't you? Sen soğukkanlı bir insansın, değil mi? Soğukkanlı birisin, değil mi? What are my options? Seçeneklerim neler? Seçeneklerim neler? I don't think you need to be worried about that. Onun hakkında endişelenmene gerek olduğunu sanmıyorum. Bunun için endişelenmene gerek yok. How long was I unconscious? Ne kadar zaman bilinçsizdim? Ne zamandır baygınım? Everyone turned around. Herkes döndü. Herkes arkasını döndü. They said they were amused. Eğlendiklerini söylediler. Eğlendiklerini söylediler. Tom shut his eyes. Tom gözlerini kapadı. Tom gözlerini kapadı. Tom is going to regret it. Tom bundan pişman olacak. Tom buna pişman olacak. This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth. Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı. Bir kadın doğum için doğum kliniğine yatırılmış. I know that I will die soon. Yakında öleceğimi biliyorum. Yakında öleceğimi biliyorum. Why are you lying to her? Neden ona yalan söylüyorsun? Neden ona yalan söylüyorsun? I had a wonderful time. Harika bir zaman geçirdim. Harika vakit geçirdim. I don't feel much like laughing. Canım çok gülmek istemiyor. Gülmek istemiyorum. What is the probability that at least two students have the same birthday? İki öğrencinin aynı doğum gününe sahip olması olasılığı nedir? En az iki öğrencinin aynı doğum günü olma olasılığı nedir? Ok. Tamam. Tamam. Tom never did what we asked him to do. Tom asla bizim ona yapmasını söylediğimiz şeyi yapmadı. Tom ondan istediğimiz şeyi hiç yapmadı. She wrote to him to tell him that she couldn't come to visit next summer. O, gelecek Yaz ziyaret etmek için gelemeyeceğini söylemek için ona yazdı. Gelecek yaz ziyaretine gelemeyeceğini söylemek için ona yazmış. I never joke about money. Ben asla para hakkında şaka yapmam. Para hakkında asla şaka yapmam. Is there also a paperback edition of this book? Ayrıca bu kitabın bir ciltsiz baskısı var mı? Bu kitabın da bir kopyası var mı? Tom retired four years ago. Tom dört yıl önce emekli oldu. Tom dört yıl önce emekli oldu. Why am I going? Ben neden gidiyorum? Neden gidiyorum? We shouldn't resort to violence. Şiddete başvurmamalıyız. Şiddete başvurmamalıyız. I like Hokkaido. Hokkaido'yu severim. Hokkaido'yu severim. These pants are too small for me. Bu pantolon benim için çok küçük. Bu pantolon benim için çok küçük. Emily is very lovely. Emily çok hoş. Emily çok sevimli. Tom didn't have to wait very long. Tom çok uzun beklemek zorunda değildi. Tom'un fazla beklemesine gerek yoktu. Tom is still in high school. Tom hâlâ lisede. Tom hala lisede. Tom is a popular guy. Tom popüler bir adam. Tom popüler bir adam. I think our luck just ran out. Sanırım şansımız tükendi. Sanırım şansımız az önce tükendi. I didn't steal your wallet. Ben senin cüzdanını çalmadım. Cüzdanını çalmadım. Tom wanted to become a veterinarian. Tom bir veteriner olmak istiyordu. Tom veteriner olmak istiyordu. All of Tom's classmates waited for him. Tom'un sınıf arkadaşlarının hepsi onu bekledi. Tom'un tüm sınıf arkadaşları onu bekledi. Tom is overworked. Tom çok çalışmış. Tom çok çalışıyor. Tom's column appears weekly. Tom'un köşe yazısı haftalık olarak çıkıyor. Tom'un köşesi haftalık görünüyor. It happened on Halloween night. Bu Cadılar Bayramı gecesinde oldu. Cadılar Bayramı gecesi oldu. Yoshiki was hard up and asked Goro to lend him 20,000 yen. Yoshiki meteliksizdi ve Goro'nun ona 20.000 yen ödünç vermesini istedi. Yoshiki zor durumdaydı ve Goro'dan 20.000 yen borç istedi. I know you hired her. Senin onu işe aldığını biliyorum. Onu işe aldığını biliyorum. Giving advice to him is like talking to a brick wall. Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor. Ona tavsiye vermek tuğla duvarla konuşmak gibidir. My weight stays the same no matter what I eat. Ne yersem yiyeyim kilom aynı kalıyor. Ne yersem yiyeyim kilom aynı kalıyor. They're good principles. Onlar iyi ilkeler. Onlar iyi prensipler. Prime numbers are divisible only by one and themselves. Asal sayılar sadece birle ve kendileri ile bölünebilir. Asal sayılar sadece bire ve kendilerine bölünür. We'll try to be more careful the next time. Gelecek sefer daha dikkatli olmaya çalışacağız. Bir dahaki sefere daha dikkatli olmaya çalışırız. She prefers to sew, and wishes neither to walk nor to sit in the garden. O, dikiş dikmeyi tercih eder ve ne yürümek ne de bahçede oturmak ister. Dikiş dikmeyi tercih eder ve ne yürümeyi ne de bahçede oturmayı ister. Are you guys ready? Hazır mısınız? Hazır mısınız? She charged me with being irresponsible. Beni sorumsuz olmakla suçladı. Beni sorumsuz olmakla suçladı. I've done a little hunting. Ben biraz avcılık yaptım. Biraz avlandım. I didn't realize that Tom didn't have to do that. Tom'un bunu yapmak zorunda olmadığını fark etmemiştim. Tom'un bunu yapmak zorunda olmadığını bilmiyordum. He's dead? O öldü mü? Öldü mü? Tom is hard to please, isn't he? Tom'u memnun etmek zor, değil mi? Tom'u memnun etmek zor, değil mi? I've decided not to go. Gitmemeye karar verdim. Gitmemeye karar verdim. Tom wondered why Mary was so late. Tom Mary'nin niçin o kadar geç kaldığını merak etti. Tom, Mary'nin neden bu kadar geç kaldığını merak etti. I missed you guys so much! Sizleri çok özledim beyler! Sizi çok özledim! He has guts. Onun cesareti vardır. Cesareti var. He was asked to appear on television. Ekrana davet edildi. Televizyona çıkması istendi. Love is blind. Hate is also blind. Aşk kördür. Nefret de kördür. Aşk kördür, nefret de kördür. We'd like separate checks, please. Ayrı hesaplar istiyoruz, lütfen. Ayrı çekler istiyoruz, lütfen. Tom and Mary are circulating the photos on the Internet. Tom ve Mary internetteki fotoğrafları dolaşmaktadır. Tom ve Mary fotoğrafları internette dağıtıyorlar. Now just relax. Şimdi sadece rahatla. Şimdi sakin ol. She is not home, but at school. O, evde değil fakat okuldadır. Evde değil, okulda. Some wild cats live under my neighbor's house. Bazı vahşi kediler komşumun evinin altında yaşarlar. Komşumun evinin altında vahşi kediler yaşıyor. Tom wasn't sure how to react. Tom nasıl teki vereceğinden emin değildi. Tom nasıl tepki vereceğinden emin değildi. You said give it to them. Bunu onlara ver dedin. Onlara ver dedin. Tom needs to buy some new shirts. Tom'un birkaç yeni gömlek satın alması gerekiyor. Tom'un yeni gömlek alması lazım. You think I'm afraid, don't you? Korktuğumu düşünüyorsun, değil mi? Korktuğumu düşünüyorsun, değil mi? He passed the test he took last Friday. Cuma günkü testten iyi not aldı. Geçen cuma girdiği testi geçti. Where's the big guy? Büyük adam nerede? Koca adam nerede? Tom wasn't the first one here today. Tom bugün buradaki ilk kişi değildi. Bugün buraya ilk gelen Tom değildi. Look at the dawn on the sea! Denizdeki şafağa bak! Denizdeki şafağa bak! So what's a candlestick? Yani, şamdan nedir? Şamdan nedir? You aren't really planning on helping Tom, are you? Sen gerçekten Tom'a yardım etmeyi planlamıyorsun, değil mi? Tom'a gerçekten yardım etmeyi düşünmüyorsun, değil mi? Tom is going to keep you informed. Tom sizi bilgilendirecek. Tom seni bilgilendirecek. Tom wouldn't go hiking by himself. Tom tek başına yürüyüşe çıkmazdı. Tom tek başına yürüyüşe çıkmazdı. Tom has been in Boston way too long. Tom çok uzun süredir Boston'da. Tom uzun zamandır Boston'da. Are you planning on taking Tom with you? Tom'u yanında götürmeyi planlıyor musun? Tom'u da yanında mı götüreceksin? I got a new pair of shoes. Ben de yeni bir çift ayakkabı var. Yeni bir çift ayakkabı aldım. She wanted to go out. O dışarı çıkmak istedi. Dışarı çıkmak istedi. They must be happy. Onlar mutlu olmalılar. Mutlu olmalılar. She can't drive a car. O araba süremez. Araba kullanamaz. Tom doesn't speak French at home. Tom evde Fransızca konuşmaz. Tom evde Fransızca konuşmuyor. It's a great place to start. Başlamak için harika bir yer. Başlamak için harika bir yer. I've got a book. Benim bir kitabım var. Bir kitabım var. Look, Tom, can I borrow some money? Bak, Tom, biraz ödünç para alabilir miyim? Bak Tom, biraz borç para alabilir miyim? You swim well, don't you? Sen iyi yüzersin, değil mi? İyi yüzüyorsun, değil mi? Tom said Mary wasn't having fun. Tom Mary'nin eğlenmediğini söyledi. Tom, Mary'nin eğlenmediğini söyledi. What have you got against Tom? Tom'un aleyhinde neyin var? Tom'la ne alıp veremediğin var? I have another friend in China. Çin'de bir arkadaşım daha var. Çin'de bir arkadaşım daha var. He knows the art of making people feel at home. O, insanlara evde hissettirme sanatını biliyor. İnsanları evindeymiş gibi hissettirme sanatını bilir. I hope I have an opportunity to meet Tom when I'm in Boston. Umarım Boston'dayken Tom'la tanışma fırsatım olur. Umarım Boston'dayken Tom'la tanışma fırsatım olur. How are you today? Bugün nasılsın? Bugün nasılsın? Tom isn't interested in anything Mary has to say. Tom Mary'nin söylemesi gereken hiçbir şeyle ilgilenmiyor. Tom, Mary'nin söylediği hiçbir şeyle ilgilenmiyor. I hate it when things like this happen. Böyle şeyler olduğunda bundan nefret ediyorum. Böyle şeylerin olmasından nefret ediyorum. Take as much as you want. İstediğiniz kadar alın. İstediğin kadar al. You were unconscious. Sen bilinçsizdin. Bilincin yerinde değildi. I think I'm a good boss. Ben iyi bir patron olduğumu düşünüyorum. İyi bir patron olduğumu düşünüyorum. The professor makes us clean the piece. Profesör bize parçayı temizletir. Profesör bize parçayı temizlettiriyor. When I last saw Tom he was just a babe in arms. Tom'u son gördüğümde daha el kadar bebekti. Tom'u en son gördüğümde kucağında bir bebekti. Immediate action should be taken. Acil eylem alınmalı. Derhal harekete geçilmelidir. But you can't see anything at all! Ama hiç bir şey göremiyorsun! Ama hiçbir şey göremiyorsun! Mary told me that she didn't love her husband anymore. Mary bana artık kocasını sevmediğini söyledi. Mary artık kocasını sevmediğini söyledi. Please tell me what your problem is? Lütfen bana sorununun ne olduğunu söyle. Lütfen bana derdinin ne olduğunu söyle. Tom and Mary fell in love with each other. Tom ve Mary birbirlerine âşık oldu. Tom ve Mary birbirlerine aşık oldular. That's not what I told him. Ona söylediğim o değil. Ona öyle söylemedim. I'm untidy. Ben pasaklıyım. Ben dağınıkım. I'll let you in on a secret. Gizli bir şekilde içeri girmene izin vereceğim. Sana bir sır vereyim. Mary was rescued by a handsome firefighter. Mary yakışıklı bir itfaiyecil tarafından kurtarıldı. Mary yakışıklı bir itfaiyeci tarafından kurtarıldı. I had some free time, so I wandered around town. Biraz boş zamanım vardı, bu yüzden şehri gezdim. Biraz boş vaktim vardı, bu yüzden şehirde dolaştım. Tom wants Mary to make sure John does his homework. Tom Mary'nin John'un ev ödevini yaptığından emin olmasını istiyor. Tom, Mary'den John'un ödevini yaptığından emin olmasını istiyor. I'm your new roommate. Ben senin yeni oda arkadaşınım. Ben senin yeni oda arkadaşınım. Tom told me Mary was his girlfriend. Tom bana Mary'nin onun kız arkadaşı olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin kız arkadaşı olduğunu söyledi. Mary often wears her hair in pigtails. Mary genellikle saçını iki örgü yapar. Mary saçlarını sık sık diktirir. Are you looking for these? Bunları mı arıyorsun? Bunları mı arıyorsun? Tom was very busy all day. Tom bütün gün çok meşguldü. Tom bütün gün çok meşguldü. Is this really all we've got? Sahip olduğumuz bütün şey gerçekten bu mu? Elimizdeki tek şey bu mu? You can eat whatever you like. Her ne istiyorsanız yiyebilirsiniz. Ne istersen yiyebilirsin. She is on friendly terms with him. O onunla arkadaşça. Onunla dostane ilişkileri var. My neighbors are very nice people. Komşularım çok güzel insanlar. Komşularım çok iyi insanlardır. I was going to make some coffee. Do you want a cup? Biraz kahve yapacaktım. Bir fincan ister misin? Kahve yapacaktım, ister misin? Everyone's looking at you. Herkes sana bakıyor. Herkes sana bakıyor. Felicja's mother is a Polish of Romanian origin. Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır. Feliçja'nın annesi Rumen kökenli bir Polonyalıdır. Women are treated differently. Kadınlara farklı biçimde davranılır. Kadınlara farklı davranılır. How about some milk? Biraz süte ne dersin? Biraz süte ne dersin? I like traveling by motorcycle. Motosikletle seyahat etmeyi seviyorum. Motosikletle seyahat etmeyi seviyorum. Sami is in his apartment. Sami kendi dairesinde. Sami dairesinde. He was snoring loudly. Yüksek sesle horluyordu. Yüksek sesle horluyordu. Our neighbor has two brown dogs. Komşumuzun iki tane kahverengi köpeği var. Komşumuzun iki kahverengi köpeği var. I need Tom. Tom'a ihtiyacım var. Tom'a ihtiyacım var. You're not getting dressed. Sen giyinmiyorsun. Giyinmiyorsun. Neptune has thirteen known moons. Neptün'ün bilinen on üç uydusu vardır. Neptün'ün bilinen 13 uydusu vardır. She seems to be involved in that murder case. O cinayet davasına karışmış gibi görünüyor. Cinayet davasına karışmış gibi görünüyor. I've always hated the dark. Ben her zaman karanlıktan nefret ettim. Karanlıktan hep nefret etmişimdir. I can be there in 30 minutes. 30 dakika içinde orada olabilirim. 30 dakika içinde orada olabilirim. It was so mystical. O çok gizemliydi. Çok gizemliydi. All that glitters is not gold. Her sakallıyı deden sanma. Parıldayan her şey altın değil. Have you ever had a pet? Hiç evcil hayvanın oldu mu? Hiç evcil hayvanın oldu mu? Everyone admired his courage. Herkes onun cesaretine hayran kaldı. Herkes onun cesaretine hayrandı. You always try to get what you want. Her zaman istediğini almaya çalışıyorsun. Her zaman istediğini elde etmeye çalışıyorsun. They're not bad! Onlar fena değildiler. Fena değiller! Tom is going to stay in Boston until Monday. Tom Pazartesi gününe kadar Boston'da kalacak. Tom pazartesiye kadar Boston'da kalacak. Call if there's trouble. Sorun varsa arayın. Bir sorun olursa ara. How is your dad? Baban nasıl? Baban nasıl? I, as an American, admire Lincoln. Ben bir Amerikalı olarak, Lincoln'a hayranım. Ben bir Amerikalı olarak Lincoln'e hayranım. They are the extreme cases. Onlar olağanüstü durumlar. En uç vakalar onlar. He gave me clothes as well as food. Bana hem elbiseler hem de yiyecek verdi. Bana yemek kadar kıyafet de verdi. Tom isn't under contract. Tom sözleşmeli değil. Tom sözleşmeli değil. Tom didn't want to hug Mary. Tom Mary'ye sarılmak istemedi. Tom, Mary'e sarılmak istemedi. Tom told me he was claustrophobic. Tom bana kapalı alan korkusu olduğunu söyledi. Tom bana klostrofobik olduğunu söylemişti. I had him paint my house. Ona evimi boyattım. Evimi boyattırdım. I tried again, but to no avail. Tekrar denedim ama boşuna. Tekrar denedim ama işe yaramadı. I want my own room. Kendi odamı istiyorum. Kendi odamı istiyorum. Don't you think we have pretty good alibis? Oldukça iyi mazeretlerimiz olduğunu düşünmüyor musun? Sence de iyi bir mazeretimiz yok mu? I have seen him once on the train. Onu bir zamanlar trende gördüm. Onu trende bir kez gördüm. It's not voluntary. O gönüllü değil. Bu gönüllülük değil. I see her even in my dreams. Onu rüyalarımda bile görüyorum. Onu rüyalarımda bile görüyorum. That's accurate. O doğru. Bu doğru. Libraries are one of our most valuable resources. Kütüphaneler bizim en değerli kaynaklarımızdan biridir. Kütüphaneler en değerli kaynaklarımızdan biridir. We saw Mr. Sato leave the room. Bay Sato'nun odadan ayrıldığını gördük. Bay Sato'yu odadan çıkarken gördük. Tom said he wondered if Mary and I really could take care of ourselves. Tom, Mary ve benim kendimize gerçekten bakıp bakamayacağını merak ettiğini söyledi. Tom, Mary ve ben gerçekten kendi başımızın çaresine bakabilir miyiz diye merak ettiğini söyledi. I have nothing to do now. Şu an yapacak bir şeyim yok. Şu an yapacak bir şeyim yok. Hungary is a state situated in Central Europe. Macaristan, Orta Avrupa'da yer alan bir devlettir. Macaristan, Orta Avrupa'da yer alan bir devlettir. I love being with him. Onunla olmayı seviyorum. Onunla olmayı seviyorum. Tom certainly seemed inspired. Tom kesinlikle ilhamlı görünüyordu. Tom kesinlikle ilham verici görünüyordu. Tom confessed his sins to the priest. Tom papaza günah çıkarttı. Tom günahlarını papaza itiraf etti. Mary was the talk of the town. Meryem ilgi odağı oldu. Kasabanın konuştuğu kişi Mary'ydi. The best solution can only be found by a process of trial and error. En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir. En iyi çözüm ancak bir deneme yanılma süreciyle bulunabilir. We'll always have differences. Her zaman farklılıklarımız olacak. Her zaman farklılıklarımız olacak. This probably means war. Bu muhtemelen savaş demek. Bu muhtemelen savaş demek. I forgot to mention it to him. Bunu ona söylemeyi unuttum. Ona söylemeyi unuttum. Christmas is just three days away. Noel'e sadece üç gün var. Noel'e sadece üç gün kaldı. Tom will help Mary. Tom Mary'ye yardım edecek. Tom Mary'ye yardım eder. I think I may have to go over to Tom's house and help him this afternoon. Sanırım bu öğleden sonra Tom'un evine gitmek ve ona yardım etmek zorunda kalabilirim. Sanırım bu öğleden sonra Tom'un evine gidip ona yardım etmem gerekebilir. Tom is in the ER. Tom acil serviste. Tom acil serviste. I still don't understand why you don't like Tom. Neden Tom'u sevmediğini hâlâ anlamıyorum. Tom'dan neden hoşlanmadığını hala anlamıyorum. You don't have to do this for me. Bunu benim için yapmak zorunda değilsin. Bunu benim için yapmak zorunda değilsin. We want our money back. Paramızı geri istiyoruz. Paramızı geri istiyoruz. I must tell Tom. Tom'a söylemeliyim. Tom'a söylemeliyim. Can I make a reservation for golf? Golf için bir rezervasyon yapabilir miyim? Golf için rezervasyon yaptırabilir miyim? Tom was surprised the police knew his name. Tom polisin onun adını bilmesine şaşırdı. Tom polisin adını bilmesine şaşırdı. Of course she can speak English. Elbette o İngilizce konuşabilir. Tabii ki İngilizce konuşabiliyor. Why do you think Tom is so angry? Sence Tom neden bu kadar kızgın? Sence Tom neden bu kadar kızgın? That's good enough for them. O onlar için yeterince iyi. Bu onlar için yeterli. How much would a new kitchen cost? Yeni bir mutfak ne kadara mal olurdu? Yeni bir mutfak ne kadara mal olur? If Tom is going to the zoo with you, I'll go, too. Tom hayvanat bahçesine seninle gidiyorsa ben de gideceğim. Tom seninle hayvanat bahçesine gelecekse ben de gelirim. Tom did it all alone. Tom tüm bunu tek başına yaptı. Tom hepsini tek başına yaptı. He's redecorating the office. Ofisi yeniden dekore ediyor. Ofisi yeniden dekore ediyor. Don't try to stop me! I'm going to the party no matter what. Beni durdurmaya kalkmayın! Ne olursa olsun partiye gidiyorum. Ne olursa olsun partiye gidiyorum. She's working a case of her own. O kendi ile ilgili bir davayı çalışıyor. Kendi davası üzerinde çalışıyor. Tom told me he didn't know Mary. Tom bana Mary'yi tanımadığını söyledi. Tom, Mary'i tanımadığını söyledi. Tell Tom that I'm not hungry. Tom'a aç olmadığımı ilet. Tom'a aç olmadığımı söyle. I think you should meet Tom. Bence Tom'u karşılamalısın. Bence Tom'la tanışmalısın. I usually keep a diary when I travel. Seyahat ederken genellikle günlük tutarım. Seyahat ederken genelde günlük tutarım. We never got to Boston. Biz Boston'a hiç gitmedik. Boston'a hiç gitmedik. This is your chance, Tom. Bu senin şansın, Tom. Bu senin şansın, Tom. I don't dissolve them in acid. Onları asidin içinde eritmem. Onları asitle eritmem. I have no further questions. Başka sorularım yok. Başka sorum yok. Mary paid for her lunch with five dollars. Mary öğle yemeği için beş dolar ödedi. Mary öğle yemeğini beş dolarla ödedi. It's almost summer. Neredeyse yaz. Neredeyse yaz geldi. Did you know there are carnivorous tortoises? Etçil kaplumbağaların olduğunu biliyor muydun? Etçil kaplumbağalar olduğunu biliyor muydun? Tom said he got back home on Monday. Tom pazartesi günü eve döndüğünü söyledi. Tom pazartesi eve döndüğünü söyledi. You yourself should know. Sen kendin bilmelisin. Bunu sen de bilmelisin. Tom is claustrophobic. Tom klostrofobik. Tom'un klostrofobisi var. Would you mind if I kissed you? Sizi öpmemin bir sakıncası var mı? Seni öpmemin sakıncası var mı? The Russians copy the French ways, but always fifty years later. Ruslar Fransız yollarını kopyalar, ancak daima elli yıl sonra. Ruslar Fransız yöntemlerini taklit ediyor, ama her zaman elli yıl sonra. I won't attend the party. Partiye katılmayacağım. Partiye katılmayacağım. Tom put his hands over Mary's mouth. Tom ellerini Mary'nin ağzının üstüne koydu. Tom ellerini Mary'nin ağzına koydu. If you're going to the beach, you need sunscreen. Sahile gidiyorsan güneş kremine ihtiyacın var. Sahile gideceksen güneş kremine ihtiyacın var. I'm telling you to shut up. Çeneni kapatmanı söylüyorum. Sana çeneni kapamanı söylüyorum. The Atlantic Ocean is very big. Atlas Okyanusu çok büyüktür. Atlantik Okyanusu çok büyüktür. There's a problem with the engine. Motorla ilgili bir sorun var. Motorda bir sorun var. We know that this is impossible. Biz bunun imkansız olduğunu biliyoruz. Bunun imkansız olduğunu biliyoruz. What did he do to you? O sana ne yaptı? Sana ne yaptı? Tell Tom how to get to the beach. Tom'a sahile nasıl gideceğini söyle. Tom'a sahile nasıl gideceğini söyle. That must've cost him a fortune. Bu ona bir servete mal olmuş olmalı. Bu ona bir servete mal olmuş olmalı. Someone has to pay the price. Birisi bedeli ödemek zorunda. Birileri bedelini ödemeli. I did that and Tom did that as well. Ben yapmıştım. Tom da yapmış. Bunu ben yaptım ve Tom da yaptı. I wouldn't repeat that. Ben onu tekrar etmezdim. Bunu tekrarlamazdım. I called on Judy. Judy'yi ziyaret ettim. Judy'i ziyaret ettim. We didn't go to Boston last year. Geçen sene Boston'a gitmedik. Geçen sene Boston'a gitmedik. Tom says he hopes Mary is able to win. Tom, Mary'nin kazanabileceğini umduğunu söylüyor. Tom, Mary'nin kazanmayı umduğunu söyler. I don't like any of the babysitters we've interviewed so far. Şimdiye kadar görüştüğümüz bakıcılardan hiç birini sevmiyorum. Şimdiye kadar görüştüğümüz bakıcılardan hiç biri hoşuma gitmedi. Tom squeezed Mary's shoulder. Tom, Mary'nin omzunu sıktı. Tom Mary'nin omzunu sıktı. I am drawing a bird. Ben bir kuş çiziyorum. Bir kuş çiziyorum. Are you in Boston right now? Şimdi Boston'da mısın? Şu anda Boston'da mısın? I'd advise you to let her go. Onun gitmesine izin vermenizi tavsiye ederim. Gitmesine izin vermeni tavsiye ederim. Tom has an appointment. Tom'un bir randevusu var. Tom'un bir randevusu var. Tom's mother is single. Tom'un annesi bekar. Tom'un annesi bekar. Tom probably doesn't know that Mary is Canadian. Tom muhtemelen Mary'nin Kanadalı olduğunu bilmiyor. Tom muhtemelen Mary'nin Kanadalı olduğunu bilmiyordur. Both wore dark clothing. Her ikisi de koyu renk kıyafetler giymişti. İkisi de koyu renk giysiler giyiyordu. These cups are all broken. Bu bardakların hepsi kırık. Bu bardakların hepsi kırılmış. No, I'm not thirsty. Hayır, susamadım. Hayır, susamadım. Tom didn't bring it. Tom onu getirmedi. Tom getirmedi. Your cooperation in this matter will be greatly appreciated. Bu konudaki işbirliğiniz büyük oranda takdir edilecektir. Bu konudaki işbirliğiniz çok makbule geçecek. Tom suggested going to the movies. Tom sinemaya gitmeyi önerdi. Tom sinemaya gitmeyi önerdi. You will be hungry. Acıkacaksın. Acıkacaksın. I locked myself in my room. Kendimi odama kilitledim. Kendimi odama kilitledim. These are our visitors. Bunlar bizim ziyaretçilerimiz. Bunlar ziyaretçilerimiz. How much should I feed my dog? Köpeğimi ne kadar beslemeliyim? Köpeğimi ne kadar beslemeliyim? I have bad news. Kötü haberim var. Kötü haberlerim var. Tom changed subjects. Tom konuları değiştirdi. Tom konuyu değiştirdi. I was roaming over the mountains all through the night. Bütün gece boyunca dağlarda dolaşıyordum. Gece boyunca dağların üzerinde dolaşıyordum. Tom has already scored 30 points. Tom daha şimdiden 30 sayı attı. Tom zaten 30 puan aldı. I bought half a dozen eggs. Yarım düzine yumurta aldım. Yarım düzine yumurta aldım. Tom's parents adopted John a few months before they died. Tom'un ebeveynleri ölmeden birkaç ay önce John'u evlat edindiler. Tom'un ailesi ölmeden birkaç ay önce John'u evlat edindi. Do you see people in the park? Parktaki insanları görüyor musun? Parkta insanları görüyor musun? They decorated it. Onlar onu dekore etti. Dekore ettiler. There's something else I need to do. Yapmam gereken başka bir şey var. Yapmam gereken başka bir şey var. Tom lent me his bicycle. Tom bana bisikletini verdi. Tom bisikletini ödünç verdi. I'm still not sure how I feel about Tom. Tom hakkında nasıl hissettiğimden hâlâ emin değilim. Tom hakkında hala ne hissettiğimden emin değilim. Have you ever watched this film? Bu filmi hiç seyrettin mi? Bu filmi hiç izledin mi? Now, take a deep breath. Şimdi, derin bir nefes al. Şimdi, derin bir nefes al. Even with all his wealth and fame, he's unhappy. Bütün zenginliği ve şöhretine rağmen o mutsuzdur. Tüm servetine ve şöhretine rağmen mutsuzdur. Tom put down his spoon and picked up a fork. Tom kaşığını yere koydu ve bir çatal aldı. Tom kaşığını bıraktı ve bir çatal aldı. I'll go by plane. Uçakla gideceğim. Uçakla gideceğim. I anticipate a good vacation. İyi bir tatil umuyorum. İyi bir tatil olacağını tahmin ediyorum. We needed a break. Bir araya ihtiyacımız vardı. Biraz ara vermemiz gerekiyordu. Tom admitted that he wears fake glasses because he wants to look smarter. Tom daha şık görünmek istediği için sahte gözlük taktığını kabul etti. Tom daha zeki görünmek istediği için sahte gözlük taktığını itiraf etti. I've gotten used to going to bed early. Erken yatmaya alıştım. Erken yatmaya alıştım. Tom gave me a few dollars. Tom bana birkaç dolar verdi. Tom bana birkaç dolar verdi. Tell the truth to Tom. Tom'a gerçeği söyle. Tom'a doğruyu söyle. Tom must not be permitted to resign. Tom'un istifa etmesine izin verilmemeli. Tom'un istifa etmesine izin verilmemeli. Come what may, we must do our duty. Ne olursa olsun vazifemizi yerine getirmeliyiz. Ne olursa olsun, görevimizi yapmalıyız. It seems that it will rain. Yağmur yağacak gibi görünüyor. Yağmur yağacak gibi görünüyor. Where did you get your shirt? Gömleğini nereden aldın? Gömleğini nereden aldın? Tom is moving across the country. Tom ülke çapında ilerliyor. Tom ülkenin öbür ucuna taşınıyor. Do you have a picture of us? Bizim bir resmimize sahip misin? Resmimiz var mı? She mistook me for Mr. Tamori. O, beni Bay Tamori ile karıştırdı. Beni Bay Tamori sandı. Tom had to leave the movie theater before the movie was over. Tom film bitmeden önce sinemadan ayrılmak zorunda kaldı. Tom film bitmeden sinemadan ayrılmak zorunda kaldı. I just got a tattoo. Ben sadece bir dövme yaptırdım. Daha yeni dövme yaptırdım. At around 10%, Germany has the highest rate of vegetarianism in Europe. Almanya % 10 civarındaki oranıyla Avrupa'daki en yüksek vejetaryenlik oranına sahiptir. %10 civarında Almanya, Avrupa'daki en yüksek vejetaryenlik oranına sahiptir. It's still windy. Hala rüzgarlı. Hala rüzgarlı. We can't stay here. The roof is about to collapse! Burada kalamayız. Çatı çökmek üzere. Burada kalamayız, çatı çökmek üzere! You must absolutely not lick the floor. Kesinlikle zemini yalamamalısın. Yerleri kesinlikle yalamamalısın. "Really?" "Yes, really." "Gerçekten mi?" "Evet, gerçekten." "Gerçekten mi?" "Evet, gerçekten." Tom didn't have the nerve to tell the truth. Tom gerçeği söyleyecek cesarete sahip değildi. Tom gerçeği söylemeye cesaret edemedi. The rich merchant adopted the boy and made him his heir. Zengin tüccar çocuğu evlatlık aldı ve onu mirasçısı yaptı. Zengin tüccar çocuğu evlat edindi ve varisi yaptı. She showed him my picture. O ona benim resmimi gösterdi. Ona resmimi gösterdi. If you heard him playing the piano, you would never think he is an eight-year-old boy. Onu piyano çalarken dinlesen onun asla sekiz yaşındaki bir çocuk olduğunu düşünmezsin. Piyano çaldığını duysan, onun sekiz yaşında bir çocuk olduğunu düşünmezdin. Didn't Tom do that? Tom bunu yapmadı mı? Bunu Tom yapmadı mı? She gave him a lot of money. O, ona çok para verdi. Ona çok para verdi. I doubt very seriously that Tom will be lonely. Tom'un yalnız kalacağından çok ciddi bir şekilde şüpheliyim. Tom'un yalnız olacağından şüpheliyim. Tom called me by name. Tom, adıyla beni aradı. Tom beni adımla çağırdı. Tom said he agreed with you. Tom seninle aynı fikirde olduğunu söyledi. Tom seninle aynı fikirde olduğunu söyledi. Tom is still on the payroll. Tom hâlâ maaş bordrosunda. Tom hala maaşlı. Tom didn't have to help us. Tom bize yardım etmek zorunda değildi. Tom'un bize yardım etmesi gerekmiyordu. That seems hard to believe. İnanmak zor görünüyor. İnanması zor görünüyor. I'm sure Tom wouldn't approve. Tom'un onaylamayacağından eminim. Tom'un onaylamayacağına eminim. Come with me. Benimle birlikte gel. Benimle gel. The politician pushed for reform by denouncing the corruption of the government officials. Siyasetçi devlet memurlarının yolsuzluğunu kınayarak reformu ısrarla istedi. Siyasetçi, hükûmet yetkililerinin yolsuzluklarını kınayarak reform için bastırdı. I used to be happy here. Ben burada mutlu olurdum. Eskiden burada mutluydum. The dog was burnt to death. Köpek yakılarak öldürüldü. Köpek yanarak öldü. I'd like a dessert please. Bir tatlı isterim, lütfen. Tatlı alabilir miyim lütfen? My son wants to be a professional golfer. Oğlum profesyonel bir golfçü olmak istiyor. Oğlum profesyonel golfçü olmak istiyor. Tom settled down. Tom yerleşti. Tom sakinleşti. Tom is still trying to get Mary to go out with him. Tom hala Mary'yi onunla dışarı çıkartmaya çalışıyor. Tom hala Mary'yi onunla çıkmaya ikna etmeye çalışıyor. What happened in 2013? 2013'te neler oldu? 2013'te ne oldu? That girl has a lovely doll. O kızın güzel bir bebeği var. Bu kızın çok güzel bir bebeği var. Can you copy this for me? Bunu benim için kopyalar mısın? Bunu benim için kopyalayabilir misin? Tom says you've never been to Boston. Tom Boston'da hiç bulunmadığını söylüyor. Tom Boston'a hiç gitmediğini söyledi. I would like to give him a present for his birthday. Doğum günü için ona bir hediye vermek istiyorum. Doğum günü için ona bir hediye vermek istiyorum. For now, no. Şimdilik, hayır. Şimdilik, hayır. Tom is the youngest one in our class. Tom sınıfımızın en küçüğüdür. Tom sınıfımızdaki en genç kişi. I found it hard to close the door. Kapıyı kapatmayı zor buldum. Kapıyı kapatmakta zorlandım. Tom can't make it. Tom onu yapamıyor. Tom gelemiyor. Tom is very strict, isn't he? Tom çok otoriter, değil mi? Tom çok katı, değil mi? Tom should start his own company. Tom kendi şirketine başlamalıdır. Tom kendi şirketini kurmalı. I hope you're not too upset. Umarım çok üzgün değilsin. Umarım çok üzgün değilsindir. We don't care. Umursamayız. Umurumuzda değil. Tom is a raving egomaniac. Tom çılgın bir egomanyak. Tom çılgın bir egomanyak. Tom is the next in line. Tom sırada bir sonraki. Sıradaki Tom. She politely declined the invitation. O kibarca daveti reddetti. Daveti kibarca reddetti. Tom was staring at Mary who was sitting on the school bus that was parked in front of the school. Tom okulun önünde park etmiş otobüste oturan Mary'ye bakıyordu. Tom, okulun önüne park edilmiş okul otobüsünde oturan Mary'e bakıyordu. I plan on visiting Boston. Boston'u ziyaret etmeyi planlıyorum. Boston'u ziyaret etmeyi planlıyorum. He stayed here for a short time. O burada kısa bir süre boyunca kaldı. Kısa bir süre burada kaldı. The mother divided the money among her children. Anne parayı çocukları arasında bölüştürdü. Anne parayı çocukları arasında bölüştü. My name is not really Tom. Benim adım aslında Tom değil. Benim adım aslında Tom değil. Our work began to flourish. İşlerimiz gelişmeye başladı. İşimiz gelişmeye başladı. Tom and I are waiting for the bus. Tom ve ben otobüsü bekliyoruz. Tom ve ben otobüsü bekliyoruz. Don't run about wildly in the room. Odada çılgın gibi koşuşturma. Odada çılgınca koşma. I know I have it here somewhere. Biliyorum, buralarda bir yerde olacaktı. Buralarda bir yerde olduğunu biliyorum. Music gratifies the ears. Müzik kulakları tatmin eder. Müzik kulakları memnun eder. I can't do anything without help. Ben yardım olmadan hiçbir şey yapamam. Yardım olmadan hiçbir şey yapamam. I give you my supreme word of honor. Sana yüce şeref sözümü veriyorum. Size şeref sözü veriyorum. Tom is very cute. Tom çok şirin. Tom çok tatlı. His brother came home soon after. Kısa süre sonra erkek kardeşi eve geldi. Kısa bir süre sonra kardeşi eve geldi. I'm awake. Uyanığım. Uyanığım. We're the last ones to arrive. Biz gelen son kişileriz. En son biz geldik. I must concentrate. Konsantre olmalıyım. Konsantre olmalıyım. The merchants were driven out of the temple by Jesus. Tüccarlar Hz.İsa tarafından tapınaktan kovuldular. Tüccarlar İsa tarafından tapınaktan sürüldü. That is my little sister's camera. O benim küçük kız kardeşimin kamerası. Bu kız kardeşimin kamerası. Which woman's son is sick? Hangi kadının oğlu hasta? Hangi kadının oğlu hasta? Please tell us about yourself. Lütfen bize kendinden bahset. Lütfen bize kendinden bahset. You've abused my trust. Sen benim güvenimi kötüye kullandın. Güvenimi kötüye kullandın. We're relatives by marriage. Biz sıhri hısımız. Biz evlenerek akrabayız. Tell Tom exactly what you told me. Bana söylediğini tam olarak Tom'a söyle. Tom'a tam olarak bana söylediğini söyle. Vladivostok is a city in Russia. Vladivostok, Rusya'da bir kenttir. Vladivostok, Rusya'da yer alan bir şehirdir. The difference between the two terms is not clear. İki dönemin arasındaki fark açık değil. İki terim arasındaki fark net değildir. Sami showed Layla Salima's e-mails. Sami, Leyla'ya Salima'nın e-postalarını gösterdi. Sami, Layla Salima'nın e-postalarını gösterdi. Did you see the solar eclipse yesterday? Dünkü Güneş tutulmasını gördün mü? Dünkü güneş tutulmasını gördün mü? None of my friends are online. Arkadaşlarımın hiçbiri çevrimiçi değil. Arkadaşlarımın hiçbiri internette yok. I think we're just about finished. Sanırım bitirmek üzereyiz. Sanırım işimiz bitmek üzere. What you're doing right now is a felony. Şu anda yaptığın şey bir suç. Şu anda yaptığın şey bir suç. I can understand Hungarian, but I can't speak it. Macarcayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum. Macarcayı anlayabiliyorum ama konuşamıyorum. Where do you sleep? Nerede uyursun? Nerede uyuyorsun? I've missed them. Onları özledim. Onları özledim. What brought you to Boston? Sizi Boston'a ne getirdi? Seni Boston'a getiren nedir? There is no difference. Hiç fark yok. Hiçbir fark yok. Did I say that, I have it? Ona sahip olduğumu sana söyledim mi? Bunu ben mi söyledim? The girl resembles her mother. O kız, annesine benziyor. Kız annesine benziyor. Tatoeba is addictive. Tatoeba bağımlılıktır. Tatoeba bağımlılık yapıyor. Boys give promises very easily, but they as easily forget them. Erkekler çok kolay söz verirler fakat onları kolay unuturlar. Oğlanlar çok kolay söz verirler, ama kolayca unuturlar. Tom was a pain. Tom bir sancıydı. Tom tam bir baş belasıydı. Tom can dance better than Mary. Tom Mary'den daha iyi dans edebilir. Tom, Mary'den daha iyi dans edebilir. Tom said he hoped that Mary wouldn't do that. Tom, Mary'nin onu yapmayacağını umduğunu söyledi. Tom, Mary'nin bunu yapmayacağını umduğunu söyledi. No one recognized Tom's genius while he was alive. O hayatta iken hiç kimse Tom'un dehasını tanımadı. Kimse Tom'un dehasını hayattayken tanımadı. The game was canceled because of heavy rain. Şiddetli yağmur nedeniyle, oyun iptal edildi. Oyun şiddetli yağmur nedeniyle iptal edildi. Please tell me this isn't really happening. Lütfen bana bunun gerçekten olmadığını söyle. Lütfen bunun gerçek olmadığını söyle. Sami looked like a caveman. Sami mağara adamı gibi görünüyordu. Sami mağara adamı gibi görünüyordu. Tom was very gullible. Tom çok kolay aldatılırdı. Tom çok saftı. I can't believe it! Ben ona inanamıyorum! İnanamıyorum! I've been very busy since the new term started. Yeni dönem başladığından beri çok meşgulüm. Yeni dönem başladığından beri çok meşgulüm. Tom never goes to school by bus. Tom asla okula otobüsle gitmez. Tom asla otobüsle okula gitmez. This book is heavy reading. Bu kitap, okumak için ağırdır. Bu kitap çok ağır. He came down the hill on his bicycle. O, bisikleti ile tepeden indi. Bisikletiyle tepeden indi. The forest is teeming with life. Orman yaşamla iç içedir. Orman hayat dolu. There's nobody left to help us. Bize yardım edecek kimse kalmadı. Bize yardım edecek kimse kalmadı. I bought an old lamp. Ben eski bir lamba satın aldım. Eski bir lamba aldım. Today, most people in the world condemn slavery. Günümüzde dünyadaki çoğu insan köleliği kınıyor. Bugün dünyadaki çoğu insan köleliği kınıyor. The man suspected of murdering Tom has been arrested by the police. Tom'u öldürdüğünden şüphelenilen adam polis tarafından tutuklandı. Tom'u öldürmekten şüphelenilen adam polis tarafından tutuklandı. I need to tell Tom the truth. Tom'a doğruyu söylemem gerekiyor. Tom'a gerçeği söylemeliyim. Tom thinks we can take care of ourselves. Tom kendimize bakabileceğimizi düşünüyor. Tom başımızın çaresine bakabileceğimizi düşünüyor. There's no point doing that. Onu yapmanın bir anlamı yok. Bunu yapmanın bir anlamı yok. I think you might be able to help me. Bana yardım edebileceğini düşünüyorum. Sanırım bana yardım edebilirsin. Tom was such a cute kid. Tom çok şirin bir çocuktu. Tom çok tatlı bir çocuktu. It's fine with me. Bana uyar. Benim için sorun yok. I was advised not to do that. Bana onu yapmamam tavsiye edildi. Bunu yapmamam tavsiye edildi. The pain is agonizing. Ağrı kıvrandırıyor. Acı çok acı veriyor. I want Tom arrested for murder. Tom'un cinayet için tutuklanmasını istiyorum. Tom'un cinayetten tutuklanmasını istiyorum. You don't know how tired I was. Ne kadar yorgun olduğumu bilmiyorsun. Ne kadar yorgun olduğumu bilemezsin. Tom didn't know that Mary had intended to go yesterday. Tom, Mary'nin dün gitmek istediğini bilmiyordu. Tom, Mary'nin dün gitmeyi planladığını bilmiyordu. I have seen her playing the piano. Onu piyano çalarken gördüm. Onu piyano çalarken gördüm. How many stars and planets are there in the universe? Evrende kaç tane yıldız ve gezegen var? Evrende kaç tane yıldız ve gezegen var? The good news brought tears to her eyes. İyi haber, onun gözlerine gözyaşı getirdi. İyi haber onun gözlerini yaşarttı. We can't go into that now. Şimdi ona giremeyiz. Şimdi o konuya giremeyiz. We need to finish this. Bunu bitirmemiz gerek. Bu işi bitirmeliyiz. There's no entertainment in the countryside. Kırsal bölgede hiç eğlence yoktur. Kırsal kesimde eğlence yoktur. But we know his intentions are good. Ancak onun niyetinin iyi olduğunu biliyoruz. Ama niyetinin iyi olduğunu biliyoruz. Do you really expect Tom to arrive on time? Gerçekten Tom'un zamanında gelmesini bekliyor musun? Tom'un zamanında gelmesini gerçekten bekliyor musun? Will we arrive in time? Zamanında varır mıyız? Zamanında varabilecek miyiz? Tom doesn't have a clue, does he? Tom'un bir ipucu yok, değil mi? Tom'un hiçbir fikri yok, değil mi? The government and industry are cooperating to fight pollution. Hükümet ve endüstri çevre kirliliğiyle mücadele etmek için işbirliği yapıyor. Hükümet ve sanayi kirlilikle mücadelede işbirliği yapıyor. I couldn't find Tom. Tom'u bulamadım. Tom'u bulamadım. Tom said that Mary was ready to go. Tom, Mary'nin gitmeye hazır olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin hazır olduğunu söyledi. Tom hasn't been living in Boston long. Tom uzun süredir Boston'da yaşamıyor. Tom uzun zamandır Boston'da yaşamıyor. Tom is just pretending. Tom sadece numara yapıyor. Tom sadece rol yapıyor. Deodoro da Fonseca was the first president of Brazil. Galileo and isaac Newton were great physicists. Deodoro da Fonseca Brezilya'nın ilk cumhurbaşkanıydı. Galileo ve Isaac Newton büyük fizikçilerdi. Deodoro da Fonseca Brezilya'nın ilk başkanıydı Galileo ve Isaac Newton büyük fizikçilerdi. Laurie is a girl. Laurie bir kızdır. Laurie bir kız. Why are Tom and Mary in Boston? Tom ve Mary neden Boston'dalar? Tom ve Mary neden Boston'da? The police treated Tom like a common criminal. Polis Tom'a sıradan bir suçlu gibi davrandı. Polis Tom'a sıradan bir suçlu gibi davrandı. You alone can do this. Tek başına bunu yapabilirsin. Bunu tek başına yapabilirsin. It was on the list. Bu, listedeydi. Listedeydi. Tom is learning French because he eventually wants to live in a French-speaking country. Tom sonunda Fransızca konuşan bir ülkede yaşamak istediği için Fransızca öğreniyor. Tom Fransızca öğreniyor çünkü sonunda Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istiyor. I'm willing to do whatever it takes. Neye mal olursa olsun yapmaya hazırım. Ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Was that all you said to her? Ona söylediğinin hepsi bu muydu? Tek söylediğin bu muydu? Tom and Mary are both wearing brown hats. Tom ve Mary her ikisi de kahverengi şapka giyiyorlar. Tom ve Mary kahverengi şapka takıyorlar. Tom wasn't last. Mary was. Tom sonuncu değildi. Mary sonuncuydu. Tom sonuncu değildi, Mary'ydi. She is quite satisfied with her life as it is. Hayatından olduğu gibi oldukça memnun. Bu haliyle hayatından oldukça memnun. Tom was bald. Tom dazlaktı. Tom keldi. That conference is held every year. O konferans her yıl düzenlenir. Bu konferans her yıl düzenlenmektedir. Don't you want to see that happen again? Onun bir daha olmasını görmek istemiyor musun? Bunun tekrar olmasını istemiyor musun? So what did you do? Peki sen ne yaptın? Peki sen ne yaptın? Tom still owes me some money. Tom'un hala bana biraz para borcu var. Tom'un hala bana borcu var. Tom should do nothing. Tom hiçbir şey yapmamalı. Tom hiçbir şey yapmamalı. Tom finished his shift and went home. Tom vardiyasını bitirdi ve eve gitti. Tom vardiyasını bitirip eve gitti. My dad said no. Babam hayır dedi. Babam hayır dedi. Tom may be in for a big surprise. Tom için büyük sürpriz olabilir. Tom büyük bir sürpriz bekliyor olabilir. Do you understand what Tom is saying? Tom'un ne dediğini anlıyor musun? Tom'un ne dediğini anlıyor musun? What percentage of the students are admitted to colleges? Öğrencilerin yüzde kaçı üniversitelere kabul edilmektedir? Öğrencilerin yüzde kaçı üniversitelere kabul ediliyor? Mary is an elf. Mary bir cin. Mary bir elf. The Bill of Rights amended the U.S. Constitution. İnsan hakları beyannamesi ABD Anayasasını değiştirdi. Haklar Tasarısı ABD Anayasası'nı değiştirdi. They say never wake a sleepwalker. Onlar asla bir uyurgezeri uyandırma derler. Bir uyurgezeri asla uyandırma derler. Kill all the zombies. Tüm zombileri öldürün. Tüm zombileri öldürün. The police think you did it. Polis onu senin yaptığını düşünüyor. Polis senin yaptığını düşünüyor. Cookie is my dog. Cookie benim köpeğimdir. Kurabiye benim köpeğim. Cooking is my secret passion. Aşçılık benim gizli tutkumdur. Yemek pişirmek benim gizli tutkum. Let's not give Tom the chance to do that. Tom'a, onu yapma şansı tanımayalım. Tom'a bunu yapma şansı vermeyelim. This caught us by surprise. Bu bizi şaşırttı. Bu bizi gafil avladı. That's when I went to the police. Polise gittiğim zaman budur. İşte o zaman polise gittim. Computers have no family. Bilgisayarların ailesi yok. Bilgisayarların ailesi yoktur. I didn't plan on singing here tonight. Bu gece burada şarkı söylemeyi planlamadım. Bu gece burada şarkı söylemeyi planlamamıştım. Sami convinced Layla to convert to Islam. Sami Leyla'yı Müslüman olmaya ikna etti. Sami, Layla'yı İslam'a dönmeye ikna etti. We talk about it every day. Biz her gün onun hakkında konuşuruz. Bunu her gün konuşuyoruz. I hope she marries. Umarım evlenir. Umarım evlenir. I recognized them. Ben onları tanıdım. Onları tanıdım. Tom was a typical teenager. Tom tipik bir gençti. Tom tipik bir gençti. I still don't trust Tom all that much. Tom'a hâlâ o kadar çok güvenmiyorum. Tom'a hala o kadar güvenmiyorum. I think it's appropriate. Bunun uygun olduğunu düşünüyorum. Bence bu uygun. I'm not pretty. Ben güzel değilim. Ben güzel değilim. I've bought an electric bike. Elektrikli bir bisiklet aldım. Elektrikli bisiklet aldım. Your French has gotten better. Fransızcan daha iyi oldu. Fransızcan daha iyi oldu. Layla saw Sami's profile picture and she liked it. Leyla, Sami'nin profil resmini gördü ve onu beğendi. Layla, Sami'nin profil fotoğrafını gördü ve beğendi. Tom is an extremely talented artist. Tom son derece yetenekli bir sanatçı. Tom son derece yetenekli bir sanatçıdır. Tom can't give you an answer now. Tom şu anda sana bir cevap veremez. Tom şimdi sana cevap veremez. They brought dinner. Onlar akşam yemeği getirdi. Yemek getirmişler. Could anything be more romantic? Bir şey daha romantik olabilir mi? Daha romantik bir şey olabilir mi? Apparently, Tom didn't know what to do. Görünüşe göre, Tom ne yapacağını bilmiyordu. Görünüşe göre Tom ne yapacağını bilmiyormuş. You look really nice tonight. Bu gece gerçekten güzel görünüyorsun. Bu gece çok güzel görünüyorsun. Tom said he wanted to relax a little bit. Tom biraz rahatlamak istediğini söyledi. Tom biraz rahatlamak istediğini söyledi. I have no doubts. Benim hiçbir şüphem yok. Hiç şüphem yok. Tom didn't notice anything out of the ordinary. Tom olağan dışı bir şey fark etmedi. Tom sıra dışı bir şey fark etmedi. I only have one picture of great-grandmother. Ben sadece büyük büyükannemin sadece bir resmine sahibim. Bende sadece bir tane büyük-büyükanne resmi var. It's very easy to make you worry, isn't it? Seni endişelendirmek çok kolay, değil mi? Seni endişelendirmek çok kolay, değil mi? Tom isn't a junkman. Tom bir hurdacı değil. Tom hurdacı değil. Tom's confidence is back. Tom'un güveni geri döndü. Tom'un güveni geri döndü. Building materials are expensive now. İnşaat malzemeleri şimdi pahalıdır. İnşaat malzemeleri artık pahalı. Tom stayed with me until the ambulance arrived. Ambulans gelene kadar Tom benimle kaldı. Ambulans gelene kadar Tom benimle kaldı. You already know my opinion. Benim düşüncemi zaten biliyorsun. Fikrimi zaten biliyorsun. Take a nap if you're tired. Eğer yorgunsan bir şekerleme yap. Yorgunsan biraz kestir. Tom told Mary not to worry. Tom Mary'ye endişelenmemesini söyledi. Tom, Mary'e endişelenmemesini söyledi. It is polite of him to write me back at once. Onun bana hemen yanıt yazması kibarlıktır. Bana hemen cevap vermesi çok kibar bir davranış. Tom works at a museum not too far from here. Tom buradan çok uzak olmayan bir müzede çalışıyor. Tom buraya yakın bir müzede çalışıyor. Most of the leaves have fallen. Yaprakların çoğu döküldü. Yaprakların çoğu düşmüş. We're just looking for him. Biz sadece onu arıyoruz. Biz sadece onu arıyoruz. Come at ten o'clock sharp. Saat tam onda gel. Saat tam 10'da gel. I don't want to name names. İsim vermek istemiyorum. İsim vermek istemiyorum. Tom waited for Mary in front of the school. Tom okulun önünde Mary'yi bekledi. Tom, Mary'i okulun önünde bekledi. What's your favorite domestic wine? Favori yerli şarabın nedir? En sevdiğin iç şarap hangisi? This is too big to carry. Bu taşımak için çok büyük. Bu taşıyamayacak kadar büyük. I've already gone through several marriages, but none of them gave me the happiness I deserve. Daha önce birkaç evlilik geçirdim ama onlardan hiçbiri bana hakettiğim mutluluğu vermedi. Zaten birkaç evlilik yaşadım ama hiçbiri bana hak ettiğim mutluluğu vermedi. That'll teach 'em. Bu onlara ders olacak! Bu onlara öğretir. Tom eats chocolate every day. Tom her gün çikolata yer. Tom her gün çikolata yer. It's a bargain. Bu bir pazarlık. Anlaştık. He reads better than I do. O benden daha iyi okur. Benden daha iyi okuyor. Stay put. Kımıldama. Olduğun yerde kal. You are not pregnant. Sen hamile değilsin. Hamile değilsin. I've already bought my ticket. Ben zaten biletimi aldım. Biletimi çoktan aldım. There's almost no milk in the glass. Bardakta neredeyse hiç süt yok. Bardakta neredeyse süt yok. Everyone should have a hobby. Herkesin bir hobisi olmalı. Herkesin bir hobisi olmalı. Why are you so upset? Neden bu kadar üzgünsün? Neden bu kadar üzgünsün? I don't buy that. Beni kandıramazsın. Buna inanmıyorum. For our friendship! Dostluğumuza! Arkadaşlığımız için! Tom grabbed his briefcase and headed for the door. Tom çantasını tuttu ve kapıya doğru yöneldi. Tom çantasını aldı ve kapıya yöneldi. I found it best to say nothing about the matter. Konu hakkında hiçbir şey söylememeyi en iyi buldum. Bu konuda bir şey söylememeyi daha iyi buldum. You probably don't remember. Muhtemelen hatırlamıyorsunuzdur. Muhtemelen hatırlamıyorsundur. The vampire is sucking my blood. Vampir, kanımı emiyor. Vampir kanımı emiyor. They’ve been watching that film for ages. Onlar uzun yıllardır o filmi izliyorlar. Bu filmi yıllardır izliyorlar. You bought me a gift?! Bana bir hediye mi aldın?! Bana hediye mi aldın?! Cats' eyes are very sensitive to light. Kedilerin gözleri ışığa karşı çok duyarlıdır. Kedilerin gözleri ışığa karşı çok hassastır. I was in the hospital for a week. Bir haftadır hastanedeydim. Bir hafta hastanede kaldım. We don't have a single thing to worry about. Endişelenecek tek bir şeyimiz yok. Endişelenecek tek bir şey bile yok. Tom and Mary don't know how to do that. Tom ve Mary bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Tom ve Mary bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. If I see you around here again, I'll kill you. Seni bir daha bu çevrede görürsem öldürürüm. Seni bir daha buralarda görürsem öldürürüm. You're really brave, aren't you? Gerçekten cesursun, değil mi? Çok cesursun, değil mi? She cared for her son. O oğluna baktı. Oğluna bakardı. Do Tom and Mary know about each other? Tom ve Mary birbirini tanıyor mu? Tom ve Mary birbirlerini tanıyorlar mı? What's the tallest building in Boston? Boston'da en yüksek bina nedir? Boston'daki en yüksek bina hangisi? Tom isn't willing to give it a try. Tom bunu denemeye meraklı değil. Tom denemek istemiyor. The boy attempted an escape, but failed. Genç kaçmaya yeltendi ama başaramadı. Çocuk kaçmaya çalıştı ama başaramadı. You're so lazy. Sen çok tembelsin. Çok tembelsin. I'm on my way to meet him now. Şimdi onunla tanışmak için geliyorum. Onunla buluşmaya gidiyorum. I know it won't be easy to do that. Onu yapmanın kolay olmayacağını biliyorum. Bunu yapmanın kolay olmayacağını biliyorum. Can you remember this game? Bu oyunu hatırlayabiliyor musunuz? Bu oyunu hatırlıyor musun? Do it according to this. Onu buna göre yapın. Buna göre yap. Tom went back into the cave. Tom mağaraya geri gitti. Tom mağaraya geri döndü. Dania, go call Fadil. Dania, git Fadıl'ı çağır. Dania, Fadil'i ara. We were all rooting for him. Hepimiz onu destekliyorduk. Hepimiz onu destekliyorduk. I was foolish enough to believe him. Ona inanacak kadar akılsızdım. Ona inanacak kadar aptaldım. Tom wasn't at the hotel. Tom otelde değildi. Tom otelde değildi. Her kindness has become a burden to me. Onun kibarlığı bana yük olmaya başlamıştı. Onun iyiliği benim için bir yük haline geldi. Those are all the questions I'm going to answer right now. Bunlar şimdi cevaplayacağım tüm sorular. Şu anda cevaplayacağım sorular bunlar. It was unfortunate that it rained yesterday. Dün yağmur yağması talihsizdi. Ne yazık ki dün yağmur yağdı. You are a drug addict like me! Sen benim gibi bir uyuşturucu bağımlısısın! Sen de benim gibi uyuşturucu bağımlısısın! I wish I were able to do that. Keşke bunu yapabilsem. Keşke bunu yapabilseydim. Sing us a song in French. Bize Fransızca bir şarkı söyle. Bize Fransızca bir şarkı söyle. There's something you don't seem to understand. Anlıyor gibi görünmediğin bir şey var. Anlamadığın bir şey var. You could see Tom tomorrow. Tom'u yarın görebilirsin. Yarın Tom'u görebilirsin. I have the key. Anahtarım var. Anahtar bende. I'll never forget you, Tom. Seni asla unutmayacağım, Tom. Seni asla unutmayacağım Tom. He asked me the name of Mary's father. O bana Mary'nin babasının adını sordu. Bana Mary'nin babasının adını sordu. I'm about to go to the cinema. Ben sinemaya gitmek üzereyim. Sinemaya gitmek üzereyim. They live in Helsinki, Finland. Onlar Helsinki, Finlandiya'da yaşarlar. Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de yaşamaktadırlar. I've completely lost interest in this. Ben bu konuya tamamen ilgimi kaybettim. Buna olan ilgimi tamamen kaybettim. Merry Christmas to you and your family. Sana ve ailene mutlu Noeller. Sana ve ailene mutlu Noeller. I'll give you something for the pain. Sana ağrı için bir şey vereceğim. Ağrın için sana bir şey vereceğim. You're supposed to always pay your rent on the first of the month. Her zaman ayın ilk günü kiranı ödemen gerekiyor. Her ayın başında kiranı ödemen gerekiyor. Try and calm down. Dene ve sus. Sakin olmaya çalış. I finally finished writing the report. Sonunda raporu yazmayı bitirdim. Sonunda raporu yazmayı bitirdim. Bob became a minister. Bob bir bakan oldu. Bob papaz oldu. He was patient. O, sabırlıydı. Sabırlıydı. My findings suggest that that is not the case. Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor. Bulgularım öyle olmadığını gösteriyor. That is the first step. O ilk adımdır. Bu ilk adım. I think I have what it takes to be a manager. Sanırım bir müdür olmak için gereken şeylere sahibim. Sanırım müdür olmak için gereken özelliklere sahibim. Sami wore his favorite hat. Sami en sevdiği şapkayı giydi. Sami en sevdiği şapkayı takmıştı. Northern Algeria is highly urbanized. Kuzey Cezayir oldukça kentleşmiş durumda. Kuzey Cezayir şehirleşmiştir. No major announcements are expected. Büyük duyurular beklenmiyor. Büyük bir duyuru beklenmiyor. To live is to suffer. Yaşamak, acı çekmektir. Yaşamak acı çekmektir. She can speak both English and German. O hem İngilizce hem de Almanca konuşabilir. Hem İngilizce hem de Almanca konuşabiliyor. I still haven't finished the architecture course. Mimarlık kursunu hâlâ bitirmedim. Mimarlık dersini hala bitirmedim. It might have been Miss Satoh who sent these flowers. Bu çiçekleri gönderen Bayan Satoh olabilirdi. Bu çiçekleri gönderen Bayan Satoh olabilir. I fully agree with this. Ben buna tamamen katılıyorum. Buna tamamen katılıyorum. I explained to Tom what needed to be done. Ne yapılması gerektiğini Tom'a açıkladım. Tom'a yapılması gerekeni açıkladım. Tom walked over to where Mary was seated. Tom Mary'nin oturduğu yere doğru yürüdü. Tom Mary'nin oturduğu yere doğru yürüdü. He helped me a lot. O bana çok yardım sağladı. Bana çok yardım etti. I don't know why Tom was absent. Tom'un neden yok olduğunu bilmiyorum. Tom neden yoktu bilmiyorum. I know how that sounds. Onun nasıl göründüğünü biliyorum. Kulağa nasıl geldiğini biliyorum. He embraced his son warmly. O, oğlunu içtenlikle kucakladı. Oğlunu sıcak bir şekilde kucakladı. We now have all the evidence we need to convict Tom Jackson. Şu anda Tom Jackson'u mahkûm etmek için ihtiyacımız olan tüm kanıta sahibiz. Tom Jackson'ı mahkum etmek için gereken tüm kanıtlar elimizde. Tom especially likes going to Italian restaurants. Tom özellikle İtalyan restoranına gitmeyi sever. Tom özellikle İtalyan restoranlarına gitmeyi seviyor. No complaints have been reported. Hiçbir şikayet bildirilmedi. Herhangi bir şikayet bildirilmedi. I just want to say thank you. Ben sadece size teşekkür etmek istiyorum. Sadece teşekkür etmek istiyorum. Tom promised me he'd help me paint my garage. Tom garajımı boyamama yardım edeceğine söz verdi. Tom garajımı boyamama yardım edeceğine söz verdi. You need to help me find them. Onları bulmama yardım etmelisin. Onları bulmama yardım etmelisin. Where could Tom possibly be? Tom muhtemelen nerede olabilir? Tom nerede olabilir? The management of that company is sexist. O şirketin yönetimi cinsiyetçidir. O şirketin yönetimi cinsiyet ayrımcılığıdır. The accident was due to the driver's carelessness. Kaza, sürücünün dikkatsizliğinden dolayı meydana geldi. Kaza sürücünün dikkatsizliği yüzünden oldu. Tom said Mary doesn't need to do that. Tom, Mary'nin bunu yapmasına gerek olmadığını söyledi. Tom, Mary'nin bunu yapmasına gerek olmadığını söyledi. He has a good reputation no matter where he goes. Nereye giderse gitsin iyi bir üne sahiptir. Nereye giderse gitsin iyi bir şöhreti var. He's got a joker. Jokeri var. Bir jokeri var. I have things to do tomorrow. Yarın yapacak işlerim var. Yarın yapacak işlerim var. He is proficient in English. O, İngilizcede yeterlidir. İngilizcede ustadır. The coffee shop is haunted by aspiring artists. Bu kafe dükkanı gelecek vadeden sanatçılar tarafından ziyaret edilir. Kahveciye hevesli sanatçılar musallat oldu. Most people here don't do that. Buradaki çoğu insan bunu yapmaz. Buradaki çoğu insan bunu yapmaz. He is a masked hero; we can trust him. O maskeli bir kahraman; ona güvenebiliriz. O maskeli bir kahraman, ona güvenebiliriz. The dog was hit by a car. Köpek bir araba tarafından çarpıldı. Köpeğe araba çarptı. We galloped our horses over the hill. Tepenin üstünde atlarımızı dört nala koşturduk. Atlarımızı tepeye doğru dörtnala koştuk. I'll bet you looked beautiful when you were young. Gençken güzel göründüğüne bahse girerim. Eminim gençken çok güzel görünüyordun. Do you really want me to tell Tom that you were the one who killed his father? Onun babasını öldüren biri olduğunu Tom'a gerçekten söylememi istiyor musun? Tom'a babasını öldürenin sen olduğunu söylememi mi istiyorsun? I think Tom doesn't swim very often, but I could be wrong. Sanırım tom çok sık yüzmez ama yanılabilirim. Tom çok sık yüzmez ama yanılıyor olabilirim. Was John Brown a terrorist or a freedom fighter? John Brown bir terörist mi yoksa bir özgürlük savaşçısı mıydı? John Brown bir terörist miydi yoksa özgürlük savaşçısı mıydı? We look up to him. Biz ona hayranlık duyarız. Ona saygı duyuyoruz. I can do without his help. Onun yardımı olmadan yapabilirim. Onun yardımı olmadan da yapabilirim. I'll find someone else to help me. Bana yardım edecek başka birini bulacağım. Bana yardım edecek başka birini bulurum. I never suspected anything. Asla hiçbir şeyden şüphelenmedim. Hiçbir şeyden şüphelenmedim. Come on, Finnish isn't that hard. Hadi, Fince o kadar zor değil. Hadi ama, Fince o kadar da zor değil. He wasn't a good politician. O iyi bir politikacı değildi. İyi bir politikacı değildi. I think we lost Tom. Sanırım Tom'u kaybettik. Sanırım Tom'u kaybettik. Tom was a bit drunk. Tom biraz sarhoştu. Tom biraz sarhoştu. Why didn't you say something before? Neden daha önce bir şey söylemedin? Neden daha önce bir şey söylemedin? What time's your plane? Uçağın ne zaman? Uçağın kaçta? Tom explained his plan to both Mary and John. Tom planını hem Mary'ye hem de John'a açıkladı. Tom, Mary ve John'a planını açıkladı. Tom can't believe this. Tom buna inanamıyor. Tom buna inanamıyor. I think you still love Tom. Sanırım Tom'u hâlâ seviyorsun. Bence Tom'u hala seviyorsun. You said you loved him. Onu sevdiğini söyledin. Onu sevdiğini söylemiştin. I'm not lucky. Şanslı değilim. Şanslı değilim. No one wants that to happen. Hiç kimse onun olmasını istemiyor. Kimse bunun olmasını istemez. If it gets boring, I'll go home. Bu sıkıcı olursa eve giderim. Sıkıcı olmaya başlarsa, eve giderim. I can't afford to have children. Ben çocuk sahibi olmayı göze alamam. Çocuk sahibi olmayı göze alamam. The army was involved in a number of brilliant actions during the battle. Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı. Ordu muharebe sırasında birçok parlak eylemin içinde yer aldı. Ageing is a disease that you must die of. Yaşlanma ölmek zorunda olduğunuz bir hastalıktır. Yaşlanmak, ölmen gereken bir hastalıktır. Old friends contacted me. Eski arkadaşlar benimle bağlantıya geçtiler. Eski arkadaşlarım benimle temasa geçti. We like Chinese food. Biz Çin yemeğini severiz. Çin yemeklerini severiz. Try to open the door. Kapıyı açmayı dene. Kapıyı açmaya çalış. So far, nobody's laughed at any of Tom's jokes. Şimdiye kadar hiç kimse Tom'un şakalarından hiçbirine gülmedi. Şimdiye kadar kimse Tom'un şakalarına gülmedi. Why don't we flip a coin? Neden yazı tura atmıyoruz? Yazı tura atalım mı? Tom wrote to Mary about John. Tom, Mary'e John hakkında yazdı. Tom, Mary'ye John hakkında yazdı. What you do with them is up to you. Onlarla ne yapacağınız size kalmış. Onlarla ne yapacağın sana kalmış. Does Tom think Mary likes him? Tom, Mary'nin ondan hoşlandığını düşünüyor mu? Tom, Mary'nin ondan hoşlandığını mı düşünüyor? They named the library after me. Onlar kütüphaneye benim adımı verdiler. Kütüphaneye benim adımı verdiler. I'm having some problems compiling this software. Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum. Bu yazılımı derlemede bazı sorunlar yaşıyorum. That's a brilliant plan. Bu dâhice bir plan. Bu harika bir plan. Where do you plan to go on vacation next summer? Önümüzdeki yaz tatilde nereye gitmeyi planlıyorsun? Gelecek yaz tatile nereye gitmeyi planlıyorsun? You came at the right time. Doğru zamanda geldiniz. Doğru zamanda geldin. Tom got right to the point. Tom hemen konuya girdi. Tom hemen konuya girdi. Are you one of Tom's relatives? Sen Tom'un akrabalarından mısın? Tom'un akrabalarından biri misin? I have it with me. Üzerimde. Yanımda. I felt the house shake a little. Didn't you? Ben evin biraz sallandığını hissettim, sen hissetmedin mi? Evin biraz sarsıldığını hissettim. I am dumbfounded. Ben hayrete düştüm. Şaşırdım. Did Tom say why Mary isn't here today? Tom Mary'nin neden bugün burada olmadığını söyledi mi? Tom, Mary'nin neden bugün burada olmadığını söyledi mi? Tom took a lot of pictures. Tom bir sürü fotoğraf çekti. Tom bir sürü fotoğraf çekti. How long were you at the party? Ne kadar süre partideydin? Partide ne kadar kaldın? Tom couldn't find anyone to help him. Tom kendisine yardım edecek birini bulamadı. Tom ona yardım edecek birini bulamadı. You can use that phone. O telefonu kullanabilirsiniz. O telefonu kullanabilirsin. Tom cried as he read Mary's letter. Tom Mary'nin mektubunu okurken ağladı. Tom, Mary'nin mektubunu okurken ağladı. I have recently given up smoking. Son zamanlarda sigara içmeyi bıraktım. Son zamanlarda sigarayı bıraktım. You don't deserve to call yourself a European! Kendine bir Avrupalı ​​demeyi hak etmiyorsun! Kendine Avrupalı demeyi hak etmiyorsun! Tom was a prisoner of war for three years. Tom üç yıldır bir savaş esiriydi. Tom üç yıl boyunca savaş esiriydi. Emily is a college student. Emily bir kolej öğrencisidir. Emily üniversite öğrencisi. I'm allergic to dust. Toza allerjim var. Toza alerjim var. Tom got here less than ten minutes ago. Tom on dakikadan daha az bir sürede buraya geldi. Tom 10 dakikadan az bir süre önce geldi. You cannot lose. Kaybedemezsin. Kaybedemezsin. It is a black hole. O bir kara delik. Bu bir kara delik. You're repulsive. Sen iğrençsin. İğrençsin. Tom is bothering me. Tom beni rahatız ediyor. Tom beni rahatsız ediyor. The new rotas are in the office. Yeni görev listeleri ofistedir. Yeni rotalar ofiste. She is wearing a hat. O bir şapka takıyor. Şapka takıyor. The liner called at Hong Kong. Yolcu gemisi Hong Kong'a uğradı. Gemici Hong Kong'dan aradı. I was hoping I could go back to the beach next weekend. Önümüzdeki hafta sonu plaja tekrar gidebileceğimi umuyordum. Gelecek hafta plaja geri dönmeyi umuyordum. I fully agree with his text. Ben onun metnine tamamen katılıyorum. Onun mesajına tamamen katılıyorum. We need all of them. Onların hepsine ihtiyacımız var. Hepsine ihtiyacımız var. Tom thought Mary might not know John. Tom, Mary'nin John'ı tanımayabileceğini düşündü. Tom, Mary'nin John'u tanımayabileceğini düşündü. New York is a multi-racial city. New York çok ırklı bir şehirdir. New York çok ırklı bir şehirdir. I couldn't attend the party on account of illness. Hastalık yüzünden partiye katılamadım. Hasta olduğum için partiye katılamadım. This picture shows how stupid I used to look. Bu resim eskiden ne kadar aptalca göründüğümü gösteriyor. Bu resim eskiden ne kadar aptal göründüğümü gösteriyor. Tom said he thought Mary needed to be more careful. Tom Mary'nin daha dikkatli olması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Tom, Mary'nin daha dikkatli olması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Is that a challenge? Bu bir meydan okuma mı? Bu bir meydan okuma mı? I asked Tom why he had to do that. Tom'a neden onu yapmak zorunda olduğunu sordum. Tom'a bunu neden yapmak zorunda olduğunu sordum. We're still getting to know each other. Biz hâlâ birbirimizi tanıyoruz. Hala birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. I wish you'd both keep quiet. Keşke ikini de sessiz olsanız. Keşke ikiniz de sessiz olsanız. Needless to say, getting up early is important. Hiç söylemeye gerek yok, erken kalkmak önemlidir. Söylememe gerek yok, erken kalkmak önemlidir. I have to find a faster route. Daha hızlı bir rota bulmak zorundayım. Daha hızlı bir yol bulmalıyım. Can you wake me up at seven o'clock tomorrow morning? Yarın sabah yedide beni uyandırabilir misin? Yarın sabah yedide beni uyandırabilir misin? Tom proved them wrong. Tom onları yanlış kanıtladı. Tom yanıldıklarını kanıtladı. She is just an ordinary girl. O sadece sıradan bir kız. O sadece sıradan bir kız. I want to know where you've been. Nerede olduğunu bilmek istiyorum. Nerede olduğunu bilmek istiyorum. Tom likely won't win. Tom muhtemelen kazanmayacak. Tom muhtemelen kazanamayacak. I like it even though it's worthless. Değersiz olmasına rağmen, onu seviyorum. Değersiz olmasına rağmen seviyorum. The lamp needs to be filled with oil. Lamba yağ ile doldurulmalı. Lambanın yağla dolması gerekiyor. Tom got home just before the storm hit. Tom fırtına vurmadan hemen önce eve döndü. Tom fırtınadan hemen önce eve geldi. Tom is Mary's private tutor. Tom, Mary'nin özel öğretmeni. Tom, Mary'nin özel öğretmeni. You look very happy this morning. Bu sabah çok mutlu görünüyorsun. Bu sabah çok mutlu görünüyorsun. I drank a little beer. Biraz bira içtim. Biraz bira içtim. If the government wants to write news, it is not news. Hükümet haber yazmak istiyorsa, bu bir haber değildir. Eğer hükümet haber yazmak istiyorsa, bu haber değil. Sami let Layla live. Sami, Leyla'nın yaşamasına izin verdi. Sami, Layla'nın yaşamasına izin verdi. Tom was very courteous. Tom çok kibardı. Tom çok nazikti. We sometimes swim in the lake. Biz bazen gölde yüzeriz. Bazen gölde yüzeriz. I'll go on Sunday. Pazar günü gideceğim. Pazar günü gideceğim. I have a lunch date with Mary. Mary ile bir öğle yemeği buluşmam vardı. Mary ile öğle yemeği randevum var. Tom was wearing a straw hat. Tom bir hasır şapka giyiyordu. Tom hasır şapka takıyordu. Tom is going to have to stay in the hospital for another three weeks. Tom üç hafta daha hastanede kalmak zorunda kalacak. Tom üç hafta daha hastanede kalmak zorunda kalacak. Illness prevented me from calling on you. Hastalık seni aramamı engelledi. Hastalık sana seslenmeme engel oldu. Who broke this? Bunu kim kırdı? Bunu kim kırdı? Remember your humanity, and forget the rest. İnsanlığını hatırla ve gerisini unut. İnsanlığını hatırla ve gerisini unut. There were two Spanish firemen, called José and Josbí. Orada Jose ve Josbi adında iki İspanyol itfaiyeci vardı. José ve Josbí adında iki İspanyol itfaiyeci vardı. Is Tom feeling better today? Tom bugün daha iyi hissediyor mu? Tom bugün daha iyi mi? Mars contains highlands which occur in the southern hemisphere. Mars güney yarım kürede oluşan yaylalar içeriyor. Mars, güney yarımkürede meydana gelen yüksek alanları içerir. I spoke to the doctors in French. Doktorlarla Fransızca konuştum. Doktorlarla Fransızca konuştum. I think we should give up. Bence vazgeçmeliyiz. Bence vazgeçmeliyiz. I have two tickets to a piano concert. Would you like to go with me? Bir piyano konseri için iki biletim var. Benimle gitmek ister misin? Piyano konserine iki biletim var. We've got to get help. Biz yardım almak zorundayız. Yardım çağırmalıyız. He showed his photograph album to me. Bana fotoğraf albümünü gösterdi. Fotoğraf albümünü bana gösterdi. I went to bed early, for I was tired. Ben erkenden yatmaya gittim, zira yorgundum. Yorgun olduğum için erken yattım. The wind still blows strongly. Rüzgar hala güçlü esiyor. Rüzgar hala güçlü esiyor. New Year's arriving. Yılbaşı geliyor. Yeni yıl yaklaşıyor. Thank God it's Friday. Tanrıya şükür bugün Cuma. Tanrı'ya şükür bugün cuma. Tom is going to Boston, isn't he? Tom Boston'a gidiyor, değil mi? Tom Boston'a gidiyor, değil mi? What are your influences? Etkileriniz nedir? Etkilediğin şeyler nelerdir? Tom is at home. Tom evde. Tom evde. I guess I'm not that busy. Ben o kadar meşgul değilim sanırım. Sanırım o kadar meşgul değilim. Anyone could do that. Herhangi biri onu yapabilir. Bunu herkes yapabilir. These butterflies are rare in our country. Bu kelebekler ülkemizde nadirdir. Bu kelebekler ülkemizde nadir bulunur. She was fascinated. O büyülenmişti. Çok etkilenmişti. Tom wandered off. Tom esas konudan ayrıldı. Tom ortalıktan kayboldu. She's a nurse and she works here. O bir hemşire ve burada çalışıyor. O bir hemşire ve burada çalışıyor. Jean and Kate are twins. Jean ve Kate ikizler. Jean ve Kate ikiz. I can't drink alcohol. Alkol içemem. Alkol içemem. Sami made a decision to go to Egypt. Sami, Mısır'a gitmek için bir karar aldı. Sami Mısır'a gitmeye karar verdi. Stay where I can see you. Seni görebileceğim bir yerde kal. Seni görebileceğim bir yerde kal. Aren't you convinced Tom was the one who did that? Onu yapan kişinin Tom olduğundan emin değil misin? Bunu yapanın Tom olduğuna ikna olmadın mı? You teach Arabic. Arapça öğretiyorsun. Arapça öğretiyorsun. Na'vi language is used in Avatar. Na'vi dili Avatar'da kullanılır. Avatar'da Na'vi dili kullanılır. Oh my god! I've killed a pregnant woman! Tanrım! Hamile bir kadını öldürdüm! Aman Tanrım, hamile bir kadını öldürdüm! I have a lot of friends in Germany. Almanya'da birçok arkadaşım var. Almanya'da çok arkadaşım var. Have you heard from her recently? Son zamanlarda ondan haber aldın mı? Son zamanlarda ondan haber aldın mı? Whatever she says is true. O ne derse doğrudur. Söylediği her şey doğru. Tom's eye color is green. Tom'un göz rengi yeşildir. Tom'un göz rengi yeşildir. My back is sore. Sırtım acıyor. Sırtım ağrıyor. When will the train arrive? Tren ne zaman gelecek? Tren ne zaman gelecek? Tom is very wealthy. Tom çok zengin. Tom çok zengin. I finished translating for today. Bugün için tercümeyi bitirdim. Bugün için çevirmenliği bitirdim. I can't teach French. Ben Fransızca öğretemem. Fransızca öğretemem. Tom regretted what he did. Tom yaptığından pişman oldu. Tom yaptığı şeyden pişmandı. I will dance on your grave. Ben senin mezarının üzerinde dans edeceğim. Mezarında dans edeceğim. I think they know you. Sanırım onlar seni tanıyor. Sanırım seni tanıyorlar. Do you have a gun in your house? Evinde bir silahın var mı? Evinde silah var mı? Main Street was blocked off all morning for the parade. Ana cadde tören için bütün sabah bloke edildi. Ana cadde bütün sabah geçit töreni için kapalıydı. Tom kept writing. Tom yazmaya devam etti. Tom yazmaya devam etti. We're shooting. Ateş ediyoruz. Çekiyoruz. Why are you going? Neden gidiyorsun? Neden gidiyorsun? Fadil took Dania's family hostage. Fadıl, Dania'nın ailesini rehin aldı. Fadil Dania'nın ailesini rehin aldı. I'm not drunk. I'm as sober as a judge. Sarhoş değilim. Yargıç kadar ayığım. Sarhoş değilim, yargıç kadar ayığım. My colleague filled in for me while I was sick. İş arkadaşlarım ben hastayken benim yerimi doldurdular. Ben hastayken iş arkadaşım yerime baktı. They were really happy. Onlar gerçekten mutluydu. Gerçekten mutluydular. There's no excuse for Tom's behavior. Tom'un davranışı için mazeret yok. Tom'un davranışlarının bir mazereti yok. I forgot that you're Tom's friend. Tom'un arkadaşı olduğunu unuttum. Tom'un arkadaşı olduğunu unutmuşum. Tom put on his sunglasses. Tom güneş gözlüğünü taktı. Tom güneş gözlüklerini taktı. This does me good. Bu bana iyi geliyor. Bu bana iyi geliyor. He's dishonest. O sahtekar. O sahtekarın teki. You'd better get up early. Erken kalksan iyi olur. Erken kalksan iyi olur. Tom knew that I was desperate to do that. Tom bunu yapmak için umutsuz olduğumu biliyordu. Tom bunu yapmak için çaresiz olduğumu biliyordu. He's playing Monopoly. O Monopoly oynuyor. Monopoly oynuyor. Unfortunately, these beautiful words are not mine. Maalesef bu güzel kelimeler benim değil. Ne yazık ki, bu güzel sözler bana ait değil. I didn't mean to spook you. Seni korkutmak istemedim. Seni korkutmak istemedim. Who should I give this to? Bunu kime vermeliyim? Bunu kime vereyim? Did you happen to see the accident? Kazayı gördün mü? Kazayı gördün mü? The deer was killed by hunters. Geyik avcılar tarafından öldürüldü. Geyik avcılar tarafından öldürüldü. Tom is fast, isn't he? Tom hızlı, değil mi? Tom hızlı, değil mi? This is my I.D. card. Bu benim kimlik kartım. Bu benim kimlik kartım. It's difficult to analyze. Analiz etmek zor. Analiz etmesi zor. Her name's Irina. Onun adı Irina. Adı Irina. I'd like to meet his father. Ben onun babasıyla tanışmak istiyorum. Babasıyla tanışmak istiyorum. I'm sure that Tom will be here soon. Tom'un yakında burada olacağından eminim. Tom'un yakında burada olacağına eminim. Do you often take trips? Sık sık geziye çıkar mısın? Sık sık seyahat eder misin? If I'd known Tom's address, I'd have written him a letter. Tom'un adresini bilseydim ona bir mektup yazardım. Tom'un adresini bilseydim ona bir mektup yazardım. She's suffering from a serious disease. O, ciddi bir hastalıktan çekiyor. Ciddi bir hastalıktan muzdarip. Whichever way you may take, you can get to the station. Hangi yoldan gidersen git istasyona varabilirsin. Nereye gidersen git, istasyona gidebilirsin. Tom doesn't want to wait in line. Tom sırada beklemek istemiyor. Tom sırada beklemek istemiyor. Tom looks wobbly. Tom titrek görünüyor. Tom titrek görünüyor. I'm sure Tom will like Mary. Tom'un Mary'yi seveceğinden eminim. Tom'un Mary'den hoşlanacağına eminim. Today is a cloudy day. Bugün bulutlu bir gün. Bugün bulutlu bir gün. How long has Tom been sleeping? Tom ne kadar süredir uyuyor? Tom ne zamandır uyuyor? Tom never said it was possible. Tom asla bunun mümkün olduğunu söylemedi. Tom bunun mümkün olduğunu hiç söylemedi. How much time is enough? Ne kadar zaman yeterli? Ne kadar zaman yeterli? I wish Tom would stop complaining all the time. Keşke Tom sürekli şikayet etmeyi bıraksa. Keşke Tom sürekli şikayet etmeyi bıraksa. Tom thinks Mary was having fun. Tom, Mary'nin eğlendiğini düşünüyor. Tom, Mary'nin eğlendiğini düşünüyor. Tom seemed to expect nothing. Tom hiçbir şey beklemiyormuş gibi görünüyordu. Tom hiçbir şey beklemiyor gibiydi. I want to talk with the manager about the schedule. Ben program hakkında yöneticisi ile konuşmak istiyorum. Program hakkında müdürle konuşmak istiyorum. Betty came last. Betty sonuncu geldi. Betty en son geldi. This is outstanding. Bu olağanüstü. Bu olağanüstü. The water is really cold. Su gerçekten soğuk. Su çok soğuk. That's most likely the reason Tom isn't here. Büyük ihtimalle Tom'un burada olmamasının sebebi budur. Tom'un burada olmamasının sebebi de bu. Please lower your voice. Lütfen sesini alçalt. Lütfen sesini alçalt. When was the last time you did this? Bunu en son ne zaman yaptın? Bunu en son ne zaman yaptın? I couldn't fall asleep because of the noise. Gürültüden dolayı uyuyamadım. Gürültüden uyuyamıyordum. She came home disappointed. Hayal kırıklığına uğramış olarak eve geldi. Hayal kırıklığına uğrayarak eve geldi. It's been ages since I saw you last. Seni son gördüğümden beri uzun zaman oldu. Seni görmeyeli uzun zaman oldu. Tom doesn't often drink beer. Tom sık sık bira içmiyor. Tom çok sık bira içmez. The pastor gave a sermon. Papaz bir vaaz verdi. Papaz bir vaaz verdi. She always keeps her word. O, her zaman sözünü tutar. Her zaman sözünü tutar. I can't tie my shoes by myself. Ayakkabılarımı kendi başıma bağlayamam. Ayakkabılarımı tek başıma bağlayamıyorum. Tom is at the computer. Tom bilgisayarın başında. Tom bilgisayarda. I don't like getting up so early in the morning. Sabahları çok erken kalkmayı sevmiyorum. Sabah bu kadar erken kalkmayı sevmiyorum. Did you find any mistakes? Herhangi bir hata buldunuz mu? Herhangi bir hata buldun mu? Mary is my type of woman. Mary benim kadın tipim. Mary tam bana göre bir kadın. I sat on something and broke it. Bir şeyin üstüne oturdum ve onu kırdım. Bir şeyin üzerine oturdum ve onu kırdım. It was hard for you to say goodbye, wasn't it? Hoşçakal demen zordu, değil mi? Veda etmek senin için zor oldu, değil mi? Did I say you could sit there? Orada oturabileceğini söyledim mi? Oraya oturabileceğini söyledim mi? Tom is strong willed. Tom güçlü iradeli. Tom güçlü bir iradeye sahip. She wanted to become a lawyer. Avukat olmak istedi. Avukat olmak istiyordu. Tom won't leave anytime soon. Tom yakında terketmeyecek. Tom yakın zamanda gitmeyecek. Her boss is hard to deal with. Onun patronu ile uğraşmak zordur. Patronuyla başa çıkmak zor. The piano tuner discovered a hoard of gold coins hidden under the piano's keyboard. Piyano akortçusu, piyanonun klavyesinin altında gizlenmiş bir altın para zulası keşfetti. Piyano akortçu, piyanonun klavyesinin altında gizlenmiş bir yığın altın sikke keşfetti. Where do you think the path leads? Bu yolun nereye götürdüğünü düşünüyorsunuz? Sence yol nereye gidiyor? Tom asked Mary some questions, but she didn't answer any of them. Tom Mary'ye bazı sorular sordu ama o onlardan herhangi birine cevap vermedi. Tom Mary'ye bazı sorular sordu ama hiçbirine cevap vermedi. It's better to drink in moderation. Aşırıya kaçmadan içki içmek daha iyidir. Ölçülü olarak içmek daha iyidir. The bus broke down at one end of the bridge. Otobüs köprünün bir ucunda bozuldu. Köprünün bir ucunda otobüs bozuldu. She did a pretty good job. O oldukça iyi bir iş yaptı. Oldukça iyi bir iş çıkardı. Why didn't you tell Tom this? Tom'a bunu neden söylemedin? Bunu Tom'a neden söylemedin? I have four sisters and one brother. Dört kız kardeşim ve bir erkek kardeşim var. Dört kız kardeşim ve bir erkek kardeşim var. The man lost his way in the woods. Adam ormanda yolunu kaybetti. Adam ormanda yolunu kaybetti. Are you coming back tomorrow? Yarın geri geliyor musun? Yarın gelecek misin? Mary left her purse in her car. Mary çantasını arabasında bıraktı. Mary çantasını arabasında unutmuş. You are my girlfriend. Sen benim kız arkadaşımsın. Sen benim kız arkadaşımsın. I suffer from osteoporosis. Osteoporozdan muzdaribim. Osteoporoz hastasıyım. Your reputation precedes you. Sizin itibarınız önde gelir. Ününüz sizden önce geliyor. I'll see what happens. Ne olacağını göreceğim. Bakalım ne olacak. Are you absolutely sure Tom will do that? Tom'un bunu yapacağından kesinlikle emin misin? Tom'un bunu yapacağından kesinlikle emin misin? Please tell me when he'll be back. Lütfen bana onun ne zaman döneceğini söyle. Lütfen ne zaman döneceğini söyle. 'Madame Butterfly' is set in Nagasaki. 'Madame Butterfly' Nagasaki'de gösterimde. 'Madame Butterfly' Nagasaki'de belirlenmiştir. Are you really going to Boston with Tom? Gerçekten Tom'la Boston'a gidiyor musun? Gerçekten Tom'la Boston'a mı gidiyorsun? He has his trousers pressed every day. Her gün pantolonunu ütületir. Her gün pantolonunu ütülüyor. I can't remember my password. Şifremi hatırlayamıyorum. Şifremi hatırlayamıyorum. There comes the bus. Otobüs geliyor. Otobüs geliyor. Tom seems lucky. Tom şanslı görünüyor. Tom şanslı görünüyor. Has the world gone mad? Dünya çıldırmış mı? Dünya çıldırdı mı? Tom tried to persuade Mary to sell him her car. Tom, Meryem'i arabasını satmaya ikna etmeye çalıştı. Tom, Mary'yi arabasını satmaya ikna etmeye çalıştı. Tom's hungover. Tom akşamdan kalma. Tom akşamdan kalma. Tom and Mary killed time playing chess. Tom ve Mary satranç oynayarak vakit öldürdüler. Tom ve Mary satranç oynayarak zaman kaybetti. I'm going to take a short break. Kısa bir mola alacağım. Kısa bir ara vereceğim. I can't handle it. Ben bunun üstesinden gelemem. Bunu kaldıramam. We have to talk, Tom. Konuşmak zorundayız, Tom. Konuşmamız gerek, Tom. I just needed Tom for a second. Sadece Tom'a bir dakika ihtiyacım vardı. Sadece bir saniyeliğine Tom'a ihtiyacım vardı. Will you lend me your knife? Bana bıçağınızı ödünç verir misiniz? Bıçağını ödünç verir misin? He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions. Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti. Çöp işçilerinin daha iyi maaş ve çalışma koşulları için barışçıl bir şekilde saldırmasına yardım etmek için oraya gitmişti. I've never seen you smile. Senin güldüğünü hiç görmedim. Seni hiç gülümserken görmedim. I'll show Tom how to do that. Onu nasıl yapacağını Tom'a göstereceğim. Tom'a nasıl yapılacağını göstereceğim. Tom wasn't able to finish his dinner. Tom akşam yemeğini bitiremedi. Tom yemeğini bitiremedi. Don't let this get wet. Bunun ıslanmasına izin verme. Bunun ıslanmasına izin verme. Does he have a son? Onun bir oğlu var mı? Oğlu var mı? That's a pretty name. O güzel bir isim. Güzel bir isim. I'm glad it's not me. Onun ben olmadığına memnunum. İyi ki ben değilim. We'd better go look for Tom. Tom'u aramaya gitsek iyi olur. Tom'u aramaya gitsek iyi olur. The door is locked at nine o'clock. Kapı saat dokuzda kilitlenir. Kapı saat dokuzda kilitli. I'm singing in the rain. Yağmur altında şarkı söylüyorum. Yağmurda şarkı söylüyorum. May I take a message for him? Onun için bir ileti alabilir miyim? Onun için bir mesaj alabilir miyim? He wants to save the planet. O, gezegeni kurtarmak istiyor. Gezegeni kurtarmak istiyor. I am in cloud number nine. Sevinçten havalara uçuyorum. Dokuz numaralı buluttayım. Tom still intends to join the team. Tom hâlâ takıma katılmayı istiyor. Tom hala takıma katılmayı planlıyor. We ship worldwide. Biz dünya çapında gemiye bineriz. Dünya çapında gemimiz var. Tom takes his job very seriously. Tom işini çok ciddiye alır. Tom işini çok ciddiye alır. I love the way you dance. Dans etme şeklini seviyorum Dans edişine bayılıyorum. How come you didn't come? Niçin gelmedin? Neden gelmedin? I want to save them if I can. Yapabilirsem onları kurtarmak istiyorum. Elimden geldiğince onları kurtarmak istiyorum. This is the captain speaking. Burada kaptan konuşuyor. Kaptan konuşuyor. I'm still not sure about it. Ben hâlâ onun hakkında emin değilim. Hala emin değilim. The police have no suspects. Polisin hiçbir şüphelisi yok. Polisin hiç şüphelisi yok. French is spoken in France and in some parts of Italy. Fransızca Fransa'da ve İtalya'nın bazı bölgelerinde konuşulur. Fransızca Fransa'da ve İtalya'nın bazı bölgelerinde konuşulur. Layla called the police on Sami. Leyla, Sami için polisi aradı. Layla Sami için polisi aradı. I promise that we'll be listening to everything you say. Söylediğin her şeyi dinleyeceğimize söz veriyorum. Söz veriyorum söylediğin her şeyi dinleyeceğiz. Would you like to know who asked me to do that? Bunu yapmamı isteyen kişiyi bilmek ister misin? Bunu yapmamı kimin istediğini bilmek ister misin? I suggest you don't ask Tom that question. O soruyu Tom'a sormamanı öneriyorum. Tom'a bu soruyu sormamanı öneririm. I shouldn't even be here. Ben bile burada olmamalıyım. Burada bile olmamalıydım. It's going to get steadily hotter from now. Bundan sonra giderek daha sıcak olacak. Bundan sonra daha da sıcak olacak. Tom isn't angry. Tom öfkeli değil. Tom kızgın değil. I'll try to have fun tomorrow. Yarın eğlenmeye çalışacağım. Yarın eğlenmeye çalışacağım. Why aren't you taking notes? Neden not almıyorsun? Neden not almıyorsun? Do you want to go to the hospital? Hastaneye gitmek ister misin? Hastaneye gitmek ister misin? I've spent the entire morning cleaning my room. Tüm sabahı odamı temizlemekle harcadım. Bütün sabahı odamı temizlemekle geçirdim. Which of these do you consider your best painting? Bunlardan hangisini en iyi tablon olarak düşünüyorsun? Bunlardan hangisini en iyi tablo olarak görüyorsun? Jim goes to school by bus. Jim okula otobüsle gider. Jim okula otobüsle gider. Who's going to foot the bill? Hesabı kim ödeyecek? Faturayı kim ödeyecek? I know something really fun we can do tomorrow. Yarın yapabileceğimiz gerçekten eğlenceli bir şey biliyorum. Yarın yapabileceğimiz çok eğlenceli bir şey biliyorum. The man driving the bus is a good friend of mine. Otobüs süren adam benim iyi bir arkadaşım. Otobüsü kullanan adam benim iyi bir arkadaşım. Layla refused to explain herself. Leyla kendini açıklamayı reddetti. Layla açıklama yapmayı reddetti. She teaches English. O, İngilizce öğretiyor. İngilizce öğretiyor. Tom isn't my son. He's my nephew. Tom benim oğlum değil. O benim yeğenim. Tom benim oğlum değil, yeğenim. Sami was looking for Layla again. Sami, Leyla'yı tekrar arıyordu. Sami yine Layla'yı arıyordu. I was completely overwhelmed. Tamamen hırsıma yenik düşmüş durumdayım. Tamamen bunalmıştım. How did you get my number? Numaramı nasıl aldın? Numaramı nereden buldun? What's Tom's job? Tom'un işi nedir? Tom'un işi ne? Tom asked Mary to drive him to the office. Tom Mary'nin onu ofise götürmesini istedi. Tom, Mary'den onu ofise bırakmasını istedi. It has no value. Hiç değeri yok. Değeri yok. It isn't over. Bitmedi. Daha bitmedi. You can't treat me like this. Bana böyle davranamazsın. Bana böyle davranamazsın. I will be very glad to serve you. Size hizmet etmekten büyük bir mutluluk duyacağım. Size hizmet etmekten mutluluk duyarım. Tom fried an egg. Tom bir yumurta kızarttı. Tom yumurta kızarttı. Tom wouldn't allow me to help him. Tom ona yardım etmeme izin vermedi. Tom ona yardım etmeme izin vermedi. Do you know the words to that song? O şarkının sözlerini biliyor musun? Şarkının sözlerini biliyor musun? Do it Monday. Onu pazartesi yap. Pazartesi yap. We went dancing. Biz dansa gittik. Dansa gittik. He is a member of the baseball club. O beyzbol kulübünün bir üyesidir. Beyzbol kulübünün bir üyesidir. Think about your life. Hayatını düşün. Hayatını düşün. This dress is much too large for me. Bu elbise benim için çok fazla büyük. Bu elbise benim için çok büyük. Someone stole my umbrella at the bakery. Birisi fırında şemsiyemi çaldı. Birisi fırındaki şemsiyemi çalmış. Why don't you just ask her yourself? Neden onu sadece kendin sormuyorsun? Neden kendin sormuyorsun? The room charge is 100 dollars a night. Oda ücreti geceliği 100 dolar. Oda ücreti gecede 100 dolar. The Atari 2600 was popular in the early eighties. Atari 2600, seksenlerin başında popülerdi. Atari 2600 80'lerin başında popüler olmuştur. I hope no one steals my stuff. Umarım kimse eşyamı çalmaz. Umarım kimse eşyalarımı çalmaz. Tom won't go to school today. Tom bugün okula gitmeyecek. Tom bugün okula gitmeyecek. Sami was taking cocaine. Sami kokain alıyordu. Sami kokain alıyordu. I must find a way to help them. Onlara yardım etmenin bir yolunu bulmalıyım. Onlara yardım etmenin bir yolunu bulmalıyım. Did you hear the bell? Zili duydun mu? Zili duydun mu? We need to check this report for accuracy. Bu raporu doğruluğu için kontrol etmem gerekiyor. Bu raporu doğruluğu için kontrol etmeliyiz. I think you're overweight. Sanırım sen kilolusun. Bence çok kilolusun. The problem is that everyone is too scared to talk to Tom. Sorun şu ki herkes Tom ile konuşmaktan çok korkuyor. Sorun şu ki, herkes Tom'la konuşmaya korkuyor. We're almost home now, Tom. Biz şimdi neredeyse evdeyiz, Tom. Neredeyse geldik, Tom. Who's Tom talking about? Tom kim hakkında konuşuyor? Tom kimden bahsediyor? I'm learning Chinese. Çince öğreniyorum. Çince öğreniyorum. You did just fine. Sen sadece iyi yaptın. İyi iş çıkardın. He was not of interest to Tom. O, Tom'un ilgisini çekmedi. Tom'un ilgisini çekmedi. Who benefits from that? Bundan kim yararlanıyor? Bundan kimin çıkarı var? I asked Tom if he knew my brother's name. Tom'a ağabeyimin adını bilip bilmediğini sordum. Tom'a kardeşimin adını bilip bilmediğini sordum. She can't cook well. O, iyi yemek pişiremez. İyi yemek pişiremiyor. This is a direct quote. Bu direkt bir alıntı. Bu doğrudan bir alıntı. Do you know how to make a grilled cheese sandwich? Kızarmış peynirli sandvicin nasıl yapıldığını biliyor musun? Izgara peynirli sandviç yapmayı biliyor musun? Tom belched. Tom geğirdi. Tom geğirdi. Gold's heavier than iron. Altın demirden daha ağırdır. Altın demirden daha ağırdır. Let him know. Ona bildirin. Ona haber ver. When will the circumcision party be held? Sünnet partisi ne zaman düzenlenecek. Sünnet partisi ne zaman yapılacak? Certainly! Kesinlikle! Elbette! This is doable. Bu yapılabilir. Bu yapılabilir. The restaurant we're going to eat at tonight is near where I work. Bu gece yemek yiyeceğimiz restoran, çalıştığım yere yakın. Bu gece yemek yiyeceğimiz restoran çalıştığım yere yakın. I wonder who Tom will take to the dance. Tom'un kimi dansa götüreceğini merak ediyorum. Acaba Tom dansa kimi götürecek? I asked you to leave Tom alone. Sana Tom'u yalnız bırakmanı rica ettim. Tom'u rahat bırakmanı istemiştim. How many computers have you had so far? Şu ana kadar kaç tane bilgisayarın oldu? Şimdiye kadar kaç bilgisayarın vardı? I envy you. Seni kıskanıyorum. Sana imreniyorum. I don't think they're teachers. Onların öğretmen olduğunu sanmıyorum. Öğretmen olduklarını sanmıyorum. Sami was too afraid to leave. Sami ayrılmaktan çok korkuyordu. Sami gitmeye çok korkuyordu. The soldier worries about spears. Asker mızraklarla ilgili endişeleniyor. Asker mızraklar için endişelenir. They needed no money. Onların paraya ihtiyaçları yoktu. Paraya ihtiyaçları yoktu. It just makes no sense. Bu sadece mantıklı değil. Bu hiç mantıklı değil. Please be careful with that one. Lütfen ona dikkat et. Lütfen ona dikkat et. Nobody's accusing you of a crime. Hiç kimse seni bir suçla suçlamıyor. Kimse seni suçlamıyor. I heard you wanted to see me. Beni görmek istediğini duydum. Beni görmek istediğini duydum. Tom considered his answer very carefully. Tom onun cevabını çok dikkatli bir şekilde düşündü. Tom cevabını çok dikkatli değerlendirdi. You came at just the right time. Tam doğru zamanda geldin. Tam zamanında geldin. Tell me what kind of bread you'd like to eat. Ne tür ekmek yemek istediğini bana söyle. Bana ne tür bir ekmek yemek istediğini söyle. Tom left the door unlocked. Tom kapıyı kilitlemeden bıraktı. Tom kapıyı açık bırakmış. Someone just turned off the lights. Biri sadece ışıkları kapattı. Az önce biri ışıkları kapattı. It's game time. Oyun zamanı. Oyun zamanı. What is it you hope to buy? Ne satın almayı umuyorsun? Ne almayı umuyorsun? Tom was a good loser. Tom iyi bir kaybedendi. Tom iyi bir kaybedendi. We have to go on. Devam etmek zorundayız. Devam etmeliyiz. We'll call her. Biz onu arayacağız. Onu ararız. We are friends now. Şimdi arkadaşız. Artık arkadaşız. Tom likes to speak French. Tom Fransızca konuşmayı sever. Tom Fransızca konuşmayı seviyor. I wish you were here. Keşke burada olsan. Keşke burada olsaydın. He runs as fast as any other classmate. O başka bir sınıf arkadaşı kadar hızlı koşar. Diğer sınıf arkadaşları kadar hızlı koşuyor. He is slowly recovering from his illness. Hastalığını yavaşça atlatıyor. Hastalığı yavaş yavaş iyileşiyor. Not all of those books are useful. Bu kitapların hepsi kullanışlı değil. O kitapların hepsi işe yaramaz. Tom should be back by now. Tom şimdiye kadar dönmüş olmalı. Tom şimdiye kadar dönmüş olmalıydı. Why do we sneeze? Neden hapşırırız? Neden hapşırıyoruz? I'm quite certain Tom can't do that. Tom'un bunu yapamayacağından oldukça eminim. Tom'un bunu yapamayacağından eminim. What I told you about him also holds good for his brother. Onun hakkında sana söylediğim şey onun erkek kardeşi için de geçerli. Onun hakkında söylediklerim kardeşi için de iyi. Don't feed the trolls. Trolleri beslemeyin. Trolleri besleme. Maybe I shouldn't sell my canoe. Belki de kanomu satmamalıyım. Belki de kanomu satmamalıyım. Some think it is a bad idea. Bazıları onun kötü bir fikir olduğunu düşünüyor. Bazıları bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyor. Tom said that he wasn't sure he wanted to do that. Tom, bunu yapmak istediğinden emin olmadığını söyledi. Tom bunu yapmak istediğinden emin olmadığını söyledi. Tom is a friendly kid. Tom samimi bir çocuk. Tom dost canlısı bir çocuk. Here's one I forgot. Benim unuttuğum burada. İşte unuttuğum bir tane. A typhoon is coming. Bir tayfun geliyor. Bir tayfun geliyor. All the soldiers stood side by side. Bütün askerler yan yana durdu. Bütün askerler yan yana durdu. I have a metal table. Metal bir tablom var. Metal bir masam var. No one here likes Tom much. Burada hiç kimse Tom'dan pek hoşlanmaz. Burada kimse Tom'u sevmiyor. Tom is hurt, but he'll be fine. Tom yaralandı ama o iyi olacak. Tom yaralandı ama iyileşecek. Tom looks great. Tom harika görünüyor. Tom harika görünüyor. It was still there. O hâlâ oradaydı. Hala oradaydı. You're a freshman, aren't you? Sen üniversite birinci sınıf öğrencisisin, değil mi? Birinci sınıftasın, değil mi? Tom is the one who advised Mary to do that. Mary'ye bunu yapmasını tavsiye eden kişi Tom'dur. Mary'ye bunu yapmasını tavsiye eden Tom'du. I brought you a little something. Sana küçük bir şey getirdim. Sana küçük bir şey getirdim. His eyes were full of tears. Onun gözleri gözyaşları doluydu. Gözleri gözyaşlarıyla doluydu. Do they have any idea what happened? Onların ne olduğu konusunda bir fikri var mı? Ne olduğuna dair bir fikirleri var mı? What do you suggest I do? Benim ne yapmamı öneriyorsun? Ne yapmamı önerirsin? I've never hunted. Hiç avlanmadım. Ben hiç avlanmadım. It's unusual for Tom to be here so early. Tom'un bu kadar erken burada olması alışılmadık. Tom'un bu kadar erken gelmesi alışılmadık bir durum. Why do you hate your country? Neden ülkenizden nefret ediyorsunuz? Ülkenden neden nefret ediyorsun? I've already apologized for that. Onun için zaten özür diledim. Bunun için zaten özür diledim. Communism is the system practiced in the Soviet Union. Komünizm, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde uygulanmış sistemdir. Komünizm Sovyetler Birliği'nde uygulanan sistemdir. You won't regret hiring Tom. Tom'u işe aldığına pişman olmayacaksın. Tom'u işe aldığına pişman olmayacaksın. I slept lying on my face. Yüz üstü yatarak uyudum. Yüzümde yatarken uyudum. I miss Tom, too. Ben de Tom'u özledim. Ben de Tom'u özledim. You can't get back the wasted time. Harcanmış zamanı geri alamazsın. Boşa harcanan zamanı geri alamazsın. Tom shook his head and looked away. Tom başını salladı ve uzağa baktı. Tom başını salladı ve başka tarafa baktı. Do you want to see your room? Odanı görmek istiyor musun? Odanı görmek ister misin? It's shocking what they wrote about her in the newspapers. Gazetelerde onların onun hakkında yazdıkları şey şok edici. Gazetelerde onun hakkında yazdıkları şey şok edici. He sat there with his arms folded. Kolları katlı orada oturdu. Kolları katlanmış bir şekilde orada oturdu. I was very suspicious. Çok şüpheliydim. Çok şüphelenmiştim. Tom helped me out of a jam. Tom beni büyük bir dertten kurtardı. Tom bana yardım etti. I'm not used to treatment like that. Böyle tedaviye alışkın değilim. Böyle davranmaya alışık değilim. It was freezing! Hava çok soğuktu. Hava buz gibiydi! The mother didn't know what to do with her son. Annesi oğlu hakkında ne yapacağını bilmiyordu. Annesi oğluyla ne yapacağını bilmiyordu. I'll have it by the end of the week. Haftanın sonuna kadar onu sahip olacağım. Hafta sonuna kadar alırım. Tom picked up the telephone receiver and put it to his ear. Tom alısün ahizesini alıp kulağına koydu. Tom telefon alıcısını alıp kulağına dayadı. Tom hopped in the driver seat. Tom sürücü koltuğuna oturdu. Tom sürücü koltuğuna atladı. Beautiful day, innit? Güzel gün, değil mi? Güzel bir gün, değil mi? Be sure to call me up tomorrow morning. Yarın sabah beni mutlaka ara. Beni yarın sabah mutlaka ara. I came to you because I want to help. Yardım etmek istediğim için sana geldim. Sana yardım etmek istediğim için geldim. It was just a matter of time. An meselesiydi. Sadece an meselesiydi. This book is easy for you to read. Bu, okuman için kolay bir kitap. Bu kitabı okumak senin için kolay. I'm also writing the translations in English. Ben de İngilizce çeviriler yazıyorum. İngilizce çevirileri de yazıyorum. Excuse me, but may I ask you something. Affedersiniz fakat bir,şey sorabilir miyim? Affedersiniz ama size bir şey sorabilir miyim? We have to get rid of her. Ondan kurtulmak zorundayız. Ondan kurtulmalıyız. He bought vegetables and some fruit. O sebze ve biraz meyve satın aldı. Sebze ve meyve aldı. I must calculate how much money I'll spend next week. Gelecek hafta ne kadar para harcayacağımı hesaplamalıyım. Gelecek hafta ne kadar para harcayacağımı hesaplamalıyım. How much did you charge Tom to fix his car? Arabasını tamir etmek için Tom'dan ne kadar para aldın? Tom'dan arabasını tamir etmesi için ne kadar para aldın? Are you spending Valentine's Day with Tom? Sevgililer gününü Tom'la birlikte mi geçiriyorsun? Sevgililer Günü'nü Tom'la mı geçiriyorsun? I couldn't walk anymore. Daha fazla yürüyemedim. Artık yürüyemiyordum. What are you talking about, Tom? Ne hakkında konuşuyorsun, Tom? Sen neden bahsediyorsun Tom? I want to take you with me. Seni benimle götürmek istiyorum. Seni de yanımda götürmek istiyorum. Tom must stay in the hospital for at least a week. Tom en az bir hafta boyunda hastanede kalmalı. Tom en az bir hafta hastanede kalmalı. Tom should be fired immediately. Tom derhal kovulmalı. Tom hemen kovulmalı. He's angry at you for not attending the last meeting. Son toplantıya katılmadığın için o sana kızgın. Son toplantıya katılmadığın için sana kızgın. Tom, with whom I often drive to work, is a salesman. Birlikte sık sık arabayla işe gittiğim Tom, bir satıcıdır. Tom, birlikte sık sık işe gittiğim bir satıcı. Perfect! See you later. Mükemmel! Sonra görüşürüz. Harika, sonra görüşürüz. Since when do you care about what happens to us? Bize ne olduğunu ne zamandır umursuyorsun? Ne zamandan beri bize ne olacağını umursuyorsun? Sadly, "sadfully" is not a word. Ne yazık ki "sadfully" bir kelime değildir. Ne yazık ki, "üzüntülü" bir kelime değil. Everybody yells at me. Herkes bana bağırıyor. Herkes bana bağırıyor. You and I aren't like that. Sen ve ben öyle değiliz. Sen ve ben öyle değiliz. I wasn't expecting to win. Kazanmayı beklemiyordum. Kazanmayı beklemiyordum. Take a left, and it's the last house on your right. Sola dönün ve sağınızdaki son ev orasıdır. Sola dön, sağdaki son ev. Tom told Mary that he couldn't live without her. Tom Mary'ye onsuz yaşayamayacağını söyledi. Tom, Mary'e onsuz yaşayamayacağını söyledi. The machine is so delicate that it easily breaks. Makine o kadar hassas ki kolayca bozuluyor. Makine o kadar hassas ki kolayca kırılabilir. We were all alone. Hepimiz yalnızdık. Yapayalnızdık. I hate the winter. Kıştan nefret ediyorum. Kıştan nefret ediyorum. Your argument is unfounded. İddian temelsizdir. Tartışman asılsız. OK, no big deal. Pekala, hiç önemli değil. Tamam, önemli değil. You won't be able to help us. Bize yardım edemeyeceksin. Bize yardım edemezsin. I wish I could sing as well as Lady Gaga. Keşke Lady Gaga kadar iyi şarkı söyleyebilsem. Keşke Lady Gaga kadar iyi şarkı söyleyebilseydim. I heard that Tom doesn't swim very often. Tom'un çok sık yüzmediğini duydum. Tom'un çok sık yüzmediğini duydum. I realize the effort you have put into this project and I really appreciate it. Bu projeye kattığın çabanın farkındayım ve onu gerçekten taktir ediyorum. Bu proje için harcadığın çabayı anlıyorum ve bunu gerçekten takdir ediyorum. Tom was the one who thought that we should take a break. Bir mola almamız gerektiğini düşünen kişi Tom'du. Ara vermemiz gerektiğini düşünen Tom'du. I have to recharge the batteries. Bataryaları yeniden şarj etmeliyim. Pilleri şarj etmem lazım. I thought Tom and Mary were already married. Tom ve Mary'nin zaten evli olduğunu düşündüm. Tom ve Mary'nin zaten evli olduklarını sanıyordum. Are there any solutions? Herhangi bir çözüm var mı? Herhangi bir çözüm var mı? I hit him on the chin. Onun çenesine vurdum. Çenesine vurdum. Learning French is difficult. Fransızca öğrenmek zordur. Fransızca öğrenmek zordur. My mother didn't bake me a birthday cake this year. Annem bana bu yıl bir doğum günü pastası pişirmedi. Annem bu yıl bana doğum günü pastası yapmadı. Does Tom actually play the drums? Tom gerçekten davul çalar mı? Tom gerçekten davul çalıyor mu? You can't go along this road. Bu yolda devam edemezsin. Bu yoldan gidemezsin. I'll vote for Tom, of course. Tabii ki Tom için oy vereceğim. Tom'a oy vereceğim elbette. It's kind of hot, isn't it? Hava sıcak gibi , değil mi? Biraz sıcak, değil mi? Stop fooling around. Kendini oyalamayı bırak. Dalga geçmeyi bırak. It was a great debate. O büyük bir tartışmaydı. Büyük bir tartışmaydı. Tom was able to park behind the hotel. Tom otelin arkasında park etmeyi başardı. Tom otelin arkasına park edebildi. Just get away from here. Sadece buradan uzaklaş. Sadece buradan uzaklaş. Maybe Tom said something he shouldn't have. Belki Tom söylememesi gereken bir şeyi söyledi. Belki Tom söylememesi gereken bir şey söylemiştir. Tom has been doing that too long. Tom bunu çok uzun yapıyor. Tom bunu çok uzun zamandır yapıyor. Kiss my ass. Popomu öp. Kıçımı öp. He is in conference now. O, şimdi konferansta. Şu anda toplantıda. I think we'd better wait another thirty minutes. Sanırım otuz dakika daha beklesek iyi olur. Sanırım 30 dakika daha beklemeliyiz. Yuri often went to London in those days. Yuri genelde o günlerde Londra'ya gitti. Yuri o günlerde sık sık Londra'ya giderdi. Tom will go to Boston next weekend. Tom önümüzdeki hafta sonu Boston'a gidecek. Tom haftaya Boston'a gidecek. I had trouble sleeping last night. Dün gece uyumakta sorun yaşadım. Dün gece uyumakta zorlandım. They're waiting for something. Onlar bir şey bekliyor. Bir şey bekliyorlar. I don't know who Tom will go to Boston with. Tom'un Boston'a kiminle gideceğini bilmiyorum. Tom'un Boston'a kiminle gideceğini bilmiyorum. I understand that Tom is on a tight schedule, but I'd really appreciate it if I could get an appointment with him. Tom'un yoğun bir programı olduğunu anlıyorum fakat ondan bir randevu alabilsem gerçekten minnettar olurum. Tom'un yoğun bir programı olduğunu biliyorum ama onunla bir randevu alabilirsem çok memnun olurum. We'll try to do our best. Elimizden geleni yapmaya çalışacağız. Elimizden geleni yapacağız. Tom was hiding something. Tom bir şey gizliyordu. Tom bir şey saklıyordu. I think Tom is great. Sanırım Tom harika. Bence Tom harika biri. We are just in time for the last train. Son trene son anda yetiştik. Son tren için tam zamanında geldik. Tom hasn't been around. Tom etrafta değildi. Tom buralarda değildi. We're going out for lunch. Do you want to come, too? Öğle yemeği için dışarı gidiyoruz. Sen de gelmek ister misin? Yemeğe çıkıyoruz, sen de gelmek ister misin? Perhaps Tom should do that. Belki Tom onu yapmalı. Belki de Tom bunu yapmalı. I just want you to know that I'm here for you. Sadece senin için burada olduğumu bilmeni istiyorum. Sadece senin için burada olduğumu bilmeni istiyorum. Let's all go to Boston together. Hep birlikte Boston'a gidelim. Hep beraber Boston'a gidelim. Why does that name sound familiar? Neden o isim tanıdık geliyor. Bu isim neden tanıdık geliyor? I had my passport photo taken last week. Pasaport fotoğrafımı geçen hafta çektirdim. Pasaport fotoğrafımı geçen hafta çektirdim. Tom won't leave us. Tom bizi terketmeyecek. Tom bizi terk etmez. When we have a family argument, my husband always sides with his mother instead of me. Ne zaman bir aile tartışmamız olsa kocam benim yerime her zaman annesinin tarafını tutar. Ne zaman bir aile tartışması yapsak kocam benim yerime hep annesinin tarafını tutuyor. Tom laughed as he read Mary's letter. Tom Mary'nin mektubunu okurken güldü. Tom, Mary'nin mektubunu okurken güldü. Mary needs some advice. Mary'nin biraz tavsiyeye ihtiyacı var. Mary'nin tavsiyeye ihtiyacı var. I haven't yet visited Boston. Henüz Boston'u ziyaret etmedim. Boston'u henüz ziyaret etmedim. I believe it is a gift. Bunun bir hediye olduğuna inanıyorum. Bunun bir hediye olduğuna inanıyorum. Looks delicious. Think I'll try some. Lezzetli görünüyor. Sanırım biraz deneyeceğim. Lezzetli görünüyor, sanırım biraz deneyeceğim. What'll you do if it rains? Yağmur yağarsa ne yaparsın? Yağmur yağarsa ne yapacaksın? We don't have to go. Gitmek zorunda değiliz. Gitmek zorunda değiliz. I keep hoping that things will get better. İşlerin iyileşeceğini ummaya devam ediyoruz. Her şeyin daha iyi olacağını umuyorum. Tom took off his wig. Tom peruğunu çıkardı. Tom peruğunu çıkardı. He is a doctor by profession. O, meslek olarak bir doktordur. Mesleki olarak doktorluk yapmaktadır. I don't see him. Onu görmüyorum. Onu göremiyorum. The speaker tried to incite the people to rebellion. Konuşmacı insanları isyana teşvik etmeye çalıştı. Konuşmacı halkı isyana teşvik etmeye çalıştı. We should be more talkative. Daha konuşkan olmalıyız. Daha konuşkan olmalıyız. They mistook my politeness for friendship. Kibarlığımı dostlukla karıştırdılar. Nezaketimi arkadaşlıkla karıştırdılar. It was easy to find his office. Onun ofisini bulmak kolaydı. Ofisini bulmak kolaydı. Tom has three children. Tom'un üç çocuğu var. Tom'un üç çocuğu var. Tom probably won't want to tag along. Tom muhtemelen peşine takılmak istemeyecek. Tom muhtemelen gelmek istemeyecektir. I know you want to tell me something. Bana bir şey söylemek istediğinizi biliyorum. Bana bir şey söylemek istediğini biliyorum. I don't want Tom to know where I live. Tom'un nerede yaşadığımı bilmesini istemiyorum. Tom'un nerede yaşadığımı bilmesini istemiyorum. Tom died around midnight. Tom gece yarısında öldü Tom gece yarısı civarında öldü. You'll have to visit me regularly for a while. Bir müddet beni düzenli olarak ziyaret etmek zorunda kalacaksın. Bir süre beni düzenli olarak ziyaret etmen gerekecek. I'll give you my opinion. Sana fikrimi vereceğim. Sana fikrimi söyleyeyim. Here are the rules. Kurallar şöyle. İşte kurallar. I have to help her. Ona yardım etmek zorundayım. Ona yardım etmeliyim. I'll take care of all the travel arrangements. Tüm seyahat düzenlemelerine dikkat edeceğim. Tüm seyahat düzenlemelerini ben hallederim. The library is upstairs. Kütüphane üst katta. Kütüphane üst katta. I like President Obama. Başkan Obama'yı severim. Başkan Obama'yı seviyorum. Did Tom ask you to do that? Tom onu yapmanı istedi mi? Bunu yapmanı Tom mu istedi? That's not scary. O, korkutucu değil. Bu korkutucu değil. Has anyone requested a briefing? Biri brifing istiyor mu? Kimse brifing istedi mi? I'll be in Boston all summer. Bütün yaz Boston'da olacağım. Bütün yaz Boston'da olacağım. This company and I have signed a contract of three years. Bu şirket ve ben, üç yıllık bir sözleşme imzaladık. Bu şirket ve ben üç yıllık bir sözleşme imzaladık. Drink plenty of water. Bol miktarda su iç. Bolca su iç. Tom told me he was wrong. Tom bana hatalı olduğunu söyledi. Tom bana yanıldığını söyledi. I love to play golf. Golf oynamayı severim. Golf oynamayı seviyorum. What aren't you telling us? Bizden ne saklıyorsun? Bize söylemediğin şey ne? Tom was killed by wild animals. Tom vahşi hayvanlar tarafından öldürüldü. Tom vahşi hayvanlar tarafından öldürüldü. I can't believe that he's gone now. Ben o artık gittiğine inanamıyorum. Öldüğüne inanamıyorum. Have you decided? Karar verdin mi? Karar verdin mi? You have made a fatal mistake. Sen ölümcül bir hata yaptın. Ölümcül bir hata yaptın. Tom doesn't want to go to the hospital. Tom hastaneye gitmek istemiyor. Tom hastaneye gitmek istemiyor. You made this all possible. Bunun hepsini mümkün kıldın. Her şeyi mümkün kıldın. You are working too hard. Take it easy for a while. Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al. Çok çalışıyorsun, bir süre sakin ol. Would you like me to do something about that for you? Onun hakkında senin için bir şey yapmamı ister misin? Senin için bir şey yapmamı ister misin? How did you find out that your brother lived there? Kardeşinin orada yaşadığını nasıl öğrendin? Kardeşinin orada yaşadığını nasıl öğrendin? His opinion is different from mine. Onun fikri benimkinden farklı. Onun görüşü benimkinden farklı. Let's look into the matter. Meseleyi gözden geçirelim. Konuya bir göz atalım. I'm hanging the calendar on the wall. Ben takvimi duvara asıyorum. Takvimi duvara asıyorum. Tom went on working. Tom çalışmaya devam etti. Tom çalışmaya devam etti. Tom is a good skater, isn't he? Tom iyi bir patenci, değil mi? Tom iyi bir patenci, değil mi? "Is he alive or dead?" "He's alive." "O ölü mü yoksa diri mi?" "O, hayatta." "O yaşıyor mu, ölü mü?" "O yaşıyor." Tom tried not to look worried. Tom endişeli görünmemeye çalıştı. Tom endişeli görünmemeye çalıştı. I should be at home now. Ben şimdi evde olmalıyım. Şu an evde olmalıyım. Tom, Mary and John shared the cost of the party. Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar. Tom, Mary ve John partinin masraflarını paylaştılar. I have my own restaurant now. Şimdi kendi restoranım var. Artık kendi restoranım var. Dragons are imaginary creatures. Ejderhalar hayali yaratıklardır. Ejderhalar hayali yaratıklardır. We get along fine. Biz iyi geçiniriz. İyi anlaşıyoruz. Tom is the fastest draw in Boston. Boston'un en hızlı silah çekeni Tom'dur. Tom Boston'daki en hızlı beraberlik. Tom is a third-year student. Tom bir üçüncü sınıf öğrencisi. Tom üçüncü sınıf öğrencisi. I have to see him. Onu görmek zorundayım. Onu görmeliyim. They swam with the dolphins. Onlar yunuslarla yüzdüler. Yunuslarla yüzdüler. Sami abandoned Layla to her fate. Sami, Leyla'yı kaderine terk etti. Sami, Layla'yı kaderine terk etti. That sounds like something Tom would do. Bu Tom'un yapacağı türden bir şey gibi duruyor. Tom'un yapacağı bir şeye benziyor. He's very cross. O çok hilekâr. Çok kızgın. Would you read my letter and correct the mistakes, if any? Mektubumu okur musun ve varsa hataları düzeltir misin? Mektubumu okuyup hatalarımı düzeltir misin? Stop playing with your hair. Saçlarınla ​​oynamayı bırak. Saçınla oynamayı bırak. Tom is an errand boy. Tom getir götür işlerine bakan bir çocuk. Tom ayakçıdır. Tom doesn't study much, but he still does very well at school. Tom çok çalışmıyor ama o hâlâ okulda çok iyi yapıyor. Tom fazla ders çalışmıyor ama hala okulda çok iyi. Are those for me? Onlar benim için mi? Bunlar benim için mi? I've been an athlete my whole life. Hayatım boyunca bir atletim. Hayatım boyunca sporcuydum. I'm anxious to see it. Onu görmek için endişeliyim. Görmek için sabırsızlanıyorum. We were a couple. Biz bir çifttik. Biz bir çifttik. I'm very proud of the girls. Kızlarla övünüyorum. Kızlarla gurur duyuyorum. She is from Hokkaido, but is now living in Tokyo. O Hokkaidolu ama şimdi Tokyo'da yaşıyor. Hokkaido'lu ama şimdi Tokyo'da yaşıyor. That man died of pellagra. O adam pellagradan öldü. O adam Pellagra'dan öldü. They'll be unbeatable. Onlar rakipsiz olacak. Yenilemez olacaklar. Tom doesn't need to come if he doesn't want to. Eğer istemiyorsa Tom'un gelmesine gerek yok. İstemiyorsa Tom'un gelmesine gerek yok. Do you still need a loan? Hâlâ bir krediye ihtiyacın var mı? Hala krediye ihtiyacın var mı? You're a very bad cook. Sen çok kötü bir aşçısın. Çok kötü bir aşçısın. Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year. Geçen yıl bir önceki işini kaybettiğinden beri, Tom bir iş aramaktadır. Tom geçen sene işini kaybettiğinden beri bir iş arıyor. We have three grandchildren. Üç tane torunumuz var. Üç torunumuz var. I wonder whether or not Tom can help us. Tom'un bize yardım edebilip edemeyeceğini merak ediyorum. Tom'un bize yardım edip edemeyeceğini merak ediyorum. I don't do that as often as I used to. Onu eskisi kadar sık ​​yapmıyorum. Bunu eskisi kadar sık yapmıyorum. Can you explain it more clearly? Bunu daha net bir biçimde açıklayabilir misin? Daha net açıklayabilir misin? I still do that as often as possible. Onu hâlâ mümkün olduğunca sık yapıyorum. Bunu hala mümkün olduğunca sık yapıyorum. I'm not capable of finishing this work alone. Bu işi tek başıma bitiremem. Bu işi tek başıma bitiremem. Betty never said a word. Betty asla bir kelime söylemedi. Betty tek kelime etmedi. Write it down before you forget it. Unutmadan önce, onu not alın. Unutmadan bir yere yaz. She declined my invitation. Davetimi reddetti. Davetimi reddetti. I want to talk in Lojban. Ben Lojbanca konuşmak istiyorum. Lojban'da konuşmak istiyorum. People would be horrified. İnsanlar dehşete düşecekti. İnsanlar dehşete düşer. Did Tom kiss you? Tom seni öptü mü? Tom seni öptü mü? Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent. Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı. Tom kirayı ödemek için zar zor para kazanıyordu. Tom was very talkative last night. Tom dün gece çok konuşkandı. Tom dün gece çok konuşkandı. She read the book all night. O, bütün gece kitap okudu. Bütün gece kitabı okudu. That's a large house. Bu büyük bir ev. Bu büyük bir ev. I think it'll start raining soon. Sanırım yakında yağmur yağmaya başlayacak. Sanırım yakında yağmur yağmaya başlayacak. From the tall dune I could see over the whole island. Yüksek bir kum tepeciğinden bütün adayı görebildim. Tüm adanın üstünden görebildiğim uzun kumuldan. Why did I say that? Neden onu söyledim? Neden öyle dedim ki? Tom knows how to do this. Tom bunu nasıl yapacağını bilir. Tom bunu nasıl yapacağını biliyor. Will you be ready by 2:30? 2.30'a kadar hazır olacak mısın? 2:30'da hazır olur musun? Tom wanted to learn to read. Tom okumayı öğrenmek istedi. Tom okumayı öğrenmek istedi. You shouldn't lie. Yalan söylememen gerekir. Yalan söylememelisin. I'll be here all morning. Bütün sabah burada olacağım. Bütün sabah burada olacağım. Tom says he hopes Mary will do that. Tom, Mary'nin bunu yapacağını umduğunu söylüyor. Tom, Mary'nin bunu yapmasını umduğunu söyledi. Tom has done what everyone said couldn't be done. Tom herkesin yapılamadığını söylediği şeyi yaptı. Tom herkesin yapamadığını söylediği şeyi yaptı. This sentence doesn't make sense. Bu cümle mantıksız. Bu cümle hiç mantıklı değil. His argument is more radical than yours. Onun iddiası seninkinden daha radikal. Onun argümanı seninkinden daha radikal. Grow up and act your age! Büyü ve yaşına göre davran! Büyü ve yaşına göre davran! Would you like to go out with me this weekend? Bu hafta sonu benimle çıkmak ister misin? Bu hafta sonu benimle çıkmak ister misin? Tom needs a bigger boat. Tom'un daha büyük bir tekneye ihtiyacı var. Tom'un daha büyük bir tekneye ihtiyacı var. He felt the rain on his face. O, yağmuru yüzünde hissetti. Yüzündeki yağmuru hissetti. Tom didn't realize he needed to do that. Tom bunu yapması gerektiğinin farkında değildi. Tom bunu yapması gerektiğinin farkında değildi. It snowed in Osaka. Osaka'da kar yağdı. Osaka'da kar yağdı. Soccer is one of my little brother's hobbies. Futbol küçük erkek kardeşimin hobilerinden biridir. Futbol küçük kardeşimin hobilerinden biridir. He was born in the 19th century. O ondokuzuncu yüzyılda doğdu. 19. yüzyılda doğdu. Would you like to be left alone? Yalnız bırakılmak ister misiniz? Yalnız kalmak ister misin? I think Tom is friendly. Tom'un samimi olduğunu düşünüyorum. Tom'un arkadaş canlısı olduğunu düşünüyorum. This is Tom's handiwork. Bu, Tom'un el işi. Bu Tom'un işi. You don't want to spend the rest of your life in prison, do you? Hayatının geri kalanını hapishanede geçirmek istemezsin, değil mi? Hayatının geri kalanını hapiste geçirmek istemezsin, değil mi? The boy came back to life. Çocuk hayata geri döndü. Çocuk hayata geri döndü. They may need our help. Onların bizim yardımımıza ihtiyacı olabilir. Yardımımıza ihtiyaçları olabilir. You will regret your decision. Kararından pişman olacaksın. Kararından pişman olacaksın. For the most part, I agree with what he said. Çoğunlukla onun dediğine katılıyorum. Çoğu zaman, söylediklerine katılıyorum. You sing in the choir, don't you? Koroda şarkı söylüyorsun, değil mi? Koroda şarkı söylüyorsun, değil mi? Layla and Sami argued repeatedly that night. Leyla ve Sami o gece defalarca tartıştılar. Layla ve Sami o gece defalarca tartıştılar. Have you wondered why Tom doesn't come here anymore? Tom'un artık neden buraya gelmediğini merak ettin mi? Tom'un neden artık buraya gelmediğini merak ettin mi? I ran into the house. Eve ulaştım. Eve doğru koştum. You must lie still. Hareketsiz yatmalısın. Kıpırdamadan yatmalısın. I do want to know what you found out. Ne öğrendiğini bilmek istiyorum. Ne bulduğunu bilmek istiyorum. This place is below the sea level. Bu yer deniz seviyesinin altındadır. Burası deniz seviyesinin altında. I don't want to sit next to Tom tonight. Bu gece Tom'un yanında oturmak istemiyorum. Bu gece Tom'un yanına oturmak istemiyorum. I'd like to speak with her. Onunla konuşmak istiyorum. Onunla konuşmak istiyorum. John works hard. John sıkı çalışır. John çok çalışıyor. Will I be allowed to tell my story? Hikayemi anlatmama izin verilecek mi? Hikayemi anlatmama izin var mı? Fadil recognized Dania and called the police. Fadıl, Dania'yı tanıdı ve polisi aradı. Fadil Dania'yı tanıdı ve polisi aradı. You know how to do that, don't you? Bunu nasıl yapacağını biliyorsun, değil mi? Nasıl yapılacağını biliyorsun, değil mi? I can't tell you the reason why that happened. Bunun olma nedenini size söyleyemem. Bunun nedenini söyleyemem. Was Tom the one who told you about this? Tom sana bundan bahseden kişi miydi? Bunu sana Tom mu söyledi? I've been living in this dormitory for three and a half years. Üç buçuk yıldır bu yurtta yaşıyorum. Üç buçuk yıldır bu yatakhanede yaşıyorum. He doesn't believe in God. O Allah'a inanmaz. Tanrı'ya inanmıyor. I think you're the greatest. Senin en büyük olduğunu düşünüyorum. Bence sen en iyisisin. The group claimed responsibility for the bombings. Grup bombalama sorumluluğunu üstlendi. Bombalamaları grup üstlendi. We're looking for options. Biz seçenekler arıyoruz. Seçenekler arıyoruz. The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out. Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır. Kahve ilk buluşmada bir kızın öpücüğü kadar ateşli, kollarındaki o geceler kadar tatlı ve bunu öğrenen annesinin laneti kadar karanlık olmalıdır. Fire Eater (this was really his name) was very ugly. Ateş Yiyen (bu gerçekten onun adıydı) çok çirkindi. Ateş Yiyen (bu gerçekten onun adıydı) çok çirkindi. Tom is a little bit jealous. Tom biraz kıskanç. Tom biraz kıskançtır. She took her dog to the park before breakfast. Kahvaltıdan önce köpeğini parka götürdü. Kahvaltıdan önce köpeğini parka götürdü. He pulled the necklace from his pocket. Cebinden kolyeyi çıkardı. Cebinden kolyeyi çıkardı. Tom was playing the guitar and cooking at the same time. Tom gitar çalıyordu ve aynı zamanda yemek pişiriyordu. Tom aynı zamanda gitar çalmakta ve yemek yapmaktaydı. This city is 1,600 meters above sea level. Bu şehir, deniz seviyesinden 1.600 metre yukarıdadır. Bu şehir deniz seviyesinden 1600 metre yüksekliktedir. I'm a lot like Tom. Aynı Tom gibiyim. Tom'a çok benziyorum. Tom has curly hair just like his father. Tom'un tıpkı babasınınki gibi kıvırcık saçları var. Tom'un da babası gibi kıvırcık saçları vardır. We're too close. Çok yakınız. Çok yaklaştık. It won't be easy, but it's possible. O kolay olmayacak ama mümkün. Kolay olmayacak ama mümkün. No one knows why. Hiç kimse sebebini bilmiyor. Kimse nedenini bilmiyor. Tom isn't much of a drinker. Tom fazla içici değildir. Tom pek içici değildir. If I told you, you wouldn't understand. Sana söyleseydim anlamazdın. Sana söyleseydim, anlamazdın. He's not as old as my brother. O, benim erkek kardeşim kadar yaşlı değildir. Kardeşim kadar yaşlı değil. I just got a weird message from Tom. Ben sadece Tom'dan garip bir mesaj aldım. Tom'dan garip bir mesaj aldım. No Canadians were injured. Hiçbir Kanadalı yaralı değildi. Hiçbir Kanadalı yaralanmadı. Alexanderplatz is in the center of Berlin. Alexanderplatz Berlin'in merkezindedir. Alexanderplatz Berlin'in merkezindedir. Tom and Mary attended the same school. Tom ve Mary aynı okulda okudular. Tom ve Mary aynı okulda okudular. Let's ask Tom to do something else. Tom'un başka bir şey yapmasını isteyelim. Tom'dan başka bir şey yapmasını isteyelim. Would you tell me why you don't like doing that? Onu yapmaktan neden hoşlanmıyorsun bana söyler misin? Bunu yapmaktan neden hoşlanmadığını söyler misin? He tried to cheer up his wife, but wasn't able to. Karısını neşelendirmeye çalıştı, ancak yapamadı. Karısını neşelendirmeye çalıştı ama başaramadı. Tom married a rich girl. Tom zengin bir kızla evlendi. Tom zengin bir kızla evlendi. Last year, I saw at least fifty films. Geçen yıl en az elli film izledim. Geçen yıl en az elli film izledim. I rented out the guest bedroom. Misafir yatak odasını kiraya verdim. Misafir odasını kiraladım. Hold on. I'll check. Bekle. Kontrol edeceğim. Bekle, kontrol edeceğim. Sea urchin has a slimy texture. Deniz kestanesi sümüksü dokuya sahiptir. Deniz kestanesi yapışkan bir dokuya sahiptir. Tom showers every morning before breakfast. Tom her sabah kahvaltıdan önce duş alır. Tom her sabah kahvaltıdan önce duş alır. I can't ask Tom for any more money. Tom'dan daha fazla para isteyemem. Tom'dan daha fazla para isteyemem. Tom realized Mary was right. Tom Mary'nin haklı olduğunu fark etti. Tom, Mary'nin haklı olduğunu fark etti. My grandmother is the oldest in this town. Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır. Büyükannem bu kasabanın en yaşlısı. Sami was found in the closet. Sami dolapta bulundu. Sami dolapta bulundu. You may not like it, but you should at least try it. Bunu sevmeyebilirsin ama onu en azından bir kere denemelisin. Hoşuna gitmeyebilir ama en azından denemelisin. Bob worked as a clerk in the grocery store on Saturday. Bob cumartesi günü bakkalda bir kâtip olarak çalıştı. Bob Cumartesi günü bakkalda tezgahtar olarak çalıştı. Mary hasn't connected her phone to the Internet yet. Mary telefonunu henüz internete bağlamadı. Mary henüz telefonunu internete bağlamadı. Tom isn't as well off as he used to be. Tom eskisi kadar varlıklı değil. Tom eskisi kadar iyi değil. He thought I was stupid. O, aptal olduğumu düşündü. Beni aptal sandı. Why don't Tom and Mary sing together? Tom ve Mary neden birlikte şarkı söylemiyor? Neden Tom ve Mary birlikte şarkı söylemiyorlar? We just need one shot. Sadece tek atışa ihtiyacımız var. Sadece bir atışa ihtiyacımız var. I've got a little more work. Biraz daha işim var. Biraz daha işim var. I finally understand what you tried to tell me. Sonunda bana ne söylemeye çalıştığınızı anlıyorum. Sonunda bana ne söylemeye çalıştığını anladım. What's next on the schedule? Programda sırada ne var? Programda sırada ne var? What a big dog it is! Ne büyük bir köpek. Ne büyük bir köpek! What would you say to breakfast at McDonald's? McDonald's'ta kahvaltı etmeye ne dersin? McDonald's'daki kahvaltıya ne dersin? The new year started with an embarrassing diplomatic crisis between the two nations. Yeni yıl iki ülke arasındaki utanç verici bir diplomatik krizle başladı. Yeni yıl iki ülke arasında utanç verici bir diplomatik krizle başladı. That doesn't sound so good to me. O bana o kadar iyi görünmüyor. Bu bana pek iyi gelmedi. We are thankful for the good food. Güzel yemek için müteşekkiriz. İyi yemekler için minnettarız. I'm not so sure about him. Onun hakkında o kadar emin değilim. Ondan pek emin değilim. Please never ask me again! Lütfen bir daha bana asla sormayın! Lütfen bir daha sorma! I am delighted that it's all come to an end. Bunun hepsinin bittiğine memnunum. Her şeyin sona ermesine sevindim. We don't care how much water you use. Ne kadar su kullandığın umurumuzda değil. Ne kadar su kullandığın umurumuzda değil. I couldn't go to your birthday party. Doğum günü partine gidemedim. Doğum günü partine gelemedim. They sing. Onlar şarkı söyler. Şarkı söylüyorlar. We only want you. Biz yalnızca seni istiyoruz. Sadece seni istiyoruz. Is that genuine? Bu gerçek mi? Bu gerçek mi? The rest follows naturally. Gerisi doğal olarak izler. Geri kalanı doğal olarak takip eder. I meet her at school now and then. Ara sıra onunla okulda karşılaşırım. Onunla ara sıra okulda karşılaşıyorum. You're very important to me. Sen benim için çok önemlisin. Benim için çok önemlisin. He can speak only a little English. Sadece biraz İngilizce konuşabilir. Sadece biraz İngilizce konuşabiliyor. Tell her it's important. Ona bunun önemli olduğunu söyle. Ona önemli olduğunu söyle. I refuse to answer that. Bunu cevaplamayı reddediyorum. Buna cevap vermeyi reddediyorum. It's April first. Bugün bir Nisan. Nisanın ilk günü. Tom helped Mary decorate her Christmas tree. Tom, Mary'nin Noel ağacını süslemesine yardımcı oldu. Tom, Mary'nin Noel ağacını süslemesine yardım etti. The balance of nature is very fragile. Doğanın dengesi çok kırılgandır. Doğanın dengesi çok kırılgandır. I hope you know what this is. Bunun ne olduğunu bildiğini umuyorum. Umarım bunun ne olduğunu biliyorsundur. Do you care if the soup is cold? Çorbanın soğuk olmasının bir sakıncası var mı? Çorbanın soğuk olması umurunda mı? How long do you have to stay in Boston? Boston'da ne kadar süre kalmak zorundasın? Boston'da ne kadar kalman gerekiyor? Tom is the oldest of the three boys. Tom üç çocuğun en büyüğü. Tom üç oğlanın en büyüğüdür. You're very skeptical. Çok şüphecisin. Çok şüphecisin. First things first, let's go to the girl with her head in the clouds. Her şeyden önce ayakları yere basmayan kızın yanına gidelim. Öncelikle, kafası bulutlarda olan kıza gidelim. A few days later, he came. Birkaç gün sonra, o geldi. Birkaç gün sonra geldi. I don't know where you have to go. Nereye gitmek zorunda olduğunu bilmiyorum. Nereye gitmen gerektiğini bilmiyorum. I have been acquainted with the mayor for more than twenty years. Yirmi yıldan daha fazla bir süredir belediye başkanıyla tanışıyoruz.. 20 yıldan fazladır belediye başkanıyla tanışıyorum. I have tried to overcome my shyness, but to no avail. Utangaçlığımı atlatmaya çalıştım, ama boşuna. Utangaçlığımı yenmeye çalıştım ama işe yaramadı. I'd like to get under way as soon as possible. En kısa sürede yola çıkmak istiyorum. En kısa zamanda yola çıkmak istiyorum. Tom is searching for a way out. Tom bir çıkış yolu arıyor. Tom bir çıkış yolu arıyor. I was aware of that. Bunun farkındaydım. Bunun farkındaydım. I have many friends from Recife. Benim Recife'li birçok arkadaşım var. Recife'den bir sürü arkadaşım var. Tom is creative. Tom yaratıcı. Tom yaratıcıdır. The police found the stolen jewels. Polis çalınmış mücevherleri buldu. Polis çalınan mücevherleri buldu. Leave Tom alone for a minute. Bir dakikalığına Tom'u yalnız bırak. Tom'u bir dakikalığına rahat bırak. Don't let Tom near my kids. Tom'u çocuklarımın yanına salma. Tom'u çocuklarımın yanına yaklaştırma. He was chosen to be a member of the team. O, takımın bir üyesi olarak seçildi. Takımda yer almak için seçildi. I thought you'd want this one. Bunu isteyeceğini düşündüm. Bunu istersin diye düşündüm. Tom lives in Paris. Tom, Paris'te yaşıyor. Tom Paris'te yaşıyor. That's my pussy. O benim kedim. O benim amcığım. I don't remember her name. Onun ismini hatırlamıyorum. Adını hatırlamıyorum. Why didn't you listen to her? Neden onu dinlemedin? Neden onu dinlemedin? You should assume that we won't have enough money to buy everything we want. İstediğimiz her şeyi satın almak için yeterli paramız olmadığını varsaymalısın. İstediğimiz her şeyi alacak kadar paramız olmadığını varsaymalısın. We have to be prepared for the worst. En kötüsü için hazırlıklı olmak zorundayız. En kötüsüne hazırlıklı olmalıyız. I know every inch of New York. New York'un her karışını bilirim. New York'un her santimini biliyorum. Tom ended up in second place. Tom ikinci sırada tamamladı. Tom ikinci oldu. Tom said Mary was shy. Tom Mary'nin utangaç olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin utangaç olduğunu söyledi. Sami was addicted to pornography. Sami porno bağımlısıydı. Sami pornografi bağımlısıydı. This material isn't elastic enough. Bu malzeme yeterince esnek değil. Bu malzeme yeterince elastik değil. She turned down my proposal. O benim teklifimi geri çevirdi. Teklifimi reddetti. He knows how to bet. O nasıl bahis yapılacağını bilir. Nasıl bahis oynanacağını biliyor. Did you find out anything about Tom? Tom hakkında bir şey buldun mu? Tom hakkında bir şey bulabildin mi? Tom is addicted to chocolate cookies. Tom çikolatalı kurabiyelere düşkündür. Tom çikolatalı kurabiye bağımlısıdır. I often get letters from Tom. Tom'dan sık sık mektuplar alıyorum. Tom'dan sık sık mektup alırım. It's a pity that Tom died so young. Tom'un çok genç ölmesi üzücü. Tom'un bu kadar genç ölmesi çok yazık. There's something I need to ask you. Sana sormam gereken bir şey var. Sana sormam gereken bir şey var. You may bring whoever wants to come. Gelmek isteyen herkesi getirebilirsin. Gelmek isteyeni getirebilirsin. Does Marika eat at Japanese restaurants? Marika, Japon restoranlarında yemek yer mi? Marika Japon restoranlarında yemek yiyor mu? I hope you're convinced. İkna olduğunuzu umuyorum. Umarım ikna olmuşsundur. I don't want a wife. Ben bir karı istemiyorum. Ben bir eş istemiyorum. She bought eggs by the dozen. O düzineyle yumurta aldı. Bir düzine yumurta aldı. Layla's energy levels hit rock bottom. Leyla'nın enerji seviyeleri dibe vurdu. Layla'nın enerji seviyesi dibe vurdu. He was mortally wounded. O ölümcül bir biçimde yaralıydı. Ölümcül bir şekilde yaralanmıştı. Can you swim well? İyi yüzebilir misin? İyi yüzebiliyor musun? Is it in the public domain? O, kamu malı mı? Kamusal alanda mı? Are you going to take an umbrella with you? Yanına bir şemsiye alacak mısın? Yanına şemsiye alacak mısın? I'll show you how to make a good Italian coffee. Size iyi bir İtalyan kahvesi nasıl yapılır göstereceğim. Sana İtalyan kahvesinin nasıl yapıldığını göstereceğim. Paul was reading a short story last night. Paul dün gece bir kısa hikaye okuyordu. Paul dün gece kısa bir hikaye okuyordu. The message is written in French. Mesaj Fransızca yazılmış. Mesaj Fransızca yazılmıştır. We've looked everywhere, haven't we? Her yere baktık, değil mi? Her yere baktık, değil mi? I think you've already met them. Sanırım zaten onlarla tanıştın. Sanırım onlarla zaten tanıştın. Maybe Tom should consider the possibility that Mary has left him for good. Belki Tom Mary'nin geri dönmemek üzere onu terk ettiği olasılığını göz önünde bulundurmalı. Belki de Tom, Mary'nin onu sonsuza dek terk etmiş olma ihtimalini göz önünde bulundurmalıdır. Do not use this product near a bathtub, sink, shower, swimming pool, or anywhere else where water or moisture are present. Bu ürünü küvet, lavabo, duş, yüzme havuzu ya da su ve rutubetin olduğu başka herhangi bir yerin yanında kullanmayınız. Bu ürünü küvetin yanında, lavaboda, duşda, yüzme havuzunda veya suyun veya nemin bulunduğu başka bir yerde kullanmayın. I want you to be nice to him. Ona karşı nazik olmanı istiyorum. Ona iyi davranmanı istiyorum. This book isn't difficult. Bu kitap zor değil. Bu kitap zor değil. The boy must have broken the window. Pencereyi çocuk kırmış olmalı. Çocuk camı kırmış olmalı. I think Tom and Mary were here. Bence Tom ve Mary buradaydı. Sanırım Tom ve Mary buradaydı. Tom washed all the towels. Tom tüm havluları yıkadı. Tom bütün havluları yıkadı. I hope Tom didn't wait too long. Umarım Tom çok fazla beklememiştir. Umarım Tom çok beklememiştir. It was Mike that telephoned the police. Polise telefon eden Mike idi. Polisi arayan Mike'tı. Do you study English? İngilizce çalışır mısın? İngilizce biliyor musun? Do you like swimming? Yüzmeyi sever misin? Yüzmeyi sever misin? When was the last time you slept? En son ne zaman uyudun? En son ne zaman uyudun? Don't let anyone move my desk. Hiç kimsenin masamı kımıldatmasına izin verme. Kimsenin masamı oynatmasına izin verme. Tom went to Australia and stayed there the rest of his life. Tom Avustralya'ya gitti ve hayatının geriye kalan kısmında orada kaldı. Tom Avustralya'ya gitti ve hayatının geri kalanında orada kaldı. I never had that opportunity. Bu fırsata hiç sahip olmadım. Hiç böyle bir fırsatım olmadı. Tom knew more than he was letting on. Tom söylediğinden daha fazlasını biliyordu. Tom söylediğinden fazlasını biliyordu. When did you last talk to them? En son ne zaman onlarla konuştun? Onlarla en son ne zaman konuştun? You seem to like everybody. Herkesi seviyor gibi görünüyorsun. Herkesi seviyor gibisin. Show me the photos you took in Paris. Paris'te çektiğin fotoğrafları bana göster. Paris'te çektiğin fotoğrafları göster. What language do you speak with your parents? Ailenle hangi dili konuşursun? Ailenle hangi dili konuşuyorsun? Monday is my busiest day. Pazartesi benim en yoğun günümdür. Pazartesi benim en yoğun günüm. All participants are Japanese. Bütün katılımcılar Japon. Tüm katılımcılar Japon. I don't believe it any longer. Ben artık buna inanmıyorum. Artık inanmıyorum. Sami met Layla through his sister. Sami, Leyla ile Leyla'nın kız kardeşi aracılığıyla tanıştı. Sami kız kardeşi aracılığıyla Layla ile tanıştı. Do you think you can come up with that kind of money? O tür parayı bulabileceğini düşünüyor musun? Sence o kadar parayı bulabilir misin? Tom said that Mary has seen John doing that. Tom, Mary'nin John'un bunu yaptığını gördüğünü söyledi. Tom, Mary'nin John'u bunu yaparken gördüğünü söyledi. Give me your wallet and your watch. Hurry up! Cüzdanını ve saatini bana ver. Çabul ol! Cüzdanını ve saatini ver. She's scared of dogs. Köpeklerden korkar. Köpeklerden korkuyor. Tom said I might find you here. Tom seni burada bulabileceğimi söyledi. Tom seni burada bulabileceğimi söyledi. I am getting slim! Zayıflıyorum! Gittikçe zayıflıyorum! I'm moving in with him. Onunla birlikte taşınıyorum. Onun yanına taşınıyorum. People used to travel on foot. İnsanlar yürüyerek seyahat ederlerdi. İnsanlar yaya seyahat ederdi. I am in favor of a German orthographic reform. Ben Alman imla reformundan yanayım. Alman ortografi reformundan yanayım. Have you got jeans in my size? Sizde benim bedenimde kot pantolon var mı? Benim bedenimde kotun var mı? Tom was crazy. Tom deliydi. Tom delinin tekiydi. He must be an honest man. O, dürüst bir adam olmalı. Dürüst bir adam olmalı. Tom wants to be friends with Mary. Tom Mary ile arkadaş olmak istiyor. Tom, Mary ile arkadaş olmak istiyor. I knew you wouldn't listen to me. Beni dinlemeyeceğini biliyordum. Beni dinlemeyeceğini biliyordum. She cooked the dinner herself. O, akşam yemeğini kendisi pişirdi. Yemeği kendisi pişirdi. Whose fault is that? O kimin hatası? Bu kimin hatası? Now I don't understand anything. Şimdi hiçbir şey anlamıyorum. Şimdi hiçbir şey anlamıyorum. I've heard people talking about you. İnsanları senin hakkında konuşurlarken duydum. İnsanların senden bahsettiğini duydum. He's my stepbrother. O benim üvey erkek kardeşim. O benim üvey kardeşim. Tom kicked Mary in the stomach. Tom, Mary'nin midesine tekme attı. Tom, Mary'nin karnına tekme attı. Did you hear about Tom's fight with Mary? Tom'un Mary ile kavgasını duydun mu? Tom'un Mary ile kavga ettiğini duydun mu? No further details were available. Daha fazla ayrıntı mevcut değildi. Daha fazla detay mevcut değildi. She kept him waiting half an hour. Onu yarım saat bekletti. Onu yarım saat bekletti. I am glad it was someone else who got it. Onu alanın başka biri olduğuna memnun oldum. Başka biri aldığı için mutluyum. Tom saw Mary trying to escape. Tom'u Mary'yi kaçırmaya çalışırken gördüm. Tom, Mary'nin kaçmaya çalıştığını gördü. Please let go of me. Lütfen beni bırak. Lütfen bırak beni. Didn't Tom promise not to do that? Tom onu yapmayacağına söz vermedi mi? Tom bunu yapmayacağına söz vermedi mi? All you need to do is listen carefully. Tek yapman gereken dikkatlice dinlemektir. Tek yapman gereken dikkatle dinlemek. If you cannot catch a bird of paradise, better take a wet hen. Bir cennet kuşu yakalayamıyorsan bir ıslak tavuk alsan daha iyi olur. Eğer bir cennet kuşu yakalayamazsanız, ıslak bir tavuk alsanız iyi olur. I've got a terrible hangover. Berbat bir içki mahmurluğum var. Çok kötü bir akşamdan kalmayım. They're average students. Onlar orta düzeyde öğrenciler. Onlar sıradan öğrenciler. That might be dangerous. O tehlikeli olabilir. Bu tehlikeli olabilir. The problem seems to have corrected itself. Sorun kendiliğinden düzelmiş gibi görünüyor. Sorun kendi kendine düzelmiş gibi görünüyor. Let's go at around five. Yaklaşık beşte gidelim. Beş gibi gidelim. Tom was pardoned. Tom affedildi. Tom affedildi. Pay attention to them. Onlara dikkat et. Onlara dikkat et. Does Tom have to help? Tom yardım etmek zorunda mı? Tom yardım etmek zorunda mı? We look ridiculous. Saçma görünüyoruz. Gülünç görünüyoruz. It's been two years since I saw him last. Onu son gördüğümden beri iki yıl oldu. Onu son gördüğümden beri iki yıl geçti. Come on, let's see it. Hadi, onu görelim. Hadi, görelim. I won't drag Tom into this. Tom'u buna sürüklemeyeceğim. Tom'u bu işe bulaştırmayacağım. Algeria has a cool flag. Cezayir'in güzel bir bayrağı var. Cezayir'in serin bir bayrağı vardır. Oh, don't worry about that. Oh, o konuda endişelenmeyin. Oh, onu merak etme. His name has a very interesting meaning. Onun adının çok ilginç bir anlamı var. Adının çok ilginç bir anlamı vardır. He is working hard to pass the examination. Sınavı geçmek için çok çalışıyor. Sınavı geçmek için çok çalışıyor. Tom received a commendation for bravery for rescuing a woman from a burning house. Tom yanan bir evden bir kadını kurtarmak için olan cesareti için bir takdirname aldı. Tom, yanan bir evden bir kadını kurtardığı için cesaret madalyası aldı. I'm trying to fix it. Bunu tamir etmeye çalışıyorum. Düzeltmeye çalışıyorum. He talks too much. O çok fazla konuşuyor. Çok fazla konuşuyor. Tom ought to stay in bed. Tom'un yatakta kalması gerekiyor. Tom yatakta kalmalı. I didn't understand Tom's explanation. Tom'un açıklamasını anlamadım. Tom'un açıklamasını anlamadım. Aren't you going to say something? Bir şey söylemeyecek misin? Bir şey söylemeyecek misin? I thought you'd never arrive. Hiç gelmeyeceksin sanmıştım. Hiç gelmeyeceksin sandım. Esperanto is the most popular auxiliary language ever invented. Esperanto şimdiye kadar icat edilmiş en popüler yardımcı dildir. Esperanto icat edilmiş en popüler yardımcı dildir. Do you eat salads? Salata yer misin? Salata yer misin? You might see them there. Onları orada görebilirsin. Onları orada görebilirsin. What she ate gave her an upset stomach. Yedikleri midesini bozmuştu. Yediği şey midesini bulandırdı. I'm not angry about it. Ben bu konuda kızgın değilim. Bunun için kızgın değilim. Suddenly rain began to fall. Aniden yağmur yağmaya başladı. Aniden yağmur yağmaya başladı. I've asked Tom to do that. Tom'dan onu yapmasını istedim. Tom'dan bunu yapmasını istedim. Whose turn is it to give the dog a bath? Köpeğe banyo yaptırmak için kimin sırası? Köpeği yıkama sırası kimde? Tom was surprised and a little frightened. Tom şaşırdı ve biraz da korkmuştu. Tom şaşırdı ve biraz korktu. Some of the students like to play the guitar. Öğrencilerden bazıları gitar çalmayı severler. Bazı öğrenciler gitar çalmayı sever. I received a letter from Tom. Tom'dan bir mektup aldım. Tom'dan bir mektup aldım. I know I'll never forget it. Onu asla unutmayacağımı biliyorum. Bunu asla unutmayacağımı biliyorum. Let's not bother them. Onları rahatsız etmeyelim. Onları rahatsız etmeyelim. Tom is coordinating this activity. Bu etkinliği Tom düzenliyor. Tom bu etkinliği koordine ediyor. I'm not under arrest, am I? Ben tutuklu değilim, değil mi? Tutuklu değilim, değil mi? Tom worked in a bank from 1999 to 2013. Tom 1999'dan 2013'e kadar bir bankada çalıştı. Tom 1999'dan 2013'e kadar bir bankada çalıştı. Tom may be here this afternoon. Tom bu öğleden sonra burada olabilir. Tom öğleden sonra burada olabilir. Tom tore up Mary's letter after reading it. Tom okuduktan sonra Mary'nin mektubunu yırttı. Tom, okuduktan sonra Mary'nin mektubunu yırttı. Your persistence is not appreciated. Senin ısrarın takdir edilmiyor. Israrın takdir edilmedi. Do you think Tom is going to be here this afternoon? Sence Tom öğleden sonra burada olacak mı? Sence Tom bu öğleden sonra burada olur mu? I went out with Mary once. Mary'yle bir kere dışarı çıktım. Mary ile bir kez çıkmıştım. What do you really think of him? Onun hakkında gerçekten ne düşünüyorsun? Onun hakkında gerçekten ne düşünüyorsun? That novel wasn't written by Mr. Robinson. O roman Bay Robinson tarafından yazılmamıştır. O roman Bay Robinson tarafından yazılmadı. "Have you revealed my secret to Tom?" "For God's sake, of course not!" "Sırrımı Tom'a açıkladın mı?" "Tanrı aşkına, elbette hayır!" "Sırrımı Tom'a açıkladın mı?" "Tanrı aşkına, tabii ki değil!" I love you - I love you too. Seni seviyorum- Ben de seni seviyorum. Ben de seni seviyorum. Tom didn't laugh at any of Mary's jokes. Tom Mary'nin şakalarından hiçbirine gülmedi. Tom, Mary'nin şakalarına gülmedi. I want us to tell the truth to each other. Gerçeği birbirimize söylememizi istiyorum. Birbirimize gerçeği anlatmamızı istiyorum. We don't really have to sell it. Biz onu gerçekten satmak zorunda değiliz. Satmak zorunda değiliz. We've had a difficult schedule. Bizim zor bir programımız vardı. Zor bir programımız vardı. Fadil needed the affection of a father. Fadıl'ın bir babanın şefkatine ihtiyacı vardı. Fadil'in bir babanın şefkatine ihtiyacı vardı. May I sit next to you? Senin yanında oturabilir miyim? Yanına oturabilir miyim? The group tried to solve social problems. Grup, sosyal sorunları çözmek için çalıştı. Grup sosyal sorunları çözmeye çalıştı. How old were your kids when you moved to Boston? Boston'a taşındığınızda, çocuklarınız kaç yaşındaydı? Boston'a taşındığında çocukların kaç yaşındaydı? Is it an emergency? Bu bir acil durum mu? Acil bir durum mu var? Your bicycle was more expensive than mine. Bisikletin benimkinden daha pahalıydı. Bisikletin benimkinden daha pahalıydı. Tom has no desire to go to the movies. Tom'un sinemalara gitmek için hiç bir arzusu yok. Tom'un sinemaya gitmek gibi bir isteği yok. The lyrics are humorous. Şarkı sözleri gülünçtü. Sözleri çok komik. I often say that to myself. Onu sık sık kendime söylerim. Bunu kendime sık sık söylüyorum. I'm not as talkative as you. Senin kadar konuşkan değilim. Senin kadar konuşkan değilim. I got up at seven. Ben yedide kalktım. Yedide kalktım. I might be able to do something about that. Bu konuda bir şey yapabilirim. Bu konuda bir şeyler yapabilirim. You look like a wrestler. Bir güreşçiye benziyorsun. Güreşçiye benziyorsun. What kind of doctor are you? Ne tür doktorsun? Sen nasıl bir doktorsun? Tom isn't as smart as Mary is. Tom Mary kadar akıllı değil. Tom, Mary kadar zeki değil. Tom can't speak French, and he can't speak English either. Tom Fransızca konuşamıyor ve İngilizce de konuşamıyor. Tom Fransızca konuşamıyor, İngilizce de konuşamıyor. Give this copy to her. Bu kopyayı ona ver. Bu nüshayı ona ver. I didn't talk to Tom about this. Bunun hakkında Tom'la konuşmadım. Tom'la bu konuda konuşmadım. I should've read the instructions. Talimatları okumalıydım. Talimatları okumalıydım. It's not really my cup of tea. Kesinlikle bana göre değil. Pek bana göre değil. I walked home in the rain without an umbrella. Ben bir şemsiye olmadan yağmurda eve yürüdüm. Yağmurda şemsiyesiz eve yürüdüm. My first impression was that he was a tactful politician. Benim ilk izlenimim onun anlayışlı bir politikacı olduğu yönünde. İlk izlenimim onun nazik bir politikacı olduğuydu. Staff members only. Sadece çalışanlar. Sadece personel. They can't do anything. Onlar hiçbir şey yapamaz. Hiçbir şey yapamazlar. I have to go to the police station. Polis karakoluna gitmek zorundayım. Karakola gitmem gerek. You're too young to travel alone. Sen yalnız seyahat etmek için çok gençsin. Yalnız seyahat etmek için çok gençsin. Tom handed Mary a piece of paper. Tom, Mary'e bir parça kağıt verdi. Tom, Mary'e bir kağıt verdi. She is not up yet. O henüz kalkmadı. Daha kalkmadı. You're wrong about that. Bu konuda yanılıyorsun. Bu konuda yanılıyorsun. Tom got up on the wrong side of the bed and has been grouchy all day. Tom yatağın ters tarafından kalktı ve bütün gün suratsızdı. Tom yatağın yanlış tarafında kalktı ve bütün gün huysuzluk yaptı. Tom wanted me to be something I wasn't. Tom benim olmadığım bir şey olmamı istedi. Tom olmadığım bir şey olmamı istedi. Many children are yelling, which is annoying. Birçok çocuk bağırıyor, bu can sıkıcı bir durum. Birçok çocuk bağırıyor, ki bu çok sinir bozucu. Let's not tell anybody until Monday. Pazartesiye kadar hiç kimseye söylemeyelim. Pazartesiye kadar kimseye söylemeyelim. You were right to go. Gitmekte haklıydın. Gitmekte haklıydın. Tom was on the fence. Tom kuşkuluydu. Tom çitin üzerindeydi. I work too much in order to achieve my goals. Hedefime ulaşmak için çok fazla çalışıyorum. Hedeflerime ulaşmak için çok çalışıyorum. Tom is very smart, just like you. Tom tam senin gibi çok akıllı. Tom çok zeki, tıpkı senin gibi. I wish I were wrong. Keşke hatalı olsam. Keşke yanılıyor olsaydım. Tom likes Mexican food. Tom Meksika yemeklerini sever. Tom Meksika yemeklerini sever. His kindness touched my heart. Kibarlığı kalbime işledi. Onun nezaketi kalbime dokundu. The boy gave up his seat to the old man on the bus. Çocuk otobüste koltuğunu yaşlı adama verdi. Çocuk koltuğunu otobüsteki yaşlı adama bıraktı. Don't you think I'm right? Haklı olduğumu düşünmüyor musun? Haklı olduğumu düşünmüyor musun? I met her in London for the first time. Ben onunla ilk kez Londra'da karşılaştım. Onunla ilk kez Londra'da tanıştım. You should have locked, or at least closed, all the doors. Bütün kapıları kilitlemeli, en azından kapatmalısın. Bütün kapıları kilitlemeliydin ya da en azından kapatmalıydın. I wasn't supposed to say yes. Evet dememeliydim. Evet dememem gerekiyordu. Tom is bald. Tom kel. Tom kel. I know things. İşleri biliyorum. Bazı şeyler biliyorum. We're here to win. Biz kazanmak için buradayız. Kazanmak için buradayız. Get out of the way. Yol aç. Yoldan çekil. Tom rarely eats with his family. Tom nadiren ailesiyle birlikte yemek yer. Tom ailesiyle nadiren yemek yer. Is that a big deal? O büyük bir anlaşma mı? Bu önemli bir şey mi? What's this line for? Bu sıra ne için? Bu çizgi ne için? You deserve a pay raise. Bir maaş zammını hak ediyorsun. Maaş zammı hak ediyorsun. Eating raw eggs could be bad for you. Çiğ yumurta yemek sizin için kötü olabilir. Çiğ yumurta yemek senin için kötü olabilir. What is written on the road sign? - ONE WAY. Trafik işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN. - Yol tabelasında ne yazıyor? Is Tom a member of the swimming club? Tom yüzme kulübünün bir üyesi mi? Tom yüzme kulübünün bir üyesi mi? You're being a little too optimistic, I think. Sanırım biraz fazla iyimser davranıyorsun. Bence biraz fazla iyimsersin. Neither Tom nor Mary has done that yet. Ne Tom ne de Mary bunu henüz yapmadı. Ne Tom ne de Mary bunu henüz yapmadı. The teacher ran up the stairs. Öğretmen merdivenlerden yukarı koştu. Öğretmen merdivenlerden çıktı. Tom is going to be happy to see you. Tom seni gördüğüne sevinecek. Tom seni gördüğüne sevinecek. Tom isn't as disorganized as he used to be. Tom eskiden olduğu kadar düzensiz değil. Tom eskisi kadar dağınık değil. A Canadian teenager has discovered a lost Mayan city. Kanadalı bir genç bir kayıp Maya kentini keşfetti. Kanadalı bir genç kayıp bir Maya şehri keşfetti. I saw Tom, but I didn't see Mary. Tom'u gördüm, ama Mary'yi görmedim. Tom'u gördüm ama Mary'i görmedim. Happy birthday to you! Happy birthday to you! Happy birthday, dear Mary! Happy birthday to you! Doğum günün kutlu olsun! Doğum günün kutlu olsun! Mutlu yıllar, sevgili Mary! Doğum günün kutlu olsun! Mutlu yıllar sana, mutlu yıllar sana, mutlu yıllar sevgili Mary! What a cute baby! Ne şirin bir bebek! Ne tatlı bir bebek! Tom nodded hesitantly. Tom tereddütle başını salladı. Tom tereddütle başını salladı. She's married to a dentist. O bir diş hekimiyle evli. Bir dişçiyle evli. Who answered the phone? Telefonu kim yanıtladı? Telefona kim cevap verdi? You've been a great help. Muhteşem bir yardımcısın. Çok yardımcı oldunuz. Tom believes it's absolutely necessary to drink at least a liter of water every day. Tom her gün en az bir litre suyu içmenin kesinlikle gerekli olduğuna inanıyor. Tom her gün en az bir litre su içmenin gerekli olduğuna inanıyor. Tom and Mary looked at each other. Tom ve Mary birbirlerine baktı. Tom ve Mary birbirlerine baktılar. There's so much I want to say to you. Sana söylemek istediğim çok şey var. Sana söylemek istediğim çok şey var. The law has gone through parliament. Yasa meclisten geçti. Yasa meclisten geçti. Ali didn't show his hand. Ali renk vermedi. Ali elini göstermedi. Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well. Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı. Susie kendini iyi hissetmediği için oyuna katılamadı. His arrogance led to his downfall. Küstahlığı onun çöküşüne yol açtı. Kibri onun çöküşüne yol açtı. The weather forecast says it will be fine tomorrow. Hava tahminine göre yarın hava güzel olacak. Hava durumu yarın iyi olacağını söylüyor. Tom and Mary were alone in the elevator. Tom ve Mary asansörde yalnızdılar. Tom ve Mary asansörde yalnızdı. Tom won't catch me. Tom beni yakalamayacak. Tom beni yakalayamaz. I like Chinese food better than Mexican food. Çin yemeklerini Meksika yemeklerinden daha çok seviyorum. Çin yemeğini Meksika yemeğinden daha çok severim. We need air support! Hava desteğine ihtiyacımız var! Hava desteğine ihtiyacımız var! What did they give you to eat? Yemen için onlar sana ne verdi? Sana ne yedirdiler? It was a job done well. O, iyi yapılmış bir işti. İyi yapılmış bir işti. That tastes really good! Onun gerçekten iyi tadı var! Tadı gerçekten çok güzel! You're an absolute idiot. Sen tam salaksın. Sen tam bir aptalsın. Tom chose the restaurant where we ate lunch. Tom öğle yemeği yediğimiz restoranı seçti. Tom öğle yemeği yediğimiz restoranı seçti. Is there something that interested you? Seni ilgilendiren bir şey var mı? İlgini çeken bir şey mi var? What's your opinion on this? Bu konuda fikrin nedir? Bu konudaki fikrin nedir? What you said is right in a sense, but it made her angry. Bir bakıma dediğin doğru, ama onu kızdırdı. Söylediklerin bir bakıma doğru ama bu onu kızdırdı. I hope Tom did what Mary asked him to do. Umarım Tom, Mary'nin onun yapmasını istediği şeyi yaptı. Umarım Tom, Mary'nin yapmasını istediği şeyi yapmıştır. Tom hurried to get the horses out of the barn. Tom atları ahırdan çıkarmak için acele etti. Tom atları ahırdan çıkarmak için acele etti. The Olympics are starting today. What are you feeling? Olimpiyatları bugün başlıyor. Ne hissediyorsun? Olimpiyatlar bugün başlıyor. What if he should happen to come late? O geç gelirse ne yapmalıyız? Ya geç gelirse? I don't see any reason for doing this. Bunu yapmak için herhangi bir neden görmüyorum. Bunu yapmak için bir neden göremiyorum. Are you feeling all right? İyi hissediyor musun? İyi misin? I looked at my shoes. Ayakkabılarıma baktım. Ayakkabılarıma baktım. I went to Harvard. Ben Harvard'a gittim. Harvard'a gittim. I'll help you to the best of my ability. Elimden geldiğince size yardım edeceğim. Elimden geldiğince sana yardım edeceğim. He's not good enough for you. O, senin için yeterince iyi değil. O senin için yeterince iyi değil. I wonder if Tom's daughter is pretty. Tom'un kızının güzel olup olmadığını merak ediyorum. Tom'un kızı güzel mi merak ediyorum. He's only winding you up. O sadece seni gaza getiriyor. Sadece seni kandırıyor. Sami took his shahada. Sami şehadet getirdi. Sami şahadasını aldı. Tom is certain to succeed. Tom'un başarıya ulaşacağı kesin. Tom'un başarılı olacağı kesin. That's worth investigating. Bu araştırmaya değer. Bu araştırmaya değer. We were cold. Biz üşümüştük. Üşümüştük. Nobody saw him leave the room. Hiç kimse onun odayı terk ettiğini görmedi. Kimse onu odadan çıkarken görmemiş. The roar of the fire drowned the screams. Yangının uğultusu çığlıkları bastırdı. Yangının kükremesi çığlıkları boğdu. After watching the movie, I wanted to read the book, too. Filmi izledikten sonra ben de kitabı okumak istedim. Filmi izledikten sonra ben de kitabı okumak istedim. Nobody paid me anything. Kimse bana bir şey ödemedi. Kimse bana bir şey ödemedi. Scotland becomes part of the Kingdom of Great Britain. İskoçya, Büyük Britanya Krallığının parçası haline geldi. İskoçya Büyük Britanya Krallığı'nın bir parçası olur. It's pouring with rain. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor. I thought you'd found someone else. Başka birini bulduğunu düşündüm. Başka birini bulduğunu sanıyordum. When I woke up, I was in the car. Uyandığımda arabadaydım. Uyandığımda, arabadaydım. I think Tom thought Mary liked him. Sanırım Tom, Mary'nin ondan hoşlandığını sandı. Sanırım Tom, Mary'nin ondan hoşlandığını düşünüyordu. Tom must've done that by now. Tom şimdiye kadar bunu yapmış olmalı. Tom bunu şimdiye kadar yapmış olmalı. I hope that I can do it. Umarım bunu yapabilirim. Umarım bunu yapabilirim. "Seen my cell phone?" "On the table!" "Cep telefonumu gördün mü?" "Masanın üzerinde!" "Cep telefonumu gördün mü?" "Masanın üstünde!" Everything can be used. Her şey kullanılabilir. Her şey kullanılabilir. We are from Germany. Almanya'lıyız. Biz Almanya'dan geliyoruz. I did the best I could to answer her questions. Onun sorularını cevaplamak için elimden geleni yaptım. Sorularına cevap vermek için elimden geleni yaptım. Taking care of animals is a valuable experience. Hayvanlarla ilgilenmek değerli bir deneyimdir. Hayvanlarla ilgilenmek çok değerli bir deneyimdir. Tom came racing down the stairs. Tom merdivenleri koşarak indi. Tom merdivenlerden koşarak indi. It may be expensive. Pahalı olabilir. Pahalı olabilir. It was a terrible day. O korkunç bir gündü. Berbat bir gündü. It was a pity that he couldn't come to our party. Ne yazık ki partimize gelemedi. Ne yazık ki partimize gelemedi. We hope that you won't do that. Umarız bunu yapmazsınız. Umarım bunu yapmazsın. Tom crossed the river in a boat. Tom nehri bir tekne içinde geçti. Tom bir tekneyle nehri geçti. Tom tried to walk on water, but he sank to the bottom. Tom su üzerinde yürümeye çalıştı ama dibe battı. Tom suyun üstünde yürümeye çalıştı ama dibe battı. According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses. Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır. Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az alt madde kullanır. I know how to make her talk. Onu nasıl konuşturacağımı biliyorum. Onu nasıl konuşturacağımı biliyorum. I'm interested in that house you've got for rent on Park Street. Park Caddesinde sahip olduğun o kiralık eve ilgi duyuyorum. Park Caddesi'ndeki kiralık evinle ilgileniyorum. Sami had pictures of Layla's garden. Sami'de Leyla'nın bahçesinin resimleri vardı. Sami'de Layla'nın bahçesinin resimleri vardı. She missed the last train. O, son treni kaçırdı. Son treni kaçırdı. He never talked about his past. Geçmişi hakkında hiç konuşmadı. Geçmişinden hiç bahsetmedi. I'm very busy right now. Şu anda çok meşgulüm. Şu an çok meşgulüm. You sent gifts from your country. Sen ülkenden hediyeler gönderdin. Ülkenden hediyeler göndermişsin. Tom didn't look happy. Tom mutlu görünmüyordu. Tom mutlu görünmüyordu. Why didn't you change the plan? Neden planı değiştirmedin? Neden planı değiştirmedin? Can I drive, please? Ben sürebilir miyim, lütfen? Ben sürebilir miyim, lütfen? Yes, it's true I've forgotten the world. Who cares about it but you? Luckily, you're there to save it! Evet, benim dünyayı unuttuğum doğrudur. Ama senden başka kimin umurunda? İyi ki, onu kurtarmak için oradasınız! Evet, dünyayı unuttuğum doğru. Mary is as pretty as Alice. Mary Alice kadar güzeldir. Mary de Alice kadar güzel. That wasn't Tom's choice. O, Tom'un seçimi değildi. Bu Tom'un seçimi değildi. You should call your parents more often. Ebeveynlerini daha sık aramalısın. Aileni daha sık aramalısın. Why did you stay with them? Neden onlarla kaldın? Neden onlarla kaldın? What can you tell us? Bize ne söyleyebilirsin? Bize ne söyleyebilirsin? Could you check this for me? Bunu benim için kontrol edebilir miydiniz? Bunu benim için kontrol eder misin? The main shops are in the city centre. Ana mağazalar şehir merkezinde bulunmaktadır. Ana dükkânlar şehir merkezindedir. Give it to them. Onu onlara ver. Ver onlara. Why haven't you told Tom yet? Neden hâlâ Tom'a söylemedin? Neden Tom'a hala söylemedin? If you buy me an ice cream, I'll kiss you. Bana bir dondurma alırsan seni bir öperim. Bana dondurma alırsan, seni öperim. Tom parked across the street. Tom caddenin karşısında park etti. Tom sokağın karşısına park etmiş. These were expensive. Bunlar pahalıydı. Bunlar pahalıydı. Tom fell asleep crying. Tom ağlayarak uyudu. Tom ağlayarak uyuyakaldı. I don't have any proof. Benim kanıtım yok. Kanıtım yok. Do you think Tom misses Mary? Tom'un Mary'yi özlediğini düşünüyor musun? Sence Tom Mary'i özlüyor mudur? You must keep the promises you make. Verdiğin sözleri tutmalısın. Verdiğin sözleri tutmalısın. Tom is a bus driver, isn't he? Tom bir otobüs şoförü, değil mi? Tom otobüs şoförü, değil mi? The weather's been great. Hava harikaydı. Hava çok güzel. I thought the food was excellent. Yiyeceğin mükemmel olduğunu düşündüm. Yemeklerin mükemmel olduğunu düşündüm. It's best to make international calls person to person. Uluslararası aramaları kişiden kişiye yapmak en iyisidir. Uluslararası aramalar yapmak en iyisi. Isn't that how competition works? Rekabet de böyle değil midir zaten? Rekabet böyle olmuyor mu? I wish Tom and his family all the best. Tom ve ailesine iyi şanslar diliyorum. Tom ve ailesi için en iyisini diliyorum. Who called you? Seni kim aradı? Seni kim aradı? The argument quickly got out of control. Tartışma hızla kontrolden çıktı. Tartışma hızla kontrolden çıktı. Tom has gone upstairs to wake Mary up. Tom, Mary'yi uyandırmak için yukarı kata çıktı. Tom, Mary'i uyandırmak için yukarı çıktı. I have to go talk to the manager. Yönetici ile konuşmak zorundayım. Müdürle konuşmam gerek. I didn't have the time. Vaktim yoktu. Zamanım yoktu. Think of how much worse it could have been if Tom had not been there. Tom orada olmasaydı, onun nasıl çok daha kötü olabileceğini düşün. Tom orada olmasaydı ne kadar kötü olabileceğini bir düşün. Well, that's a big surprise. Pekala, bu büyük bir sürpriz. Bu büyük bir sürpriz. We have two spare rooms upstairs, neither of which has been used for years. Üst katta iki yedek odamız var, bunlardan hiçbiri yıllardır kullanılmıyor. Üst katta iki boş odamız var, ikisi de yıllardır kullanılmamış. Tom said he heard Mary threaten to kill John. Tom, Mary'nin John'u öldürmekle tehdit ettiğini duyduğunu söyledi. Tom, Mary'nin John'u öldürmekle tehdit ettiğini duyduğunu söyledi. Is this an invitation? Bu bir davet mi? Bu bir davet mi? I feel much better. Çok daha iyi hissediyorum. Çok daha iyi hissediyorum. Wild animals live in the forest. Yabani hayvanlar ormanda yaşar. Vahşi hayvanlar ormanda yaşar. He's very skeptical. O çok şüpheci. Çok şüphecidir. Home prices have skyrocketed in the last ten years. Ev fiyatları son on yılda fırladı. Ev fiyatları son on yılda tavan yaptı. I've still not booked my flights to Germany. Ben hâlâ Almanya'ya uçuş rezervasyonumu yaptırmadım. Almanya'ya olan uçuşlarımı hala ayarlayamadım. Did you sing? Şarkı söyledin mi? Şarkı söyledin mi? A sexagesimal system was used in Babylonia. Therefore an hour has sixty minutes and a day has twenty-four hours. Altmışlık sayı sistemi Babil devletinde uygulandı, bunun sonucunda bir saatte 60 dakika ve günde 24 saat var. Babil’de cinsel ilişki sistemi kullanıldı. Bu nedenle bir saat altmış dakika, bir gün yirmi dört saat sürer. Tom didn't even tell me. Tom bile bana söylemedi. Tom bana söylemedi bile. The house was on fire. Ev yanıyordu. Ev yanıyordu. In many cultures, men and women dress differently. Erkekler ve kadınlar birçok kültürde farklı giyinirler. Birçok kültürde erkek ve kadın farklı giyinir. Dead? Ölü mü? Öldü mü? Tom said he isn't planning to do that. Tom, bunu yapmayı planlamadığını söyledi. Tom bunu planlamadığını söyledi. I'm not sure it's real. Bunun gerçek olduğundan emin değilim. Gerçek olduğundan emin değilim. Is this what you were searching for? Aradığın bu mu? Aradığın şey bu muydu? The apartment I live in isn't very large. İçinde yaşadığım daire çok büyük değil. Yaşadığım daire çok büyük değil. Let's try to make her laugh. Onu güldürmeye çalışalım. Onu güldürmeye çalışalım. Have you eaten breakfast? Kahvaltı yaptın mı? Kahvaltı yaptın mı? I just hate to see Tom cry. Sadece Tom'un ağladığını görmekten nefret ediyorum. Tom'un ağladığını görmekten nefret ediyorum. They're going to torture us. Onlar bize işkence yapacaklar. Bize işkence edecekler. You weren't very nice. Çok güzel değildin. Çok iyi biri değildin. Tom said that Mary would eat lunch with him. Tom, Mary'nin onunla öğle yemeği yyeceğini söyledi. Tom, Mary'nin onunla yemek yiyeceğini söyledi. Somebody brought them a new carpet. Biri onlara yeni bir halı getirdi. Birisi onlara yeni bir halı getirmiş. The people who live in the north of Japan enjoy skiing in the winter in the snow. Japonya'nın kuzeyinde yaşayan insanlar kışın karda kayak yapmanın tadını çıkarır. Japonya'nın kuzeyinde yaşayan insanlar kışın karda kayak yapmaktan zevk alırlar. Their research used a survey method. Onların araştırması bir anket yöntemi kullandı. Araştırmaları bir anket yöntemi kullandı. Have you checked our supplies recently? Son zamanlarda bizim malzemeleri kontrol ettiniz mi? Son zamanlarda erzaklarımızı kontrol ettin mi? Would you like to go out and play? Dışarı çıkmak ve oynamak ister misin? Dışarı çıkıp oynamak ister misin? We've got what we need. İhtiyacımız olana sahibiz. İhtiyacımız olanı aldık. He had left his country one year before. O bir yıl önce ülkesini terk etmişti. Ülkesini bir yıl önce terk etmişti. You can't do anything right now. Şu anda bir şey yapamazsın. Şu an hiçbir şey yapamazsın. I didn't think Tom was looking. Tom'un baktığını düşünmüyordum. Tom'un bakacağını sanmıyordum. I know Tom is working late tonight. Tom'un bu gece geç saatlere kadar çalıştığını biliyorum. Tom'un bu gece geç saatlere kadar çalıştığını biliyorum. Tom didn't come to get Mary. Tom Mary'yi almak için gelmedi. Tom, Mary'i almaya gelmedi. Don't you want some ice cream? Biraz dondurma istemez misin? Dondurma istemiyor musun? Eventually, my patience is going to run out. Sonunda sabrım tükenecek. Eninde sonunda sabrım tükenecek. It's an old organization that uses secret rituals. Bu, gizli dinsel törenleri kullanan eski bir örgüt. Gizli ayinler yapan eski bir organizasyondur. Tom expected Mary to eat lunch with him. Tom Mary'nin onunla birlikte öğle yemeği yemesini bekledi. Tom, Mary'nin onunla öğle yemeği yemesini bekliyordu. You've got everything. Her şeyin var. Her şeyin var. People tend to raise their voices when they get excited. İnsanlar heyecanlandıklarında seslerini yükseltmeye eğilimlidirler. İnsanlar heyecanlanınca seslerini yükseltmeye meyillidirler. Tom was afraid that he might get expelled. Tom kovulabileceğinden korkuyordu. Tom okuldan atılacağından korkuyordu. Swimming will develop many different muscles. Yüzme birçok farklı kasları geliştirecektir. Yüzmek birçok farklı kas geliştirecektir. Tom tried to explain everything to Mary. Tom, Mary'ye her şeyi anlatmaya çalıştı. Tom her şeyi Mary'e açıklamaya çalıştı. I want Tom to have a chance for a decent life. Tom'un iyi bir yaşam için şansı olmasını istiyorum. Tom'un düzgün bir hayat sürme şansı olsun istiyorum. She gave me a nice pair of shoes. O, bana hoş bir çift ayakkabı verdi. Bana güzel bir çift ayakkabı verdi. I asked him to wait here. Onun burada beklemesini rica ettim. Ondan burada beklemesini istedim. We will visit our siblings. Kardeşlerimizi ziyaret edeceğiz. Kardeşlerimizi ziyaret edeceğiz. I didn't tell Tom why I wasn't going to be at his party. Ben Tom'a neden onun partisinde olmayacağımı söyledim. Tom'a neden onun partisine gitmediğimi söylemedim. Tom has never written a letter to Mary. Tom, Mary'ye hiç mektup yazmadı. Tom, Mary'ye hiç mektup yazmadı. He ran for his life. O, can havliyle koştu. Hayatını kurtarmak için kaçtı. It was really no problem. Cidden hiç sorun değildi. Gerçekten sorun değildi. This is useless. Bu işe yaramaz. Bu işe yaramaz. Put your back into it. Canını dişine tak. Sırtını daya. Tom doesn't think he'll ever do that. Tom bunu yapacağını düşünmüyor. Tom bunu yapacağını düşünmüyor. It's a polytechnic engineer. Bu bir politeknik mühendis. Politeknik mühendisi. Does she understand what he's saying? O, onun ne söylediğini anlıyor mu? Ne dediğini anlıyor mu? I wonder if Tom is all right. Tom'un iyi olup olmadığını merak ediyorum. Tom iyi mi merak ediyorum. Were I free from work, I could read these books. İşim olmasa, bu kitapları okuyabilirim. İşsiz olsaydım, bu kitapları okuyabilirdim. I am complaining to the principal. Ben müdüre şikayet ediyorum. Müdüre şikayet ediyorum. Tom is the person who has to do that. Bunu yapması gereken kişi Tom. Bunu yapmak zorunda olan kişi Tom. We've got no plans to do that. Onu yapmak için planlarımız yok. Bunu yapmak için bir planımız yok. This cancer is incurable. Bu kanser tedavi edilemez. Bu kanser tedavi edilemez. Online, businesses can export all over the world. Çevrimiçi olarak, işletmeler tüm dünyaya ihracat yapabilirler. Online olarak, işletmeler dünyanın her yerine ihraç edebilirler. She's just a child. O sadece bir çocuk. O sadece bir çocuk. Tom seems to be happy and excited. Tom mutlu ve heyecanlı görünüyor. Tom mutlu ve heyecanlı görünüyor. I should probably go. Muhtemelen gitmeliyim. Gitsem iyi olacak. I'm an outdoor person. Ben bir açık hava insanıyım. Ben açık hava insanıyım. Please tell me about your company. Lütfen bana şirketinden bahset. Lütfen bana şirketinizden bahsedin. I love my wife, but I sometimes need to be alone. Karımı seviyorum fakat bazen yalnız olmaya ihtiyacım var. Karımı seviyorum ama bazen yalnız kalmaya ihtiyacım oluyor. Christmas is a magical time of the year. Noel yılın büyülü bir zamanı. Noel yılın büyülü zamanıdır. I was right. Haklıydım. Haklıydım. I really didn't expect Tom to succeed. Tom'un başarılı olmasını gerçekten beklemiyordum. Tom'un başarılı olmasını beklemiyordum. That won't happen again. O bir daha olmayacak. Bir daha olmayacak. I think we need to change that. Bence onu değiştirmemiz gerekir. Bence bunu değiştirmeliyiz. May I see your collection of old books? Senin eski kitap kolleksiyonunu görebilir miyim? Eski kitap koleksiyonunuzu görebilir miyim? Tom doesn't feel comfortable talking about his feelings. Tom duygularıyla ilgili konuşurken rahat hissetmez. Tom hislerinden bahsetmekten rahatsız. This place is downright creepy. Bu yer tamamen tüyler ürpertici. Burası çok ürkütücü. This isn't the time. Bu zamanı değil. Şimdi sırası değil. I warned you not to trust me. Bana güvenmemen için seni uyarmıştım. Bana güvenmemeni söylemiştim. I won't be able to do that today. Onu bugün yapamayacağım. Bugün bunu yapamam. You are really clumsy, aren't you! Gerçekten beceriklisiniz, değil mi? Çok sakarsın, değil mi? Since graduation fifteen years ago I have never run into my former classmates. On beş yıl önceki mezuniyetten beri eski sınıf arkadaşlarımla hiç karşılaşmadım. 15 yıl önce mezuniyetten beri eski sınıf arkadaşlarımla hiç karşılaşmadım. It's been several years since I've been camping. Kamp yaptığımdan beri birkaç yıl oldu. Kamp yapmayalı yıllar oldu. What's a good treatment for insomnia? Uykusuzluk için iyi bir tedavi nedir? Uykusuzluk için iyi bir tedavi nedir? My older sister Angelina is sixteen years old. Ablam Angelina on altı yaşında. Ablam Angelina 16 yaşında. I think I might be able to help you. Sana yardım edebileceğimi düşünüyorum. Sanırım sana yardım edebilirim. The dough is still a little thick. Hamur hâlâ biraz kalın. Hamur hala biraz kalındır. Someone stole my money. Birisi paramı çaldı. Biri paramı çaldı. Sami kept his mouth shut. Sami ağzını kapalı tuttu. Sami çenesini kapalı tuttu. Tom didn't want to become a teacher. Tom öğretmen olmak istemedi. Tom öğretmen olmak istemedi. I don't wear reading glasses. Okuma gözlüğünü takma. Okuma gözlüğü takmam. Tom goes to Boston once a month. Tom, ayda bir kere Boston'a gider. Tom ayda bir Boston'a gider. The patio is very small. Bu veranda çok küçük. Bahçe çok küçük. You can stay with me. Benimle kalabilirsin. Benimle kalabilirsin. The boy over there is Tom. Oradaki oğlan Tom'dur. Şuradaki çocuk Tom. To make matters worse, it began snowing. Daha da kötüsü, kar yağmaya başladı. Durumu daha da kötüleştirmek için kar yağmaya başladı. Some people like summer, and others like winter. Bazıları insanlar yaz mevsimini, diğerleri ise kışı sever. Bazıları yazları, bazıları kışı sever. Have you come to save me? Beni kurtarmaya mı geldin? Beni kurtarmaya mı geldin? I helped her translate this sentence so many times. Bu cümleyi çevirmesi için ona birçok defa yardım ettim. Bu cümleyi birçok kez tercüme etmesine yardım ettim. Tom isn't able to always brush his teeth after meals. Tom her zaman yemeklerden sonra dişlerini fırçalayamaz. Tom yemekten sonra her zaman dişlerini fırçalayamaz. We're supposed to be helping Tom right now. Şu an Tom'a yardım ediyor olmamız gerekiyor. Şu anda Tom'a yardım etmemiz gerekiyor. I have a stressful job. Stresli bir işim var. Stresli bir işim var. Some dreams are a glimpse of the future. Bazı rüyalar geleceğin bir belirtisidir. Bazı hayaller geleceğe bir bakıştır. Which is bigger, Japan or Britain? Hangisi daha büyük, Japonya mı yoksa İngiltere mi? Hangisi daha büyük, Japonya mı İngiltere mi? I thought you might actually do it. Ben senin aslında onu yapabileceğini düşündüm. Gerçekten yapabileceğini düşündüm. The Palestinians are dehumanized by some media. Bazı medya kurumları Filistinlileri canavar gibi gösteriyor. Filistinliler bazı medyalar tarafından insanlıktan çıkarılmıştır. I can't order Tom to do that. Tom'a bunu yapmasını söyleyemem. Tom'a bunu yapmasını emredemem. Sami and Layla are dating. Sami ve Leyla çıkıyorlar. Sami ve Layla çıkıyorlar. How old is the lead singer? Solist kaç yaşında? Solist kaç yaşında? You don't like spinach, do you? Ispanaktan hoşlanmıyorsun, değil mi? Ispanak sevmezsin, değil mi? I just remembered that I was supposed to buy a loaf of bread. Sadece bir somun ekmek almam gerektiğini hatırladım. Bir somun ekmek almam gerektiğini hatırladım. Nobody who works forty hours a week should be living in poverty. Bir haftada kırk saat çalışan hiç kimse yoksulluk içinde yaşıyor olamaz. Haftada 40 saat çalışan hiç kimse yoksulluk içinde yaşamamalı. After a six month period, his leg was healed and is normal again. Altı aylık bir dönemden sonra bacağı iyileşti ve tekrar normale döndü. Altı aylık bir dönemden sonra bacağı iyileşmiş ve tekrar normale dönmüştür. Everybody started to laugh. Herkes gülmeye başladı. Herkes gülmeye başladı. Tom said Mary is probably still grumpy. Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ huysuz olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin muhtemelen hala huysuz olduğunu söyledi. I think that's Tom over there. Sanırım oradaki Tom. Sanırım şuradaki Tom. Just face the facts. Sadece gerçeklerle yüzleş. Gerçeklerle yüzleş. What're you doing, Tom? Tom, ne yapıyorsun? Ne yapıyorsun Tom? Tom doesn't like any kind of music. Tom müziğin herhangi bir türünü sevmez. Tom hiçbir müzikten hoşlanmaz. I'm related to Tom. Ben Tom'la bağlantılıyım. Tom'la akrabayım. She's looking for a hotel. O bir otel arıyor. Bir otel arıyor. How do you say XXX in Portuguese? Portekizce'de nasıl XXX denilir? Portekizce'de XXX nasıl denir? They should thank Tom. Tom'a teşekkür etmeliler. Tom'a teşekkür etmeliler. You can't let anyone else know. Başka birinin bilmesine izin veremezsiniz. Kimsenin bilmesine izin veremezsin. Tom, I must talk to you. Tom, seninle konuşmalıyım. Tom, seninle konuşmalıyım. It's impossible not to love it. Onu sevmemek imkansızdır. Sevmemek imkansız. Something green and slimy was on the rock. Kayanın üzerinde yeşil ve sümüksü bir şey vardı. Kayanın üzerinde yeşil ve yapışkan bir şey vardı. Sami was going to die. Sami ölecekti. Sami ölecekti. I have spoken with the Polish ambassador. Polonya büyük elçisi ile konuştum. Polonya büyükelçisiyle konuştum. I don't want to stay in Boston. Ben Boston'da kalmak istemiyorum. Boston'da kalmak istemiyorum. I'm very busy and don't have much free time. Çok meşgulüm ve fazla boş zamanım yok. Çok meşgulüm ve fazla boş vaktim yok. I like curry rice. Köri pilavını severim. Körili pilavı severim. Your letter made me happy. Mektubun beni mutlu etti. Mektubun beni mutlu etti. Tom came close to being hit by a car. Tom neredeyse bir araba tarafından çarpılıyordu. Tom'a araba çarpmaya çok yaklaşmıştı. I heard they offered you Tom's job. Tom'un işini sana teklif ettiklerini duydum. Tom'un işini teklif ettiklerini duydum. I admit my mistake. Hatamı kabul ediyorum. Hatamı kabul ediyorum. Sami was convicted of double murder. Sami çifte cinayetten mahkum edildi. Sami çifte cinayetten hüküm giydi. There's only one person under investigation. Soruşturma altında yalnızca bir kişi var. Soruşturma altında sadece bir kişi var. I took the wrong bus. Ben yanlış bir otobüse bindim. Yanlış otobüse binmişim. We don't know each other. Biz birbirimizi tanımıyoruz. Birbirimizi tanımıyoruz. What Tom does makes me angry. Tom'un yaptığı şey beni kızdırıyor. Tom'un yaptığı şey beni kızdırıyor. Of all the famous baseball players, he stands out as a genius. Bütün ünlü beyzbol oyuncularından o bir deha olarak öne çıkıyor. Tüm ünlü beyzbol oyuncuları arasında bir dahi olarak öne çıkmaktadır. Tom has a baby face. Tom'un bir bebek yüzü var. Tom'un bebek yüzü var. As for me, I don't have any comments. Bence, herhangi bir yorumum yok. Bana gelince, yorumum yok. You haven't been returning my calls, Tom. Telefonlarıma çıkmıyorsun Tom. Aramalarıma cevap vermiyorsun Tom. We play tennis every day. Biz her gün tenis oynarız. Her gün tenis oynuyoruz. I went inside. Ben içeri gittim. İçeri girdim. Is Tom coming here? Tom buraya geliyor mu? Tom buraya geliyor mu? I fell asleep while reading. Okurken uyuyakaldım. Okurken uyuyakalmışım. I want you to tell me everything. Bana her şeyi söylemeni istiyorum. Bana her şeyi anlatmanı istiyorum. Don't I have any rights? Benim hiçbir hakkım yok mu? Benim hiç hakkım yok mu? Tom should've eaten more for breakfast. Tom kahvaltıda daha çok yemeliydi. Tom kahvaltıda daha fazla yemeliydi. Did Ken beat you up? Tom seni yendi mi? Ken seni dövdü mü? What does all of this mean? Bütün bunlar ne anlama geliyor? Tüm bunlar ne anlama geliyor? We have to attend that meeting whether we like it or not. Hoşlansak ta hoşlanmasak ta o toplantıya katılmak zorundayız. İstesek de istemesek de o toplantıya katılmalıyız. What's Tom doing for Christmas? Tom Noel için ne yapıyor? Tom Noel'de ne yapıyor? Hey! Come here please! Hey! Buraya gel lütfen! Buraya gel lütfen! Why does everything have to happen to us? Neden her şey bize olmak zorunda. Neden her şey bizim başımıza gelmek zorunda? Christmas is soon. Noel yakında. Noel yakında. Tom has made some bad decisions. Tom bazı kötü kararlar aldı. Tom bazı kötü kararlar verdi. Tom said Mary is probably still eating now. Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ yemek yediğini söyledi. Tom, Mary'nin hala yemek yediğini söyledi. Do you want something to drink? İçecek bir şey ister misiniz? İçecek bir şey ister misin? You have to see what we're doing here. Burada ne yaptığımız görmelisin. Burada ne yaptığımızı görmelisin. I like climbing mountains. Ben dağlara tırmanmayı severim. Dağlara tırmanmayı seviyorum. You might just see Tom, too. Sen de Tom'u görebilirsin. Tom'u da görebilirsin. A comet has a distinct center called a nucleus. Bir kuyruklu yıldızın çekirdek denilen ayrı bir merkezi vardır. Kuyruklu yıldızın çekirdeği denilen belirgin bir merkezi vardır. He should thank you. O sana teşekkür etmeli. Sana teşekkür etmeli. I owe Tom some money. Tom'a bir miktar borcum var. Tom'a biraz borcum var. It just doesn't count. Bu sayılmaz. Bu sayılmaz. I was content. Ben hoşnuttum. Memnundum. Did you really believe that is what Tom wanted? Onun Tom'un istediği olduğuna gerçekten inandın mı? Tom'un bunu istediğine gerçekten inandın mı? She undressed to take a bath. O, duş almak için soyundu. Banyo yapmak için soyundu. I moved to Boston in 2013. 2013'te Boston'a taşındım. 2013'te Boston'a taşındım. The smell's making me sick. Koku beni hasta ediyor. Bu koku midemi bulandırıyor. You've given three copies of the report to Tom already. Raporun üç nüshasını zaten Tom'a verdin. Raporun üç kopyasını çoktan Tom'a verdin. Tom's plan failed when it was discovered by the police. Polis tarafından keşfedildiği zaman Tom'un planı başarısız oldu. Polis tarafından keşfedildiğinde Tom'un planı başarısız oldu. How did you know where I lived? Nerede yaşadığımı nasıl bildin? Nerede yaşadığımı nasıl bildin? Sami and Layla met in the summer of 2006. Sami ve Leyla 2006 yazında tanıştılar. Sami ve Layla 2006 yazında tanıştılar. Tom asked the wrong questions. Tom yanlış sorular sordu. Tom yanlış soruları sordu. I thought we should start celebrating. Kutlamaya başlamamız gerektiğini düşündüm. Kutlamaya başlamalıyız diye düşündüm. You're so lucky to have a husband like that. Böyle bir kocan olduğu için oldukça şanslısın. Böyle bir kocan olduğu için çok şanslısın. Tom doesn't want pity. Tom merhamet istemiyor. Tom acımak istemiyor. I have some more questions. Benim bazı sorularım daha var. Birkaç sorum daha var. Are you stupid? Sen aptal mısın? Aptal mısın sen? Dan didn't even comment on Linda's picture. Dan, Linda'nın resmi üzerine bile yorum yapmadı. Dan Linda'nın resmi hakkında yorum bile yapmadı. Tom always does things the same old way. Tom her zaman işleri aynı eski usülle yapar. Tom her zaman her şeyi aynı şekilde yapar. I am not much of a traveller. Ben çok gezgin değilim. Pek seyyah sayılmam. How do we get him out of jail? Onu hapishaneden nasıl çıkarırız? Onu hapisten nasıl çıkaracağız? The brothers hate each other. Erkek kardeşler birbirlerinden nefret ediyorlar. Kardeşler birbirlerinden nefret ediyor. He suffered from high blood pressure. Yüksek kan basıncından rahatsızlık çekiyor. Yüksek tansiyondan muzdaripti. What time is our train arriving at Hakata? Trenimiz Hakata'ya ne zaman varıyor? Trenimiz saat kaçta Hakata'ya varıyor? Maria hates her job for many reasons. Maria birçok nedenlerden dolayı işinden nefret ediyor. Maria birçok nedenden dolayı işinden nefret eder. I close my eyes and remember your face. Gözlerimi kaparım ve yüzünü hatırlarım. Gözlerimi kapatıp yüzünü hatırlıyorum. Tom was our leader. Tom bizim liderimizdi. Tom liderimizdi. Hello Mr Magpie! How's your wife? Merhaba Bay Magpie! Eşiniz nasıl? Merhaba Bay Saksağan, karınız nasıl? We need to talk face to face. Bizim yüz yüze konuşmamız gerekiyor. Yüz yüze konuşmalıyız. Seattle has a very wet climate. Seattle çok yağışlı bir iklime sahiptir. Seattle çok ıslak bir iklime sahiptir. Tom is the only one with a key. Anahtar sadece Tom'da var. Anahtarı olan tek kişi Tom. Everybody came to work early today. Bugün herkes işe erken geldi. Bugün herkes işe erken geldi. Some people are doing disrespectful things. Bazı insanlar nezaketsiz şeyler yapıyor. Bazı insanlar saygısızca şeyler yapıyor. Tom is doing that, isn't he? Tom bunu yapıyor, değil mi? Tom yapıyor, değil mi? I'm not disturbing you, am I? Sizi rahatsız etmiyorum, değil mi? Rahatsız etmiyorum, değil mi? Stop. This is not funny. Dur. Bu komik değil. Dur, bu hiç komik değil. Measurements are different from individual to individual. Ölçümler bireyden bireye farklıdır. Ölçümler bireyden bireye farklıdır. We ought to win. Biz kazanmalıyız. Kazanmalıyız. I need some time with Tom. Tom'la biraz zamana ihtiyacım var. Tom'la biraz zamana ihtiyacım var. I want to buy my children everything I never had. Hiç sahip olmadığım her şeyden çocuklarıma almak istiyorum. Çocuklarıma sahip olmadığım her şeyi almak istiyorum. Where do you think Tom will go to college? Tom'un üniversiteye nereye gideceğini düşünüyorsun? Tom'un üniversiteye nereye gideceğini düşünüyorsun? Sit down over there. Orada otur. Şuraya otur. Tom was punished for not telling the truth. Tom doğruyu söylemediği için cezalandırıldı. Tom doğruyu söylemediği için cezalandırıldı. Let me know if there is anything I can do. Yapabileceğim bir şey olup olmadığını bana bildirin. Yapabileceğim bir şey olursa haber ver. The convention voted again. Kurultay tekrar oylama yaptı. Kongre tekrar oy verdi. Tom refused to do what I wanted him to do. Tom yapmasını istediğimi yapmayı reddetti. Tom benim istediğim şeyi yapmayı reddetti. Tom handed Mary an energy drink. Tom Mary'ye bir enerji içeceği uzattı. Tom, Mary'e enerji içeceği verdi. Tom will probably be fired. Tom muhtemelen kovulacak. Tom muhtemelen kovulacak. I'm considering going with them. Onlarla gitmeyi düşünüyorum. Onlarla gitmeyi düşünüyorum. Tom saw John and Mary holding hands. Tom, John ve Mary'yi el ele tutuşurlarken gördü. Tom, John ve Mary'nin el ele tutuştuğunu gördü. Tom says he's never coming back. Tom asla geri gelmeyeceğini söylüyor. Tom asla geri dönmeyeceğini söylüyor. Please be sure to sign and seal the form. Formu imzaladığınızdan ve mühürlediğinizden emin olun. Lütfen formu imzalayın ve mühürleyin. They teased the new student. Onlar yeni öğrenciyle alay ettiler. Yeni öğrenciye sataştılar. I didn't know that Tom didn't know French. Tom'un Fransızca bilmediğini bilmiyordum. Tom'un Fransızca bilmediğini bilmiyordum. That's what people always say. Bu, insanların her zaman söylediği şey. İnsanlar hep böyle der. Good to meet you. Tanıştığıma memnun oldum. Tanıştığıma memnun oldum. We'll do everything with Tom. Tom'la her şeyi yapacağız. Tom'la her şeyi yapacağız. Why do we have to pay taxes? Neden vergi ödemek zorundayız? Neden vergi ödemek zorundayız? This is every pilot's worst nightmare. Bu her pilotun en kötü kabusudur. Bu her pilotun en kötü kabusu. He stood there with his eyes closed. Gözleri kapalı orada durdu. Orada gözleri kapalı duruyordu. Tom says it's not worth the effort. Tom buna değmeyeceğini söyledi. Tom bunun çabaya değmeyeceğini söylüyor. All that you have to do is to follow his advice. Yapacağın tek şey onun tavsiyesini dinlemek. Tek yapman gereken onun tavsiyesine uymak. Tom didn't intend to spend so much time painting the fence. Tom çiti boyamak için çok fazla zaman harcamak niyetinde değildi. Tom çitleri boyamak için bu kadar zaman harcamaya niyetli değildi. I don't enjoy eating ice cream during the winter. Kışın dondurma yemekten zevk almam. Kışın dondurma yemekten hoşlanmıyorum. This book belongs to Paolo. Bu kitap Paolo’ya aittir. Bu kitap Paolo'ya ait. Tom was wearing a bulletproof vest, so the bullet didn't kill him. Tom kurşungeçirmez bir yelek giymişti bu yüzden kurşun onu öldürmedi. Tom kurşun geçirmez yelek giyiyordu, yani kurşun onu öldürmedi. My language is not on the list! Benim lisanım listede yok. Benim dilim listede yok! Would it be OK if I gave Tom this old suitcase? Bu eski bavulu Tom'a verebilir miyim? Tom'a bu eski bavulu versem sorun olur mu? You've been drinking, haven't you? İçiyordun, değil mi? İçki içtin, değil mi? Tom will do everything he can. Tom elinden gelen her şeyi yapacak. Tom elinden geleni yapacak. Only one little daughter did they have. Onların sadece küçük bir kızı vardı. Sadece küçük bir kızları vardı. Tom's mother still buys his clothes for him. Onun için elbiselerini hâlâ Tom'un annesi alıyor. Tom'un annesi hala onun için kıyafetlerini alıyor. I suspect there was an intruder who got into the bedroom. Yatak odasına giren davetsiz bir misafir olduğundan şüpheleniyorum. Yatak odasına giren bir davetsiz misafir olduğundan şüpheleniyorum. What about Portugal? Portekiz'e ne dersin? Portekiz'e ne dersin? Excuse me, but I believe that is my seat. Affedersiniz, ama bunun benim koltuğum olduğuna inanıyorum. Affedersiniz ama sanırım orası benim yerim. I don't even have a boyfriend. Bir erkek arkadaşım bile yok. Erkek arkadaşım bile yok. Don't risk your life for me. Benim için hayatını riske atma. Benim için hayatını riske atma. Tom knew that Mary loved him. Tom Mary'nin onu sevdiğini biliyordu. Tom Mary'nin onu sevdiğini biliyordu. It's been a good year. Bu iyi bir yıldı. Güzel bir yıldı. Tell me about Tatoeba. Bana Tatoeba'dan bahset. Bana Tatoeba'dan bahset. The boys built a raft. Çocuklar bir sal yaptı. Çocuklar bir sal yaptı. Tom always dreamed of becoming a race car driver. Tom her zaman bir yarış arabası sürücüsü olmayı hayal etti. Tom hep bir yarış arabası sürücüsü olmayı hayal ederdi. Dan was trained in crime solving. Dan suç çözmede eğitildi. Dan suç çözme eğitimi aldı. Your bag's open. Senin çantan açık. Çantan açık. This is the same wallet as I lost a week ago. Bu bir hafta önce kaybettiğim cüzdanın aynı. Bu bir hafta önce kaybettiğim cüzdanla aynı. Tom has a website for his business. Tom'un işi için bir web sitesi var. Tom'un işi için bir web sitesi var. Tom said I looked pretty. Tom güzel göründüğümü söyledi. Tom güzel göründüğümü söyledi. Tom's family liked it in Boston. Tom'un ailesi bunu Boston'da sevdi. Tom'un ailesi Boston'u severdi. I'm sorry, I didn't mean to hurt your feelings. Üzgünüm, duygularını incitmek istemedim. Özür dilerim, duygularını incitmek istemedim. I guess the question is whether you'll be here or not. Sanırım sorun burada olup olmayacağındır. Sanırım asıl soru senin burada olup olmayacağın. I have a friend who's a vegetarian. Vejetaryen olan bir arkadaşım var. Vejetaryen bir arkadaşım var. The navy defends our seacoast. Donanma bizim deniz kıyımızı savunur. Donanma denizciliğimizi koruyor. What will you do if you fail the exam? Sınavdan başarısız olursan ne yapacaksın? Sınavdan kalırsan ne yapacaksın? Why is that significant? O neden önemli? Bu neden önemli? Our sensors did not detect anything out of the ordinary. Sensörlerimiz sıra dışı bir şey algılamadı. Sensörlerimiz sıra dışı bir şey tespit edemedi. Do you want me to ask Tom to do that? Tom'un bunu yapmasını istememi ister misin? Bunu Tom'a sormamı ister misin? Did you vote "yes" or "no"? "Evet" veya "hayır" oyu kullandın mı? "Evet" mi, "hayır" mı dedin? Tom is listening to the news on the radio. Tom radyoda haber dinliyor. Tom radyodaki haberleri dinliyor. Someone attacked them. Biri onlara saldırdı. Biri onlara saldırdı. I told Tom not to come. Tom'a gelmemesini söyledim. Tom'a gelmemesini söyledim. Tom looks a lot like his grandfather. Tom büyükbabasına çok benziyor. Tom dedesine çok benziyor. You keep telling me that I can't do anything. Bana hiçbir şey yapamayacağımı söylemeye devam ediyorsun. Bana hiçbir şey yapamayacağımı söyleyip duruyorsun. You don't listen to me. Beni dinlemiyorsun. Beni dinlemiyorsun. I have seen his glory. Onun şanını gördüm. Onun ihtişamını gördüm. Tom said he didn't think that my plan would work. Tom planımın işe yarayacağını düşünmediğini söyledi. Tom planımın işe yaramayacağını düşündüğünü söyledi. Tom pled guilty to all charges. Tom bütün suçlamaları kabul etti. Tom tüm suçlamaları kabul etti. The man isn't made for this. Bu adam bunun için değil. Bu adam bunun için yaratılmadı. It looks like Tom has fallen back to sleep. Tom uykuya dalmış gibi görünüyor. Görünüşe göre Tom tekrar uykuya daldı. She acted as a guide. O bir rehber olarak görev yapmıştır. Rehberlik yaptı. I'm glad you and Tom get along. Sen ve Tom'un geçindiğine memnun oldum. Tom'la aranızın iyi olmasına sevindim. How about something to drink? İçecek bir şeye ne dersin? İçecek bir şey ister misin? Tom built a ship inside a bottle. Tom bir şişenin içinde bir gemi inşa etti. Tom şişenin içine bir gemi inşa etti. Tom is broke and homeless. Tom parasız ve evsizdi. Tom beş parasız ve evsiz. In one year there are twelve months. Bir yılda on iki ay vardır. Bir yıl içinde on iki ay var. Tom closed his eyes and shook his head. Tom gözlerini kapadı ve başını salladı. Tom gözlerini kapadı ve başını salladı. Hey, who's this bottle of champagne for? I haven't ordered drinks. Hey, bu şampanya şişesi kimin için? Ben içki sipariş etmedim. Hey, bu şampanya kimin için? I respect her selflessness. Kendisini düşünmemesine saygı duyuyorum. Onun bencilliğine saygı duyuyorum. That's up to him. O ona kalmış. Bu ona bağlı. I know that you still love me. Beni hâlâ sevdiğini biliyorum. Beni hala sevdiğini biliyorum. Tom kept the stolen jewels for himself. Tom çalıntı mücevherleri kendisi için tuttu. Tom çalınan mücevherleri kendine sakladı. I'm paid enough. Bana yeterince para ödeniyor. Yeterince para aldım. Let's see if I can help. Yardım edebilip edemeyeceğimi görelim. Bakalım yardım edebilecek miyim? I'd like to go for a walk. Ben bir yürüyüşe çıkmak istiyorum. Yürüyüşe çıkmak istiyorum. What else did you see? Başka ne gördün? Başka ne gördün? Is it very difficult to create an app for smartphones? Akıllı telefonlar için bir uygulama oluşturmak çok zor mudur? Akıllı telefonlar için bir uygulama yaratmak çok mu zor? Tom seems gullible. Tom saf görünüyor. Tom çok saf görünüyor. Tom was eating lunch with Mary at that time. Tom, o zaman Mary ile birlikte öğle yemeği yiyordu Tom o sırada Mary ile öğle yemeği yiyordu. Gas is an important natural resource. Gaz önemli bir doğal kaynaktır. Gaz önemli bir doğal kaynaktır. Everyone, out of the water! Herkes sudan çıksın! Herkes sudan çıksın! I think Tom is petty. Sanırım Tom dar görüşlü. Tom'un önemsiz olduğunu düşünüyorum. Tom cringed a little. Tom biraz yaltaklandı. Tom biraz korktu. I appreciate the gesture. Bu jestiniz için minnettarım. Jestin için teşekkür ederim. Give me a glass of water. Bana bir bardak su ver. Bana bir bardak su ver. Tom started studying French three years ago. Tom üç yıl önce Fransızca öğrenmeye başladı. Tom üç yıl önce Fransızca okumaya başladı. Cops came with guns drawn, as I was talking to the owner on the phone. Ben telefonda mal sahibi ile konuşuyorken Polis çekilmiş silahları ile geldi. Polisler silah çektiler. Ben de telefonda sahibiyle konuşuyordum. I'm glad you're our coach. Koçumuz olduğuna memnun oldum. Koçumuz olmana sevindim. Let me get you another drink. Sana bir içki daha getireyim. Sana bir içki daha getireyim. That hotel was very near the lake. O otel göle çok yakındı. O otel gölün çok yakınındaydı. The situation at home is getting more unbearable every day. Evdeki durum her geçen gün daha dayanılmaz hale geliyor. Evdeki durum her geçen gün daha da dayanılmaz hale geliyor. How long do you think it would take me to do that? Sence bunu yapmamı ne kadar sürer? Sence bunu yapmam ne kadar sürer? Here's what really happened. Gerçekten neyin meydana geldiği burada. Gerçekte ne olduğunu söyleyeyim. Tom is still having doubts. Tom hâlâ şüpheler yaşıyor. Tom'un hala şüpheleri var. I'm very conscientious. Ben çok vicdanlıyım. Çok vicdanlıyımdır. Tom and Mary are in the office waiting. Tom ve Mary ofiste bekliyor. Tom ve Mary ofiste bekliyor. Soccer is the most popular sport in Brazil. Futbol Brezilyada en popüler spor. Futbol Brezilya'nın en popüler sporudur. We should find out pretty soon. Biz çok yakında bulmalıyız. Yakında öğreniriz. I'm the one who did that. Onu yapan kişi benim. Bunu yapan benim. The big day has arrived. Büyük gün geldi. Büyük gün geldi. I heard Tom and Mary talking about it. Tom ve Mary'nin onun hakkında konuştuğunu duydum. Tom ve Mary'nin bu konuda konuştuklarını duydum. I'll let you know the result as soon as it is made public. Sonuç halka açılır açılmaz size bildiririm. Sonucu kamuoyuna duyurur açıklamaz size bildireceğim. Tom has already seen it. Tom zaten onu gördü. Tom zaten gördü. "Do you know where this camera was made?" "I think it was made in China, but I'm not sure." "Bu kameranın nerede yapıldığını biliyor musun?" "Sanırım Çin'de yapıldı ama emin değilim." "Bu kameranın nerede yapıldığını biliyor musun?" "Sanırım Çin'de yapıldı ama emin değilim." Sometimes it is difficult to find a good job. Bazen iyi bir iş bulmak zordur. Bazen iyi bir iş bulmak zordur. Tom thinks that school is a waste of time. Tom okulun bir zaman israfı olduğunu düşünüyor. Tom okulun zaman kaybı olduğunu düşünüyor. What do you have to do today? Bugün ne yapmak zorundasın? Bugün ne yapacaksın? Have you both lost your minds? Siz ikiniz aklınızı kaybettiniz mi? İkiniz de aklınızı mı kaçırdınız? I like hunting. Avlanmaktan hoşlanırım. Avlanmayı severim. Tom is out shopping. Tom dışarıda alışveriş yapıyor. Tom alışverişe çıktı. He was buried in the La Recoleta Cemetery. O, La Recoleta Mezarlığı'na gömüldü. La Recoleta Mezarlığı'na defnedildi. Is everything in position? Her şey yerinde mi? Her şey yerinde mi? The farmer ploughed his field all day. Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü. Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü. The economy has entered a recession. Ekonomi durgunluğa girdi. Ekonomi durgunluğa girdi. So, what do you suggest? Peki, sen ne öneriyorsun? Peki, ne öneriyorsun? Jamal didn't say anything. Jamal hiçbir şey söylemedi. Jamal hiçbir şey söylemedi. Sami fell to the ground and cut his hand. Sami yere düştü ve elini kesti. Sami yere düştü ve elini kesti. Tom said Mary was home in bed with the flu. Tom Mary'nin grip nedeniyle evde yatakta olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin evde grip olduğunu söyledi. All scornfully laughed at him. Herkes alaycı bir biçimde ona güldü. Herkes ona küçümseyerek güldü. Whenever he explains something, he can't stop. He rambles on. O ne zaman bir şey anlatırsa, duramaz. Saçmalar.. Ne zaman bir şeyi açıklasa duramıyor. Tom is breathing heavily. Tom aşırı derecede nefes alıyor. Tom ağır nefes alıyor. We'll never be complacent. Hiçbir zaman kayıtsız kalmayacağız. Asla rahat olmayacağız. They can be understood, too. Onlar da anlaşılabilir. Onlar da anlaşılabilir. Tom had his secretary make three copies of the contract. Tom sekreterine sözleşmenin üç kopyasını yaptırdı. Tom, sekreterine sözleşmenin üç kopyasını aldırdı. He was a poet and diplomat. O bir şair ve diplomattı. Şair ve diplomattı. I'm pretty sure that Tom still lives on Park Street. Tom'un hâlâ park caddesinde yaşadığından oldukça eminim. Tom'un hala Park Caddesi'nde yaşadığına eminim. I went to high school with Tom. Ben liseye Tom'la birlikte gittim. Tom'la liseye gittim. I wanted to call you. Seni aramak istedim. Seni aramak istedim. How many beds are there in the house? Evde kaç tane yatak var? Evde kaç yatak var? The place where we used to buy that has increased their prices. Onu aldığımız yer fiyatlarını yükseltti. Eskiden satın aldığımız yer fiyatlarını arttırdı. I think Tom wouldn't be lonely if Mary were here. Bence Mary burada olsaydı, Tom yalnız olmazdı. Mary burada olsaydı Tom yalnız olmazdı. It's your decision whether you go or stay. Gidip gitmemek sana kalmış. Gitmen ya da kalman senin kararın. Their grandchild lives in the Netherlands. Onun torunu Hollanda'da yaşıyor. Torunları Hollanda'da yaşıyor. We've not done well. Biz iyi yapmadık. Pek iyi gitmedik. Why don't we just cancel the meeting? Neden şimdi toplantıyı iptal etmiyoruz? Neden toplantıyı iptal etmiyoruz? How did you like Tom's concert? Tom'un konserinden nasıl hoşlandın? Tom'un konserini beğendin mi? I should've kissed Tom when I had the chance. Fırsatım varken Tom'u öpmeliydim. Fırsatım varken Tom'u öpmeliydim. Here is the bill. İşte fatura. İşte fatura. What frequency is Tatoeba FM on? Tatoeba FM hangi frekansta? Tatoeba FM hangi frekansta? I won't work for you. Senin için çalışmayacağım. Senin için çalışmayacağım. Annoying people irritate me. Can sıkıcı insanlar beni rahatsız ediyor. Sinir bozucu insanlar beni rahatsız ediyor. Why are you wearing an eyepatch? Neden bir göz bandı takıyorsun? Neden göz bandı takıyorsun? Every fifth person has a car in this country. Bu ülkede her beşinci kişinin bir arabası var. Bu ülkede her beşinci kişinin arabası var. I knew it was going to be tough to persuade Tom to help us. Bize yardım etmesi için Tom'u ikna etmenin zor olacağını biliyordum. Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmenin zor olacağını biliyordum. What was your inspiration, Tom? İlham kaynağın neydi, Tom? Senin ilham kaynağın neydi Tom? There's no risk. Hiçbir risk yok. Risk yok. This book isn't as interesting as that book. Bu kitap o kitap kadar ilginç değil. Bu kitap o kitap kadar ilginç değil. Many people are living illegally in the country. Birçok insan, ülkede yasadışı olarak yaşıyor. Ülkede birçok insan yasa dışı olarak yaşamaktadır. Tel Aviv is a beautiful city. Tel Aviv güzel bir kenttir. Tel Aviv çok güzel bir şehir. You have a fertile imagination. Senin yaratıcı bir hayal gücün var. Bereketli bir hayal gücün var. Tom could be there. Tom orada olabilirdi. Tom da orada olabilir. I was in the army. Ben ordudaydım. Ordudaydım. He watched a Swedish movie. Bir İsveç filmi izledi. İsveç filmi izledi. Do you know why Tom left early? Tom'un neden erkenden ayrıldığını biliyor musun? Tom'un neden erken çıktığını biliyor musun? When was the last time you heard from Tom? En son ne zaman Tom'dan haber aldın? Tom'dan en son ne zaman haber aldın? I thought he was busy, but on the contrary he was idle. Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı. Meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine aylaklık ediyordu. The chair creaked as he sat down. O otururken sandalye çatırdadı. Otururken sandalye gıcırdıyordu. Tom was lying about that. Tom onun hakkında yalan söylüyordu. Tom bu konuda yalan söylüyordu. No, it is not a cat. Hayır, o bir kedi değil. Hayır, kedi değil. Why did you lock the door? Sen neden kapıyı kilitledin? Kapıyı neden kilitledin? He doesn't live in my neighborhood. Benim mahallede yaşamaz. Benim mahallemde yaşamıyor. He forgot all of his friends. O, bütün arkadaşlarını unuttu. Bütün arkadaşlarını unuttu. I'm sorry about last night. Dün gece için üzgünüm. Dün gece için özür dilerim. I didn't read the story. Hikayeyi okumadım. Hikayeyi okumadım. Would you like me to open the door for you? Senin için kapıyı açmamı ister misin? Kapıyı açmamı ister misin? He loves chili. O, kırmızı biberi seviyor. Acı bibere bayılır. I stood in the middle of the room. Ben odanın ortasında duruyordum. Odanın ortasında durdum. We've hired a new coach. Yeni bir antrenör kiraladık. Yeni bir koç tuttuk. We had an examination yesterday. Dün bir sınav olduk. Dün bir muayenemiz vardı. Tom is difficult to live with, isn't he? Tom ile yaşamak zor, değil mi? Tom'la yaşamak zor, değil mi? Tom made a good suggestion. Tom iyi bir öneride bulundu. Tom iyi bir öneride bulundu. We all have missed you. Hepimiz seni özledik. Hepimiz seni özledik. Nobody claimed responsibility. Hiç kimse sorumluluk üstlenmedi. Kimse sorumluluğu üstlenmedi. They cheat. Onlar aldatırlar. Hile yapıyorlar. Tom can't go anywhere today. Tom bugün bir yere gidemez. Tom bugün hiçbir yere gidemez. Tom is likely to be elected. Tom muhtemelen seçilecek. Tom'un seçilme ihtimali var. It's not always so easy to do the right thing. Doğru şeyi yapmak her zaman o kadar kolay değildir. Doğru şeyi yapmak her zaman o kadar kolay değildir. I want to know who Tom's wife is. Tom'un karısı kim, bilmek istiyorum. Tom'un karısının kim olduğunu bilmek istiyorum. What kind of hair style would you like? Ne tür saç stili istersiniz? Nasıl bir saç stili istersin? I haven't slept in forty-eight hours. Kırk sekiz saat uyumadım. 48 saattir uyumadım. Please don't interfere. Lütfen müdahale etme. Lütfen karışmayın. I just told him. Ben az önce ona söyledim. Az önce söyledim. You're filthy. Sen pissin. İğrençsin. I'm not as rich as I was. Eskisi kadar zengin değilim. Eskisi kadar zengin değilim. I'm sure it'll be easy to find a place. Bir yer bulmanın kolay olacağına eminim. Eminim bir yer bulmak kolay olacaktır. The war ended in victory for the Allied Powers. Savaş Müttefik Devletler için zaferle sona erdi. Savaş Müttefik Güçler'in zaferiyle sonuçlandı. She is becoming more and more like her sister. O gittikçe daha çok kızkardeşine benziyor. Gittikçe kız kardeşine daha çok benzemeye başladı. Tom told me that Mary was good at playing the piano, but I didn't really believe him until I heard her play. Tom bana Mary'nin piyano çalmada iyi olduğunu söyledi fakat ben onun çalışını duyuncaya kadar gerçekten inanmadım. Tom, Mary'nin piyano çalmakta iyi olduğunu söyledi. Ama onun çaldığını duyana kadar ona inanmamıştım. The sun was shining in all its splendid beauty. Güneş tüm muhteşem güzelliğiyle parlıyordu. Güneş muhteşem güzelliğinde parlıyordu. Tom was afraid that Mary might change her mind. Tom Mary'nin fikrini değiştirebileceğinden korkuyordu. Tom, Mary'nin fikrini değiştirmesinden korkuyordu. Baseball is fun to watch. Beyzbol izlemesi zevklidir. Beysbol izlemek eğlencelidir. Tom ate all the popcorn. Tom tüm patlamış mısırı yedi. Tom bütün patlamış mısırları yedi. Even though I had eaten a lot for breakfast, I was already hungry. Kahvaltı için bir sürü şey yememe rağmen, ben halen açtım. Her ne kadar kahvaltıda çok şey yemiş olsam da zaten acıkmıştım. You won't get away with it. Bu yanınıza kâr kalmayacak. Bundan yakanı kurtaramayacaksın. Tom's older than me. Tom benden daha yaşlı. Tom benden büyük. Do you have a bicycle? Bir bisikletin var mı? Bisikletin var mı? I took my place at the end of the line. Ben sıranın sonunda yerimi aldım. Yolun sonundaki yerimi aldım. Tom looks just like his brother. Tom kesinlikle erkek kardeşine benziyor. Tom tıpkı kardeşine benziyor. She was ill for a long time. O uzun zamandır hastaydı. Uzun zamandır hastaydı. The door to Tom's room was closed. Tom'un odasının kapısı kapalıydı. Tom'un odasının kapısı kapalıydı. I'd be delighted if you'd come with me. Benimle gelseydiniz mutlu olurdum. Benimle gelirseniz çok memnun olurum. I think I'm a great athlete. Ben büyük bir atlet olduğumu düşünüyorum. Bence ben harika bir atletim. There was an attempt on the president's life. Devlet başkanına karşı bir suikast girişimi oldu. Başkanın hayatına kastedildi. Tom wants to see his son. Tom oğlunu görmek istiyor. Tom oğlunu görmek istiyor. Lock the windows before going to bed. Yatmadan önce pencereleri kilitle. Yatmadan önce pencereleri kilitle. Wait till the kettle begins to sing. Çaydanlık ötmeye başlayıncaya kadar bekle. Çaydanlık ötmeye başlayana kadar bekle. I'll pay you for everything. Her şey için sana ödeme yapacağım. Sana her şeyin parasını ödeyeceğim. Tom finally did what he agreed to do. Tom sonunda yapmayı kabul ettiği şeyi yaptı. Tom sonunda kabul ettiği şeyi yaptı. Tom suggested that I go to Boston with him. Tom onunla Boston'a gitmemi önerdi. Tom onunla Boston'a gitmemi önerdi. Sami would drink that medication all the time. Sami o ilacı her zaman içer. Sami o ilacı her zaman içerdi. Tom handed Mary a sheet of paper. Tom Mary'ye bir kağıt uzattı. Tom, Mary'e bir kağıt verdi. Tom was tired and fell into a heavy sleep. Tom yorgundu ve ağır bir uykuya daldı. Tom yorgundu ve ağır bir uykuya daldı. Where are Tom and Mary? Tom ve Mary neredeler? Tom ve Mary nerede? Tom used to bring me here. Tom beni buraya getirirdi. Tom beni buraya getirirdi. Where's Tom this morning? Tom bu sabah nerede? Tom bu sabah nerede? I wish more parents allowed their children to do things like this. Keşke daha fazla ebeveyn çocuklarının böyle şeyler yapmalarına izin verse. Keşke daha fazla ebeveyn çocuklarının böyle şeyler yapmasına izin verseydi. You have it wrong. Yanılıyorsun. Yanlış anladın. His office is right up there. Onun ofisi orada sağda. Ofisi hemen şurada. I promise I won't be late. Ben geç kalmayacağıma söz veriyorum. Söz veriyorum geç kalmayacağım. Do you want to know why Tom quit going to school? Tom'un neden okula gitmeyi bıraktığını bilmek ister misin? Tom'un neden okulu bıraktığını bilmek ister misin? Same here. Aynen. Ben de öyle. The jurors deliberated for three days. Jüriler üç gün boyunca görüştü. Jüri üyeleri üç gün boyunca plan yaptılar. Cancer is a great enemy of mankind. Kanser insanlığın en büyük düşmanı. Kanser insanlığın büyük düşmanıdır. He was relieved when she informed him that she had a rich new boyfriend. O, onun zengin yeni bir erkek arkadaşı olduğunu öğrendiğinde rahatladı. Yeni zengin bir erkek arkadaşı olduğunu söyleyince rahatladı. Could I ask why? Nedenini sorabilir miyim? Nedenini sorabilir miyim? Her hair is very short. Onun saçı çok kısa. Saçları çok kısa. I feel really respected. Ben gerçekten saygı hissediyorum. Gerçekten saygı duyuyorum. My brother and I share the same room. Erkek kardeşim ve ben aynı odayı paylaşıyoruz. Kardeşim ve ben aynı odayı paylaşıyoruz. Do you really think that Tom and Mary are healthy? Sence Tom ve Mary gerçekten sağlıklı mı? Tom ve Mary'nin gerçekten sağlıklı olduğunu düşünüyor musun? I want to enrol in a course. Bir kursa kaydolmak istiyorum. Bir kursa kaydolmak istiyorum. Sami and Layla set up a robbery. Sami ve Leyla bir soygun tasarladılar. Sami ve Layla bir soygun düzenlediler. I'll ask Tom to wait for us. Tom'un bizi beklemesini isteyeceğim. Tom'dan bizi beklemesini isteyeceğim. Priscilla Chan is the girlfriend of Mark Zuckerberg. Priscilla Chan, Mark Zuckerberg'in sevgilisidir. Priscilla Chan Mark Zuckerberg'in kız arkadaşı. There are a lot of people in the city. Şehirde bir sürü insan var. Şehirde bir sürü insan var. Just listen to us. Sadece bizi dinle. Sadece bizi dinle. Tom wouldn't do that here. Tom bunu burada yapmazdı. Tom burada böyle bir şey yapmaz. My dog has a long tail. Köpeğimin uzun bir kuyruğu var. Köpeğimin kuyruğu uzundur. Dogs are loyal animals. Köpekler sadık hayvanlardır. Köpekler sadık hayvanlardır. Tell it to the cops. Bunu polislere anlat. Bunu polislere anlat. What is written on the road sign? - ONE WAY. Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN. - Yol tabelasında ne yazıyor? More than half of the residents are opposed to the plan. Oturanların yarısından daha fazlası plana karşı çıkıyor. Mahalle sakinlerinin yarısından fazlası plana karşıdır. Where is your luggage? Bagajın nerede? Bavulların nerede? Something's very wrong. Bir şey çok yanlış. Çok ters giden bir şeyler var. They liked to argue about political issues. Politik konular hakkında tartışmayı seviyorlardı. Siyasi meseleler hakkında tartışmayı severlerdi. He spoke to me when he saw me. Beni gördüğünde benimle konuştu. Beni görünce benimle konuştu. The voters want change. Seçmenler değişim istiyor. Seçmenler değişiklik istiyor. Both Tom and Mary need help. Hem Tom hem de Mary'nin yardıma ihtiyacı var. Tom ve Mary'nin yardıma ihtiyacı var. My night was amazing. Gecem inanılmazdı. Gecem inanılmazdı. I believe that but didn't always. Ona inanıyorum ama her zaman değil. Buna inanıyorum ama her zaman inanmadım. I have to admit I was starting to feel a little sorry for myself. Kendim için biraz üzülmeye başladığımı itiraf etmek zorundayım. İtiraf etmeliyim ki kendime biraz acımaya başlamıştım. I give charity almost every day. Neredeyse her gün sadaka veririm. Neredeyse her gün hayır işi yapıyorum. Why did Mary change her mind? Mary düşüncesini neden değiştirdi? Mary neden fikrini değiştirdi? Tom does whatever we tell him. Tom ona her söylediğimizi yapar. Tom biz ne söylersek onu yapar. I really think we should be honest with Tom. Gerçekten Tom'a karşı dürüst olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bence Tom'a karşı dürüst olmalıyız. You're fired. Sen kovuldun. Kovuldun. Tom will want to know where you hid the money. Tom parayı nereye sakladığını bilmek isteyecek. Tom parayı nereye sakladığını bilmek isteyecektir. Tom said that Mary didn't have to do that. Tom, Mary'nin bunu yapmak zorunda olmadığını söyledi. Tom, Mary'nin bunu yapmak zorunda olmadığını söyledi. Conversion to the metric system was opposed by tool manufacturers. Metrik sisteme dönmeye üreticileri tarafından karşı çıkıldı. Metrik sisteme dönüşüm araç üreticileri tarafından karşı çıktı. He also promised a strong foreign policy. Ayrıca güçlü bir dış politika sözü verdi. Ayrıca güçlü bir dış politika sözü de verdi. I'd like to work this out. Bunu halletmek istiyorum. Bu işi çözmek istiyorum. Sometimes we meet in the shop. Bazen dükkanda buluşuruz. Bazen dükkanda buluşuyoruz. I can't wait for him any longer. Artık onu bekleyemem. Onu daha fazla bekleyemem. He watched with the patient. O, hastaya baktı. Hastayla birlikte izledi. The stork is a wading bird. Leylek dalıcı bir kuştur. Leylek yürüyen bir kuştur. Tom never agrees with Mary. Tom asla Mary ile anlaşmaz. Tom, Mary ile asla aynı fikirde olmaz. Tom and Mary are pretty miserable, aren't they? Tom ve Mary oldukça sefil, değil mi? Tom ve Mary çok mutsuzlar, değil mi? I can't believe Fadil did this to me. Fadıl'ın bana bunu yaptığına inanamıyorum. Fadil'in bunu bana yaptığına inanamıyorum. The student came back from London. Öğrenci, Londra'dan geri geldi. Öğrenci Londra'dan döndü. Tom and Mary want to know why John did that. Tom ve Mary John'un bunu neden yaptığını bilmek istiyorlar. Tom ve Mary, John'un bunu neden yaptığını bilmek istiyor. Tom and Mary seem to enjoy talking to each other. Tom ve Mary birbirleriyle konuşmaktan keyif alıyor gibi görünüyorlar. Tom ve Mary birbirleriyle konuşmaktan hoşlanıyor gibiler. Tom landed face-first. Tom yeri öptü. Tom yüz yüze geldi. Yes, it has already started. Evet, bu zaten başladı. Evet, başladı bile. I don't have a fancy car. Benim lüks bir arabam yok. Süslü bir arabam yok. Why don't we find out? Neden öğrenmiyoruz. Neden öğrenmiyoruz? All the proposals were accepted. Tüm öneriler kabul edildi. Tüm teklifler kabul edildi. I don't like tea. Çay sevmem. Çay sevmem. They shared glances. Onlar bakışları paylaştılar. Bakışlarını paylaştılar. She loves Hokkaido. O, Hokkaido'yu sever. Hokkaido'yu seviyor. Tom seemed wise. Tom akıllı görünüyordu. Tom akıllı birine benziyordu. Dan devised an escape scheme with one of his cellmates. Dan onun hücre arkadaşlarından biriyle bir kaçış planı kurdu. Dan hücre arkadaşlarından biriyle bir kaçış planı yaptı. Tom and Mary aren't idiots. Tom ve Mary salak değil. Tom ve Mary aptal değil. This shirt has long sleeves. Bu gömleğin uzun kolları var. Bu gömleğin uzun kolları var. As for chess, I just know the rules. Satranca gelince, Ben sadece kuralları biliyorum. Satrança gelince, sadece kuralları biliyorum. Tom is a straight guy. Tom heteroseksüel bir erkek. Tom heteroseksüel bir adam. She gave up her plans against her will. O kendi isteği dışında planlarından vazgeçti. Kendi isteği dışında planlarından vazgeçti. He loves gardening. O bahçıvanlığı sever. Bahçe işlerine bayılır. The kid was pretty good. Çocuk oldukça iyiydi. Çocuk oldukça iyiydi. Tom and Mary said that they knew they should do that alone. Tom ve Mary onu tek başlarına yapmaları gerektiğini bildiklerini söylediler. Tom ve Mary bunu yalnız yapmaları gerektiğini bildiklerini söylediler. Tom is on this plane, too. Tom da bu uçakta. Tom da bu uçakta. What makes Tom's so awesome? Tom'u bu kadar müthiş yapan ne? Tom'u bu kadar harika yapan ne? The whole family went to the beach. Bütün aile sahile gitti. Bütün aile sahile gitti. I know what you told him. Ona söylediğini biliyorum. Ona ne söylediğini biliyorum. You're in charge. Sen sorumlusun. Sorumlu sensin. Tom walked around the block in his ugg boots. Tom ugg botlarıyla blok etrafında yürüdü. Tom bu blokta botlarıyla dolaşıyormuş. I wish you the best of luck in your next endeavor. Bir sonraki uğraşında sana iyi şanslar diliyorum. Bir sonraki çalışmanda sana bol şans diliyorum. We got off the train. Biz trenden indik. Trenden indik. Is your mother home? Annen evde mi? Annen evde mi? You have what it takes. Gerekli şeylere sahipsin. Gereken her şeye sahipsin. You must go on a diet because you are too fat. Çok şişman olduğun için bir rejime başlamalısın. Çok şişman olduğun için diyet yapmalısın. Tom is wearing a strange-looking hat today. Tom bugün tuhaf görünümlü bir şapka giyiyor. Tom bugün garip görünüşlü bir şapka takıyor. You are expecting too much of her. Ondan çok şey bekliyorsun. Ondan çok şey bekliyorsun. Did you go to Boston? Boston'a gittin mi? Boston'a gittin mi? You sure know how to live it up. Nasıl gününü gün edeceğini kesinlikle biliyorsun. Nasıl yaşayacağını çok iyi biliyorsun. I won't have to make dinner tonight. Bu gece akşam yemeği yapmak zorunda kalmayacağım. Bu gece yemek yapmak zorunda kalmayacağım. Can I borrow your phone? Telefonunu ödünç alabilir miyim? Telefonunu ödünç alabilir miyim? Stop beating around the bush and tell us what you really think. Lafı ağzında geveleme ve bize gerçekten ne düşündüğünü söyle. Lafı dolandırmayı bırak da bize gerçekten ne düşündüğünü söyle. I have a part-time job at a drugstore. Bir eczanede yarı zamanlı bir işim var. Eczanede yarı zamanlı bir işim var. Tom knows Mary is angry with him. Tom, Mary'nin ona kızgın olduğunu biliyor. Tom, Mary'nin ona kızgın olduğunu biliyor. We will play a tennis match. Bir tenis maçı oynayacağız. Tenis maçı yapacağız. The cookiecutter shark is the only type of parasitic shark. Çörek-kapan köpekbalığı, parazit köpekbalığının tek türüdür. Kurabiye avcısı köpekbalığı parazit köpekbalığının tek türüdür. We are going to spend the vacation in Corsica. Tatili Korsika'da geçireceğiz. Tatili Korsika'da geçireceğiz. I have a chronic pain here. Burada kronik bir ağrım var. Burada kronik bir ağrı var. She quit her job. O işini bıraktı. İşini bıraktı. I don't like licorice. Meyan kökünü sevmem. Meyan kökü sevmem. That's a question I've asked myself. O benim kendi kendime sorduğum bir soru. Bu kendime sorduğum bir soru. Tom has an orange tan. Tom'un turuncu bir bronzluğu var. Tom'un turuncu bir ten rengi var. Tom was the first to be fired. İlk kovulan Tom'du. İlk kovulan Tom'du. There is a skeleton in every closet. Bu utanç verici bir sır. Her dolapta bir iskelet var. I want him to help us. Onun bize yardım etmesini istiyorum. Bize yardım etmesini istiyorum. Nobody knows the answer. Kimse cevabı bilmiyor. Kimse cevabı bilmiyor. When John retired, his son took over his business. John emekli olduğunda, oğlu onun işini devraldı. John emekli olunca oğlu işini devraldı. Those are too big. Onlar çok büyük. Bunlar çok büyük. Tom came up with a good plan. Tom iyi bir planla çıkageldi. Tom iyi bir plan yaptı. I caught a cold last month. Geçen ay soğuk aldım. Geçen ay üşüttüm. Tom lives in an old building. Tom eski bir binada yaşıyor. Tom eski bir binada yaşıyor. We make yogurt at home. Evde yoğurt yapıyoruz. Evde yoğurt yapıyoruz. If you want, I can come back. Eğer istersen, geri dönebilirim. İstersen geri gelebilirim. I knew Tom would be unhappy with the results. Tom'un sonuçlar yüzünden mutsuz olacağını biliyordum. Tom'un sonuçlardan memnun olmayacağını biliyordum. On Sundays, we would get up early and go fishing. Pazar günleri, erken kalkardık ve balık tutmaya giderdik. Pazar günleri erken kalkıp balık tutmaya giderdik. We stopped along the way to have lunch. Öğle yemeği yemek için yolda durduk. Öğle yemeği için yolda durduk. If you want to study in the United States, you need to get a student visa. Amerika Birleşik Devletlerinde eğitim görmek istiyorsan bir öğrenci vizesi almalısın. ABD'de okumak istiyorsanız öğrenci vizesi almanız gerekir. Betty managed to sing well. Betty iyi şarkı söylemeyi başardı. Betty iyi şarkı söylemeyi başardı. You don't have anything to worry about. Endişelenecek bir şeyiniz yok. Endişelenecek bir şey yok. Tom didn't have to help us today. Tom bugün bize yardım etmek zorunda değildi. Tom bugün bize yardım etmek zorunda değildi. She signs the most important documents. O en önemli belgeleri imzalar. En önemli belgeleri imzalıyor. What, may I ask, are you doing? Ne, yaptığını, sorabilir miyim? Ne yaptığını sorabilir miyim? It is sunny. Hava güneşli. Güneşli. You can't be too careful in choosing your friends. Arkadaşlarınızı seçerken çok dikkatli olamazsınız. Arkadaşlarını seçerken çok dikkatli olamazsın. I had to get away from him. Ondan uzak durmak zorundaydım. Ondan uzaklaşmak zorundaydım. I thought you didn't know anything about lacrosse. Lakros hakkında bir şey bilmediğini düşündüm. Lakros hakkında hiçbir şey bilmediğini sanıyordum. I want to see exactly what's happening. Ne olduğunu tam olarak görmek istiyorum. Tam olarak neler olduğunu görmek istiyorum. Does anybody want to take a walk to the beach? Plaja kadar yürümek isteyen var mı? Sahile yürümek isteyen var mı? Tom had plenty of chances. Tom'un bolca şansı vardı. Tom'un bir sürü şansı vardı. How many meeting rooms do you have in this building? Bu binada kaç tane toplantı odası var? Bu binada kaç tane toplantı odanız var? She seldom eats breakfast. O, nadiren kahvaltı yapar. Nadiren kahvaltı eder. He appeared unexpectedly after three years of absence. Üç yıllık yokluğun ardından umulmadık bir şekilde ortaya çıktı. Üç yıl aradan sonra beklenmedik bir şekilde ortaya çıktı. Did you see what it was? Onun ne olduğunu gördün mü? Ne olduğunu gördün mü? I wrote a letter to Tom. Tom'a bir mektup yazdım. Tom'a bir mektup yazdım. Where are my parents? Ebeveynlerim nerede? Ailem nerede? Tom didn't think that Mary could win. Tom Mary'nin kazanabileceğini düşünmemişti. Tom, Mary'nin kazanabileceğini düşünmedi. Don't you see the pattern? Örüntüyü görmüyor musun? Düzeni görmüyor musun? It's been a busy morning. Yoğun bir sabahtı. Yoğun bir sabahtı. I'm stuffed! Tokum. Tıka basa doydum! If you run into Tom, ask him how his mother is doing. Eğer Tom'a rastlarsan, ona annesinin nasıl olduğunu sor. Tom'a rastlarsan, annesinin nasıl olduğunu sor. He is a native English speaker. O, doğuştan İngilizce konuşan biridir. Anadili İngilizce konuşan kişidir. Does Tom still love Mary? Tom hâlâ Mary'yi seviyor mu? Tom hala Mary'i seviyor mu? Tom wanted to learn how to program computers. Tom bilgisayar programlamayı öğrenmek istiyordu. Tom bilgisayarları programlamayı öğrenmek istiyordu. I didn't realize Tom was married. Tom'un evli olduğunu fark etmedim. Tom'un evli olduğunu bilmiyordum. I'm calling you on behalf of Mr. Simon. Bay Simon tarafından arıyorum sizi. Sizi Bay Simon adına arıyorum. How many galaxies are there in the universe? Evrende kaç tane galaksi var? Evrende kaç galaksi var? I used to think it was my responsibility to help Tom. Tom'a yardım etmenin benim sorumluluğum olduğunu düşünürdüm. Tom'a yardım etmenin benim sorumluluğum olduğunu düşünürdüm. Tom gets tired quickly. Tom çabuk yorulur. Tom çabuk yorulur. Do you consider yourself beautiful? Kendini güzel düşünüyor musun? Kendini güzel görüyor musun? If anyone should phone, say I will be back at one o'clock. Eğer biri ararsa, 01:00 de geri döneceğimi söyle. Biri ararsa, saat 1'de döneceğimi söyle. Put the book back in place. Kitabı yerine koyun. Kitabı yerine koy. Her story brings back memories of my parents. Onun hikayesi ebeveynlerimin anısını geri getirir. Hikayesi annemle babamın anılarını canlandırıyor. Today I don't feel like doing anything. Bugün canım bir şey yapmak istemiyor. Bugün hiçbir şey yapmak istemiyorum. I like baseball. What sport do you like? Beyzbolu severim. Hangi sporu beğeniyorsun? Beyzbolu severim. What are your thoughts on that? O konudaki düşünceleriniz nedir? Bu konuda ne düşünüyorsun? I want to stay here a few days. Birkaç gün burada kalmak istiyorum. Birkaç gün burada kalmak istiyorum. I'm not doing this for the money. Bunu parası için yapmıyorum. Bunu para için yapmıyorum. Tom's latest movie just came out. Tom'un son filmi yeni yayınlandı. Tom'un son filmi yeni çıktı. They recognized the new government. Yeni hükümeti tanıdılar. Yeni hükümeti tanıdılar. Tom has gone to Boston to teach. Tom öğretmenlik yapmak için Boston'a gitti. Tom ders vermek için Boston'a gitti. Winter is cold, but I like it. Kış soğuk fakat ben onu seviyorum. Kış soğuktur ama hoşuma gider. I'm perfectly healthy. Ben tamamen sağlıklıyım. Tamamen sağlıklıyım. You haven't washed your hands yet, have you? Ellerini henüz yıkamadın, değil mi? Daha ellerini yıkamadın, değil mi? Sometimes you don't have to speak the same language to understand each other. Bazen birbirimizi anlamak için aynı dili konuşmak zorunda değilsindir. Bazen birbirinizi anlamak için aynı dili konuşmak zorunda değilsiniz. I banged my leg on the coffee table. Ben bacağımı kahve masasına çarptım. Bacağımı sehpaya çarptım. He always says that. O her zaman bunu söyler. Hep böyle der. It was one of the great discoveries in science. Bilimdeki büyük keşiflerden biriydi. Bilimin en büyük keşiflerinden biriydi. We earned it. Biz onu kazandık. Bunu hak ettik. I like your smile. Gülüşünü seviyorum. Gülümsemen hoşuma gitti. I just laughed it off. Ben sadece buna gülüp geçtim. Sadece güldüm. Tom hit the ground head-first. Tom kafaüstü yere çakıldı. Tom önce başını yere vurdu. The doctor told Tom he'd just have to learn to live with the pain. Doktor Tom'a acıyla birlikte yaşamayı öğrenmek zorunda kalacağını söyledi. Doktor Tom'a acıyla yaşamayı öğrenmesi gerektiğini söyledi. Tom used to be nice. Tom hoştu. Tom eskiden iyi biriydi. The fire was burning brightly. Ateş parlak bir şekilde yanıyordu. Ateş parlak bir şekilde yanıyordu. I've seen Tom do it before. Tom'un daha önce bunu yaptığını gördüm. Tom'u daha önce de görmüştüm. What're we supposed to do with that? Bununla ne yapmamız gerekiyor? Bununla ne yapacağız? Mary is struggling to pay back her student loans. Mary öğrenci kredilerini geri ödemek için mücadele ediyor. Mary öğrenci kredilerini ödemekte zorlanıyor. She is around twenty years of age. O yaklaşık yirmi yaşındadır. Yirmi yaşlarında. You do speak some French, don't you? Biraz Fransızca biliyorsun, değil mi? Biraz Fransızca konuşabiliyorsun, değil mi? We reached the top of the mountain. Dağın tepesine ulaştık. Dağın tepesine ulaştık. I was a little brusque with you before. Daha önce sana karşı biraz haşindim. Daha önce sana karşı biraz kabaydım. You really shouldn't do that. Bunu gerçekten yapmaman lazım. Bunu yapmamalısın. This is going to take a long time. Bu uzun zaman alacak. Bu uzun zaman alacak. Didn't Tom tell you anything? Tom sana bir şey anlatmadı mı? Tom sana bir şey söylemedi mi? Why did you sign that confession if it wasn't true? Eğer doğru değilse o itirafı neden imzaladın? Eğer doğru değilse neden o itirafı imzaladın? Mary loves going out. Mary çıkmayı seviyor. Mary dışarı çıkmayı seviyor. I called Tom for advice. Tavsiye için Tom'u aradım. Tavsiye için Tom'u aradım. I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian. Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian. Soyut modern sanatı anlamakta güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian'ı. It would be nice to have a party. Bir parti vermek hoş olurdu. Parti vermek güzel olurdu. I got my pilot's license in 2013. 2013'te pilot lisansımı aldım. 2013'te pilotluk lisansımı aldım. I saw Tom eating a sandwich over there. Tom'un orada bir sandviç yediğini gördüm. Tom'u sandviç yerken gördüm. I was looking for something, but couldn't find it. Bir şey arıyordum ama onu bulamadım. Bir şey arıyordum ama bulamadım. I am going to the post office to buy stamps. Ben pul satın almak için postaneye gidiyorum. Pul almak için postaneye gidiyorum. As far as I know, he is a person who keeps his promises. Bildiğim kadarıyla, o, sözlerini tutan bir kişi. Bildiğim kadarıyla, sözünü tutan bir insan. Take your hands off her. Ellerini üzerinden çek. Çek ellerini onun üzerinden. Let's make love! Hadi sevişelim! Hadi sevişelim! What have you done to your arm? Koluna ne yaptın? Koluna ne yaptın? I made up my mind to go to law school. Ben hukuk fakültesine gitmeye karar verdim. Hukuk fakültesine gitmeye karar verdim. Mary will never be able to have children. Mary asla çocuk sahibi olamayacak. Mary asla çocuk sahibi olamayacak. Books are to the mind what food is to the body. Vücut için gıda neyse; zihin için de kitap odur. Kitaplar beden için gıdanın ne olduğunu akılda barındırır. I may have to replace it again. Onu tekrar değiştirmem gerekebilir. Tekrar değiştirmem gerekebilir. You're taller than I imagined you'd be. Sen hayal ettiğimden daha uzun boylusun. Düşündüğümden daha uzunsun. They weren't able to agree on anything. Hiçbir şey üzerinde anlaşamadılar. Hiçbir konuda anlaşamadılar. This bag cost me 6 pounds. Bu çanta bana 6 paunda maloldu. Bu çanta bana 6 pounda mal oldu. Why did you let her go? Neden onun gitmesine izin verdin? Neden gitmesine izin verdin? We had a little tiff. Biz biraz tartıştık. Biraz tartıştık. I like going swimming in the sea. Ben denizde yüzme gitmeyi seviyorum. Denizde yüzmeyi seviyorum. That's encouraging. O cesaret verici. Bu cesaret verici. We don't like these stories, probably you either. Biz bu hikayeleri sevmiyoruz, muhtemelen sen de. Bu hikayeleri sevmiyoruz, muhtemelen sen de. The accident happened suddenly. Kaza pat diye oldu. Kaza aniden oldu. After the storm, the ocean was calm. Fırtınadan sonra, okyanus sakindi. Fırtınadan sonra okyanus sakindi. This is the way they capture elephants alive. Bu, filleri canlı yakalamalarının yoludur. Filleri canlı yakalamanın yolu bu. Can you do handstands? Amuda kalkabilir misin? Amuda kalkabilir misin? It's time to party. Parti zamanı. Parti zamanı. No one wanted to do anything with Tom. Kimse Tom ile bir şey yapmak istemedi. Kimse Tom'la bir şey yapmak istemedi. If I had known about it, I would have told you. Onun hakkında bilseydim, sana söylerdim. Eğer bilseydim, sana söylerdim. Have you confirmed it? Bunu onayladın mı? Doğruladınız mı? I have to work this afternoon. Bu öğleden sonra çalışmak zorundayım. Öğleden sonra çalışmam lazım. I can think of some situations in which a knife would come in handy. Bir bıçağın yararlı olabileceği bazı durumları düşünebiliyorum. Bıçağın işe yarayabileceği bazı durumlar aklıma geliyor. Many trees died during the long drought. Uzun kuraklık döneminde birçok ağaç kurudu. Uzun kuraklık sırasında birçok ağaç öldü. You're available, aren't you? Sen müsaitsin, değil mi? Müsaitsin, değil mi? I'm going to invest money in this business. Bu işe para yatıracağım. Bu işe para yatıracağım. The Jacksons have three dogs and three cats. Jackson'ların üç köpeği ve üç kedisi var. Jacksonların üç köpeği ve üç kedisi vardır. Tom and I wrote a book together. Tom'la birlikte bir kitap yazdık. Tom ve ben birlikte bir kitap yazdık. If so, then what do we do? Eğer öyleyse, o zaman ne yaparız? Eğer öyleyse, o zaman ne yapacağız? He maintains his car well. O, arabasını iyi korur. Arabasına iyi bakıyor. I guess I'd better change into something warmer. Sanırım daha kalın bir şey giysem iyi olacak. Sanırım daha sıcak bir şeyler giysem iyi olacak. This song is easy to learn. Bu şarkıyı öğrenmesi kolaydır. Bu şarkıyı öğrenmek kolay. No one was able to escape. Hiç kimse kaçamadı. Kimse kaçamadı. What is this store's return policy? Bu mağazanın iade politikası nedir? Bu mağazanın iade politikası nedir? When did he return to the US? Amerika'ya ne zaman döndü? Amerika'ya ne zaman döndü? There is an old man sitting on a bench. Bir bankta oturan yaşlı bir adam var. Bankta oturan yaşlı bir adam var. My father doesn't let me go to the movies alone. Babam tek başıma sinemaya gitmeme izin vermez. Babam sinemaya yalnız gitmeme izin vermiyor. Tom knows better than to give his real name in chat rooms. Tom'un sohbet odalarında gerçek ismini vermeyecek kadar aklı var. Tom gerçek adını sohbet odalarında vermekten daha iyisini bilir. Stop laughing! Gülmeyi kes! Kes gülmeyi! The town was defended by a large army. Kent, büyük bir ordu tarafından savunuldu. Kasaba büyük bir ordu tarafından savunuldu. Tom found a hoard. Tom bir define buldu. Tom bir istif buldu. Let them get some rest. Onların biraz dinlenmesine izin ver. Bırak biraz dinlensinler. Do you think Tom would help Mary do that? Tom'un Mary'ye bunu yapması için yardım edeceğini düşünüyor musun? Sence Tom, Mary'ye yardım eder mi? I didn't think I should drive. Araba sürmem gerektiğini düşünmedim. Araba kullanmamam gerektiğini düşündüm. She held a flower in her hand. O, elinde bir çiçek tutuyordu. Elinde bir çiçek tutuyordu. I take a walk at six in the morning. Sabah altıda yürüyüş yaparım. Sabah altıda yürüyüşe çıkıyorum. Hurry up! Acele et! Acele et! A lot still remains to be done. Hâlâ yapılacak çok şey var. Daha yapılacak çok şey var. He had the last laugh. Sonunda başardı. Son gülen oydu. Tom checked into a cheap motel. Tom ucuz bir motele yerleştirildi. Tom ucuz bir motele yerleşti. Don't try any tricks. Herhangi bir hile yapma. Sakın numara yapma. It'll take Tom three hours to finish what he's doing. Yaptığı şeyi bitirmek Tom'un üç saatini alacak. Tom'un işini bitirmesi üç saat sürer. Tom performed last night. Tom dün gece sahneye çıktı. Tom dün gece sahneye çıktı. Tom is the best person for the job. Tom iş için en iyi kişi. Tom bu iş için en iyi kişi. Do you really think Tom is going to die? Tom'un öleceğini gerçekten düşünüyor musun? Tom'un gerçekten öleceğini düşünüyor musun? A drunk driver was responsible for the car accident. Sarhoş sürücü araba kazasından sorumluydu. Araba kazasından sarhoş bir sürücü sorumluydu. As suggested, I'll call him. Önerildiği gibi onu arayacağım. Önerdiğim gibi, onu arayacağım. Hmm. Hımm. Hmm. Tom accumulated a large fortune. Tom büyük bir servet biriktirdi. Tom büyük bir servet biriktirdi. You stopped to talk. Konuşmak için durdun. Konuşmak için durdun. Tom heard about the murder from Mary. Tom, Mary'den cinayetini duydu. Tom cinayeti Mary'den duymuş. Since we have no school tomorrow, I'm planning to go there. Yarın okulumuz olmadığı için oraya gitmeyi planlıyorum. Yarın okulumuz olmadığı için oraya gitmeyi planlıyorum. We have a long story to tell you. Sana anlatacak uzun bir hikayem var. Sana anlatacak uzun bir hikayemiz var. I don't know what to call you. Sana nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum. Sana nasıl sesleneceğimi bilmiyorum. I'm really happy to be back. Döneceğim için gerçekten mutluyum. Geri döndüğüm için çok mutluyum. Tom didn't think Mary would be depressed. Tom Mary'nin depresif olacağını düşünmüyordu. Tom, Mary'nin depresyonda olacağını düşünmedi. We don't need them. Onlara ihtiyacımız yok. Onlara ihtiyacımız yok. He made up his mind quickly. O, çabuk karar verdi. Hemen kararını verdi. How much longer are you planning on staying in Boston? Daha ne kadar Boston'da kalmayı planlıyorsun? Boston'da daha ne kadar kalmayı planlıyorsun? Are you kidding? Dalga mı geçiyorsun? Dalga mı geçiyorsun? Don't bullshit me. Bana saçmalama. Benimle dalga geçme. The ballots are being counted. Oy pusulaları sayılıyor. Oy pusulaları sayılıyor. I told you Tom wasn't busy. Sana Tom'un meşgul olmadığını söyledim. Tom'un meşgul olmadığını söylemiştim. We didn't smile. Biz gülümsemedik. Gülmüyorduk. We parked our car in a free parking lot. Arabamızı ücretsiz bir park yerinde park ettik. Arabamızı park yerine park ettik. I'm going to sleep now. Şimdi uyuyacağım. Şimdi uyuyacağım. This train is out of service and everyone must detrain now. Bu tren hizmet dışı ve şimdi herkes inmeli. Bu tren hizmet dışı ve herkes trenden inmeli. Stop complaining so much, and do something constructive! Çok fazla şikayet etmeyi kes ve yapıcı bir şeyler yap! Bu kadar şikayet etmeyi bırak ve yapıcı bir şeyler yap! Old people catch colds easily. Yaşlı insanlar kolay üşütürler. Yaşlılar kolayca üşütür. I'll arrange a meeting. Bir görüşme ayarlarım. Bir görüşme ayarlarım. I don't want Tom to come here. Tom'un buraya gelmesini istemiyorum. Tom'un buraya gelmesini istemiyorum. I think you should bring Tom here. Tom'u buraya getirmen gerektiğini düşünüyorum. Bence Tom'u buraya getirmelisin. What would you want for them? Onlar için ne istiyorsun? Onlar için ne istiyorsun? Tom guessed Mary's password. Tom Mary'nin parolasını tahmin etti. Tom Mary'nin şifresini tahmin etti. Things did not go as intended. İşler planlandığı gibi gitmedi. İşler planlandığı gibi gitmedi. Beat the eggs with a whisk. Bir çırpma teli ile yumurtaları çırp. Yumurtaları çırparak döv. Tom didn't have his cell phone with him, so he couldn't call Mary to tell her he'd be late. Tom'un yanında cep telefonu yoktu bu yüzden geç kalacağını ona söylemek için Mary'yi arayamadı. Tom'un cep telefonu yanında değildi, bu yüzden Mary'yi arayıp geç kalacağını söyleyemedi. Do I have to pay in advance? Peşin ödeme yapmak zorunda mıyım? Peşin mi ödemem gerekiyor? My room is very small. Benim odam çok küçük. Benim odam çok küçük. Dogs can't distinguish colors. Köpekler renkleri ayırt edemezler. Köpekler renkleri ayırt edemez. I bought myself several spiral-bound notebooks. Kendime birkaç tane spiralli defter aldım. Kendime birkaç tane spiral-bağlı defter aldım. Tom's office door is closed. Tom'un ofis kapısı kapalı. Tom'un ofisinin kapısı kapalı. I can't make myself understood in French. Kendimi Fransızca olarak ifade edemiyorum. Kendimi Fransızca anlayamıyorum. It won't be hard. O zor olmayacak. Zor olmayacak. I will finish serving my sentence next month. Gelecek ay cezamı çekmeyi bitireceğim. Cezamı önümüzdeki ay tamamlayacağım. According to this report, Tom was the one who caused the accident. Bu rapora göre, Tom kazaya sebep olan kişiydi. Bu rapora göre kazaya sebep olan kişi Tom'muş. We'll have to be prepared. Hazırlanmış olmak zorunda olacağım. Hazırlıklı olmalıyız. Don't you trust Tom now? Tom'a şimdi güvenmiyor musun? Tom'a güvenmiyor musun? I wonder whether or not Tom really said that. Tom'un bunu gerçekten söyleyip söylemediğini merak ediyorum. Tom'un gerçekten bunu söyleyip söylemediğini merak ediyorum. We need to create more jobs. Bizim daha fazla iş yaratmamız gerekiyor. Daha fazla iş yaratmalıyız. These flowers bloom in the spring. Bu çiçekler ilkbaharda çiçek açar. Bu çiçekler ilkbaharda açar. What else is there to do? Yapmak için başka ne var? Yapacak başka ne var ki? I had no idea you didn't like carrots. Havuçları sevmediğine dair hiç bir fikrim yoktu. Havuç sevmediğini bilmiyordum. You speak German, don't you? Almanca konuşuyorsun, değil mi? Almanca biliyorsun, değil mi? This is an equestrian town! You will see horses everywhere. Burası bir binicilik kasabasıdır! Atları her yerde göreceksiniz. Burası binicilik şehri, her yerde atlar göreceksiniz. Why did you challenge him? Neden ona meydan okudun? Neden ona meydan okudun? How many drinks did you have at lunch? Öğle yemeğinde kaç tane içki içtin? Öğle yemeğinde kaç içki içtin? The mother tongue is an irreplaceable treasure. Ana dil, yeri doldurulamaz bir hazinedir. Anadil yeri doldurulamaz bir hazinedir. It quickly became obvious that Tom couldn't understand very much French. Tom'un çok fazla Fransızca anlayamadığı çabucak belli oldu. Tom'un Fransızcayı pek anlamadığı hemen anlaşıldı. I hope that John will come. John'un geleceğini umuyorum. Umarım John gelir. We should probably go home. Biz muhtemelen eve gitmeliyiz? Eve gitsek iyi olacak. Why would Tom lie about that? Neden Tom onun hakkında yalan söylerdi? Tom neden bu konuda yalan söylesin ki? I did the best I could. Elimden geleni yaptım. Elimden geleni yaptım. I left your umbrella on the bus. Şemsiyeni otobüste bıraktım. Şemsiyeni otobüste bıraktım. Tom told me that he's ready. Tom bana hazır olduğunu söyledi. Tom hazır olduğunu söyledi. She caught him smoking a cigarette. Onu bir sigara içerken yakaladı. Onu sigara içerken yakalamış. My father calls me Tom. Babam bana Tom der. Babam bana Tom der. Are you younger than him? Ondan daha genç misin? Ondan genç misin? Tom was the one who was injured. Tom yaralanan kişiydi. Yaralı olan Tom'du. I am sick and tired of fast food. Hastayım ve fast food'tan bıktım. Fast food'dan bıktım usandım. I'm really serious. Gerçekten ciddiyim. Çok ciddiyim. How much does a cinema ticket cost? Bir sinema bileti kaça mal olur? Bir sinema bileti ne kadara mal olur? No one is answering. Kimse cevap vermiyor. Kimse cevap vermiyor. She doesn't want to try anything else. O başka bir şey denemek istemiyor. Başka bir şey denemek istemiyor. The reservation is already made. Rezervasyon zaten yapıldı. Rezervasyon yapıldı bile. Nobody told me what time I should come. Hiç kimse bana ne zaman gelmem gerektiğini söylemedi. Kimse bana ne zaman gelmem gerektiğini söylemedi. That's a good idea. Bu iyi bir fikir. Bu iyi bir fikir. Hats aren't allowed to be worn inside the clubhouse. Kulüp binasında şapka giyilmesine izin verilmiyor. Şapkaların kulüp evinde giyilmesine izin verilmez. I didn't want to get grounded. Cezalandırılmak istemedim. Cezalandırılmak istemedim. We won't cook for them. Biz onlar için yemek yapmayacağız. Onlara yemek yapmayız. I met Tom in Australia. Avustralya'da Tom'la karşılaştım. Tom'la Avustralya'da tanıştım. Does the soil suit vegetables? Toprak, sebzelere uygun mu? Toprak sebzelere uygun mu? He talked to himself. O kendi kendine konuştu. Kendi kendine konuştu. Tom may not be able to win. Tom kazanamayabilir. Tom kazanamayabilir. That dress makes you look fat. Bu elbise senin şişman görünmene sebep oluyor. Bu elbise seni şişman gösteriyor. I can't think of anything else. Başka bir şey düşünemiyorum. Aklıma başka bir şey gelmiyor. The moment he caught sight of me, he ran away. Beni gördüğü an, kaçtı. Beni gördüğü an kaçtı. When did Tom hand in his resignation? Tom istifasını ne zaman verdi? Tom istifasını ne zaman verdi? Your ideas are quite old fashioned. Fikirlerin oldukça çağ dışı. Fikirlerin çok eski moda. Having good oral hygiene is important. İyi ağız hijenine sahip olmak önemlidir. İyi bir ağız hijyenine sahip olmak önemlidir. People can't live forever. İnsanlar sürekli yaşayamazlar. İnsanlar sonsuza kadar yaşayamaz. I think that was him. Sanırım o oydu. Sanırım oydu. Layla has had a wonderful time in Egypt. Leyla, Mısır'da harika bir vakit geçirdi. Layla Mısır'da harika vakit geçirdi. Don't repeat what I've told you. Sana söylediğimi tekrarlama. Sana söylediklerimi tekrarlama. Snowboarding was actually a lot more fun than I expected. Snowboard aslında beklediğimden çok daha eğlenceliydi. Snowboard yapmak beklediğimden daha eğlenceliydi. I need a shield. Bir kalkana ihtiyacım var. Bir kalkana ihtiyacım var. They stopped hugging. Sarılmaktan vazgeçtiler. Sarılmayı bıraktılar. They aren't afraid of death. Onlar ölümden korkmuyorlar. Ölümden korkmuyorlar. Tom wanted Mary to help. Tom, Mary'nin yardım etmesini istedi. Tom, Mary'den yardım istedi. Why won't you believe me? Neden bana inanmıyorsun? Neden bana inanmıyorsun? I didn't really understand what was happening. Ne olduğunu gerçekten anlamadım. Neler olduğunu tam olarak anlayamadım. I was nine years old when I asked my mom if Santa Claus really existed. Noel babanın gerçekten olup olmadığını anneme sorduğumda dokuz yaşındaydım. Anneme Noel Baba'nın gerçekten var olup olmadığını sorduğumda dokuz yaşındaydım. I want to die. Ölmek istiyorum. Ölmek istiyorum. I'll warn her. Onu uyaracağım. Onu uyaracağım. I'll do better this time. Bu sefer daha iyi yapacağım. Bu sefer daha iyisini yapacağım. Sami made inappropriate comments. Sami uygunsuz yorumlar yaptı. Sami uygunsuz yorumlar yaptı. This is considered to be a matter of great importance. Bu çok önemli bir mesele olarak dikkate alınır. Bunun çok önemli bir mesele olduğu kabul edilmektedir. Don't expect me to help you with your homework. Ev ödevinde sana yardım etmemi bekleme. Ödevine yardım etmemi bekleme. The pencil case is on the table. Kalem kutusu masanın üstünde. Kalem kutusu masanın üzerinde. Please make your payment in dollars. Lütfen ödemenizi dolarla yapınız. Lütfen ödemenizi dolarlarla yapın. Dating Tom wasn't such a good idea. Tom'la flört etmek böyle iyi bir fikir değildi. Tom'la çıkmak iyi bir fikir değildi. Tom has bought a new suit, but he hasn't worn it yet. Tom yeni bir takım elbise aldı, ancak henüz giymedi. Tom yeni bir takım aldı ama henüz giymedi. Tom is back to normal. Tom yine normale döndü. Tom normale döndü. I think about you every day. Her gün senin hakkında düşünüyorum. Her gün seni düşünüyorum. Tom is in my office right now. Tom şimdi ofisimde. Tom şu anda ofisimde. The keys were in my bag. Anahtarlar çantamdaydı. Anahtarlar çantamdaydı. Will there be anything else? Başka bir şey olacak mı? Başka bir şey var mı? She will be coming to see me this afternoon. O, bu öğleden sonra beni görmeye gelecek. Öğleden sonra beni görmeye gelecek. I speak French and so does Tom. Ben Fransızca konuşurum ve Tom da öyle. Ben Fransızca biliyorum, Tom da biliyor. He was not conscious of my presence here. O buradaki varlığımın farkında değildi. Burada olduğumun farkında değildi. You're wrong, as usual. Her zamanki gibi hatalısın. Her zamanki gibi yanılıyorsun. I don't want her to give up. Onun vazgeçmesini istemiyorum. Pes etmesini istemiyorum. Nice seeing you! Seni görmek hoştu! Seni görmek güzeldi! Tell her this is urgent. Ona bunun acil olduğunu söyle. Acil olduğunu söyle. Tom is lying on the sofa watching TV. Tom TV izleyerek kanepede uzanıyor. Tom kanepede uzanmış televizyon izliyor. The guitarist threw himself into the crowd. Gitarist kendini kalabalığın içine fırlattı. Gitarist kendini kalabalığa attı. Tom wanted to help Mary, but he didn't know where to begin. Tom Mary'ye yardım etmek istiyordu fakat nereden başlayacağını bilmiyordu. Tom Mary'ye yardım etmek istedi ama nereden başlayacağını bilmiyordu. What if you get caught? Ya yakalanırsanız? Ya yakalanırsan? He has only a superficial knowledge of Japanese. Onun sadece yüzeysel bir Japonca bilgisi vardır. Japonca hakkında sadece yüzeysel bir bilgiye sahiptir. Your answer is still not correct. Yanıtın hala doğru değil. Cevabın hala doğru değil. Tom pretended not to hear Mary's question. Tom Mary'nin sorusunu duymamış gibi davranıyordu. Tom, Mary'nin sorusunu duymamış gibi yaptı. I bet you're going to tell me you're too tired to help. Yardım etmek için bana çok yorgun olduğunu söyleyeceğine eminim. Eminim bana yardım edemeyecek kadar yorgun olduğunu söyleyeceksin. Last Saturday I bought a laptop. Geçen cumartesi bir laptop satın aldım. Geçen cumartesi dizüstü bilgisayar aldım. Tom said he thought he had to study French. Tom, Fransızca öğrenmek zorunda olduğunu düşündüğünü söyledi. Tom Fransızca okuması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Tom and I are just good friends. Tom ve ben sadece iyi arkadaşız. Tom ve ben sadece iyi arkadaşız. To my surprise he failed the test. Onun sınavda başarısız olması benim için sürpriz oldu. Testten geçememiş olması beni şaşırttı. I know how it sounds. Kulağa nasıl geldiğini biliyorum. Kulağa nasıl geldiğini biliyorum. We need to move fast. Biz hızlı hareket etmeliyiz. Hızlı hareket etmeliyiz. You could see the glow of the fire for miles. Ateşin parıltısını millerce görebildiniz. Ateşin parıltısını kilometrelerce görebiliyordun. I only slept two hours. Ben sadece iki saat uyudum. Sadece iki saat uyudum. Tom could be suspicious. Tom şüpheli olabilir. Tom şüpheli olabilir. Is that what you really wanted to say? Gerçekten söylemek istediğin şey bu mu? Gerçekten söylemek istediğin bu muydu? The capital of Brazil is Brasilia. Brezilyanın başkenti Brasilia'dır. Brezilya'nın başkenti Brasilia şehridir. Ask him if he speaks Japanese. Onun Japonca konuşup konuşmadığını ona sor. Ona Japonca bilip bilmediğini sor. Sami had other ideas. Sami'nin başka fikirleri vardı. Sami'nin başka fikirleri vardı. To understand it, you have only to read this book. Onu anlamak için, yalnızca bu kitabı okumak zorundasın. Anlamak için, sadece bu kitabı okumalısın. I'd stay away from Tom if I were you. Yerinde olsam Tom'dan uzak dururdum. Yerinde olsam Tom'dan uzak dururdum. I think Tom wants to do that, even though he says he doesn't. Bence Tom istemediğini söylemesine rağmen bunu yapmak istiyor. Bence Tom bunu yapmak istiyor, her ne kadar istemediğini söylese de. Is this chair the same as the others? Bu sandalye diğerleriyle aynı mı? Bu sandalye de diğerleri gibi mi? There's nothing in the refrigerator. Buzdolabında hiçbir şey yok. Buzdolabında hiçbir şey yok. I can't find my toothbrush. Diş fırçamı bulamıyorum. Diş fırçamı bulamıyorum. They say that he is very rich. Onun çok zengin olduğunu söylerler. Çok zengin olduğunu söylüyorlar. You don't remember Tom, do you? Tom'u hatırlamıyorsun, değil mi? Tom'u hatırlamıyorsun, değil mi? We're looking forward to seeing you. Seni görmeye can atıyoruz. Seni görmek için sabırsızlanıyoruz. I'm thinking of going. Gitmeyi düşünüyorum. Gitmeyi düşünüyorum. He hopes to exhibit his paintings in Japan. Resimlerini Japonya'da sergilemeyi düşünüyor. Resimlerini Japonya'da sergilemeyi umuyor. The sentence is useful. Bu cümle yararlı. Cümle faydalıdır. I don't even want to be here now. Ben bile şimdi burada olmak istemiyorum. Şu an burada olmak bile istemiyorum. I have to peg up the washing. Çamaşırı mandallayarak asmak zorundayım. Çamaşırları toplamam lazım. Tom works out in a gym near his house. Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda egzersiz yapıyor. Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda çalışıyor. Hurry! The concert is starting! Acele et! Konser başlıyor! Konser başlıyor! I came pretty close to dying. Ölüme çok yaklaştım. Ölmeye çok yaklaştım. I don't know whether you're happy or not. Sizin mutlu olup olmadığınızı bilmiyorum. Mutlu olup olmadığını bilmiyorum. I'm Tom's nanny. Ben Tom'un dadısıyım. Tom'un dadısıyım. Bats hunt at night. Yarasalar gece avlanır. Yarasalar geceleri avlanırlar. Could I borrow your car? Arabanı ödünç alabilir miyim? Arabanı ödünç alabilir miyim? We don't want it anymore. Biz artık bunu istemiyoruz. Artık istemiyoruz. He stole the money from my safe. O, kasamdan parayı çaldı. Kasamdan parayı çaldı. Mary isn't so beautiful. Mary o kadar güzel değil. Mary o kadar da güzel değil. Do you think Tom really wanted to do it that way? Sence Tom onu gerçekten o şekilde mi yapmak istiyordu? Tom'un gerçekten böyle yapmak istediğini mi düşünüyorsun? My children go to bed early. Çocuklarım erken yatar. Çocuklarım erken yatıyor. Just this once, I'll make an exception. Sadece bu seferlik bir istisna yapacağım. Sadece bu seferlik, bir istisna yapacağım. Tom is working on something. Tom bir şey üzerinde çalışıyor. Tom bir şey üzerinde çalışıyor. Would you come with me? Benimle gelir misin? Benimle gelir misin? How much more time does Tom want? Tom kaç saat daha istiyor? Tom daha ne kadar zaman istiyor? The diamond was discovered by a boy in 1873. Elmas 1873 yılında bir çocuk tarafından keşfedildi. Elmas 1873 yılında bir çocuk tarafından keşfedilmiştir. We can talk in front of them. Onların önünde konuşabiliriz. Onların önünde konuşabiliriz. How do you feel about all this? Bütün bunlar hakkında nasıl hissediyorsun? Tüm bunlar hakkında ne düşünüyorsun? That was me. O bendim. O bendim. We'll help you rescue her. Onu kurtarmana yardım edeceğiz. Onu kurtarmana yardım edeceğiz. This desk is good. Bu masa iyidir. Bu masa iyi. I've got to go meet him. Onu karşılamaya gitmek zorundayım. Onunla buluşmam lazım. I wonder what it would be like to be famous. Ünlü olmanın nasıl bir şey olacağını merak ediyorum. Ünlü olmak nasıl bir şey merak ediyorum. The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire. Ekmek kamp ateşinin açık alevi üzerinde pişirilmekten yakılmıştı. Kamp ateşinin açık ateşinde pişirildiği için ekmek kavrulmuştu. Apparently it's going to be scorching from Friday on. Görünüşe göre cuma gününden itibaren çok sıcak olacak. Görünüşe göre Cuma'dan itibaren çok sıcak olacak. Can this be eaten? Bu yenilebilir mi? Bu yenilebilir mi? Without her advice, he would have failed. Onun tavsiyesi olmadan, o başarısız olurdu. Onun tavsiyesi olmasaydı, başarısız olurdu. That's really dangerous. O gerçekten tehlikeli. Bu gerçekten tehlikeli. Has he lived here for two years? O, iki yıldır burada mı yaşıyor? İki yıldır burada mı yaşıyor? You're the smartest man I know. Tanıdığım en akıllı adamsın. Sen tanıdığım en zeki adamsın. I'll be over in a minute. Bir dakikaya oradayım. Bir dakikaya geliyorum. My teachers like me. Öğretmenlerim beni beğenir. Öğretmenlerim beni seviyor. Take this medicine if you don't feel well. İyi hissetmiyorsan bu ilacı al. Kendini iyi hissetmiyorsan bu ilacı al. In poker, what's a full house? Pokerde Full House nedir? Pokerde, dolu ev nedir? This cloth sticks to your skin. Bu bez cildinize yapışır. Bu kumaş cildine yapışıyor. Tom looks exceptionally bored. Tom son derece sıkılmış görünüyor. Tom son derece sıkılmış görünüyor. Are you free tomorrow morning? Yarın sabah boş musun? Yarın sabah boş musun? Don't let him talk to her. Onun onunla konuşmasına izin verme. Onunla konuşmasına izin verme. We were very impressed by Tom's new book. Tom'un yeni kitabından çok etkilendik. Tom'un yeni kitabından çok etkilendik. Can I see them now? Şimdi onları görebilir miyim? Şimdi görebilir miyim? I like to catch flies. Sinek yakalamayı severim. Sinek yakalamayı severim. What makes you think you are not next? Sıradakinin sen olmadığı ne malum? Sıradakinin sen olmadığını nereden çıkardın? Every rule has its exceptions. Her kural için istisnalar vardır. Her kuralın bir istisnası vardır. Tom isn't very likely to start crying. Tom'un ağlamaya başlaması pek olası değil. Tom'un ağlamaya başlaması pek olası değil. Tom can't resign now. Tom şimdi istifa edemez. Tom şimdi istifa edemez. That water pipe leaks. Şu su borusu sızdırır. Su borusu sızdırıyor. I can't draw, but my sister is a great artist. Ben resim yapamam ama kız kardeşim büyük bir sanatçıdır. Çizemiyorum ama kız kardeşim harika bir sanatçı. Tom said he's never seen Mary's dog. Tom, Mary'nin köpeğini hiç görmediğini söyledi. Tom, Mary'nin köpeğini hiç görmediğini söyledi. They passed the Cape of Good Hope. Onlar Ümit Burnu'nu geçtiler. Umut Burnu'nu geçtiler. Can you join the team? Takıma katılabilirmisin? Takıma katılabilir misin? Yesterday, she took her own life. Dün, o kendi canına kıydı. Dün, kendi canına kıydı. I have lots of ideas. Bir sürü fikrim var. Bir sürü fikrim var. Tom was injured in an accident. Tom araba kazasında yaralandı. Tom bir kazada yaralandı. There are no survivors. Hayatta kalan yok. Hayatta kalan kimse yok. I know you're not that stupid. O kadar aptal olmadığını biliyorum. O kadar aptal olmadığını biliyorum. Nobody dared say a thing. Kimse bir şey söylemeye cesaret edemedi. Kimse bir şey söylemeye cesaret edemedi. Tom went shopping with Mary. Tom Mary ile alışverişe gitti. Tom Mary ile alışverişe gitti. You'd better do what they say. Onların söylediğini yapsan iyi olur. Dediklerini yapsan iyi olur. I didn't write anything. Hiçbir şey yazmadım. Ben bir şey yazmadım. Everybody knows you're more intelligent than she is. Herkes senin ondan daha zeki olduğunu biliyor. Herkes senin ondan daha zeki olduğunu biliyor. I don't worry about mistakes. Hatalar hakkında endişelenmiyorum. Hataları dert etmem. Tom has been doing this since he was a kid. Tom bunu çocukluğundan beri yapıyor. Tom bunu çocukluğundan beri yapıyor. You've probably heard of us. Muhtemelen bizi duymuşsunuzdur. Muhtemelen bizi duymuşsundur. Can life get any better than this? Hayat bundan daha iyi bir şey alabilir mi? Hayat bundan daha iyi olabilir mi? I would like to learn English to know other cultures. Başka kültürler tanımak için İngilizce öğrenmek istiyorum. Başka kültürleri tanımak için İngilizce öğrenmek istiyorum. I bet you work. Çalıştığına eminim. Eminim çalışıyorsundur. How many Chinese friends do you have? Kaç tane Çinli arkadaşınız var? Kaç tane Çinli arkadaşın var? Tom is now living in Boston. Tom şimdi Boston'da yaşıyor. Tom artık Boston'da yaşıyor. How did you find my house? Evimi nasıl buldun? Evimi nasıl buldun? We have to work hard. Biz çok çalışmak zorundayız. Çok çalışmalıyız. Tom isn't looking well. Tom iyi görünmüyor. Tom iyi görünmüyor. Planting forests is good for the environment. Ormanların dikimi çevre için iyidir. Ormanların ekilmesi çevreye iyi gelir. We go to Boston every year. Biz her yıl Boston'a gideriz. Her yıl Boston'a gidiyoruz. What bands were popular when you were young? Sen gençken hangi gruplar popülerdi? Sen gençken hangi gruplar popülerdi? I never give up. Ben asla vazgeçmem. Asla pes etmem. A new serial will begin in next month's issue. Gelecek ayın baskısında yeni bir dizi başlayacak. Gelecek ayın sayısında yeni bir seri başlayacak. Why didn't you go to the office? Neden ofise gitmedin? Neden ofise gitmedin? That's Tom on the right. Şu sağdaki Tom. Sağdaki Tom. Lead and iron must feed the coppersmith. Kurşun ve demir bakırcıyı beslemelidir. Kurşun ve demir bakırcıyı beslemeli. We played poker the entire day. Biz bütün gün poker oynadık. Bütün gün poker oynadık. Did Mary tell you about her boyfriend? Mary sana erkek arkadaşından bahsetti mi? Mary sana erkek arkadaşından bahsetti mi? Tom didn't seem to enjoy being here. Tom burada olmaktan hoşlanıyor gibi görünmüyordu. Tom burada olmaktan pek memnun görünmüyordu. I find that he is intelligent because he is learning German. O Almanca öğrendiği için onu zeki buluyorum. Almanca öğrendiği için zeki olduğunu düşünüyorum. We don't have any potatoes any more. Artık hiç patatesimiz yok. Artık patatesimiz kalmadı. I smelled Mary's perfume, so I knew she'd been in the room. Mary'nin parfümünün kokusunu aldım, böylece odada bulunmuş olduğunu anladım. Mary'nin parfümünün kokusunu aldım. Odada olduğunu biliyordum. I was laughed out of court. Benimle alay edildi. Mahkemede gülmekten öldüm. She got a slight burn on her hand while cooking. Yemek pişirirken elinde hafif bir yanık oluştu. Yemek yaparken elinde hafif bir yanık var. Why don't we take a look? Neden bir göz atmıyoruz? Neden bir göz atmıyoruz? He's a fantastic person. O harika bir insan. O harika bir insan. Tom was working last night. Tom dün gece çalışıyordu. Tom dün gece çalışıyordu. There are many factors. Birçok etken var. Birçok etken vardır. How dare you speak like that? Ne cüretle böyle konuşursun? Ne cüretle böyle konuşursun? I wish my father had lived longer. Keşke babam daha uzun yaşasaydı. Keşke babam daha uzun yaşasaydı. I think you've been very patient. Çok sabırlı olduğunu düşünüyorum. Bence çok sabırlıydın. I have dishonored my family. Ailemin saygınlığına gölge düşürdüm. Ailemin şerefini lekeledim. I know that look. O bakışı biliyorum. Bu bakışı biliyorum. He's a kind person. O nazik bir insandır. O iyi bir insan. Tom could do anything he wanted. Tom istediği her şeyi yapamadı. Tom istediği her şeyi yapabilirdi. He won't get fat on his salary. Maaşıyla zengin olmayacak. Maaşıyla şişmanlamayacak. Tom is avoiding Mary. Tom Mary'den kaçınıyor. Tom Mary'den kaçıyor. We have enough money. Yeterli paramız var. Yeterince paramız var. Wisdom is a treasure for tens of generations. Bilgelik sonsuz bir hazinedir. Bilgelik onlarca nesil için bir hazinedir. It changed in an instant. Bir anda değişti. Bir anda değişti. Could you be careful with that? Buna dikkat eder misin? Ona dikkat eder misin? I'm the expert. Ben uzmanım. Uzman olan benim. Tom hasn't grilled the fish yet. Tom henüz balıkları kızartmadı. Tom henüz balığı kızartmadı. I feel a lot better today. Bugün kendimi çok daha iyi hissediyorum. Bugün çok daha iyi hissediyorum. He is without a doubt rich, but I don't trust him. O şüphesiz zengin ama ona güvenmiyorum. Hiç şüphesiz zengin ama ona güvenmiyorum. The drawer is empty. Çekmece boş. Çekmece boş. One shouldn't betray one's friends. İnsan arkadaşlarına ihanet etmemeli. İnsan arkadaşlarına ihanet etmemeli. I am a student. Ben bir öğrenciyim. Ben bir öğrenciyim. I'd heard she was too far out for most people. Onun çoğu kişiye acayip gelen biri oluğunu duymuştum. Çoğu insan için çok uzak olduğunu duymuştum. Let's keep our priorities straight. Bizim önceliklerimizi düz tutalım. Önceliklerimizi düzeltelim. You know Tom better than I do. Tom'u benim tanıdığımdan daha iyi tanıyorsun. Tom'u benden daha iyi tanıyorsun. She was abandoned. Terk edildi. Terk edilmiş. It is Jack's apple. Bu Jack'in elması. Jack'in elması. Tom needs to be ready. Tom hazır olmalı. Tom'un hazır olması gerek. The man returned from his vacation full of beans. Adam tatilinden çok enerjik döndü. Adam tatilden döndü. Fasulye dolu. What happened to me, guys? Bana ne oldu, çocuklar? Bana ne oldu çocuklar? She kept the letter. O, mektubu sakladı. Mektubu saklamış. I'll find out when the meeting is. Toplantının ne zaman olduğunu öğreneceğim. Toplantının ne zaman olduğunu öğreneceğim. This is the longest novel that I have ever read. Bu, şimdiye kadar okuduğum en uzun roman. Bu şimdiye kadar okuduğum en uzun roman. Three of my toes were amputated. Ayak parmaklarımdan üçü kesildi. Üç ayak parmağım kesildi. Tom is a great motocross rider. Tom büyük bir motokros binicidir. Tom harika bir motokros binicisidir. All the workers at this factory are female. Bu fabrikadaki tüm işçiler kadın. Bu fabrikadaki tüm işçiler kadın. We will have guests tomorrow. Yarın misafirlerimiz olacak. Yarın misafirlerimiz olacak. You're not going to sleep, are you? Uyumayacaksın, değil mi? Uyumayacaksın, değil mi? Is Tom going to dump Mary? Tom Mary'yi terk edecek mi? Tom Mary'i terk mi edecek? Tom tried to keep calm. Tom sakin kalmaya çalıştı. Tom sakin olmaya çalıştı. We don't know just yet. Henüz bilmiyoruz. Henüz bilmiyoruz. Tom didn't want to be the last one to do that. Tom bunu yapan son kişi olmak istemedi. Tom bunu son yapmak istemedi. Tom earned his doctorate in Boston. Tom doktorasını Boston'da kazandı. Tom doktorasını Boston'da kazandı. Yesterday it was Sunday so I slept all day Dün pazar günüydü bu nedenle bütün gün uyudum. Dün pazardı. Bütün gün uyudum. A Mr. Williams came to see you yesterday. Dün Bay Willims diye biri sizi görmek için geldi. Bay Williams dün sizi görmeye geldi. I think we're the better team. Bence biz daha iyi takımız. Bence biz daha iyi takımız. I was going to surprise you. Sana sürpriz yapacaktım. Sana sürpriz yapacaktım. Sami attempted to contact Layla many times. Sami birçok kez Leyla ile iletişime geçmeye çalıştı. Sami birçok kez Layla'ya ulaşmaya çalıştı. Dan was considering a divorce. Dan boşanmayı düşünüyordu. Dan boşanmayı düşünüyordu. I saw her picture. Onun resmini gördüm. Resmini gördüm. That's a very beautiful dress. Bu çok güzel bir elbise. Bu çok güzel bir elbise. You'll get well soon. Yakında iyileşirsin. Yakında iyileşeceksin. Did you have a good time in Boston? Boston'da iyi zaman geçirdin mi? Boston'da iyi vakit geçirdin mi? The situation was hopeless and time passed brutally quickly. Durum umutsuzdu, zaman da pek çabuk geçmişti. Durum umutsuzdu ve zaman hızla geçti. Tom has a house with two rooms. Tom'un iki odalı bir evi var. Tom'un iki odası olan bir evi var. I saw your name on the list. Ben listede adınızı gördüm. Listede adını gördüm. Mike went to Kyoto last summer. Mike geçen yaz Kyoto'ya gitti. Mike geçen yaz Kyoto'ya gitti. I used to love Boston. Boston'ı severdim. Boston'u severdim. Tom isn't capable of doing that. Tom bunu yapamaz. Tom bunu yapamaz. Will you sing some English songs for us? Bizim için birkaç İngilizce şarkı söyler misin? Bizim için İngilizce şarkılar söyler misin? I'm never too busy for you. Ben asla senin için fazla meşgul değilim. Senin için hiçbir zaman çok meşgul değilim. What's your favorite way to exercise your dog? Köpeğinize egzersiz yaptırmak için en sevdiğiniz şey nedir? Köpeğini egzersiz yapmak için en sevdiğin yol nedir? This book looks interesting. Bu kitap ilginç görünüyor. Bu kitap ilginç görünüyor. I'm making myself something to eat. Kendime yiyecek bir şey yapıyorum. Kendime yiyecek bir şeyler hazırlıyorum. "I also am dead." "Dead? What are you doing at the window, then?" "Ben de ölüyüm." "Ölü müsün?" "Öyleyse, pencerede ne yapıyorsun?" "Ben de ölüyüm." "Öldüm" "Pencerede ne işin var o zaman?" Everything was wrong. Her şey hatalıydı. Her şey yanlıştı. Why don't you guys head on home? Siz niye eve gitmiyorsunuz? Neden eve gitmiyorsunuz? Sami needs to make a decision. Sami'nin bir karar vermesi gerekiyor. Sami'nin bir karar vermesi gerek. It was already very late. Zaten çok geçti. Zaten çok geç olmuştu. I expected a better explanation. Daha iyi bir açıklama bekliyordum. Daha iyi bir açıklama bekliyordum. Tom could've helped me, but he didn't. Tom bana yardım edebilirdi ama etmedi. Tom bana yardım edebilirdi ama etmedi. Tom will only be here for about three hours. Tom sadece yaklaşık üç saatliğine burada olacak. Tom sadece üç saatliğine burada olacak. I told Tom to give me a call. Tom'a beni aramasını söyledim. Tom'a beni aramasını söyledim. I took care of her cat. Onun kedisi ile ilgilendim. Kedisine göz kulak oldum. This is a grave mistake. Bu büyük bir hata. Bu büyük bir hata. Tom couldn't do what he needed to do. Tom yapması gereken şeyi yapamadı. Tom yapması gerekeni yapamadı. This is the hospital I was born in. Bu benim doğduğum hastanedir. Burası doğduğum hastane. Who will score the first goal tonight? Bu gece ilk golü kim atar? Bu gece ilk golü kim atacak? I want to get closer to you. Ben sana yaklaşmak istiyorum. Sana yakın olmak istiyorum. "Would you mind taking me home?", she said. "Beni eve götürür müsünüz? dedi. "Beni eve götürür müsün?" dedi. He is a good swimmer and also plays tennis well. Kendisi iyi bir yüzücüdür ayrıca güzel de tenis oynar. İyi bir yüzücüdür ve aynı zamanda iyi tenis oynar. Tom can do things that I can't do. Tom benim yapamadığım şeyleri yapabilir. Tom benim yapamadığım şeyleri yapabilir. Here is a weekly magazine. İşte haftalık bir dergi. İşte haftalık bir dergi. If you are free tomorrow, I can show you around Kyoto. Yarın işin yoksa sana Kyoto'yu gezdirebilirim. Yarın müsaitsen sana Kyoto'yu gösterebilirim. Maybe I'll give it a try. Belki onu deneyeceğim. Belki bir denerim. Can I offer you guys a drink? Size bir içki önerebilir miyim? Size bir içki ikram edebilir miyim? This umbrella belongs to them. Bu şemsiye onlara ait. Bu şemsiye onlara ait. Tom Jackson was an American naval officer and painter. Tom Jackson, Amerikalı bir deniz subayı ve ressamdı. Tom Jackson Amerikalı deniz subayı ve ressamdır. These books are all Tom's and mine. Bu kitapların hepsi Tom ve benim. Bu kitapların hepsi Tom'un ve benim. He can play the piano, the flute, the guitar, and so on. O, piyano, flüt, gitar ve benzerlerini çalar. Piyano, flüt, gitar ve benzeri çalabiliyor. I wonder if we could talk. Konuşabilip konuşamayacağımızı merak ediyorum. Acaba konuşabilir miyiz? Tom walked away in disgust. Tom nefretle uzaklaştı. Tom tiksinerek çekip gitti. I thought you didn't like him anymore. Onu artık sevmediğini düşünmüştüm. Artık ondan hoşlanmadığını sanıyordum. Did Paula study for today's test? Paula bugünkü sınav için çalıştı mı? Paula bugünkü sınava çalıştı mı? I'll never forget seeing you. Seni gördüğümü asla unutmayacağım. Seni görmeyi asla unutmayacağım. This place isn't so bad. Bu yer o kadar kötü değil. Burası o kadar da kötü değil. Summer is the hottest season. Yaz, en sıcak mevsimdir. Yaz en sıcak mevsimdir. I'm 24 years old. Yirmi dört yaşındayım. 24 yaşındayım. I wanted Tom to come to Boston. Tom'un Boston'a gelmesini istedim. Tom'un Boston'a gelmesini istedim. Would you scrub my back, please. Sırtımı ovar mısın, lütfen? Sırtımı ovalar mısın lütfen? Why does Tom want to come with me? Tom neden benimle gelmek istiyor? Tom neden benimle gelmek istiyor? Mary felt her face grow hot. Mary yüzünün kızdığını hissetti. Mary yüzünün ısındığını hissetti. This is harassment. Bu, rahatsızlık. Bu tacize girer. Humans are the only animals that laugh. İnsanlar gülen tek hayvanlardır. İnsanlar tek gülen hayvanlardır. That made them smile. O onları güldürdü. Bu onları gülümsetti. The stars shone in the sky. Yıldızlar gökyüzünde parladı. Yıldızlar gökyüzünde parlıyordu. I'm almost through. Neredeyse ayrıldım. Neredeyse bitirdim. We didn't go out last night. Dün gece dışarı çıkmadık. Dün gece dışarı çıkmadık. He forgave me. O beni affetti. Beni affetti. That's an exclusive golf club. O, seçkin bir golf kulübüdür. Bu özel bir golf kulübü. Yesterday we interviewed some tourists from all over the world. Dün tüm dünyadan gelen bazı turistlerle röportaj yaptık. Dün dünyanın dört bir yanından bazı turistlerle görüştük. Mothers are often not appreciated. Anneler çoğunlukla takdir edilmezler. Anneler genellikle takdir edilmez. Tom and Mary split up last week. Tom ve Mary geçen hafta ayrıldılar. Tom ve Mary geçen hafta ayrıldılar. You look good in that dress. O elbiseyle iyi görünüyorsun. Bu elbise sana çok yakışmış. Where will you have lunch today? Bugün nerede öğle yemeği yiyeceksin? Bugün nerede yemek yiyeceksin? Are we really going to eat all that? Gerçekten bunun hepsini yiyecek miyiz? Gerçekten hepsini yiyecek miyiz? His hair was long last year. Geçen sene saçları uzundu. Saçları geçen sene uzundu. I don't like the rainy season. Yağışlı mevsimi sevmem. Yağmur mevsimini sevmiyorum. If Tom isn't your name, what is it? Tom senin adın değilse, adın nedir? Eğer adın Tom değilse, nedir? He has experience of foreign travel. Onun yurtdışı seyahat deneyimi var. Dış seyahat tecrübesi var. I'll pick him up at 5. Saat 5:00'da onu alacağım. Onu saat 5'te alırım. Mr. Smith studied Chinese history. Bay Smith Çin tarihi eğitimi aldı. Bay Smith Çin tarihi okudu. They usually go to school by bicycle. Genellikle okula bisikletle giderler. Genelde okula bisikletle giderler. I cannot bear such an insult. Böyle bir hakarete tahammül edemem. Böyle bir hakarete dayanamam. I'd hoped to see Tom in Australia. Avustralya’da Tom’u görmeyi umuyordum. Tom'u Avustralya'da görmeyi umuyordum. Have you become an angel? Melek oldun mu? Bir melek mi oldun? Why are you always bothering Tom? Neden hep Tom'u rahatsız ediyorsun? Neden hep Tom'u rahatsız ediyorsun? A day has 86,400 seconds. Bir günde 86.400 saniye vardır. Bir günün 86,400 saniyesi var. Tom took out his passport. Tom pasaportunu çıkardı. Tom pasaportunu çıkardı. Would you please not leave the door open? Lütfen kapıyı açık bırakmayın. Lütfen kapıyı açık bırakma. I know a filling station not very far from here. Buradan çok uzak olmayan bir dolum istasyonu biliyorum. Buradan çok uzakta olmayan bir benzin istasyonu biliyorum. I have lunch at noon with my friends. Öğleyin arkadaşlarımla birlikte öğle yemeği yerim. Öğleyin arkadaşlarımla öğle yemeği yiyeceğim. Is this about her? Bu onunla ilgili mi? Bu onunla mı ilgili? Today, the locomotive is pushing the cars in the train. Bugün lokomotif, trendeki vagonları itiyor. Bugün lokomotif trendeki arabaları itiyor. I like snowboarding. Snowboard yapmayı severim. Snowboard yapmayı seviyorum. I warned them not to come here. Onları buraya gelmemeleri için uyardım. Buraya gelmemeleri için onları uyarmıştım. Nancy never fails to arrive on time. Nancy asla zamanında varmaktan geri kalmaz. Nancy asla zamanında varmaz. Can I use this credit card internationally? Ben bu kredi kartını uluslararası olarak kullanabilir miyim? Bu kredi kartını uluslararası olarak kullanabilir miyim? She winked at me. O bana göz kırptı. Bana göz kırptı. It was yesterday that Mike bought this racket. Mike bu raketi dün aldı. Mike'ın bu raketi satın aldığı dündü. The squirrel made a nest in the wood pile. Sincap ağaç kazığında bir yuva yaptı. Sincap odun yığınında bir yuva yaptı. We can fix anything. Herhangi bir şeyi düzeltebiliriz. Her şeyi düzeltebiliriz. Tom hasn't connected to the Internet yet. Tom henüz internet'e bağlı değildi. Tom henüz internete bağlanmadı. Aren't you still cold? Hâlâ nezle değil misin? Hala üşümüyor musun? We need many other things. Daha birçok şeye ihtiyacımız var. Başka bir sürü şeye ihtiyacımız var. I would never do something behind your back. Asla arkandan bir şey yapmam. Asla arkandan iş çevirmem. Sami has thirty days to pay the invoice. Faturayı ödemek için Sami'nin otuz günü var. Sami'nin faturayı ödemek için 30 günü var. Do you want me to do that? Onu yapmamı ister misin? Bunu yapmamı ister misin? What do you take me for? Sen beni ne sanıyorsun? Beni ne sanıyorsun? Three hours is a long time to wait. Üç saat, beklemek için uzun bir süre. Üç saat beklemek için uzun bir süre. Tom had no choice but to quit his job. Tom'un işini bırakmaktan başka hiçbir seçeneği yoktu. Tom'un işi bırakmaktan başka seçeneği yoktu. My little toe hurts. Küçük ayak parmağım ağrıyor. Küçük parmağım acıyor. The only one who can stop Tom is me. Tom'u durdurabilecek tek kişi benim. Tom'u durdurabilecek tek kişi benim. Tom pitched very well. Tom çok iyi kur yaptı. Tom çok iyi atış yaptı. I'd like some ice cream. Biraz dondurma isterim. Biraz dondurma istiyorum. Ray was willing to corroborate Gary's story, but the police were still unconvinced that either of them were telling the truth. Ray, Gary'nin hikayesini desteklemek istiyordu fakat polisler onların ikisininde gerçeği söylediklerine ikna olmamışlardı. Ray, Gary'nin hikayesini doğrulamaya istekliydi ama polis hala ikisinin de doğruyu söylediğine inanmıyordu. Do you want me to teach Tom karate? Tom'a karate öğretmemi ister misin? Tom'a karate öğretmemi ister misin? There's work to do. Yapılacak iş var. Yapılacak işler var. Bill Clinton was found not guilty. Bill Clinton suçsuz bulundu. Bill Clinton suçsuz bulundu. I'll be happy to comply. Razı olmaktan mutlu olacağım. Seve seve kabul ederim. Have you already finished that book? Bu kitabı çoktan bitirdin mi? O kitabı bitirdin mi? I can't believe Tom still talks with you. Tom'un hâlâ seninle konuştuğuna inanamıyorum. Tom'un hala seninle konuştuğuna inanamıyorum. He thrust me aside. Beni bir kenara itti. Beni bir kenara itti. In order to forget the past, you got to move to another place. Geçmişi unutmak için başka bir yere taşınmalısın. Geçmişi unutmak için başka bir yere taşınmalısın. I lived in Japan three years ago. Ben üç yıl önce Japonya'da yaşadım. Üç yıl önce Japonya'da yaşadım. Tom said something funny and we all laughed. Tom komik şeyler söyledi ve hepimiz güldük. Tom komik bir şey söyledi ve hepimiz güldük. I learned how to spin wool from watching my grandmother. Büyükannemi izleyerek yünü nasıl öreceğimi öğrendim. Büyükannemi izleyerek yün çevirmeyi öğrendim. You don't know him, do you? Sen onu tanımıyorsun, değil mi? Onu tanımıyorsun, değil mi? The cyclists were tired, but happy. Bisikletçiler yorgun ama mutluydu. Bisikletçiler yorgundu ama mutluydu. She's no saint. O aziz değil. O bir aziz değil. I am nobody's enemy. Ben kimsenin düşmanı değilim. Ben kimsenin düşmanı değilim. The peace talks failed again, with both sides blaming the other for the failure. Başarısızlık için her iki taraf diğerini suçladığı için barış görüşmeleri tekrar başarısız oldu. Barış görüşmeleri yine başarısız oldu ve her iki taraf da başarısızlıktan diğerini sorumlu tuttu. It makes zero sense. Hiçbir anlam ifade etmiyor. Hiç mantıklı değil. I've got it covered. Onu kaplattım. Ben hallederim. She is closely associated with the firm. Şirket ile yakından ilişkilidir. Şirketle yakın bir ilişkisi var. Here are the results. İşte sonuçlar. İşte sonuçlar. What's your favorite symphony? Gözde sanfonin nedir? En sevdiğin senfoni hangisi? Father has 500 volumes. Babamın 500 cilt kitabı var. Babamın 500 cildi var. We shouldn't kiss each other anymore. Artık birbirimizi öpmemeliyiz. Artık birbirimizi öpmemeliyiz. Tom has been helping me get ready for my trip. Tom, yolculuğum için hazırlanmama yardım ediyor. Tom gezim için hazırlanmama yardım ediyor. Tom tried to diffuse the situation. Tom durumu dağıtmaya çalıştı. Tom durumu dağıtmaya çalıştı. I need to go milk the cows. İnekleri sağmak için gitmem gerekiyor. Gidip inekleri sağmalıyım. Tom wasn't asleep when I dropped by. Geçerken uğradığımda Tom uyumuyordu. Geldiğimde Tom uyumuyordu. It's annoying to hear people talking loudly in a library. Bir kütüphanede yüksek sesle konuşan insanları dinlemek sinir bozucu. İnsanların kütüphanede yüksek sesle konuştuğunu duymak sinir bozucu. Tom said they wouldn't let him do that. Tom onların onu yapmalarına izin vermeyeceğini söyledi. Tom bunu yapmasına izin vermeyeceklerini söyledi. How much do you have invested? Ne kadar yatırım yaptın? Ne kadar yatırım yaptın? Please correct this copy for me. Lütfen bu kopyayı benim için düzeltin. Lütfen bu kopyayı benim için düzeltin. Tom isn't stupid. He's just lazy. Tom aptal değildir. O sadece tembeldir. Tom aptal değil, sadece tembel. As for me, I have no objection. Bana gelince, itirazım yok. Bana gelince, benim bir itirazım yok. Do you stay with Tom when you're in Boston? Boston'dayken Tom'la kalıyor musun? Boston'dayken Tom'la kalıyor musun? I can't accept that explanation. O açıklamayı kabul edemem. Bu açıklamayı kabul edemem. When I get through with my work, I'll call you. İşimi bitirdiğimde seni arayacağım. İşim bitince seni ararım. Tom was suddenly very tired. Tom aniden çok yorgundu. Tom aniden çok yorgun düştü. I wish I could eat steak more often. Keşke daha sık biftek yiyebilsem. Keşke daha sık biftek yiyebilseydim. You don't have to push me. Beni itmek zorunda değilsin. Beni zorlamana gerek yok. I didn't know why Tom refused to do that. Tom neden bunu yapmayı reddettiğini bilmiyordum. Tom'un bunu neden reddettiğini bilmiyordum. Arriving at the station, he found his train gone. İstasyona vardığında, trenini gitmiş buldu. İstasyona vardığında, treninin gittiğini gördü. I wouldn't want to work here. Burada çalışmak istemezdim. Burada çalışmak istemezdim. I know what Tom would do. Tom'un ne yapacağını biliyorum. Tom'un ne yapacağını biliyorum. This dress is a good bargain. Bu elbise iyi bir kelepir. Bu elbise iyi bir pazarlık. Keep these rules in mind. Bu kuralları akılda tutun. Bu kuralları aklında tut. Tom told me that he thought Mary would be furious. Tom bana Mary'nin öfkeli olacağını düşündüğünü söyledi. Tom, Mary'nin sinirleneceğini düşündüğünü söyledi. Mary was my friend. Mary benim dostumdu. Mary benim arkadaşımdı. Tom said that he quit his job. Tom işini bıraktığını söyledi. Tom işinden ayrıldığını söyledi. I think things are going well. İşlerin iyi gittiğini düşünüyorum. Sanırım her şey yolunda. How was your conference? Konferansın nasıldı? Konferansın nasıldı? My opinion is exactly the opposite of yours. Benim görüşüm sizinkinin tam tersi. Benim fikrim sizinkinin tam tersi. Tom got home. Tom eve vardı. Tom eve geldi. How long have you been a smoker? Ne kadar zamandır sigara içiyorsun? Ne zamandır sigara içiyorsun? Tom died because he had eaten some contaminated beef. Tom biraz bozulmuş sığır eti yediği için öldü. Tom, kirlenmiş sığır eti yediği için öldü. What's the real reason you don't want to do that? Onu yapmak istememenin gerçek nedeni nedir? Bunu yapmak istememenin asıl nedeni ne? Why don't you get a real job? Neden gerçek bir işe girmiyorsun? Neden gerçek bir iş bulmuyorsun? I'm untidy. Ben dağınığım. Ben dağınıkım. I'm really sorry about what happened last night. Dün gece olanlar hakkında gerçekten üzgünüm. Dün gece olanlar için gerçekten üzgünüm. I'll do whatever it takes to get you back into my life. Seni hayatıma geri getirmek neye mal olursa olsun yapacağım. Seni hayatıma geri sokmak için ne gerekiyorsa yapacağım. I didn't see where you put your car keys. Arabanın anahtarlarını nereye koyduğunu görmedim. Arabanın anahtarlarını nereye koyduğunu görmedim. You're not really over thirty, are you? Gerçekten otuzun üzerinde değilsin, değil mi? Gerçekten otuzun üzerinde değilsin, değil mi? How was lunch? Öğle yemeği nasıldı? Yemek nasıldı? You're under arrest for trespassing. İzinsiz girdiğin için tutuklusun. Haneye tecavüzden tutuklusun. This old fish has a strange taste. Bu eski balığın garip bir tadı var. Bu yaşlı balığın tuhaf bir tadı var. What's in that box? O kutuda ne var? O kutuda ne var? He must have lost his marbles. O, aklını kaçırmış olmalı. Misketlerini kaybetmiş olmalı. Why are you so interested all of a sudden? Neden aniden bu kadar ilgileniyorsun? Neden birden bu kadar ilgilenmeye başladın? You're incorrigible. Sen düzeltilemezsin. Sen iflah olmazsın. Stay the hell away from him! Ondan uzak dur! Ondan uzak dur! Spring follows winter. İlk bahar kışı izler. İlkbahar kışı takip eder. That wasn't what I expected to happen. O, olmasını beklediğim şey değildi. Böyle olmasını beklemiyordum. Why didn't somebody stop Tom? Niçin birisi Tom'u durdurmadı? Neden kimse Tom'u durdurmadı? I stay with you. Seninle kalıyorum. Seninle kalıyorum. Tom is going to wait in the car. Tom arabada bekleyecek. Tom arabada bekleyecek. Tom told me that he would go to Boston in October. Tom bana ekim ayında Boston'a gideceğini söyledi. Tom Ekim'de Boston'a gideceğini söylemişti. Get on the bus. Otobüse binin. Otobüse bin. Tom didn't keep his promise to me. Tom bana verdiği sözü tutmadı. Tom bana verdiği sözü tutmadı. Do you eat meat? Et yer misiniz? Et yer misin? I remember every detail. Her ayrıntıyı hatırlıyorum. Her detayı hatırlıyorum. I think I should wait for Tom. Sanırım Tom'u beklemem gerekir. Sanırım Tom'u beklemeliyim. You were the one who suggested I visit Tom. Tom'u ziyaret etmemi öneren kişi sendin. Tom'u ziyaret etmemi öneren sendin. Not all animals are scared of fire. Hiçbir hayvan ateşten korkmaz. Bütün hayvanlar ateşten korkmaz. Open the hood. Kaputu açın. Kaputu aç. I didn't really like the stew that Tom made. Tom'un yaptığı güveci gerçekten beğenmedim. Tom'un yaptığı yahniyi pek beğenmedim. She wanted to have fun. O, eğlenmek istedi. Eğlenmek istedi. He has helped the poor throughout his life. Hayatı boyunca fakire yardım etti. Hayatı boyunca fakirlere yardım etmiştir. I still need to deliver these packages. Benim hala bu paketleri teslim etmem gerek. Hala bu paketleri teslim etmem gerekiyor. Tom couldn't have said that better. Tom onu daha iyi söyleyemezdi. Tom bunu daha iyi söyleyemezdi. Tom turned thirty on October twentieth. Tom yirmi ekimde otuz yaşına girdi. Tom 20 Ekim'de otuz yaşına bastı. She loves Tom, not me. O, Tom'u sever, beni değil. Tom'u seviyor, beni değil. I've learnt to cook. Yemek yapmayı öğrendim. Yemek yapmayı öğrendim. That would be incredible. Bu inanılmaz olurdu. Bu inanılmaz olurdu. You had better put out the fire before you go to bed. Yatmadan önce ateşi söndürsen iyi olur. Yatmadan önce ateşi söndürsen iyi olur. I killed her by drowning her in a tub filled with Neo Kobe pizza. Neo Kobe pizza ile dolu bir küvette onu boğarak öldürdüm. Onu Neo Kobe pizzasıyla dolu bir küvette boğarak öldürdüm. Tom is doing that quickly. Tom onu çabucak yapıyor. Tom bunu çok hızlı yapıyor. Tom is quite honest. Tom oldukça dürüst. Tom oldukça dürüsttür. I don't know what I would do without you. Sensiz ne yapacağımı bilmiyorum. Sensiz ne yapardım bilmiyorum. Don't tell me you didn't see it. Bana, onu görmediğini söyleme. Görmediğini söyleme. Why do you hesitate? Sen niçin çekiniyorsun? Neden tereddüt ediyorsun? I've visited Boston twice. Boston'u iki kez ziyaret ettim. Boston'u iki kez ziyaret ettim. Tom kept reading. Tom okumaya devam etti. Tom okumaya devam etti. I have an itch right in the middle of my back and I can't reach it. Arrgghh! Şu anda sırtımın ortası kaşınıyor ve ben oraya ulaşamıyorum. Arrgghh! Sırtımın tam ortasında kaşıntı var ve ona ulaşamıyorum. What? I can't hear you. Ne? Seni duyamıyorum. Seni duyamıyorum. I've been drunk before and likely will get drunk many more times. Evvelce sarhoş oldum; daha da çok olacak gibiyim. Daha önce de sarhoş oldum ve muhtemelen daha çok sarhoş olacağım. Tom lives in a small college town. Tom küçük bir üniversite şehrinde yaşıyor. Tom küçük bir üniversite kasabasında yaşıyor. I'm going to head back home. Eve geri gideceğim. Ben eve dönüyorum. I don't know the city very well. Kenti çok iyi bilmiyorum. Şehri çok iyi tanımıyorum. You can't get a job here without a work permit. Bir çalışma izni olmadan burada bir iş bulamazsın. Çalışma iznin olmadan burada iş bulamazsın. Sami grew up in wealth. Sami zenginlik içinde büyüdü. Sami zenginlik içinde büyüdü. Tom is heavily armed. Tom ağır silahlı. Tom ağır silahlı. Tom is a person we can trust. Tom güvenebileceğimiz bir kişi. Tom güvenebileceğimiz bir insan. Tom advised Mary to learn French. Tom, Mary'nin Fransızca öğrenmesini tavsiye etti. Tom, Mary'ye Fransızca öğrenmesini tavsiye etti. Tom waited for a moment in the hall. Tom koridorda bir an bekledi. Tom koridorda biraz bekledi. I was very glad to see Tom. Tom'u gördüğüme çok memnun oldum. Tom'u gördüğüme çok sevindim. He decided to continue the plan. Planı devam ettirmeye karar verdi. Plana devam etmeye karar verdi. I love this tune. Bu melodiyi seviyorum. Bu melodiye bayılıyorum. I'll never again let such a thing happen. Ben asla tekrar böyle bir şeyin meydana gelmesine izin vermeyeceğim. Böyle bir şeyin olmasına bir daha asla izin vermeyeceğim. I was angry. Ben kızgındım. Kızgındım. I don't think I did anything wrong. Yanlış bir şey yaptığımı sanmıyorum. Yanlış bir şey yaptığımı sanmıyorum. Will you help me move this desk? Bu masayı taşımama yardım eder misin? Masayı taşımama yardım eder misin? Tanaka's teaching goes against the stream of history. Tanaka öğretim tarihinin akışına aykırıdır. Tanaka'nın öğretisi tarihin akışına aykırı. I can't do this again. Bunu tekrar yapamam. Bunu tekrar yapamam. We understand the necessity of studying. Eğitimin gerekliliğini anlıyoruz. Çalışmanın gerekliliğini anlıyoruz. Tom didn't go away. Tom uzaklaşmadı. Tom gitmedi. How long have you been awake? Ne kadar süredir uyanıksınız? Ne zamandır uyanıksın? Tom wouldn't speak to anybody. Tom hiç kimseyle konuşmazdı. Tom kimseyle konuşmazdı. We boarded the ship. Gemiye bindik. Gemiye bindik. It doesn't need to be white, but I'd prefer white. Onun beyaz olmasına gerek yok ama beyazı tercih ediyorum. Beyaz olmasına gerek yok ama beyazı tercih ederim. You still haven't done everything you're supposed to do. Hala yapman gereken her şeyi yapmadın. Hala yapman gereken her şeyi yapmadın. Eating habits in China have been rapidly becoming Americanized in recent years. Çin'de yemek yeme alışkanlıkları son yıllarda hızla Amerikanlaşmaya başlamıştır. Çin'de yeme alışkanlıkları son yıllarda hızla Amerikanlaşmaya başlamıştır. Tom thought it was an accident. Tom bunun bir kaza olduğunu düşündü. Tom bunun bir kaza olduğunu düşündü. Tom and Mary rode on camels through the desert. Tom ve Mary çölde develere biniyorlardı. Tom ve Mary çölde develere bindiler. Tom could barely hear what Mary was trying to say. Tom Mary'nin ne söylemeye çalıştığını güçlükle işitebiliyordu. Tom, Mary'nin söylemeye çalıştığı şeyi zar zor duyabiliyordu. Do you remember what we used to say about Tom? Tom hakkında ne söylediğimizi hatırlıyor musun? Tom hakkında ne derdik hatırlıyor musun? Tom told me he wants to go to Boston. Tom bana Boston'a gitmek istediğini söyledi. Tom bana Boston'a gitmek istediğini söyledi. I don't even want to think about what could happen. Ne olabileceği hakkında ben bile düşünmek istemiyorum. Neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. I might be the best French speaker here. Burada en iyi Fransızca konuşmacı olabilirim. Buradaki en iyi Fransızca konuşan ben olabilirim. Can we get some help? Biraz yardım alabilir miyiz? Yardım alabilir miyiz? Don't let him distract you. Onun senin dikkatini dağıtmasına izin verme. Dikkatini dağıtmasına izin verme. I have to attend a meeting. Bir toplantıya katılmak zorundayım. Bir toplantıya katılmalıyım. He shook hands with me. O, benimle tokalaştı. Benimle el sıkıştı. There aren't only nice people in the world. Dünyada sadece güzel insanlar yoktur. Dünyada sadece iyi insanlar yok. Tom isn't going to do that until Monday. Tom Pazartesiye kadar bunu yapmayacak. Tom bunu pazartesiye kadar yapmayacak. I'm not Darth Vader. Ben, Darth Vader değilim. Ben Darth Vader değilim. Father asked me to open the door. Babam kapıyı açmamı istedi. Babam kapıyı açmamı istedi. Tom wasn't responsible for what happened. Tom olanlardan sorumlu değildi. Olanlardan Tom sorumlu değildi. How many clocks did you have? Kaç tane saatin vardı? Kaç saatin vardı? They can fish. Onlar balık tutabilirler. Balık tutabilirler. I'm going to be an architect. Bir mimar olacağım. Mimar olacağım. Leaving the room, he turned off the light. O, odayı terk ederken ışığı kapattı. Odadan çıkarken ışığı kapattı. It's not a good car, but it's a car. O, iyi bir araba değil fakat o bir araba. İyi bir araba değil ama bir araba. The murderer will soon confess his crime. Katil yakında suçunu itiraf edecek. Katil yakında suçunu itiraf edecek. I don't think Tom and Mary are like that. Tom ve Mary'nin öyle olduğunu sanmıyorum. Tom ve Mary'nin öyle olduğunu sanmıyorum. Glittens are fingerless gloves with a mitten. Glitten eldivenler tek parmaklı parmaksız eldivenlerdir. Glittenler eldivenli parmaksız eldivenlerdir. Our team is good. Takımımız iyidir. Takımımız iyi. You're not as tall as me, are you? Benim kadar uzun değilsin, değil mi? Benim kadar uzun değilsin, değil mi? It wasn't Tom who did that. Bunu yapan Tom değildi. Bunu yapan Tom değildi. You're pushing thirty. Otuzuna yaklaşıyorsun. Otuza basıyorsun. Tom didn't want to sell his car, but he had no choice. Tom arabasını satmak istemiyordu ama başka seçeneği yoktu. Tom arabasını satmak istemedi ama başka seçeneği yoktu. They are enjoying a healthy life in the country. Onlar ülkede sağlıklı bir yaşamın tadını çıkarıyor. Taşrada sağlıklı bir hayat sürüyorlar. It'll be over in a minute. Bir dakika içinde bitecek. Bir dakika içinde bitecek. Tom had to stay in the hospital for three weeks. Tom üç hafta boyunca hastanede kalmak zorunda kaldı. Tom üç hafta hastanede kalmak zorunda kaldı. Tom wanted to stay with his mother. Tom annesiyle kalmak istedi. Tom annesiyle kalmak istedi. Tell us the truth now. Şimdi bize gerçeği söyle. Bize doğruyu söyle. Tom isn't healthy. Tom sağlıklı değil. Tom sağlıklı değil. I avoid going there late at night. Oraya gece geç saatlerde gitmekten kaçınırım. Gece geç saatte oraya gitmekten kaçınıyorum. There's been an interesting development. İlginç bir gelişme oldu. İlginç bir gelişme oldu. Tom shouldn't have been doing what he was doing. Tom yaptığını yapmamalıydı. Tom yaptığı şeyi yapmamalıydı. I'm starved. Açlıktan ölüyorum. Açlıktan ölüyorum. People were worried about what might happen. İnsanlar ne olabileceği konusunda endişeliydi. İnsanlar ne olacağı konusunda endişeliydi. Are you writing the proverbs? Atasözlerini yazıyor musun? Atasözlerini sen mi yazıyorsun? What does Tom need to do? Tom ne yapmalı? Tom'un ne yapması gerekiyor? I think you need some rest. Sanırım biraz dinlenmeye ihtiyacın var. Bence biraz dinlenmen gerek. Do you have some money? Biraz paran var mı? Paran var mı? Say that again, please. Onu tekrar söyle lütfen. Bir daha söyle lütfen. Tom is terminal. Tom ölümcül. Tom ölümcül. Tom said you're old friends. Tom sizin eski dost olduğunuzu söyledi. Tom eski dost olduğunuzu söyledi. I was thinking about asking her out. Ona çıkma teklif etmeyi düşünüyordum. Ona çıkma teklif etmeyi düşünüyordum. Our train still needs to wait for the arrival of another train. Bir başka trenin varışı için trenimizin hala beklemesi gerekiyor. Trenimizin hala başka bir trenin gelmesini beklemesi gerekiyor. Tom isn't as good at French as Mary is. Tom Fransızcada Mary kadar iyi değil. Tom, Mary kadar iyi Fransızca bilmiyor. Tom has been pretty good to us. Tom bize çok iyi davrandı. Tom bize çok iyi davrandı. I should've done it by myself. Onu yalnız başıma yapmalıydım. Bunu tek başıma yapmalıydım. Let's get wild. Hadi azıtalım. Hadi vahşileşelim. This model is difficult to sell. Bu model satmak için zordur. Bu modeli satmak zor. I'm eager to learn. Tom, teach me! Öğrenmeye istekliyim. Tom, bana öğret! Öğrenmek için sabırsızlanıyorum. That's not very romantic. Bu çok romantik değil. Bu pek romantik değil. You accepted the gifts. Hediyeleri kabul ettin. Hediyeleri kabul ettin. I bet Tom is happy. Tom'un mutlu olduğuna bahse girerim. Eminim Tom mutludur. Tom vanished into the darkness. Tom karanlıkta ortadan kayboldu. Tom karanlıkta kayboldu. Tom finally overcame his shyness and asked Mary to go out with him. Tom sonunda utangaçlığının üstesinden geldi ve Mary'nin onunla çıkmasını istedi. Tom sonunda utangaçlığının üstesinden geldi ve Mary'den onunla çıkmasını istedi. Mary complained about her husband again - the same old story. Mary kocası hakkında yine yakındı - aynı eski hikaye. Mary yine kocasından şikayet etti. Aynı eski hikaye. My uncle's job was teaching cooking. Amcamın işi aşçılık öğretmekti. Amcamın işi aşçılık öğretmekti. I'll have to do that myself. Bunu kendim yapmam gerekecek. Bunu kendim yapmak zorundayım. I'm touched. Ben keçileri kaçırdım. Çok duygulandım. We should be getting back to work. İşe geri dönmeliyiz. İşe geri dönmeliyiz. You should go home now. Şimdi eve gitmelisin. Artık eve gitmelisin. She was fully clothed. O tamamen giyinikti. Tamamen giyinikti. I thought it was a lot of fun. Bunu çok eğlenceli olduğunu düşündüm. Çok eğlenceli olduğunu düşündüm. There is another mistake here... Burada bir hata daha var. Burada başka bir hata daha var... I just thought of something really interesting. Ben sadece gerçekten ilginç bir şey düşünmüştüm. Çok ilginç bir şey düşündüm. Tom isn't helpless. Tom çaresiz değil. Tom çaresiz değil. I just want this day to be over. Sadece bu günün geçmesini istiyorum. Sadece bu günün bitmesini istiyorum. Their view of life may appear strange. Onları hayat görüşü acayip görünebilir. Hayata bakışları garip görünebilir. He becomes a university student this year. O bu yıl bir üniversite öğrencisi olur. Bu yıl üniversite öğrencisi olur. Are you in a good mood? Havanda mısın? Keyfin yerinde mi? I'll stand guard now. Go get some sleep. Şimdi nöbet tutacağım. Git biraz uyu. Şimdi nöbet tutacağım, git biraz uyu. He is the tallest boy. O en uzun boylu çocuktur. O en uzun boylu çocuk. This dream will come true. Bu rüya çıkacak. Bu rüya gerçek olacak. Are you at home? Evde misin? Evde misin? I've had enough time to think. Düşünmek için yeterince zamanım oldu. Düşünmek için yeterince zamanım oldu. She has some money of her own. Onun kendine ait bir miktar parası var. Onun da kendi parası var. Tom is probably buying a bus ticket right now. Tom muhtemelen şu anda bir otobüs bileti satın alıyor. Tom muhtemelen otobüs bileti alıyordur. Mary is a braggart. Mary bir palavracı. Mary kendini beğenmişin teki. I have a feeling Tom is lying. Tom'un yalan söylediği içime doğdu. Tom'un yalan söylediğini hissediyorum. Oh my God, everybody is looking at me! Tanrım, herkes bana bakıyor! Aman Tanrım, herkes bana bakıyor! When I hear this song, I think of Tom. Bu şarkıyı dinlerken Tom'u düşünüyorum. Bu şarkıyı duyduğumda Tom'u düşünüyorum. Tom said that he might be able to help us. Tom bize yardım edebileceğini söyledi. Tom bize yardım edebileceğini söyledi. Read all the instructions carefully. Tüm talimatları dikkatlice okuyun. Tüm talimatları dikkatle okuyun. Did you go anywhere last night? Dün gece bir yere gittin mi? Dün gece bir yere gittin mi? I didn't know how. Yöntemi bilmiyordum. Nasıl yapacağımı bilemedim. I want to know a lot of things. Birçok şey bilmek istiyorum. Bir sürü şey bilmek istiyorum. I can't bear living alone. Tek yaşamaya katlanamam. Yalnız yaşamaya dayanamıyorum. Sickness kept me from attending the party. Hastalık partiye katılmamı engelledi. Hastalık beni partiye gitmekten alıkoydu. Tom took Mary back home. Tom Mary'yi eve geri getirdi. Tom, Mary'i eve götürdü. You're a hottie. Sen bir çekici tipsin. Çok seksisin. I've been crying. Ağlıyordum. Ağlıyordum. Why didn't you tell me that Tom was here? Neden bana Tom'un burada olduğunu söylemedin? Tom'un burada olduğunu neden söylemedin? Tom didn't drive fast. Tom hızlı sürmedi. Tom hızlı araba kullanmamış. The police are looking for the person who stole my bicycle. Polis, bisikletimi çalan kişiyi arıyor. Polis bisikletimi çalan kişiyi arıyor. If you turn left, you'll see a coffee shop. Eğer sola dönerseniz, bir kahve dükkanı göreceksiniz. Sola dönersen bir kafe göreceksin. Please chop the chicken for the salad. Lütfen salata için tavuğu doğra. Salata için lütfen tavuğu doğrayın. We couldn't do that. Onu yapamadık. Bunu yapamayız. Tom told me he was in a hurry. Tom bana acelesi olduğunu söyledi. Tom acelesi olduğunu söyledi. Tom was my first coach. Tom benim ilk koçumdu. Tom benim ilk koçumdu. I'd rather visit Australia. Avustralya’yı ziyaret etmeyi tercih ederim. Avustralya'yı ziyaret etmeyi tercih ederim. You are bad! Cockroach! Sen kötüsün! Hamamböceği! Hamamböceği! In 1920, British astronomer Arthur Eddington proposed that the Sun and other stars are powered by nuclear reactions. 1920'de İngiliz astronom Arthur Eddington güneş ve diğer yıldızların nükleer reaksiyonlar tarafından desteklendiğini ileri sürdü. 1920'de İngiliz astronom Arthur Eddington Güneş'in ve diğer yıldızların nükleer tepkimelerle güçlendiğini öne sürdü. How many Canadians do you expect to be there? Kaç tane Kanadalının orada olmasını umuyorsun? Orada kaç Kanadalı olmasını bekliyorsun? Doesn't Tom look handsome? Tom yakışıklı görünmüyor mu? Tom yakışıklı görünmüyor mu? I've heard that it is best to always feed your dog at a specific time every day. Köpeğinizi her gün belirli bir zamanda beslemenin en iyisi olduğunu duydum. Köpeğini her gün belirli bir saatte beslemenin en iyisi olduğunu duydum. I can't imagine what my life would be like without music. Müzik olmadan hayatımın nasıl olacağını hayal bile edemiyorum. Müzik olmadan hayatımın nasıl olacağını hayal bile edemiyorum. Are Tom and Mary dating? Tom ve Mary çıkıyorlar mı? Tom ve Mary çıkıyorlar mı? She experienced a pain in her leg. O, bacağında bir ağrı yaşadı. Bacağında bir ağrı vardı. Tom doesn't still do that, does he? Tom hâlâ bunu yapmıyor, değil mi? Tom hala bunu yapmıyor, değil mi? Something's worrying him. Bir şey onu endişelendiriyor. Bir şey onu endişelendiriyor. We'll land at Narita Airport at 7:00 a.m. Sabah 7:00'de Narita Havaalanına ineceğiz. Narita Havaalanı'na sabah 7'de ineceğiz. My aunt helps me when I need money. Ne zaman paraya ihtiyacım olsa halam bana yardım eder. Teyzem paraya ihtiyacım olduğunda bana yardım eder. Lie down and rest for a while. Uzan ve biraz dinlen. Uzan ve biraz dinlen. I've had a really weird day. Ben gerçekten garip bir gün geçirdim. Çok garip bir gün geçirdim. Daddy, i love you! Babacığım seni seviyorum! Baba, seni seviyorum! I knew you were going to do this. Bunu yapacağını biliyordum. Bunu yapacağını biliyordum. Tom washed his hands, but Mary didn't wash hers. Tom ellerini yıkadı, ancak Mary yıkamadı. Tom ellerini yıkadı ama Mary kendi elini yıkamadı. I'm certain Tom will pass the exam. Tom'un sınavı geçeceğinden eminim. Tom'un sınavı geçeceğinden eminim. Tom seems to be getting suspicious. Tom şüpheleniyor gibi görünüyor. Tom şüphelenmeye başladı. You can't beat the price. Daha ucuza bulamazsınız. Fiyatı geçemezsin. Tom said I don't have to do that. Tom bunu yapmak zorunda olmadığımı söyledi. Tom bunu yapmak zorunda olmadığımı söyledi. Please buy me the new Shakira CD. Lütfen bana yeni Shakira CD'sini satın al. Lütfen bana yeni Shakira CD'sini al. Tom placed the music box on the table. Tom müzik kutusunu masaya koydu. Tom müzik kutusunu masaya koydu. What would you like her to do? Onun ne yapmasını istersiniz? Ne yapmasını istersin? Perhaps you'd better drive. Belki araba sürsen iyi olur. Belki de sen kullansan iyi olur. Where did I put it? Onu nereye koydum? Nereye koydum? Tom was clearly the winner. Tom açıkça kazanandı. Tom kesinlikle kazanandı. I'm a little busy, Tom. Biraz meşgûlüm, Tom. Biraz meşgulüm Tom. Have you forgiven him? Onu affettin mi? Onu affettin mi? What should I do with her? Onunla ne yapmalıyım? Onunla ne yapmalıyım? Stay with us here. Bizimle burada kal. Bizimle kal. Take your place. Oturun. Yerine geç. Tom wants to join our club. Tom kulübümüze katılmak istiyor. Tom kulübümüze katılmak istiyor. I have around thirty of them. Yaklaşık olarak onlardan otuzuna sahibim. Bende otuz tane var. Are you responsible for all of this? Bunun hepsi için sen mi sorumlusun? Tüm bunlardan sen mi sorumlusun? Many of the traditional wooden houses are ablaze. Geleneksel ahşap evlerin çoğu alevler içinde. Geleneksel ahşap evlerin çoğu alev alev yanıyor. My father often takes me to baseball games. Babam beni sık sık beyzbol maçlarına götürür. Babam beni sık sık beyzbol maçlarına götürür. This is a waste of taxpayers' money. Bu, vergi mükelleflerinin para kaybıdır. Bu vergi mükelleflerinin parasını boşa harcamak olur. Do you think you're smarter than Tom? Tom'dan daha akıllı olduğunu düşünüyor musun? Tom'dan daha zeki olduğunu mu sanıyorsun? I know what you told me. Bana söylediğini biliyorum. Bana ne söylediğini biliyorum. I have lots of second-hand books for sale, all at affordable prices. Bir sürü satılık ikinci el kitabım var, hepsi uygun fiyatlarla. Satılık bir sürü ikinci el kitabım var, hepsi de ucuz fiyatlarda. I gave him back his ring. Ben yüzüğünü ona geri verdim. Yüzüğünü geri verdim. We want to come back to Boston. Boston'a dönmek istiyoruz. Boston'a geri dönmek istiyoruz. Both legs are weak. Her iki bacak da güçsüz. İki bacağı da zayıftır. I'll certainly talk to her. Kesinlikle onunla konuşacağım. Onunla kesinlikle konuşacağım. This is the cornerstone of creation. Bu, yaratılışın köşe taşıdır. Bu yaratılışın temel taşı. We're in the middle of nowhere. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdeyiz. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdeyiz. He focused his eyes on the ceiling. O, gözlerini tavana odakladı. Gözlerini tavana odakladı. Tom is an old miser. Tom yaşlı bir pinti. Tom yaşlı bir cimri. I believe what he says. Onun dediğine inanırım. Söylediklerine inanıyorum. Tom is still laughing. Tom hâlâ gülüyor. Tom hala gülüyor. Tom didn't want Mary to be in trouble. Tom, Mary'nin zorda olmasını istemedi. Tom, Mary'nin başının belaya girmesini istemiyordu. Your hypocrisy is really a big problem. Senin riyakarlığın gerçekten büyük bir problem. İkiyüzlülüğün gerçekten büyük bir sorun. Tom said he's frustrated. Tom hayal kırıklığına uğradığını söyledi. Tom hayal kırıklığına uğradığını söyledi. This isn't one of my books. Bu benim kitaplarımdan biri değil. Bu benim kitaplarımdan biri değil. Jack is three years older than I am. Jack benden üç yaş daha büyük. Jack benden üç yaş büyük. Why don't you want to do that today? Neden onu bugün yapmak istemiyorsun? Neden bugün yapmak istemiyorsun? He is lying on the sofa. O, kanepede uzanıyor. Kanepede yatıyor. Please sit according to your number. Lütfen numarana göre otur. Lütfen numaranıza göre oturun. Tom is a tough guy. Tom sert bir adam. Tom sert bir adam. Tom didn't know if he should really do that. Tom onu gerçekten yapması gerekip gerekmediğini bilmiyordu. Tom bunu gerçekten yapması gerektiğini bilmiyordu. Tom played the piano for three hours without taking a break. Tom hiç ara vermeden üç saat piyano çaldı. Tom ara vermeden üç saat piyano çaldı. Come into the room. Odaya gel. Odaya gel. You're such a pessimist. Sen böylesine bir kötümsersin. Çok kötümsersin. Tom wanted to know why Mary was absent. Tom Mary'nin neden olmadığını bilmek istiyordu. Tom, Mary'nin neden gelmediğini öğrenmek istedi. You never listen, no matter how many times I tell you. Sana kaç kere söylesem de, asla dinlemezsin. Sana kaç kere söylersem söyleyeyim, hiç dinlemiyorsun. Tom said I could come over. Tom uğrayabileceğimi söyledi. Tom gelebileceğimi söyledi. Tom has lived here all his life. Tom bütün hayatını burada yaşadı. Tom hayatı boyunca burada yaşadı. How do I know you're not an imposter? Senin bir sahtekar olmadığını nereden bileyim? Sahtekar olmadığını nereden bileceğim? When are you going to apologize to Tom? Tom'dan ne zaman özür dileyeceksin? Tom'dan ne zaman özür dileyeceksin? I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. Ben rüzgarın yönünü değiştiremem, ama her zaman benim hedefe ulaşmak için benim yelkenleri ayarlayabilirim. Rüzgarın yönünü değiştiremem ama her zaman varış noktama ulaşmak için yelkenlerimi ayarlayabilirim. "How old are you?" "I'm thirty years old." "Kaç yaşındasın? "Otuz yaşındayım." "Kaç yaşındasın?" "30 yaşındayım." Tom began to brush his teeth. Tom dişlerini fırçalamaya başladı. Tom dişlerini fırçalamaya başladı. That subject is not suitable for discussion. O konu tartışma için uygun değil. Bu konu tartışmaya uygun değil. Be sure to turn off the light when you leave the room. Odadan çıkarken ışığı kapattığından emin ol. Odadan çıkarken ışığı kapatmayı unutma. It wouldn't be proper. Bu uygun olmazdı. Bu uygun olmaz. Tom thought that what Mary wrote didn't make any sense. Tom Mary'nin yazdığı şeyin mantıklı olmadığını düşündü. Tom, Mary'nin yazdıklarının anlamsız olduğunu düşünüyordu. My grandmother has many sisters. Anneannemin birçok kız kardeşi var. Büyükannemin bir sürü kız kardeşi var. How dare you say such things about me? Benim hakkımda böyle şeyler söylemeye nasıl cesaret edersin? Ne cüretle benim hakkımda böyle şeyler söylersin? I don't know what's going on there. Orada neler oluyor, bilmiyorum. Orada neler olduğunu bilmiyorum. I've been working on a novel. Bir roman üzerinde çalışıyorum. Bir roman üzerinde çalışıyordum. Tom put on his shoes. Tom ayakkabılarını giydi. Tom ayakkabılarını giydi. Fuck you! Öl! Siktir git! Caffeine can temporarily increase your blood pressure. Kafein kan basıncını geçici olarak artırabilir. Kafein kan basıncını geçici olarak yükseltebilir. I want Tom to look at me. Tom'un bana bakmasını istiyorum. Tom'un bana bakmasını istiyorum. Tom knew that I was ready. Tom hazır olduğumu biliyordu. Tom hazır olduğumu biliyordu. Are you almost finished? Neredeyse hazır mısın? Bitirdin mi? I don't like to call it "the tricolor". I prefer the "French flag." Ben "tricolor" demekten hoşlanmıyorum. "Fransız bayrağı" demeyi tercih ederim. "Üç renk" demeyi sevmiyorum. "Fransız bayrağı"nı tercih ederim. I wasn't the one who made Tom cry. Tom'u ağlatan ben değildim. Tom'u ağlatan ben değildim. Sami hit the freeway. Sami otobana çıktı. Sami otobana çıktı. What were you two conspiring about? Siz ikiniz ne hakkında komplo kuruyordunuz? Siz ikiniz ne hakkında komplo kuruyordunuz? I think I have the key to that drawer. Sanırım o çekmece için anahtarım var. Sanırım çekmecenin anahtarı bende. People who break the law are punished. Yasayı çiğneyen insanlar cezalandırılır. Kanunları çiğneyenler cezalandırılır. She rubbed her eyes. Gözlerini ovuşturdu. Gözlerini ovuşturdu. So what's your point? Peki amacın nedir? Ne demek istiyorsun? Were you out last night? Dün gece dışarıda mıydın? Dün gece dışarıda mıydın? Words once said can't be taken back. Bir zamanlar söylenmiş sözler geri alınamaz. Bir zamanlar söylenen sözler geri alınamaz. I'm sorry I hurt them. Ne yazık ki onları incitirim. Onları incittiğim için özür dilerim. Tom is one of Mary's childhood friends. Tom, Mary'nin çocukluk arkadaşlarından biridir. Tom, Mary'nin çocukluk arkadaşlarından biridir. Are your shoes new? Ayakkabılarınız yeni mi? Ayakkabıların yeni mi? Tom said Mary is reluctant to do that. Tom, Mary'nin bunu yapmaya isteksiz olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin bunu yapmak istemediğini söyledi. Tom plays the flute better than Mary does. Tom flütü Mary'den daha iyi çalar. Tom, Mary'den daha iyi flüt çalar. Tom knew who the mugger was. Tom soyguncunun kim olduğunu biliyordu. Tom soyguncunun kim olduğunu biliyordu. I haven't found a job. Bir iş bulmadım. İş bulamadım. I have to wear boots. Çizme giymek zorundayım. Çizme giymek zorundayım. Alcohol abuse is a serious problem on campus. Alkolü kötüye kullanma kampüste ciddi bir sorundur. Alkol kullanımı kampüste ciddi bir sorundur. I want to be you. Senin olmak istiyorum. Senin gibi olmak istiyorum. I can't agree with you more. Seninle daha fazla anlaşamam. Sana daha fazla katılamam. Everyone stood. Herkes durdu. Herkes ayağa kalktı. There are islands in the ocean. Okyanusta adalar var. Okyanusta adalar var. I was told you knew how to do this. Onu nasıl yapacağını sana söyledim. Bunu nasıl yapacağını bildiğini söylediler. You should tell Tom not to do that today. Tom'a bunu bugün yapmamasını söylemelisin. Tom'a bugün bunu yapmamasını söylemelisin. Sami never said Layla's name. Sami asla Leyla'nın adını söylemedi. Sami Layla'nın adını hiç söylemedi. I screamed. Ben çığlık attım. Çığlık attım. Tom is sharing an apartment with John. Tom John ile bir daire paylaşıyor. Tom, John'la aynı daireyi paylaşıyor. Tom is still touring with Mary's band. Tom hâlâ Mary'nin grubuyla geziyor. Tom hala Mary'nin grubuyla turneye çıkıyor. The Armenian genocide was a tragic event. Ermeni soykırımı trajik bir olaydı. Ermeni soykırımı trajik bir olaydı. Come sit with me, Tom. Benimle oturmak için gel, Tom. Gel yanıma otur, Tom. Let me drive your new Toyota. Yeni Toyota'nı sürmeme izin ver. Yeni Toyota'nı kullanmama izin ver. Tom used to be a hobo. Tom eskiden berduşun biriydi. Tom eskiden bir serseriydi. Tom is currently writing a book. Tom şu anda bir kitap yazıyor. Tom şu anda bir kitap yazıyor. Tom dropped a dish and it broke. Tom bir tabak düşürdü ve kırıldı. Tom bir tabak düşürdü ve kırıldı. Tom and his friends are playing soccer in the park. Tom ve arkadaşları parkta futbol oynuyorlar. Tom ve arkadaşları parkta futbol oynuyor. This castle was built in 1610. Bu kale 1610'da yapıldı. Bu kale 1610 yılında inşa edilmiştir. Tom is in the basement, isn't he? Tom bodrumda, değil mi? Tom bodrumda, değil mi? Get Tom. Tom'u alın. Tom'u çağır. I wouldn't want to see you get hurt. Yaralandığını görmek istemiyorum. Canının yandığını görmek istemem. Do you want me to start again? Tekrar başlamamı istiyor musun? Baştan başlamamı ister misin? I'll make sure we never see Tom again. Tom'u bir daha hiç görmeyeceğiz, sana garanti veriyorum. Tom'u bir daha göremeyeceğimize emin olacağım. I searched all over for them. Her yerde onları aradım. Her yerde onları aradım. I was leaving home when she telephoned me. Bana telefon ettiğinde evden çıkıyordum. Beni aradığında evden çıkıyordum. Tom and Mary both like sports. Tom ve Mary'nin her ikisi de sporu severler. Tom ve Mary ikisi de sporu seviyor. The pain of the compound fracture was almost unbearable. Bileşik kırığın ağrısı neredeyse katlanılmazdı. Bileşik kırığın acısı neredeyse dayanılmazdı. That's milk. Süt bu. Bu süt. Tom's closest friend is Mary. Tom'un en yakın arkadaşı Mary'dir. Tom'un en yakın arkadaşı Mary'dir. Tom said Mary isn't happy about that. Tom Mary'nin bunun hakkında mutlu olmadığını söyledi. Tom, Mary'nin bundan memnun olmadığını söyledi. I wondered what Tom's real reason for being here was. Tom'un burada olmak için gerçek nedeninin ne olduğunu merak ediyordum. Tom'un burada olmasının asıl nedenini merak ettim. She is Russian. O Rus'tur. O bir Rus. I didn't hear any screaming. Hiç çığlık duymadım. Çığlık falan duymadım. Some people still believe that the world is flat. Bazı insanlar hâlâ dünyanın düz olduğunu düşünüyorlar. Bazı insanlar hala dünyanın düz olduğuna inanıyor. I want to go to the park. Ben parka gitmek istiyorum. Parka gitmek istiyorum. Fear of death is worse than death itself. Ölüm korkusu ölümün kendisinden daha kötüdür. Ölüm korkusu ölümden beterdir. You don't need to trust me. Bana güvenmene gerek yok. Bana güvenmene gerek yok. That's not what she was talking about. Onun hakkında konuştuğu bu değil. Bahsettiği şey bu değildi. It seems that he is aware of the fact. O, gerçeğin farkında gibi görünüyor. Görünüşe göre gerçeği biliyor. Tom thought it was hilarious. Tom bunun komik olduğunu düşündü. Tom bunun komik olduğunu düşünüyordu. How much money has Tom stolen? Tom ne kadar para çaldı? Tom ne kadar para çaldı? I tried to persuade Tom to drive. Tom'u araba kullanmaya ikna etmeye çalıştım. Tom'u arabayı sürmesi için ikna etmeye çalıştım. We spent a night at the mountain hut. Dağ kulübesinde bir gece geçirdik. Dağ kulübesinde bir gece geçirdik. Sami was born Muslim. Sami Müslüman doğdu. Sami Müslüman olarak doğdu. I find foreign languages very interesting. Yabancı dilleri çok ilginç buluyorum. Yabancı dilleri çok ilginç buluyorum. Where's my ticket? Biletim nerede? Biletim nerede? He needed to rest. Onun dinlenmesi gerekiyordu. Dinlenmesi gerekiyordu. I'll buy this for you if you want it. Eğer istersen bunu senin için alacağım. İstersen bunu senin için alırım. There is no factory in this village. Bu köyde hiç fabrika yok. Bu köyde fabrika yoktur. I bought this for you. Bunu size aldım. Bunu senin için aldım. Lie on your right side. Sağ tarafınıza yatın. Sağ tarafına uzan. Are you here to help? Yardım etmek için mi buradasınız? Yardım etmeye mi geldin? Follow me and have no fear. Beni takip et ve korkma. Beni takip et ve korkma. I don't remember seeing you two years ago. İki yıl önce seni gördüğümü hatırlamıyorum. Seni iki yıl önce gördüğümü hatırlamıyorum. She didn't know what to say to him. Ona ne söyleyeceğini bilmiyordu. Ona ne söyleyeceğini bilmiyordu. We didn't fail. Başarısız olmadık. Başarısız olmadık. I have Tom here with me. Tom'a benimle birlikte burada sahibim. Tom yanımda. Who's here? Kim burada? Kim var burada? I'll give it right back. Bunu hemen geri vereceğim. Hemen geri vereceğim. Tom isn't as smart as his older brother. Tom abisi kadar akıllı değil. Tom abisi kadar zeki değil. The content of his speech was interesting. Konuşmasının içeriği ilgi çekiciydi. Konuşmasının içeriği ilginçti. We need to speak to her. Onunla konuşmamız gerek. Onunla konuşmamız gerek. Tom was stupid enough to believe what Mary said. Tom Mary'nin söylediğine inanacak kadar aptaldı. Tom, Mary'nin söylediklerine inanacak kadar aptaldı. I need someone to find him. Onu bulmak için birine ihtiyacım var. Onu bulacak birine ihtiyacım var. We just did our job. Biz sadece işimizi yaptık. Biz sadece işimizi yaptık. I was mistaken and I'm glad I was. Yanıldım ve yanıldığım için memnun oldum. Yanılmışım ve iyi ki yanılmışım. Tom didn't have to wait in line. Tom sırada beklemek zorunda değildi. Tom'un sırada beklemesine gerek yoktu. Mr. Jordan is the chairperson. Bay Jordan başkandır. Bay Jordan başkan. He laughed until he cried. O ağlayıncaya kadar güldü. Ağlayana kadar güldü. I don't like silence. Ben sessizliği sevmiyorum. Sessizliği sevmem. You must join me. Bana katılmalısın. Bana katılmalısın. The buildings are old and about to collapse. Binalar eski ve çökmek üzereler. Binalar eski ve yıkılmak üzere. I'm too tired to go jogging now. Şimdi koşmaya gitmek için çok yorgunum. Koşmak için çok yorgunum. We picked the number at random. Biz rastgele bir sayı seçtik. Numarayı rastgele seçtik. You ought to read English aloud. İngilizceyi yüksek sesle okumalısın. İngilizceyi yüksek sesle okumalısın. Tom and I need your help. Tom ve benim yardımına ihtiyacımız var. Tom ve ben yardımına ihtiyacımız var. Tom wasn't able to convince Mary do that. Tom Mary'yi bunu yapmaya ikna edemedi. Tom, Mary'i bunu yapmaya ikna edemedi. I'd like to forget the whole thing ever happened. Şimdiye kadar olan her şeyi unutmak istiyorum. Her şeyi unutmak istiyorum. I took the book. Ben kitabı aldım. Kitabı aldım. I only heard three chimes. Ben sadece üç melodi duydum. Sadece üç zil sesi duydum. I'm expecting a call. Bir telefon bekliyorum. Bir telefon bekliyorum. Is Finland dangerous? Finlandiya tehlikeli midir? Finlandiya tehlikeli mi? Anyone wants to be a flight attendant? Uçuş görevlisi olmak isteyen? Uçuş görevlisi olmak isteyen var mı? I didn't even kiss her. Onu ben bile öpmedim. Onu öpmedim bile. I told Tom I'd have to think about it. Tom'a onun hakkında düşünmek zorunda kalacağımı söyledim. Tom'a düşünmem gerektiğini söyledim. It's hard to say no to them. Onlara hayır demek zor. Onlara hayır demek zor. Tom has retired. Tom emekli oldu. Tom emekli oldu. All this is new to you, isn't it? Bunun hepsi senin için yeni, değil mi? Bütün bunlar senin için yeni, değil mi? I can come at eleven o'clock. Saat on birde gelebilirim. Saat 11'de gelebilirim. This one belongs to me. Bu bana ait. Bu bana ait. Sami learned this in prison. Sami bunu hapishanede öğrendi. Sami bunu hapishanede öğrendi. I figured that you'd understand. Anlayacağını düşündüm. Anlayacağını düşündüm. Tom has waited for three hours. Tom üç saat bekledi. Tom üç saattir bekliyor. We're not trying to change you. Seni değiştirmeye çalışmıyoruz. Seni değiştirmeye çalışmıyoruz. Hardy young people like mountaineering. Cesur genç insanlar dağcılığı seviyorlar. Hardy gençleri dağcılıktan hoşlanır. He wishes he had studied harder when he was young. O gençken daha çok çalışmasını diliyor. Keşke gençken daha çok çalışsaydı diyor. Tom will do that for free. Tom bunu ücretsiz yapacak. Tom bunu bedavaya yapacak. The little boy plays. Küçük çocuk oynuyor. Küçük çocuk oynuyor. Why do camels hate horses? Develer neden atlardan nefret ederler? Develer neden atlardan nefret eder? It'll be tonight. Bu gece olacak. Bu gece olacak. What does that thing do? O şey ne işe yarar? Bu şey ne işe yarıyor? Why would you want to help Tom? Neden Tom'a yardım etmek istiyorsun? Neden Tom'a yardım etmek istiyorsun? Dan and Linda seemed perfect together. Dan ve Linda birlikte mükemmel görünüyordu. Dan ve Linda birlikte mükemmel görünüyorlardı. Tom needs a taxi. Tom'un bir taksiye ihtiyacı var. Tom'un taksiye ihtiyacı var. I got pulled over by the police for speeding. Polis tarafından hız sebebiyle kenara çekildim. Hız yaptığım için polis beni kenara çekti. Tom knows something that he's not telling us. Tom onun bize söylemediği bir şey biliyor. Tom bize anlatmadığı bir şey biliyor. Do you really think Tom will let you drive? Gerçekten Tom'un araba sürmene izin vereceğini düşünüyor musun? Gerçekten Tom'un kullanmana izin vereceğini düşünüyor musun? I don't know what to do about this situation. Bu durum hakkında ne yapacağımı bilmiyorum. Bu durum hakkında ne yapacağımı bilmiyorum. We're going with you. Seninle gidiyoruz. Biz de seninle geliyoruz. We're responsible for them. Onlardan biz sorumluyuz. Onlardan biz sorumluyuz. Anyway, I think I've said enough. Her neyse, ben yeterince söylediğimi düşünüyorum. Neyse, sanırım yeterince konuştum. Tom thought Mary could do it. Tom Mary'nin onu yapabileceğini düşündü. Tom, Mary'nin yapabileceğini düşündü. Tom said he did just that. Tom sadece onu yaptığını söyledi. Tom sadece bunu yaptığını söyledi. We shouldn't have let him go. Onun gitmesine izin vermemeliydik. Gitmesine izin vermemeliydik. Tom promised that he'd come. Tom geleceğine söz verdi. Tom geleceğine söz vermişti. This error could cost you your life. Bu hata sizin hayatınıza mal olabilirdi. Bu hata hayatına mal olabilir. I'll meet you tomorrow at 2:30. Yarın 2.30'da seninle buluşacağım. Yarın 2:30'da görüşürüz. The house is insured against fire. Ev yangına karşı sigortalıdır. Ev yangına karşı sigortalıdır. I'm calling to thank you. Sana teşekkür etmek için aradım. Sana teşekkür etmek için arıyorum. Her daughters have gone to Tokyo. Onun kızları Tokyo'ya gitti. Kızları Tokyo'ya gitti. I've already met him. Onunla zaten tanıştım. Onunla zaten tanıştım. Fadil wanted to see Layla. Fadıl, Leyla'yı görmek istedi. Fadil Layla'yı görmek istedi. Why did you fire us? Neden bizi kovdun? Bizi neden kovdun? I don't like snow. Kardan hoşlanmıyorum. Kardan hoşlanmam. Tom has a white-collar job. Tom beyaz yakalı bir işte çalışıyor. Tom'un beyaz yakalı bir işi var. Tom seemed to be distressed. Tom sıkıntılı görünüyordu. Tom üzgün görünüyordu. Do you think I'm made of money? İyi para kazandığımı düşünüyor musunuz? Sence ben paradan mı yaratıldım? Tom said that he was really glad he did that. Tom bunu yaptığına gerçekten memnun olduğunu söyledi. Tom bunu yaptığı için çok mutlu olduğunu söyledi. Paris is the capital of France. Paris, Fransa'nın başkentidir. Fransa'nın başkenti Paris'tir. Can you repeat that? Onu tekrarlayabilir misin? Tekrar eder misin? Tom is a good singer, isn't he? Tom iyi bir şarkıcı, değil mi? Tom iyi bir şarkıcı, değil mi? Can you give me a discount? Bana bir indirim yapar mısın? Bana indirim yapabilir misin? Tom didn't even realize Mary had left. Tom Mary'nin ayrıldığının farkında bile değildi. Tom, Mary'nin gittiğini bile bilmiyordu. There's no blood on the floor. Yerde hiç kan yok. Yerde kan yok. Two pages of the book stuck together. Kitabın iki sayfası birbirine yapışmış. Kitabın iki sayfası birbirine yapıştı. We will hurry home after the rain. Yağmurdan sonra eve koşacağız. Yağmurdan sonra hemen eve döneceğiz. I have to tell Tom the truth tomorrow. Tom'a yarın gerçeği anlatmak zorundayım. Yarın Tom'a gerçeği söylemek zorundayım. Sami flew all the way from Egypt to Canada to teach Layla about Islam. Sami Leyla'ya İslam'ı öğretmek için Mısır'dan ta Kanada'ya gitti. Sami, Layla'ya İslam'ı öğretmek için Mısır'dan Kanada'ya kadar uçtu. I'll buy this. Bunu alacağım. Bunu alacağım. I wonder why Tom is so thin. Tom'un neden bu kadar zayıf olduğunu merak ediyorum. Tom'un neden bu kadar zayıf olduğunu merak ediyorum. How often have you been to Europe? Ne sıklıkta Avrupa'da bulundun? Avrupa'ya kaç kere gittin? I often go to the beach. Sık sık plaja gidiyorum. Sık sık sahile giderim. Modern finance is becoming increasingly complicated and sophisticated. Modern finans giderek karmaşık ve sofistike hale geliyor. Modern finans giderek karmaşık ve sofistike bir hal alıyor. My last hope is gone. Son umudum gitti. Son umudum gitti. My eyes smart. Gözlerim acıyor. Gözlerim keskindir. I still haven't finished eating breakfast. Ben hala kahvaltı etmeyi bitirmedim. Daha kahvaltımı bitirmedim. Don't forget that you're here to help. Yardım etmek için burada olduğunu unutma. Yardım etmek için burada olduğunu unutma. Can you stay for a few days? Birkaç gün kalabilir misin? Birkaç gün kalabilir misin? You're really talented. Gerçekten yeteneklisin. Gerçekten yeteneklisin. Tom didn't tell Mary anything about that. Tom, Mary'ye o konuda hiçbir şey söylemedi. Tom, Mary'e bundan hiç bahsetmedi. He is writing the manuscript over and over again. O tekrar tekrar el yazması yazıyor. Taslağı tekrar tekrar yazıyor. At least we're still in one piece. En azından biz hâlâ tek parçayız. En azından hala tek parçayız. Should we wait for Tom? Tom'u beklememiz gerekir mi? Tom'u bekleyelim mi? Many American planes were shot down. Birçok Amerikan uçakları vuruldu. Birçok Amerikan uçağı düşürüldü. Tom's head is spinning. Tom'un başı dönüyor. Tom'un başı dönüyor. Tom took Mary's car keys away from her. Tom Mary'nin araba anahtarlarını ondan aldı. Tom, Mary'nin arabasının anahtarlarını ondan aldı. Tom is crying right now, isn't he? Tom şu anda ağlıyor, değil mi? Tom şu an ağlıyor, değil mi? I saw Tom again. Tom'u tekrar gördüm. Tom'u tekrar gördüm. I'll help find Tom. Tom'u bulmaya yardım edeceğim. Tom'u bulmaya yardım edeceğim. That's not really true. Bu gerçekten doğru değil. Bu gerçekten doğru değil. Tom grabbed my arm. Tom kolumu tuttu. Tom kolumu tuttu. Tom and Mary are traveling together. Tom ve Mary birlikte seyahat ediyorlar. Tom ve Mary birlikte seyahat ediyorlar. She regrets having been rude to you. Size kaba davrandığı için pişman. Sana kaba davrandığı için pişman. Tom recruited immigrant workers to rebuild his mansion. Tom konağını yeniden inşa etmek için göçmen işçileri işe aldı. Tom malikanesini yeniden inşa etmek için göçmen işçileri işe aldı. Tom doesn't know who Mary went to the zoo with. Tom Mary'nin kimle hayvanat bahçesine gittiğini bilmiyor. Tom, Mary'nin hayvanat bahçesine kiminle gittiğini bilmiyor. Dan sent text messages to Linda. Dan Lind'ya metin mesajları gönderdi. Dan Linda'ya mesaj gönderdi. You are lying to me. Bana yalan söylüyorsun. Bana yalan söylüyorsun. Ten divided by five is two. Onun beşe bölümü ikidir. 10 bölü 5 eşittir 2. If you get hungry, there's food in the fridge. Eğer acıkırsan, buzdolabında yiyecek var. Acıkırsan buzdolabında yemek var. Do you think Tom is still groggy? Tom'un hâlâ halsiz olduğunu düşünüyor musun? Sence Tom hala sersem mi? I will take you home. Seni eve götüreceğim. Seni eve götüreceğim. We're screwed. Mahvolduk. Boku yedik. If you do that, you'll be sorry. Onu yaparsan pişman olacaksın. Eğer bunu yaparsan, pişman olursun. My ink is better than yours. Benim dövmem sizinkinden daha iyi. Benim mürekkebim seninkinden daha iyi. They've crossed the border. Onlar sınırı geçtiler. Sınırı geçtiler. I'll ask Tom to give me some money. Tom'dan bana biraz para vermesini isteyeceğim. Tom'dan bana biraz para vermesini isteyeceğim. Did you hear anything unusual lately? Son zamanlarda olağan dışı bir şey duydunuz mu? Son zamanlarda olağandışı bir şey duydun mu? I don't think we're right for each other anymore. Artık birbirimiz için doğru olduğumuzu sanmıyorum. Artık birbirimiz için doğru kişi olduğumuzu sanmıyorum. Who was it that read my diary while I was out? Ben dışarıdayken günlüğümü okuyan kimdi? Ben dışarıdayken günlüğümü okuyan kimdi? Fadil didn't question anything. Fadıl hiçbir şey sormadı. Fadil hiçbir şeyi sorgulamadı. I'm not arguing with you. Seninle tartışmıyorum. Seninle tartışmıyorum. Tell Tom that I don't want to talk to him. Tom'a onunla konuşmak istemediğimi söyle. Tom'a onunla konuşmak istemediğimi söyle. You should put this phrase in parentheses. Bu ifadeyi parantezler içine koymalısın. Bu cümleyi parantez içine koymalısın. Tom hasn't decided on a major yet. Tom hangi bölüme gideceğine henüz karar vermedi. Tom henüz bir branşta karar vermedi. Tom never mentioned it to me. Tom bana ondan hiç bahsetmedi. Tom bana bundan hiç bahsetmedi. You shouldn't be jealous. Kıskanmamalısın. Kıskanmamalısın. I haven't seen Tom since October. Ekim ayından beri Tom'u görmedim. Tom'u Ekim'den beri görmedim. Have you seen anything unusual lately? Son zamanlarda alışılmadık bir şey gördün mü? Son zamanlarda olağandışı bir şey gördün mü? Please tell Tom not to leave. Tom'a gitmemesini söyle lütfen. Lütfen Tom'a gitmemesini söyle. Tom's handwriting isn't very good, but it's easy to read. Tom'un el yazısı çok iyi değil ama okuması kolay. Tom'un el yazısı pek iyi değildir ama okunması kolaydır. She took back the coat she lent me. Bana ödünç verdiği ceketi geri aldı. Bana ödünç verdiği paltoyu geri aldı. Tom was my partner. Tom benim ortağımdı. Tom benim ortağımdı. What can that mean? O ne anlama gelebilir? Bu ne anlama geliyor? You opened the wrong box. Yanlış kutuyu açtın. Yanlış kutuyu açtın. I don't want your help. Yardımını istemiyorum. Yardımına ihtiyacım yok. I need to finish this work before it gets dark. Bu işi hava kararmadan bitirmeliyim. Hava kararmadan bu işi bitirmeliyim. I have been to the airport to see my friend off. Arkadaşımı yolcu etmek için havaalanına gittim. Arkadaşımı uğurlamak için havaalanına gittim. I still think Tom is hiding something. Hâlâ Tom'un bir şey sakladığını düşünüyorum. Hala Tom'un bir şeyler sakladığını düşünüyorum. Tom is the bravest person I know. Tom tanıdığım en cesur kişidir. Tom tanıdığım en cesur insan. Tom just gave this to me. Tom sadece bana bunu verdi. Tom bunu bana verdi. She's strong and sexy. O güçlü ve seksi. Güçlü ve seksi. He put sour cream in the spaghetti. O, spagettiye ekşi krema koydu. Spagettiye ekşi krema koydu. Tom will be mad at you if you keep doing that. Bunu yapmaya devam edersen Tom kızar. Bunu yapmaya devam edersen Tom sana çok kızacak. Tom always lies to me. Tom her zaman bana yalan söyler. Tom bana hep yalan söyler. Tom tends to be unpredictable. Tom öngörülemeyen olma eğilimindedir. Tom'un ne yapacağı belli olmaz. Who was the injured cyclist? Yaralı bisikletçi kimdi? Yaralı bisikletçi kimdi? Traveling by ship gives us great pleasure. Gemi ile seyahat etmek bize büyük zevk veriyor. Gemiyle seyahat etmek bize büyük bir zevk veriyor. The inhabitants of the city depend upon the river for drinking water. Şehrin sakinleri içme suyu için nehre bağlıdır. Şehir halkı içme suyu için ırmağa bağlıdır. I could never stop loving you. Seni sevmekten kendimi hiç alamadım. Seni sevmekten asla vazgeçmedim. Tom came in carrying groceries. Tom içeriye yiyecek taşıyarak girdi. Tom elinde bakkalla geldi. Tom was a security guard at that time. Tom o sırada bir güvenlik görevlisiydi. Tom o zamanlar güvenlik görevlisiydi. I'll be waiting for you at the station tomorrow morning. Yarın sabah seni istasyonda bekliyor olacağım. Yarın sabah istasyonda seni bekliyor olacağım. I'm ready to throw in the towel. Yenilgiyi kabul etmeye hazırım. Havlu atmaya hazırım. We need it. Buna ihtiyacımız var. Ona ihtiyacımız var. My favorite website is Kylie Konnect and it's better than Facebook. Favori web sitem Kylie Konnect'tir ve Facebook'tan daha iyidir. En sevdiğim site Kylie Konnect ve Facebook'tan daha iyi. Tom went to the Australian embassy to get a visa. Tom vize almak için Avustralya büyük elçiliğine gitti. Tom vize almak için Avustralya elçiliğine gitti. How much pie did you eat? Ne kadar pasta yedin? Ne kadar turta yedin? Can you call me a taxi? Bana bir taksi çağırabilir misiniz? Bana bir taksi çağırır mısın? I sent them away. Onları gönderdim. Onları gönderdim. It happened last October. O geçen ekim ayında oldu. Geçen Ekim'de oldu. Who stole Tom's bicycle? Tom'un bisikletini kim çaldı? Tom'un bisikletini kim çaldı? I still don't feel very well. Ben hâlâ çok iyi hissetmiyorum. Hala kendimi iyi hissetmiyorum. I'm coming to help you. Size yardım etmeye geliyorum. Sana yardım etmeye geliyorum. I wanted a jacket. Bir ceket istedim. Bir ceket istiyordum. It was difficult for you, wasn't it? Senin için zordu, değil mi? Senin için zor oldu, değil mi? Injuries will happen. Yaralanmalar olacaktır. Yaralanacaklar. Turn to the left. Sola dön. Sola dön. I know my student's parents. Öğrencilerimin anne ve babalarını tanıyorum. Öğrencimin ailesini tanıyorum. At this property, they make excellent vinegar. Bu mülkte mükemmel sirke yapıyorlar. Bu mülkte mükemmel sirke yapılır. Without your help, I would have been unable to do it. Yardımın olmasaydı onu yapamazdım. Senin yardımın olmasaydı, bunu yapamazdım. Tom's furious. Tom kızgın. Tom çok kızgın. Alcohol doesn't solve any problems. Alkol hiçbir sorunu halletmez. Alkol hiçbir sorunu çözmez. Sami can't say anything now. Sami artık hiçbir şey diyemez. Sami artık bir şey söyleyemez. Whenever I meet her, I get the desire to kiss her. Onunla ne zaman karşılaşsam içimden onu öpmek geliyor. Onunla ne zaman tanışsam onu öpmek istiyorum. Tom will be the designated driver this time. Ayık şoför bu sefer Tom olacak. Bu sefer Tom şoför olacak. Are there any good restaurants around here? Buralarda hiç iyi restoran var mı? Buralarda güzel restoranlar var mı? I hope you can buy us some more time. Ben senin bize biraz daha zaman kazandırabileceğini umuyorum. Umarım bize biraz daha zaman kazandırabilirsin. Do you know what's wrong with Tom? Tom'un nesi olduğunu biliyor musun? Tom'un nesi var biliyor musun? You'll think of something else eventually. Sonunda başka bir şey düşüneceksin. Eninde sonunda başka bir şey düşüneceksin. If she were still alive, Billie Holiday would be 100 today. Eğer yaşasaydı, Billie Holiday bugün 100 yaşında olacaktı. Eğer hala hayatta olsaydı, Billie Holiday bugün 100 yaşında olacaktı. About how much money do you have? Yaklaşık ne kadar paran var? Ne kadar paran var? Tom can't speak French. Mary can't speak French either. Tom Fransızca konuşamaz. Mary de Fransızca konuşamaz. Tom Fransızca konuşamıyor, Mary de Fransızca konuşamıyor. Show me how good you are. Ne kadar iyi olduğunu bana göster. Ne kadar iyi olduğunu göster. Tom became calm. Tom sakinleşti. Tom sakinleşti. I have brothers. Erkek kardeşlerim var. Kardeşlerim var. Tom baked bread. Tom ekmek pişirdi. Tom ekmek pişirdi. Best of luck to you. İyi şanslar. Sana iyi şanslar. Tom isn't going to see me. Tom beni görmeyecek. Tom beni görmeyecek. Tom won't do anything crazy. Tom aptalca bir şey yapmayacak. Tom çılgınca bir şey yapmaz. Please leave him alone. Lütfen onu yalnız bırak. Lütfen onu rahat bırak. A list of required hardware is available here. Gerekli donanımın listesi burada mevcut. Gerekli donanımların bir listesi burada mevcuttur. I'm a black belt in karate. Ben karatede siyah kuşağım. Karatede siyah kuşağım var. What do you mean by this? Bununla ne demek istiyorsun? Ne demek istiyorsun? The supermarket is open Monday through Saturday. Süpermarket pazartesiden cumartesiye kadar açıktır. Süpermarket pazartesiden cumartesiye kadar açıktır. Do you really think Tom doesn't need to do that? Gerçekten Tom'un bunu yapmasına gerek olmadığını düşünüyor musun? Sence Tom'un bunu yapmasına gerek yok mu? I haven't gotten over my cold yet. Hâlâ soğuk algınlığımı atlatmadım. Daha nezlemi atlatamadım. Tom said that Mary has never done that. Tom, Mary'nin bunu hiç yapmadığını söyledi. Tom, Mary'nin bunu hiç yapmadığını söyledi. Why did you invite them? Neden onları davet ettin? Onları neden davet ettin? Finally I have contributed 10,000 sentences, in various languages, to Tatoeba. Nihayet Tatoeba'ya değişik dillerde 10,000 cümle katkıda bulundum. Sonunda Tatoeba'ya çeşitli dillerde 10.000 cümleye katkıda bulundum. Tom didn't need to go to the doctor. Tom'un doktora gitmesine gerek yoktu. Tom'un doktora gitmesi gerekmiyordu. Have you ever seen Tom without his glasses on? Hiç Tom'u gözlüksüz gördün mü? Tom'u hiç gözlüksüz gördün mü? I want to be better. Daha iyi olmak istiyorum. Daha iyi olmak istiyorum. You have a lot of nerve. Çok sinirlisin. Çok yüzsüzsün. Tom seemed to be busier than Mary. Tom Mary'den daha meşgul görünüyordu. Tom, Mary'den daha meşgul görünüyordu. Let's ask Tom if he paid his taxes. Vergilerini ödeyip ödemediğini Tom'a soralım. Tom'a vergilerini ödeyip ödemediğini soralım. Tom put aside a lot of money. Tom bir kenara bir sürü para koydu. Tom bir sürü parayı bir kenara koydu. Where did you go on Monday? Pazartesi günü nereye gittiniz? Pazartesi günü nereye gittin? We must continue. Devam etmeliyiz. Devam etmeliyiz. Tom looked under the bed to see what was there. Tom, orada ne olduğunu görmek için yatağın altına baktı. Tom orada ne olduğunu görmek için yatağın altına baktı. When I was about to leave my house, I got a telephone call from her. Evimden ayrılmak üzereyken ondan bir telefon görüşmesi aldım. Evden çıkmak üzereyken ondan bir telefon aldım. I'll let you know when it's over. Bittiğinde size bildireceğim. Bittiğinde sana haber veririm. We all like to ride bikes. Hepimiz bisiklet sürmeyi severiz. Hepimiz bisiklet sürmeyi severiz. Tom says that he can move objects using only the power of his mind. Tom, sadece zihin gücüyle nesneleri hareket ettirebildiğini söylüyor. Tom sadece zihninin gücünü kullanarak nesneleri hareket ettirebildiğini söyler. I love California. Kaliforni'yayı seviyorum. Kaliforniya'yı seviyorum. I'm going to the concert tomorrow. Yarın konsere gidiyorum. Yarın konsere gidiyorum. The others are leaving. What do you say we wait for them to go away and talk for a while? Diğerleri gidiyor, onların gitmesini beklememize ve bir süre konuşmamıza ne dersin? Gidip bir süre konuşmalarını beklemeye ne dersin? Fadil is responsible for Layla's death. Fadıl, Leyla'nın ölümünden sorumludur. Layla'nın ölümünden Fadil sorumludur. Tom says he's thinking about quitting his job. Tom işini bırakmayı düşündüğünü söylüyor. Tom işini bırakmayı düşündüğünü söyler. The group withdrew their support for the Government. Grup, hükümete verdiği desteği geri çekti. Grup hükümete verdikleri desteği geri çekti. Tom has been asking stupid questions all morning. Tom bütün sabah aptalca sorular soruyor. Tom sabahtan beri aptalca sorular soruyor. Check back next week. Önümüzdeki hafta tekrar kontrol edin. Haftaya tekrar kontrol et. Teachers should treat all their students impartially. Öğretmenler bütün öğrencilerine tarafsız davranmalılar. Öğretmenler tüm öğrencilerine tarafsız davranmalıdır. I've already told Tom what he should buy. Tom'a satın alması gereken şeyi zaten söyledim. Tom'a ne alması gerektiğini söyledim. You can't deceive us anymore. Artık bizi aldatamazsın. Bizi daha fazla kandıramazsın. Do I get a prize? Bir ödül alır mıyım? Ödül alacak mıyım? I'm really happy I ran into you. Seninle karşılaştığım için gerçekten mutluyum. Sana rastladığım için çok mutluyum. Our calculations show that the rocket is off its course. Hesaplamalarımız roketin rotasından saptığını gösteriyor. Hesaplamalarımız roketin rotasından çıktığını gösteriyor. That meant a great deal to me. O benim için büyük bir anlaşma ifade ediyordu. Bu benim için çok önemliydi. As long as there's life, there is hope. Hayat olduğu sürece, ümit vardır. Hayat olduğu sürece umut da vardır. Tom tried to hide his concern. Tom kaygısını saklamaya çalıştı. Tom endişesini gizlemeye çalıştı. Even Tom looked annoyed. Tom bile kızgın görünüyordu. Tom bile sinirli görünüyordu. You're nothing special. Sen özel değilsin. Sen özel bir şey değilsin. I am a colleague of Miss Mary Fischer. Ben bayan Mary Fischer'in bir meslektaşıyım. Bayan Mary Fischer'ın iş arkadaşıyım. Layla taught Sami everything he knows about camels. Sami'ye develer hakkında bildiği her şeyi Leyla öğretti. Layla, Sami'ye develer hakkında bildiği her şeyi öğretti. He enjoyed playing baseball. O, beyzbol oynamaktan zevk aldı. Beyzbol oynamayı severdi. Tom isn't really sleeping. Tom gerçekten uyumuyor. Tom pek uyumuyor. Tom broke his new smartphone. Tom yeni akıllı telefonunu kırdı. Tom yeni akıllı telefonunu kırdı. I prepared myself for the worst. Kendimi en kötüsü için hazırladım. Kendimi en kötüsüne hazırladım. That species of bird is said to be in danger of dying out. O kuş türlerinin ölme tehlikesi içinde olduğu söyleniyor. Bu kuş türünün ölmek üzere olduğu söyleniyor. Replace those books on the shelf when you're done with them. Onlarla işiniz bittiğinde bu kitapları rafa koyun. Onlarla işin bitince raftaki kitapları değiştir. You really have to control your jealousy. It's like a beast inside of you. Gerçekten kıskançlığını kontrol etmek zorundasın. O senin içindeki bir canavar gibidir. Kıskançlığını kontrol etmek zorundasın. Tom almost drowned in his neighbor's swimming pool. Tom neredeyse komşusunun yüzme havuzunda boğuluyordu. Tom neredeyse komşusunun yüzme havuzunda boğuluyordu. I'll do this, with or without you. Bunu ya seninle ya sensiz yapacağım. Bunu seninle ya da sensiz yapacağım. Do you think you should do that without permission? Bunu izinsiz yapman gerektiğini düşünüyor musun? Sence bunu izinsiz mi yapmalısın? I don't know anything about Tom's personal life. Tom'un kişisel hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Tom'un özel hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyorum. The front door won't open. Ön kapı açılmayacak. Ön kapı açılmıyor. I hadn't even considered that. Bunu düşünmedim bile. Bunu düşünmemiştim bile. Tom told me what he wanted. Tom bana onun ne istediğini söyledi. Tom bana ne istediğini söyledi. Tom and Mary still aren't ready. Tom ve Mary hâlâ hazır değil. Tom ve Mary hala hazır değiller. We gotta lose the heat, step on it! Aynasızları atlatmamız lazım, gazla hadi! Isıyı düşürmeliyiz, gaza bas! Jim entered the room quietly so he wouldn't wake the baby. Jim bebeği uyandırmamak için odaya sessizce girdi. Jim bebeği uyandırmamak için odaya sessizce girdi. Did Tom find him? Tom onu ​​buldu mu? Tom onu buldu mu? Truly you are the flower of my life. Gerçekten sen benim hayatımın çiçeğisin. Sen gerçekten hayatımın çiçeğisin. Where are the forks? Çatallar nerede? Çatallar nerede? This is like bringing water to the sea. Bu, denize su getirmek gibidir. Bu denize su getirmek gibi. Don't keep me in the dark about it. Beni onun hakkında karanlıkta tutma. Bu konuda beni bilgilendirme. I called her about thirty times. Onu yaklaşık otuz kez aradım. Onu otuz kere aradım. You don't seem so busy. Sen çok meşgul görünmezsin. Pek meşgul görünmüyorsun. The thing that impressed me the most in China was the Chinese. Çin'de beni en çok etkileyen şey Çinceydi. Çin'de beni en çok etkileyen şey Çinlilerdi. I doubt Tom knows how to fish. Tom'un balık tutmayı bildiğinden kuşku duyuyorum. Tom'un balık tutmayı bildiğinden şüpheliyim. They saw a strange animal there. Onlar orada tuhaf bir hayvan gördüler. Orada garip bir hayvan görmüşler. Will you explain the rule to me? Kuralı bana açıklayacak mısın? Bana kuralı açıklar mısın? Tom and Mary want to have children. Tom ve Mary çocuk sahibi olmak istiyorlar. Tom ve Mary çocuk sahibi olmak istiyor. I already know who did it. Onu kimin yaptığını zaten biliyorum. Kimin yaptığını biliyorum. She lost her favorite sweatshirt. En sevdiği kazağını kaybetti. En sevdiği sweatshirt'ünü kaybetti. According to scientific estimates, the universe is nearly 14 billion years old. Bilimsel tahminlere göre, evren yaklaşık 14 milyar yaşında. Bilimsel tahminlere göre evren yaklaşık 14 milyar yaşındadır. Tom walked over to where Mary was standing. Tom Mary'nin durduğu yere doğru yürüdü. Tom Mary'nin durduğu yere doğru yürüdü. I can't tell you how much I miss Tom. Tom'u ne kadar çok özlediğimi sana söyleyemem. Tom'u ne kadar özlediğimi anlatamam. You're starting to sound like my mother. Sen anneme benzemeye başlıyorsun. Annem gibi konuşmaya başladın. Tom will leave the company at the end of the year. Tom yıl sonunda şirketten ayrılacak. Tom yıl sonunda şirketten ayrılır. Tom didn't return. Tom dönmedi. Tom geri dönmedi. If Mary's mother's son is my brother, then Mary is my sister. Eğer Mary'nin annesinin oğlu benim erkek kardeşimse, öyleyse Mary benim kızkardeşimdir. Eğer Mary'nin annesinin oğlu benim kardeşimse, Mary benim kız kardeşimdir. I hate dirty jokes. Kötü şakalardan nefret ederim. Edepsiz şakalardan nefret ederim. Tom doesn't look tired to me. Tom bana yorgun görünmüyor. Tom bana yorgun görünmüyor. We were aware of what was going on. Biz ne olduğunun farkındaydık. Neler olduğunun farkındaydık. Let's see if we can do it without any help. Hiç yardım olmadan bunu yapabilip yapamayacağımızı görelim. Bakalım yardım almadan yapabilecek miyiz? Smoking in the restaurant was forbidden. Restoranda sigara içmek yasaklandı. Restoranda sigara içmek yasaktı. Why don't we all do that? Neden hepimiz onu yapmıyoruz? Neden hepimiz bunu yapmıyoruz? Tom is doing something. Tom bir şey yapıyor. Tom bir şeyler yapıyor. We don't even know if Tom got to Boston or not. Tom'un Boston'a varıp varmadığını ben bile bilmiyorum. Tom'un Boston'a gidip gitmediğini bile bilmiyoruz. I don't like rock music. Ben rock müziğini beğenmiyorum. Rock müzikten hoşlanmam. Tom is partly right. Tom kısmen haklı. Tom kısmen haklı. The express arrives at 6:30 p.m. Ekspres akşam 6:30'da varır. Ekspres saat 6:30'da varacak. Tom is aware of his shortcomings. Tom eksikliklerinin farkında. Tom eksikliklerinin farkında. They'll never know. Onlar asla bilmeyecek. Asla bilmeyecekler. Tom may have walked Mary home last night. Tom dün gece Mary'yi eve götürmüş olabilir. Tom dün gece Mary'i eve bırakmış olabilir. I asked him where I could park my car. Ona, arabamı nereye park edebileceğimi sordum. Arabamı nereye park edebileceğimi sordum. We are getting older day by day. Biz günden güne yaşlanıyoruz. Gün geçtikçe yaşlanıyoruz. The dancer in the middle of the room is ready to begin. Odanın ortasındaki dansçı başlamak için hazır. Odanın ortasındaki dansçı başlamaya hazır. Please bring your own eating utensils. Lütfen kendi yemek takımını getir. Lütfen kendi yemek aletlerinizi getirin. Will you be leaving soon? Yakında gidiyor musun? Yakında gidecek misin? Get the paramedics! Sağlık görevlilerine ulaş! Sağlık görevlilerini çağırın! I thought you would never come here. Senin asla buraya gelmeyeceğini düşündüm. Buraya hiç gelmeyeceksin sandım. Has Lucy called yet? Lucy henüz aradı mı? Lucy aradı mı? Fadil stopped his meds and the voices were back. Fadıl ilaçlarını kesti ve sesler geri döndü. Fadil ilaçlarını bıraktı ve sesler geri geldi. Please remember to mail the letters. Lütfen mektupları postalamayı unutma. Lütfen mektupları postalamayı unutmayın. Tom warned me you might tell Mary that. Tom onu Mary'ye söyleyebileceğin konusunda beni uyardı. Tom bunu Mary'e söyleyebileceğin konusunda beni uyarmıştı. That bag looks expensive. O çanta pahalı görünüyor. O çanta pahalı görünüyor. The sooner, the better. Ne kadar erken o kadar iyi Ne kadar erken o kadar iyi. His grave is there. Onun mezarı orada. Mezarı orada. Tom still does that a lot. Tom hâlâ bunu çok yapıyor. Tom hala bunu çok yapıyor. Do you ever think about them? Hiç onlar hakkında düşünüyor musun? Onları hiç düşündün mü? Falling in love with Tom was probably the biggest mistake that Mary had ever made. Tom'a aşık olmak muhtemelen Mary'nin yapmış olduğu en büyük hataydı. Tom'a aşık olmak muhtemelen Mary'nin yaptığı en büyük hataydı. My grandfather comes from Osaka. Büyükbabam Osaka'lıdır. Büyükbabam Osaka'dan geliyor. Tom doesn't have much money with him. Tom'un yanında çok parası yok. Tom'un onunla fazla parası yok. Would you come with us? Bizimle gelir misiniz? Bizimle gelir misin? I'm sorry I missed your party last Friday. Geçen cuma partini kaçırdığım için üzgünüm. Geçen cuma partini kaçırdığım için üzgünüm. This is really nice! Bu gerçekten güzel! Bu gerçekten çok güzel! He opened a law office in Cincinnati. Cincinnati'de bir hukuk bürosu açtı. Cincinnati'de bir hukuk bürosu açtı. I'm not sure that Tom knows yet. Henüz Tom'un bildiğinden emin değilim. Tom'un henüz bildiğinden emin değilim. Why were 14,000 soldiers lost? 14.000 asker neden kayboldu? Neden 14,000 asker kayboldu? All the passengers aboard were killed in the crash. Kazada gemideki tüm yolcular öldü. Gemideki tüm yolcular kazada öldü. Don't drink too much, okay? Çok fazla içme, tamam mı? Çok fazla içme, tamam mı? Tom studied after dinner. Tom akşam yemeğinden sonra ders çalıştı. Tom yemekten sonra ders çalıştı. I won't ask you to do that. Senden onu yapmanı istemeyeceğim. Senden bunu istemeyeceğim. Tom aimed his gun at Mary. Tom silahını Mary'ye doğrulttu. Tom silahını Mary'ye doğrulttu. Is that supposed to be a question? Bunun bir soru olması gerekiyor mu? Bu bir soru mu? Would you speak more slowly? Daha yavaş konuşur musun? Daha yavaş konuşur musun? Stay with us for a moment. Bir ara bizimle kal. Bir dakika bizimle kal. I'm sure Tom will pick Mary up after school. Tom'un okuldan sonra Mary'yi alacağından eminim. Okuldan sonra Tom'un Mary'i alacağına eminim. The interpreter is paid to translate. Tercümana çevirmek için ödeme yapılır. Tercümana tercüme etmesi için para ödenir. I go to one of my sister-in-laws for a month and the neighbourhood has gone to the dogs. Ay bir eltime gittim, mahalle dağılmış. Bir aylığına baldızlarımdan birine gittim ve mahalle köpeklere gitti. She's a good girl. O, iyi bir kız. O iyi bir kız. Why don't you call me Tom? Neden bana Tom demiyorsun? Neden bana Tom demiyorsun? I just couldn't say no to them. Sadece onlara hayır diyemedim. Onlara hayır diyemedim. This time Tom is right. Bu defa Tom haklı. Bu sefer Tom haklı. Please don't forget what we discussed. Lütfen tartıştığımız şeyi unutma. Lütfen konuştuğumuz şeyi unutma. I'm a cheerful and nice guy. Ben neşeli ve yakışıklı bir adamım. Ben neşeli ve iyi bir adamım. Nobody said anything to me about that. Kimse bana bundan bahsetmedi. Kimse bana bu konuda bir şey söylemedi. There's no-one in the house; they're all outside. Evde kimse yok; hepsi dışarıda. Evde kimse yok, hepsi dışarıda. What's the fastest way to get to the post office? Postaneye giden en hızlı yol nedir? Postaneye gitmenin en hızlı yolu nedir? They started one after another. Onlar art arda başladılar. Peş peşe başladılar. I heard you tell Tom not to dance. Tom'a dans etmemesini söylediğini duydum. Tom'a dans etmemesini söylediğini duydum. Young children are incapable of abstract thinking. Küçük çocuklar soyut düşünme yetisinden yoksundur. Genç çocuklar soyut düşünme yeteneğinden yoksundur. Tom certainly convinced me that I should lose some weight. Tom biraz zayıflamam konusunda kesinlikle beni ikna etti. Tom beni kesinlikle biraz kilo vermem gerektiğine ikna etti. She remained my best friend till her dying day. O, ölene kadar en iyi arkadaşım olarak kaldı. Ölene kadar en iyi arkadaşım olarak kaldı. Sami is a Wall Street guy. Sami bir Wall Street adamıdır. Sami bir Wall Street adamı. I knew that the bill would be rejected. Tasarının reddedileceğini biliyordum. Tasarının reddedileceğini biliyordum. Aren't you thirsty? Susamadın mı? Susamadın mı? What do you think of reggae? Reggae hakkında ne düşünüyorsun? Reggae hakkında ne düşünüyorsun? Emily is anxious to see him again. Emily onu tekrar görmek için can atıyor. Emily onu tekrar görmek için sabırsızlanıyor. We were directly in the path of the storm. Biz doğrudan fırtınanın yolu üzerindeydik. Tam olarak fırtınanın yolundaydık. Tom drives a red Camaro. Tom'un kırmızı bir Camaro'su var. Tom kırmızı bir Camaro kullanıyor. I want to remember all of this. Bütün bunları hatırlamak istiyorum. Bunların hepsini hatırlamak istiyorum. Tom has never lived in Australia. Tom hiçbir zaman Avustralya'da yaşamadı. Tom hiç Avustralya'da yaşamadı. He is afraid of making mistakes. Hata yapmaktan korkuyor. Hata yapmaktan korkuyor. I am saving money in order to study abroad. Yurt dışında eğitim yapmak için para biriktiriyorum. Yurt dışında okumak için para biriktiriyorum. He makes enough money to live a luxurious life. O, lüks bir hayat yaşamak için yeterli para kazanır. Lüks bir hayat yaşayacak kadar para kazanıyor. The principal wants to talk to you. Müdür seninle konuşmak istiyor. Müdür seninle konuşmak istiyor. I've escaped. Firar ettim. Kaçtım. Tom doesn't have any friends. Tom'un hiç arkadaşı yok. Tom'un hiç arkadaşı yok. I can't wake Tom up no matter how hard I try. Ne kadar zorlamayı denesem de ben Tom'u uyandıramam. Ne kadar uğraşsam da Tom'u uyandıramam. At the next station, nearly everyone got off the train. Bir sonraki istasyonda neredeyse herkes trenden indi. Bir sonraki istasyonda neredeyse herkes trenden indi. The other kids at school made fun of him because of his strange accent. Garip aksanı yüzünden okuldaki diğer çocuklar onunla dalga geçti. Okuldaki diğer çocuklar tuhaf aksanından dolayı onunla dalga geçtiler. May I use the bathroom? Banyonu kullanabilir miyim? Banyoyu kullanabilir miyim? You should've taken notes. Sen not tutmalıydın. Not almalıydın. Tom put salt in his tea by mistake. Tom yanlışlıkla tuzu çayına koydu. Tom yanlışlıkla çayına tuz koymuş. Read it and weep. Onu oku ve ağla. Oku ve ağla. I don't like 70's music. 70'lerin müziğini sevmiyorum. 70'lerin müziğini sevmiyorum. Tom told Mary that I'd do that. Tom, Mary'ye onu yapacağımı söyledi. Tom, Mary'ye bunu yapacağımı söyledi. I want some coffee. Biraz kahve istiyorum. Kahve istiyorum. There's a spider inside the tent. Çadırın içinde bir örümcek var. Çadırın içinde bir örümcek var. There is little to do. Yapacak çok az şey var. Yapacak çok az şey var. Can I help you clean up? Temizlemene yardım edebilir miyim? Temizlemene yardım edeyim mi? "Who wrote this book?" "John did." "Bu kitabı kim yazdı? " John yazdı. " "Bu kitabı kim yazdı?" "John yazdı." Tom was looking at me. Tom bana bakıyordu. Tom bana bakıyordu. She and her boyfriend live together. O ve erkek arkadaşı birlikte yaşıyorlar. O ve erkek arkadaşı birlikte yaşıyorlar. Tom comes from a very wealthy family. Tom çok varlıklı bir aileden geliyor. Tom çok zengin bir aileden geliyor. He has worked in Hanoi before. O daha önce Hanoi'de çalıştı. Daha önce Hanoi'de çalışmıştır. Tom isn't as reliable as he used to be. Tom eskiden olduğu kadar güvenilir değil. Tom eskisi kadar güvenilir değil. I'll tell her you're here. Burada olduğunu ona söyleyeceğim. Ona burada olduğunu söylerim. Tom should tell Mary not to do that again. Tom, Mary'ye bunu tekrar yapmamasını söylemeli. Tom, Mary'ye bunu bir daha yapmamasını söylemeli. There are a lot to choose from. İçinden seçecek çok şey var. Seçecek çok şey var. Tom woke up in the hospital. Tom hastanede uyandı. Tom hastanede uyandı. She has the same bag as you have. O senin sahip olduğun aynı çantaya sahiptir. Seninle aynı çantaya sahip. I'm going to stay with my uncle in Boston. Boston'da amcamla kalacağım. Boston'da amcamla kalacağım. We'd like to ask you some questions. Sana bazı sorular sormak istiyoruz. Size birkaç soru sormak istiyoruz. Did you know that Tom had left home? Tom'un evden ayrıldığından haberiniz var mıydı? Tom'un evi terk ettiğini biliyor muydun? Where is Banja Luka? Banja Luka nerededir? Banja Luka nerede? Tom admired Mary for her courage. Tom cesaretinden dolayı Mary'ye hayran. Tom cesareti için Mary'ye hayrandı. Tom didn't realize Mary had to help John do that. Tom, Mary'nin John'un onu yapmasına yardım etmek zorunda olduğunu anlamadı. Tom, Mary'nin John'a yardım etmesi gerektiğini bilmiyordu. Fadil took the baseball bat from Layla. Fadıl, Leyla'dan beyzbol sopasını aldı. Fadil Layla'dan beyzbol sopasını aldı. Tom wondered how Mary felt. Tom Mary'nin nasıl hissettiğini merak ediyordu. Tom, Mary'nin nasıl hissettiğini merak etti. We should've stayed till the end of the party. Partinin sonuna kadar kalmalıydık. Partinin sonuna kadar kalmalıydık. I can't do this by myself. Bunu tek başıma yapamam. Bunu tek başıma yapamam. How far is the garden from your house? Bahçe evinizden ne kadar uzakta? Bahçe evinizden ne kadar uzakta? I never liked being at home alone. Evde yalnız olmayı asla sevmedim. Evde yalnız kalmak hiç hoşuma gitmedi. Your dinner is getting cold. Akşam yemeğin soğuyor. Yemeğin soğuyor. We don't know who he is. Onun kim olduğunu bilmiyoruz. Kim olduğunu bilmiyoruz. Tom wanted to leave. Tom ayrılmak istiyordu. Tom gitmek istedi. "Have you seen my cell phone?" "It's on the table." "Cep telefonumu gördün mü?" "Masanın üstünde." "Cep telefonumu gördün mü?" "Masanın üstünde." When is my flight? Uçuşum ne zaman? Uçağım ne zaman? Tom doesn't appear to agree. Tom kabul ediyor gibi görünmüyor. Tom aynı fikirde gibi görünmüyor. Mary's mother is an extraordinarily difficult woman to get along with. Mary'nin annesi geçinilmesi olağanüstü zor bir kadın. Mary'nin annesi çok zor bir kadın. Tom was smart enough to realize that he shouldn't be there. Tom orada olmaması gerektiğini anlamaya yetecek kadar akıllıydı. Tom orada olmaması gerektiğini anlayacak kadar zekiydi. I don't think it's going to happen. Bunun olacağını sanmıyorum. Bunun olacağını sanmıyorum. Does Tom have health insurance? Tom'un sağlık sigortası var mı? Tom'un sağlık sigortası var mı? He made promise after promise and then sought to get out of them. Söz üstüne söz verdi ve sonra onlardan kurtulmaya çalıştı. Söz verdikten sonra söz verdi ve onlardan çıkmak istedi. Tom said that he wasn't at today's meeting. Tom bugünkü toplantıda olmadığını söyledi. Tom bugünkü toplantıda olmadığını söyledi. Tom isn't a team player. Tom bir takım oyuncusu değil. Tom bir takım oyuncusu değil. I have to take the dog away from the children. Köpeği çocuklardan ayırmak zorundayım. Köpeği çocuklardan uzaklaştırmalıyım. They know what I want. Onlar ne istediğimi biliyorlar. Ne istediğimi biliyorlar. How can you justify your claim? İddianı nasıl haklı çıkarabilirsin? İddianı nasıl haklı çıkarabilirsin? Tom is currently serving ten years in prison. Tom şu anda hapiste on yıllık cezasını çekiyor. Tom şu anda 10 yıl hapis yatıyor. Tom wants to go swimming. Tom yüzmeye gitmek istiyor. Tom yüzmeye gitmek istiyor. We have to make sure that doesn't happen again. Onun tekrar olmayacağından emin olmak zorundayız. Bunun bir daha olmayacağından emin olmalıyız. This mountain is snow-covered the entire year. Bu dağ bütün yıl karla kaplıdır. Bu dağ tüm yıl boyunca karla kaplıdır. You might not want to do that right now. Onu hemen şimdi yapmak istemeyebilirsin. Şu anda bunu yapmak istemeyebilirsin. Mary just saw Tom. Mary az önce Tom'u gördü. Mary az önce Tom'u gördü. Ken wants to be a baseball player. Ken bir beyzbol oyuncusu olmak istiyor. Ken beyzbol oyuncusu olmak istiyor. I am looking for someone to share knowledge with. Ben bilgi paylaşmak için birini arıyorum. Bilgi paylaşacak birini arıyorum. The upstairs window opened. Üst kat penceresi açıldı. Üst kattaki pencere açıldı. Why are you so mad at me? Neden bana çok kızgınsın? Neden bana bu kadar kızgınsın? I think you're stylish. Sanırım sen şıksın. Bence çok şıksın. She stayed in that area for a short while. O, kısa bir süre o bölgede kaldı. O bölgede kısa bir süre kaldı. Did Tom have his dinner? Tom akşam yemeğini yedi mi? Tom yemeğini yedi mi? Let's invite Tom over for dinner. Tom'u akşam yemeği için davet edelim. Tom'u yemeğe davet edelim. Do you know much about us? Bizim hakkımızda çok şey biliyor musun? Hakkımızda çok şey biliyor musun? Did her husband study or work in Germany? Kocası Almanya'da çalışmış mıydı yoksa okumuş muydu? Kocası Almanya'da mı okuyordu yoksa çalışıyor muydu? Mary is an attractive girl. Mary çekici bir kızdır. Mary çekici bir kız. Tom arrived just in time for dinner. Tom akşam yemeği için tam zamanında geldi. Tom akşam yemeği için tam zamanında geldi. You're not good at this. Bu konuda iyi değilsin. Bu işte iyi değilsin. Let life be as beautiful as summer flowers. And death as beautiful as autumn leaves. Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun. Bırak hayat yaz çiçekleri kadar güzel olsun sonbahar yaprakları kadar güzel olsun. Tom should stay where he is. Tom olduğu yerde kalmalı. Tom olduğu yerde kalmalı. This device made it possible to turn sea-water into fresh water easily. Bu cihaz deniz suyunu kolaylıkla içme suyuna çevirmeyi mümkün kıldı. Bu cihaz deniz suyunu kolayca tatlı suya dönüştürmeyi mümkün kıldı. Are you kidding me? Benimle dalga mı geçiyorsun? Dalga mı geçiyorsun? Combustion liberates heat. Yanma, ısıyı açığa çıkarır. Yanmak ısıyı özgürleştirir. I'm just as confused as you are. Benim de senin kadar kafam karıştı. Benim de kafam senin kadar karışık. These apples are so delicious! Bu elmalar çok lezzetli! Bu elmalar çok lezzetli! That strategy worked. O strateji işe yaradı. Bu strateji işe yaradı. Tom likes reading novels. Tom roman okumayı sever. Tom roman okumayı seviyor. "Did you know about this?" "About what?" "Bunun hakkında bilgi sahibi miydin?" "Neyin hakkında?" "Bunu biliyor muydun?" "Ne hakkında?" She loves you all. O hepinizi seviyor. Hepinizi seviyor. You've gained weight. Kilo almışsın. Kilo almışsın. Before we say goodbye, there's something I'd like to ask you. Elveda demeden önce, sana sormak istediğim bir şey var. Veda etmeden önce sana sormak istediğim bir şey var. Tom put on the hat that Mary gave him. Tom Mary'nin ona verdiği şapkayı giydi. Tom, Mary'nin ona verdiği şapkayı takmıştı. Call me Harry, if you don't mind. Sakıncası yoksa bana Harry de. Sakıncası yoksa bana Harry de. She left this. O bunu bıraktı. Bunu bırakmış. He looks old for his age. O, yaşına göre yaşlı görünüyor. Yaşına göre yaşlı görünüyor. Everything okay? Her şey yolunda mı? Her şey yolunda mı? General Motors laid off 76,000 workers. General Motors 76,000 işçisini işten çıkardı. General Motors 76.000 işçiyi işten çıkardı. I didn't know you were interested in antiques. Antikalarla ilgilendiğini bilmiyordum. Antikalarla ilgilendiğini bilmiyordum. Tom just came from there. Tom henüz oradan geldi. Tom az önce oradan geldi. If they don't work, they don't get paid. Eğer onlar çalışmazlarsa onlara para verilmez. Eğer çalışmazlarsa, para alamazlar. Can't we stop fighting now? Artık tartışmayı durduramaz mıyız? Artık kavga etmeyi bırakamaz mıyız? He reached for the apple. O, elmaya uzandı. Elmaya uzandı. They all stood up at the same time. Onların hepsi aynı zamanda ayağa kalktı. Hepsi aynı anda ayağa kalktı. It's not as simple as that. O kadar basit değil. O kadar basit değil. I hope I'm not the only one who'll be there. Umarım orada olacak tek kişi ben değilim. Umarım orada olacak tek kişi ben değilimdir. Tom told me that he'd won. Tom bana kazandığını söyledi. Tom bana kazandığını söyledi. I don't like to be late. Geç kalmaktan hoşlanmam. Geç kalmayı sevmem. Have a cup of milk. It will do you good. Bir fincan süt iç, sana iyi gelir. Bir bardak süt al, sana iyi gelir. Just start walking. Sadece yürümeye başla. Yürümeye başla. I need to have a word with him. Onunla konuşmam gerekiyor. Onunla konuşmam gerek. I'm sure that Tom has other skills. Tom'un başka yetenekleri olduğuna eminim. Eminim Tom'un başka yetenekleri de vardır. The employees are overworked. Çalışanlar fazla çalıştılar. Çalışanlar fazla çalışıyor. That was super fun. O, süper eğlenceydi. Çok eğlenceliydi. Have you ever driven with a standard shift transmission? Sen hiç manuel araba sürdün mü? Hiç standart vitesli şanzıman kullandın mı? Tom had a tough childhood. Tom zorlu bir çocukluk geçirdi. Tom zor bir çocukluk geçirdi. He called a lot of people. O birçok insanı aradı. Bir sürü insanı aradı. She bent down. O öne doğru eğildi. Eğildi. I don't know who to ask. Ben kime soracağımı bilmiyorum. Kime soracağımı bilmiyorum. Tom preferred to shop in person. Tom alışverişini görerek yapmayı tercih ediyordu. Tom şahsen alışveriş yapmayı tercih etti. Tom decided to give up skateboarding after his accident. Tom kazadan sonra kaykay yapmaktan vazgeçmeye karar verdi. Tom kazadan sonra kaykayı bırakmaya karar verdi. Institutionalised racism is a significant problem within the police force. Kurumsallaşmış ırkçılık polis gücü içinde önemli bir sorun. Kurumsallaştırılmış ırkçılık polis teşkilatı içinde önemli bir sorundur. I think that for many people learning the trigonometric functions is meaningless. Sanırım trigonometrik fonksiyonları öğrenmek birçok kişi için anlamsızdır. Bence birçok insan trigonometrik fonksiyonları öğrenmenin anlamsız olduğunu düşünüyor. I took my revenge. Ben intikamımı aldım. İntikamımı aldım. Sami is perturbed about that. Sam o konuda tedirgindir. Sami bu konuda çok endişeli. Where did you take your earrings off? Küpelerini nerede çıkardın? Küpelerini nerede çıkardın? Mr. Cameron forgot his daughter at the pub. Bay Cameron kızını barda unuttu. Bay Cameron kızını barda unutmuş. I don't think we can win. Kazanabileceğimizi sanmıyorum. Kazanabileceğimizi sanmıyorum. I sat in the front. Ben önde oturdum. Önde oturdum. A submarine can travel over and under the water. Bir denizaltı, su yüzünde ve su altında yolculuk edebilir. Bir denizaltı suyun altından geçip gidebilir. Tom isn't self-employed. Tom serbest meslek sahibi değil. Tom kendi kendine çalışmıyor. I paid the cashier. Ben kasiyere ödedim. Veznedara ödeme yaptım. Sami was trying to recover from that terrible loss. Sami o korkunç kayıptan kurtarmaya çalışıyordu. Sami bu korkunç kayıptan kurtulmaya çalışıyordu. It will only take a minute. Bu sadece bir dakika sürecek. Sadece bir dakika sürer. Everything is ok. Don't worry. Her şey yolunda. Üzülme. Her şey yolunda. We are looking for you! Biz seni arıyoruz! Seni arıyoruz! Tom was obviously drunk. Tom açıkça sarhoştu. Tom'un sarhoş olduğu çok açık. Don't trouble about small things. Küçük şeyleri kafana takma. Küçük şeyleri dert etme. I think I'm quite brave. Ben oldukça cesur olduğumu düşünüyorum. Sanırım oldukça cesurum. He is always looking to the future. Her zaman geleceğe bakıyor. Hep geleceğe bakıyor. I'll shut the door. Kapıyı kapatacağım. Kapıyı kapatacağım. I hear with my ears. Ben kulaklarımla duyuyorum. Kulaklarımla duyuyorum. Don't put ideas in Tom's head. Tom'un kafasına fikirler koymayın. Tom'un aklına fikirler sokma. These are the names. Bunlar isimler. İsimler bunlar. Tom told me I had done a pretty good job. Tom bana oldukça iyi bir iş yaptığımı söyledi. Tom çok iyi bir iş çıkardığımı söyledi. Tom didn't seem to know what Mary needed. Tom Mary'nin neye ihtiyacı olduğunu biiyor gibi görünmüyordu. Tom, Mary'nin neye ihtiyacı olduğunu bilmiyordu. Tom made this for me. Tom bunu benim için yaptı. Tom bunu benim için yaptı. Three years ago, we moved to Boston. Üç yıl önce Boston'a taşındık. Üç yıl önce Boston'a taşındık. Perhaps you would like to go first. Belki önce gitmek istersin? Belki önce sen başlamak istersin. Tom is our new colleague. Tom yeni meslektaşımız. Tom yeni meslektaşımız. They all gasped. Onların hepsi nefes nefese kaldı. Hepsi nefes nefese kaldı. The windows were open. Pencereler açıktı. Pencereler açıktı. My sunburn hurts. Benim güneş yanığım acıyor. Güneş yanığım acıyor. Sami didn't tell anyone. Sami kimseye söylemedi. Sami kimseye söylemedi. I don't think it's strange at all. Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum. Bence hiç de garip değil. Tom has never played golf. Tom hiç golf oynamadı. Tom hiç golf oynamadı. The room commands a fine view of the lake. Oda, güzel bir göl manzarasına hakim. Oda, gölün güzel bir manzarasına hükmediyor. I have an old computer that I don't want anymore. Artık istemediğim eski bir bilgisayarım var. Artık istemediğim eski bir bilgisayarım var. I think that this is Tom's. Bence bu Tom'un. Sanırım bu Tom'un. They should sue her. Onlar ona dava açmalı. Onu dava etmeliler. Bad weather delayed takeoff for two hours. Kötü hava kalkışı iki saat erteledi. Kötü hava, kalkışı iki saat geciktirdi. Happy Tolkien's birthday! Tolkien'in doğum günü kutlu olsun! Tolkien'in doğum günü kutlu olsun! Tom threatened to kill us all. Tom hepimizi öldürmekle tehdit etti. Tom hepimizi öldürmekle tehdit etti. The kids are getting scared. Çocuklar korkuyor. Çocuklar korkuyor. Tom is more creative than Mary is. Tom, Mary'den daha yaratıcı. Tom, Mary'den daha yaratıcı. I sent Tom home. Tom'u eve gönderdim. Tom'u eve gönderdim. It will rain in the forest. Ormanda yağmur yağacak. Ormana yağmur yağacak. Takeshi did come, but didn't stay long. Takeshi geldi ama uzun kalmadı. Takeshi geldi ama fazla kalmadı. The cube root of twenty-seven is three. Yirmi yedinin küp kökü üçtür. Yirmi yedinin küp kökü üçtür. Gasoline isn't cheap anymore. Benzin artık ucuz değil. Benzin artık ucuz değil. I really want to see Tom. Gerçekten Tom'u görmek istiyorum. Tom'u gerçekten görmek istiyorum. Was your high school's basketball team a good team? Lisenin basketbol takımı iyi bir takım mıydı? Lisenin basketbol takımı iyi bir takım mıydı? Why are we discussing this? Neden bunu tartışıyoruz? Bunu neden tartışıyoruz? Tom doesn't have to do it. Tom onu yapmak zorunda değil. Tom bunu yapmak zorunda değil. Why can't I have my own room? Neden benim kendime ait bir odam yok? Neden kendi odam olmuyor? Tom is watching an ice-skating competition on TV. Tom televizyonda bir buz pateni yarışmasını izliyor. Tom televizyonda buz pateni yarışması izliyor. Don't take me seriously. I was only joking. Beni ciddiye almayın. Ben sadece şaka yapıyordum. Beni ciddiye alma, sadece şaka yapıyordum. I'm going to miss Tom a lot. Tom'u çok özleyeceğim. Tom'u çok özleyeceğim. I wanted Tom to show Mary how to do that. Tom'un Mary'ye bunu nasıl yapacağını göstermesini istedim. Tom'un Mary'ye bunu nasıl yapacağını göstermesini istedim. No one could believe the magnitude of the tragedy. Hiç kimse trajedinin büyüklüğüne inanamıyordu. Kimse trajedinin büyüklüğüne inanamadı. Tom wants us to stay. Tom bizim kalmamızı istiyor. Tom kalmamızı istiyor. I happened to be out when the call came. Çağrı geldiğinde tesadüfen dışarıdaydım. Telefon geldiğinde dışarıdaydım. Tom told me what was happening there. Tom bana orada neler olduğunu anlattı. Tom bana orada neler olduğunu anlattı. I hate my sister. Kız kardeşimden nefret ediyorum. Kız kardeşimden nefret ediyorum. I wanted to thank you for helping me out. Bana yardım ettiğiniz için teşekkür etmek istedim. Bana yardım ettiğin için teşekkür etmek istedim. Tom seemed to be OK. Tom iyi görünüyordu. Tom iyi görünüyordu. Tom and Mary are nice. Tom ve Mary güzel. Tom ve Mary iyiler. That's really nasty. O gerçekten iğrenç. Bu gerçekten iğrenç. Tom has been very kind. Tom çok nazikti. Tom çok nazikti. They painted the window frames yellow. Onlar pencere çerçevelerini sarıya boyadı. Pencere çerçevelerini sarıya boyadılar. We could see Tom. Tom'u görebiliriz. Tom'u görebilirdik. Tom was careful not to leave any evidence. Tom herhangi bir kanıt bırakmamak için dikkatliydi. Tom hiç kanıt bırakmamaya dikkat etti. Tom calls his mother once a week. Tom annesini haftada bir arar. Tom annesini haftada bir arar. I hope you come back soon. Umarım yakında geri geleceksin. Umarım yakında geri dönersin. Emily wrote the sentence. Emily cümleyi yazdı. Emily cümleyi yazdı. Did Tom tell you why he didn't come to your party? Tom sana partine neden gelmediğini söyledi mi? Tom partine neden gelmediğini söyledi mi? We can't send them out there. Onları oraya gönderemeyiz. Onları oraya gönderemeyiz. Now is the time for action. Şimdi eylem zamanı. Şimdi harekete geçme zamanı. You ought to tell Tom not to do that anymore. Tom'a artık onu yapmamasını söylemelisin. Tom'a artık bunu yapmamasını söylemelisin. Tom gave me more money than I need. Tom bana ihtiyacım olandan daha fazla para verdi. Tom bana ihtiyacımdan fazla para verdi. Tatoeba needs more love sentences. Tatoeba'nın daha fazla aşk cümlesine ihtiyacı var. Tatoeba'nın daha fazla aşk cümlesine ihtiyacı var. His house is at the foot of Mt. Fuji. Onun evi Fuji Dağının eteğinde. Evi Fuji Dağı'nın eteklerindedir. I never take long showers. Asla uzun süreli duş almıyorum. Asla uzun duş almam. One suspect has been identified. Bir şüpheli tanımlandı. Bir şüpheli tespit edildi. Tom didn't pass the exam. Tom sınavı geçmedi. Tom sınavı geçemedi. You have very acute hearing. Senin çok akut işitmen var. Çok keskin duyuların var. Thanks for the offer. Teklif için teşekkürler. Teklifin için teşekkürler. Love your neighbors. Komşularınızı sevin. Komşularını sev. Your hair looks dirty. Saçın kirli görünüyor. Saçların kirli görünüyor. Our teacher warned him not to be late again. Öğretmenimiz tekrar geç kalmaması için onu uyardı. Öğretmenimiz onu bir daha geç kalmaması için uyardı. My uncle lives in an apartment. Amcam bir apartman dairesinde yaşamaktadır. Amcam bir dairede yaşıyor. The victim was stabbed repeatedly by the killer. Kurban katil tarafından defalarca bıçaklandı. Kurban, katil tarafından defalarca bıçaklanmış. Mary is a really intelligent child. Mary gerçekten zeki bir çocuk. Mary gerçekten zeki bir çocuk. Why do we play football? Neden futbol oynuyoruz? Neden futbol oynuyoruz? We're interviewing them. Biz onlarla görüşme yapıyoruz. Onlarla görüşüyoruz. Give me some coffee. Bana biraz kahve ver. Bana biraz kahve ver. There were many rotten apples in the basket. Sepette birçok çürük elmalar vardı. Sepette bir sürü çürük elma vardı. Who's this nobody? Bu önemsiz şahsiyet kim? Bu hiç kimse de kim? It's so fucking cold! Hava çok şiddetli soğuk. Hava çok soğuk! I'm not Mary's boyfriend. Ben Mary'nin erkek arkadaşı değilim. Mary'nin erkek arkadaşı değilim. Tom lied about his age to get into the club. Tom kulübe girebilmek için yaşı hakkında yalan söyledi. Tom kulübe girmek için yaşı hakkında yalan söyledi. Does Tom play golf? Tom golf oynar mı? Tom golf oynar mı? Miss March gave me an English dictionary. Bayan March bana İngilizce bir sözlük verdi. Bayan March bana bir İngilizce sözlük verdi. Do you have a stomachache? Bir mide ağrın var mı? Karnın mı ağrıyor? Don't tell Tom what we did. Tom'a ne yaptığımızı söyleme. Tom'a ne yaptığımızı söyleme. Tom grabbed a fire extinguisher and started spraying. Tom bir yangın söndürücü kaptı ve püskürtmeye başladı. Tom yangın söndürücü aldı ve püskürtmeye başladı. She has never been to Hokkaido. O, asla Hokkaido'da bulunmadı. Hokkaido'ya hiç gitmedi. Tom is in enormous pain. Tom çok büyük acı içinde. Tom çok acı çekiyor. You already know you're my best friend. En iyi dostum olduğunu zaten biliyorsun. En iyi arkadaşım olduğunu zaten biliyorsun. Tom didn't seem to be disgusted. Tom bıkkın gibi görünmüyordu. Tom hiç de iğrenmiş görünmüyordu. Tom refused to tell Mary to do that. Tom, Mary'ye bunu yapmasını söylemeyi reddetti. Tom bunu Mary'e söylemeyi reddetti. I can work anywhere I want. İstediğim herhangi bir yerde çalışabilirim. İstediğim yerde çalışabilirim. You have to show compassion to your girl. Kız arkadaşına merhamet göstermek zorundasın. Kızına merhamet göstermelisin. The villagers went in search of the missing child. Köylüler kayıp çocuğu aramaya gittiler. Köylüler kayıp çocuğu aramaya gittiler. I must finish my homework before dinner. Akşam yemeğinden önce ev ödevimi bitirmeliyim. Akşam yemeğinden önce ödevimi bitirmeliyim. I can't afford all this stuff. Bütün bu eşyalara param yetmez. Bunların hepsini karşılayamam. I've let you down. Seni hayal kırıklığına uğrattım. Seni hayal kırıklığına uğrattım. This has all been a mistake. Bunun tümü bir hataydı. Bunların hepsi bir hataydı. I don't know who you want to see. Kimi görmek istediğini bilmiyorum. Kimi görmek istediğini bilmiyorum. Perhaps you should do that in the morning. Belki de onu sabahleyin yapman gerekir. Belki de bunu sabah yapmalısın. Our daughter has started crawling. Kızımız emeklemeye başladı. Kızımız sürünmeye başladı. Tom and Mary are sure to win. Tom ve Mary kazanacaklarından eminler. Tom ve Mary kesinlikle kazanacak. The meeting lasted about three hours. Toplantı yaklaşık üç saat sürdü. Toplantı yaklaşık üç saat sürdü. I wish I had more friends. Keşke daha fazla arkadaşım olsa. Keşke daha fazla arkadaşım olsaydı. I've been friends with him since we were children. Onunla çocukluğumuzdan beri arkadaşız. Onunla çocukluğumuzdan beri arkadaşız. Tom left a lot behind. Tom geride çok şey bıraktı. Tom geride çok şey bıraktı. He does not have a particle of honesty in him. İçinde bir parça dürüstlüğe sahip değil. Onda dürüstlük zerresi yok. We hung in there. Dişimizi sıktık. Dayandık. Tom said that Mary had fun at your party. Tom, Mary'nin partinizde eğlendiğini söyledi. Tom, Mary'nin partinde eğlendiğini söyledi. Tom kept Mary waiting for thirty minutes. Tom, Mary'yi otuz dakika bekletti. Tom, Mary'i 30 dakika bekletti. My father told me about this place. Babam bana bu yerden bahsetti. Babam bana burayı anlattı. That's all I want to know. Bilmek istediğimin hepsi bu. Tek bilmek istediğim bu. Look, I want you to get me out of here. Bak, beni buradan çıkarmanı istiyorum. Bak, beni buradan çıkarmanı istiyorum. Tom isn't very busy. Tom çok meşgul değil. Tom çok meşgul değil. Tom should've shown Mary how to do that. Tom Mary'ye bunu nasıl yapacağını göstermeliydi. Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını göstermeliydi. Dr. Jackson doesn't have many patients. Dr. Jackson'ın pek fazla hastası yok. Dr. Jackson'ın fazla hastası yok. I don't think we were invited to Tom's party. Tom'un partisine davet edildiğimizi sanmıyorum. Tom'un partisine davet edildiğimizi sanmıyorum. I'm sure Tom understands what I mean. Tom'un ne demek istediğimi anladığına eminim. Tom'un ne demek istediğimi anladığından eminim. Who will take care of your cat then? O zaman kedinize kim bakacak? O zaman kedine kim bakacak? He will be up and about in a week. O bir hafta içinde yeniden iyi olacak. Bir hafta içinde ayağa kalkacak. I didn't know Tom was so lonely. Tom'un bu kadar yalnız olduğunu bilmiyordum. Tom'un bu kadar yalnız olduğunu bilmiyordum. Sally is two years older than Ken. Sally Ken'den iki yaş daha büyük. Sally Ken'den iki yaş büyük. Apples were served as the dessert. Elmalar tatlı olarak ikram edildi. Elmalar tatlı olarak servis edildi. I can be your best friend or your worst enemy. Ben senin en iyi arkadaşın ya da en kötü düşmanın olabilirim. En iyi arkadaşın ya da en kötü düşmanın olabilirim. Tom is really tall. Tom çok uzun gerçekten. Tom çok uzun. She is going to drive me crazy! Beni deli edecek! Beni deli edecek! Tom might be a really good runner. Tom gerçekten iyi bir koşucu olabilir. Tom gerçekten iyi bir koşucu olabilir. Tom's dad is named Jean. Tom'un babasının adı Jean. Tom'un babasının adı Jean. What you are saying makes absolutely no sense to me. Senin söylediklerin kesinlikle benim için bir anlam ifade etmiyor. Söylediklerin bana hiç mantıklı gelmiyor. I gelded one. Ben birini hadım ettim. Ben de bir tane aldım. Many young people in Japan eat bread for breakfast. Japonya'daki birçok genç insan kahvaltıda ekmek yer. Japonya’da birçok genç kahvaltıda ekmek yer. I'll get some. Biraz alacağım. Ben alırım. Tom wants you to wait for Mary. Tom Mary'yi beklemeni istiyor. Tom, Mary'i beklemeni istiyor. The papers didn't print this story. Gazeteler bu hikayeyi basmadılar. Bu hikayeyi gazeteler basmadı. Tom says he can change that. Tom onu değiştirebileceğini söylüyor. Tom bunu değiştirebileceğini söylüyor. Tom kept his mouth shut. Tom ağzını kapalı tuttu. Tom çenesini kapalı tuttu. I wish I could've stayed longer. Keşke daha uzun kalabilseydim. Keşke daha fazla kalabilseydim. I'll ask Tom to buy some tickets for us. Tom'dan bizim için bilet almasını isteyeceğim. Tom'dan bize bilet almasını isteyeceğim. He hires other people to write his speeches. O, konuşmalarını yazmak için başkalarını tutuyor. Konuşmalarını yazması için başkalarını tutar. He isn't a lazy child. Tembel bir çocuk değil. O tembel bir çocuk değil. How do I explain that to them? Bunu onlara nasıl açıklarım? Bunu onlara nasıl açıklayacağım? The woman trying to speak to this boy is a teacher. Bu çocukla konuşmaya çalışan kadın bir öğretmen. Bu çocukla konuşmaya çalışan kadın bir öğretmen. I have two uncles; one lives in Boston and the other lives in Chicago. İki amcam var; biri Boston'da, diğeri Chicago'da yaşıyor. İki amcam var. Biri Boston'da diğeri Chicago'da yaşıyor. I'm going south. Güneye gidiyorum. Güneye gidiyorum. Do we have anything else that needs to be thrown away? Atılması gereken başka bir şeyimiz var mı? Atılması gereken başka bir şey var mı? This is one of the fish that Tom caught. Bu Tom'un yakaladığı balıklardan biri. Bu Tom'un yakaladığı balıklardan biri. I am not so stupid as to deny its great beauty. Ben onun harika güzelliğini reddedecek kadar aptal değilim. Onun muhteşem güzelliğini inkar edecek kadar aptal değilim. You'll take this to the post office, won't you? Bunu postaneye götüreceksin, değil mi? Bunu postaneye götüreceksin, değil mi? Why don't you just leave me alone? Neden sadece beni yalnız bırakmıyorsun? Neden beni rahat bırakmıyorsun? Tom was dressed, as always, in black. Tom her zamanki gibi siyah giyinmişti. Tom her zamanki gibi siyah giyinmişti. Tom whipped out his phone. Tom birden telefonunu çıkardı. Tom telefonunu çıkardı. Who invited you to the party? Sen partiye kim davet etti. Seni partiye kim davet etti? I think Tom needs me. Sanırım Tom'un bana ihtiyacı var. Sanırım Tom'un bana ihtiyacı var. Just watch and listen. Sadece izle ve dinle. Sadece izle ve dinle. This is all new to me. Bu benim için tamamen yeni. Bunların hepsi benim için yeni. Who do you think is going to do that? Onu kimin yapacağını düşünüyorsun? Sence bunu kim yapacak? What did you do with that money? O parayla ne yaptın? O parayla ne yaptın? Tom dealt the cards. Tom kartları dağıttı. Tom kartları dağıttı. I take full responsibility. Ben tam sorumluluğu alıyorum. Tüm sorumluluğu alıyorum. Let's wait and see what other people think. Diğer insanların ne düşündüğünü bekleyelim ve görelim. Bekleyip diğer insanların ne düşündüğünü görelim. Tom should get started. Tom başlamalı. Tom başlamalı. I'll cancel it. Onu iptal edeceğim. İptal edeceğim. I wish I had done that. Keşke onu yapsaydım. Keşke bunu yapabilseydim. I'm a busboy. Ben bir komiyim. Ben komiyim. Sami sees this every day. Sami bunu her gün görüyor. Sami bunu her gün görüyor. Tom was worried about you. Tom senin için endişeliydi. Tom senin için endişeleniyordu. She made a mess of the work. O, işi berbat etti. İşleri berbat etti. I'll teach you how to drive a car. Bir arabayı nasıl süreceğini sana öğreteceğim. Sana araba kullanmayı öğreteceğim. We must take from Cesar what does not belong to him. Ona ait olmayan şeyi Cesar'dan almalıyız. Ona ait olmayan şeyi Cesar'dan almalıyız. The line is busy again. Hat tekrar meşgul. Hat yine meşgul. How can malaria be contained? Sıtma nasıl kontrol altına alınabilir? Sıtma nasıl kontrol altına alınabilir? I came to see the show. Gösteriyi görmeye geldim. Gösteriyi izlemeye geldim. Let's meet more often. Daha sık buluşalım. Daha sık buluşalım. We can take them. Onları götürebiliriz. Onları yenebiliriz. I disapprove of what you say, but I will defend to the death your right to say it. Ben söylediğini doğru bulmuyorum fakat onu söyleme hakkını ölünceye kadar savunacağım. Söylediklerini onaylamıyorum ama bunu söyleme hakkını ölümüne savunacağım. Eradicating poverty must be our main goal. Yoksulluğun ortadan kaldırılması ana hedefimiz olmalıdır. Yoksulluğu ortadan kaldırmak ana hedefimiz olmalı. Tom arrived shortly after Mary left. Tom Mary gittikten az sonra geldi. Tom, Mary gittikten kısa bir süre sonra geldi. Tom had a pretty rough childhood. Tom oldukça zor bir çocukluk dönemi yaşadı. Tom oldukça zor bir çocukluk geçirdi. An extremely terrible thing happened to him. Ona son derece korkunç bir şey oldu. Başına çok korkunç bir şey geldi. You won't fool Tom. Tom'u kandırmayacaksın. Tom'u kandıramazsın. Sami came to Cairo to escape his past. Sami, geçmişinden kaçmak için Kahire'ye geldi. Sami Kahire'ye geçmişinden kaçmak için geldi. Tom didn't rest for a moment. Tom bir an dinlenmedi. Tom bir an bile dinlenmedi. I was just now thinking about you. Ben de tam seni düşünüyordum. Ben de şimdi seni düşünüyordum. He felt tired. O, yorgun hissetti. Kendini yorgun hissediyordu. Be kind to them. Onlara karşı nazik ol. Onlara karşı nazik ol. I asked Tom what he was reading. Tom'a ne okuduğunu sordum. Tom'a ne okuduğunu sordum. She could not bring herself to jump into the water. O suya atlamak için kendini ikna edemedi. Kendini suya atlayamadı. Tom is going to take care of Mary's dog while she's away. Tom, o uzakta iken Mary'nin köpeğiyle ilgilenecek. Tom o yokken Mary'nin köpeğine bakacak. The princess fell in love with the prince instantly. Prenses, anında prense aşık oldu. Prenses hemen prense aşık oldu. Good advice isn't always expensive. İyi nasihat her zaman pahalı değildir. İyi tavsiyeler her zaman pahalı değildir. That's what I want to ask. Sormak istediğim şey budur. Ben de bunu sormak istiyorum. I can't believe Tom hung up on me. Tom'un telefonu yüzüme kapattığına inanamıyorum. Tom'un yüzüme kapadığına inanamıyorum. Are we going right? Doğru yolda mıyız? Sağa mı gidiyoruz? They hate each other. Birbirlerinden nefret ederler. Birbirlerinden nefret ediyorlar. Perhaps you should do that by yourself. Belki de onu kendi başına yapman gerekir. Belki de bunu tek başına yapmalısın. Why is Fadil here? Fadıl neden burada? Fadil neden burada? Her mind is filled with dreams of becoming an actress. Onun aklı bir aktris olma hayalleri ile doludur. Zihni aktris olma hayalleriyle dolu. Tom really knows a lot. Tom gerçekten çok şey biliyor. Tom gerçekten çok şey biliyor. It is a good idea to read this book. Bu kitabı okumak iyi fikir. Bu kitabı okumak iyi bir fikir. I'm looking for someone who can speak Portuguese. Portekizce konuşabilen birini arıyorum. Portekizce konuşabilen birini arıyorum. I'll get this to him. Bunu ona götüreceğim. Bunu ona ulaştıracağım. I've got to go to the hospital. Hastaneye gitmem gerekiyor. Hastaneye gitmem gerek. I like your optimism. İyimserliğini seviyorum. İyimserliğini sevdim. I'm glad you're coming to visit us next month. Gelecek ay bizi ziyarete geldiğiniz için memnun oldum. Gelecek ay bizi ziyarete gelmene sevindim. Is Tom absent today? Tom bugün yok mu? Tom bugün yok mu? To tell the truth, I have no money with me. Doğruyu söylemek gerekirse, yanımda hiç param yok. Doğruyu söylemek gerekirse, yanımda hiç para yok. Please read the meter. Lütfen sayacı okuyunuz. Lütfen sayacı oku. He was walking in the park with nothing on his mind. Parkta boş boş yürüyordu. Kafasında hiçbir şey olmadan parkta yürüyordu. Tom has answered all the questions. Tom tüm soruları yanıtladı. Tom tüm soruları cevapladı. Where do you think Tom wants to live? Tom'un nerede yaşamak istediğini düşünüyorsun? Tom'un nerede yaşamak istediğini sanıyorsun? His illness defeated all his hopes. Onun hastalığı onun tüm umutlarını boşa çıkardı. Hastalığı tüm umutlarını bertaraf etti. The wedding cake didn't taste very good. Düğün pastasının tadı çok iyi değildi. Düğün pastasının tadı pek iyi değildi. He vowed to avenge his friend's death. O, arkadaşının ölümünün intikamını almak için yemin etti. Arkadaşının intikamını almaya yemin etti. He will return within 3 hours. O, üç saat içinde dönecek. 3 saat içinde dönecek. That was foreseeable. O öngörülebilirdi. Bu tahmin edilebilirdi. Since he's busy, he can't meet you. Meşgul olduğundan dolayı, seni karşılayamaz. Meşgul olduğu için seninle buluşamaz. Do I write good articles? İyi makaleler yazıyor muyum? İyi makaleler yazıyor muyum? He attended the meeting for his father. Babasının adına toplantıya katıldı. Babası için yapılan toplantıya katıldı. I would like to meet you. Sizinle tanışmak istiyorum. Seninle tanışmak isterim. Tom didn't do that, either. Tom da bunu yapmadı. Tom da bunu yapmadı. Tom seems quite busy, doesn't he? Tom oldukça meşgul görünüyor, değil mi? Tom oldukça meşgul görünüyor, değil mi? I am the one. Ben oyum. Ben o kişiyim. It was Tom's idea to sell our house. Evimizi satmak Tom'un fikriydi. Evimizi satmak Tom'un fikriydi. In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level. Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar. Flanders’ta öğretim üyelerinin ve öğretim üyelerinin yüzde 10 ila 20 ’ sinin İngilizce öğretimi gereken dil seviyesine ulaşamadı. Aren't you from Boston as well? Sen de Bostonlu değil misin? Sen de Boston'lu değil misin? Tom was captured almost immediately. Tom hemen yakalandı. Tom hemen yakalandı. It's too late to turn back now. Şimdi geri dönmek için çok geç. Artık geri dönmek için çok geç. Tom turned the doorknob slowly. Tom yavaşça kapı topuzunu döndürdü. Tom kapı kolunu yavaşça çevirdi. The food is fine. Yemek iyi. Yemekler iyi. Everyone was present. Herkes mevcuttu. Herkes oradaydı. Are you fond of Maltese dogs? Malta köpeklerine düşkün müsünüz? Malta köpeklerini sever misin? No one ever visits us. Hiç kimse bizi ziyaret etmiyor. Kimse bizi ziyaret etmiyor. That sounds pretty bad. Bu oldukça kötü görünüyor. Kulağa çok kötü geliyor. Tom looked at me suspiciously. Tom bana şüpheyle baktı. Tom bana şüpheli bir şekilde baktı. Tom is neat. Tom düzenli. Tom derli topludur. I told Tom that I didn't know the answer. Tom'a cevabı bilmediğimi söyledim. Tom'a cevabı bilmediğimi söyledim. There are very few shops and the cinema is awful. Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç. Çok az dükkan var ve sinema berbat. I need to ask Tom a favor. Tom'dan bir iyilik istemeliyim. Tom'dan bir iyilik isteyeceğim. I've been trying to convince Tom to do that. Tom'u onu yapmaya ikna etmeye çalışıyorum. Tom'u buna ikna etmeye çalışıyordum. Tom knows what I'm talking about. Tom ne hakkında konuştuğumu biliyor. Tom neden bahsettiğimi biliyor. You can't keep doing this to yourself. Bunu kendi başına yapmaya devam edemezsin. Bunu kendine yapmaya devam edemezsin. I never used to do that. Ben onu hiç yapmadım. Ben asla böyle bir şey yapmam. We are looking forward to seeing you and your family. Seni ve aileni görmeye can atıyorum. Seni ve aileni görmek için sabırsızlanıyoruz. Alice has a cat. Alice'in bir kedisi var. Alice'in kedisi var. We'll have a lot more fun if Tom comes, too. Eğer Tom da gelirse çok daha fazla eğleniriz. Tom da gelirse daha çok eğleniriz. Tom frightened me. Tom beni korkuttu. Tom beni korkuttu. Tom slept in the living room last night. Tom dün gece oturma odasında uyudu. Tom dün gece oturma odasında uyudu. I'll make a phone call. Bir telefon konuşması yapacağım. Bir telefon görüşmesi yapacağım. Sami was confused by Layla's erratic behavior. Sami'nin, Leyla'nın düzensiz davranışları nedeniyle kafası karışmıştı. Layla'nın dengesiz davranışları Sami'nin kafasını karıştırdı. We had our photo taken on the beach. Plajda fotoğrafımızı çektirdik. Sahilde fotoğraf çektirdik. On December 3rd, 1967, Doctor Barnard was able to perform the first human heart transplant. 3 Aralık 1967 tarihinde, Doktor Barnard ilk insan kalp naklini gerçekleştirebildi. 3 Aralık 1967'de Doktor Barnard ilk insan kalp naklini gerçekleştirebildi. I really want Tom to stop doing that. Ben gerçekten Tom'un onu yapmayı durdurmasını istiyorum. Tom'un bunu yapmayı bırakmasını istiyorum. I met your girlfriend. Ben senin kız arkadaşınla karşılaştım. Kız arkadaşınla tanıştım. Tom is just like you. Tom tıpkı sizin gibi. Tom da aynı senin gibi. Where do you write your novels? Romanlarını nerede yazıyorsun? Romanlarını nerede yazıyorsun? If that were true, what would you do? Gerçek olsa, ne yaparsın? Eğer bu doğru olsaydı, ne yapardın? Maybe there's something I missed. Belki kaçırdığım bir şey var. Belki gözden kaçırdığım bir şey vardır. Why don't you have any homework? Neden herhangi bir ev ödevin yok? Neden hiç ödevin yok? I gave her a chance. Ona bir şans verdim. Ona bir şans verdim. Maybe Tom didn't hear you. Belki Tom seni duymadı. Belki Tom seni duymamıştır. I walked for an hour. Bir saat yürüdüm. Bir saat yürüdüm. Tom chopped wood for his woodburning cook stove. Tom odunla yanan aşçı sobası için odun yardı. Tom odun yakma fırını için odun doğradı. Tom asked for a beer. Tom bir bira istedi. Tom bira istedi. Shall I draw a map for you? Senin için bir harita çizeyim mi? Senin için bir harita çizeyim mi? Tom told Mary what he wanted to do. Tom, Mary'ye ne yapmak istediğini söyledi. Tom, Mary'e ne yapmak istediğini söyledi. I'm not like you! Senin gibi değilim! Ben senin gibi değilim! Did you get what you wanted? İstediğinizi aldınız mı? İstediğini aldın mı? He's a fisher. Balıkçılık yapıyor. O bir balıkçı. Does that description fit? Bu açıklama uygun mu? Bu tarif uyuyor mu? You people wait here. Siz burada bekleyin. Siz burada bekleyin. We leave for Karuizawa this afternoon. Bu öğleden sonra Karuizawa'ya hareket edeceğiz. Bu öğleden sonra Karuizawa'ya gidiyoruz. Tom is looking down the hole. Tom delikten aşağıya bakıyor. Tom deliğe bakıyor. Sami hasn't seen many videos on that. Sami o konuda pek fazla video izlemedi. Sami bu konuda fazla video izlememiştir. Tom is unbelievably naïve. Tom çok saf itikatlı. Tom inanılmaz derecede saf. I think we're fine. Sanırım biz iyiyiz. Bence sorun yok. Can you do that by yourself? Onu tek başına yapabilir misin? Bunu tek başına yapabilir misin? How long would it take to paint the roof? Çatıyı boyamak ne kadar sürer? Çatıyı boyamak ne kadar sürer? Tom is articulate. Tom konuşkan. Tom açık sözlüdür. Will money bring you happiness? Para size mutluluk getirir mi? Para sana mutluluk getirecek mi? What's wrong with you? Senin sorunun ne? Neyin var senin? I didn't feel well, but I went to work anyway. İyi hissetmiyordum, ama yine de işe gittim. Kendimi iyi hissetmiyordum ama yine de işe gittim. He came home at almost midnight. Neredeyse gece yarısı eve geldi. Neredeyse gece yarısı eve geldi. Tom is likely very wealthy. Tom muhtemelen çok zengin. Tom muhtemelen çok zengin. People like Tom often get into fights. Tom gibi insanlar sık sık kavgaya karışırlar. Tom gibi insanlar sık sık kavga eder. Are you her friend? Onun arkadaşı mısın? Sen onun arkadaşı mısın? He waited for his son with anxiety. (O) oğlunu endişeyle bekledi. Oğlunu endişeyle bekledi. Don't let Tom touch my computer. Tom'un bilgisayarıma dokunmasına izin verme. Tom'un bilgisayarıma dokunmasına izin verme. We were miserable. Biz mutsuzduk. Perişan haldeydik. Tom has some very strange ideas. Tom'un bazı çok garip fikirleri var. Tom'un çok garip fikirleri var. They don't look so happy, do they? Onlar çok mutlu görünmüyor, değil mi? Pek mutlu görünmüyorlar, değil mi? The car came to an abrupt stop. Araba aniden durdu. Araba aniden durdu. There are four major parts to the atmospheric problem: observation, understanding, prediction, and control. Atmosferik sorun için dört ana parça vardır: gözlem, anlama, tahmin ve kontrol. Atmosfer sorununun dört önemli kısmı vardır: gözlem, anlayış, tahmin ve kontrol. This is not our problem. Bu bizim sorunumuz değil. Bu bizim sorunumuz değil. We should get to know each other a little better. Birbirimizi biraz daha iyi tanımalıyız. Birbirimizi biraz daha iyi tanımalıyız. Did you like the sandwich I made for you? Senin için yaptığım sandvici beğendin mi? Sana yaptığım sandviçi beğendin mi? Tom is wonderful. Tom harika. Tom harika biri. The hawthorn tree was tall. Alıç ağacı uzun boyluydu. Hawthorn ağacı uzundu. Do you think it will last long? Onun uzun süreceğini düşünüyor musun? Sence uzun sürer mi? Tom and Mary furnished their house with inexpensive furniture. Tom ve Mary ucuz mobilya ile evlerini döşediler. Tom ve Mary evlerine ucuz mobilyalar döşediler. These people are professionals. Bu insanlar profesyonel. Bu insanlar profesyonel. Something did happen, didn't it? Bir şey oldu, değil mi? Bir şey oldu, değil mi? Layla was offered a deal of six years in jail. Leyla'ya altı yıl hapis cezası olan bir anlaşma teklif edildi. Layla'ya altı yıl hapis cezası teklif edildi. Whenever you come, you are always welcome. Ne zaman gelirsen gel sana her zaman kapımız açık. Ne zaman gelsen, her zaman hoş karşılanırsın. What did Jean make? Jean ne yaptı? Jean ne yaptı? Tom doesn't travel as much as Mary. Tom Mary kadar seyahat etmez. Tom, Mary kadar seyahat etmiyor. Tom said that Mary was back. Tom Mary'nin geri geldiğini söyledi. Tom, Mary'nin döndüğünü söyledi. Why don't you try to get some rest? Neden biraz dinlenmeye çalışmıyorsunuz? Neden biraz dinlenmeye çalışmıyorsun? Tom wanted to look through the telescope. Tom teleskoptan bakmak istedi. Tom teleskoptan bakmak istedi. Tom said that he and Mary were planning to visit Australia next year. Tom, o ve Mary'nin önümüzdeki yıl Avustralya'yı ziyaret etmeyi planladıklarını söyledi. Tom, Mary ile gelecek yıl Avustralya'yı ziyaret etmeyi planladıklarını söyledi. The company's going to go bankrupt really soon. Şirket yakında gerçekten iflas edecek. Şirket yakında iflas edecek. It is generally thought that the earth's water came from collisions with comets. Genel olarak, dünyadaki suyun kuyrukluyıldızlarla çarpışmalardan geldiği düşünülür. Genel olarak dünyanın suyunun kuyruklu yıldızlarla çarpışmalardan geldiği düşünülmektedir. Isn't it interesting? Bu ilginç değil mi? İlginç değil mi? Tom walked to the end of the pier. Tom iskelenin sonuna kadar yürüdü. Tom iskelenin sonuna kadar yürüdü. She calls me often. O beni sık sık arar. Beni sık sık arar. I went swimming in the lake with Hiroko. Hiroko ile gölde yüzmeye gittim. Hiroko ile göle yüzmeye gittik. He's very knowledgeable. O çok bilgili. Çok bilgilidir. When you go to Romania, you will see more. Romanya'ya gittiğinizde, daha fazlasını göreceksiniz. Romanya'ya gittiğinde daha fazlasını göreceksin. The streets were quiet. Sokaklar sessizdi. Sokaklar sessizdi. He lives in a posh apartment near Central Park. O Central Park yakınındaki lüks bir dairede yaşıyor. Central Park yakınlarında lüks bir dairede yaşıyor. Mary showed Alice her engagement ring. Mary Alice'e nişan yüzüğünü gösterdi. Mary Alice'e nişan yüzüğünü gösterdi. We will visit our teacher next week. Gelecek hafta öğretmenimizi ziyaret edeceğiz. Haftaya öğretmenimizi ziyaret edeceğiz. Tom studied French with Mary. Tom Mary ile Fransızca okudu. Tom, Mary ile Fransızca eğitimi aldı. I'm supposed to be in Australia next Monday. Gelecek pazartesi Avustralya’da olmam gerekiyor. Gelecek pazartesi Avustralya'da olmam gerekiyor. Tom heard the gunshot and ran away. Tom silah sesini duydu ve kaçtı. Tom silah sesini duydu ve kaçtı. Do your parents let you eat candy? Anne ve baban şeker yemene izin veriyor mu? Ailen şeker yemene izin veriyor mu? I looked at the calendar on the wall. Duvardaki takvime baktım. Duvardaki takvime baktım. This is my song! Bu benim şarkım! Bu benim şarkım! That's one secret I'll keep. Bu, saklayacağım bir sır. Bu saklayacağım bir sır. Tom is in room three. Tom 3 numaralı odada. Tom üçüncü odada. Never forget what matters. Asıl önemli olanı asla unutma. Neyin önemli olduğunu asla unutma. Tom and Mary took turns driving. Tom ve Mary arabayı sırayla sürdü. Tom ve Mary sırayla araba kullanıyorlardı. Tom waters the lawn every day. Tom her gün çimleri sular. Tom her gün çimleri suluyor. Someone who looks a lot like Tom is standing near the gate. Tom'a çok benzeyen birisi kapının yanında dikiliyor. Tom'a çok benzeyen biri kapının yanında duruyor. He has great confidence in himself. Onun kendisine büyük güveni var. Kendine çok güveniyor. I can't see what the hurry is. Aceleye ne gerek var ki? Acelen ne? Did you bury something on that island? O adada bir şey gömdün mü? O adaya bir şey mi gömdün? Whose baby is this? Bu kimin bebeği? Bu kimin bebeği? Are you going to break in? Söze karışacak mısın? Haneye tecavüz mü edeceksin? The birds don't seem scared of the plastic owl. Kuşlar plastik baykuştan korkmuş görünmüyor. Kuşlar plastik baykuştan korkmuyor gibi. I want to learn Hawaiian. Ben Hawaiice öğrenmek istiyorum. Hawaiice öğrenmek istiyorum. Tell Tom what Mary did to you. Mary'nin sana yaptığını Tom'a söyle. Tom'a Mary'nin sana ne yaptığını anlat. I don't want you to do this. Bunu yapmanı istemiyorum. Bunu yapmanı istemiyorum. I think you look like Tom. Bence Tom'a benziyorsun. Bence Tom'a benziyorsun. Tom helped me find a place to live. Tom yaşayacak bir yer bulmama yardım etti. Tom kalacak bir yer bulmama yardım etti. Didn't you take one? Bir tane almadın mı? Bir tane almadın mı? He went by the name of Johnny. O, Johnny adıyla kaçtı. Johnny adını kullandı. I had no work yesterday. Dün işim yoktu. Dün hiç işim yoktu. We all think that. Hepimiz onu düşünüyoruz. Hepimiz öyle düşünüyoruz. All we can do is wait for the police to arrive. Bütün yapabileceğimiz polislerin gelmesini beklemektir. Tek yapabileceğimiz polisin gelmesini beklemek. Did Tom look angry? Tom kızgın görünüyor muydu? Tom kızgın görünüyor muydu? Unsaturated fats are essential to a healthy diet. Doymamış yağlar sağlıklı bir diyet için gerekli. Doymamış yağlar sağlıklı beslenme için gereklidir. I'm not chicken. Korkak değilim. Ben korkak değilim. Tom is having second thoughts about buying your old car. Tom senin eski arabanı alma hakkında tereddüte düşüyor. Tom eski arabanı almak konusunda tereddüt ediyor. We were totally wasted. Tamamen tükendik. Tamamen sarhoştuk. I'm seriously considering filing for divorce. Ben boşanma davası açmayı ciddi olarak düşünüyorum. Gerçekten boşanma davası açmayı düşünüyorum. Tom is baking a cake, isn't he? Tom bir kek pişiriyor, değil mi? Tom pasta yapıyor, değil mi? Unfortunately, some people were offended. Ne yazık ki, bazı insanlar rahatsız edildi. Ne yazık ki bazı insanlar gücendi. Tom is getting married tomorrow, isn't he? Tom yarın evleniyor, değil mi? Tom yarın evleniyor, değil mi? I find it very stimulating. Onu çok uyarıcı buluyorum. Bunu çok tahrik edici buluyorum. My mother works in a big office. Annem büyük bir ofiste çalışıyor. Annem büyük bir ofiste çalışıyor. The teacher told them to stop fighting. Öğretmen onlara kavgayı durdurmalarını söyledi. Öğretmen onlara kavga etmeyi bırakmalarını söyledi. What do you plan to major in in college? Üniversitede hangi alanda uzmanlaşmayı planlıyorsun? Üniversitede ne okumayı planlıyorsun? I can't go to school today. I'm sick. Bugün okula gidemem. Hastayım. Bugün okula gidemem, hastayım. Do you think we should abandon ship? Gemiyi terk etmemiz gerektiğini düşünüyor musun? Sence gemiyi terk etmeli miyiz? I have to go. It's getting late. Gitmek zorundayım. Geç oluyor. Gitmem gerek, geç oluyor. Tom collapsed from exhaustion. Tom yorgunluktan yıkıldı. Tom yorgunluktan yere yığıldı. I feel safe with you. Seninle güvende hissediyorum. Seninleyken kendimi güvende hissediyorum. Tom is younger than you. Tom senden daha genç. Tom senden daha genç. She said she was walking through the woods, looking for wild flowers. O, ormanda yürüdüğünü, yabani çiçekler aradığını söyledi. Ormanda yürüdüğünü ve yabani çiçekler aradığını söyledi. I have lots of things to tell you. Sana söyleyecek çok şeyim var. Sana söylemem gereken bir sürü şey var. Don't mix business with pleasure. İşi zevkle karıştırma. İşi zevkle karıştırma. I think it necessary for you to go in person. Sanıyorum şahsen gitmen gerekli. Yüz yüze gitmen gerektiğini düşünüyorum. Our offices are cleaned every day. Ofislerimiz her gün temizlenmektedir. Ofisimiz her gün temizleniyor. Speaking English is a lot of fun. İngilizce konuşmak çok eğlenceli. İngilizce konuşmak çok eğlenceli. Tom opened the medicine cabinet hoping to find some aspirin. Tom bir miktar aspirin bulmayı umarak ecza dolabını açtı. Tom aspirin bulmak için ilaç dolabını açtı. The set of prime numbers is countable. Asal sayılar kümesi sayılabilir. Asal sayıların kümesi sayılabilir. Tom stretched out on the sofa and fell asleep. Tom, kanepede uzandı ve uykuya daldı. Tom kanepede uzandı ve uyuyakaldı. It will cost you $100 to fly to the island. Adaya uçmak sana 100 dolara mal olacak. Adaya uçmak sana 100 dolara patlayacak. I have some news for you. Senin için birkaç haberim var. Sana haberlerim var. She was engrossed in her work. O, işine daldı. İşine kendini kaptırmıştı. When does the art museum close? Sanat müzesi ne zaman kapanır? Sanat müzesi ne zaman kapanıyor? I'm trying mah-jong for the first time. Ben ilk defa Çin dominosu deniyorum. İlk defa mah-jong deniyorum. Tom left the cemetery before Mary's funeral was over. Tom Mary'nin cenaze töreni bitmeden mezarlıktan ayrıldı. Tom, Mary'nin cenazesi bitmeden mezarlığı terk etti. Interlingua is easy to learn. İnterlingua dilini öğrenmek kolaydır. Interlingua'yı öğrenmek kolaydır. Are you questioning my character? Karakterimi mi sorguluyorsun? Karakterimi mi sorguluyorsun? I injured myself during PE class. Beden dersinde sakatlandım. Beden eğitimi dersinde kendimi yaraladım. I said it three times. Onu üç kez söyledim. Üç kez söyledim. Could I have your name, please? İsminizi alabilir miyim, lütfen? İsminizi alabilir miyim, lütfen? This is the mildest winter that we have ever experienced. Bu şimdiye kadar yaşadığımız en hafif kış. Bu şimdiye kadar yaşadığımız en ılıman kış. Tom plays the harmonica well. Tom mızıkayı iyi çalar. Tom armonikayı iyi çalıyor. Tom made it clear that he didn't intend to help Mary. Tom Mary'ye yardım etmek istemediğini açıkladı. Tom Mary'ye yardım etmek istemediğini açıkça belirtti. Do you know where she's gone? Onun nereye gittiğini biliyor musun? Nereye gittiğini biliyor musun? Somebody was in the car with Layla. Biri arabada Leyla'yla birlikteydi. Birisi arabada Layla ile birlikteydi. I've asked you not to do that. Senden onu yapmamanı istedim. Sana bunu yapmamanı söylemiştim. You shouldn't interfere in other people's business. Başka insanların işine karışmamalısın. Başkalarının işine karışmamalısın. I've got a very full schedule. Çok dolu bir programım var. Çok yoğun bir programım var. Mary used walking poles to assist her with the uphill and downhill sections of the journey. Meryem, yolculuğun engebeli bölümlerinde destek için yürüyüş batonu kullandı. Mary, yolculuğun yokuş yukarı ve yokuş aşağı kısımlarında ona yardımcı olmak için yürüyüş direklerini kullandı. We have room for many more. Daha fazlası için yerimiz var. Çok daha fazlası için yerimiz var. What made you ask Tom that? Onu Tom'a ne sordurdu? Tom'a bunu sormana ne sebep oldu? I'm sorry I ruined your party. Partini mahvettiğim için üzgünüm. Partini mahvettiğim için özür dilerim. Who's chairing the meeting today? Bugün toplantıya kim başkanlık ediyor? Bugünkü toplantıya kim başkanlık ediyor? I lost my key around here. Ben buralarda anahtarımı kaybettim. Anahtarımı burada kaybettim. It is very pleasant to cross the ocean by ship. Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel. Okyanustan gemiyle geçmek çok hoş. That way is very far, so we took a taxi. O yer çok uzak, bu nedenle bir taksi tuttuk. Bu yol çok uzak, biz de taksiye bindik. Don't take it to heart. Onu ciddiye alma. Bunu ciddiye alma. The refugee camps are overcrowded. Mülteci kampları haddinden fazla kalabalık. Mülteci kampları aşırı kalabalık. Tom spends hours in the library studying. Tom çalışarak kütüphanede saatler harcar. Tom kütüphanede saatlerce ders çalışıyor. I'd love to live in Boston. Ben Boston'da yaşamak istiyorum. Boston'da yaşamayı çok isterim. I say this not because of me. Bunu benden dolayı söylemiyorum. Bunu benim yüzümden söylemedim. No controversy is ever over for good. It will always resurface at some point. Hiçbir münakaşa hayrına bitmez, bir noktada illa ki tekrar su yüzüne çıkar. Hiçbir tartışma sonsuza dek bitmez, her zaman bir noktada tekrar ortaya çıkar. This golf course is not open to non-members. Bu golf sahası üye olmayanlara açık değildir. Bu golf sahası üye olmayanlara açık değildir. Are you retiring soon? Yakında emekli olacak mısın? Yakında emekli olacak mısın? The king's realm was terrorized by a dragon. Kralın ülkesi bir ejderha tarafından terörize edildi. Kralın krallığı bir ejderha tarafından terörize edildi. I usually buy my clothes at the department store. Ben genellikle kıyafetlerimi büyük mağazadan satın alırım. Genelde kıyafetlerimi mağazadan alırım. I'm really impressed with the way Tom plays the saxophone. Tom'un saksafon çalış biçiminden gerçekten etkilendim. Tom'un saksafon çalmasından gerçekten etkilendim. Tom and Mary live in a gated community. Tom ve Mary güvenlikli bir sitede yaşar. Tom ve Mary kapılı bir toplulukta yaşarlar. You aren't a millionaire, are you? Sen bir milyoner değilsin, değil mi? Milyoner değilsin, değil mi? I'm getting better. İyileşiyorum. Gittikçe daha iyi oluyorum. My lungs were screaming for air. Ciğerlerim hava için çığlık atıyordu. Ciğerlerim hava çığlıkları atıyordu. Tom wasn't as angry as I expected him to be. Tom onun olmasını beklediğim kadar kızgın değildi. Tom beklediğim kadar kızgın değildi. Don't you like fishing? Balık tutmayı sevmiyor musun? Balık tutmayı sevmez misin? Now I am busy. Şimdi meşgulüm. Şimdi meşgulüm. What if you were able to buy the house you've always dreamed of? Devamlı hayâlini kurduğun evi satın alabilseydin, ne olurdu? Ya hep hayalini kurduğun evi satın alabilseydin? She is a total stranger to me. O, bana karşı tamamen yabancı. O benim için tamamen yabancı. The friend educates the friend. Arkadaş arkadaşı eğitir. Arkadaşı eğitir. Tom said you'd know what's wrong with Mary. Tom Mary'nin nesi olduğunu senin bildiğini söyledi. Tom, Mary'nin nesi olduğunu bildiğini söyledi. We're investigating that right now. Biz şu anda onu soruşturuyoruz. Şu anda bunu araştırıyoruz. I live within spitting distance of the subway station. Metro istasyonuna birkaç adım mesafede yaşıyorum. Metro istasyonuna çok yakın bir mesafede yaşıyorum. We're leaving right away. Biz derhal gidiyoruz. Hemen gidiyoruz. Go and apologize to her. Git ve ona özür dile. Git ve ondan özür dile. It took all weekend for us to paint the garage. Garaj boyamak bizim için tüm hafta sonu sürdü. Garajı boyamamız bütün hafta sonu sürdü. I heard a call for help. Bir yardım çağrısı duydum. Bir yardım çağrısı duydum. I don't think Tom was pleased. Tom'un memnun olduğunu sanmıyorum. Tom'un memnun olduğunu sanmıyorum. Red Light Irradiation was a word that was used on a daily basis in the GDR. Red Light Işınlama GDR'de günlük bazda kullanılan bir kelimeydi. Red Light Irradyation, GDR'de günlük olarak kullanılan bir kelimeydi. Sami first saw Layla in 2006. Sami, Leyla'yı ilk olarak 2006'da gördü. Sami ilk kez 2006 yılında Layla'yı gördü. The second part of the lesson is harder than the first one, but the third one is the most difficult. Dersin ikinci kısmı birinci kısmından daha zor ama üçüncü kısım en zordur. Dersin ikinci kısmı birincisine göre daha zordur ama üçüncü kısmı en zor olanıdır. I'm going to be going home soon. Yakında eve gidiyor olacağım. Yakında eve gideceğim. Does Coca-Cola have caffeine in it? Koka Kola içinde kafeine sahip mi? Coca-Cola'da kafein var mı? Tom ate the orange without peeling it first. Tom, daha kabuğunu soymadan portakalı yedi. Tom portakalı önce soymadan yedi. I have not seen such beautiful flowers. Böyle güzel çiçekler görmemiştim. Bu kadar güzel çiçekler görmemiştim. I'm going to Japan by myself next month. Önümüzdeki ay tek başıma Japonya'ya gidiyorum. Gelecek ay Japonya'ya tek başıma gideceğim. They were on their knees. Onlar diz çökmüşlerdi. Dizlerinin üzerindeydiler. We have two dogs, one white and one black. İki köpeğimiz var, biri beyaz biri siyah. Bir beyaz, bir siyah iki köpeğimiz var. Tom asked me if I loved him. Tom bana onu sevip sevmediğimi sordu. Tom onu sevip sevmediğimi sordu. Tom said I was pretty. Tom güzel olduğumu söyledi. Tom güzel olduğumu söyledi. Tom isn't surprised. Tom şaşırmış değil. Tom şaşırmadı. We were persistent. Biz kalıcıydık. Israrcıydık. I can't believe people really eat that stuff. İnsanların gerçekten o şeyi yediğine inanamıyorum. İnsanların gerçekten bunları yediğine inanamıyorum. How do you know that he's already dead? Onun çoktan ölmüş olduğunu nasıl biliyorsun? Çoktan öldüğünü nereden biliyorsun? Tom used to be a member of the bomb squad. Tom bomba takımının bir üyesiydi. Tom eskiden bomba imha ekibinin bir üyesiydi. Tom lacks social skills. Tom'un sosyal yetenekleri yok. Tom'un sosyal yetenekleri yok. Dan left the bar with two men. Dan iki adamla birlikte bardan ayrıldı. Dan bardan iki adamla ayrıldı. Tom is a reckless driver, isn't he? Tom gözü kara bir sürücü, değil mi? Tom pervasız bir sürücü, değil mi? Do you mind if I ask you a couple of questions? Sana birkaç soru sormamın bir sakıncası var mı? Sana birkaç soru sormamın sakıncası var mı? Catholicism repudiates the idea of reincarnation. Katoliklik, reenkarnasyon fikrini reddeder. Katoliklik reenkarnasyon fikrini reddeder. Come here and give me a hug. Buraya gel ve bana sarıl. Buraya gel ve bana sarıl. Tom criticized Mary for not doing the job correctly. Tom, işi doğru yapmadığı için Mary'yi eleştirdi. Tom, Mary'i işi doğru yapmadığı için eleştirdi. Tom had no problem doing that. Tom'un onu yaparken bir problemi yoktu. Tom'un bunu yapmakta bir sorunu yoktu. Tom said he knows the rules. Tom kuralları bildiğini söyledi. Tom kuralları bildiğini söyledi. I spend a lot of time hanging out with Tom. Tom'la takılarak çok zaman harcarım. Tom'la çok vakit geçiriyorum. Mary said that she would always detest Tom. Mary her zaman Tom'dan nefret edeceğini söyledi. Mary, Tom'dan her zaman nefret edeceğini söylemişti. Tom is a locksmith. Tom çilingir. Tom bir çilingir. It wasn't the first time they had done it. Onların yaptığı ilk kez değildi. Bunu ilk defa yapmıyorlardı. I'm lucky that I can do that. Onu yapabildiğim için şanslıyım. Bunu yapabileceğim için şanslıyım. What does she think she's doing? O ne yaptığını sanıyor? Ne yaptığını sanıyor? "I'm the happiest man in the world," Tom said to himself. Tom kendi kendine "Ben dünyadaki en mutlu adamım" dedi. Tom kendi kendine "Ben dünyanın en mutlu adamıyım," dedi. They needed jobs and training. Onların işlere ve eğitime ihtiyacı vardı. İş ve eğitime ihtiyaçları vardı. How can I get in touch with you? Seninle nasıl temas kurabilirim? Sana nasıl ulaşabilirim? Do you truly intend to do that? Gerçekten onu yapmaya niyetli misin? Gerçekten bunu yapmayı düşünüyor musun? I'm afraid you can't do that. Korkarım, onu başaramazsın. Korkarım bunu yapamazsın. Just give me a hand. Sadece bana yardım et. Bana yardım et. I'll go to Boston next year. Gelecek yıl Boston'a gideceğim. Seneye Boston'a gideceğim. Do you want to wait? Beklemek ister misin? Beklemek ister misin? We're not going to give Tom the money he asked for. Tom'a istediği parayı vermeyeceğiz. Tom'a istediği parayı vermeyeceğiz. Please don't hurt me. Lütfen beni incitme. Lütfen bana zarar verme. I can understand Serbian, but I can't speak it. Sırpçayı anlayabiliyorum ama konuşamıyorum. Sırpça biliyorum ama konuşamıyorum. She can't stop crying for no reason. O sebepsiz yere ağlamayı durduramıyor. Sebepsiz yere ağlamadan duramıyor. John is indifferent about his clothes. John elbiseleri hakkında kayıtsız. John kıyafetlerine aldırmaz. Mary renounced her moral values and became a nihilist. Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu. Meryem ahlaki değerlerinden vazgeçti ve nihilist oldu. Have you ever been to Italy before? Daha önce hiç İtalya'ya gittin mi? Daha önce İtalya'ya gittin mi? You're the first woman I've ever really loved. Şimdiye kadar gerçekten sevdiğim ilk kadınsın. Sen gerçekten sevdiğim ilk kadınsın. Who'll believe that? Ona kim inanacak? Buna kim inanır? Everybody hates me. Herkes benden nefret ediyor. Herkes benden nefret ediyor. I don't think there was any harm done. Yapılan herhangi bir zarar olduğunu sanmıyorum. Herhangi bir zarar verildiğini sanmıyorum. Traveling makes people knowledgeable. Seyahat, insanları bilgili yapar. Seyahat etmek insanları bilgili yapar. I live in New Zealand. Ben Yeni Zelanda'da yaşıyorum. Yeni Zelanda'da yaşıyorum. He's become frail in his old age. O yaşlılığında çelimsiz oldu. Yaşlılığında çelimsizleşmiştir. Who's your favorite classical guitarist? En sevdiğiniz klasik gitarist kim? En sevdiğin klasik gitarist kim? I can't take credit for that. Bunun için kredi alamıyorum. Bunun için övgü alamam. I'm dying to see Kumiko. Ben, Kumiko'yu görmek için can atıyorum. Kumiko'yu görmek için sabırsızlanıyorum. You can take over now. Şimdi yönetimi devralabilirsin. Artık sen devralabilirsin. Sami hired a private investigator to follow Layla. Sami, Leyla'yı takip etmek için bir özel dedektif tuttu. Sami, Layla'yı takip etmesi için özel bir dedektif tuttu. Tom told me he had no money. Tom bana hiç parası olmadığını söyledi. Tom hiç parası olmadığını söyledi. Can I come inside? İçeriye gelebilir miyim? İçeri gelebilir miyim? I want to send Tom a letter. Tom'a bir mektup göndermek istiyorum. Tom'a bir mektup göndermek istiyorum. You and I think alike. Sen ve ben benzer şekilde düşünüyoruz. Sen ve ben aynı düşünüyoruz. It is on the left side of the street. O, caddenin sol tarafındadır. Caddenin sol tarafında. You ought to have done something. Sen bir şey yapmış olmalısın. Bir şeyler yapmalıydın. The body is mortal, but the soul is immortal. Vücut ölümlüdür ancak ruh ölümsüzdür. Beden ölümlüdür ama ruh ölümsüzdür. Please write down what I say. Söylediklerimi yazın lütfen. Lütfen söylediklerimi yaz. The dedicated bike zone is most often at the rear of the train. Özel bisiklet bölgesi çoğunlukla trenin arkasındadır. Kendini adamış bisiklet bölgesi en çok trenin arka kısmındadır. I know Tom will hate this. Tom'un bundan nefret edeceğini biliyorum. Tom'un bundan nefret edeceğini biliyorum. You've passed the exam. Sınavı geçtin. Sınavı geçtin. Sami hit Layla with both fists. Sami iki yumrukla Layla'yı dövdü. Sami Layla'ya iki yumrukla vurdu. I'm not interested in a relationship. Bir ilişki arayışında değilim. Bir ilişkiyle ilgilenmiyorum. Tom may be a little slow, but he isn't stupid. Tom biraz yavaş olabilir ama o aptal değildir. Tom biraz yavaş olabilir ama aptal değil. Can it happen here? O burada olabilir mi? Burada olabilir mi? That would be folly. Bu aptallık olurdu. Bu aptallık olur. Tom didn't learn from his mistakes. Tom hatalarından öğrenmedi. Tom hatalarından ders almadı. Tom can stay. Tom kalabilir. Tom kalabilir. Tom was wearing a blue shirt. Tom mavi bir gömlek giyiyordu. Tom mavi bir gömlek giyiyordu. Are you sure that Tom is Mary's boyfriend? Tom'un Mary'nin erkek arkadaşı olduğundan emin misin? Tom'un Mary'nin erkek arkadaşı olduğuna emin misin? Bring it back to me. Onu bana geri getirin. Onu bana geri getir. Greece is an old country. Yunanistan eski bir ülkedir. Yunanistan eski bir ülkedir. This is my big moment. Bu benim beklediğim an. Bu benim büyük anım. I expect that Tom will eat before he comes. Gelmeden önce Tom'un yemek yiyeceğini umuyorum. Tom'un gelmeden önce yemek yemesini bekliyorum. Koyomi bought a bow and arrows. Koyomi bir yay ve oklar satın aldı. Koyumi bir yay ve ok aldı. Tom is going to get killed if he's not careful. Tom dikkatli olmazsa öldürülecek. Eğer dikkatli olmazsa Tom öldürülecek. Go tell her to get ready. Ona hazırlanmasını söylemeye git. Git ona hazırlanmasını söyle. He discovered a new star. Yeni bir yıldız keşfetti. Yeni bir yıldız keşfetti. Tom doesn't seem to care about anything. Tom bir şey hakkında umursuyor gibi görünmüyor. Tom hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünüyor. Tell me more about it. Bana o konudan biraz daha bahset. Biraz daha anlat. This is different from what I thought. Bu düşündüğümden farklı. Bu düşündüğümden farklı. Wow, that's so big. Vay canına, bu çok büyük. Vay canına, bu çok büyük. This is really too much. Bu gerçekten çok fazla. Bu gerçekten çok fazla. Tom wasn't rude to me. Tom bana kaba değildi. Tom bana kaba davranmadı. Apart from English, he also teaches math. İngilizcenin dışında, aynı zamanda matematik öğretir. İngilizce dışında matematik dersleri de vermektedir. Tom is popular, isn't he? Tom popüler, değil mi? Tom popüler, değil mi? Are you scared now? Şimdi korkuyor musun? Şimdi korkuyor musun? This rose is very beautiful. Bu gül çok güzel. Bu gül çok güzel. Tom tried to explain that to Mary. Tom bunu Mary'ye açıklamaya çalıştı. Tom bunu Mary'e açıklamaya çalıştı. I'm fed up with Tom's behavior. Tom'un davranışından bıktım. Tom'un davranışlarından bıktım. Kissing a man without a mustache is like eating eggs without salt. Bıyıksız bir adamı öpmek tuzsuz yumurta yemek gibidir. Bıyıksız bir adamı öpmek tuzsuz yumurta yemek gibidir. It often rains here. Burada sık sık yağmur yağar. Burada sık sık yağmur yağar. This is really weird. Bu gerçekten garip. Bu gerçekten çok garip. I wish you had told me the truth then. Keşke bana o zaman gerçeği söyleseydin. Keşke o zaman bana gerçeği söyleseydin. Take this medicine three times a day. Bu ilacı günde üç kez alın. Bu ilacı günde üç kez al. I just told Tom he doesn't have to help me on Monday. Tom'a daha yeni pazartesi günü bana yardım etmek zorunda olmadığını söyledim. Tom'a pazartesi günü bana yardım etmek zorunda olmadığını söyledim. I call on him every other day. Onu iki günde bir ziyaret ederim. Onu her gün ziyaret ediyorum. I heard that the distance between Tokyo and Osaka is about 10 km. Tokyo ve Osaka arasındaki mesafenin yaklaşık on kilometre olduğunu duydum. Tokyo ve Osaka arasındaki mesafenin yaklaşık 10 km olduğunu duydum. Tom didn't try very hard to find out what was wrong. Tom neyin yanlış olduğunu bulmak için çok çalışmadı. Tom sorunun ne olduğunu bulmak için çok uğraşmadı. The substance must be treated with acid. Bu madde, asite maruz kalmış olmalı. Madde asitle tedavi edilmelidir. Why must everything be personal? Neden her şey kişisel olmalı? Neden her şey kişisel olmak zorunda? We played Nintendo 64 all afternoon. Bütün öğleden sonra Nintendo 64 oynadık. Bütün öğleden sonra Nintendo 64 oynadık. Tom hates me. Tom benden nefret eder. Tom benden nefret ediyor. There will be traffic jams. Trafik sıkışıklığı olacak. Trafik sıkışık olacak. They love me. Onlar beni seviyorlar. Beni seviyorlar. The last time we all went out drinking, I was the designated driver. Hepimiz son kez içmek için dışarı çıktığımızda, ben belirlenen sürücüydüm. En son içmeye çıktığımızda şoför bendim. That sounds pretty stupid. O oldukça aptalca görünüyor. Kulağa çok aptalca geliyor. I came as a tourist. Ben turist olarak geldim. Turist olarak geldim. Tom said that Mary seemed happy. Tom Mary'nin mutlu göründüğünü söyledi. Tom, Mary'nin mutlu göründüğünü söyledi. He's at the bank exchanging money. O, bankada para takas ediyor. Bankada para alışverişi yapıyor. Tom works in a nursing home. Tom bir huzur evinde çalışıyor. Tom huzurevinde çalışıyor. He made us work till late at night. Gece geç saatlere kadar bizi çalıştırdı. Bizi gece geç saatlere kadar çalıştırdı. They left without me. Onlar ben olmadan gitti. Bensiz gittiler. Water is liquid. Su sıvıdır. Su sıvıdır. I think you deserve this. Bence bunu hak ediyorsun. Bence bunu hak ediyorsun. The castle was in dire need of major repairs. Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu. Kalenin büyük onarımlara ihtiyacı vardı. You'd better watch them. Onları izlesen iyi olur. Onlara dikkat etsen iyi olur. He hates air travel. O hava yolculuğundan nefret ediyor. Hava yolculuğundan nefret eder. Tom said Mary was likely to be jealous. Tom Mary'nin muhtemelen kıskanç olacağını söyledi. Tom, Mary'nin kıskanacağını söyledi. Does Tom really belong here? Tom gerçekten buraya ait mi? Tom gerçekten buraya mı ait? Tom doesn't even know what you are talking about. Tom ne hakkında konuştuğunu bile bilmiyor. Tom neden bahsettiğini bile bilmiyor. Do I look like a policeman to you? Sana bir polis gibi mi görünüyorum? Sana polis gibi mi görünüyorum? There must be some way we can help Tom. Tom'a yardım edebileceğimiz bir yol olmalı. Tom'a yardım etmenin bir yolu olmalı. Tom isn't home. Tom evde değildir. Tom evde değil. All three of us plan to do that. Üçümüz de bunu yapmayı planlıyoruz. Üçümüz de bunu yapmayı planlıyoruz. "Tom, your dinner's getting cold." "Just a minute. I'm coming." "Tom akşam yemeğin soğuyor." "Bir dakika. Geliyorum." "Tom, yemeğin soğuyor." "Bir dakika, geliyorum." Don't go to extremes. Aşırıya gitme. Aşırıya kaçma. Close the door after you. Sizden sonra kapıyı kapatın. Senden sonra kapıyı kapat. Tom wanted to talk to his lawyer. Tom avukatı ile konuşmak istedi. Tom avukatıyla konuşmak istedi. I want a chamomile tea. Ben bir papatya çayı istiyorum. Papatya çayı istiyorum. I'm telling you nothing happened. Sana bir şey olmadığını söylüyorum. Sana hiçbir şey olmadığını söylüyorum. You don't have to do this alone. Bunu tek başına yapmak zorunda değilsin. Bunu yalnız yapmak zorunda değilsin. What number bus do I take? Kaç numaralı otobüse bineceğim? Kaç numaralı otobüse bineceğim? We're still on our honeymoon. Biz hâlâ balayımızdayız. Hala balayındayız. Few passengers survived the accident. Kazadan birkaç yolcu sağ kurtuldu Kazadan çok az yolcu kurtuldu. You left your keys in the door. Anahtarlarını kapının üzerinde bırakmışsın. Anahtarlarını kapıda unutmuşsun. You're the engineer. Sen mühendissin. Mühendis olan sensin. You don't intend going there, do you? Oraya gitmek istemiyorsun, değil mi? Oraya gitmeyi düşünmüyorsun, değil mi? Illegal immigration is a serious problem in this country. Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur. Yasadışı göç bu ülkede ciddi bir sorun. How much more money do we need to spend to complete this project? Bu projeyi tamamlamak için ne kadar para harcamamız gerekiyor? Bu projeyi tamamlamak için ne kadar paraya ihtiyacımız var? Tom's been so busy lately he doesn't know whether he's coming or going. Tom son zamanlarda çok meşguldü, gelip gelmediğini yada gittiğini bilmiyor. Tom son zamanlarda o kadar meşgul ki geliyor mu gidiyor mu bilmiyor. They went straight to bed. Doğruca yatmaya gittiler. Doğruca yatağa gittiler. All of a sudden, all the lights went out. Aniden bütün ışıklar söndü. Birden bütün ışıklar söndü. He's not an evil man. O kötü bir adam değil. O kötü bir adam değil. Try not to come too late again tomorrow. Yarın çok geç gelmemeye çalışın. Yarın bir daha geç kalmamaya çalış. What do you want for Christmas? Noel için ne istiyorsun? Noel için ne istiyorsun? Where are they taking you? Seni nereye götürüyorlar? Seni nereye götürüyorlar? Tom and Mary are outside on the veranda. Tom ve Mary dışarıda verandadalar. Tom ve Mary verandadalar. I really didn't want to play. Gerçekten oynamak istemedim. Gerçekten oynamak istemedim. The sick man's life is in danger. Hasta adamın hayatı tehlikede. Hasta adamın hayatı tehlikede. Sami wrote a letter to the police. Sami polise bir mektup yazdı. Sami polise bir mektup yazdı. He denied that he had said such a thing. O böyle bir şey söylediğini inkar etti. Böyle bir şey söylediğini inkar etti. Either you or he has to attend the meeting. Ya sen ya da o, toplantıya katılmak zorunda. Ya sen ya da o toplantıya katılmak zorunda. Tom should've been more patient. Tom daha sabırlı olmalıydı. Tom daha sabırlı olmalıydı. Have you guys seen my glasses? I can't find them. Siz benim gözlüklerimi gördünüz mü? Ben onları bulamıyorum. Gözlüklerimi gördünüz mü? Tom is an investigative reporter. Tom bir araştırmacı muhabirdir. Tom araştırmacı bir muhabir. The caterpillar is turning into a butterfly. Tırtıl kelebeğe dönüşüyor. Tırtıl kelebeğe dönüşüyor. On the fifteenth of August, thousands of people fly kites. On beş Ağustos'ta, binlerce insan uçurtmalar uçururlar. 15 Ağustos'ta binlerce insan uçurtma uçuruyor. We were shocked by what Tom did. Tom'un yaptığı şeyden dolayı şoka girdik. Tom'un yaptıkları bizi şok etti. Your effort deserves praise. Çaban övgüyü hak ediyor. Çaban övgüyü hak ediyor. I was calm until I saw the syringe. Enjektörü görünceye kadar sakindim. Şırıngayı görene kadar sakindim. Freedom isn't something that's just given to you. You have to fight for it and seize it yourself. Özgürlük sadece size verilen bir şey değil. Bunun için savaşmanız ve kendiniz ele geçirmeniz gerekir. Özgürlük sadece sana verilen bir şey değildir. Is it nearby? Yakında mı? Yakınlarda mı? When I get up tomorrow morning, the sun will be shining and the birds will be singing. Yarın sabah kalktığımda, güneş parlıyor ve kuşlar ötüyor olacak. Yarın sabah uyandığımda güneş parlayacak ve kuşlar ötecek. Tom still doesn't have to do that, does he? Tom hâlâ bunu yapmak zorunda değil, değil mi? Tom hala bunu yapmak zorunda değil, değil mi? I'm prepared to wait. Beklemek için hazırım. Beklemeye hazırım. Tom and Mary are waiting for the bus. Tom ve Mary otobüs bekliyor. Tom ve Mary otobüsü bekliyorlar. Tom asked if I really wanted to do that by myself. Tom, bunu gerçekten kendi başıma yapmak isteyip istemediğimi sordu. Tom bunu gerçekten tek başıma yapmak isteyip istemediğimi sordu. Huskies like cold weather. Haskiler soğuk havayı sever. Huskie'ler soğuk havaları sever. Dinner will be included. Akşam yemeği dahil edilecek. Akşam yemeği de dahil olacak. Tom said Mary is frustrated. Tom Mary'nin hayal kırıklığına uğramış olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin hayal kırıklığına uğradığını söyledi. It doesn't require you to be a polyglot. Çok dil bilen biri olmanızı gerektirmiyor. Senin bir poliglot olmana gerek yok. Tom died less than a week after Mary died. Tom Mary öldükten bir hafta daha kısa süre sonra öldü. Tom, Mary öldükten bir haftadan kısa bir süre sonra öldü. Tom has been bitten. Tom ısırıldı. Tom ısırıldı. In this hotel there are only rooms for non-smokers. Bu otelde yalnızca sigara içmeyenler için odalar vardır. Bu otelde sadece sigara içmeyenler için odalar var. How is the weather today? Bugün hava nasıl? Bugün hava nasıl? I accept your apologies. Özürlerini kabul ediyorum. Özrünü kabul ediyorum. Layla had a fairly good job. Leyla oldukça iyi bir işe sahipti. Layla'nın oldukça iyi bir işi vardı. I'm intoxicated. Sarhoşum. Sarhoşum. Where did you go for your honeymoon? Balayı için nereye gittiniz? Balayında nereye gittin? Tom is scared of dogs, isn't he? Tom köpeklerden korkuyor, değil mi? Tom köpeklerden korkuyor, değil mi? He was envious of her way of living. O, onun yaşama biçimini kıskanıyordu. Onun yaşam tarzını kıskanıyordu. Tom certainly worked hard yesterday. Tom dün kesinlikle çok çalıştı. Tom dün kesinlikle çok çalıştı. Tom closed his eyes and pretended to be asleep. Tom gözlerini kapadı ve uyuyor gibi davrandı. Tom gözlerini kapadı ve uyuyormuş gibi yaptı. Tom was accused of selling weapons to a terrorist group. Tom terörist bir gruba silahlar satmakla suçlandı. Tom bir terörist grubuna silah satmakla suçlandı. You remember Tom, don't you? Tom'u hatırlıyorsun, değil mi? Tom'u hatırlıyorsun, değil mi? Tom drowned in his own swimming pool. Tom kendi yüzme havuzunda boğuldu. Tom kendi yüzme havuzunda boğuldu. At some point, this sentence will be translated in Esperanto. Bir noktada, bu cümle Esperanto'ya tercüme edilecek. Bir noktada bu cümle Esperanto'da tercüme edilecektir. I will only say this once, so listen carefully. Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, bu yüzden dikkatle dinle. Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dikkatli dinle. Tom was lying on the floor. Tom yerde yatıyordu. Tom yerde yatıyordu. Are you enterprising? Sen girişimci misin? Girişimci misin? This is exciting. Bu heyecan verici. Bu heyecan verici. Everyone expresses his opinion. Herkes kendi görüşünü ifade eder. Herkes fikrini ifade eder. I know what you're looking for is still in there. Aradığın şeyin hâlâ orada olduğunu biliyorum. Aradığın şeyin hala orada olduğunu biliyorum. I thought the meeting had been canceled. Toplantının iptal edildiğini düşündüm. Toplantının iptal edildiğini sanıyordum. This office belongs to me, not him. Bu ofis bana ait, ona değil. Bu ofis bana ait, ona değil. I don't want you to think about that anymore. Artık onun hakkında düşünmeni istemiyorum. Artık bunu düşünmeni istemiyorum. A great deal has happened since that time. O zamandan beri çok şey oldu. O zamandan beri çok şey oldu. An idea occurred to me. Aklıma bir fikir geldi. Aklıma bir fikir geldi. I hate backseat drivers. Arka koltuktaki sürücülerden nefret ederim. Arka koltuktaki sürücülerden nefret ederim. Everything looks great. Her şey harika görünüyor. Her şey harika görünüyor. How well she is singing! O ne kadar da iyi şarkı söylüyor! Ne kadar güzel şarkı söylüyor! I love arguing with you. Seninle tartışmayı seviyorum. Seninle tartışmayı seviyorum. You can't be certain of that. Ondan emin olamazsın. Bundan emin olamazsın. Did anyone tell Tom what time he was supposed to be here? Birisi Tom'a ne zaman burada olması gerektiğini söyledi mi? Tom'a ne zaman burada olması gerektiğini söyleyen oldu mu? That is all I can tell you. Sana tüm söyleyebileceğim bu. Tek söyleyebileceğim bu. Everyone was doing it. Herkes onu yapıyordu. Herkes bunu yapıyordu. Tom doesn't know where Mary usually goes skiing. Tom, Mary'nin genellikle nerede kayak yaptığını bilmiyor. Tom, Mary'nin genellikle nereye gittiğini bilmiyor. Tom will laugh when he sees this. Tom bunu gördüğünde gülecektir. Tom bunu görünce gülecek. I just assumed you wouldn't mind. Ben sadece senin için bir sakıncası olmayacağını sandım. Senin için sorun olmaz diye düşündüm. It's pretty wild. Oldukça vahşi. Oldukça vahşi. You need to respect the elderly. Yaşlılara saygı duymalısınız. Yaşlılara saygı göstermelisin. I'm really happy for you, Tom. Senin için gerçekten mutluyum, Tom. Senin adına çok sevindim Tom. Kissing is fun. Öpmek eğlencelidir. Öpüşmek eğlencelidir. We need to get you to the hospital. Seni hastaneye götürmeliyiz. Seni hastaneye götürmeliyiz. I went around Hokkaido by bike this summer. Bu yaz bisikletle Hokkaido'yu dolaştım. Bu yaz Hokkaido'yu bisikletle dolaştım. Were you always this strange? Siz her zaman bu kadar garip miydiniz? Her zaman bu kadar garip miydin? No cash was taken. Hiç nakit alınmadı. Hiç para alınmamış. Can Tom go first? Önce Tom gidebilir mi? Tom önden gidebilir mi? This house is full of spider webs. Bu ev örümcek ağlarıyla dolu. Bu ev örümcek ağıyla dolu. I like everyone here, including Tom. Tom dahil buradaki herkesi beğenirim. Tom dahil buradaki herkesi seviyorum. I haven't been well. İyi değildim. İyi değilim. We kind of like what we've done. Biz yaptığımızdan biraz hoşlanıyoruz. Yaptığımız şeyi seviyoruz. I liked this book better than that one. Bu kitabı ondan daha çok beğendim. Bu kitabı ondan daha çok seviyordum. Do you think Tom knew you were lying to him? Tom'un senin ona yalan söylediğini bildiğini düşünüyor musun? Sence Tom ona yalan söylediğini biliyor muydu? Can you make sense of what the writer is saying? Yazarın söylediklerine anlam verebiliyor musun? Yazarın ne dediğini anlayabiliyor musun? The truck made a sharp right turn. Kamyon keskin bir sağa dönüş yaptı. Kamyon sağa keskin bir dönüş yaptı. This is my email address. İşte benim e-postam. Bu benim e-posta adresim. I'm happy to hear it. Bunu duyduğuma sevindim. Bunu duyduğuma sevindim. Let's get him back. Onu geri alalım. Onu geri getirelim. Why did you have the lights turned off? Neden ışıkları kapattırdın? Neden ışıkları kapattın? Fadil tried to stop Layla. Fadıl, Leyla'yı durdurmaya çalıştı. Fadil Layla'yı durdurmaya çalıştı. The assembly voted to protest against any nuclear armament. Meclis herhangi bir nükleer silahlanmaya karşı protesto etmek için oy kullandı. Meclis, herhangi bir nükleer silahlanmayı protesto etmek için oy verdi. Happy or unhappy, life is the only treasure which man possesses. Mutlu ya da mutsuz, hayat insanın sahip olduğu tek hazinedir. Mutlu ya da mutsuz, hayat insanın sahip olduğu tek hazinedir. I don't have time to deal with this letter. Could you deal with it? Bu mektupla ilgilenecek vaktim yok. Onunla ilgilenebilir misiniz? Bu mektupla uğraşacak vaktim yok. Oh, "that's a good idea," she said. Oh, " iyi bir fikir " dedi. "Bu iyi bir fikir" dedi. Do you want this mission to succeed? Bu görevin başarılı olmasını istiyor musun? Bu görevin başarılı olmasını istiyor musun? We were planning on going together. Birlikte gitmeyi planlıyorduk. Birlikte gitmeyi planlıyorduk. While she sat on the cliff and combed her hair, she sang a wonderfully beautiful song. Kayalığa oturmuş saçlarını tararken çok güzel bir şarkı söylüyordu. Uçurumda oturup saçını tararken harika güzel bir şarkı söyledi. What does your son do? Oğlunuz ne iş yapar? Oğlun ne iş yapıyor? Tom knew Mary had threatened John. Tom Mary'nin John'u tehdit ettiğini biliyordu. Tom, Mary'nin John'u tehdit ettiğini biliyordu. I think I need to go. Sanırım gitmem gerekiyor. Sanırım gitmem gerek. Tom was fired for a good reason. Tom iyi bir neden için kovuldu. Tom'un kovulmasının iyi bir nedeni vardı. I had to get home by myself. Tek başıma eve gitmek zorunda kaldım. Eve tek başıma gitmek zorundaydım. Roy looked solemn as I told him the story. Roy ona hikayeyi anlatırken ağırbaşlı görünüyordu. Hikayeyi anlatırken Roy ciddi görünüyordu. I couldn't have done it alone. Onu tek başıma yapamazdım. Bunu tek başıma yapamazdım. We reported him missing. Onun kayıp olduğunu rapor ettik. Kayıp olduğunu bildirdik. Tom was given a second chance. Tom'a ikinci bir şans verildi. Tom'a ikinci bir şans verildi. If I had known his address, I would have written. Onun adresini bilseydim, ben yazmış olurdum. Adresini bilseydim, yazardım. You'd better call him up. Ona telefon etsen iyi olur. Onu arasan iyi olur. I found a piece of paper in the room. Odada bir kâğıt buldum. Odada bir kağıt parçası buldum. Nobody speaks to us. Kimse bizimle konuşmuyor. Kimse bizimle konuşmuyor. Have you been nice to Tom? Tom'a karşı nazik miydin? Tom'a iyi davrandın mı? It's not looking good. İyi görünmüyor. İyi görünmüyor. Do you like playing soccer? Futbol oynamaktan hoşlanır mısın? Futbol oynamayı seviyor musun? He that knows little often repeats it. Az bilen onu sık sık tekrarlar. Çok az şey bilen kişi bunu sık sık tekrar eder. Tom borrowed a large amount of money from Mary. Tom Mary'den büyük bir miktarda para ödünç aldı. Tom, Mary'den yüklü miktarda borç aldı. I've waited two whole hours. I can't wait any longer. Tam iki saat bekledim. Daha fazla bekleyemem. İki saattir bekliyorum, daha fazla bekleyemem. A time bomb went off in the airport killing thirteen people. Havaalanında saatli bir bomba patladı, on üç kişi öldü. Havaalanında 13 kişiyi öldüren bir saatli bomba patladı. Who's the pizza for? Pizza kim için? Pizza kimin için? Tom will escape. Tom kaçacak. Tom kaçacak. It's too quiet. O fazla sessizdir. Çok sessiz. My idea is quite different from yours. Benim fikrim seninkinden oldukça farklı. Benim fikrim seninkinden çok farklı. Tom is hoping Mary will eat lunch with him. Tom, Mary'nin onunla öğle yemeği yiyeceğini umuyor. Tom, Mary'nin onunla yemek yiyeceğini umuyor. I think Tom came here to see Mary. Sanırım Tom buraya Mary'yi görmeye geldi. Sanırım Tom buraya Mary'i görmeye geldi. You're all wet. Hepiniz ıslanmışsınız. Sırılsıklam olmuşsun. Do you think you could handle that kind of responsibility? O tür bir sorumluluğu üstesinden gelebileceğini düşünüyor musun? Bu tür bir sorumluluğu kaldırabileceğini düşünüyor musun? Aimee and I live in the same house. Aimee ve ben aynı evde yaşıyoruz. Aimee ve ben aynı evde yaşıyoruz. The horse neighs. At kişner. At komşu. Didn't anyone tell you? Kimse sana anlatmadı mı? Kimse sana söylemedi mi? I'd like to start seeing you. Seninle görüşmeye başlamak istiyorum. Seni görmeye başlamak istiyorum. It's a vicious beast. O yırtıcı bir hayvan. Bu vahşi bir canavar. I know you were born in Boston. Boston'da doğduğunu biliyorum. Boston'da doğduğunu biliyorum. It's a difficult word to translate. Bu çevirmek için zor bir kelime. Tercüme etmesi zor bir kelime. Tom's interesting. Tom ilginç. Tom ilginç biri. You might not like doing that. Onu yapmaktan hoşlanmayabilirsin. Bunu yapmaktan hoşlanmayabilirsin. It's the best French restaurant in New York. O, New York'taki en iyi Fransız restoranıdır. New York'taki en iyi Fransız restoranı. Has anyone ever told you what really happened? Gerçekten ne olduğunu biri sana söyledi mi? Sana gerçekten ne olduğunu söyleyen oldu mu? Tom did exactly what we told him to do. Tom yapmasını söylediğimiz şeyi tam olarak yaptı. Tom tam olarak ona söylediğimiz şeyi yaptı. I can't stand the cold here. Buradaki soğuğa dayanamıyorum. Burada soğuğa dayanamıyorum. Let's keep this our little secret. Bu küçük sırrımızı saklayalım. Bu bizim küçük sırrımız olsun. My mother usually goes shopping with me. Annem genellikle benimle alışverişe gider. Annem genelde benimle alışverişe çıkar. I don't recognize the sound. Ben sesi tanımıyorum. Sesi tanıyamadım. How's Tom been treating you? Tom sana nasıl davranıyor? Tom sana nasıl davranıyor? I'll get us some more wine. Bize biraz daha şarap getireyim. Biraz daha şarap getireyim. The murderer was convicted and sentenced to life in prison. Katilin suçu kanıtlandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. Katil suçlu bulundu ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. I will not allow myself to be fooled. Ben aptal yerine konulmama izin vermeyeceğim. Kendimi kandırmama izin vermeyeceğim. Do you really want this? Bunu gerçekten istiyor musun? Bunu gerçekten istiyor musun? They both want to say something. Onların her ikisi de bir şey söylemek istiyor. İkisi de bir şey söylemek istiyor. I tried to cheer her up, but all she wanted was to be alone. Onu neşelendirmeye çalıştım ama tek istediği yalnız kalmaktı. Onu neşelendirmeye çalıştım ama tek istediği yalnız kalmaktı. Tom now knows where Mary lives. Tom şimdi Mary'nin nerede yaşadığını biliyor. Tom artık Mary'nin nerede yaşadığını biliyor. I thought that you already knew. Zaten bildiğini düşünüyordum. Zaten bildiğini sanıyordum. Is that our problem? O bizim sorunumuz mu? Sorunumuz bu mu? Butternut squash is a good source of manganese, potassium, and vitamins A, C, and E. Balkabağı, iyi bir manganez, potasyum ve A, C ve E vitaminleri kaynağıdır. Butternut squash, manganez, potasyum ve A, C ve E vitaminlerinin iyi bir kaynağıdır. A blackboard doesn't have to be black. Bir kara tahta, siyah olmak zorunda değildir. Karatahta siyah olmak zorunda değildir. "What's going on?", asked Mary when she saw Tom crying on the floor. Mary, Tom'un yerde ağlıyor olduğunu görünce "Neler oluyor?" diye sordu. "Neler oluyor?" diye sordu Mary, Tom'u yerde ağlarken görünce sordu. He was afraid to swim. Yüzmekten korkuyordu. Yüzmekten korkuyordu. His dream has finally come true. Hayali sonunda gerçek oldu. Rüyası sonunda gerçek oldu. Peel the orange. Portakalın kabuğunu soyun. Turuncuyu soy. It's not possible to live forever. Sonsuza dek yaşamak mümkün değil. Sonsuza kadar yaşamak mümkün değil. They were injured. Onlar yaralandı. Yaralandılar. We made an appeal for support. Biz destek için temyize gittik. Destek için başvuruda bulunduk. Would you please tell me your name again? Bana ismini tekrar söyler misin? Lütfen adını bir daha söyler misin? Show them your bruise. Onlara çürüğünü göster. Onlara çürüklerini göster. Why didn't you call for help? Neden yardım için aramadın? Neden yardım çağırmadın? There were no witnesses to the crime. Suçla ilgili hiçbir tanık yoktu. Suça tanık olan kimse yoktu. This is our job. Bu bizim işimiz. Bu bizim işimiz. Tom wants to go home. Tom eve gitmek istiyor. Tom eve gitmek istiyor. It's going to be worthless. Bu değersiz olacak. Değersiz olacak. Sami had a very crazy mother. Sami'nin çok çılgın bir annesi vardı. Sami'nin deli bir annesi vardı. They both smile. Onların ikisi de gülümsüyor. İkisi de gülümser. He did not expect to live so long. O kadar uzun yaşamayı beklemiyordu. Bu kadar uzun yaşamayı beklemiyordu. I got everything I asked for. İstediğim her şeyi aldım. İstediğim her şeyi aldım. He came over to my house. O, benim eve uğradı. Evime geldi. Tom sat next to Mary on the bus. Tom otobüste Mary'nin yanına oturdu. Tom otobüste Mary'nin yanına oturdu. Someone let me know when this nightmare is over. Bu kâbus bittiğinde birisi bana bildirsin. Bu kabus bittiğinde biri bana haber versin. Prepare yourself. Kendini hazırla. Kendini hazırla. Did she go to that concert? O konsere gitti mi? Konsere gitti mi? All of us were excited with the result of the experiment. Hepimiz deneyin sonuçlarıyla heyecanlandık. Deneyin sonucu hepimizi heyecanlandırdı. Tom walked into his apartment. Tom apartmanının içine yürüdü. Tom evine girdi. First, there's something I'd like to show you. Önce, sana göstermek istediğim bir şey var. Öncelikle, sana göstermek istediğim bir şey var. The story of Edward Snowden has reminded us once again that even the walls have ears. Edward Snowden'in hikayesi bize duvarların bile kulaklarının olduğunu bir kez daha hatırlattı. Edward Snowden'ın hikayesi bize bir kez daha duvarların bile kulakları olduğunu hatırlattı. I should've told her no. Ona hayır demeliydim. Ona hayır demeliydim. It's dark in here. Burası karanlık. Burası karanlık. We waited a little longer. Biz biraz daha bekledik. Biraz daha bekledik. When he had no money, he couldn't buy any bread. Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı. Parası olmadığı zaman ekmek alamazdı. I have a short-sleeved shirt. Benim kısa kollu bir gömleğim var. Kısa kollu bir gömleğim var. After returning from war, many soldiers show signs of post-traumatic stress syndrome. Savaştan döndükten sonra birçok asker travma sonrası stres sendromu belirtileri gösteriyor. Savaştan döndükten sonra birçok asker travma sonrası stres sendromu belirtileri gösterir. Tom is a class act. Tom etkileyici bir kimse. Tom klas bir oyuncu. I thought you might change your mind. Fikrini değiştirebileceğini düşündüm. Fikrini değiştirebileceğini düşündüm. Tom loves talking about music. Tom müzik hakkında konuşmayı sever. Tom müzik hakkında konuşmayı sever. Tom is in the building. Tom binada. Tom binada. Tom said he thought Mary was downstairs. Tom Mary'nin alt katta olduğunu düşündüğünü söyledi. Tom, Mary'nin aşağıda olduğunu düşündüğünü söyledi. She called him every bad name she knew. O, ona ağzına geleni geleni söyledi. Ona bildiği her türlü kötü ismi söyledi. You're tidy. Sen düzenlisin. Çok düzenlisin. I just arrived yesterday. Ben sadece dün geldim. Daha dün geldim. I'm hoping to do just that. Sadece onu yapmayı umuyorum. Sadece bunu yapmayı umuyorum. I get off work at 2:30. Saat 2.30'da işten ayrılırım. İşten 2:30'da çıkıyorum. A great variety of plants and animals live in the tropical rain forest. Çok çeşitli bitkiler ve hayvanlar tropikal yağmur ormanlarında yaşıyor. Tropikal yağmur ormanlarında çok çeşitli bitki ve hayvanlar yaşamaktadır. Ask a silly question and you'll get a silly answer. Aptalca bir soru sorarsan aptalca bir cevap alırsın. Aptalca bir soru sorarsan aptalca bir cevap alırsın. Tom knows that I'll call you. Tom seni arayacağımı biliyor. Tom seni arayacağımı biliyor. I destroyed everything. Her şeyi yok ettim. Her şeyi yok ettim. What if I get caught? Ya yakalanırsam? Ya yakalanırsam? I don't want you to see my daughter anymore. Artık kızımı görmeni istemiyorum. Artık kızımı görmeni istemiyorum. Specifications and price are subject to change. Teknik özellikler ve fiyat değişebilir. Belirtiler ve fiyatlar değişmeye tabidir. I want to hear you play the piano. Piyano çalışını duymak istiyorum. Piyano çaldığını duymak istiyorum. Tom got a flat tyre on an isolated country road and had no idea how to change it. Tom'un ıssız bir taşra yolunda patlak bir lastiği var ve onu nasıl değiştireceği konusunda bir fikri yok. Tom'un ıssız bir yolda lastiği patladı ve nasıl değiştireceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Tom just messed up. Tom az önce ortalığı karıştırdı. Tom her şeyi berbat etti. Tom says he isn't ready to do that. Tom, bunu yapmaya hazır olmadığını söylüyor. Tom buna hazır olmadığını söylüyor. I saw Tom. He was with another woman. Tom'u gördüm. Başka bir kadınla beraberdi. Tom'u gördüm, başka bir kadınlaydı. Fish live in the water. Balıklar suda yaşar. Balıklar suda yaşar. She gambled the money. Parayı riske attı. Parayı kumara yatırdı. Tom is the only boy Mary has ever gone out with. Mary'nin şimdiye kadar çıktığı tek erkek Tom'dur. Tom, Mary'nin çıktığı tek erkek. The train was just on the point of starting when I got to the station. İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi. Tren istasyona vardığımda başlamak üzereydi. The band is excellent. Grup mükemmel. Grup mükemmel. I wasn't aware Tom was in the room. Tom'un odada olduğunu fark etmemiştim. Tom'un odada olduğunu bilmiyordum. Is this what you wanted me to buy? Satın almamı istediğin şey bu mu? Almamı istediğin şey bu muydu? Sami will probably always remember that. Sami onu muhtemelen her zaman hatırlayacaktır. Sami muhtemelen bunu her zaman hatırlayacaktır. Everything was about to change. Her şey değişmek üzereydi. Her şey değişmek üzereydi. The man on the porch looked like Tom. Sundurmadaki adam Tom'a benziyordu. Verandadaki adam Tom'a benziyordu. Don't forget to put a stamp on your letter. Mektubuna bir pul yapıştırmayı unutma. Mektubuna damga basmayı unutma. I'm speaking with my student. Öğrencimle konuşuyorum. Öğrencimle konuşuyorum. Some of the essays are very interesting. Denemelerden bazıları çok ilginç. Bazı kompozisyonlar çok ilginç. We don't know where they are now. Onların şimdi nerede olduklarını bilmiyoruz. Şu anda nerede olduklarını bilmiyoruz. Layla died in prison of a heat attack. Leyla kalp krizi nedeniyle cezaevinde öldü. Layla bir sıcak saldırı sonucu hapishanede öldü. I did Tom a favor. Tom'a bir iyilik yaptım. Tom'a bir iyilik yaptım. I'll do that later. Onu daha sonra yapacağım. Bunu sonra yaparım. If only she could see you now. Keşke o seni şimdi görebilse. Keşke seni şimdi görebilseydi. Tom is confused. Tom'un kafası karıştı. Tom'un kafası karışık. Your behaviour was shameful. Senin davranışın ayıptı. Davranışların utanç vericiydi. I'm very sexy. Çok seksiyim. Çok seksiyim. I'm honored to work with her. Onunla birlikte çalışmaktan onur duyuyorum. Onunla çalışmaktan onur duyuyorum. Tom found the note that Mary had left for him. Tom Mary'nin onun için bıraktığı notu buldu. Tom, Mary'nin kendisine bıraktığı notu buldu. Tom was about to be killed, but he didn't know it. Tom öldürülmek üzereydi ama o bunu bilmiyordu. Tom öldürülmek üzereydi ama bunu bilmiyordu. The simpsons are a popular tv show. Simpsonlar popüler bir televizyon dizisidir. Simpsonlar popüler bir televizyon programıdır. Teach me how to fold a paper crane. I forgot how to fold it. Bana bir kağıt vinci nasıl katlayacağını öğret. Onu nasıl katlayacağımı unuttum. Bana kağıt vinç katlamayı öğret. I didn't see anyone catch any fish. Kimsenin herhangi bir balık yakaladığını görmedim. Kimsenin balık tuttuğunu görmedim. Everyone was looking at Tom curiously. Herkes merakla Tom'a bakıyordu. Herkes merakla Tom'a bakıyordu. I have to go back for them. Ben onlar için geri dönmek zorundayım. Onlar için geri dönmeliyim. Spanish is her mother tongue. İspanyolca onun ana dilidir. İspanyolca onun ana dilidir. I won't be defeated. Ben yenilmeyeceğim. Yenilmeyeceğim. Tom looked around, but he couldn't see anything. Tom etrafına baktı, ancak hiçbir şey göremedi. Tom etrafa baktı ama hiçbir şey göremedi. You seem to be afraid of Tom. Sen Tom'dan korkuyor görünüyorsun. Tom'dan korkuyor gibisin. Tom is going to have to do that sooner or later. Tom er ya da geç onu yapmak zorunda olacak. Tom er ya da geç bunu yapmak zorunda kalacak. The sea looks calm and smooth. Deniz sakin ve yumuşak görünüyor. Deniz sakin ve pürüzsüz görünüyor. Tom is wearing a new suit. Tom yeni bir takım elbise giyiyor. Tom yeni bir takım giyiyor. When do you want to meet Tom? Neden Tom'la buluşmamı istiyorsun? Tom'la ne zaman tanışmak istiyorsun? Tom isn't able to do what we asked. Tom istediğimiz şeyi yapamıyor. Tom istediğimiz şeyi yapamıyor. Tom has a driver's license. Tom'un bir ehliyeti var. Tom'un ehliyeti var. You smell nice. Güzel kokuyorsun. Güzel kokuyorsun. You will have to join the project. Projeye katılmak zorunda kalacaksın. Projeye katılmak zorundasın. I am the one who knocks. Kapıyı tıklayanım ben! Kapıyı çalan benim. Do you think those are real? Onların gerçek olduğunu mu düşünüyorsun? Sence bunlar gerçek mi? Tom went on a fishing trip. Tom bir balık tutma yolculuğuna gitti. Tom balık tutmaya gitti. The more you study, the more you discover your ignorance. Ne kadar çok öğrenirsen, o kadar çok cehaletini anlarsın. Ne kadar çok çalışırsan, cehaletini o kadar çok keşfedersin. You can have as much time as you need. İhtiyacınız olduğu kadar çok zaman alabilirsiniz. İstediğin kadar zamanın olabilir. He drives a pickup truck. O bir pikap kullanıyor. Kamyonet kullanıyor. Tom was reluctant to talk about it. Tom bu konuda konuşmak için isteksizdi. Tom bu konuda konuşmak istemiyordu. Knock it off, will you? Kes şunu artık, ne dersin? Keser misin şunu? Try to control yourself. Kendinizi kontrol etmeye çalışın. Kendini kontrol etmeye çalış. He's the father of the bride. O gelinin babasıdır. Gelinin babasıdır. It took us a long time to decide where to go. Nereye gideceğimize karar vermemiz uzun zaman aldı. Nereye gideceğimize karar vermek uzun zamanımızı aldı. I'll talk to her tomorrow. Yarın onunla konuşacağım. Onunla yarın konuşurum. Boston has a subway. Boston'un bir metrosu vardır. Boston'un metrosu var. Tom's handwriting is hard to read. Tom'un el yazısını okumak zordur. Tom'un el yazısını okumak zor. Tom was glad when Mary offered to help him in the garden. Mary ona bahçede yardım etmeyi teklif ettiğinde Tom memnun oldu. Mary bahçede ona yardım etmeyi teklif ettiğinde Tom çok sevindi. Tom walked toward Mary. Tom Mary'ye doğru yürüdü. Tom Mary'ye doğru yürüdü. Zeke Choi's spine was shattered by an assassin's bullet. Zeke Choi'nin omurgası bir suikastçının kurşunuyla paramparça edildi. Zeke Choi'nin omurgası bir suikastçinin kurşunuyla parçalandı. Well, I have to go now. Eh, artık gitmek zorundayım. Şimdi gitmem gerek. Should I opt for nitrite-free foods? Nitrit içermeyen gıdaları tercih etmeli miyim? Nitritesiz yemek mi tercih edeyim? Will you lend me your dictionary? Bana sözlüğünü ödünç verir misin? Sözlüğünü ödünç verir misin? He works as a busboy. O, bir komi olarak çalışmaktadır. Komi olarak çalışıyor. I thought you said you hated that. Ondan nefret ettiğini söylediği sanıyordum. Bundan nefret ettiğini söylemiştin. Tom looks like a tired old man. Tom yorgun yaşlı bir adam gibi görünüyor. Tom yorgun yaşlı bir adama benziyor. She kissed me without saying a word. O bir kelime söylemeden beni öptü. Tek kelime etmeden beni öptü. I went to bed after I came home. Eve geldikten sonra yatmaya gittim. Eve geldikten sonra yattım. There's fruit and meat in this market. Bu markette meyve ve et var. Bu pazarda meyve ve et var. I looked all over the house for that letter. Bu mektup için evin her yerini aradım. O mektubu bulmak için her yere baktım. Was that not clear? O belli değil miydi? Yeterince açık değil miydi? I got tired of waiting for Tom, so I left. Tom'u beklemekten sıkıldım, bu nedenle ayrıldım. Tom'u beklemekten yoruldum ve oradan ayrıldım. It wasn't easy for him to keep his promise. Onun için sözünü tutmak kolay değildi. Sözünü tutmak onun için kolay değildi. Tom told me he didn't have much time. Tom bana çok zamanı olmadığını söyledi. Tom fazla zamanı olmadığını söyledi. We're hoping that you'll support us. Bizi destekleyeceğinizi umuyoruz. Bizi destekleyeceğini umuyoruz. Tom doesn't need to go. Tom'un gitmesine gerek yok. Tom'un gitmesi gerekmiyor. I found a very good drug for nettle rash. Kurdeşen için çok iyi bir ilaç buldum. Isırgan kızarıklığı için çok iyi bir ilaç buldum. He made a desk and two benches for us. Bizim için bir masa ve iki bank yaptı. Bizim için bir masa ve iki bank yaptı. Do you really have enough money to buy this? Bunu almak için gerçekten yeterli paranız var mı? Bunu alacak kadar paran var mı? We can open the window. Pencereyi açabiliriz. Pencereyi açabiliriz. Today, I got up very early. Bugün çok erken kalktım. Bugün çok erken kalktım. This is the right answer. Bu doğru cevap. Doğru cevap bu. I think we forgot someone. Sanırım birini unuttuk. Sanırım birini unuttuk. We don't know what caused the fire. Yangına neyin sebep olduğunu bilmiyoruz. Yangına neyin sebep olduğunu bilmiyoruz. Charles has to go to the hospital. Charles hastaneye gitmek zorunda. Charles'ın hastaneye gitmesi gerekiyor. She is talking. O, konuşuyor. Konuşuyor. Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections. Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir. Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez, aksine kusurların ötesine bakmaya karar vermişsin. Tom and John punched each other. Tom, John'la yumruklaştı. Tom ve John birbirlerini yumrukladılar. As everyone knows, he is a genius. O herkesin bildiği gibi, o bir dahidir. Herkesin bildiği gibi, o bir dahi. Is it true that Tom wasn't able to help Mary? Tom'un Mary'ye yardım edemediği doğru mu? Tom'un Mary'e yardım edemediği doğru mu? Bring all your money. Bütün paranı getir. Bütün paranı getir. Tom was involved in a terrible accident. Tom korkunç bir kazaya karıştı. Tom korkunç bir kaza geçirdi. I should probably help Tom. Muhtemelen Tom'a yardım etmeliyim. Tom'a yardım etmeliyim. Don't you want to know who I gave that to? Onu kime verdiğimi bilmek istemiyor musun? Bunu kime verdiğimi bilmek istemiyor musun? She denied that she's my mother. O, annem olduğunu reddetti. Annem olduğunu inkar etti. How unlucky I am! Ben ne kadar şanssızım! Ne kadar şanssızım! Did you know Tom used to work in Boston? Tom'un eskiden Boston'da çalıştığını biliyor muydun? Tom'un Boston'da çalıştığını biliyor muydun? Tom helps anybody who asks him. Tom isteyen herkese yardımcı olur. Tom ona soran herkese yardım eder. Do you really think that Tom had nothing to do with what happened? Gerçekten Tom'un olanlarla ilgili yapacak bir şeyi olmadığını mı düşünüyorsun? Gerçekten Tom'un olanlarla bir ilgisi olmadığını mı düşünüyorsun? Please don't let Tom ride my bicycle. Lütfen Tom'un bisikletime binmesine izin verme. Lütfen Tom'un bisikletime binmesine izin verme. Tom never expected that Mary would fall in love with John. Tom Mary'nin John'a aşık olacağını hiç beklemiyordu. Tom, Mary'nin John'a aşık olacağını hiç beklemiyordu. I'll let you go. Gitmene izin vereceğim. Gitmene izin vereceğim. I didn't enjoy my last job. That's why I quit. Son işimden hoşlanmadım. Bu yüzden ayrıldım. Son işimden memnun kalmadım, bu yüzden bıraktım. You're obviously too young to drink. Belli ki içki içmek için fazla gençsin. Belli ki içmek için çok gençsin. I promise I won't forget. Unutmayacağıma söz veriyorum. Unutmayacağıma söz veriyorum. You're a bodybuilder, aren't you? Sen bir vücut geliştiricisisin, değil mi? Sen bir vücut geliştiricisin, değil mi? Horses are animals. Atlar hayvandır. Atlar hayvandır. Do you have a problem with him? Onunla ilgili bir sorunun var mı? Onunla bir sorunun mu var? Akira plays tennis well. Akira güzel tenis oynar. Akira iyi tenis oynar. Blood consists of erythrocytes, leukocytes, platelets, and plasma. Kan eritrositler, lökositler, trombositler ve plazmadan oluşur. Kan eritrosit, lökosit, trombosit ve plazmadan oluşur. How often can you do that? Bunu ne sıklıkla yapabilirsin? Bunu ne sıklıkta yapabilirsin? The minister was obliged to resign from the Cabinet. Bakan, kabineden istifa etmek zorunda kaldı. Bakan kabineden istifa etmekle yükümlüydü. I didn't feel like buying a car. Canım bir araba almak istemiyordu. Araba almak istemedim. You study at that school? O okulda mı okuyorsun? O okulda mı okuyorsun? The mayor's daughter has been kidnapped. Belediye başkanının kızı kaçırıldı. Belediye başkanının kızı kaçırıldı. Tom wanted to hang out with Mary. Tom Mary ile takılmak istedi. Tom Mary ile takılmak istedi. For a girl of her age, Mary expresses very clever, remarkable thoughts. Onun yaşındaki bir kız için, Mary çok zeki, dikkat çekici düşünceler ifade eder. Onun yaşındaki bir kız için Mary çok zekice, dikkat çekici düşünceleri dile getirir. This thing is not a bear. It is the corpse of a bear. Bu şey bir ayı değil. O ölü bir ayı. Bu şey bir ayı değil, bir ayının cesedi. We suggested that she should make up for the loss. Biz onun kaybı telafi etmesi gerektiğini önerdik. Kaybını telafi etmesini önerdik. He is two inches taller than I am. O, benden iki inç daha uzundur. Benden 5 cm daha uzun. She has already gone to school. Okula zaten gitti o. Zaten okula gitti. I think you'd like it in Boston. Bence Boston'da olmak hoşuna gider. Bence Boston'u seversin. Tom wants to improve himself. Tom kendini geliştirmek istiyor. Tom kendini geliştirmek istiyor. Let's speak English. İngilizce konuşalım. İngilizce konuşalım. I walked an entire ten miles. Ben tam on mil yürüdüm. On mil yürüdüm. We're just about ready to go. Biz sadece neredeyse gitmeye hazırız. Gitmek üzereyiz. I often fell, but I never gave up. Sık sık düştüm ama asla vazgeçmedim. Sık sık düşerdim ama asla vazgeçmedim. I just wish it wasn't so expensive. Keşke o bu kadar pahalı olmasa. Keşke bu kadar pahalı olmasaydı. Tom wanted to get his tattoo removed. Tom dövmesini kaldırmak istedi. Tom dövmesini aldırmak istedi. If you drive a car like that, you'll end up in the hospital. Eğer bir arabayı öyle sürersen hastaneyi boylarsın. Böyle bir araba kullanırsan sonun hastanede olur. Tom eventually became a doctor. Tom sonunda bir doktor oldu. Tom sonunda doktor oldu. You don't need to be here. Senin burada olmana gerek yok. Burada olmana gerek yok. Why would I do all that? Tüm bunları neden yapayım ki? Bunları neden yapayım ki? I kept this for you. Bunu senin için tuttum. Bunu senin için sakladım. Would you like me to show you how to do that? Onu nasıl yapacağını sana göstermemi ister misin? Nasıl yapılacağını göstermemi ister misin? It's no use trying to persuade her. Onu ikna etmeye çalışmanın yararı yok. Onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok. He was educated by her grandfather. Büyük babası tarafından eğitilmiştir. Büyükbabası tarafından eğitildi. What time do the shops open? Dükkanlar kaçta açılıyor? Dükkanlar ne zaman açılıyor? Why didn't he come to the party? O, niçin partiye gelmedi? Neden partiye gelmedi? Once you start, you will never stop. Bir defa başlayınca, asla durmayacaksın. Bir kere başladın mı, asla durmayacaksın. This site is ideal for our house. Bu yer bizim ev için idealdir. Bu site evimiz için ideal. Some of the keys on the piano are broken. Piyanonun bazı tuşları kırılmış. Piyanodaki bazı anahtarlar kırılmış. Why did I do that? Onu niçin yaptım? Bunu neden yaptım? Tom wasn't at work. Tom iş yerinde değildi. Tom işte değildi. I was unimpressed. Ben etkilenmiş değildim. Hiç etkilenmedim. I have a lot of activities which take up my time. Bir sürü zamanımı alan eylemlerim var. Zamanımı alan bir sürü aktivitem var. I have to make a note of that. Onu not etmek zorundayım. Bunu not etmeliyim. All her motions were graceful. Onun tüm hareketleri zarifti. Tüm talepleri zarifti. I'm not excited about it. Ben bunun hakkında heyecanlı değilim. Bu konuda heyecanlı değilim. He was electrocuted while playing the electric harp. Elektrikli arp çalarken, o elektrik çarpmasından öldü. Elektrikli arp çalarken elektrik çarptı. You should write a song about that. Onun hakkında bir şarkı yazmalısın. Bu konuda bir şarkı yazmalısın. The gunfire was getting worse, so we ran down to our cellar. Silah ateşi kötüleşiyordu bu yüzden aşağıya mahzene koştuk. Silah sesleri gittikçe kötüleşiyordu, biz de mahzene doğru koştuk. Tom speaks French, doesn't he? Tom Fransızca konuşur, değil mi? Tom Fransızca biliyor, değil mi? Tom held out his hand. Tom elini uzattı. Tom elini uzattı. Be polite to everyone. Herkese karşı nazik ol. Herkese karşı nazik ol. Do you think anyone would care if I did that? Bunu yapsam kimsenin umurunda olacağını mı düşünüyorsun? Sence bunu yaparsam kimse umursar mı? I listened. Dinledim. Dinledim. Don't touch it. Leave it as it is. Dokunma. Olduğu gibi bırak. Dokunma, bırak olduğu gibi kalsın. He plugged in the radio. O, radyonun fişini taktı. Telsizi fişe taktı. Tom just turned thirty years old. Tom sadece otuz yaşına girdi. Tom 30 yaşına yeni girdi. Tom broke up with Mary last week. Tom geçen hafta Mary'den ayrıldı. Tom geçen hafta Mary'den ayrıldı. Everything will be all right now. Şimdi her şey iyi olacak. Her şey yoluna girecek. I don't enjoy skiing. Ben kayak yapmaktan zevk almıyorum. Kayaktan hoşlanmam. Nobody wanted to come to my country. Kimse ülkeme gelmek istemedi. Kimse benim ülkeme gelmek istemedi. Layla's face dropped. Leyla'nın yüzü asıldı. Layla'nın yüzü düştü. Why is dad in the kitchen? Baba niçin mutfakta? Babam neden mutfakta? How did you become so rich? Nasıl bu kadar zengin oldunuz? Nasıl bu kadar zengin oldun? You need to stay where you are. Olduğun yerde kalmalısın. Olduğun yerde kal. Tom's feet stink. Tom'un ayakları pis kokuyor. Tom'un ayakları kokuyor. I don't think this movie is interesting. Bu filmin ilginç olduğunu düşünmüyorum. Bu filmin ilginç olduğunu sanmıyorum. She was steaming with anger. O öfkelendi. Öfkeden kuduruyordu. We both know this isn't real. Bunun gerçek olmadığını ikimiz de biliyoruz. Bunun gerçek olmadığını ikimiz de biliyoruz. I'm not sure I really want that. Bunu gerçekten istediğimden emin değilim. Bunu gerçekten istediğimden emin değilim. I don't have enough time to eat. Yemek yemek için yeterli zamanım yok. Yemek için yeterli zamanım yok. He's married to my cousin. O benim kuzenimle evli. Kuzenimle evli. Last night I saw Pulp Fiction. Dün gece Pulp Fiction'ı gördüm. Dün gece Pulp Fiction'ı gördüm. When was the last time you ate spinach? En son ne zaman ıspanak yedin? En son ne zaman ıspanak yedin? Come on. We don't have all day. Hadi. bütün gün seni bekleyemeyiz. Hadi ama, bütün gün bekleyemeyiz. Tom bought his camera at this store about three months ago. Tom kamerasını yaklaşık üç ay önce bu mağazada satın aldı. Tom üç ay önce kamerasını bu dükkandan almış. Tom waited for Mary to say more, but she didn't. Tom, Mary'nin daha fazla söylemesini bekledi ama o söylemedi. Tom, Mary'nin daha fazlasını söylemesini bekledi ama söylemedi. Tom could no longer hide his fear. Tom artık korkusunu saklayamadı. Tom artık korkusunu saklayamıyordu. Sing a song with me. Benimle birlikte bir şarkı söyle. Benimle bir şarkı söyle. I was able to pass the test. Ben testi geçebildim. Testi geçebildim. I have nothing to say on this matter. Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok. Bu konuda söyleyecek bir şeyim yok. You can't stand it, can you? Buna katlanamazsın, değil mi? Dayanamıyorsun, değil mi? Tom is actually a very good cook. Tom aslında çok iyi bir aşçı. Tom aslında çok iyi bir aşçıdır. I'm happy that I was able to do that for you. Bunu senin için yapabildiğime sevindim. Bunu senin için yapabildiğim için mutluyum. Nobody said anything. Hiç kimse bir şey söylemedi. Kimse bir şey demedi. Tom knocked on the door, but nobody answered. Tom kapıyı çaldı ama kimse cevap vermedi. Tom kapıyı çaldı ama kimse açmadı. I've been singing a lot of folk songs recently. Son zamanlarda birçok halk şarkısı söylüyorum. Son zamanlarda bir sürü halk şarkısı söylüyorum. Tom seems to be disorganized. Tom dağınık gibi görünüyor. Tom dağınık görünüyor. "I really do," replied the little black rabbit. "Ben gerçekten yaparım, " küçük siyah tavşan cevap verdi. "Gerçekten istiyorum," diye yanıtladı küçük siyah tavşan. Did Marika encourage you to learn Finnish? Marika seni Fince öğrenmen için destekledi mi? Marika seni Fince öğrenmeye teşvik etti mi? They're all hungry. Hepsi aç. Hepsi aç. This room is my bedroom, and the other one is my office. Bu oda benim yatak odam, diğeri benim ofisim. Bu oda benim yatak odam, diğeri de benim ofisim. What's your lucky number? Senin şanslı sayın nedir? Şanslı numaran ne? Tom made rice. Tom pilav yaptı. Tom pirinç yaptı. Tom is going to need some more money. Tom'un biraz daha paraya ihtiyacı olacak. Tom'un biraz daha paraya ihtiyacı olacak. I'm checking for laser beam alarm triggers. Lazer ışını alarm tetikleyicilerini kontrol ediyorum. Lazer ışın alarmı tetikleyicilerini kontrol ediyorum. Who's not wearing gloves? Kim eldiven takmıyor? Eldiven giymeyen var mı? I still go to Boston every summer. Hâlâ her yaz Boston'a gideceğim. Hala her yaz Boston'a gidiyorum. We made some stupid mistakes. Biz bazı aptalca hatalar yaptık. Bazı aptalca hatalar yaptık. Let's go to the toy store. Hadi oyuncak mağazasına gidelim. Oyuncakçıya gidelim. December 24th is Christmas Eve. 24 Aralık Noel arefesidir. 24 Aralık Noel arifesi. Tom hasn't yet stopped doing that. Tom bunu yapmayı henüz bırakmadı. Tom bunu yapmayı henüz bırakmadı. The square of 5 is 25. 5'in karesi 25'tir. 5'in karesi 25'tir. I think you've got me confused with somebody else. Sanırım beni başka biriyle karıştırdın. Sanırım beni başkasıyla karıştırdın. Yesterday night, I was almost bitten to death by the laboratory mosquitoes. Dün gece kobay sivrisinekler tarafından öldüresiye ısırıldım. Dün gece, laboratuvar sivrisinekleri tarafından neredeyse ısırılarak öldürülüyordum. Tom is going to be tough to beat. Tom yenmek için sert olacak. Tom'u yenmek zor olacak. Tom dropped to his knees. Tom dizlerinin üstüne düştü. Tom dizlerinin üzerine çöktü. That's not what Tom says. Tom'un söylediği bu değil. Tom öyle demiyor. I want you to be with me. Benimle olmanı istiyorum. Benimle olmanı istiyorum. Mery is the laziest person in his class. Mery sınıfında en tembel kişidir. Mery sınıfının en tembel insanıdır. Things have been going great. İşler güzel geçiyor. Her şey harika gidiyor. Layla was still recovering. Leyla hala iyileşiyordu. Layla hala iyileşiyordu. There are only books on the shelf. Rafta sadece kitaplar var. Rafta sadece kitaplar var. That method didn't seem very effective. O yöntem çok etkili gözükmüyordu. Bu yöntem pek etkili görünmedi. We saw Mac make a fantastic shot. Mac'in harika bir vuruş yaptığını gördük Mac'in harika bir atış yaptığını gördük. I'm planning to move back to Boston next year. Gelecek yıl Boston'a geri taşınmayı planlıyorum. Seneye Boston'a taşınmayı planlıyorum. What is a haiku? Haiku nedir? Haiku nedir? I never realized how much Tom wanted to go to Boston. Tom'un Boston'a ne kadar çok gitmek istediğini hiç fark etmedim. Tom'un Boston'a gitmeyi ne kadar çok istediğini hiç fark etmemiştim. Wouldn't you like to get some fresh air? Biraz temiz hava almak istemez misiniz? Biraz temiz hava almak istemez misin? I'm pretty sure that's Tom. Onun Tom olduğundan oldukça eminim. Tom olduğuna eminim. The open-air concert was cancelled because of the rain. Açık hava konseri yağmur yüzünden iptal oldu. Açık hava konseri yağmur nedeniyle iptal edildi. Did you already eat at home? Zaten evde yemek yedin mi? Evde mi yedin? Tom and Mary shook hands. Tom ve Mary tokalaştı. Tom ve Mary el sıkıştılar. Every man must eat and drink. Her insan yemeli ve içmelidir. Her erkek yiyip içmeli. Sami was teaching the Quran. Sami Kuran dersi veriyordu. Sami Kur'an öğretiyordu. I asked her a few questions. Ona birkaç soru sordum. Ona birkaç soru sordum. The old method proved to be best after all. Eski metot sonunda en iyi olduğunu kanıtladı. Her şeye rağmen eski yöntemin en iyisi olduğu kanıtlandı. Tom jumped out of bed. Tom yataktan fırladı. Tom yataktan fırladı. Tom wants to be a veterinarian. Tom bir veteriner olmak istiyor. Tom veteriner olmak istiyor. I can neither read French nor speak it. Fransızcayı ne okuyabilirim ne de konuşabilirim. Ne Fransızca okuyabiliyorum ne de konuşabiliyorum. Tom gets up early and so do I. Tom erken kalkar ve ben de. Tom erken kalkar, ben de. "Where have you been?" "I have been to the station to see a friend off." "Neredeydin?" "Bir arkadaşı yolcu etmek için istasyondaydım." "Neredeydin?" "Bir arkadaşımı uğurlamak için istasyona gittim." Tom said that Mary wouldn't help him. Tom, Mary'nin ona yardım etmeyeceğini söyledi. Tom, Mary'nin ona yardım etmeyeceğini söyledi. I would like to discuss about the price with you. Seninle fiyat hakkında konuşmak istiyorum. Seninle fiyat hakkında konuşmak istiyorum. Did Tom tell you we were leaving tomorrow? Tom sana yarın gideceğimizi söyledi mi? Tom yarın gideceğimizi söyledi mi? You're famous now. Artık ünlüsün. Artık ünlüsün. Tom wouldn't like it if he knew Mary and John were dating. Eğer Tom Mary ve John'un çıktığını bilseydi bundan hoşlanmazdı. Mary ve John'un çıktığını bilse Tom'un hoşuna gitmezdi. I'm not here to fight. Dövüşmek için burada değilim. Buraya kavga etmeye gelmedim. If you invite him, he may come. Onu davet edersen gelebilir. Onu davet edersen, gelebilir. I've received it, too. Ben de aldım. Ben de aldım. It turned out to be a lovely day. Onun güzel bir gün olduğu ortaya çıktı. Çok güzel bir gün oldu. They're beautiful. Onlar güzel. Çok güzeller. I want something more. Bir şey daha istiyorum. Daha fazlasını istiyorum. How did Tom get it? Tom onu nasıl aldı? Tom bunu nasıl aldı? He was told by his doctor to remain in bed. Doktoru tarafından yataktan çıkmaması söylendi. Doktoru tarafından yatakta kalması söylendi. Who invented dynamite? Dinamiti kim icat etti? Dinamiti kim icat etti? Tom didn't seem to be happy. Tom mutlu görünmüyordu. Tom mutlu görünmüyordu. The tourist office is open from nine o'clock to one o'clock. Turizm bürosu, saat dokuzdan saat bire kadar açıktır. Turizm ofisi saat dokuzdan bire kadar açıktır. I helped Tom get back on his feet. Tom'un yeniden ayaklarının üstünde durmasına yardım ettim. Tom'un ayağa kalkmasına yardım ettim. I would rather stay at home than go to the movies. Sinemaya gitmektense evde kalmayı tercih ederim. Sinemaya gitmektense evde kalmayı tercih ederim. Nobody could answer my questions. Kimse benim sorularıma cevap veremedi. Kimse sorularıma cevap veremezdi. Have you decided on where you're going to do that? Bunu nerede yapacağına karar verdin mi? Bunu nerede yapacağına karar verdin mi? We don't have much time. Let's hurry. Fazla zamanımız yok, acele edelim. Fazla zamanımız yok, acele edelim. We must keep on fighting. Biz mücadeleye devam etmeliyiz. Savaşmaya devam etmeliyiz. I'm sure Tom regrets it now. Tom'un şimdi bundan pişman olduğunu biliyorum. Tom'un şimdi pişman olduğuna eminim. When we started out designing web pages, we were the only ones doing it in this part of the country. Web sayfalarını tasarlamaya başladığımızda, ülkenin bu kısmında onu yapan tek insanlar bizdik. Web sayfaları tasarlamaya başladığımızda, ülkenin bu bölgesinde bunu yapan sadece bizdik. Dan overheard Linda's conversation with her lover. Dan Linda'nın sevgilisi ile konuşmasına kulak misafiri oldu. Dan, Linda'nın sevgilisiyle olan konuşmasına kulak misafiri oldu. What country is this? Bu hangi ülke? Burası hangi ülke? Aren't you going to go anywhere this summer? Bu yaz herhangi bir yere gitmeyecek misin? Bu yaz bir yere gitmeyecek misin? Tom was an accident waiting to happen. Tom olacağını bekleyen bir kazaydı. Tom olmasını bekleyen bir kazaydı. I don't know what I think. Ne düşündüğümü bilmiyorum. Ne düşündüğümü bilmiyorum. I hope Tom is safe. Umarım Tom güvendedir. Umarım Tom güvendedir. If I gave you three hundred dollars, what would you spend it on? Eğer sana üç yüz dolar verirsem, ne üzerine harcarsın? Sana üç yüz dolar versem neye harcardın? I found my high school yearbook. Lise yıllığımı buldum. Lise yıllığımı buldum. Tom's very effusive. Tom çok coşkuludur. Tom çok etkileyicidir. She looked at me and said "Hi!" Bana bakıp, "Selam!" dedi. Bana baktı ve "Merhaba!" dedi. That sounds too complicated. O çok karmaşık görünüyor. Kulağa çok karmaşık geliyor. What could Tom mean? Tom ne demek istedi? Tom ne demek istiyor olabilir? I suddenly thought of my dead mother. Aniden, ölen annemi düşündüm. Birden ölü annemi düşündüm. The people were in a line to get the signature of the president. İnsanlar, Devlet Başkanı'nın imzasını almak için sıraya girdiler. Halk başkanın imzasını almak için sıraya girmişti. Be careful not to offend him. Onu rencide etmemek için dikkatli ol. Onu gücendirmemeye dikkat et. It's a small problem. O küçük bir sorun. Bu küçük bir sorun. I almost believe I could do that. Neredeyse yapabileceğime inanıyorum. Bunu yapabileceğime neredeyse inanıyorum. Please don't go. Don't leave me alone here. Lütfen gitme. Beni burada yalnız bırakma. Lütfen gitme, beni burada yalnız bırakma. It'll be different now. O şimdi farklı olacak. Artık farklı olacak. Tom works with his hands. Tom elleriyle çalışır. Tom elleriyle çalışıyor. This cover doesn't fit. Bu kapak uymuyor. Bu kapak uymuyor. I have an aunt who lives in Australia. Avustralya'da yaşayan bir teyzem var. Avustralya'da yaşayan bir teyzem var. I hope I didn't hurt Tom. Umarım Tom'u incitmedim. Umarım Tom'a zarar vermemişimdir. I should have paid more attention to her feelings. Onun duygularına daha fazla dikkat etmem gerekirdi. Onun duygularına daha fazla dikkat etmeliydim. Where can I make a phone call? Nerede bir telefon görüşmesi yapabilirim. Nerede bir telefon görüşmesi yapabilirim? I want to remain anonymous. Anonim kalmak istiyorum. İsimsiz kalmak istiyorum. I need a good pair of sunglasses. İyi bir çift güneş gözlüğüne ihtiyacım var. İyi bir güneş gözlüğüne ihtiyacım var. Tom and Mary understood each other. Tom ve Mary birbirlerini anladılar. Tom ve Mary birbirlerini anlıyorlardı. Sami started taking my clothes off. Sami kıyafetlerimi çıkartmaya başladı. Sami kıyafetlerimi çıkarmaya başladı. The flowers in the vase are roses. Vazodaki çiçekler güldür. Vazodaki çiçekler gül. Some will be wearing new uniforms next year. Bazıları gelecek yıl yeni üniforma giyiyor olacak. Bazıları gelecek yıl yeni üniformalar giyecek. He came to see you yesterday. O dün seni görmek için geldi. Dün seni görmeye geldi. She washes her skirt. Eteğini yıkıyor. Eteğini yıkıyor. Tom and Mary are both overweight, aren't they? Tom ve Mary ikisi de fazla kilolu, değil mi? Tom ve Mary'nin ikisi de kilolu, değil mi? Look what Tom found in the backyard. Tom'un arka bahçede bulduğu şeye bak. Bak Tom arka bahçede ne bulmuş. Life is sweet. Hayat tatlıdır. Hayat çok güzel. Unfortunately I can't find the lyrics for this song. Ne yazık ki bu şarkının güftesini bulamıyorum. Ne yazık ki bu şarkının sözlerini bulamıyorum. Harold II was the last Anglo-Saxon king of England. Harold II İngiltere'nin son Anglo-Sakson kralıydı. Harold, İngiltere'nin son Anglo-Sakson kralı II. I can't speak Tok Pisin well. Ben iyi Tok Pisin konuşamıyorum. Tok Pisin'le iyi konuşamıyorum. We're working at the moment. Şu anda çalışıyoruz. Şu anda çalışıyoruz. Tom told Mary that John was sick in bed. Tom Mary'ye John'un yatakta hasta olduğunu söyledi. Tom, Mary'ye John'un yatakta hasta olduğunu söyledi. This language sounds beautiful. Bu dil kulağa güzel geliyor. Bu dil kulağa çok güzel geliyor. I'm not used to this heat. Bu ısıya alışık değilim. Bu sıcaklığa alışık değilim. I didn't ignore him. Ben onu gözardı etmedim. Onu görmezden gelmedim. He took the heavy box down from the shelf. O, raftan ağır kutuyu indirdi. Ağır kutuyu raftan indirdi. Would you like to join us for a game of cards? Kart oyunu için bize katılmak ister misiniz? Kağıt oynamak için bize katılmak ister misin? The company is bringing out a new kind of sports car. Şirket piyasaya yeni bir tür spor araba sürüyor. Şirket yeni bir spor araba getiriyor. Meat often gets discounted just before closing time. Et genellikle sadece kapanış saatinden önce iskonto alır. Kapanış saatinden hemen önce et sık sık indirime edilir. She took up his offer. O onun teklifini kabul etti. Teklifini kabul etti. My children live in Paris. Çocuklarım Paris'te yaşıyor. Çocuklarım Paris'te yaşıyor. It won't clear up. Hava açık olmayacak. Hiçbir şey netleşmiyor. Why don't you go play outside? Neden dışarıda oynamaya gitmiyorsun? Neden gidip dışarıda oynamıyorsun? Tom told me that Mary wasn't thirsty. Tom bana Mary'nin susamadığını söyledi. Tom, Mary'nin susamadığını söyledi. What do you want for dinner? Akşam yemeği için ne istersin? Akşam yemeğinde ne istersin? Tom wished to be left alone. Tom yalnız bırakılmak istedi. Tom yalnız kalmak istedi. I'll give that to them. Onu onlara vereceğim. Bunu onlara vereceğim. You're after them. Sen onlardan sonrasın. Sen onların peşindesin. Breaking Bad is my favorite series. Breaking Bad en sevdiğim dizi. Breaking Bad en sevdiğim dizidir. Tom is not a student. Tom bir öğrenci değil. Tom öğrenci değil. Tom put all his eggs in one basket. Tom bütün yumurtalarını bir sepete koydu. Tom bütün yumurtalarını bir sepete koydu. Tom saved himself. Tom kendini kurtardı. Tom kendini kurtardı. We have strawberry and chocolate cookies. Çilekli ve çikolatalı kurabiyelerimiz var. Çilekli ve çikolatalı kurabiyemiz var. Tom wasn't afraid of me. Tom benden korkmadı. Tom benden korkmuyordu. Just step back. Sadece geri çekil. Geri çekil. What did you eat for breakfast? Kahvaltı için ne yedin? Kahvaltıda ne yedin? Good health is conducive to happiness. İyi sağlık, mutluluk için yardımcıdır. Sağlıklı olmak mutluluğa yardımcı olur. We don't even know for sure that Tom was there. Biz bile Tom'un orada olduğunu kesinlikle bilmiyoruz. Tom'un orada olduğundan bile emin değiliz. I can't lend this book to you. Sana bu kitabı ödünç veremem. Bu kitabı sana ödünç veremem. "This is the last time," said Tom. "You always say that," replied Mary. Tom “Bu son kez” dedi. Mary “Sen her zaman öyle dersin” diye yanıtladı . "Bu son," dedi Tom. "Hep böyle söylüyorsun," Mary yanıtladı. I told them what I saw. Onlara ne gördüğümü söyledim. Onlara gördüklerimi anlattım. How did you know what to do? Ne yapacağını nasıl bildin? Ne yapacağını nasıl bildin? He was at work till late at night. Gece geç saatlere kadar işteydi. Gece geç saatlere kadar işteydi. We don't speak the same language. Aynı dili konuşmuyoruz. Aynı dili konuşmuyoruz. Those branches break easily. O dallar kolayca kırılır. O dallar kolayca kırılır. Tom forgot Mary's birthday. Tom, Mary'nin doğum gününü unuttu. Tom, Mary'nin doğum gününü unuttu. You will have to make do with what we have. Sahip olduklarımızla yetinmek zorunda kalacağız. Elimizdekilerle yetinmek zorundasın. Tom's wife keeps him on such a short rope. Tom'un karısı onun özgürlüğünü kısıtlıyordu. Tom'un karısı onu çok kısa bir ipte tutuyor. Tom also has to do that. Tom da onu yapmak zorunda Tom da bunu yapmak zorunda. I was taught English by a foreigner. Bana bir yabancı tarafından İngilizce öğretildi. Bir yabancı bana İngilizce öğretti. I'll be there in a little bit. Birazdan orada olacağım. Birazdan orada olurum. She wore neither shoes nor stockings. O ne ayakkabı ne de çorap giydi. Ne ayakkabı ne de çorap giyiyordu. Be good to everyone who hates you. Senden nefret eden herkese iyi davran. Senden nefret eden herkese iyi davran. He is a professor of English at Leeds. Kendisi Leeds'te İngilizce hocası. Leeds'te İngilizce profesörüdür. It's hard for me to talk to Tom. Tom'la konuşmam zor. Tom'la konuşmak benim için çok zor. He might not be happy. O mutlu olmayabilir. Mutlu olmayabilir. You were flirting with us. Bizimle flört ediyordun. Bizimle flört ediyordun. Tom should be angry. Tom'un öfkeli olması gerekir. Tom kızgın olmalı. That person must be a computer programmer. Şu kişi bir bilgisayar programcısı olmalı. O kişi bir bilgisayar programcısı olmalı. I don't have time to argue with you. Seninle tartışmak için vaktim yok. Seninle tartışacak vaktim yok. The sale ends on Monday. Satış pazartesi günü sona eriyor. Satış pazartesi günü bitiyor. You have to give Tom more time. Tom'a daha fazla zaman vermek zorundasın. Tom'a biraz daha zaman vermelisin. Ask whatever you want to ask. Ne sormak istersen sor. Ne sormak istiyorsan sor. She is anxious to visit Europe. O, Avrupa'yı ziyaret etmek için isteklidir. Avrupa'yı ziyaret etmek için sabırsızlanıyor. He was elected chairman of the committee. Komitenin başkanı seçildi. Komite başkanlığına seçildi. I advised Tom to eat more vegetables. Tom'a daha fazla sebze yemesini önerdim. Tom'a daha fazla sebze yemesini tavsiye ettim. Tom is not as well off as he used to be. Tom eskisi kadar varlıklı değil. Tom eskisi kadar iyi durumda değil. I couldn't say no. Hayır diyemedim. Hayır diyemedim. Tom got in the golf cart. Tom golf arabasına bindi. Tom golf arabasına bindi. Tom is a real character. Tom gerçek bir karakter. Tom gerçek bir karakter. My father won't allow me to keep a dog. Babam benim köpek bakmama izin vermez. Babam köpek sahibi olmama izin vermiyor. I get ear infections all the time. Her zaman kulak enfeksiyonu kapıyorum. Her zaman kulak iltihabı olurum. It's like selling shoes to a shoemaker. Bu, tereciye tere satmak gibi bir şey. Ayakkabıcıya ayakkabı satmak gibi. Tom is really proud of Mary. Tom gerçekten Mary ile gurur duyuyor. Tom, Mary ile gurur duyuyor. He intruded on her privacy. O onun mahremiyetine izinsiz girdi. Onun özel hayatına müdahale etti. Is there a school bus? Bir okul otobüsü var mı? Okul otobüsü var mı? He went out the window. O, pencereden çıktı. Pencereden çıktı. I don't know the Latin language. Latin dilini bilmiyorum. Latince bilmiyorum. What am I doing? Ben ne yapıyorum? Ne yapıyorum ben? This isn't a bad thing. Bu kötü bir şey değil. Bu kötü bir şey değil. Tom told me it would be easy to persuade Mary to go to Boston with us. Tom bana bizimle birlikte Boston'a gitmesi için Mary'yi ikna etmenin kolay olacağını söyledi. Tom, Mary'i Boston'a bizimle gelmesi için ikna etmenin kolay olacağını söyledi. I will be happy to attend your party. Ben partine katılmaktan mutlu olacağım. Partinize katılmaktan mutluluk duyarım. Everybody knows I hate her. Onu sevmediğimi herkes biliyor. Herkes ondan nefret ettiğimi biliyor. Why is life so difficult? Neden hayat bu kadar zor? Hayat neden bu kadar zor? You could at least pay Tom a visit. En azından Tom'u ziyaret edebilirsin. En azından Tom'u ziyaret edebilirsin. The book that I read yesterday was very interesting. Dün okuduğum kitap çok ilginçti. Dün okuduğum kitap çok ilginçti. Tom was just helping me get dressed. Tom sadece giyinmeme yardım ediyordu. Tom sadece giyinmeme yardım ediyordu. I'm really happy that I made it. Onu yaptığım için gerçekten mutluyum. Gelebildiğim için çok mutluyum. We spent three hours in the open air. Açık havada üç saat geçirdik. Açık havada üç saat geçirdik. Do not open the present yet. Henüz hediyeyi açmayın. Hediyeyi henüz açma. Tom is a parasite who lives at the expense of others who earn money through hard work. Tom, sıkı çalışarak para kazananlar pahasına yaşayan bir parazittir. Tom, çok çalışarak para kazanan başkaları pahasına yaşayan bir parazittir. It seems that he's lying. O yalan söylüyor gibi görünüyor. Yalan söylüyor gibi görünüyor. Tom won't change his opinion. Tom görüşünü değiştirmeyecek. Tom fikrini değiştirmeyecek. She got him a new hat. O, ona yeni bir şapka aldı. Ona yeni bir şapka almış. Wow, you look different. Vay, farklı görünüyorsun. Vay canına, farklı görünüyorsun. Last night provided a good opportunity to see a meteor shower. Dün gece bir meteor yağmuru görmek için iyi bir fırsat sağladı. Dün gece bir meteor yağmuru görmek için iyi bir fırsattı. Tom does know what he's doing, doesn't he? Tom ne yaptığını biliyor, değil mi? Tom ne yaptığını biliyor, değil mi? As soon as you get the wall painted, you can go home. Duvarı boyatır boyatmaz eve gidebilirsin. Duvarı boyatır boyatmaz eve gidebilirsin. The cat caught me by surprise! Kedi beni şaşırttı! Kedi beni gafil avladı! Tom is back in prison, isn't he? Tom hapse geri döndü, değil mi? Tom hapse geri döndü, değil mi? We're now about a hundred miles away from Boston. Şimdi Boston'dan yaklaşık yüz mil uzaktayız. Boston'dan yaklaşık 100 mil uzaktayız. As far as I am concerned, I have nothing to say. Bildiğim kadarıyla, söyleyecek bir şeyim yok. Bana kalırsa söyleyecek bir şeyim yok. I'm sure you've said that to many girls before. Bunu daha önce birçok kıza söylediğinden eminim. Eminim bunu daha önce birçok kıza söylemişsindir. Tom won't be able to be there. Tom orada olamayacak. Tom orada olamayacak. I couldn't get hold of him at his office. Onu ofisinde bulamadım. Ofisinden ona ulaşamadım. I didn't get on the train with Tom. Trene Tom'la binmedim. Tom'la trene binmedim. Isn't that a little strange? Bu biraz garip değil mi? Bu biraz garip değil mi? Tom managed to finish the work without any help. Tom herhangi bir yardım olmadan işi bitirmeyi başarabildi. Tom yardım almadan işi bitirmeyi başardı. What do you do when you have a financial disagreement in your family? Ailende bir mali anlaşmazlık olduğu zaman ne yaparsın? Ailenizde maddi bir anlaşmazlık olduğunda ne yaparsınız? They poked fun at some of his films. Onlar onun filmlerinden bazıları ile alay ettiler. Bazı filmleriyle dalga geçtiler. How exactly do you know her? Onu tam olarak nasıl tanıyorsun? Onu tam olarak nereden tanıyorsun? We will let him try. Biz onun onu denemesine izin vereceğiz. Denemesine izin vereceğiz. I don't want to share my room with Tom. Odamı Tom'la paylaşmak istemiyorum. Odamı Tom'la paylaşmak istemiyorum. Your name has been dropped from the list. Adınız listeden silindi. Adınız listeden çıkarıldı. Is it true that you dated Tom in high school? Lisede Tom'la flört ettiğin doğru mu? Lisede Tom'la çıktığın doğru mu? This building belongs to us. Bu bina bize ait. Bu bina bize ait. I didn't mean to imply anything. Bir şey ima etmemiştim. Bir şey ima etmek istemedim. I haven't seen Tom lately. Son zamanlarda Tom'u görmedim. Son zamanlarda Tom'u görmedim. Please give me a chance. Lütfen bana bir şans ver. Lütfen bana bir şans ver. Tom said he didn't win. Tom kazanmadığını söyledi. Tom kazanmadığını söyledi. If you wait right here, I'll go get what you want. Burada beklersen istediğin şeyi almaya giderim. Eğer burada beklersen, gidip istediğini alırım. Her facial expression was more sour than a lemon. Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi. Yüz ifadesi limondan daha ekşiydi. Don't make a fool of yourself! Kendini komik duruma düşürme! Kendini aptal durumuna düşürme! Have you been seeing a lot of him recently? Son zamanlarda onu çok görüyor musun? Son zamanlarda onunla sık görüşüyor musun? A person cannot understand another person completely. Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir. Bir insan başka bir kişiyi tamamen anlayamaz. My suitcase is packed. Bavulum hazır. Bavulum hazır. I want you to reconsider your decision. Kararını tekrar düşünmeni istiyorum. Kararını tekrar düşünmeni istiyorum. Tom got on his motorcycle and drove off. Tom motosikletine bindi ve uzaklaştı. Tom motosikletine binip gitti. I left my wallet at home. Cüzdanımı evde bıraktım. Cüzdanımı evde unutmuşum. Paolo told me we'd go hunting the following day. Paolo bana ertesi gün ava çıkacağımızı söyledi. Paolo ertesi gün ava gideceğimizi söyledi. I'm the one who should be doing this. Bunu yapıyor olması gereken kişi benim. Bunu yapması gereken benim. I blew the candle out. Ben mumu söndürdüm. Mumu söndürdüm. I believe I know this feeling of relief. Sanırım bu rahatlama hissine inanıyorum. Sanırım bu rahatlama hissini biliyorum. Do you still need my assistance? Hâlâ yardımıma ihtiyacınız var mı? Hâlâ yardımıma ihtiyacın var mı? Men cry too. Erkekler de ağlar. Erkekler de ağlar. That could've been embarrassing. O utanç verici olabilirdi. Bu utanç verici olabilirdi. It won't come to that. O, ona gelmeyecek. O noktaya gelmeyecek. I must sleep now. Şimdi uyumalıyım. Şimdi uyumalıyım. We have to have this. Buna sahip olmak zorundayım. Bunu almak zorundayız. Please don't tell her. Lütfen ona söyleme. Lütfen ona söyleme. Do you have any plans for tomorrow evening? Yarın akşam için hiç planın var mı? Yarın akşam için bir planın var mı? Tom cut himself with his knife yesterday. Dün Tom kendini bıçağıyla kesti. Tom dün bıçağıyla kendini kesti. All languages are hard in translating from them to Lojban. Tüm dilleri onlardan Lojbana çevirmek zordur. Tüm diller onlardan Lojban'a çevirmede zordur. Do you think you and I could do that together? Senin ve benim bunu birlikte yapabileceğimizi düşünüyor musun? Sence bunu birlikte yapabilir miyiz? I want to see your expression. İfadeni anlamak istiyorum. Yüz ifadeni görmek istiyorum. Your honesty is refreshing. Dürüstlüğünüz umut verici. Dürüstlüğün ferahlatıcı. I aimed my gun at the target. Silahımı hedefe doğrulttum. Silahımı hedefe doğrulttum. Tom wondered if Mary could be persuaded teach his children French. Tom Mary'nin çocuklarına Fransızca öğretmek için ikna edilip edilemeyeceğini merak ediyordu. Tom, Mary'nin çocuklarına Fransızca öğretip öğretemeyeceğini merak ediyordu. Tom wouldn't speak French to me. Tom benimle Fransızca konuşmazdı. Tom benimle Fransızca konuşmazdı. It's too late to visit them. Onları ziyaret etmek için çok geç. Onları ziyaret etmek için çok geç. The questions were endless. Sorular sonsuzdu. Sorular sonsuzdu. I know that he arrived yesterday. Onun dün geldiğini biliyorum. Dün geldiğini biliyorum. He is a good doctor. O iyi bir doktor. O iyi bir doktor. No doubt he will pass the examination. Şüphesiz o, sınavı geçecek. Sınavı geçeceğine şüphe yok. You really are pathetic. Gerçekten ümitsizsin. Gerçekten acınacak haldesin. Our car was fast and soon got ahead of the other cars. Bizim arabamız hızlıydı ve kısa sürede diğer arabaların önüne geçti. Arabamız hızlıydı ve kısa sürede diğer arabaların önüne geçti. You're full of surprises, Tom. Sürprizlerle dolusun, Tom. Sürprizlerle dolusun Tom. His behavior is very odd today. Onun davranışı bugün çok gariptir. Bugün çok garip davranıyor. Tom went to Boston three times in October. Tom ekim ayında üç kez Boston'a gitti. Tom Ekim ayında üç kez Boston'a gitti. That's what I've been telling Tom. Tom'a söylediğim bu. Ben de Tom'a bunu söylüyordum. Let's hope everything gets better tomorrow. Yarın her şeyin daha iyi olacağını umalım. Umalım da yarın her şey daha iyi olsun. Are humans mortal? İnsanlar ölümlü müdür? İnsanlar ölümlü mü? There are about 460,000 millionaires in Tokyo. Tokyo'da yaklaşık 460.000 milyoner vardır. Tokyo'da yaklaşık 460.000 milyoner var. Sami's body was examined by the coroner, then it was turned over to a funeral home. Sami'nin cesedi adli tabip tarafından muayene edildi, sonra cenaze evine teslim edildi. Sami'nin cesedi adli tabip tarafından incelendi, daha sonra cenaze evine teslim edildi. I know this area pretty well. Bu alanı oldukça iyi biliyorum. Bu bölgeyi çok iyi bilirim. Tom's illiterate. Tom okuma-yazma bilmiyor. Tom okuma yazma bilmiyor. Tom seemed to be honest. Tom dürüst görünüyordu. Tom dürüst görünüyordu. The first snowfall has come today. Bugün ilk kar düştü. İlk kar yağışı bugün geldi. I would like to do more. Daha fazlasını yapmak isterim. Daha fazlasını yapmak istiyorum. I really like her, but I'm not sure that I love her. Onu gerçekten seviyorum ama ona aşık olduğuma emin değilim. Ondan gerçekten hoşlanıyorum ama onu sevdiğimden emin değilim. That man looks familiar. O adam tanıdık geliyor. Bu adam tanıdık geliyor. Tom knew that Mary was lying to him. Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu. Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu. Do you want me to go with Tom? Tom'la gitmemi ister misin? Tom'la gitmemi ister misin? We're approximately the same weight. Biz yaklaşık olarak aynı ağırlıktayız. Yaklaşık olarak aynı ağırlıktayız. I left my keys on the table. Could you bring them to me? Anahtarlarımı masanın üzerinde bıraktım, onları bana getirebilir misin? Anahtarlarımı masanın üzerinde bıraktım. Go and look for them. Onları aramaya git. Git ve onları ara. Should I try to do that now? Bunu şimdi yapmam mı gerekiyor? Şimdi denemeli miyim? I'm not going to study tonight. Bu gece çalışmayacağım. Bu gece çalışmayacağım. I missed the arrival of Sinterklaas. Ben Noel babanın gelişini kaçırdım. Sinterklaas'ın gelişini kaçırdım. That will not be permitted. Buna izin verilmeyecek. Buna izin verilmeyecek. It's you I'll always love. Her zaman seveceğim sensin. Seni her zaman seveceğim. Health is the most important thing. Sağlık en önemli şeydir. Sağlık en önemli şeydir. How did you discover that Tom was the one who had embezzled the money? Parayı zimmetine geçiren kişinin Tom olduğunu nasıl anladın? Parayı zimmetine geçirenin Tom olduğunu nasıl öğrendin? We're on our way back to the office. Biz ofise dönüyoruz. Ofise dönüyoruz. You know I can't. Yapamayacağımı biliyorsun. Yapamayacağımı biliyorsun. Who invented bifocals? Çift odaklı gözlüğü kim icat etti. Çift odaklıları kim icat etti? You'll find someone. Birini bulacaksın. Birini bulacaksın. I'm sorry that I couldn't do anything to help. Yardım etmek için bir şey yapamadığım için üzgünüm. Yardım edemediğim için üzgünüm. I wish Tom had done it. Keşke onu Tom yapsaydı. Keşke Tom yapsaydı. Let them decide. Onların karar vermesine izin ver. Bırak onlar karar versin. How many sailors were aboard the ship that sunk? Batan gemide kaç tane denizci vardı? Batan gemide kaç denizci vardı? I had to do what I did. Yaptığımı yapmak zorundaydım. Yaptığım şeyi yapmak zorundaydım. It doesn't make any sense, does it? Bu hiç mantıklı değil, değil mi? Hiç mantıklı değil, değil mi? Tom and Mary just did what they were told to do. Tom ve Mary sadece onlara yapılması söylenilen şeyi yaptı. Tom ve Mary sadece kendilerine söyleneni yaptılar. It's not that I don't want to go, I can't afford to. Gitmek istemiyorum değil, gitmeyi göze alamıyorum. Gitmek istemediğimden değil, bunu karşılayamam. I'll buy one. Bir tane alacağım. Bir tane alırım. It snowed all night. Bütün gece kar yağdı. Bütün gece kar yağdı. Tom told Mary that she must leave. Tom Mary'ye onun ayrılmak zorunda olduğunda söyledi. Tom Mary'ye gitmesi gerektiğini söyledi. The boy actually was going to do it. Aslında oğlan bunu yapacaktı. Çocuk bunu gerçekten yapacaktı. I was talking about them. Onlar hakkında konuşuyordum. Ben onlardan bahsediyordum. Did Tom really try to commit suicide? Tom gerçekten intihar etmeye çalıştı mı? Tom gerçekten intihar etmeye çalıştı mı? What a heartbreaking story! Ne üzücü bir hikaye! Ne kadar üzücü bir hikaye! Her viewpoint is limited. Onun bakış açısı sınırlıdır. Bakış açısı sınırlı. What were you told? Sana ne söylendi? Sana ne söylendi? Projects like Tatoeba can help the Berber language survive. Tatoeba gibi projeler, Berberi dilinin hayatta kalmasına yardımcı olabilir. Tatoeba gibi projeler Berberi dilinin ayakta kalmasına yardımcı olabilir. It was Tom who told me that. Bunu bana söyleyen Tom'du. Bunu bana söyleyen Tom'du. I just want to ask you a question. Sadece sana bir soru sormak istiyorum. Sadece bir soru sormak istiyorum. Tom has already drunk all the milk. Tom zaten bütün sütü içti. Tom zaten bütün sütü içti. Let us try to compare his works with theirs. Onun eserlerini onlarınkiyle karşılaştırmaya çalışalım. Onun eserlerini onlarınkiyle karşılaştırmaya çalışalım. Come and see me whenever you like. İstediğin zaman beni görmeye gelebilirsin. Ne zaman istersen beni görmeye gel. They have to be very careful. Onlar çok dikkatli olmak zorunda. Çok dikkatli olmak zorundalar. He is absent from school. O, okulda yok. Okulda değil. How late did Tom work yesterday? Tom dün ne kadar geç saatlere kadar çalıştı? Tom dün ne kadar geç saate kadar çalıştı? He had cut down on sweets. O, şekerlemeyi azalttı. Tatlıları kesmişti. I don't think you have a choice. Bir seçeneğin olduğunu sanmıyorum. Başka seçeneğin olduğunu sanmıyorum. Somebody took a shot at Tom. Birisi Tom'a bir el ateş etti. Biri Tom'a ateş etmiş. It's nice to be a role model for others. Başkaları için bir rol model olmak güzel. Başkaları için örnek olmak güzel. We are leaving Japan tomorrow morning. Biz yarın sabah Japonya'dan ayrılıyoruz. Yarın sabah Japonya'dan ayrılıyoruz. A third of the prisoners have escaped. Mahkumların üçte biri kaçtı. Mahkumların üçte biri kaçtı. You have every right to do that. Onu yapmak için her hakka sahipsin. Bunu yapmaya hakkın var. Who's not busy? Kim müsait? Kim meşgul değil ki? I ran into Tom yesterday. Dün Tom'a rastladım. Dün Tom'la karşılaştım. The government doesn't notice people. They do whatever they want. Hükümet insanları fark etmiyor. Onlar ne isterlerse yapıyor. Hükümet insanları fark etmez, istediklerini yaparlar. She relied on the medicine as a last resort. O, son çare olarak ilaca güvendi. Son çare olarak ilaçlara güveniyordu. You need to be more aggressive. Daha girişken olman gerekiyor. Daha agresif olmalısın. I'm sorry for your not having come with us. Bizimle gelemediğin için üzgünüm. Bizimle gelemediğin için üzgünüm. Tom's been here at least once, hasn't he? Tom en az bir defa burada bulundu, değil mi? Tom en az bir kez geldi, değil mi? I was three years old at that time. O zaman üç yaşındaydım. O zamanlar üç yaşındaydım. Could you repeat the question, please? Soruyu tekrarlar mısınız, lütfen? Soruyu tekrarlar mısınız lütfen? I like peaches. Şeftaliyi severim. Şeftali severim. He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise. O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi. Tam olarak elli beş yaşından fazla olduğunu söyledi. I'll deal with it. Ben onunla ilgileneceğim. Ben hallederim. Even Tom didn't do that. Tom bile bunu yapmadı. Bunu Tom bile yapmadı. You really sleep a lot! Gerçekten çok uyuyorsun! Gerçekten çok uyuyorsun! He has a heart of stone. Onun taştan bir kalbi var. Taştan bir kalbi var. Tom and I weren't the only ones who were busy. Tom ve ben sadece meşgul olan kişiler değildik. Tom ve ben meşgul olan sadece biz değildik. Why not try boxing? Neden boks yapmayı denemiyorsun? Neden boks denemiyorsun? I'm running behind schedule. Ben programın gerisinde çalışıyorum. Programın gerisinde kalıyorum. I called the cops. Polisleri aradım. Polisi aradım. You are surrounded. Etrafınız sarıldı. Etrafınız sarıldı. I don't think Tom knows where the post office is. Tom'un postanenin nerede olduğunu bildiğini sanmıyorum. Tom'un postanenin yerini bildiğini sanmıyorum. Tom was born three days before Christmas of 2013. Tom 2013 Noelinden üç gün önce doğdu. Tom 2013 Noel'inden üç gün önce doğdu. I looked in as many dictionaries as I could. Bakabildiğim kadar sözlüğe baktım. Elimden geldiğince sözlüklere baktım. Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill. Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti. Tom bardağını aldı ve yenisini almak için mutfağa girdi. You promised me that you would take care of Tom. Bana Tom'a iyi bakacağına söz verdin. Tom'a bakacağına söz vermiştin. Tom will be sentenced on Monday. Tom pazartesi günü mahkum olacak. Tom pazartesi günü cezalandırılacak. You'll call me, won't you? Beni arayacaksın, değil mi? Beni arayacaksın, değil mi? I got a driving licence at last. Sonunda ehliyet aldım. Sonunda ehliyetimi aldım. What do you aim to be? Ne olmayı hedefliyorsun? Ne olmak istiyorsun? He is old enough to be her father. O, onun babası olmak için yeterince yaşlı. Onun babası olacak yaşta. Tom calls no man mister. Tom kimseye eyvallah etmez. Tom hiçbir erkeğe bayım demez. Thirty years ago, the clock was struck by lightning. Otuz yıl önce saate yıldırım çarptı. 30 yıl önce saat yıldırım çarptı. I doubt that Tom understands what I tried to tell him. Tom'un ona anlatmaya çalıştığımı anladığından şüpheliyim. Tom'un ona anlatmaya çalıştığım şeyi anladığından şüpheliyim. I wasn't the only one who looked stupid. Aptal görünen tek kişi ben değildim. Aptal görünen tek kişi ben değildim. We know health care is expensive. Sağlık hizmetinin pahalı olduğunu biliyoruz. Sağlık hizmetlerinin pahalı olduğunu biliyoruz. He says that he's a creature of habit. Alışkanlıklarına bağlı biri olduğunu söylüyor. Alışkanlıklı bir yaratık olduğunu söylüyor. You seem to understand us. Bizi anlıyor gibi görünüyorsun. Bizi anlıyor gibisin. I knew that was going to happen. Bunun olacağını biliyordum. Bunun olacağını biliyordum. Everyone praises the boy. Herkes çocuğu övüyor. Herkes çocuğu övüyor. How is what you're doing going to help? Yaptığın şey nasıl işe yarayacak? Yaptığın şey nasıl yardımcı olacak? Tom pulled out his wallet and took out his driver's license. Tom cüzdanını çıkardı ve sürücü ehliyetini aldı. Tom cüzdanını çıkardı ve ehliyetini çıkardı. Line up in single file. Tek sıra halinde sıralan. Tek sıra halinde sıraya girin. Tom knows I've helped you. Tom sana yardım ettiğini biliyor. Tom sana yardım ettiğimi biliyor. We all have our off days. Hepimizin izin günleri var. Hepimizin kötü günleri vardır. The older we grow, the less we dream. Biz yaşlandıkça, daha az hayal kurarız. Ne kadar yaşlanırsak, o kadar az hayal kurarız. I don't use Facebook. Ben Facebook kullanmıyorum. Facebook kullanmam. You wouldn't want that to happen, would you? Bunun olmasını istemezdiniz, değil mi? Bunun olmasını istemezsin, değil mi? Are you going to talk to Tom about that? Tom'la onun hakkında konuşacak mısın? Bunu Tom'la konuşacak mısın? Where's your favorite place to eat in Boston? Boston'da yemek yemek için en sevdiğin yer neresi? Boston'da yemek için en sevdiğin yer neresi? Buy some bread, some ham, and a bottle of wine too. Biraz ekmek, biraz jambon ve bir şişe de şarap al. Biraz ekmek, biraz jambon ve bir şişe şarap da al. You can come to visit me, but only if you promise to behave well. Sen ancak iyi davranmaya söz verirsen, beni ziyaret etmek için gelebilirsin. Beni ziyarete gelebilirsin ama sadece uslu duracağına söz verirsen. Fadil's affair with Layla won't stay secret for long. Fadıl'ın Leyla'yla olan ilişkisi uzun süre gizli kalmayacak. Fadil'in Layla ile olan ilişkisi uzun süre gizli kalmaz. The gossip is true! Dedikodu doğrudur! Dedikodular doğru! Tom is the last person to break his promise. Tom sözünü tutmayacak son insandır. Tom sözünden dönen son kişidir. Give me your purse and your cellphone. Çantanızı ve cep telefonunuzu bana verin. Çantanı ve telefonunu ver. If it rains tomorrow, I'll watch TV. Yarın yağmur yağarsa televizyon seyredeceğim. Yarın yağmur yağarsa televizyon izlerim. Who else uses Tatoeba in your office? Ofisinde başka kim Tatoeba kullanır? Ofisinde Tatoeba'yı başka kim kullanıyor? Tom doesn't have any friends to talk to. Tom'un konuşmak için hiçbir arkadaşı yok. Tom'un konuşacak arkadaşı yok. Tom ran his fingers through Mary's hair. Tom parmaklarını Mary'nin saçının içinden geçirdi. Tom parmaklarını Mary'nin saçında gezdirdi. I went to the park with Tom the day before yesterday. Evvelsi gün Tom'la parka gittim. Dünden önceki gün Tom'la parka gittim. I figured it out by myself. Bunu kendi başıma çözdüm. Kendi başıma çözdüm. What's eating her? Onu ne yiyor? Onun nesi var? You're going to have to pay for the repair. Tamir için ödeme yapmak zorunda kalacaksın. Tamir parasını ödemen gerekecek. You wouldn't be in trouble if it weren't for me. Benim için olmasa, başın belada olmaz. Ben olmasaydım başın belaya girmezdi. Tom was there for three hours. Tom üç saattir oradaydı. Tom üç saat oradaydı. Tomorrow night, I am going to Narita airport. Yarın gece, Narita havalimanına gidiyorum. Yarın gece Narita havaalanına gidiyorum. Tom put his hand over Mary's. Tom elini Mary'ninkinin üzerine koydu. Tom, Mary'nin elini uzattı. You do ask a lot of questions. Çok soru soruyorsun. Çok fazla soru soruyorsun. Sorry for the stupid question. Bu aptalca soru için üzgünüm. Aptalca soru için özür dilerim. Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir. Bhopal Gaz Trajedisi'nde binlerce insan hayatını kaybetti ve bugün bile yüz binlerce insan zehirli gazın kötü etkilerinden muzdarip. Let's be friends. Arkadaş olalım. Arkadaş olalım. We elected Tom Jackson to be mayor. Belediye başkanlığına Tom Jackson'u seçtik. Belediye başkanı olarak Tom Jackson'ı seçtik. He searched the room for the lost key. Kayıp anahtar için odayı aradı. Kayıp anahtarı bulmak için odayı aradı. How did you get those bruises on your legs? Bacaklarının üzerindeki o çürükleri nasıl aldın? Bacaklarındaki morluklar nasıl oldu? Tom doesn't want to be a celebrity. Tom bir şöhret olmak istemiyor. Tom ünlü olmak istemiyor. Tom kept interrupting me. Tom sözümü kesmeye devam etti. Tom sürekli sözümü kesiyordu. Do you have any suntan lotion? Güneş losyonunuz var mı? Güneş kremin var mı? Tom has a pollen allergy. Tom'un polen alerjisi var. Tom'un polen alerjisi var. Tom is having a panic attack. Tom bir panik atak geçiriyor. Tom panik atak geçiriyor. The news caused alarm throughout the village. Haber köyün her tarafında korkuya neden oldu. Haberler köy genelinde alarma neden oldu. Tom hardly ever speaks to us anymore. Tom artık bizimle neredeyse hiç konuşmuyor. Tom artık bizimle pek konuşmuyor. People don't want the truth. İnsanlar gerçeği istemiyor. İnsanlar gerçeği istemiyor. They're pretty harmless. Onlar oldukça zararsız. Oldukça zararsızdırlar. He's a used car salesman. O, bir ikinci el araç satıcısı. İkinci el araba satıcısı. This morning, I left for school without washing my face. Bu sabah yüzümü yıkamadan okula gittim. Bu sabah okula yüzümü yıkamadan gittim. Bolzano is the capital of South Tyrol, in Italy. Bolzano, İtalya'daki Güney Tirol'ün başkentidir. Bolzano, İtalya'da Güney Tyrol'un başkentidir. Will you please send me Mary's address? Lütfen bana Mary'nin adresini yollar mısınız? Lütfen Mary'nin adresini gönderir misin? I'm trapped behind the refrigerator. Send help. Buzdolabının arkasına sıkıştım, yardım yollayın. Buzdolabının arkasında sıkıştım, yardım gönderin. My brother isn't home. Erkek kardeşim evde değil. Kardeşim evde değil. This disturbs Mary. Bu, Mary'yi rahatsız ediyor. Bu Mary'i rahatsız ediyor. I hate music. Müzikten nefret ediyorum. Müzikten nefret ederim. Tom hopes he won't be deported. Tom, sınır dışı edilmeyeceğini umuyor. Tom sınır dışı edilmemesini umuyor. Phase one is complete. Birinci aşama tamamlandı. Birinci aşama tamamlandı. We know who's out there. Orada kimin olduğunu biliyoruz. Dışarıda kimin olduğunu biliyoruz. They've still got Tom. Tom hâlâ onların elinde. Tom hala ellerinde. I will stay home tomorrow. Yarın evde kalacağım. Yarın evde kalacağım. The jury acquitted him of the crime. Juri onu suçtan beraat ettirdi. Jüri onu suçtan beraat ettirdi. None of the students have arrived on time. Öğrencilerden hiçbiri zamanında gelmedi. Öğrencilerin hiçbiri zamanında gelmedi. Tom hated women. Tom kadınlardan nefret ediyordu. Tom kadınlardan nefret ederdi. Most of us love our country. Çoğumuz ülkemizi seviyoruz. Çoğumuz ülkemizi seviyoruz. I was going to go to Boston next week, but I've changed my mind. Ben gelecek hafta Boston'a gidecektim ama fikrimi değiştirdim. Gelecek hafta Boston'a gidecektim ama fikrimi değiştirdim. He doesn't read many books. O, çok sayıda kitap okumaz. Çok fazla kitap okumaz. What's the story about? Hikaye ne hakkında? Hikaye ne hakkında? He died three years ago. Üç yıl önce öldü. Üç yıl önce öldü. I came to talk about Tom. Tom hakkında konuşmaya geldim. Tom hakkında konuşmaya geldim. I wonder if it's snowing in France. Fransa'da kar yağıp yağmadığını merak ediyorum. Acaba Fransa'da kar yağıyor mu? He adhered to the original plan. O, orijinal plana bağlı kaldı. Orijinal plana sadık kaldı. She stood by him. O onun yanında durdu. Onun yanındaydı. We want to be in the group. Biz grupta olmak istiyoruz. Grupta olmak istiyoruz. Do you work well under pressure? Baskı altında iyi çalışır mısın? Baskı altında iyi çalışıyor musun? Tom started learning French when he was thirteen. Tom on üç yaşındayken Fransızca öğrenmeye başladı. Tom 13 yaşındayken Fransızca öğrenmeye başladı. Tom said he was afraid to fly. Tom, uçmaktan korktuğunu söyledi. Tom uçmaktan korktuğunu söyledi. Tom got a letter from Mary. Tom Mary'den bir mektup aldı. Tom, Mary'den bir mektup almış. I have a lot in common with you. Seninle çok ortak yanım var. Seninle çok ortak yanım var. I must find them. Onları bulmalıyım. Onları bulmalıyım. This isn't legal. Bu yasal değil. Bu yasal değil. You look like you're enjoying yourself. Eğleniyor gibi görünüyorsun. Keyfin yerinde gibi görünüyorsun. Tom will arrive shortly. Tom yakında gelecek. Tom birazdan gelir. Welcome back! Tekrar hoş geldiniz! Tekrar hoş geldin! Get in the back seat. Arka koltuğa binin. Arka koltuğa geç. Come with me. There's something I want to show you. Benimle gel. Sana göstermek istediğim bir şey var. Sana göstermek istediğim bir şey var. I deciphered one. Bir şifreyi çözdüm. Bir tanesini deşifre ettim. Maybe I should leave. Belki gitmeliyim. Belki de gitmeliyim. Tom doesn't seem to care about what might happen. Tom ne olabileceğini umursuyor gibi görünmüyor. Tom ne olacağıyla ilgilenmiyor. I shifted gears. Vites değiştirdim. Vitesleri değiştirdim. You're learning Esperanto. Esperanto öğreniyorsun. Esperanto öğreniyorsun. Yumi will become a teacher. Yumi öğretmen olacak. Yumi öğretmen olacak. I wonder why Tom is suspicious. Tom'un neden kuşkulu olduğunu merak ediyorum. Tom'un neden şüphelendiğini merak ediyorum. Tom didn't win the race, ruining his perfect record. Tom yarışı kazanamayarak mükemmel sicilini bozdu. Tom yarışı kazanamadı, mükemmel rekorunu kırdı. Tom isn't fair. Tom adil değil. Tom adil değil. Tom shut the door in Mary's face. Tom kapıyı Mary'nin yüzüne kapattı. Tom kapıyı Mary'nin yüzüne kapattı. Why are we meeting here? Neden burada buluşuyoruz? Neden burada buluşuyoruz? It took me several hours to do that. Bunu yapmak birkaç saatimi aldı. Bunu yapmak birkaç saatimi aldı. He looked for the key. O anahtarı aradı. Anahtarı aradı. Tom was glad to be alone. Tom yalnız olduğuna memnundu. Tom yalnız olduğu için mutluydu. You should get out of the pool. Havuzdan çıkman gerekir. Havuzdan çıkmalısın. Everyone had to learn French. Herkes Fransızca öğrenmek zorundaydı. Herkes Fransızca öğrenmek zorundaydı. I think we can beat them. Onları yenebileceğimizi düşünüyorum. Sanırım onları yenebiliriz. He always values his wife's opinions. O, her zaman karısının görüşlerine değer verir. Karısının görüşlerine her zaman değer verir. Funny, we all have diarrhea. Komik, hepimizin ishali var. Tuhaf, hepimiz ishaliz. Tom had his picture taken with Mary. Tom fotoğrafını Mary ile çektirdi. Tom, Mary ile fotoğrafını çektirdi. What is the price of this radio? Bu radyonun fiyatı nedir? Bu radyonun fiyatı nedir? Tom isn't even in the race. Tom bile yarışta değil. Tom yarışta bile değil. You had better go to the dentist to have that tooth pulled out. O dişi çektirmek için dişçiye gitsen iyi olur. O dişi aldırmak için dişçiye gitsen iyi olur. Who's your favorite politician? Gözde politikacın kimdir? En sevdiğin politikacı kim? It was a mistake to stay. Kalmak bir hataydı. Burada kalmak bir hataydı. He is getting better. O daha iyileşiyor. İyileşiyor. Allow yourself to make mistakes. Hata yapmak için kendine izin ver. Hata yapmana izin ver. Tom tried to attract someone's attention. Tom birinin dikkatini çekmeye çalıştı. Tom birinin dikkatini çekmeye çalıştı. I'd suggest you be more careful. Daha dikkatli olmanı önerirdim. Daha dikkatli olmanı öneririm. Tom wants updates. Tom güncelleştirmeler istiyor. Tom güncelleme istiyor. Let's talk about happiness. Mutluluk hakkında konuşalım. Hadi mutluluktan bahsedelim. I did not order this car. Ben bu arabayı sipariş etmedim. Bu arabayı ben sipariş etmedim. I would very much like to go. Ben gitmeyi çok istiyorum. Gitmeyi çok isterim. Tom gave a brief talk. Tom kısa bir konuşma yaptı. Tom kısa bir konuşma yaptı. They talked on the telephone every night. Onlar her gece telefonda konuştu. Her gece telefonda konuşuyorlardı. My husband's been my rock during these last few months. Bu son birkaç aydır tek dayanağım kocam oldu. Son birkaç aydır kocam benim dayanağım oldu. Tom will have a plan. Tom'un bir planı olacak. Tom'un bir planı olacak. Tom was your boyfriend at one time, wasn't he? Tom bir defasında senin erkek arkadaşındı, değil mi? Tom bir zamanlar erkek arkadaşındı, değil mi? My father always speaks to me in French and my mother always speaks to me in English. Babam benimle her zaman Fransızca konuşur ve annem benimle her zaman İngilizce konuşur. Babam benimle hep Fransızca konuşur, annem de benimle hep İngilizce konuşur. Next Thursday is a holiday. Gelecek perşembe tatil. Gelecek perşembe tatil var. He accused her of having lied to him. O, onu ona yalan söylemekle suçladı. Onu kendisine yalan söylemekle suçladı. The coins are metal. Bozuk paralar metaldir. Sikkeler metal. Walt is an ex-soldier. Walt eski bir askerdir. Walt eski bir asker. I'm not sure why Tom wanted me to do that. Tom'un neden bunu yapmamı istediğinden emin değilim. Tom'un bunu yapmamı neden istediğinden emin değilim. Why exactly do you need this? Neden tam olarak buna ihtiyacın var? Buna neden ihtiyacın var ki? Was it Tom who beat you up? Seni yenen Tom muydu? Seni döven Tom muydu? Tom isn't busy now. Tom şimdi meşgul değil. Tom şu an meşgul değil. Let's do something crazy. Çılgınca bir şey yapalım. Hadi çılgınca bir şey yapalım. How do we get there? Oraya nasıl gideriz? Oraya nasıl gideceğiz? Tom says he'll do that even if Mary tells him not to. Mary ona yapmamasını söylese bile Tom bunu yapacağını söylüyor. Tom, Mary yapma dese bile bunu yapacağını söyler. It's warmer. Hava daha sıcak. Daha sıcak. I don't want you to go to jail. Hapse gitmeni istemiyorum. Hapse girmeni istemiyorum. The man standing over there is Tom. Orada dayanan adam Tom. Orada duran adam Tom. What is your house like? Evin nasıl bir şey? Evin nasıl bir yer? I'm diligent. Ben çalışkanım. Çalışkanımdır. Sami made Layla feel really uncomfortable. Sami, Leyla'yı gerçekten rahatsız hissettiriyordu. Sami, Layla'yı çok rahatsız etti. Tom went out for a walk. Tom bir yürüyüş için dışarı çıktı. Tom yürüyüşe çıktı. Tom wanted Mary to leave. Tom, Mary'nin ayrılmasını istedi. Tom, Mary'nin gitmesini istedi. We should do that together sometime. Bir gün onu birlikte yapmalıyız. Bunu bir ara birlikte yapmalıyız. Tom and I work at the same company. Tom ve ben aynı şirkette çalışıyoruz. Tom ve ben aynı şirkette çalışıyoruz. We had a lot to drink. İçecek çok şeyimiz vardı. Çok fazla içtik. I found out that you had successfully passed the entrance exam. Congrats! Giriş sınavını başarılı şekilde geçtiğini öğrendim. Tebrikler! Giriş sınavını başarıyla geçtiğini öğrendim. Did you have fun at the game? Who won? Maçta eğlendin mı? Kim kazandı? Maçta eğlendin mi? Do you think you can catch up with me? Bana yetişebileceğini düşünüyor musun? Bana yetişebileceğini düşünüyor musun? Tom didn't have the courage to admit that he had made a mistake. Tom'un bir hata yaptığını kabul edecek cesareti yoktu. Tom'un hata yaptığını kabul edecek cesareti yoktu. I'd rather get this over with. Bu işi halletsem iyi olacak. Bu işi bitirmeyi tercih ederim. I want to be reborn as a Canadian if I had the chance. Eğer şansım olsaydı, Kanadalı olarak yeniden doğmak isterdim. Eğer şansım olsaydı Kanadalı olarak yeniden doğmak isterdim. Which of Tom's paintings are you talking about? Tom'un resimlerinin hangisinden bahsediyorsun? Tom'un hangi resimlerinden bahsediyorsun? Zimbabwe was once a colony of Britain. Zimbabve bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi. Zimbabve bir zamanlar Britanya kolonisiydi. Kissing one's spouse in public is considered acceptable behavior in some countries. Ulu orta birinin eşini öpmesi, bazı ülkelerde normal bir davranış olarak görülür. Kişinin eşini halk içinde öpmek bazı ülkelerde kabul edilebilir bir davranış olarak kabul edilir. The strange object in the sky could be seen with the unaided eye. Gökyüzündeki garip cisim çıplak gözle görülebilirdi. Gökyüzündeki garip nesne yardımsız gözle görülebiliyordu. Tom was out of town last weekend. Tom geçen hafta şehir dışındaydı. Tom geçen hafta şehir dışındaydı. Tom asked me not to tell anyone, so I didn't. Tom kimseye söylemememi istedi, bu yüzden söylemedim. Tom kimseye söylemememi istedi, ben de söylemedim. The president was forced to return to Washington. Başkan Washington'a dönmek zorunda kaldı. Başkan Washington'a dönmek zorunda kaldı. She talks well. O iyi konuşur. İyi konuşuyor. When is the next guided tour? Bir sonraki rehberli tur saat kaçta? Bir sonraki gezi ne zaman? I feel like another person. Başka biri oldum gibi hissediyorum. Kendimi başka biri gibi hissediyorum. He's an antihero. O bir antikahraman. O bir anti kahraman. Tom said Mary apologized for what she did. Tom, Mary'nin yaptığı şey için özür dilediğini söyledi. Tom, Mary'nin yaptığı şey için özür dilediğini söyledi. Layla trusted her instincts. Leyla içgüdülerine güveniyordu. Layla içgüdülerine güvenmişti. Tom said it was raining in Boston. Tom, Boston'da yağmur yağdığını söyledi. Tom, Boston'da yağmur yağdığını söyledi. Tom's parents told Tom not to do that. Tom'un ailesi, Tom'a bunu yapmamasını söyledi. Tom'un ailesi Tom'a bunu yapmamasını söyledi. Tell him everything is fine. Ona her şeyin iyi olduğunu söyle. Ona her şeyin yolunda olduğunu söyle. Don't underestimate him. Onu küçümseme. Onu hafife alma. Brace yourselves! From today I'm learning the piano. Why? Because I want to become a music teacher! Kendinizi güçlendirin! Bugünden itibaren piyano öğreniyorum. Neden? Çünkü ben müzik öğretmeni olmak istiyorum! Bugünden itibaren piyano öğreniyorum çünkü müzik öğretmeni olmak istiyorum. Following the demographic data, the government was obliged to adopt a policy that would stimulate birth rate. Demografik verileri izleyerek, hükümet doğum oranını teşvik edecek bir politika benimsemek zorunda kalmıştı. Demografik verileri takiben hükûmet doğum oranını canlandıracak bir politika benimsemekle yükümlüydü. I don't want to bother you. Seni rahatsız etmek istemiyorum. Seni rahatsız etmek istemiyorum. I don't have to pay rent. Kira ödemek zorunda değilim. Kira ödememe gerek yok. I caught it. Onu yakaladım. Yakaladım. Every time I go out, I forget something. Always! Her zaman dışarı çıkarım, bir şey unuturum. Her zaman! Ne zaman dışarı çıksam bir şey unutuyorum. They are extremely popular among teenagers. Gençler arasında müthiş derecede popülerler. Gençler arasında son derece popülerdirler. Tom finally understood why. Tom nihayet nedenini anladı. Tom sonunda nedenini anladı. Tom is three years younger than Mary. Tom Mary'den üç yaş daha gençtir. Tom, Mary'den üç yaş küçük. Give the administration a chance. Yönetime bir şans ver. Yönetime bir şans ver. Tom wondered where Mary wanted to live. Tom, Mary'nin nerede yaşamak istediğini merak etti. Tom, Mary'nin nerede yaşamak istediğini merak etti. It seemed like a fairy tale. O bir peri masalı gibi görünüyordu. Bir peri masalına benziyordu. Can you think of anyone Tom might know here? Tom'un burada tanıyabileceği birini düşünebiliyor musun? Tom'un burada tanıdığı biri var mı? She was acting really weird. O gerçekten tuhaf davranıyordu. Çok garip davranıyordu. Our world is only a tiny part of the universe. Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır. Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçası. You should be talking to me. Benimle konuşuyor olmalısın. Benimle konuşmalısın. I can peel an apple. Bir elmayı soyabilirim. Elma soyabilirim. I'm staying for another three weeks. Üç hafta daha kalıyorum. Üç hafta daha kalacağım. The children shared a pizza after school. Çocuklar okuldan sonra bir pizzayı paylaştılar. Çocuklar okuldan sonra pizzalarını paylaşıyorlardı. The same applies to my class. Aynısı benim sınıf için de geçerlidir. Aynısı benim sınıfım için de geçerli. Tom and Mary are very old friends. Tom ve Mary, çok eski arkadaşlar. Tom ve Mary çok eski arkadaşlardır. Don't get personal. Kişisel olma. Kişiselleştirme. I warned him many times, but he won't stop talking. Onu pek çok defa uyardım ama o, konuşmayı kesmeyecek. Onu defalarca uyardım ama susmadı. We were both very thirsty. İkimiz de çok susamıştık. İkimiz de çok susamıştık. My brother has been sick since yesterday. Erkek kardeşim dünden beri hasta. Kardeşim dünden beri hasta. Tom and I were like brothers. Tom'la kardeş kadar yakındık. Tom ve ben kardeş gibiydik. How did you learn that Tom was living in Boston? Tom'un Boston'da yaşadığını nasıl öğrendin? Tom'un Boston'da yaşadığını nasıl öğrendin? English is spoken in America. İngilizce Amerika'da konuşulur. İngilizce Amerika'da konuşulur. It works great. Thanks Tom! Harika çalışıyor. Teşekkürler Tom! Harika çalışıyor, teşekkürler Tom! This didn't cost me very much. Bu bana çok pahalıya mal olmadı. Bu bana çok pahalıya mal olmadı. I'm really good at my job. İşimde gerçekten iyiyim. İşimde çok iyiyimdir. Everybody knows everybody. Herkes herkesi biliyor. Herkes herkesi tanır. What kind of vegetables does Tom sell? Tom ne tür sebze satıyor? Tom ne tür sebze satıyor? Sami took his shahada in the mosque. Sami kelimeişehadetini camide getirdi. Sami şahadasını camiye götürdü. You're very methodical. Sen çok düzenlisin. Çok düzenlisin. Chill out! Sakin ol! Sakin olun! Things began to spin out of control. İşler çığırından çıkmaya başladı. İşler kontrolden çıkmaya başladı. Tom lied to Mary when he said he didn't do that. Tom bunu yapmadığını söylediğinde Mary'ye yalan söyledi. Tom bunu yapmadığını söylediğinde Mary'ye yalan söyledi. Tom noticed Mary was crying. Tom, Mary'nin ağladığını fark etti. Tom, Mary'nin ağladığını fark etti. Tom seemed to know what Mary had to do. Tom, Mary'nin ne yapması gerektiğini biliyor gibi görünüyordu. Tom, Mary'nin ne yapması gerektiğini biliyormuş gibi görünüyordu. I need to finish packing. Paketlemeyi bitirmem gerekiyor. Eşyalarımı toplamam lazım. This is the guest room. Bu konuk odası. Burası misafir odası. Maybe Tom can talk Mary out of doing that. Belki Tom Mary'yi bunu yapmaktan caydırmaya çalışabilir. Belki Tom, Mary'yi bundan vazgeçirebilir. It was a strange feeling. O garip bir duyguydu. Garip bir duyguydu. Use your own words to retell the content of the lesson. Dersin içeriğini yeniden anlatmak için kendi sözlerini kullan. Dersin içeriğini yeniden anlatmak için kendi kelimelerinizi kullanın. Tom is going to take care of me. Tom benimle ilgilenecek. Tom benimle ilgilenecek. This is not your knife. Bu senin bıçağın değil. Bu senin bıçağın değil. Tom told me the same thing Mary told me. Tom bana Mary'nin söylediği aynı şeyi söyledi. Tom da Mary'nin bana söylediği şeyi söyledi. Tom has had a nervous breakdown. Tom sinir krizi geçirdi. Tom sinir krizi geçirdi. These products are of the same quality. Bu ürünler aynı kalitede. Bu ürünler aynı kalitededir. Are you mad at me? Bana kızgın mısınız? Bana kızgın mısın? We're ready for them. Biz onlar için hazırız. Onlar için hazırız. Tom and I are almost the same height. Tom ve hemen hemen aynı boydayız. Tom ve ben neredeyse aynı boydayız. The drunk driver had to spend the night in jail. Sarhoş sürücü geceyi nezarethanede geçirmek zorunda kaldı. Sarhoş sürücü geceyi hapiste geçirmek zorunda kaldı. Tom isn't the kind of person who would do something like that. Tom öyle bir şey yapacak kişi değildir. Tom böyle bir şey yapacak biri değil. The street is clogged with traffic. Cadde trafikten tıkandı. Sokak trafikle tıkalı. I've dealt with the matter. Meselenin üstesinden geldim. Konuyla ben ilgilendim. It was worth a try. O denemeye değerdi. Denemeye değerdi. Keiko sings. Keiko şarkı söylüyor. Keiko şarkı söylüyor. Tom made it very clear that he wanted his money back as soon as possible. Tom mümkün olduğu kadar kısa sürede parasını geri istediğini açıklığa kavuşturdu. Tom parasını en kısa zamanda geri istediğini açıkça belirtti. We should be talking to him. Onunla konuşuyor olmalıyız. Onunla konuşmalıyız. He was mistaken for his younger brother. Küçük erkek kardeşiyle karıştırıldı. Küçük kardeşiyle karıştırıldı. Do you mind if I sit next to you? Senin yanında oturmamın bir sakınca var mı? Yanına oturmamın sakıncası var mı? All the world desires peace. Barışı tüm dünya arzuluyor. Tüm dünya barış istiyor. Perhaps that would be possible. Belki o mümkün olur. Belki bu mümkün olabilir. What exactly was Tom doing in the Australian Embassy? Tom Avustralya Büyükelçiliğinde tam olarak ne yapıyordu? Tom Avustralya Büyükelçiliğinde tam olarak ne yapıyordu? I guess Tom doesn't know how to swim. Sanırım Tom yüzmeyi bilmiyor. Sanırım Tom yüzme bilmiyor. Are we going to study Japanese? Japonca çalışacak mıyız? Japonca mı çalışacağız? Why are your hands so cold? Ellerin neden bu kadar soğuk? Ellerin neden bu kadar soğuk? Mary is not my girlfriend. She's just a friend. Mary kız arkadaşım değil. O sadece bir arkadaş. Mary benim kız arkadaşım değil, sadece arkadaşım. Moonlight won the Oscar for Best Picture. Moonlight En İyi Film Oscar'ı'nı kazandı. Moonlight En İyi Film dalında Oscar kazandı. Layla is going to come back and kill Sami. Leyla geri gelip Sami'yi öldürecek. Layla geri dönüp Sami'yi öldürecek. Tom closed the venetian blinds, so the neighbors couldn't look in. Tom jaluzileri kapattı, bu yüzden komşular içeri bakamadı. Tom Venetian panjurlarını kapattı, böylece komşular içeri bakamadı. I'm saving myself for marriage. Evlilik için başımın çaresine bakıyorum. Kendimi evliliğe saklıyorum. Tom says he found it on the bench. Tom bunu bankta bulduğunu söylüyor. Tom bankta bulduğunu söylüyor. What are they complaining about? Onlar ne hakkında şikayet ediyorlar? Neden şikayet ediyorlar? That's probably a mistake. O muhtemelen bir hata. Bu muhtemelen bir hata. Help her! Ona yardım et! Ona yardım edin! Jane wore the same ribbon as her mother did. Jane annesinin taktığı gibi aynı kurdeleyi taktı. Jane de annesiyle aynı kurdeleyi takıyordu. What's the number of the party you are trying to reach? Ulaşmaya çalıştığınız partinin sayısı nedir? Ulaşmaya çalıştığınız partinin numarası nedir? I think perhaps I can help them. Sanırım belki onlara yardım edebilirim. Sanırım onlara yardım edebilirim. They made many changes in the proposal. Onlar teklifte birçok değişik yaptılar. Teklifte birçok değişiklik yaptılar. Tom almost never lies to Mary. Tom neredeyse Mary'ye hiç yalan söylemez. Tom neredeyse Mary'ye asla yalan söylemez. Tom didn't want to become famous. Tom meşhur olmak istemedi. Tom ünlü olmak istemedi. I think you think too much. Sanırım çok fazla düşünüyorsun. Bence çok fazla düşünüyorsun. I really need to get going. Gerçekten başlamam gerekiyor. Gerçekten gitmem gerek. This is the passage to the sea. Bu denize doğru geçiştir. Bu denize açılan geçit. Your answer is still incorrect. Cevabın halen yanlış. Cevabın hala yanlış. Tom cheated me. Tom beni aldattı. Tom beni aldattı. Sorry, but I can't stay long. Üzgünüm ama uzun süre kalamam. Üzgünüm ama fazla kalamam. I've heard Einstein didn't start speaking until he was four years old. Einstein'ın dört yaşına kadar konuşmaya başlamadığını duydum.. Einstein'ın dört yaşına kadar konuşmadığını duydum. I got suspicious. Ben kuşkulandım. Şüphelendim. A gentleman would not do such a thing. Bir beyefendi böyle bir şey yapmazdı. Bir beyefendi böyle bir şey yapmaz. Tom looked unshaken. Tom sağlam görünüyordu. Tom sarsılmamış görünüyordu. I want to use these. Bunları kullanmak istiyorum. Bunları kullanmak istiyorum. I have already cleaned my room. Çoktan odamı temizledim. Odamı temizledim bile. Let's sit here on a bench. Hadi burada bir bankta oturalım. Burada bir bankta oturalım. Nobody else was involved in the murder. Cinayete başka kimse karışmadı. Cinayette başka kimse yoktu. The game was sold out. Oyun satıldı. Oyun tükenmişti. What is the difference between a causal relationship and a casual relationship? Nedensel ilişkiyle gündelik ilişki arasındaki fark nedir? Nedensel bir ilişki ile sıradan bir ilişki arasındaki fark nedir? I've had my pocket calculator stolen. Cep hesap makinemi çaldırdım. Cep hesap makinemi çaldırdım. She died in 1960. O 1960 yılında öldü. 1960 yılında öldü. The defendant was sentenced to death. Davalı idama mahkûm edildi. Sanık idam cezasına çarptırıldı. Tom pretended to be thinking hard. Tom çok düşünüyor gibi görünüyordu. Tom iyi düşünüyormuş gibi yaptı. Did they understand what you were saying? Onlar ne söylediğini anladı mı? Ne dediğini anladılar mı? Let's come back here someday. Bir gün buraya geri gelelim. Bir gün buraya geri dönelim. We want to come. Biz gelmek istiyoruz. Biz de gelmek istiyoruz. The sun is bright today. Güneş bugün parlak. Bugün güneş parlıyor. Have you ever heard of Lucia Popp, who was a Slovakian opera singer? Sen hiç Lucia Popp'u duydun mu, o Slovakyalı bir opera şarkıcısı. Slovakya opera şarkıcısı Lucia Popp'u hiç duydun mu? Is there a reward? Bir ödül var mı? Ödül var mı? I can't adjust myself to the climate here. Kendimi buradaki iklime ayarlayamıyorum. Buradaki iklime uyum sağlayamıyorum. The WHO has a plan to reduce the harmful use of alcohol. It includes raising taxes on alcohol, reducing the number of places to buy alcohol and raising the drinking age. Officials say other measures include effective drunk driving laws and banning some alcohol advertising. Dünya Sağlık Örgütünün alkolün zararlı kullanımını azaltmak için bir planı var. Bu alkolle ilgili vergi yükseltme, alkol alacak yerlerin sayısını azaltma ve içme yaşını yükseltmeyi içermektedir. Yetkililer diğer önlemlerin etkili sarhoş sürücü yasalarını ve bazı alkol reklamlarını yasaklamayı içermektedir. WHO’nun alkolün zararlı kullanımını azaltma planı vardır. Alkole uygulanan vergilerin artırılması, alkol alacak yer sayısının azaltılması ve içki yaşını artırmayı içerir. Yetkililere göre diğer tedbirler arasında etkili alkollü araç kullanma yasaları ve bazı alkol reklamlarının yasaklanması yer alıyor. I can't really trust Tom. Gerçekten Tom'a güvenemem. Tom'a güvenemem. Please give Tom a job. Lütfen Tom'a bir iş ver. Lütfen Tom'a bir iş ver. Tom turned on the kitchen faucet. Tom mutfak musluğunu açtı. Tom mutfak musluğunu açtı. Tom said his dog's name was Cookie. Tom köpeğinin adının Cookie olduğunu söyledi. Tom köpeğinin adının Cookie olduğunu söyledi. We didn't need to hurry. Acele etmemize gerek yoktu. Acele etmemize gerek yoktu. I know this will work. Bunun çalışacağını biliyorum. Bunun işe yarayacağını biliyorum. I doubt that he's a lawyer. Onun bir avukat olduğundan kuşkuluyum. Avukat olduğundan şüpheliyim. I just drove down here from Boston. Ben sadece Boston'dan buraya sürdüm. Boston'dan yeni geldim. I used to be able to sing that song. Ben o şarkıyı söyleyebilirdim. Eskiden bu şarkıyı söyleyebilirdim. Where do you want me to put this? Bunu nereye koymamı istersin? Bunu nereye koymamı istersin? I don't have a penny to my name. Benim adıma bir kuruşum yok. Benim bir kuruşum bile yok. Ken is going to the United States at the end of July. Ken, temmuz ayı sonunda Amerika Birleşik Devletleri'ne gidiyor. Ken Temmuz sonunda Amerika'ya gidiyor. Don't ask me. Ask him. Bana sorma. Ona sor. Bana sorma, ona sor. His object in life was to become a musician. Yaşamdaki amacı bir müzisyen olmaktı. Hayattaki amacı müzisyen olmaktı. Tom doesn't ever listen to me. Tom beni hiç dinlemez. Tom beni hiç dinlemiyor. Sami gave Layla his home address. Sami, Leyla'ya ev adresini verdi. Sami, Layla'ya ev adresini verdi. The dew is on the leaves of grass. Çiğ çim yaprakları üzerinde. Çiy ot yapraklarının üzerindedir. Sami trusted Layla completely. Sami, Leyla'ya tamamen güveniyordu. Sami Layla'ya tamamen güvendi. Do you have any pictures of Tom's children? Hiç Tom'un çocuklarının resimlerine sahip misin? Tom'un çocuklarının fotoğrafı var mı? Tom is likely to still be in Boston now. Tom'un şu an hâlâ Boston'da olması muhtemeldir. Tom'un şu anda Boston'da olması muhtemel. I was not aware of his absence from the meeting. Toplantıda onun yokluğunun farkında değildim. Toplantıda olmadığını bilmiyordum. "What are you reading?" "I'm not reading. I'm drawing." "Ne okuyorsun?" "Okumuyorum. Çizim yapıyorum." "Ne okuyorsun?" "Okumuyorum, resim yapıyorum." Since the light in his room is on, he must have come home. Onun odasındaki lamba açık olduğu için, o eve gelmiş olmalı. Odasındaki ışık açık olduğu için eve gelmiş olmalı. Tom definitely would've liked you. Tom kesinlikle sizi severdi. Tom kesinlikle seni severdi. I thought you said you didn't see Tom this morning. Bu sabah Tom'u görmediğini söylediğini sanıyordum. Bu sabah Tom'u görmediğini söylemiştin. There was once a cat whose name was Tango. Bir zamanlar, Tango adında bir kedi vardı. Bir zamanlar adı Tango olan bir kedi vardı. I don't think we should be talking to each other. Birbirimizle konuşmamız gerektiğini sanmıyorum. Bence birbirimizle konuşmamalıyız. I'm here for the card game. Ben kart oyunu için buradayım. Kart oyunu için geldim. Smoking prohibited inside elevator. Asansörde sigara içilmez! Asansörde sigara içmek yasak. It will be snowing tomorrow. Yarın kar yağıyor olacak. Yarın kar yağacak. The airfield on the island is now covered with weeds. Adadaki havaalanı yabani otlarla kaplıdır. Adadaki havaalanı artık yabani otlarla kaplı. That car's so big that parking it is difficult. O araba o kadar büyük ki onu park etmek zordur. O araba o kadar büyük ki park etmek çok zor. Tom and Mary are lifeguards. Tom ve Mary cankurtaranlar. Tom ve Mary cankurtaran. What city is this? Bu hangi şehir? Burası hangi şehir? What did Marika say about life in Japan? Marika, Japonya'daki yaşam hakkında ne söyledi? Marika Japonya'daki hayat hakkında ne dedi? I'd die without you. Sensiz ölürdüm. Sensiz ölürüm. Tom wanted to die. Tom ölmek istedi. Tom ölmek istedi. I'll just put this in the fridge. Ben sadece bunu buzdolabına koyacağım. Bunu buzdolabına koyayım. My work is being reviewed by that man Çalışmam o adam tarafından gözden geçiriliyor. Çalışmalarım o adam tarafından gözden geçiriliyor. I'm assuming Tom knew about this. Tom'un bunun hakkında bildiğini varsayıyorum. Tom'un bunu bildiğini varsayıyorum. You probably do this all the time. Muhtemelen bunu her zaman yapıyorsun. Muhtemelen bunu hep yapıyorsundur. Why don't you let them decide? Neden onların karar vermesine izin vermiyorsun? Neden onların karar vermesine izin vermiyorsun? Do you have anyone on your staff who can speak French? Personelinde Fransızca konuşabilen biri var mı? Ekibinizde Fransızca konuşabilen kimse var mı? Tom hated Canadian politics. Tom Kanadalı siyasetten nefret ediyordu. Tom Kanada siyasetinden nefret ederdi. The man fell in love at first sight. Adam ilk görüşte âşık oldu. Adam ilk görüşte aşık oldu. Tom wouldn't be happy if Mary didn't do that. Mary bunu yapmazsa Tom mutlu olmazdı. Mary bunu yapmasaydı Tom mutlu olmazdı. You were so strong. Sen çok güçlüydün. Çok güçlüydün. I really want you to pay more attention. Gerçekten daha fazla dikkat etmeni istiyorum. Daha dikkatli olmanı istiyorum. Tom doesn't have a website. Tom'un bir web sitesi yok. Tom'un web sitesi yok. If you don't bother the bees, they're unlikely to sting you. Eğer arıları rahatsız etmezsen onların seni sokması olası değil. Arıları rahatsız etmezsen, seni sokmaları pek olası değil. I make a point of arranging sentences in my mind before writing them down. Yazmadan önce cümleleri aklımda düzenlemeye dikkat ederim. Bunları yazmadan önce kafamda cümleler kuruyorum. You got here late, didn't you? Buraya geç kaldın, değil mi? Geç geldin, değil mi? I need you to talk to them. Onlarla konuşmanı istiyorum. Onlarla konuşmanı istiyorum. Times are tough. Devir kötü. Zor zamanlar geçiriyoruz. I like to read before going to sleep. Yatmaya gitmeden önce okumak istiyorum. Uyumadan önce okumayı severim. I don't like anybody. Ben kimseyi sevmiyorum. Ben kimseyi sevmem. His heart is full of happiness. Onun kalbi mutluluk dolu. Kalbi mutlulukla dolu. I hope Tom and Mary were joking. Umarım Tom ve Mary şaka yapıyordur. Umarım Tom ve Mary şaka yapıyordur. Every ship needs a captain. Her geminin bir kaptana ihtiyacı vardır. Her geminin bir kaptana ihtiyacı vardır. I'm late because of the traffic. Trafik yüzünden geç kaldım. Trafik yüzünden geç kaldım. Who did Tom play golf with? Tom kiminle golf oynadı? Tom kiminle golf oynadı? She was an athlete in high school. O, lisede bir atletti. Lisede sporcuydu. There's a photo of Tom on Mary's desk. Mary'nin masasında Tom'un bir fotoğrafı var. Mary'nin masasında Tom'un fotoğrafı var. I taught Mary how to make bread. Mary'ye nasıl ekmek yapacağını öğrettim. Mary'ye ekmek yapmayı öğrettim. I'm giving it to him. Bunu ona veriyorum. Ona veriyorum. How far is the next farm? Bir sonraki çiftlik ne kadar uzakta? Bir sonraki çiftlik ne kadar uzakta? Given the lovely smell, there's no doubting that lunch is ready. Güzel koku göz önüne alındığında, öğle yemeğinin hazır olduğundan şüphe yok. Bu güzel kokuya bakılırsa, öğle yemeğinin hazır olduğuna şüphe yok. Tom and I weren't the only ones who wanted to leave the party early. Tom ve ben partiden erken ayrılmak isteyen tek kişi değildik. Partiden erken ayrılmak isteyen sadece Tom ve ben değildik. I'm quite innocent. Ben oldukça masumum. Ben oldukça masumum. I've been trying to get in touch with you for months. Aylardır seninle iletişime geçmeye çalışıyorum Aylardır sana ulaşmaya çalışıyorum. She bought three new picks. O üç yeni mızrap satın aldı. Üç tane yeni pena aldı. That's what managers are supposed to do. Yöneticilerin yapmaları gereken de budur. Yöneticilerin yapması gereken de bu. He will do his best. O, elinden geleni yapacaktır. Elinden geleni yapacaktır. Tom raised his voice a little. Tom sesini biraz yükseltti. Tom sesini biraz yükseltti. Tom is really jealous, isn't he? Tom gerçekten kıskanç, değil mi? Tom gerçekten kıskanıyor, değil mi? Tom sat down on an empty chair. Tom boş bir sandalyeye oturdu. Tom boş bir sandalyeye oturdu. There's nothing I like more than spaghetti. Spagettiden daha fazla hoşlandığım bir şey yok. Spagettiden daha çok sevdiğim bir şey yoktur. She was late to work because she overslept. Uyuyakaldığı için işe geç kaldı. Uyuyakaldığı için işe geç kaldı. It snowed all day. Bütün gün kar yağdı. Bütün gün kar yağdı. What do Tom and Mary have to do? Tom ve Mary ne yapmak zorunda? Tom ve Mary'nin ne yapması gerekiyor? Falafel is a good source of protein. Falafel iyi bir protein kaynağıdır. Falafel iyi bir protein kaynağıdır. I baked it for you. Onu senin için pişirdim. Senin için pişirdim. How long have we got? Ne kadar süredir sahibiz? Ne kadar zamanımız var? Sami will have to sign this document. Sami bu dökümanı imzalamak zorunda kalacak. Sami bu belgeyi imzalamak zorunda kalacak. "There's a hair in my soup." "It looks like your hair." "Çorbamda bir saç var." "Senin saçına benziyor." "Çorbamda saç var." "Saçına benziyor." All of us make mistakes. Hepimiz hatalar yaparız. Hepimiz hata yaparız. Call me after you get back home. Eve döndükten sonra beni ara. Eve dönünce beni ara. I couldn't believe what I was hearing. Duyduklarıma inanamıyordum. Duyduklarıma inanamadım. You're too young to have alcohol. Alkol almak için çok gençsiniz. Alkol almak için çok gençsin. What book are you reading now? Şimdi hangi kitabı okuyorsun? Şimdi hangi kitabı okuyorsun? Layla was quite depressed for a while. Leyla bir süredir oldukça bunalımlıdır. Layla bir süre depresyondaydı. Many Muslim people died protecting non-Muslims. Birçok Müslüman insan gayrimüslimleri korurken öldü. Birçok Müslüman, gayrimüslimleri korurken öldü. Tom said he hopes Mary won't be late. Tom, Mary'nin geç kalmayacağını umduğunu söyledi. Tom, Mary'nin geç kalmamasını umduğunu söyledi. Your sudden appearance surprised me. Senin aniden ortaya çıkman beni şaşırttı. Aniden ortaya çıkman beni şaşırttı. Haven't you decided yet? Henüz karar vermedin mi? Daha karar vermedin mi? The soldiers advanced toward the town. Askerler şehre doğru ilerledi. Askerler kasabaya doğru ilerlediler. I speak English, French, and Spanish. Ben İngilizce, Fransızca ve İspanyolca konuşuyorum. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca biliyorum. Tom asked Mary to be patient. Tom, Mary'den sabırlı olmasını istedi. Tom, Mary'den sabırlı olmasını istedi. You're free to do anything you want. İstediğin her şeyi yapmakta özgürsün. İstediğin her şeyi yapmakta özgürsün. I'm sorry for keeping you waiting. Sizi beklettiğim için üzgünüm. Beklettiğim için özür dilerim. Aren't you almost finished? Neredeyse hazır değil misin? Neredeyse bitirmedin mi? She was wearing pink panties under the skirt. O, eteğin altına külotlu çorap giyiyordu. Eteğin altında pembe külot giyiyordu. I expected to get an A in biology, but I only got a C. Biyolojide A almayı umuyordum ama sadece C aldım. Biyolojiden A almayı umuyordum ama sadece C aldım. Tom told me he studied French. Tom bana Fransızca okuduğunu söyledi. Tom bana Fransızca öğrendiğini söyledi. I heard a very loud noise. Çok yüksek bir gürültü duydum. Çok yüksek bir ses duydum. Do you think Tom has been treated fairly? Tom'a adil davranıldığını düşünüyor musun? Tom'a adil davranıldığını düşünüyor musun? I'm looking forward to seeing Tom. Tom'u görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Tom'u görmek için sabırsızlanıyorum. He is a good worker. İyi bir çalışan. O iyi bir işçi. What you decided to do is insane. Yapmaya karar verdiğin şey delice. Yapmaya karar verdiğin şey delilik. Tom died from electrocution. Tom elektrik çarpması sonucu öldü. Tom elektrik çarpmasından öldü. Excuse me, where's the bathroom? Affedersiniz, tuvalet nerede? Affedersiniz, tuvalet nerede? New York is 2 hours ahead of Seattle. New York, Seattle'dan iki saat ileride. New York Seattle'dan 2 saat ileride. I can't find my luggage. Bagajımı bulamıyorum. Bavulumu bulamıyorum. Tom says it's OK. Tom onun tamam olduğunu söylüyor. Tom sorun olmadığını söylüyor. Tom doesn't have anything to do. Tom'un yapacak bir şeyi yok. Tom'un yapacak bir şeyi yok. What's necessary? Ne gerekli? Gerekli olan ne? I'm pretty lucky. Oldukça şanslıyım. Oldukça şanslıyım. This is something I really enjoy doing. Bu gerçekten yapmaktan keyif aldığım bir şey. Bu gerçekten yapmaktan hoşlandığım bir şey. I've heard that many times. Bunu birçok kez duydum. Bunu birçok kez duydum. If she'd known the results, she'd have been shocked. O, sonuçları bilseydi şok olurdu. Sonuçları bilseydi şoka girerdi. She has been married to him for a decade now. O on yıldır onunla evli. Onunla on yıldır evli. I think you're mad. Bence sen delisin. Bence sen delisin. They just cleaned their room. Onlar az önce odasını temizledi. Odalarını yeni temizlemişler. I don't eat much meat anymore. Artık çok fazla et yemiyorum. Artık fazla et yemiyorum. I'm just glad you weren't hurt. Yaralanmadığına sevindim. Yaralanmadığına sevindim. I left school early. Okulu erken terk ettim. Okuldan erken çıktım. The computer that I bought hasn't been delivered to me yet. Satın aldığım bilgisayar henüz bana iletilmedi. Satın aldığım bilgisayar henüz bana teslim edilmedi. The family received me very warmly. Aile beni çok sıcak bir biçimde karşıladı. Aile beni çok sıcak karşıladı. I have a dog which can run fast. Benim hızlı koşabilen bir köpeğim var. Hızlı koşabilen bir köpeğim var. Tom knows that Mary is bluffing. Tom Mary'nin blöf yaptığını biliyor. Tom, Mary'nin blöf yaptığını biliyor. I think you ought to listen. Bence dinlemelisin. Bence dinlemelisin. I got the last piece of pie. Son pasta dilimini aldım. Son dilim turtayı aldım. Perhaps we should contact her. Belki de onunla kontakt kurmamız gerekir. Belki de onunla iletişim kurmalıyız. I think someone's in the basement. Sanırım bodrumda biri var. Sanırım bodrumda biri var. Tom drives an imported car I think. Sanırım Tom ithal bir araba sürer. Tom ithal bir araba kullanıyor sanırım. His view seems to be too optimistic. Onun görüşü çok iyimser görünüyor. Bakış açısı çok iyimser görünüyor. How did you get into that business? O işe nasıl girdin? Bu işe nasıl girdin? The crowd was mostly women and children. Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı. Kalabalık çoğunlukla kadın ve çocuklardan oluşuyordu. That's one of our rules. O, kurallarımızdan biri. Bu bizim kurallarımızdan biri. Dan has been fighting with Linda. Dan, Linda ile mücadele ediyor. Dan Linda ile kavga ediyor. She made mistake after mistake. O hata üstüne hata yaptı. Hatadan sonra hata yaptı. Has Flight 123 arrived? Uçuş 123 geldi mi? 123 sefer sayılı uçak geldi mi? Tom is wearing a suit today. Tom bugün takım elbise giyiyor. Tom bugün takım elbise giyiyor. I opened the door and got out of the van. Kapıyı açtım ve kamyonetten çıktım. Kapıyı açtım ve minibüsten indim. What Tom told Mary wasn't true. Tom'un Mary'ye söylediği doğru değildi. Tom'un Mary'ye söyledikleri doğru değildi. I heard from Tom that Mary will do that. Mary'nin bunu yapacağını Tom'dan duydum. Tom'dan Mary'nin bunu yapacağını duydum. That rude man gave me a bad impression. O kaba adam bana kötü bir izlenim verdi. O kaba adam bana kötü bir izlenim bıraktı. When I came home, my father had already been there. Eve geldiğimde, babam çoktan oradaydı. Eve geldiğimde babam zaten oradaydı. I can't wait to see Tom's Halloween costume. Tom'un Cadılar bayramı kostümünü görmek için sabırsızlanıyorum. Tom'un Cadılar Bayramı kostümünü görmek için sabırsızlanıyorum. Where do you want us to go? Nereye gitmemizi istiyorsun? Nereye gitmemizi istiyorsun? It's going to be sunny tomorrow afternoon. Yarın öğleden sonra güneşli olacak. Yarın öğleden sonra güneşli olacak. The cops are here. Polisler geldi. Polisler burada. Tom gave me a ride to the airport. Tom beni havaalanına götürdü. Tom beni havaalanına bıraktı. Think about this. Bunun hakkında düşünün. Bunu bir düşün. I've learned never to borrow money from friends. Arkadaşlardan asla para ödünç almamayı öğrendim. Arkadaşlarımdan asla borç para almamayı öğrendim. That sounds really good. Bu gerçekten iyi görünüyor. Kulağa çok hoş geliyor. I have an idea I'd like you to consider. Düşünüp taşınmanı istediğim bir fikrim var. Düşünmeni istediğim bir fikrim var. She likes what I've done. Benim yaptığımı seviyor. Yaptığım şeyi seviyor. I don't anticipate any problems. Herhangi bir sorun beklemiyorum. Herhangi bir sorun olacağını sanmıyorum. You can't go along this road. It is under repair. Bu yolda devam edemezsin. Onarım altında. Bu yoldan geçemezsin. How did Tom explain that? Tom bunu nasıl açıkladı? Tom bunu nasıl açıkladı? I did not have sexual relations with that woman. Ben o kadınla cinsel ilişkiye girmedim. O kadınla cinsel ilişkiye girmedim. Please tell me why you don't eat meat. Neden et yemediğini söyler misin lütfen? Lütfen bana neden et yemediğini söyle. You've bought something for Mary. Sen Mary için bir şey aldın. Mary için bir şey almışsın. Tom never said what he was planning to do. Tom ne yapmayı planladığını hiç söylemedi. Tom ne yapmayı planladığını hiç söylemedi. Dan and Linda quickly fell in love. Dan ve Linda çabucak aşık oldular. Dan ve Linda hızlı bir şekilde aşık oldular. I'll always be there for Tom. Her zaman Tom için orada olacağım. Her zaman Tom'un yanında olacağım. I find his language vulgar. Onun dilini kaba buluyorum. Onun dilini kaba buluyorum. Leaves fall in the autumn. Yapraklar sonbaharda dökülür. Yapraklar sonbaharda düşer. The author wrote some beautiful poems in the beginning of his book. Yazar, kitabının başında bazı güzel şiirler yazdı. Yazar, kitabının başında bazı güzel şiirler yazmıştır. I'm not so busy. Ben o kadar meşgul değilim. O kadar da meşgul değilim. I couldn't sleep. Uyuyamadım. Uyuyamadım. I'm not in love with anyone. Ben kimseye aşık değilim. Ben kimseye aşık değilim. The mystery remains unsolved. Gizem çözülmemiş kalıyor. Gizem hala çözülemedi. We need to find out what time we're supposed to be there. Ne zaman orada olmamız gerektiğini bulmamız gerekiyor. Ne zaman orada olmamız gerektiğini öğrenmeliyiz. Normally I take the bus to school. Normalde okul için otobüse binerim. Normalde okula otobüsle giderim. Tom knows what to expect. Tom ne bekleyeceğini biliyor. Tom ne bekleyeceğini biliyor. You might be able to do that. Onu yapabilirsin. Bunu yapabilirsin. I want to help out. Yardım etmek istiyorum. Yardım etmek istiyorum. Tom is a professor at Harvard. Tom Harvard'da bir profesör. Tom Harvard'da profesör. We're waiting to be served. Biz hizmet edilmeyi bekliyoruz. Hizmet edilmeyi bekliyoruz. What is your name? Adın nedir? Adın ne? Both are very important. Her ikisi de çok önemli. İkisi de çok önemli. That sounds confusing. O kafa karıştırıcı görünüyor. Kulağa kafa karıştırıcı geliyor. Her father became an invalid as a result of a heart attack. Onun babası bir kalp krizinin bir sonucu olarak bir yatalak oldu. Babası kalp krizi sonucu sakat kaldı. I enjoyed every minute of the party. Ben partinin her dakikasından keyif aldım. Partinin her dakikasından keyif aldım. We met each other at a classical music concert. Birbirimizle bir klasik müzik konserinde tanıştık. Klasik müzik konserinde tanıştık. People love it. İnsanlar onu sever. İnsanlar bayılıyor. I borrowed money from my friends. Arkadaşlarımdan borç para aldım. Arkadaşlarımdan borç para aldım. I almost couldn't close the suitcase. Neredeyse bavulu kapatamadım. Bavulu neredeyse kapatamıyordum. Iron is a metal with many uses. Demir, birçok kullanımı olan bir metaldir. Demir birçok kullanıma sahip bir metaldir. I'm not interested in science fiction. Bilim kurguyla ilgilenmiyorum. Bilim kurguyla ilgilenmiyorum. Tom picked up the knife and peeled the apple. Tom bıçağı aldı ve elmayı soydu. Tom bıçağı aldı ve elmayı soydu. This is real cool. Bu gerçekten güzel. Bu gerçekten harika. Were my letters sent? Mektuplarım gönderildi mi? Mektuplarım gönderildi mi? The leader of the separatists is a liar. Bölücübaşı bir yalancı. Ayrılıkçıların lideri yalancıdır. Can you remember anything about it? Onun hakkında bir şey hatırlayabiliyor musun? Bununla ilgili bir şey hatırlıyor musun? The king governed the country. Kral ülkeyi yönetti. Ülkeyi kral yönetiyordu. Tom was sitting on the bed. Tom yatağın üzerinde oturuyordu. Tom yatakta oturuyordu. It was lucky that we got the tickets for the concert. O şanslıydı ve biz konser için biletler aldık. Konser için biletleri aldığımız için şanslıydık. The enemy kept up the attack all night. Düşman bütün gece saldırıya devam etti. Düşman tüm gece boyunca saldırıya devam etti. What proof do you have? Ne kanıtın var? Kanıtın var mı? That's why we're here. İşte bu yüzden buradayız. Bu yüzden buradayız. How many English words do you know? Kaç tane İngilizce sözcük biliyorsun? Kaç İngilizce kelime biliyorsun? The exhibition was very impressive. Sergi çok etkileyici idi. Sergi çok etkileyiciydi. Tom is driving to the hospital. Tom araçla hastaneye gidiyor. Tom hastaneye gidiyor. Layla was an unfit mother. Leyla uygun bir anne değildi. Layla uygun olmayan bir anneydi. I can't afford to buy a used car. İkinci el araba almaya param yetmez. İkinci el araba almaya gücüm yetmez. I don't know who you are. Sizin kim olduğunuzu bilmiyorum. Kim olduğunu bilmiyorum. There is little, if any, wine left in the bottle. Eğer varsa, şişede kalmış biraz şarap var. Şişede biraz şarap kalmış. She has a mysterious air about her. Onun hakkında gizemli bir havası var. İçinde gizemli bir hava var. I'm Paola. Ben Paolalıyım. Ben Paola. Tom seems to be having a really good time. Tom gerçekten iyi vakit geçiriyor gibi görünüyor. Tom gerçekten iyi vakit geçiriyor gibi görünüyor. Do you believe this has any use? Bunun herhangi bir kullanımı olduğuna inanıyor musun? Bunun işe yarayacağına inanıyor musun? Tom ran back inside. Tom içeri koştu. Tom içeri koştu. Who said Tom could join the team? Tom'un takıma katılabileceğini kim söyledi? Tom'un takıma katılabileceğini kim söyledi? Tom has a secret admirer. Tom'un gizli bir hayranı var. Tom'un gizli bir hayranı var. What happened to you in Boston? Boston'da sana ne oldu? Boston'da sana ne oldu? Tom has been very friendly toward me. Tom bana karşı çok cana yakın. Tom bana karşı çok dost canlısıydı. I didn't go to Boston either. Boston'a ben de gitmedim. Boston'a da gitmedim. Tom was carrying a duffel bag. Tom bir silindir spor çanta taşıyordu. Tom bir spor çantası taşıyordu. Tom is graying fast. Tom hızlı kırlaşıyor. Tom çok hızlı grileşiyor. She apologized to me for stepping on my foot. O, ayağıma bastığı için benden özür diledi. Ayağıma bastığım için benden özür diledi. Is your father's name Tom? Babanın adı Tom mu? Babanın adı Tom mu? You look great. Harika görünüyorsun. Harika görünüyorsun. Tom is probably still cold. Tom muhtemelen hâlâ üşüyor. Tom muhtemelen hala üşümüştür. She attended the lecture on social welfare. Sosyal refahla ilgili konferansa katıldı. Sosyal yardım konferansına katıldı. Did Tom say when he'd get here? Tom ne zaman buraya varacağını söyledi mi? Tom ne zaman geleceğini söyledi mi? Tom was a great friend. Tom harika bir arkadaştı. Tom harika bir arkadaştı. Tom isn't going to listen to me. Tom beni dinlemeyecek. Tom beni dinlemeyecek. No, I don't speak English. Hayır, İngilizce bilmiyorum. Hayır, İngilizce bilmiyorum. I want you to tell the truth. Gerçeği söylemeni istiyorum. Gerçeği söylemeni istiyorum. Nobody went with me. Hiç kimse benimle gitmedi. Kimse benimle gelmedi. I am very sad today. Bugün çok üzgünüm. Bugün çok üzgünüm. Tom stole a gun. Tom bir silah çaldı. Tom silah çaldı. Activists try to prevent disease in poor countries. Aktivistler yoksul ülkelerdeki hastalığı önlemeye çalışırlar. Aktivistler fakir ülkelerdeki hastalıkları önlemeye çalışırlar. I wonder what Tom is going to buy. Tom'un neyi satın alacağını merak ediyorum. Tom'un ne alacağını merak ediyorum. Do not try to catch me! Beni yakalamaya çalışmayın! Beni yakalamaya çalışma! My plan saved us a lot of money. Planım bize çok para kazandırdı. Planım bize çok para kazandırdı. They are running. Onlar koşuyor. Kaçıyorlar. I think Tom already knows why Mary doesn't want to do that. Sanırım Tom, Mary'nin bunu neden yapmak istemediğini zaten biliyor. Bence Tom, Mary'nin neden bunu yapmak istemediğini zaten biliyor. We're not cowards. Biz korkaklar değiliz. Biz korkak değiliz. After a brief fight, they won. Kısa bir mücadele sonrası, onlar kazandı. Kısa bir kavgadan sonra kazandılar. My eyes must be tricking me. Gözüm beni yanıltıyor olmalı. Gözlerim beni kandırıyor olmalı. The dog was covered in mud from head to foot. Köpek baştan ayağa çamur kaplıydı. Köpek tepeden tırnağa çamurla kaplıydı. Tom and Mary are definitely more than just friends. Tom ve Mary kesinlikle sadece arkadaş değil. Tom ve Mary kesinlikle arkadaştan öteler. Let's get in the truck. Kamyona binelim. Kamyonete binelim. Wait a moment, please. Biraz bekle, lütfen. Bir dakika, lütfen. I have to go meet with them. Onlarla buluşmaya gitmek zorundayım. Onlarla buluşmam gerek. I'm going to leave you alone. Seni yalnız bırakacağım. Seni yalnız bırakacağım. Do you want me to believe this? Buna inanmamı istiyor musun? Buna inanmamı mı istiyorsun? According to folktales, cats have nine lives. Halk hikayelerine göre kediler dokuz canlıdır. Halk masallarına göre kedilerin dokuz canı vardır. Do you still think that's going to be easy? Hala onun kolay olacağını düşünüyor musun? Hala bunun kolay olacağını düşünüyor musun? When will we arrive in Boston? Ne zaman Boston'a varacağız? Boston'a ne zaman varacağız? I've spent my whole life looking for someone like you. Bütün hayatımı senin gibi birini arayarak geçirdim. Tüm hayatımı senin gibi birini arayarak geçirdim. The pyramids were built in ancient times. Piramitler antik çağda inşa edildiler. Piramitler antik çağlarda inşa edilmiştir. Do you have any beans in your garden? Bahçenizde hiç fasulye var mı? Bahçende fasulye var mı? Tom only did what he had to do. Tom sadece yapmak zorunda olduğu şeyi yaptı. Tom sadece yapması gerekeni yaptı. I think Tom likes hanging out with us. Sanırım Tom bizimle takılmaktan hoşlanıyor. Sanırım Tom bizimle takılmayı seviyor. Nobody knew Tom was in Boston. Tom'un Boston'da olduğunu kimseler bilmiyordu. Tom'un Boston'da olduğunu kimse bilmiyordu. It won't be as difficult to do as you think. Bunu yapmak düşündüğün kadar zor olmayacak. Düşündüğün kadar zor olmayacak. He dropped a letter into the mailbox. Posta kutusuna bir mektup attı. Posta kutusuna bir mektup bırakmış. Where in Helsinki do you live? Helsinki'de nerede yaşıyorsun? Helsinki'de nerede yaşıyorsun? I put all my belongings in a plastic bag. Tüm kişisel eşyalarımı plastik bir torbaya koydum. Bütün eşyalarımı plastik bir torbaya koydum. Such a wonderful music! Böylesine harika bir müzik! Ne harika bir müzik! I'm on the balcony. Ben balkondayım. Balkondayım. When do you think that I can talk to Tom? Sence Tom'la ne zaman konuşabilirim? Sence Tom'la ne zaman konuşabilirim? There is no God but Allah, and Mohammed is his prophet. Allah'tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed onun peygamberidir. Allah'tan başka tanrı yoktur. Muhammed onun peygamberidir. Tom hasn't ever lied to me, as far as I know. Tom bildiğim kadarıyla bana hiç yalan söylemedi. Bildiğim kadarıyla Tom bana hiç yalan söylemedi. Tom is the only person Mary ever talks to. Tom, Mary'nin şimdiye kadar konuştuğu tek kişidir. Mary'nin konuştuğu tek kişi Tom. You've had a busy morning, haven't you? Yoğun bir sabah geçirdin, değil mi? Yoğun bir sabah geçirdin, değil mi? Both Tom and Mary were killed. Hem Tom hem de Mary öldürüldü. Tom ve Mary öldürüldü. I just want clarification. Ben sadece açıklama istiyorum. Sadece açıklığa kavuşturmak istiyorum. What do you take pride in? Neyle gurur duyuyorsun? Neden gurur duyuyorsun? We both know what happened to Tom. Tom'a ne olduğunu ikimiz de biliyoruz. İkimiz de Tom'a ne olduğunu biliyoruz. Tom hasn't called me. Tom beni aramadı. Tom beni aramadı. Show me something else. Bana başka bir şey göster. Başka bir şey göster. I didn't know that Tom swam. Tom'un yüzdüğünü bilmiyordum. Tom'un yüzdüğünü bilmiyordum. Everyone is doing OK. Herkes iyi. Herkes iyi. I don't think Tom will do that. Tom'un onu yapacağını sanmıyorum. Tom'un bunu yapacağını sanmıyorum. You must contribute to Tatoeba only in your mother tongue. Tatoeba'ya yalnızca kendi ana dilinde katkıda bulunmalısın. Tatoeba'ya sadece anadilinde katkıda bulunmalısın. Tom left a message for you. Tom sizin için bir mesaj bıraktı. Tom sana bir mesaj bıraktı. Tom isn't the one that had the key. Anahtarı olan kişi Tom değildir. Anahtar Tom'da değildi. Many buildings burned to the ground. Birçok bina yıkılmış. Birçok bina yanıp kül oldu. A gentleman would pay for his girlfriend's lunch. Bir centilmen, kız arkadaşının öğle yemeğini öderdi. Bir beyefendi kız arkadaşının öğle yemeğini öderdi. Tom had other plans. Tom'un başka planları vardı. Tom'un başka planları vardı. Adams did not expect the job to be easy. Adams işin kolay olmasını beklemiyordu. Adams işin kolay olmasını beklemiyordu. What happened at school yesterday? Dün okulda ne oldu? Dün okulda ne oldu? I think that it's dangerous for children to do that. Bunu çocukların yapmasının tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Bence çocuklar için bunu yapmak tehlikeli. That's not worth the price they're asking for. Bu onların istedikleri fiyata değmez. İstedikleri bedele değmez. I would like to do a course in Arabic. Arapçada ders almak istiyorum. Arapça bir ders vermek istiyorum. Get up, Mary. Kalk, Mary. Kalk, Mary. There are some performances that leave one breathless. Birini nefes nefese bırakan bazı performanslar vardır. İnsanı nefessiz bırakan bazı gösteriler vardır. He speaks several languages. O birçok dil konuşuyor. Birkaç dil biliyor. Are you planning to help him? Ona yardım etmeyi planlıyor musun? Ona yardım etmeyi mi planlıyorsun? Wait until you see this. Bunu görünceye kadar bekle. Bunu görene kadar bekle. Hosni Mobarak has only one friend. It's Israel. Hüsnü Mübarek'in sadece tek bir arkadaşı var. İsrail. Hosni Mobarak'ın tek bir arkadaşı var. Tom missed his friends. Tom arkadaşlarını özledi. Tom arkadaşlarını özledi. I'm counting on Tom. Tom'a güveniyorum. Tom'a güveniyorum. Who'd want to kill Tom? Tom'u kim öldürmek ister? Tom'u kim öldürmek ister ki? I put three teaspoons of sugar in your tea. Çayına üç çay kaşığı şeker koydum. Çayına üç çay kaşığı şeker koydum. The policeman handcuffed Tom's hands behind his back. Polis Tom'un ellerini arkasından kelepçeledi. Polis Tom'un ellerini arkadan kelepçeledi. Suddenly, he accelerated the car. O, birden arabayı hızlandırdı. Aniden arabayı hızlandırdı. A bee is buzzing around. Etrafta bir arı vızıldıyor. Etrafta bir arı vızıldıyor. I need to let her know. Ona bildirmem gerekiyor. Ona haber vermem gerek. It is only too true. O, sadece çok doğrudur. Bu çok doğru. Clara has been taking music lessons for months. Clara aylardır müzik dersleri alıyor. Clara aylardır müzik dersleri alıyor. He is anything but a reliable man. O kesinlikle güvenilir bir adam değil. O güvenilir bir adam değil. He went deaf as a result of an accident. Kaza sonucu sağır oldu. Kaza sonucu sağır oldu. How would you change it? Bunu nasıl değiştirirdiniz? Nasıl değiştirirdin? I'm going to exercise every day. Her gün egzersiz yapacağım. Her gün egzersiz yapacağım. His coolness has alienated his friends. Onun soğukluğu arkadaşlarını soğuttu. Soğukkanlılığı arkadaşlarını yabancılaştırdı. I'm not sure that that's what I have to do. Yapmak zorunda olduğum şeyin o olduğundan emin değilim. Yapmam gerekenin bu olduğundan emin değilim. I need that bar of soap. O sabun kalıbına ihtiyacım var. O sabuna ihtiyacım var. You're the driver. Sen sürücüsün. Şoför sensin. Where were you when I needed you? Sana ihtiyacım olduğunda neredeydin? Sana ihtiyacım olduğunda neredeydin? I noticed that one of the names on the list was yours. Listedeki isimlerden birinin seninki olduğunu fark ettim. Listedeki isimlerden birinin senin olduğunu fark ettim. Tom went to night school for three years. Tom üç yıl boyunca gece okuluna gitti. Tom üç yıl gece okuluna gitti. Tom and Mary would both like that. Hem Tom hem de Mary bundan hoşlanırdı. Tom ve Mary bunu çok ister. Where did he get that crazy idea from? O, o çılgınca fikri nereden aldı? Bu çılgın fikre nereden kapıldı? Tom eventually told me what I needed to do. Tom sonunda bana ne yapmam gerektiğini söyledi. Tom sonunda bana ne yapmam gerektiğini söyledi. I'm a housewife and a mother of three. Ben üç çocuk annesi bir ev hanımıyım. Ben bir ev kadınıyım ve üç çocuk annesiyim. Mary doesn't play with dolls anymore. Mary artık bebeklerle oynamıyor. Mary artık bebeklerle oynamıyor. I want you to wear this. Bunu giymeni istiyorum. Bunu giymeni istiyorum. I don't want to look like a tourist. Bir turist gibi görünmek istemiyorum. Turist gibi görünmek istemiyorum. Everyone got up and left. Herkes kalktı ve gitti. Herkes kalkıp gitti. Please don't shoot me. Lütfen beni vurma. Lütfen beni vurma. What is your favorite animal? En sevdiğin hayvan hangisidir? En sevdiğin hayvan hangisi? Feeling the house shake, I ran outside. Evin sarsılmasını hissederek dışarıya koştum. Evin sallandığını hissettim, dışarı koştum. Tom was sent away to an insane asylum. Tom tımarhaneye gönderildi. Tom bir akıl hastanesine gönderildi. Not now, then when? Şimdi değil, öyleyse ne zaman? Şimdi değil, ne zaman? You didn't have anything to say to Tom. Tom'a bir şey söylemek zorunda değildin. Tom'a söyleyecek bir şeyin yoktu. A curtain of mist blocked our view. Bir sis perdesi bizim görüşümüzü engelledi. Sis perdesi görüşümüzü engelledi. Don't forget what I told you yesterday. Sana dün söylediğim şeyi unutma. Dün sana söylediklerimi unutma. I was forced to submit to my fate. Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım. Kaderime boyun eğmek zorunda kaldım. He took an exhilarating walk along the riverside. Nehir kenarı boyunca canlandırıcı bir yürüyüş yaptı. Nehir kenarında neşeli bir yürüyüş yaptı. These are not your forks. Bunlar sizin çatallarınız değil. Bunlar senin çatalların değil. Tom lives on his own. Tom yalnız yaşıyor. Tom tek başına yaşıyor. Mary nursed her baby. Mary bebeğini emzirdi. Mary bebeğini emzirdi. You really want to move back to Boston, don't you? Gerçekten Boston'a geri taşınmak istiyorsun, değil mi? Boston'a geri dönmek istiyorsun, değil mi? I was there with her. Onunla birlikte oradaydım. Ben de yanındaydım. His ex-wife obtained a court order that forbid him from coming closer than 200 yards. Eski karısı, adamın kendisine 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklayan bir mahkeme emri çıkarttı. Eski karısı 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklayan bir mahkeme kararı aldı. Columbus didn't know where he went or where he was, and he did it using money lent by a woman. Columbus onun nereye gittiğini ya da nerede olduğunu bilmiyordu ve onu bir kadın tarafından ödünç verilen parayı kullanarak yaptı. Columbus nereye gittiğini ve nerede olduğunu bilmiyordu ve bunu bir kadının ödünç verdiği parayı kullanarak yaptı. Tom is probably the one who scared Mary away. Tom muhtemelen Mary'yi korkutan kişidir. Muhtemelen Mary'i korkutan Tom'du. I can honestly say it wasn't me. Dürüst olarak, onun ben olmadığını söyleyebilirim. Dürüst olmak gerekirse, ben değildim. I haven't heard from Tom in years. Yıllardır Tom'dan haber almadım. Yıllardır Tom'dan haber almadım. Have you ever asked me a question and I didn't answer? Sen hiç bana bir soru sordun mu ve ben cevap vermedim mi? Bana hiç soru sordun mu ve cevap vermedim mi? In the first place we have to decide on the name. İlk olarak isim üzerinde karar vermek zorundayız. Öncelikle isim konusunda karar vermeliyiz. If you have faith in God,You can control all five senses and live a peaceful longlife Allah'a imanın varsa, tüm beş duyunu kontrol edip huzurlu bir uzun yaşam sürebilirsin. Eğer Tanrı'ya inanıyorsanız, beş duyuyu da kontrol edebilir ve huzurlu bir ömür yaşayabilirsiniz. I did it right. Ben onu doğru yaptım. Doğru olanı yaptım. That's taboo. Bu bir tabu. Bu bir tabu. "How will you keep Tom from going to the police?" "I'll offer him money." "Tom'u polise gitmekten nasıl alıkoyacaksın?" "Ona para teklif edeceğim." "Tom'un polise gitmesini nasıl engelleyeceksin?" "Ona para teklif edeceğim." It happened more than three days ago. Bu üç günden daha önce oldu. Üç günden fazla oldu. I've got to get you out of here. Seni buradan çıkartmalıyım. Seni buradan çıkarmalıyım. This shouldn't have occurred. Bunun olmaması gerekirdi. Bu olmamalıydı. She persuaded him to do it even though she knew it wasn't a good idea. Onun iyi bir fikir olmadığını bilse bile onu yapması için onu ikna etti. İyi bir fikir olmadığını bilmesine rağmen onu ikna etti. He was always different from other children. O diğer çocuklardan her zaman farklıydı. O her zaman diğer çocuklardan farklıydı. I'm not trying to pressure you. Sana baskı yapmaya çalışmıyorum. Sana baskı yapmaya çalışmıyorum. We ate pancakes for breakfast. Kahvaltı için krep yedik. Kahvaltıda krep yedik. Resistance is futile. Karşı koymanın faydası yok. Direnmek nafile. I haven't eaten the soup and I won't. Çorbayı yemedim ve yemeyeceğim. Çorbayı yemedim ve yemeyeceğim de. I'm a bit chubby. Ben biraz tombulum. Biraz tombulum. Tom was teleported to another planet. Tom başka bir gezegene ışınlandı. Tom başka bir gezegene ışınlandı. Athens is the capital of Greece. Atina Yunanistan'ın başkentidir. Yunanistan'ın başkenti Atina'dır. Make sure he doesn't do anything stupid. Onun aptalca bir şey yapmayacağından emin ol. Aptalca bir şey yapmadığından emin ol. This book has many beautiful pictures. Bu kitap çok güzel fotoğraflara sahip. Bu kitapta bir sürü güzel resim var. "Do you speak Berber?" "Of course." "Berberice biliyor musun?" "Tabii ki." "Berberce biliyor musun?" "Tabii ki." At lunchtime today, our usual restaurant was closed because of a funeral in the family. Bugün öğle yemeği vakti, ailedeki bir cenaze nedeniyle alışıldık restoranımız kapalıydı. Bugün öğle yemeğinde, ailedeki bir cenaze yüzünden her zamanki restoranımız kapalıydı. Give this to me. Bunu bana ver. Ver şunu bana. This is the first time I've ever coughed this much. Şimdiye kadar ilk defa bu kadar çok öksürdüm. İlk defa bu kadar öksürüyorum. We'll all go together. Hepimiz birlikte gideceğiz. Hep birlikte gideceğiz. I'm a paramedic. Ben paramedikim. Ben sağlık görevlisiyim. What's Tom reading now? Tom şimdi ne okuyor? Tom şimdi ne okuyor? You're on a roll. Şansın açık. İyi gidiyorsun. This letter is the only key to the mystery. Bu mektup, gizemin tek anahtarıdır. Bu mektup gizemin tek anahtarı. Where did you sue them? Onları nerede mahkemeye verdin? Onları nerede dava ettin? Tom won't likely tell Mary he wants her to help John. Tom, muhtemelen Mary'ye, John'a yardım etmesini istediğini söylemeyecek. Tom, Mary'ye John'a yardım etmesini istediğini söylemez. Can you answer me? Bana cevap verebilir misin? Cevap verebilir misin? What else has Tom done? Tom başka ne yaptı? Tom başka ne yaptı? The customer isn't always right. Müşteri her zaman haklı değildir. Müşteri her zaman haklı değildir. Come at any time you like. Lütfen ne zaman istersen gel. İstediğin zaman gelebilirsin. It will be a long night. Bu uzun bir gece olacak. Uzun bir gece olacak. We use gestures as well as words to communicate with others. Biz başkaları ile iletişim kurmak için sözlerin yanı sıra jestler de kullanırız. Başkalarıyla iletişim kurmak için kelimelerin yanı sıra jestleri de kullanıyoruz. The principal called and said you weren't at school today. Müdür aradı ve bugün okulda olmadığını söyledi. Müdür aradı ve bugün okulda olmadığını söyledi. We ask you to account for your delay. Gecikmenizi açıklamanızı istiyoruz. Sizden gecikmenizi açıklamanızı istiyoruz. I need to check on them. Onları kontrol etmeliyim. Onları kontrol etmem gerek. We won't be able to keep this secret forever. Bu sırrı sonsuza dek koruyamayacağız. Bu sırrı sonsuza dek saklayamayız. The men on board were surprised to see five men on the island. Gemideki adamlar adada beş adam görmekten şaşkına döndüler. Gemideki adamlar adada beş adam görünce şaşırdılar. Tom went to bed. Tom yatmaya gitti. Tom yatmaya gitti. Doesn't Tom ever do that? Tom hiç bunu yapmaz mı? Tom bunu hiç yapmaz mı? I don't believe I was wrong. Hatalı olduğuma inanmıyorum. Yanıldığımı sanmıyorum. They were very kind to me. Onlar bana karşı nazikti. Bana karşı çok naziktiler. He fell from the horse. O, attan düştü. Attan düştü. I'm getting better at doing that. Bunu yapmada daha iyi oluyorum. Bu işte gittikçe daha iyi oluyorum. Ten is ten percent of one hundred. On, yüzün yüzde onudur. 10'u 100'ün yüzde 10'udur. Show them what you can do. Onlara ne yapabileceğini göster. Onlara neler yapabileceğini göster. Tom is my baby. Tom benim bebeğim. Tom benim bebeğim. We've been together for about three years. Biz üç yıldır birlikteyiz. Yaklaşık üç yıldır birlikteyiz. We are a suicide prevention organization. Biz bir intihar önleme örgütüyüz. Biz bir intihar önleme örgütüyüz. Do you know who invented the pasteurized milk? Pastörize sütü kimin icat ettiğini biliyor musun? Pastörize sütü kim icat etti biliyor musun? He approached the station. O, istasyona yaklaştı. Karakola yaklaştı. I'm really prepared. Ben gerçekten hazırım. Gerçekten hazırım. I asked Tom what he'd do. Tom'a ne yapacağını sordum. Tom'a ne yapacağını sordum. I eventually did that. Sonunda yaptım. Eninde sonunda bunu yaptım. Mary is a fashion designer. Mary bir moda tasarımcısı. Mary bir moda tasarımcısı. You should do it this way. Onu bu şekilde yapman gerekir. Bu şekilde yapmalısın. Do you have a list of hotels? Bir otel listen var mı? Otellerin listesi var mı? Sometimes I wish I had a twin brother. That'd be fun. Bazen keşke erkek ikizim olsaydı diyorum. Eğlenceli olurdu. Bazen keşke ikiz kardeşim olsaydı diyorum. Stars can be seen at night. Yıldız geceleyin görülebilir. Yıldızlar geceleri görülebilir. Tom is good at math. Tom matematikte iyidir. Tom matematikte iyidir. I am so thirsty, probably because I ate pizza yesterday night. Ben çok susadım, muhtemelen dün gece pizza yediğim içindir. Çok susadım, muhtemelen dün akşam pizza yediğim için. Actually, he is not the driver. Aslında o bir sürücü değil. Aslında şoför o değil. I'm so happy you called. Ben seni çağırmandan çok mutluyum. Aradığına çok sevindim. As soon as we reached there, it began to rain. Biz oraya varır varmaz yağmur başladı. Oraya varır varmaz yağmur yağmaya başladı. Tom doesn't watch TV anymore. Tom artık televizyon izlemiyor. Tom artık televizyon izlemiyor. You should pay more attention to what you say. Ne söylediğine daha çok dikkat etmelisin. Söylediklerine daha çok dikkat etmelisin. She will have no choice but to accept. Onun kabul etmekten başka seçeneği olmayacak. Kabul etmekten başka seçeneği kalmayacak. Tom is still working on that. Tom hâlâ onun üzerinde çalışıyor. Tom hala bunun üzerinde çalışıyor. Robert broke off in the middle of his phone call. Robert telefon konuşmasının ortasında kırılıp ayrıldı. Robert telefon görüşmesinin ortasında ayrıldı. This old vase is valuable to me. Bu eski vazonun benim için kıymeti büyük. Bu eski vazo benim için çok değerli. He's a student who I'm teaching English to this year. O, bu yıl İngilizce öğrettiğim bir öğrencidir. Bu yıl İngilizce öğrettiğim bir öğrenci. The news made her happy. Haber onu mutlu etti. Haberler onu mutlu etti. I think you'd better look at this. Bence buna baksan iyi olur. Bence buna bir baksan iyi olur. His head was hurt by the fall. Onun başı düşmeyle yaralandı. Düştüğünde başı yaralanmıştı. I didn't tell anyone else. Ben başkasına söylemedim. Başka kimseye söylemedim. Tom is a nice guy, isn't he? Tom kibar bir adam, değil mi? Tom iyi biri, değil mi? Xavier sells avocado bread at the market. Xavier pazarda avokado ekmeği satıyor. Xavier pazarda avokado ekmeği satar. Aren't you claustrophobic? Klostrofobik değil misin? Klostrofobik değil misin? What do you think of this plan? Bu plan hakkında ne düşünüyorsun? Bu plan hakkında ne düşünüyorsun? What are your sources of information? Bilgi kaynakların neler? Bilgi kaynakların neler? Tom patted me on the shoulder. Tom omzuma vurdu. Tom omzumu okşadı. We have made many mistakes. Biz birçok hatalar yaptık. Birçok hata yaptık. I'm going to take this. Bunu alacağım. Bunu alacağım. As far as I know, he isn't lazy. Bildiğim kadarıyla, o tembel değildir. Bildiğim kadarıyla tembel değil. We will have lived here for ten years at the end of this month. Bu ayın sonunda on yıldır burada yaşıyor olacağız. Bu ayın sonunda on yıldır burada yaşayacağız. They fought for their homeland. Vatanları için savaştılar. Vatanları için savaştılar. He is almost always home. O neredeyse her zaman evde. Neredeyse her zaman evde. Give Tom a kiss. Tom'a bir öpücük ver. Tom'a bir öpücük ver. The baby began to crawl. Bebek emeklemeye başladı. Bebek emeklemeye başladı. I had to see you again. Seni tekrar görmek zorundaydım. Seni tekrar görmek zorundaydım. This isn't what was supposed to happen. Olması gereken bu değil. Olması gereken bu değildi. Tom reads nothing but fiction. Tom sadece kurgu okur. Tom kurgudan başka bir şey okumaz. Can't you talk some sense into Tom? Tom'a mantıklı davranmasını söyleyemiyor musun? Tom'a biraz akıl veremez misin? Tom gave his father a tie on Father's Day. Tom babasına Babalar Günü'nde bir kravat verdi. Tom Babalar Günü'nde babasına kravat takmıştır. Tom didn't expect to get a raise. Tom zam almayı ummuyordu. Tom zam almayı beklemiyordu. Sami didn't even know who Layla was. Sami, Leyla'nın kim olduğunu bile bilmiyordu. Sami, Layla'nın kim olduğunu bile bilmiyordu. I arrived here just now. Az önce buraya geldim. Az önce buraya geldim. I'd pay you a visit if I had time. Zamanım olursa seni ziyaret ederim. Zamanım olsa seni ziyaret ederdim. Dan planned to build a resort on that island. Dan o adada bir tatil yeri inşa etmeyi planladı. Dan o adada bir tatil köyü kurmayı planlıyordu. Weren't you supposed to go shopping with Tom? Tom ile alışverişe gitmen gerekmiyor muydu? Tom'la alışverişe gitmeyecek miydin? Come on, eat some. It will do you good. Hadi, biraz yemek ye. Seni iyi yapacak. Hadi, biraz ye, sana iyi gelir. What are your earrings made of? Senin küpelerin neyden yapılmış? Küpelerin neden yapılmış? I'm going to help you rescue Tom. Tom'u kurtarmana yardım edeceğim. Tom'u kurtarmana yardım edeceğim. Tom left soon after we got here. Tom biz buraya geldikten hemen sonra gitti. Tom biz geldikten hemen sonra gitti. I arrived in Tokyo yesterday. Dün Tokyo'ya vardım. Dün Tokyo'ya geldim. We're finally on the right track. Biz sonunda doğru yoldayız. Sonunda doğru yoldayız. Sorry, I won't do it without a rubber. Üzgünüm, bir prezervatif olmadan onu yapmayacağım. Üzgünüm, prezervatifsiz yapmam. I didn't go anywhere yesterday. Dün herhangi bir yere gitmedim. Dün hiçbir yere gitmedim. He isn't watching TV now. Şu an televizyon izlemiyor. Şu anda televizyon izlemiyor. What's it going to be? Ne olacak? Ne olacak? We have to work harder from now on. Şu andan itibaren daha çok çalışmak zorundayız. Bundan sonra daha çok çalışmalıyız. Always keep a bucket of water handy, in case of fire. Yangın olursa diye el altında her zaman bir kova su bulundur. Yangın ihtimaline karşı her zaman yanında bir kova su bulundur. I think Malbork castle is wonderful. Sanırım Malbork kalesi harika. Bence Malbork kalesi harika. Get up for a moment. Biraz kalkın. Bir dakika kalk. I'm really very happy. Gerçekten çok mutluyum. Gerçekten çok mutluyum. I did that very carefully. Bunu çok dikkatlice yaptım. Bunu çok dikkatli yaptım. I don't have anything. Hiçbir şeyim yok. Hiçbir şeyim yok. Layla tried to defend Sami. Leyla, Sami'yi savunmaya çalıştı. Layla Sami'yi savunmaya çalıştı. The definitive answer is no. Kesin cevap hayırdır. Kesin cevap hayır. Do you speak Latvian? Letonca konuşabiliyor musunuz? Letonca biliyor musun? Sami was still lying on the couch. Sami hâlâ kanepede yatıyordu. Sami hala kanepede yatıyordu. How much do I need to save for retirement? Emeklilik için ne kadar tasarruf etmem gerekiyor? Emeklilik için ne kadar biriktirmem gerekiyor? Tom came up for a gasp of air. Tom soluk almak için yukarı çıktı. Tom nefes almak için geldi. I have a great regard for Tom. Tom için büyük bir saygım var. Tom'a büyük saygı duyuyorum. You'd be perfect for this job. Bu iş için mükemmel olurdun. Bu iş için biçilmiş kaftansın. I want to investigate this matter. Bu konuyu araştırmak istiyorum. Bu konuyu araştırmak istiyorum. Maybe I missed something. Belki bir şey kaçırdım. Belki de bir şeyi gözden kaçırmışımdır. Both sisters were there. İki kardeş de oradaydı. İki kız kardeş de oradaydı. This feels right. Bu doğru. Bu doğru geliyor. Do you know what the temperature outside is? Dışarıdaki sıcaklığın ne olduğunu biliyor musun? Dışarıdaki sıcaklığın ne olduğunu biliyor musun? Let me tell you one thing. Sana bir şey söyleyeyim. Sana bir şey söyleyeyim. I've made some poor choices. Ben bazı kötü seçimler yaptım. Bazı kötü seçimler yaptım. I have a nice apartment. Hoş bir dairem var. Güzel bir dairem var. I dream every night. Her gece rüya görürüm. Her gece rüya görüyorum. He met an unexpected obstacle. O beklenmedik bir engelle karşılaştı. Beklenmedik bir engelle karşılaştı. You seem articulate. Sen konuşkan görünüyorsun. Çok açık sözlüsün. Tom asked me if he could hold my hand. Tom bana elimi tutup tutamayacağını sordu. Tom elimi tutup tutamayacağını sordu. They are ignorant of the rules. Onlar kurallardan habersiz. Kurallardan bihaberler. I have to go meet Tom at the mall. Alışveriş merkezinde Tom'la buluşmaya gitmeliyim. Alışveriş merkezinde Tom'la buluşmam lazım. What are your ambitions? Senin hırsların nedir? İhtirasların neler? Do not tempt me. Beni tahrik etme. Beni kışkırtma. Didn't you take precautions? Önlemler almadın mı? Önlem almadın mı? He called her every other day. O, günaşırı onu aradı. Onu iki günde bir aradı. I'm proud of this award. Bu ödülle gurur duyuyorum. Bu ödülle gurur duyuyorum. Do you have to help Tom? Tom'a yardım etmek zorunda mısın? Tom'a yardım etmek zorunda mısın? That's not exactly what I said. Söylediğim şey tam olarak bu değildi. Tam olarak öyle demedim. I always watch my films in the original version. Filmlerimi her zaman orijinal haliyle izliyorum. Filmlerimi her zaman orijinal versiyonunda izlerim. I thought everyone here could speak French. Buradaki herkesin Fransızca konuşabileceğini düşündüm. Buradaki herkesin Fransızca konuşabildiğini sanıyordum. We thought you were untrustworthy. Sizin güvenilmez olduğunuzu sandık. Senin güvenilmez olduğunu düşündük. Tom ran for mayor. Tom belediye başkanlığına aday oldu. Tom belediye başkanlığına aday oldu. Tom and Mary congratulated each other on their success. Tom ve Mary başarıları için birbirlerini kutladılar. Tom ve Mary başarılarından dolayı birbirlerini tebrik ettiler. I used one. Ben bir tane kullandım. Bir tane kullandım. I, you, he, she, it, we, you, they are personal pronouns. Ben, sen, o, biz, siz, onlar kişi zamirleridir. Ben, sen, erkek, kadın, biz, sen, onlar kişisel zamirler. No one's stopping you. Kimse seni durdurmuyor. Kimse seni durdurmuyor. Construction started in October. İnşaat ekimde başladı. İnşaat Ekim ayında başladı. I dream of a society whose wealth is distributed fairly. Servetin adil bir biçimde dağıldığı bir toplum hayal ediyorum. Serveti adil bir şekilde dağıtılan bir toplumu hayal ediyorum. No one told me anything. Hiç kimse bana bir şey söylemedi. Kimse bana bir şey söylemedi. The Berbers have lived for thousands of years where others could not survive even one day. Berberler binlerce yıldır yaşıyor ve başkaları bir gün bile hayatta kalamadı. Berberiler binlerce yıldır başkalarının bir gün bile hayatta kalamadığı bir yerde yaşıyor. Tom never drives above the speed limit. Tom asla hız limitinin üzerinde sürmez. Tom asla hız sınırını aşmaz. I can carry you in my arms. Seni kollarımda taşıyabilirim. Seni kollarımda taşıyabilirim. Mr. Wang learned German because he wanted to work in Germany. Bay Wang Almanca öğrendi çünkü o Almanya'da çalışmak istiyordu. Bay Wang Almanya'da çalışmak istediği için Almanca öğrendi. I don't think Tom is overweight. Tom'un fazla kilolu olduğunu sanmıyorum. Tom'un kilolu olduğunu sanmıyorum. I know I should've gotten here earlier. Buraya daha erken gelmem gerektiğini biliyorum. Buraya daha erken gelmeliydim, biliyorum. Were you popular in high school? Lisede popüler miydin? Lisede popüler miydin? You have to pay in advance at that hotel. O otelde peşin ödeme yapmak zorundasın. Otele peşin ödemelisin. Does someone here speak Japanese? Burada Japonca konuşan biri var mı? Burada Japonca bilen var mı? I just organized my closet. Ben sadece dolabımı düzenledim. Dolabımı yeni düzenledim. The city was full of hungry soldiers. Şehir aç askerlerle doluydu. Şehir aç askerlerle doluydu. It is time to shut the gate. Kapıyı kapatma zamanı geldi. Kapıyı kapatmanın zamanı geldi. Aren't you going to be there for a while? Bir süre orada olamayacak mısın? Bir süre orada olmayacak mısın? Tom didn't seem to be as determined to do that as Mary seemed to be. Tom onu yapmak için Mary'nin göründüğü kadar kararlı görünmüyordu. Tom, Mary'nin göründüğü kadar kararlı görünmüyordu. She is a blonde girl. O, sarışın bir kız. Sarışın bir kız. Tom has written another book. Tom bir kitap daha yazdı. Tom başka bir kitap daha yazmış. I'm sure going to miss you. Seni kesinlikle özleyeceğim. Seni özleyeceğime eminim. Tell her to get ready to leave. Ona terk etmek için hazır olmasını söyle. Gitmeye hazır olmasını söyle. I want to find my own place. Ben kendi yerimi bulmak istiyorum. Kendime bir yer bulmak istiyorum. May it be so! Öyle olsun! Öyle olsun! Tom didn't have any reason not to believe Mary. Tom'un Mary'ye inanmamak için bir nedeni yoktu. Tom'un Mary'ye inanmaması için bir sebebi yoktu. I promised myself I wouldn't complain about Tom anymore. Artık Tom hakkında şikayet etmeyeceğime kendi kendime söz verdim. Tom hakkında daha fazla şikayet etmeyeceğime dair kendime söz verdim. She said that she was ill, which was a lie. O, hasta olduğunu söyledi, o bir yalandı. Hasta olduğunu söyledi, ki bu bir yalandı. What shall we buy him for his birthday? Biz onun doğum günü için ona ne satın alalım? Doğum gününde ona ne alalım? I lost my son about a decade ago. Yaklaşık on yıl önce oğlumu kaybettim. Oğlumu yaklaşık on yıl önce kaybettim. The girl screamed when she saw the flames. Kız alevleri gördüğünde çığlık attı. Kız alevleri görünce çığlık attı. The train is ten minutes late today. Tren bugün on dakika geç kaldı. Tren bugün 10 dakika gecikti. Tom put on his glasses. Tom gözlüklerini taktı. Tom gözlüklerini taktı. Do you want to say something, Tom? Bir şey söylemek istiyor musun, Tom? Bir şey söylemek ister misin Tom? I didn't expect Tom and Mary to be here. Tom ve Mary'nin burada olmalarını beklemiyordum. Tom ve Mary'nin burada olmasını beklemiyordum. Tom was excused from work yesterday because he was sick. Hasta olduğu için dün Tom'a işten izin verildi. Tom dün işten izin aldı çünkü hastaydı. He's on his last legs. Onun ölümü yakındır. Son ayakları üzerinde duruyor. Is there enough food to go around? Herkese yetecek yeterli yiyecek var mı? Etrafta yeterince yiyecek var mı? I like to listen to you when you speak. Konuştuğunuzda sizi dinlemeyi severim. Konuşurken seni dinlemeyi seviyorum. I file against them all. Hepsine dava açıyorum. Hepsine karşı dava açıyorum. I found my wallet that I thought I'd lost last week. Geçen hafta kaybettiğimi düşündüğüm cüzdanımı buldum. Geçen hafta kaybettiğimi sandığım cüzdanımı buldum. Paradise on earth is where I am. Dünyadaki cennet benim olduğum yerdedir. Yeryüzündeki cennet benim olduğum yer. Tom's face showed his surprise. Tom'un yüzü onun şaşkınlığını gösterdi. Tom'un yüzü sürprizini gösterdi. The Van Horn family was rich. Van Horn ailesi zengindi. Van Horn ailesi zengindi. Don't you worry about him. Onunla ilgili endişelenme. Onun için endişelenme. Don't worry. We'll find Tom. Üzülmeyin. Tom'u bulacağız. Merak etme, Tom'u bulacağız. You're not permitted to do that here. Bunu burada yapma izniniz yok. Burada bunu yapmaya iznin yok. Tom can really play baseball well. Tom gerçekten iyi beyzbol oynayabilir. Tom gerçekten iyi beyzbol oynuyor. There's something I need to know. Bilmem gereken bir şey var. Bilmem gereken bir şey var. It's because she loves me. Bu beni sevdiği içindir. Çünkü beni seviyor. You'd remember them. Onları hatırlardınız. Onları hatırlardın. How many prefectures does Japan have? Japonya'nın kaç tane ili var? Japonya'nın kaç eyaleti var? The Second World War began in 1939 and ended in 1945. İkinci Dünya Savaşı 1939'da başladı ve 1945'te sona erdi. İkinci Dünya Savaşı 1939'da başladı ve 1945'te sona erdi. Everyone I know has one. Tanıdığım herkesin bir tane var. Tanıdığım herkesin bir tane var. Tom made some flubs. Tom birkaç gaf yaptı. Tom biraz aksaklık yaptı. Tom couldn't get the book he wanted. Tom istediği kitabı alamadı. Tom istediği kitabı alamadı. Detective Dan Anderson gave Linda a routine polygraph test. Dedektif Dan Anderson, Linda'yı rutin yalan testine soktu. Dedektif Dan Anderson Linda'ya rutin bir yalan makinesi testi yaptı. He drives a light truck. O bir kamyonet kullanıyor. Hafif bir kamyonet kullanıyor. Every box was full. Her kutu doluydu. Her kutu doluydu. Tom knew Mary had studied French for three years. Tom Mary'nin üç yıldır Fransızca eğitimi gördüğünü biliyordu. Tom, Mary'nin üç yıldır Fransızca öğrendiğini biliyordu. Dan didn't hesitate even a second to do that. Dan onu yapmak için bir an bile çekinmedi. Dan bunu yapmak için bir saniye bile tereddüt etmedi. She is afraid of her own shadow. O kendi gölgesinden korkuyor. Kendi gölgesinden korkuyor. I have cancer. Kanserim var. Kanserim. You don't have to shout at the top of your voice. Avazının çıktığı kadar bağırmak zorunda değilsiniz. Sesinin üstüne bağırmana gerek yok. I'm supposed to stay after school and help clean the classroom. Okuldan sonra kalıp sınıfı temizlemeye yardım etmemiz gerekir. Okuldan sonra kalıp sınıfı temizlememe yardım etmem gerekiyor. They are well looked after. Onlara iyi bakılıyor. Onlara iyi bakılıyor. Tom has quit smoking. Tom sigara içmeyi bıraktı. Tom sigarayı bıraktı. I told Tom I understood his concern. Tom'a endişesini anladığımı söyle. Tom'a endişesini anladığımı söyledim. Tomorrow is Sunday. Yarın pazar. Yarın pazar. I found it difficult to make myself understood. Derdimi anlatmanın zor olduğunu buldum. Kendimi anlamakta zorlandım. Will you risk it? Bunu riske atacak mısın? Riske girer misin? I didn't say Tom was involved. Tom'un karıştığını söylemedim. Tom'un işin içinde olduğunu söylemedim. The bottle is made of glass. Şişe camdan yapılmıştır. Şişe camdan yapılmış. At first the job looked good to him, but later it became tiresome. İş ona baştan güzel göründü ama sonra yorucu geldi. İlk başta iş ona iyi göründü, ama daha sonra yorucu hale geldi. Taking an aspirin a day can be bad for you. Günde bir aspirin almak sizin için kötü olabilir. Günde aspirin içmek senin için kötü olabilir. You're too small. Sen çok küçüksün. Çok küçüksün. Have you worked with Tom before? Daha önce Tom'la birlikte çalıştın mı? Daha önce Tom'la çalıştın mı? You've been luckier than me. Benden daha şanslısın. Benden daha şanslıydın. We'll chat some more during intermission. Biz mola sırasında biraz daha sohbet edeceğiz. Arada biraz daha konuşuruz. I thought it might be cocaine, but it was only flour. Ben bunun kokain olabileceğini düşündüm ama o sadece undu. Kokain olabilir diye düşündüm, ama sadece un. Tom found what he was looking for. Tom aradığı şeyi buldu. Tom aradığını buldu. Tom is afraid people might laugh at Mary. Tom insanların Mary'ye gülebileceğinden korkuyor. Tom insanların Mary'ye güleceğinden korkuyor. Can I stay with you? Seninle kalabilir miyim? Seninle kalabilir miyim? I'm sick of the hypocrisy. İkiyüzlülükten bıktım. İkiyüzlülükten bıktım. He worked very hard. O, çok çalıştı. Çok çalıştı. You won't solve anything by crying. Ağlayarak hiçbir şeyi çözemezsin. Ağlayarak hiçbir şeyi çözemezsin. I did everything I could today. Bugün elimden gelen her şeyi yaptım. Bugün elimden geleni yaptım. When's the last time you rode a motorcycle? En son ne zaman bir motosiklet sürdün? En son ne zaman motosiklete bindin? German, Dutch, Norwegian and English are Germanic languages. Almanca, Hollandaca, Norveççe ve İngilizce; Cermen dilleridirler. Almanca, Felemenkçe, Norveççe ve İngilizce Almanca dilleridir. Did you like working in Boston? Boston'da çalışmayı seviyor musun? Boston'da çalışmayı seviyor muydun? Tom and Mary aren't smiling now. Tom ve Mary şimdi gülümsemiyor. Tom ve Mary artık gülmüyorlar. Do it yourself and do it right away. Onu kendiniz yapın ve hemen yapın. Kendin yap ve hemen yap. I told Tom that Mary was telling the truth. Tom'a Mary'nin doğruyu söylediğini söyledim. Tom'a Mary'nin doğruyu söylediğini söyledim. I have created thousands of phrases already. Zaten binlerce ifade yarattım. Şimdiden binlerce cümle yarattım. Tom was wearing an orange jumpsuit. Tom turuncu bir tulum giyiyordu. Tom turuncu tulum giyiyordu. He wants to go out with her. O, onunla çıkmak istiyor. Onunla çıkmak istiyor. The soldiers thought that they might be home for Christmas. Askerler Noel için evde olabileceklerini düşündüler. Askerler Noel'de evde olabileceklerini düşündüler. He constantly criticizes other people. O sürekli diğer insanları eleştirir. Sürekli olarak diğer insanları eleştirmektedir. Do you think I'm too materialistic? Sizce ben çok materyalist miyim? Sence ben çok mu materyalistim? Tom blushed when Mary kissed him. Mary onu öptüğünde Tom kızardı. Mary onu öptüğünde Tom kızardı. I'd better talk to Tom. Tom'la konuşsam iyi olur. Tom'la konuşsam iyi olacak. Tom's voice echoed throughout the otherwise empty room. Tom'un sesi boş odada yankılandı. Tom'un sesi boş oda boyunca yankılandı. Buy Tom a drink. Tom'a bir içki al. Tom'a bir içki ısmarla. I need time to think about that. Onun hakkında düşünmek için zamana ihtiyacım var. Bunu düşünmek için zamana ihtiyacım var. It looks like you're having a bad day. Kötü bir gün geçiriyorsun gibi görünüyorsun. Kötü bir gün geçiriyor gibisin. He will arrive in Paris tomorrow. O, yarın Paris'e varacak. Yarın Paris'e varacak. The organist was elderly. Orgçu yaşlıydı. Orgcu yaşlıydı. I asked why. Sebebini sordum. Nedenini sordum. You sure do sleep a lot. Sen kesinlikle çok uyuyorsun. Gerçekten çok uyuyorsun. Tom has never been camping. Tom hiç kamp yapmadı. Tom hiç kamp yapmadı. Tom never would've done this. Tom bunu asla yapmazdı. Tom bunu asla yapmazdı. We're leaving for Boston in an hour. Bir saat içinde Boston'a yola çıkıyoruz. Bir saat içinde Boston'a gidiyoruz. Call now! We go where you go. Şimdi ara! Gittiğin yere gidiyoruz. Sen nereye gidersen biz de oraya gideriz. Did you answer Tom's question? Tom'un sorusunu yanıtladın mı? Tom'un sorusuna cevap verdin mi? What do you have to do now? Şimdi ne yapmak zorundasınız? Şimdi ne yapacaksın? Cows give their calves milk every morning. İnekler her sabah buzağılarına süt verir. İnekler danalarına her sabah süt verirler. Perhaps we should ask a different question. Belki de farklı bir soru sormamız gerekir. Belki de başka bir soru sormalıyız. I'm eating my lunch. Öğle yemeği yiyorum. Yemeğimi yiyorum. I am interested in sports. Sporla ilgileniyorum. Sporla ilgileniyorum. This is only the beginning. Bu sadece başlangıç. Bu sadece başlangıç. I'll teach you French if you want me to. Eğer istersen sana Fransızca öğretirim. İstersen sana Fransızca öğretirim. Tom armed himself with a baseball bat. Tom emanet olarak yanına beyzbol sopası aldı. Tom beyzbol sopasıyla kendini silahlandırdı. Don't be fooled by Tom's e-mail! Tom'un e-postasıyla kandırılmayın! Tom'un e-postasına aldanma! You never seemed to want to do that. Onu yapmak istiyor gibi görünmüyordun. Bunu yapmak istemiyor gibiydin. I can be there in an hour. Bir saat içinde orada olabilirim. Bir saat içinde orada olabilirim. Hello! My name is Maria. I'm 23 years old and I come from Berlin. Merhaba! Adım Maria. 23 yaşındayım ve Berlin'den geliyorum. Adım Maria. 23 yaşındayım ve Berlin'den geliyorum. Tom acted as if he knew nothing about it. Tom bu konuda bir şey bilmiyormuş gibi davrandı. Tom bu konuda hiçbir şey bilmiyormuş gibi davrandı. I saw tears in his eyes. Onun gözlerinde gözyaşı gördüm. Gözlerinde yaşlar gördüm. There's lots of war poetry on the syllabus. Müfredatta bir sürü savaş şiiri var. Ders programında bir sürü savaş şiiri var. Tom hasn't apologized. Tom özür dilemedi. Tom özür dilemedi. All of the men that I know like cars! Tanıdığım adamların hepsi arabaları seviyor! Tanıdığım bütün erkekler araba sever! Let me hear what you have to say. Söylemek zorunda olduğun şeyi duymama izin ver. Söyleyeceklerini duyayım. Tom went over to Mary's house. Tom, Mary'nin evine gitti. Tom Mary'nin evine gitti. Tom and Mary are impatient. Tom ve Mary sabırsız. Tom ve Mary sabırsız. I don't want the same thing to happen to us. Aynı şeyin bize olmasını istemiyorum. Aynı şeyin bize de olmasını istemiyorum. One's teachers should be treated with respect. Birinin öğretmenlerine saygı ile davranılmalı. Birinin öğretmenlerine saygı gösterilmeli. The police found Tom's fingerprints on the doorknob. Polis, Tom'un parmak izlerini kapı kolunun üzerinde buldu. Polis kapı kolunda Tom'un parmak izlerini buldu. Tom pulled Mary out of the mud. Tom, Mary'yi çamurdan çıkardı. Tom, Mary'i çamurdan çıkardı. I don't speak any French. Hiç Fransızca konuşmam. Fransızca bilmiyorum. Don't figure on going abroad this summer. Bu yaz yurt dışına gitmeyi bekleme. Bu yaz yurt dışına gitmeyi düşünme. My parents told me that I was adopted when I was thirteen. Annem ve babam evlat edinildiğimi bana on üç yaşımdayken söylediler. Ailem bana 13 yaşımdayken evlat edinildiğimi söyledi. Tom is addicted to money. Tom para bağımlısıdır. Tom paraya bağımlı. Tom feels unwanted. Tom istenilmeyen hissediyor. Tom kendini istenmeyen hissediyor. I don't want to see her anymore. Artık onu görmek istemiyorum. Onu bir daha görmek istemiyorum. You go to the bazaar not to become a sheep, but to buy sheep. Bir koyun olmamak için, ama bir koyun almak için pazara gidin. Pazara koyun olmak için değil, koyun almak için gidiyorsun. He's a big boy. O büyük bir çocuk. O büyük bir çocuk. She wrote down what he said. Onun söylediğini not aldı. Ne dediğini yazmış. The group left early in 1791. 1791'de grup erken ayrıldı. Grup 1791'de erkenden ayrıldı. Tom graduated from high school three years ago. Tom üç yıl önce liseden mezun oldu. Tom üç yıl önce liseden mezun oldu. He softly touched her. O usulca ona dokundu. Ona nazikçe dokundu. I am certain that he will pass the exam. Ben onun sınavı geçeceğine eminim. Sınavı geçeceğinden eminim. I apologize for that. Onun için özür dilerim. Bunun için özür dilerim. Why is there so much violence in the world? Neden dünyada bu kadar çok şiddet var? Neden dünyada bu kadar çok şiddet var? Tom is supposed to be here. Tom'un burada olması gerekiyor. Tom'un burada olması gerekiyordu. Tom does that sometimes. Tom bazen onu yapar. Tom bazen böyle yapar. Maybe Tom didn't want to bother you. Belki Tom sizi rahatsız etmek istemedi. Belki Tom seni rahatsız etmek istememiştir. Today is March 5th. Bugün 5 Mart. Bugün 5 Mart. If I were you, I'd go. Senin yerinde olsam giderdim. Yerinde olsam giderdim. Tom is helpful. Tom yararlıdır. Tom yardımcı oluyor. Tom showed me his room. Tom bana odasını gösterdi. Tom bana odasını gösterdi. I am interested in listening to music. Müzik dinlemekle ilgileniyorum. Müzik dinlemekle ilgileniyorum. Tom wants to kill himself. Tom kendini öldürmek istiyor. Tom kendini öldürmek istiyor. I'm not going to work for you anymore. Artık senin için çalışmayacağım. Artık senin için çalışmayacağım. I don't know exactly what I'm going to do. Ne yapacağımı tam olarak bilmiyorum. Tam olarak ne yapacağımı bilmiyorum. Now, Tom has a job. Artık Tom'un bir işi var. Tom'un bir işi var. Tom is my older brother. Tom, benim ağabeyim. Tom benim ağabeyim. I know that you all are cowards. Hepinizin korkak olduğunu biliyorum. Hepinizin korkak olduğunu biliyorum. This is astonishing. Bu şaşırtıcı. Bu hayret verici. The school is across from our house. Okul evimizin karşısında. Okul evimizin karşısında. Tom likes to study in the library. Tom kütüphanede çalışmayı seviyor. Tom kütüphanede çalışmayı seviyor. Please don't die. Lütfen ölme. Lütfen ölme. Tom is getting Mary a cup of tea. Tom Mary'yye bir fincan çay getiriyor. Tom, Mary'e çay getirecek. Tom went outside to smoke. Tom sigara içmek için dışarı çıktı. Tom sigara içmek için dışarı çıktı. A new railway bridge will be built between the two cities. İki şehir arasında yeni bir demiryolu köprüsü inşa edilecek. İki şehir arasında yeni bir demiryolu köprüsü inşa edilecek. I don't think Tom is allergic to peanuts. Tom'un yer fıstığına alerjisi olduğunu sanmıyorum. Tom'un fıstıklara alerjisi olduğunu sanmıyorum. Troublemakers rarely become model citizens. Başbelaları nadiren model vatandaşlar olurlar. Sorun çıkaranlar nadiren örnek vatandaş olurlar. I went back to sleep. Uyumaya geri döndüm. Uyumaya devam ettim. There's a cake inside the box. Kutunun içinde pasta var. Kutunun içinde pasta var. I hate people who say that. Onu söyleyen insanlardan nefret ediyorum. Bunu söyleyen insanlardan nefret ediyorum. Actually, I know nothing about these plans. Aslında bu planlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Aslında bu planlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Thanks for the delicious meal. Lezzetli yemek için teşekkürler. Lezzetli yemek için teşekkürler. Tom told Mary that she should be ashamed of herself. Tom Mary'ye kendinden utanması gerektiğini söyledi. Tom, Mary'ye kendinden utanması gerektiğini söyledi. I might kiss Tom today. Tom'u bugün öpebilirim. Bugün Tom'u öpebilirim. My ex-boyfriend just called me out of the blue. Eski erkek arkadaşım aniden beni aradı. Eski erkek arkadaşım bir anda beni aradı. I want you to take these. Bunları almanı istiyorum. Bunları almanı istiyorum. I'm a minor. Ben reşit değilim. Ben reşit değilim. He made it clear that he was against the plan. Plana karşı olduğunu açıkladı. Plana karşı olduğunu açıkça belirtti. I'll join you as soon as I can. Elimden geldiği kadar kısa sürede size katılacağım. En kısa zamanda size katılacağım. The more curious you are, the better. Ne kadar meraklıysan o kadar iyi. Ne kadar meraklı olursan o kadar iyi. Don't touch my bag. Çantama dokunmayın. Çantama dokunma. Why did you want to talk to me? Neden benimle konuşmak istiyordun? Neden benimle konuşmak istedin? The bull escaped from the ring. Boğa meydandan kaçtı. Boğa ringden kaçtı. We must get up at dawn. Biz şafakta kalkmalıyız. Şafakta kalkmalıyız. Tom is taking a bath in my bathtub. Tom benim küvetimde banyo yapıyor. Tom küvetimde banyo yapıyor. He has lived in Kobe for three years. Üç yıldır Kobe'de yaşıyor. Üç yıldır Kobe'de yaşamaktadır. I considered doing that. Bunu yapmayı düşündüm. Bunu yapmayı düşündüm. My mum is crazy. Annem çılgın. Annem delinin teki. I've got nothing more to say. Söyleyecek daha fazla bir şeyim yok. Söyleyecek başka bir şeyim yok. Nahuatl was the language of the Aztecs. Nahuatl, Azteklerin diliydi. Nahuatl Azteklerin diliydi. You're completely crazy. Sen tamamen delisin. Sen tamamen delirmişsin. We didn't quite do exactly what Tom wanted us to do. Tom'un yapmamızı istediği şeyi tam olarak yapmadık. Tom'un yapmamızı istediği şeyi tam olarak yapmadık. She's rich, young and beautiful. O, zengin, genç ve güzel. Zengin, genç ve güzel. I didn't want to make any noise. Herhangi bir gürültü yapmak istemedim. Gürültü yapmak istemedim. We need to remember to mail this letter tomorrow. Yarın bu mektubu postalamayı unutmamalıyız. Bu mektubu yarın postalamayı unutmamalıyız. Don't play games. Oyun oynamayın. Oyun oynama. Tom had other work to do. Tom'un yapacak başka işi vardı. Tom'un yapacak başka işleri vardı. Tom's parents returned a day early from their vacation. Tom'un ebeveynleri tatillerinden bir gün erken döndü. Tom'un ailesi tatillerinden bir gün önce dönmüşler. Tom paid someone to help him move the piano. Tom, piyanoyu taşımasına yardım etmek için birine para verdi. Tom piyanoyu taşıması için birine para verdi. You're not authorized to do that. Bunu yapmaya yetkili değilsin. Bunu yapmaya yetkin yok. He decided to have surgery. Ameliyat edilmeye karar verdi. Ameliyat olmaya karar verdi. I lived in Boston for three years. Üç yıl Boston'da yaşadım. Üç yıl Boston'da yaşadım. She's an opera fan. O bir opera hayranıdır. O bir opera hayranı. I know that she has been busy. Onun meşgul olduğunu biliyorum. Meşgul olduğunu biliyorum. We have to leave immediately. Biz hemen terk etmek zorundayız. Hemen gitmeliyiz. Tom wasn't the first man Mary kissed. Tom Mary'yi öpen ilk erkek değildi. Mary'nin öptüğü ilk erkek Tom değildi. The police are questioning her. Polis onu sorguluyor. Polis onu sorguluyor. I'm fortunate compared to Tom. Tom'la kıyaslandığında ben şanslıyım. Tom'a kıyasla şanslıyım. How can I feel relaxed with you watching me like that? Siz beni böyle izlerken ben nasıl rahat hissedebilirim? Beni böyle izlerken nasıl rahat hissedebilirim? I know you did it. Onu senin yaptığını biliyorum. Senin yaptığını biliyorum. Yesterday we prepared some delicious fish in a new microwave. Dün yeni bir mikrodalga fırında biraz lezzetli balık hazırladık. Dün yeni bir mikrodalga fırında lezzetli balık hazırladık. I hate this girl. Bu kızdan nefret ediyorum. Bu kızdan nefret ediyorum. People have been injured. İnsanlar yaralandı. İnsanlar yaralandı. Let's give this a shot. Deneyelim. Bir deneyelim. How old were your grandparents when they got married? Ebeveynleri evlendiklerinde kaç yaşındaydılar? Evlendiklerinde büyükannen ve büyükbaban kaç yaşındaydı? She returned the book to the library. O, kitabı kütüphaneye iade etti. Kitabı kütüphaneye geri verdi. I'm getting off the train at the next stop. Sonraki durakta trenden ineceğim. Bir sonraki durakta trenden ineceğim. Tom gasped. Tom nefes nefese kaldı. Tom nefes nefese kaldı. Tom and his family survived the earthquake. Tom ve ailesi depremde hayatta kaldılar. Tom ve ailesi depremden kurtuldu. You're not going to cry, are you? Sen ağlamayacaksın, değil mi? Ağlamayacaksın, değil mi? Tom never told me why he had decided to become a teacher. Neden bir öğretmen olmaya karar verdiğini Tom bana hiç söylemedi. Tom bana neden öğretmen olmaya karar verdiğini hiç söylemedi. Tom and Mary will get married in October. Tom ve Mary ekim'de evlenecek. Tom ve Mary Ekim'de evlenirler. Tom found an error at the last minute. Tom son dakikada bir hata buldu. Tom son anda bir hata buldu. The team spirit was unbelievable, we were all in this together. Takım ruhu inanılmazdı, hepimiz birlikte bunun içindeydik. Takım ruhu inanılmazdı, hepimiz bu işte birlikteydik. I finished the wine and set down the glass. Şarabı bitirdim ve bardağı koydum. Şarabı bitirdim ve bardağı bıraktım. We're kind of playing it by ear. Duruma göre hareket ediyor sayılırız. Kulağına göre hareket ediyoruz. I didn't do it. Ben onu yapmadım. Ben yapmadım. That was a horrible thing to say about Tom. Tom hakkında söyleyecek berbat bir şeydi. Tom hakkında söylediğin korkunç bir şeydi. Tom was screaming. Tom bağırıyordu. Tom çığlık atıyordu. I'll see you guys Monday. Ben siz arkadaşları Pazartesi göreceğim. Pazartesi görüşürüz. I'll put my passport back in the safe. Pasaportumu kasaya geri koyacağım. Pasaportumu kasaya geri koyacağım. I recovered quickly. Ben çabucak kurtuldum. Çabuk iyileştim. Tom doesn't want to be a singer. Tom bir şarkıcı olmak istemiyor. Tom şarkıcı olmak istemiyor. Tom reminded Mary not to forget to flush the toilet. Tom Mary'ye tuvalette sifonu çekmeyi unutmamasını hatırlattı. Tom, Mary'ye sifonu çekmeyi unutmamasını hatırlattı. The violinist's technique was excellent. Kemancının tekniği mükemmeldi. Kemancının tekniği mükemmeldi. The sun is essential to life. Güneş hayat için olmazsa olmazdır. Güneş yaşam için gereklidir. Tom has gotten a lot better. Tom çok daha iyi oldu. Tom çok daha iyi oldu. Always be prepared for the worst. Her zaman en kötüsü için hazır olun. Her zaman en kötüsüne hazırlıklı ol. I think we were lied to. Sanırım bize yalan söylendi. Sanırım bize yalan söylendi. Diversify your investments. Yatırımlarınızı çeşitlendirin. Yatırımlarınızı çeşitlendirin. Please watch closely. Lütfen yakından izleyin. Lütfen yakından izleyin. I do need one favor. Bir iyiliğe ihtiyacım var. Bir iyiliğe ihtiyacım var. My resume isn't as impressive as yours. Benim özgeçmişim seninki kadar etkileyici değil. Özgeçmişim seninki kadar etkileyici değil. I decided to become a doctor. Bir doktor olmaya karar verdim. Doktor olmaya karar verdim. Tom filled the bucket with water. Tom kovayı suyla doldurdu. Tom kovayı suyla doldurdu. I never felt comfortable around your parents. Senin ailenin etrafında hiç rahat hissetmedim. Ailenin yanında kendimi hiç rahat hissetmedim. It couldn't have been better. Daha iyi olamazdı. Daha iyi olamazdı. My sister shelled the beans. Kız kardeşim fasulyeleri soydu. Kız kardeşim fasulyeleri kabukladı. Tom whistled again. Tom yine ıslık çaldı. Tom yine ıslık çaldı. Tom promised he wouldn't be late. Tom geç kalmayacağına söz verdi. Tom geç kalmayacağına söz verdi. Let's go visit Tom tomorrow. Yarın Tom'u ziyaret etmeye gidelim. Yarın Tom'u ziyarete gidelim. They buy these goods cheaply overseas and then mark them up to resell at home. Bu malları yurt dışından ucuza alıyorlar ve daha sonra yurtta satmak için zam yapıyorlar. Bu malları yurtdışına ucuza alıyorlar ve sonra da onları evde satmak için işaretliyorlar. That'll take some time. Bu biraz zaman alacak. Bu biraz zaman alır. I'm sorry if I woke you up. Uyandırdıysam özür dilerim. Uyandırdıysam özür dilerim. Tom's car has crank windows. Tom'un arabasının pencere açma kolu vardır. Tom'un arabasının krank pencereleri var. Tom used to have a lot of money. Tom'un bir sürü parası vardı. Tom'un çok parası vardı. I don't like math. Matematiği sevmiyorum. Matematiği sevmiyorum. We decided not to do that. Onu yapmama kararı aldık. Bunu yapmamaya karar verdik. Tom sounds like a white guy. Tom beyaz bir adam gibi görünüyor. Tom beyaz bir adama benziyor. Do you have the latest version? Sen sonuncu versiyona sahip misin? Son versiyon sende mi? I'm not a celebrity. Ben bir şöhret değilim. Ben ünlü değilim. Did you tell Tom that? Onu Tom'a söyledin mi? Bunu Tom'a söyledin mi? It was indifference. O kayıtsızlıktı. İlgisizlikti. Why is Boston such a popular destination for tourists? Neden Boston turistler için böylesine popüler bir yerdir? Boston neden turistler için bu kadar popüler bir yer? Tom has been studying French for the last three years. Tom son üç yıldır Fransızca eğitimi görüyor. Tom son üç yıldır Fransızca okuyor. I have a request. Bir talebim var. Bir ricam var. One was beautiful, intelligent and funny, and the other ugly, stupid and depressing. Biri güzel, akıllı ve komikti, diğeri çirkin, aptal ve iç karartıcıydı. Biri güzel, zeki ve komikti, diğeri ise çirkin, aptal ve iç karartıcıydı. Aren't you a high school student? Sen lise öğrencisi değil misin? Sen lise öğrencisi değil misin? Have they done it? Onu yaptılar mı? Başardılar mı? The wasp killed the spider. Eşekarısı örümceği öldürdü. Yaban arısı örümceği öldürdü. I'll go and see if I can get Tom to help. Tom'a yardım ettirebilip ettiremeyeceğimi görmeye gideceğim. Gidip Tom'a yardım etmeye çalışacağım. I've got plenty more. Çok daha fazlasına sahibim. Bende daha çok var. This rice cooker uses fuzzy logic. Bu pirinç ocağı bulanık mantık kullanır. Bu pirinç fırını bulanık mantık kullanır. Tom had a few more things to say. Tom'un söyleyecek birkaç şeyi daha vardı. Tom'un söyleyecek birkaç şeyi daha vardı. Tom doesn't have to help Mary today. Tom bugün Mary'ye yardım etmek zorunda değil. Tom bugün Mary'e yardım etmek zorunda değil. Tom should do the same. Tom aynısını yapmalı. Tom da aynısını yapmalı. I've never been mean to Tom. Ben Tom'a karşı asla cimri değildim. Tom'a hiç kötü davranmadım. I can hardly see him. Onu zar zor görebiliyorum. Onu zar zor görüyorum. When did you get married? Ne zaman evlendin? Ne zaman evlendin? We all felt awful. Hepimiz korkunç hissettik. Hepimiz çok kötü hissettik. My brother wants to visit Liechtenstein. Erkek kardeşim Liechtenstein'ı ziyaret etmek istiyor. Kardeşim Lihtenştayn'ı ziyaret etmek istiyor. He has no friend to speak with. Onun konuşmak için hiçbir arkadaşı yok. Konuşacak bir arkadaşı yok. Are you going to be at this afternoon's meeting? Bu öğleden sonraki toplantıda olacak mısın? Öğleden sonraki toplantıda olacak mısın? I understand your dilemma. İkilemini anlıyorum. İkileminizi anlıyorum. Tom and I often jog together. Tom ve ben sık sık birlikte koşarız. Tom ve ben sık sık koşarız. I don't even own a car. Ben bile bir arabaya sahip değilim. Benim arabam bile yok. Tom doesn't need to apologize. He did nothing wrong. Tom'un özür dilemesi gerekmez. O yanlış bir şey yapmadı. Tom'un özür dilemesine gerek yok. They have agreed to come. Tom gelmeyi kabul etti. Gelmeyi kabul ettiler. We can paint your room any color you want. Odanızı istediğiniz herhangi bir renkte boyayabiliriz. Odanı istediğin renge boyayabiliriz. I'm pretty certain that they're all for you. Hepsinin senin için olduğuna oldukça eminim. Hepsinin senin için olduğuna eminim. I have never met a more sinful man. Daha günahkar bir erkeğe hiç rastlamadım. Hiç bu kadar günahkar bir adamla karşılaşmamıştım. Did you open all the boxes? Bütün kutuları açtın mı? Bütün kutuları açtın mı? I gave it to them yesterday. Dün onu onlara verdim. Onlara dün verdim. Tom is likely to be jealous. Tom muhtemelen kıskanç olacak. Tom'un kıskanması muhtemel. According to Dan, Linda had killed herself. Dan'a göre, Linda intihar etti. Dan'e göre Linda kendini öldürmüştü. I met Tom after work. İşten sonra Tom'la buluştum. İşten sonra Tom'la tanıştım. It was cold here through March. Marta kadar burada soğuktu. Mart ayı boyunca burası soğuktu. Consider this a warning, Tom. Bunu bir uyarı olarak düşün, Tom. Bunu bir uyarı olarak düşün Tom. What did you see while you were in Boston? Boston’dayken ne gördün? Boston'dayken ne gördün? I've never actually been in love. Aslında hiç aşık olmadım. Aslında hiç aşık olmadım. How do you know that, Tom? Bunu nasıl biliyorsunuz, Tom? Bunu nereden biliyorsun Tom? She patiently waited for him. O, sabırla onu bekledi. Onu sabırla bekledi. I'm sick of being sick. Hasta olmaktan bıktım. Hasta olmaktan bıktım. Tom didn't get here until after dark. Tom buraya geldiğinde hava kararmıştı. Tom hava kararana kadar gelmedi. Tom should've hired a lawyer. Tom'un bir avukat tutması gerekirdi. Tom bir avukat tutmalıydı. Keep your hands out of your pockets. Ellerini cebinden çıkar. Ellerini ceplerinden uzak tut. Everybody around here calls me Tom. Buralarda herkes bana Tom der. Buradaki herkes bana Tom der. Is it ok if I ride? Binmemde bir sakınca var mı? Binebilir miyim? The sugar is in the bag. Şeker torbada. Şeker çantada. How many apples do you have? Kaç tane elmanız var? Kaç elman var? "Fadil left." "What time was that?" "At nine o'clock." "Fadıl gitti." "Saat kaçtı?" "Saat dokuzdu." "Fadil gitti." "Saat kaçtı?" "Saat dokuzda." I walk a lot because it's healthy. Sağlıklı olduğu için çok yürürüm. Sağlıklı olduğu için çok yürüyorum. Tom didn't answer my question. Tom sorumu cevaplamadı. Tom soruma cevap vermedi. Tom knows them all. Tom onların hepsini tanır. Tom hepsini biliyor. It's a bad habit. Kötü bir alışkanlık. Bu kötü bir alışkanlık. Gas has been found below the sea. Gaz denizin altında bulundu. Denizin altında gaz bulunmuştur. I can not even cook an omelet. Ben omlet bile yapamam. Omlet bile pişiremiyorum. Language has the power to shape the way we think. Dil, düşündüğümüz şeyi şekillendirme gücüne sahiptir. Dil, bizim düşünce tarzımızı şekillendirme gücüne sahiptir. Tom is looking a little embarrassed. Tom biraz sıkılgan görünüyor. Tom biraz utanmış görünüyor. It started with a kiss. Bir öpücükle başladı. Bir öpücükle başladı. Tom would often play jokes on the teacher. Tom çoğunlukla öğretmenle şakalar yapardı. Tom sık sık öğretmene şakalar yapardı. Tom brought his dog over to Mary's house. Tom köpeğini Mary'nin evine getirdi. Tom köpeğini Mary'nin evine getirdi. I really have to be going now. Şimdi gerçekten gidiyor olmalıyım. Gerçekten gitmem gerek. How about a cup of tea? Bir bardak çaya ne dersiniz? Bir fincan çaya ne dersin? He joined his colleagues in the director's office. O, müdürün odasındaki meslektaşlarına katıldı. Yönetmenin ofisindeki meslektaşlarına katıldı. I can swim very fast. Ben çok hızlı yüzebilirim. Çok hızlı yüzebilirim. She was living rent-free in a small house not too far from us. Bize fazla uzak olmayan küçük bir evde kira vermeden kalıyordu. Bizden çok uzak olmayan küçük bir evde kirasız yaşıyordu. We must do it quickly. Biz bunu hızlı bir şekilde yapmalıyız. Bunu hemen yapmalıyız. See you next year. Gelecek yıl görüşürüz. Seneye görüşürüz. Tom is going to like it here. Tom burada bundan hoşlanacak. Tom burayı sevecek. It's clear that Tom doesn't know what he's supposed to do. Tom'un ne yapması gerektiğini bilmediği belli. Tom'un ne yapması gerektiğini bilmediği çok açık. I can see the tiniest spot. Ben en küçük lekeyi görebilirim. En küçük yeri bile görebiliyorum. How do I open the hood? Kaputu nasıl açarım? Kaputu nasıl açacağım? It's a pleasure to be able to help you. Size yardımcı olabilmek bir zevk. Size yardım edebildiğim için çok mutluyum. You're a pretty good guitarist, aren't you? Sen oldukça iyi bir gitaristsin, değil mi? Oldukça iyi bir gitaristsin, değil mi? Tom brushed the dirt off his pants. Tom pantolonuna bulaşan çamuru fırçayla temizledi. Tom pantolonunun kirini sildi. Let's cut the cake now. Şimdi pastayı keselim. Şimdi pastayı keselim. He still remembers you. O hâlâ sizi hatırlıyor. Seni hala hatırlıyor. The defeated army retreated from the country. Yenilmiş ordu ülkeden geri çekildi. Yenilen ordu ülkeden çekildi. We have to find out what's going on. Neler olduğunu öğrenmek zorundayız. Neler olduğunu öğrenmeliyiz. I told Tom to relax. Tom'a dinlenmesini söyledim. Tom'a rahatlamasını söyledim. It is probable that she will come tomorrow. Onun yarın gelecek olması mümkün. Muhtemelen yarın gelecek. Mathematics is his strongest subject. Matematik onun en iyi dersidir. Matematik onun en güçlü konusu. I think Tom is callous. Tom'un duygusuz olduğunu düşünüyorum. Tom'un duygusuz olduğunu düşünüyorum. That university was founded by Mr. Smith. O üniversite Bay Smith tarafından kuruldu. O üniversite Bay Smith tarafından kuruldu. Why are we studying French? Neden Fransızca okuyoruz? Neden Fransızca öğreniyoruz? What are you giving Tom in return? Tom'a karşılık olarak ne veriyorsun? Karşılığında Tom'a ne vereceksin? The plane was delayed on account of bad weather. Uçak kötü hava nedeniyle gecikti. Uçak kötü hava koşullarından dolayı rötar yaptı. I'm convinced that you don't want to do that. Onu yapmak istemediğine ikna oldum. Bunu yapmak istemediğine ikna oldum. We could stop somewhere. Bir yerde durabiliriz. Bir yerde durabiliriz. Watch your luggage. Bagajını izle. Bavullarınıza dikkat edin. We don't want to lose. Biz kaybetmek istemiyoruz. Kaybetmek istemeyiz. Where is the newsstand? Gazete bayisi nerede? Gazete bayii nerede? I'm a changed man. Ben değişmiş bir insanım. Ben değiştim. They won't be happy about that. Onlar onun hakkında mutlu olmayacaklar. Bundan hiç memnun olmayacaklar. I'm the one who hit Tom. Tom'u vuran benim. Tom'a vuran benim. What's the minimum salary in Ireland? İrlanda'da asgari ücret nedir? İrlanda'da asgari ücret ne kadar? They're going to find Tom. Onlar Tom'u bulacaklar. Tom'u bulacaklar. She left the stage last year. Sahneyi geçen yıl bıraktı. Geçen sene sahneden ayrıldı. Times change. Zamanlar değişir. Zaman değişiyor. Tom has straight hair. Tom'un düz saçı var. Tom'un düz saçları var. Tom doesn't think he can help you move the piano today. Tom bugün piyano taşımanıza yardımcı olabileceğini düşünmüyor. Tom bugün piyanoyu taşımana yardım edemeyeceğini düşünüyor. I must have a car. Bir araba sahibi olmalıyım. Bir arabam olmalı. Let me show you how to use it. Onu nasıl kullanacağını sana göstereyim. Sana nasıl kullanılacağını göstereyim. We won't be doing that. Onu yapıyor olmayacağız. Bunu yapmayacağız. The elevator doors opened slowly. Asansör kapıları yavaşça açıldı. Asansör kapıları yavaşça açıldı. Maybe Tom is telling the truth. Belki Tom doğruyu söylüyor. Belki Tom doğruyu söylüyordur. I really have to get back to the office. Gerçekten ofise geri dönmek zorundayım. Gerçekten ofise dönmem gerek. The glass was broken to pieces. Bardak parçalara ayrıldı. Cam parçalanmıştı. How many bags do you have? Kaç tane çantan var? Kaç çantan var? My uncle keeps a dog. Amcam bir köpek besliyor. Amcamın köpeği var. Tom sat down beside Mary on the bench. Tom bankta Mary'nin yanına oturdu. Tom Mary'nin yanına oturdu. Maybe one day you will realise that you miss me. Belki bir gün sen beni özlediğinin farkına varacaksın. Belki bir gün beni özlediğini anlarsın. I'll see you around. Görüşürüz. Görüşürüz. I'm used to staying awake late into the night. Gece geç saatlere kadar uyanık kalmaya alışkınım. Gecenin geç saatlerine kadar uyanık kalmaya alışkınım. Could this be Tom's big chance? Bu, Tom'un'un büyük şansı olabilir mi? Bu Tom'un büyük şansı olabilir mi? We're sorry to say that this house has been sold. Bu evin satıldığını üzülerek söylüyoruz. Bu evin satıldığını söylediğimiz için üzgünüz. Tom had no idea why Mary wanted to do that. Mary'nin neden onu yapmak istediği konusunda bir fikri yoktu. Tom, Mary'nin bunu neden yapmak istediğini bilmiyordu. There isn't anything left to eat. Yiyecek bir şey kalmamış. Yiyecek bir şey kalmadı. I know when to say when. Ne zaman yeter diyeceğimi biliyorum. Ne zaman olacağını biliyorum. We must respect the will of the individual. Bireyin isteğine saygı göstermeliyiz. Bireyin iradesine saygı duymalıyız. I hate to lose. Kaybetmekten nefret ediyorum. Kaybetmekten nefret ediyorum. I think that someone followed me. Birinin beni takip ettiğini düşünüyorum. Sanırım biri beni takip etti. Tom works as a sailing instructor. Tom bir yelkencilik eğitmeni olarak çalışmaktadır. Tom yelken eğitmeni olarak çalışmaktadır. What's the biggest difference? En büyük fark nedir? En büyük fark ne? You must not stay here. Burada kalmamalısın. Burada kalmamalısınız. That man is taller than Mary. O adam Mary'den uzun. Bu adam Mary'den daha uzun. We haven't got anything like this. Bunun gibi bir şeyimiz yok. Bizde böyle bir şey yok. She's cleverer than him. O, ondan daha zeki. Kız ondan daha zeki. Tom told Mary he needed to do that. Tom, Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyledi. Tom, Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyledi. I'll see her tomorrow at school. Yarın onu okulda göreceğim. Yarın okulda görüşürüz. Tom did that a lot. Tom bunu çok yaptı. Tom bunu çok yaptı. I feel we're going to get better. İyileşeceğimizi hissediyorum. İyileşeceğimizi hissediyorum. Can you account for your whereabouts on the night of the murder? Cinayet gecesi nerede olduğunu açıklayabilir misin? Cinayet gecesi nerede olduğunuzu açıklayabilir misiniz? It is two miles from here to the park. Buradan parka iki mildir. Buradan parka 3 km uzaklıktadır. Tom moved back to Australia with his kids. Tom çocuklarıyla birlikte Avustralya'ya geri taşındı. Tom çocuklarıyla birlikte Avustralya'ya geri taşındı. That was very enlightening. O çok aydınlatıcıydı. Bu çok aydınlatıcıydı. Tom spent days in the archives and wrote articles at night. Tom arşivlerde günlerce vakit geçirdi ve geceleri makaleler yazdı. Tom günlerini arşivlerde geçirdi ve geceleri makaleler yazdı. "I met the new teacher." "What's he like?" "Ben yeni öğretmenle tanıştım." "Nasıl biri?" "Yeni öğretmenle tanıştım." "Nasıl biri?" What's Tom so upset about? Tom ne hakkında bu kadar üzgün? Tom neden bu kadar üzgün? I have the feeling Tom did that. Bana öyle geliyor ki bunu Tom yaptı. Tom'un bunu yaptığına dair içimde bir his var. You're not serious. Ciddi değilsiniz. Ciddi olamazsın. They all ordered hamburgers and something to drink. Onların hepsi hamburgerler ve içecek bir şey sipariş etti. Hepsi hamburger ve içecek bir şeyler sipariş ettiler. Our family consists of five members. Bizim ailemiz beş kişiden oluşur. Ailemiz beş üyeden oluşmaktadır. Let's agree to disagree. Tartışmayı bırakalım ve birbirimizin fikirlerine tolere edelim. Anlaşamadığımızı kabul edelim. Cameras don't tend to capture reality. Kameraların gerçeği yakalama eğilimi yoktur. Kameralar gerçeği yakalama eğiliminde değildir. Speed isn't everything. Hız her şey değildir. Hız her şey değildir. This is an interesting book, isn't it? Bu ilgi çekici bir kitap, değil mi? Bu ilginç bir kitap, değil mi? Tom always makes it a rule never to ask a woman her age. Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser. Tom her zaman bir kadına yaşını sormamayı bir kural haline getirir. Tom wants to live in the country after he retires. Tom emekli olduktan sonra ülkede yaşamak istiyor. Tom emekli olduktan sonra ülkede yaşamak ister. Tom has done a superb job. Tom harikulade bir iş yaptı. Tom harika bir iş çıkardı. Could you explain how the dishwasher works? Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin? Bulaşık makinesinin nasıl çalıştığını açıklayabilir misin? I don't eat as much as I used to. Ben eskisi kadar çok yemek yemiyorum. Eskisi kadar çok yemiyorum. The yen is rising and the dollar is falling. Yen yükseliyor dolar düşüyor. Yen yükseliyor ve dolar düşüyor. I've met Tom several times. Tom'la birkaç kez karşılaştım. Tom'la birkaç kez tanıştım. Neither Tom nor Mary has moved back to Boston. Ne Tom ne de Mary, Boston'a geri taşındı. Ne Tom ne de Mary Boston'a geri taşındı. Sami was puzzled when Layla didn't pick up the phone. Sami, Leyla telefonu açmadığında şaşırdı. Layla telefonu açmadığında Sami şaşırmıştı. I was studying late last night. Dün gece geç saatlere kadar ders çalışıyordum. Dün gece geç saatlere kadar çalışıyordum. I've asked them to stay. Onların kalmasını istedim. Onlardan kalmalarını istedim. I'm starting to like such roles. Böyle rolleri sevmeye başlıyorum. Böyle rolleri sevmeye başladım. Tom doesn't drink red wine. Tom kırmızı şarap içmez. Tom kırmızı şarap içmez. My grandfather nodded and smiled at me. Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi. Büyükbabam başını salladı ve bana gülümsedi. The economist anticipated a prolonged depression. Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi. Ekonomist uzun bir depresyon bekliyordu. Tom has been looking forward to this. Tom bunu dört gözle bekliyordu. Tom bunu dört gözle bekliyordu. There are three people waiting for you in the lobby. Lobide seni bekleyen üç kişi var. Lobide seni bekleyen üç kişi var. Tom took Mary out to dinner. Tom Mary'yi akşam yemeğine çıkardı. Tom, Mary'i yemeğe çıkardı. Sometimes it's just the opposite. Bazen onun tam tersi olur. Bazen tam tersi oluyor. The road is dangerous. Yol tehlikeli. Yol tehlikeli. Why hasn't anybody ever told me about it? Neden kimse şimdiye kadar o konudan bana söz etmedi? Neden kimse bana bundan bahsetmedi? It's so easy for Americans to say "I love you" but it's impossible to do this in Chinese. Amerikalılar için "seni seviyorum" demek çok kolay ama Çince'de bunu yapmak olanaksızdır. Amerikalılar için "seni seviyorum" demek çok kolay ama bunu Çince yapmak imkansız. Tom doesn't speak a word of French. Tom tek kelime Fransızca konuşmaz. Tom tek kelime Fransızca bilmiyor. Tom ought to leave before it rains. Tom yağmur yağmadan önce gitmek zorunda. Tom yağmur yağmadan gitmeli. You will be able to buy this only there. Bunu sadece orada alabileceksin. Bunu sadece oradan alabilirsin. Tom said Mary didn't look even a little bit scared. Tom, Mary'nin biraz bile korkmuş görünmediğini söyledi. Tom, Mary'nin hiç korkmadığını söyledi. Tom could help us. Tom bize yardım edebilir. Tom bize yardım edebilir. The concert was broadcast live. Konser canlı olarak yayınlandı. Konser canlı olarak yayınlandı. I'm going to be here until noon. Öğlene kadar burada olacağım. Öğlene kadar burada olacağım. He can speak and write French. O, Fransızcayı konuşabilir ve yazabilir. Fransızca konuşabiliyor ve yazabiliyor. Tom was stealing money for the last two years, and Mary knew it all the time. Tom son iki yıldır para çalıyordu ve Mary bunu her zaman biliyordu. Tom son iki yıldır para çalıyordu ve Mary bunu her zaman biliyordu. May I try it? Bunu deneyebilir miyim? Deneyebilir miyim? I took what she said literally. Onun söylediğini tam olarak anladım. Dediklerini harfi harfine kabul ettim. I've only felt this way once before. Daha önce bir kez sadece bu şekilde hissettim. Daha önce sadece bir kez böyle hissettim. Where is the stage door? Sahne kapısı nerede? Sahne kapısı nerede? My life is a soap opera. Hayatım bir pembe dizidir. Hayatım bir pembe dizi. Tom doesn't have to go to school anymore. Tom'un artık okula gitmesine gerek yok. Tom'un artık okula gitmesi gerekmiyor. I can do magic tricks. Sihirli numaralar yapabilirim. Sihirli numaralar yapabilirim. We know we can't sustain that. Onu devam ettiremeyeceğimizi biliyoruz. Bunu sürdüremeyeceğimizi biliyoruz. Tom left the office early. Tom ofisten erken ayrıldı. Tom ofisten erken çıktı. Lovely sunset, isn't it? Güzel gün batımı, değil mi? Güzel bir günbatımı, değil mi? How do you want your coffee? Nasıl olsun kahveleriniz? Kahveni nasıl istersin? I love you the most. En çok seni seviyorum. Seni en çok seviyorum. Come on, make a move! Haydi, hareketlenin! Hadi, kımıldayın! We haven't really done anything useful yet. Henüz gerçekten yararlı bir şey yapmadık. Henüz işe yarar bir şey yapmadık. Somebody was murdered. Biri öldürüldü. Biri öldürüldü. Tom is a terrible roommate. Tom çok kötü bir oda arkadaşı. Tom berbat bir ev arkadaşı. Tom told me about what he saw. Tom bana gördüğünden bahsetti. Tom bana gördüklerini anlattı. Peter doesn't want to go to Nepal with me. Peter benimle birlikte Nepal'e gitmek istemiyor. Peter benimle Nepal'e gelmek istemiyor. Who hit him? Ona kim vurdu? Ona kim vurdu? Tom doesn't know me at all. Tom beni hiç tanımıyor. Tom beni hiç tanımıyor. Can you drive a truck? Bir kamyonu sürebilir misin? Kamyon kullanabilir misin? He is to come here at five. O buraya saat beşte gelecek. Saat beşte buraya gelecek. Tom wanted to try it. Tom bunu denemek istiyordu. Tom denemek istedi. A very large field of rice surrounds the city. Çok geniş bir pirinç tarlası kenti çevreler. Şehri çok büyük bir pirinç tarlası çevrelemektedir. Do you have any idea how unhealthy that is? Bunun ne kadar sağlıksız olduğu hakkında bir fikrin var mı? Bunun ne kadar sağlıksız olduğunu biliyor musun? My time is very valuable. Benim zamanım çok değerlidir. Zamanım çok değerli. Do you speak Tagalog? Tagalogca konuşuyor musun? Tagalog biliyor musun? He plays the guitar. O, gitar çalar. Gitar çalıyor. Tom is my buddy. Tom benim arkadaşım. Tom benim dostum. I think you've got it backwards. Onu ters anladın sanırım. Sanırım ters anladın. Let's hope all these people brought something to eat and drink. Bütün bu insanların yiyecek ve içecek bir şey getirdiğini umalım. Umalım da bu insanlar yiyecek ve içecek bir şeyler getirsinler. You're not supposed to be doing that. Bunu yapmanız gerekmiyor. Bunu yapmaman gerekiyordu. He knew she was having an affair. O, onun bir ilişkisi olduğunu biliyordu. Bir ilişkisi olduğunu biliyordu. He cannot see anything without his glasses. Gözlükleri olmadan hiçbir şey göremez. Gözlükleri olmadan hiçbir şey göremez. Have you told anyone about the surprise party? Sürpriz partiden kimseye bahsettin mi? Sürpriz partiden kimseye bahsettin mi? Will he come to the meeting next week? Gelecek hafta toplantıya gelecek mi? Haftaya toplantıya gelecek mi? Now that it has stopped raining, we can go home. Mademki yağmur durdu, eve gidebiliriz. Artık yağmur dindiğine göre, eve gidebiliriz. We were very tired at the time. O zaman çok yorgunduk. O zamanlar çok yorgunduk. I love him with all my heart. Ben onu tüm kalbimle seviyorum. Onu tüm kalbimle seviyorum. Tom is coming for you. Tom sizin için geliyor. Tom senin için geliyor. Tom may be back. Tom geri gelebilir. Tom geri dönmüş olabilir. The sky is getting light. Gökyüzü aydınlanıyor. Gökyüzü aydınlanıyor. Tom can speak French better than me. Tom benden daha iyi Fransızca konuşabilir. Tom Fransızcayı benden daha iyi biliyor. Ted likes playing the trumpet. Ted trompet çalmayı seviyor Ted trompet çalmayı seviyor. When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job. Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim. Şanslı bir ruh seni terk ettiğinde seni bir başkası alacak. Tom soon learned how to speak French. Tom yakında Fransızca konuşmayı öğrendi. Tom kısa süre sonra Fransızca konuşmayı öğrendi. I should go talk to her. Onunla konuşmaya gitmeliyim. Gidip onunla konuşmalıyım. Were you married a long time? Uzun süre evli miydin? Uzun zamandır evli miydin? Tom has hired someone to cook for him. Tom kendisi için yemek pişirecek birini tuttu. Tom ona yemek yapması için birini tuttu. I don't think you heard me. Beni duyduğunu sanmıyorum. Beni duyduğunu sanmıyorum. You need to put on your gas mask. Gaz maskenizi takmanız gerekiyor. Gaz maskeni takmalısın. She bought a book in the shop. Dükkanda bir kitap satın aldı. Dükkandan bir kitap almış. You saw the pictures, didn't you? Resimleri gördün, değil mi? Resimleri gördün, değil mi? Tom is probably scared. Tom muhtemelen korkmuş. Tom muhtemelen korkuyordur. Spain was ruled by a dictator until 1975. İspanya 1975'e kadar bir diktatör tarafından yönetildi. İspanya 1975 yılına kadar bir diktatör tarafından yönetildi. You don't seem very hungry. Çok acıkmış gibi görünmüyorsun. Pek aç görünmüyorsun. How many times have I told you not to mention Tom's name around me? Sana kaç kez çevremde Tom'un adından bahsetmemeni söyledim. Sana kaç kere yanımda Tom'un adını anmamanı söyledim? Tom raised his right hand. Tom sağ elini kaldırdı. Tom sağ elini kaldırdı. Tom made it quite clear what he didn't want us to do. Tom ne yapmamızı istemediğini oldukça netleştirdi. Tom ne yapmamızı istemediğini açıkça belirtti. I would like to take a seat over there. Ben orada oturmak istiyorum. Şuraya oturmak istiyorum. This is a play on words. Bu bir kelime oyunu. Bu bir kelime oyunu. The French like to eat frog legs. Fransızlar kurbağa bacakları yemeyi severler. Fransızlar kurbağa bacağı yemeyi sever. This is only a temporary setback. Bu sadece geçici bir gerileme. Bu sadece geçici bir aksilik. It would be rude to do that. Onu yapmak kabalık olur. Bunu yapmak kabalık olur. I think your English has improved a lot. İngilizcenin çok geliştiğini düşünüyorum. Bence İngilizcen çok gelişti. Tom leaned his bicycle against a tree. Tom bisikletini bir ağaca yasladı. Tom bisikletini ağaca yasladı. Have you two been fighting? Siz ikiniz dövüşüyor muydunuz? Kavga mı ediyordunuz? There were a desk and a chair in the room. Odada bir masa ve bir sandalye vardı. Odada bir masa ve bir sandalye vardı. Remember that we have a meeting on October 20th at 2:30. 20 Ekim'de saat 2.30'da bir toplantımız olduğunu unutmayın. Unutma, 20 Ekim'de saat 2:30'da bir toplantımız var. Tom invited us to a costume party. Tom bizi bir kostüm partisine davet etti. Tom bizi kostüm partisine davet etti. She's supposed to be back by lunch time. Onun öğle yemeği vaktine kadar geri dönmesi gerekiyor. Öğle yemeğine kadar dönmüş olması gerekiyordu. Yemen is at war. Yemen savaşta. Yemen savaşta. I began to study French when I was thirteen. Ben on üç yaşındayken Fransızca öğrenmeye başladım. 13 yaşındayken Fransızca okumaya başladım. Do you miss Tom? Tom'u özlüyor musun? Tom'u özlüyor musun? Tom saw Mary across the room and went over to talk to her. Tom odanın karşısında Mary'yi gördü ve onunla konuşmaya gitti. Tom, Mary'yi odanın karşısında gördü ve onunla konuşmaya gitti. That's going to happen very soon. O çok yakında olacak. Bu çok yakında olacak. Tom got defensive. Tom savunmaya geçti. Tom savunmaya geçti. Tom finally managed to do it. Tom nihayet onu yapmayı başardı. Tom sonunda başardı. She would like to make an appointment to see the doctor. O, doktoru görmek için randevu almak istiyor. Doktorla görüşmek için randevu almak istiyor. I want him put in prison. Onun hapsedilmesini istiyorum. Hapse atılmasını istiyorum. Do you think Tom was depressed? Tom'un depresyonda olduğunu düşünüyor musun? Sence Tom depresyonda mıydı? The fire must have broken out after the staff had gone home. Yangın personel eve gittikten sonra başlamış olmalı. Personel eve gittikten sonra yangın çıkmış olmalı. Get over there. Şuraya geç. Geç şuraya. I didn't see that coming. Onun geldiğini görmedim. Bunu beklemiyordum. Tom wished to be left alone. Tom yalnız bırakılmayı istiyordu. Tom yalnız kalmak istedi. Tom knew Mary wasn't going to win. Tom, Mary'nin kazanamayacağını biliyordu. Tom, Mary'nin kazanmayacağını biliyordu. Do you think Tom is strong enough? Tom'un yeterince güçlü olduğunu düşünüyor musun? Sence Tom yeterince güçlü mü? Tom is going to need you. Tom'un sana ihtiyacı olacak. Tom'un sana ihtiyacı olacak. I want to talk to the doctor. Ben doktorla konuşmak istiyorum. Doktorla konuşmak istiyorum. I have to do that sometimes, too. Ben de bunu bazen yapmak zorundayım. Bazen bunu da yapmak zorundayım. We're very confident in Tom. Biz Tom'dan çok eminiz. Tom'a çok güveniyoruz. Tom claims he can do astral projection. Tom astral seyahat yapabildiğini iddia ediyor. Tom astral projeksiyon yapabileceğini iddia ediyor. Tom is listening to a TED talk. Tom bir TED konuşması dinliyor. Tom TED konuşmasını dinliyor. Go up these stairs. Bu merdivenlerden çıkın. Şu merdivenleri çık. It is certain that prices will go up. Fiyatların yükseleceği kesin. Fiyatların yükseleceği kesin. The public is stupid, so the public will pay. Halk aptaldır, bu nedenle halk ödeyecek. Halk aptal olduğu için bunu halk ödeyecek. There's nothing we can do but wait. Beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. I study English two hours a day on an average. Günde ortalama iki saat İngilizce çalışıyorum. Günde ortalama iki saat İngilizce okuyorum. Keep Tom inside. Tom'u içeride tut. Tom'u içeride tut. Tom's joking. Tom şaka yapıyor. Tom şaka yapıyor. Tom showed me some pictures of his family. Tom bana ailesinin bazı resimlerini gösterdi. Tom bana ailesinin bazı fotoğraflarını gösterdi. They said no. Onlar hayır dediler. Hayır dediler. I saw her at the party. Onu partide gördüm. Onu partide gördüm. I have to hang up. Telefonu kapatmak zorundayım. Kapatmak zorundayım. This matter is of great importance. Bu sorun çok önemlidir. Bu konu çok önemli. Tom has never lacked confidence. Tom hiç güven eksikliği yaşamıyor. Tom'un kendine güveni hiç eksik olmadı. Tommy did not want to run the risk of losing his job. Tommy, işini kaybetme riskini göze almadı. Tommy işini kaybetme riskini göze almak istemedi. We must exterminate them. Onları yok etmeliyiz. Onları yok etmeliyiz. You aren't crying, are you? Sen ağlamıyorsun, değil mi? Ağlamıyorsun, değil mi? Tom probably won't become famous. Tom muhtemelen ünlü olmayacak. Tom muhtemelen ünlü olmayacak. The boy who had been missing was identified by his clothes. Kayıp olan çocuk giysileri ile tespit edildi. Kaybolan çocuğun kimliği kıyafetleriyle belirlendi. You're out of line. Sen görgü kurallarına uymuyorsun. Haddini aşıyorsun. Call it whatever you want. Ne dersen de. Ne dersen de. I'm used to people not agreeing with me. Benimle aynı fikirde olmayan insanlara alışkınım. İnsanların benimle aynı fikirde olmamalarına alışkınım. Tom is sleeping in his chair. Tom koltuğunda uyuyor. Tom sandalyesinde uyuyor. They're going to kill her. Onları onu öldürecekler. Onu öldürecekler. I hope it happens here. Umarım o burada olur. Umarım burada olur. Tom said that something wasn't right. Tom bir şeyin doğru olmadığını söyledi. Tom bir şeylerin yolunda olmadığını söyledi. Tom thinks the world is getting worse all the time. Tom dünyanın her zaman kötüleştiğini düşünüyor. Tom dünyanın sürekli kötüye gittiğini düşünüyor. Tom is my copilot. Tom benim yardımcı pilotum. Tom benim yardımcı pilotum. A lot of warm words were said. Bir sürü samimi sözler söylendi. Bir sürü sıcak söz söylendi. Winter is here, and the weather's getting cold. Burada mevsim kış ve hava soğuyor. Kış geldi ve hava soğuyor. Who do you need to do that with? Onu kiminle yapman gerekiyor? Bunu kiminle yapman gerekiyor? Tom isn't going to care. Tom umursamayacak. Tom'un umurunda olmayacak. It was cold yesterday, wasn't it? Dün hava soğuktu, değil mi? Dün hava soğuktu, değil mi? Tom used to be a member of our club. Tom kulübümüzün bir üyesiydi. Tom eskiden kulübümüzün bir üyesiydi. In England, Labor Day is in May. İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır. İngiltere'de İşçi Bayramı Mayıs ayındadır. Tell Tom in person. Bizzat Tom'a söyle. Tom'a bizzat söyle. Sami got an e-mail from a person who read his column in the newspaper. Sami, gazetedeki sütununu okuyan birinden bir e-posta aldı. Sami gazetedeki köşe yazısını okuyan birinden e-posta aldı. One ticket costs five hundred yen. Bir bilet beş yüz yen. Bir bilet 500 yen. She is happiest when she is playing the piano. Piyano çalarken en mutludur. Piyano çalarken daha mutlu oluyor. The whiteness of the lily is a symbol of purity. Zambağın beyazlığı saflığın bir sembolüdür. Zambağın beyazlığı saflığın sembolüdür. It's nice to just chat with you like this. Sadece sizinle böyle sohbet etmek güzel. Seninle böyle sohbet etmek çok güzel. Tom said nobody else could help Mary. Tom başka kimsenin Mary'ye yardım edemeyeceğini söyledi. Tom, Mary'ye başka kimsenin yardım edemeyeceğini söyledi. It's a treasure. O bir hazinedir. Bu bir hazine. This is irrelevant. Bu ilgisiz. Bunun bir önemi yok. Tom refused to ask for directions. Tom yol tarifi sormayı reddetti. Tom yol sormayı reddetti. Tom and Mary talked about that. Tom ve Mary onun hakkında konuştu. Tom ve Mary bundan bahsettiler. What do you want from them? Onlardan ne istiyorsun? Onlardan ne istiyorsun? Would you stay right there? Tam orada kalır mısın? Orada kalır mısın? Did Tom have what he needed? Tom ihtiyacı olan şeyi aldı mı? Tom ihtiyacı olanı aldı mı? I'm still a little busy. Ben hâlâ biraz meşgulüm. Hala biraz meşgulüm. Tom works at one of the city's most popular restaurants. Tom, şehrin en popüler restoranlarından birinde çalışıyor. Tom şehrin en popüler restoranlarından birinde çalışmaktadır. It seems to me that you've won. Bana kazandın gibi görünüyor. Bence sen kazandın. Sorry, I hit the send button by accident. Üzgünüm, kazara gönder tuşuna bastım. Üzgünüm, yanlışlıkla gönderme tuşuna bastım. I hope you all learn something. Umarım hepiniz bir şey öğrenirsiniz. Umarım hepiniz bir şeyler öğrenirsiniz. The hat was blown away by the wind. Şapka rüzgâr tarafından uçuruldu. Şapka rüzgar tarafından uçuruldu. She definitely took the wrong bus. O kesinlikle yanlış otobüse bindi. Kesinlikle yanlış otobüse binmiş. I can wait out here. Burada bekleyebilirim. Burada bekleyebilirim. It took five minutes to get to the station. İstasyona gitmek beş dakika aldı. İstasyona varmak beş dakika sürdü. I'm two years younger than he is. Ondan iki yaş daha gencim. Ondan iki yaş daha gencim. Tom doesn't want to buy a new car. Tom yeni bir araba satın almak istemiyor. Tom yeni bir araba almak istemiyor. Dan was suffering a migraine headache. Dan bir migren baş ağrısı çekiyor. Dan migren ağrısı çekiyordu. I really don't want to live here. Gerçekten burada yaşamak istemiyorum. Gerçekten burada yaşamak istemiyorum. Tom helped Mary escape from jail. Tom Mary'nin hapishaneden kaçmasına yardım etti. Tom, Mary'nin hapisten kaçmasına yardım etti. I haven't looked inside this box yet. Henüz bu kutunun içine bakmadım. Daha bu kutunun içine bakmadım. Tom is likely to be here all afternoon. Tom muhtemelen bütün öğleden sonra burada olacak. Tom muhtemelen bütün öğleden sonra burada olacak. To begin with, the funds are not sufficient for running a grocery store. Öncelikle,devlet tahvilleri bir bakkal dükkânı çalıştırmak için yeterli değiller. Öncelikle, bakkal işletmek için fonlar yeterli değildir. He had a reputation for carelessness. O dikkatsizlik için bir üne sahipti. Dikkatsizlikle ünlüydü. This was my grandfather's watch. Bu büyükbabamın saatiydi. Bu büyükbabamın saatiydi. Tom is likely to be unbiased. Tom muhtemelen tarafsız olacak. Tom'un tarafsız olması muhtemel. She is always complaining about something or other. O her zaman bir şey hakkında şikayet ediyor. Sürekli bir şeyler hakkında şikayet ediyor. Unfortunately, increasing the number of traffic signals at intersections didn't help decrease the number of traffic accidents. Ne yazık ki kavşaklardaki trafik sinyallerinin sayısını artırmak trafik kazalarının sayısın azaltmaya yardımcı olmadı. Ne yazık ki kavşaklardaki trafik sinyallerinin sayısının artması trafik kazalarının sayısını azaltmaya yardımcı olmadı. Tom and I arrived separately. Tom ve ben ayrı ayrı geldik. Tom ve ben ayrı ayrı geldik. What did you learn from Tom? Tom'dan neler öğrendin? Tom'dan ne öğrendin? I'm glad it makes you so happy. Bunun seni çok mutlu ettiğine sevindim. Seni bu kadar mutlu etmesine sevindim. Most students study hard. Çoğu öğrenci sıkı çalışır. Çoğu öğrenci sıkı çalışır. He doesn't give her any support. Ona herhangi bir destek vermiyor. Ona hiç destek olmuyor. You seem to know everything about this. Bu konuda her şeyi biliyor gibi görünüyorsun. Bu konuda her şeyi biliyor gibisin. Tom's father is older than mine. Tom'un babası benimkinden daha yaşlı. Tom'un babası benimkinden büyük. Nobody's going to believe this. Hiç kimse buna inanmayacak. Kimse buna inanmayacak. Tom canceled his party. Tom partisini iptal etti. Tom partisini iptal etti. It took us days to track down the problem. Sorunu tespit etmek günlerimizi aldı. Sorunu bulmamız günler sürdü. It's cold today! Bugün hava soğuk. Bugün hava soğuk! Two opinions are better than one. İki görüş, birinden daha iyidir. İki görüş bir fikirden iyidir. Tom's friend whispered something to him. Tom'un arkadaşı ona bir şeyler fısıldadı. Tom'un arkadaşı ona bir şey fısıldadı. Once a war breaks out, both sides are in the wrong. Bir defa savaş patlak verdi mi, her iki taraf da hatalıdır. Bir savaş patlak verdiğinde, her iki taraf da yanlış yoldadır. They started hours ago. Onlar saatler önce başladılar. Saatler önce başladılar. Old friends called on me. Eski arkadaşlar bana uğradı. Eski arkadaşlarım beni ziyaret etti. Dan wasn't familiar with weapons. Dan silahlarla aşina değildi. Dan silahlara alışık değildi. The food is fresh and healthy. Gıda, taze ve sağlıklıdır. Yemekler taze ve sağlıklı. Tom told me he had no time to read books. Tom bana kitaplar okuyacak zamanı olmadığını söyledi. Tom bana kitap okuyacak vakti olmadığını söyledi. He can't possibly write the letter by himself. Mektubu kendi başına yazmış olamaz. Mektubu tek başına yazamaz. Bob was shy when he was a high school student. Bob bir lise öğrencisi iken utangaçtı. Bob lise öğrencisiyken utangaçtı. We have the funds available. Kullanılabilir fonlara sahibiz. Paramız var. My grandfather on my mother's side passed away ten years ago. Annemin tarafında büyükbabam on yıl önce vefat etti. Anne tarafından büyükbabam on yıl önce vefat etti. The giant weta is endemic to New Zealand. Dev weta, Yeni Zelanda'ya özgüdür. Dev weta Yeni Zelanda'ya endemiktir. The government imposed a new tax on cigarettes. Hükümet sigaraya yeni bir vergi koydu. Hükümet sigaraya yeni bir vergi koydu. I wondered whether Tom told Mary to do that or not. Tom'un Mary'ye bunu yapmasını söyleyip söylemediğini merak ettim. Tom'un Mary'ye bunu yapmasını söyleyip istemediğini merak ediyordum. Tom said he thought Mary was going to be able to do that. Tom, Mary'nin bunu yapabileceğini düşündüğünü söyledi. Tom, Mary'nin bunu yapabileceğini düşündüğünü söyledi. To tell the truth, they are not husband and wife. Gerçeği söyle, onlar karı-koca değiller. Doğruyu söylemek gerekirse, karı koca değiller. Tom is standing on the platform. Tom platformda duruyor. Tom platformda duruyor. Working from home via computer can be lonely. Bilgisayar yoluyla evden çalışmak tuhaf olabilir. Evden bilgisayarla çalışmak yalnızlıktır. This used to belong to him. Bu ona aitti. Bu eskiden ona aitti. Prices are coming down. Fiyatlar düşüyor. Fiyatlar düşüyor. You're a little too young for me. Benim için biraz çok gençsin. Benim için biraz gençsin. Tom wasn't suspended, but Mary was. Tom görevden uzaklaştırılmadı ama Mary uzaklaştırıldı. Tom askıya alınmadı ama Mary alındı. You're not the only one who has had problems with Tom. Tom'la sorunları olan tek kişi sen değilsin. Tom'la sorunları olan tek kişi sen değilsin. We shared the profit among us all. Kazancı hepimizin arasında paylaştık. Kârı hepimiz paylaştık. Sorry, I didn't mean to snap at you. Üzgünüm, amacım sizi terslemek değildi. Özür dilerim, seni kırmak istememiştim. The Philippines is predominantly a Catholic country. Filipinler ağırlıklı olarak Katolik bir ülkedir. Filipinler çoğunlukla Katolik bir ülkedir. In special forces, torture is a taboo. Özel kuvvetlerde, işkence bir tabudur. Özel kuvvetlerde işkence bir tabudur. I must get my watch repaired. Saatimi tamir ettirmeliyim. Saatimi tamir ettirmeliyim. Bob has too many books to read. Bob'ın okumak için pek çok kitabı var. Bob'un okuyacak çok kitabı var. You sure are dirty. Sen kesinlikle edepsizsin. Sen gerçekten kirlisin. I won't forget it. Onu unutmayacağım. Bunu unutmayacağım. I just moved. Henüz taşındım. Daha yeni taşındım. He turned off all the lights at eleven. O, saat on birde bütün ışıkları kapattı. Saat 11'de tüm ışıkları kapattı. She dusts the furniture every day. Her gün mobilyanın tozunu alır. Her gün mobilyaların tozunu alıyor. Sami was a mild-mannered cop. Sami yumuşak huylu bir polisti. Sami yumuşak başlı bir polisti. I have already read today's paper. Bugünkü gazeteyi zaten okudum. Bugünkü gazeteyi okudum bile. What exactly will Tom be doing? Tom tam olarak ne yapıyor olacak? Tom tam olarak ne yapacak? His salary is too low to support his family. Onun maaşı ailesine bakamayacak kadar çok düşük. Maaşı ailesini geçindiremeyecek kadar düşük. Tom was a church-going man. Tom kiliseye giden bir adamdı. Tom kiliseye giden bir adamdı. What did you tell Tom for? Neden Tom'a anlattın? Tom'a neden söyledin? The apple was cut in two by her with a knife. Elma bir bıçakla onun tarafından ikiye kesildi. Elma bir bıçakla ikiye bölünmüş. They will ask Tom. Onlar Tom'a soracak. Tom'a sorarlar. Tom seemed to be relaxed. Tom rahatlamış görünüyordu. Tom rahat görünüyordu. Why are you learning French? Neden Fransızca öğreniyorsun? Neden Fransızca öğreniyorsun? The stranger came toward me. Yabancı bana doğru geldi. Yabancı bana doğru geldi. Let's go there today. Bugün oraya gidelim. Bugün oraya gidelim. Tom and Mary were snuggled up to each other and Tom was whispering something into Mary's ear. Tom ve Mary birbirlerine sarıldı ve Tom Mary'nin kulağına bir şey fısıldıyordu. Tom ve Mary birbirlerine sarılıyorlardı ve Tom Mary'nin kulağına bir şeyler fısıldıyordu. I want to hold him. Onu tutmak istiyorum. Onu tutmak istiyorum. Tom is going downtown, isn't he? Tom şehir merkezine gidiyor, değil mi? Tom şehir merkezine gidiyor, değil mi? Tom needs Mary's help. Tom'un Mary'nin yardımına ihtiyacı var. Tom'un Mary'nin yardımına ihtiyacı var. When exactly did you see her? Onu tam olarak ne zaman gördün? Onu tam olarak ne zaman gördün? I don't even have a bicycle. Bir bisikletim bile yok. Bisikletim bile yok. Tom could hurt me. Tom beni incitebilir. Tom canımı yakabilir. The air feels somewhat cold this morning. Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor. Bu sabah hava biraz soğuk. He can't stop her. O onu durduramaz. Onu durduramaz. That's one of the things I miss about Europe. Bu, Avrupa hakkında özlediğim şeylerden birisi. Avrupa'da özlediğim şeylerden biri de bu. You seem to know what to do. Ne yapacağını biliyor gibi görünüyorsun. Ne yapacağını biliyor gibisin. You have a mosquito on your right forearm. Sağ ön kolunda bir sivrisinek var. Sağ kolunda bir sivrisinek var. How do you usually handle a situation like this? Genellikle böyle bir durumun nasıl üstesinden gelirsin? Böyle bir durumla genelde nasıl başa çıkarsın? We must go without luxuries. Biz lüks olmadan gitmeliyiz. Lüks olmadan gitmeliyiz. Tell her that I am coming. Ona geldiğimi söyle. Ona geleceğimi söyle. It looks like Tom isn't here. Tom burada değil gibi görünüyor. Görünüşe göre Tom burada değil. I've never had any problem with Tom personally. Tom'la kişisel olarak hiç problem yaşamadım. Tom'la şahsen hiç sorun yaşamadım. She speaks Hebrew with her mother and Polish with her father. O annesi ile İbranice konuşuyor ve babasıyla Lehçe konuşuyor. Annesiyle İbranice ve babasıyla birlikte Lehçe konuşur. I'm here to take Tom home. Tom'u eve götürmek için buradayım. Tom'u eve götürmeye geldim. Tom stopped looking for the treasure and went back home. Tom hazine aramayı durdurdu ve eve gitti. Tom hazineyi aramayı bırakıp eve döndü. Are your grandchildren here in Boston? Torunların Boston'da burada mı? Torunların Boston'da mı? You have the choice of soup or salad. Çorba veya salata seçeneğiniz var. Çorba ya da salata seçme şansın var. Tom is watching something on TV. Tom televizyonda bir şey izliyor. Tom televizyondan bir şey izliyor. Are you in Australia? Avustralya'da mısın? Avustralya'da mısın? I hardly know you. Seni neredeyse hiç tanımıyorum. Seni çok az tanıyorum. Everybody suspected him of taking a bribe. Herkes onun rüşvet aldığından şüphelendi. Herkes rüşvet aldığından şüpheleniyordu. They sat at their campfires at night. Gece kamp ateşinde oturdular. Geceleri kamp ateşinde otururlardı. Tom is quite stubborn. Tom çok inatçı Tom oldukça inatçıdır. I don't feel like going to bed. Canım yatmak istemiyor. Yatağa gitmek istemiyorum. Whoever doesn't take care of themselves will get worse as they age. Herkim kendine bakmazsa yaşlandıkları gibi kötüye gidecekler. Kendine bakamayan yaşlandıkça daha da kötüleşecektir. This is a hard job. Bu zor bir iş. Bu zor bir iş. Is Tom a teacher? Tom bir öğretmen mi? Tom öğretmen mi? I need you to do me a favor. Bana bir iyilik yapman gerek. Bana bir iyilik yapmanı istiyorum. The session will be prolonged again. Oturum tekrar sürdürülecek. Seans tekrar uzatılacak. I'm going skating. Paten yapmaya gidiyorum. Paten kaymaya gidiyorum. Tom sold all his property. Tom tüm mallarını sattı. Tom tüm mülkünü sattı. There is a small garden in front of my house. Evimin önünde ufak bir bahçe var. Evimin önünde küçük bir bahçe var. We all cried when we watched the movie. Filmi izlediğimiz zaman hepimiz ağladık. Filmi izlerken hepimiz ağladık. The children were swimming in the altogether. Çocuklar çırılçıplak yüzüyordu. Çocuklar hep birlikte yüzüyorlardı. I wish you hadn't found me. Keşke beni bulmasaydın. Keşke beni bulmasaydın. I wish Tom would just go away. Keşke Tom sadece gitse. Tom'un gitmesini isterdim. Here's a comfortable chair you can sit in. İşte oturabileceğin rahat bir sandalye. İşte oturabileceğin rahat bir sandalye. I've already told Tom to leave early. Ben zaten Tom'a erken ayrılmasını söyledim. Tom'a erken gitmesini söyledim. Tom wasn't working. Tom çalışmıyordu. Tom çalışmıyordu. Composting is important. Gübrelemek önemlidir. Kompostlama önemlidir. Tom is jealous, isn't he? Tom kıskanç, değil mi? Tom kıskanıyor, değil mi? Their performance that year was horrible. Bu yılki performansları çok berbattı. O yılki performansları korkunçtu. Objection, your honor! İtiraz ediyorum, sayın yargıç! İtiraz ediyorum, Sayın Yargıç! Tom is extremely disappointed. Tom son derece hayal kırıklığına uğradı. Tom son derece hayal kırıklığına uğradı. Tom put his lunch tray on the table. Tom öğle yemeği tepsisini masaya koydu. Tom yemek tepsisini masaya koydu. The goldfish is alive. Akvaryum balığı canlı. Japon balığı yaşıyor. When I called on him, he was talking on the phone. Onu çağırdığım zaman telefonla konuşuyordu. Onu aradığımda telefonda konuşuyordu. I owe Tom a great deal. Tom'a çok şey borçluyum. Tom'a çok şey borçluyum. Don't give Tom any ideas. Tom'a hiç fikir verme. Tom'a fikir verme. She was visiting me regularly. O beni düzenli olarak ziyaret ediyordu. Beni düzenli olarak ziyaret ediyordu. You're good at doing that, aren't you? Onu yapmada iyisin, değil mi? Bu işte iyisin, değil mi? I don't have a husband. Benim bir kocam yok. Benim kocam yok. Millie has a book. Millie'nin bir kitabı var. Millie'nin bir kitabı var. Tom has written a novel. Tom bir roman yazdı. Tom bir roman yazdı. I didn't know Tom would be sleepy. Tom'un uykulu olacağını bilmiyordum. Tom'un uykulu olduğunu bilmiyordum. Let's get back on track. Çıkış noktasına geri dönelim. İşimize geri dönelim. I want to sort this out once and for all. Son olarak bunu tasnif etmeni istiyorum. Bu işi tamamen çözmek istiyorum. People seek escape from the heat of the town. İnsanlar şehrin sıcağından kaçış arıyorlar. İnsanlar kasabanın sıcaklığından kaçmak istiyor. The lake is far from here. Göl buradan uzak. Göl buradan çok uzakta. Tom couldn't get the drawer open. Tom çekmeceyi açamadı. Tom çekmeceyi açamadı. I'm not sure yet. Henüz emin değilim. Henüz emin değilim. It's very cold in this room. The fire went out. Bu odada hava çok soğuk. Ateş söndü. Bu oda çok soğuk, yangın söndü. I can honestly say no. Dürüstçe hayır diyebilirim. Dürüst olmak gerekirse hayır diyebilirim. I've been on close terms with her since childhood. Çocukluktan beri onunla yakın bir ilişki yaşıyorum. Çocukluğumdan beri onunla sıkı fıkıyım. Is Mr. Brown a doctor? Bay Brown bir doktor mu? Bay Brown doktor mu? Is John available now? John şu an müsait mi? John şu an müsait mi? From this time the man and his wife lived so happily together that it was a pleasure to see them. Bu vakitten sonra adam ve karısı birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti. Bu zamandan itibaren kadın ve erkek birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti. Dan talked about his relationship with Linda. Dan, Linda ile olan ilişkisi hakkında konuştu. Dan Linda ile olan ilişkisinden bahsetmiştir. I plan to be a teacher someday. Bir gün öğretmen olmayı planlıyorum. Bir gün öğretmen olmayı planlıyorum. I'm afraid so. Maalesef öyle. Korkarım öyle. I don't believe he is a lawyer. Onun bir avukat olduğuna inanmıyorum. Avukat olduğuna inanmıyorum. That never made any sense to me. Onun bana göre hiç anlamı yoktu. Bu bana hiç mantıklı gelmedi. Tom wasn't the next person to do that. Bunu yapacak bir sonraki kişi Tom değildi. Bunu yapacak ilk kişi Tom değildi. Tom thinks Mary can win. Tom Mary'nin kazanabileceğini düşünüyor. Tom, Mary'nin kazanabileceğini düşünüyor. We don't understand. Anlamıyoruz. Biz anlamıyoruz. I haven't been to Boston in a long time. Uzun süredir Boston'a gitmedim. Uzun zamandır Boston'a gitmedim. Do you know either of the two girls? İki kızın her birini tanıyor musun? Bu iki kızdan birini tanıyor musun? The child's behaviour and attitude towards his fellow students was exemplary. Çocuğun okul arkadaşlarına karşı davranışı ve tutumu ibret vericiydi. Çocuğun öğrencilerine karşı davranışları ve davranışları örnek teşkil ediyordu. What makes you think Tom won't know how to do that? Tom'un onu nasıl yapacağını bilmeyeceğini sana ne düşündürüyor? Tom'un bunu nasıl yapacağını bilemeyeceğini nereden çıkardın? I thought you might want to read this. Bunu okumak isteyebileceğini düşündüm. Bunu okumak istersin diye düşündüm. A woman whose husband has died is a widow. Kocası vefat etmiş bir kadın duldur. Kocası ölmüş bir kadın duldur. That problem still exists today. O problem bugün hala var. Bu sorun bugün hala var. It will be finished in a day or two. Bir ya da iki gün içinde bitirilecek. Bir iki gün içinde bitecek. My roommate, who can't hold his liquor, came home after the party and barfed all over my new shoes! Hemen sarhoş olan oda arkadaşım partiden sonra eve geldi ve tüm yeni ayakkabılarımın üstüne kustu. İçkisini tutamayan oda arkadaşım partiden sonra eve geldi ve yeni ayakkabılarıma kustu! All children are potential geniuses. Bütün çocuklar potansiyel dahilerdir. Bütün çocuklar potansiyel dahidir. Tom is unpredictable, isn't he? Tom öngörülemeyen, değil mi? Tom'un ne yapacağı belli olmaz, değil mi? After 11 o'clock the guests began to leave by twos and threes. Saat 11'den sonra misafirler ikişer ve üçer ayrılmaya başladı. Saat 11'den sonra konuklar ikişer üçer ikişer ayrılmaya başladılar. I thought you might know where Tom went. Düşündüm ki sen Tom'un nereye gittiğini biliyor olabilirsin. Tom'un nereye gittiğini biliyorsundur diye düşündüm. I thought you didn't want to talk to us. Bizimle konuşmak istemediğini sandım. Bizimle konuşmak istemediğini sanıyordum. She devoted herself to mission work in Africa. Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı. Kendini Afrika'daki göreve adadı. Tom often lies to Mary. Tom sık sık Mary'ye yalan söylüyor. Tom sık sık Mary'ye yalan söyler. My sister-in-law invited me to lunch in their new house. Baldızım beni yeni evlerinde öğle yemeğine davet etti. Yengem beni yeni evlerinde öğle yemeğine davet etti. He is accused of murder. O cinayetle suçlanıyor. Cinayetle suçlanıyor. Our solar system is 26,000 light-years from the center of the Galaxy. Güneş sistemimiz galaksi merkezinden 26.000 ışık yılı uzaklıktadır. Güneş sistemimiz Gökada merkezine 26.000 ışık yılı uzaklıktadır. We're going to have to tell Tom everything. Tom'a her şeyi anlatmak zorunda kalacağız. Tom'a her şeyi anlatmalıyız. I just want to go back to bed. Sadece geri yatmak istiyorum. Sadece yatağa dönmek istiyorum. Tom met Mary in the cafe. Tom, Mary ile kafede buluştu. Tom, Mary ile kafede tanıştı. They called the same witness to court. Onlar mahkemeye aynı tanığı çağırdılar. Aynı tanığı mahkemeye çağırdılar. I had no idea you worked as a surgeon. Senin bir cerrah olarak çalıştığın hakkında hiçbir fikrim yoktu. Cerrah olarak çalıştığını bilmiyordum. A few hours' catnap will do you well. Birkaç saatlik kestirme seni iyi yapacaktır. Birkaç saatlik uyku sana iyi gelir. Tom's warned me about that. Tom o konuda beni uyardı. Tom beni bu konuda uyarmıştı. She really got my goat. O gerçekten benim keçimi aldı. Keçimi fena yedi. There is no one in my life as important as Naz. Hayatımda Naz gibi önemli birisi yok. Hayatımda Naz kadar önemli kimse yok. Tom is fixing the refrigerator. Tom buzdolabını tamir ediyor. Tom buzdolabını tamir ediyor. I have some stamps in my bag. Çantamda biraz pulum var. Çantamda pullar var. Maybe that's the reason why Tom isn't here today. Belki Tom'un bugün burada olmamasının nedeni budur. Belki de Tom'un bugün burada olmamasının sebebi budur. Tom never breaks promises. Tom asla sözünden dönmez. Tom asla sözünden dönmez. I'm used to staying up all night. Bütün gece yatmamaya alışkınım. Bütün gece ayakta kalmaya alışkınım. Do you run every day? Her gün koşar mısın? Her gün koşar mısın? There is no reason why I should help him. Ona yardım etmemi gerektiren bir sebep yok. Ona yardım etmem için bir sebep yok. That's likely Tom's girlfriend. O muhtemelen Tom'un kız arkadaşı. Muhtemelen Tom'un kız arkadaşı. The fact is, I have heard nothing about it. Aslında, bu konuda hiçbir şey duymadım. Gerçek şu ki, bu konuda hiçbir şey duymadım. Would you mind repeating the question? Soruyu tekrarlar mısın? Soruyu tekrarlar mısınız? I like your mirror. Aynanı seviyorum. Aynanı beğendim. It's almost rush hour. Neredeyse yoğun saatler. Neredeyse yoğun bir saat. They were very good as a couple. Onlar bir çift olarak çok iyiydi. Çift olarak çok iyiydiler. I hope everyone is happy. Umarım herkes mutludur. Umarım herkes mutludur. Tom was in his late thirties. Tom otuzlu yaşların sonundaydı. Tom otuzlu yaşlarının sonundaydı. Tom slammed the door in my face. Tom kapıyı yüzüme kapattı. Tom kapıyı yüzüme çarptı. How soon can I meet Tom? Ne kadar kısa sürede Tom'la karşılaşabilirim? Tom'la ne zaman tanışabilirim? The fifth graders play against the teachers. Beşinci sınıftakiler öğretmenlere karşı oynayacaklar. Beşinci sınıflar öğretmenlere karşı oynar. Are you my doctor? Sen benim doktorum musun? Sen benim doktorum musun? We want to hire someone to help Tom on the farm. Çiftlikte Tom'a yardım edecek birisini işe almak istiyoruz. Tom'a çiftlikte yardım etmesi için birini tutmak istiyoruz. Tom was livid. Tom mosmor oldu. Tom çok kızgındı. Don't underestimate us. Bizi küçümseme. Bizi hafife alma. You seem pretty nice. Çok hoş görünüyorsun. Çok iyi birine benziyorsun. That gave Tom an idea. O, Tom'a bir fikir verdi. Bu Tom'a bir fikir verdi. Instead of whispering it quietly, why don't you say it to my face! Sessizce fısıldayacağına neden onu benim yüzüme söylemiyorsun? Sessizce fısıldamak yerine neden yüzüme söylemiyorsun? Tom was a patient of mine. Tom benim bir hastamdı. Tom benim hastamdı. Tom usually drinks red wine. Tom genellikle kırmızı şarap içer. Tom genellikle kırmızı şarap içer. Tom is pretty sick, isn't he? Tom çok hasta, değil mi? Tom çok hasta, değil mi? I gave you explicit instructions not to touch anything. Ben sana hiçbir şeye dokunmaman için açık talimatlar vermiştim. Sana hiçbir şeye dokunmaman için açık talimatlar verdim. Are you going to buy that car? O arabayı satın alacak mısın? O arabayı alacak mısın? How may we help? Nasıl yardım edebiliriz? Nasıl yardımcı olabiliriz? Tom tied his sweater around his waist. Tom belinin çevresine kazağını bağladı. Tom kazağını beline doladı. There's nobody here by that name. Burada o isimde hiç kimse yok. Burada o isimde kimse yok. I wasn't talking about him. Ben onunla ilgili konuşmuyordum. Ondan bahsetmiyordum. Every once in a while, a carriage passed by me. Arada bir yanımdan bir araba geçti. Arada bir yanımdan bir araba geçerdi. Tom didn't know who Mary was going to meet. Tom Mary'nin kiminle buluşacağını bilmiyordu. Tom, Mary'nin kiminle buluşacağını bilmiyordu. I'm delighted to see you again. Seni tekrar gördüğüme memnun oldum. Seni tekrar gördüğüme sevindim. Stop judging people by their skin colour. İnsanları derilerinin rengine göre yargılamaya son ver. İnsanları ten rengine göre yargılamayı bırak. I've got it now, Tom. Şimdi anladım, Tom. Şimdi anladım, Tom. I've been here twice now. Şimdi burada iki kez bulundum. Buraya iki kez geldim. Could you send me a brochure? Bana bir broşür gönderir misin? Bana bir broşür gönderebilir misin? Senators made a decision. Senatörler bir karar verdiler. Senatörler bir karar verdi. Charity begins at home. Yardımseverlik evde başlar. Hayırseverlik evde başlar. Hey, I should get your number. Hey, numaranı almalıyım. Numaranı almalıyım. I believe that. Ben ona inanıyorum. Buna inanıyorum. We need to do this report again. Bu raporu yeniden yapmalıyız. Bu raporu tekrar yapmalıyız. Tom thinks Mary will be sympathetic. Tom Mary'nin sempatik olacağını düşünüyor. Tom, Mary'nin anlayışlı olacağını düşünüyor. Tom doesn't like popcorn. Tom patlamış mısırdan hoşlanmaz. Tom patlamış mısır sevmez. I'd like to see them both. Onların ikisini de görmek isterim. İkisini de görmek istiyorum. Tom has to have everything his own way. Tom her şeye kendi yoluyla sahip olmak zorunda. Tom'un her şeyi kendi istediği gibi yapması gerek. I was lucky the train was late. Otherwise, I would've missed it. Tren geç kaldığı için şanslıydım. Aksi takdirde onu kaçırırdım. Tren geç kaldığı için şanslıydım, yoksa kaçırırdım. When I was your age, I was already married. Ben senin yaşındayken zaten evliydim. Senin yaşındayken ben zaten evliydim. She shaves her legs. O bacaklarını tıraş eder. Bacaklarını tıraş ediyor. I've been in court all day. Bütün gün mahkemede bulundum. Bütün gün mahkemedeydim. Somebody needs to be here for the children. Çocuklar için birinin burada olması gerekiyor. Birilerinin çocuklar için burada olması gerek. Tom will likely be hungry. Tom muhtemelen acıkacak. Tom muhtemelen acıkacaktır. We went to Boston, where we stayed a week. Boston'a gittik, orada bir hafta kaldık. Boston'a gittik, orada bir hafta kaldık. Tom asked me to teach him how to say "thank you" in French. Tom bana Fransızcada "teşekkür ederim" demeyi öğretmemi istedi. Tom ona Fransızca "teşekkür ederim" demeyi öğretmemi istedi. Tom is a crusader. Tom bir haçlı. Tom bir haçlı. He says that he wants to speak to you. O sizinle konuşmak istediğini söylüyor. Seninle konuşmak istediğini söyledi. You'll have to ask Tom. Tom'a sormak zorunda kalacaksın. Tom'a sormalısın. Tom doesn't agree with Mary on that point. Tom o konuda Mary ile aynı fikirde değildir. Tom bu konuda Mary'ye katılmıyor. It was preventable. O önlenebilirdi. Önlenebilirdi. I got home around 2:30. Eve saat 2.30 civarında vardım. 2:30 gibi eve geldim. Some people say that eating late at night is bad for your health. Bazı insanlar gece geç saatlerde yemek yemenin sağlığınız için kötü olduğunu söylüyorlar. Bazı insanlar gece geç saatlere kadar yemek yemenin sağlığına zararlı olduğunu söyler. In Japan, people legally become adults when they turn twenty. Japonya'da, insanlar yirmi yaşına girdiklerinde yasal olarak yetişkin olurlar. Japonya'da insanlar yirmi yaşına geldiğinde yasal olarak yetişkin olurlar. I couldn't find a job. Bir iş bulamadım. İş bulamadım. I'm not a teacher and don't want to become one. Ben bir öğretmen değilim ve olmak istemiyorum. Ben öğretmen değilim ve öğretmen olmak istemiyorum. His data is often inaccurate. Onun verileri genellikle yanlıştır. Verileri çoğu zaman yanlıştır. If anyone has any problems, tell them to call me. Herhangi birinin bir sorunu varsa onlara beni aramalarını söyle. Bir sorunu olan olursa, beni aramasını söyle. Tom seems aggressive. Tom saldırgan görünüyor. Tom agresif görünüyor. Tom is no longer covered by his parents' health insurance. Tom artık ebeveynlerinin sağlık sigortası kapsamında değil. Tom artık ailesinin sağlık sigortasını karşılamıyor. Do you want her there? Onu orada istiyor musunuz? Onu orada istiyor musun? A dog is sitting on the carpet. Bir köpek halının üzerinde oturuyor. Halıda bir köpek oturuyor. You won't be able to do anything about that now. Şimdi onun hakkında bir şey yapamayacaksın. Artık bu konuda bir şey yapamazsın. Layla started dating because she desperately wanted to find the perfect man. Leyla umutsuzca mükemmel erkeği bulmak için flört etmeye başladı. Layla çıkmaya başladı çünkü çaresizce mükemmel erkeği bulmak istiyordu. Tom isn't likely to be as busy as you think. Tom sandığın kadar meşgul değil. Tom'un senin düşündüğün kadar meşgul olma ihtimali yok. Pizza tastes different when it's cold. Pizza, soğuk olduğu zaman farklı tada sahiptir. Pizzanın tadı soğukken farklıdır. They were prohibited from leaving the hotel. Otelden ayrılmaları yasaklandı. Otelden ayrılmaları yasaklanmıştı. Tom took her in his arms. Tom onu ​​kollarına aldı. Tom onu kollarına aldı. Can we eat now? Şimdi yemek yiyebilir miyiz? Artık yiyebilir miyiz? Few people know about it. Bunun hakkında çok az sayıda kişi biliyor. Bunu çok az kişi biliyor. They're after us. Onlar bizim peşimizdeler. Peşimizdeler. Tom vacuumed his bedroom. Tom yatak odasını temizledi. Tom yatak odasını süpürdü. Keep the rest for yourself. Gerisini kendin için sakla. Gerisini kendine sakla. I like your sarong style skirt. Malaya peştemalı tarzı elbiseni seviyorum. Sarong tarzı eteğini beğendim. Pears are canned in this factory. Armutlar bu fabrikada konservelenir. Bezelyeler bu fabrikada konservedir. You must not go out after dinner. Akşam yemeğinden sonra dışarı çıkmamalısın. Yemekten sonra dışarı çıkmamalısın. I don't approve of it. Ben bunu onaylamıyorum. Bunu onaylamıyorum. It was a bitter pill to swallow. Yutulacak acı bir haptı. Yutulması zor bir haptı. Having lived in the town, I'm not a stranger there. Kasabada yaşadığım için orada bir yabancı değilim. Kasabada yaşadığım için orada yabancı değilim. Sometimes we have to serve our husbands like slaves. Bazen köle gibi erkeğimize hizmet etmek zorundayız. Bazen kocalarımıza köle gibi hizmet etmemiz gerekir. Let me think about it a bit longer. Onun hakkında biraz daha uzun düşüneyim. Biraz daha düşünmeme izin ver. Are you going to be there for a while? Bir süre için orada olacak mısın? Bir süre orada olacak mısın? They released a new album. Onlar yeni bir albüm çıkardı. Yeni bir albüm çıkardılar. Tell me what I want to know. Bana ne bilmek istediğimi söyle. Bilmek istediklerimi söyle. Tom doesn't want to talk about it. Tom o konu hakkında konuşmak istemiyor. Tom bu konuda konuşmak istemiyor. Somebody will see us. Biri bizi görecek. Biri bizi görecek. Let's use this car. Bu arabayı kullanalım. Bu arabayı kullanalım. Tom almost laughed. Tom neredeyse güldü. Tom neredeyse gülüyordu. He got what he deserved. Hak ettiğini aldı. Hak ettiğini buldu. Unless caught stealing, one is not a thief. Çalarken yakalanmadıkça, biri hırsız değildir. Eğer hırsızlık yaparken yakalanmadıysa, bir hırsız değildir. We just don't see it often. Biz sadece onu sık sık görmüyoruz. Bunu pek sık görmüyoruz. Where do you stay when you're in Boston? Boston'da iken nerede kalıyorsunuz? Boston'dayken nerede kalıyorsun? Tom says he doesn't know why Mary went to Boston. Tom, Mary'nin neden Boston'a gittiğini bilmediğini söylüyor. Tom, Mary'nin Boston'a neden gittiğini bilmediğini söyler. We weren't real good at it. Biz o konuda çok iyi değildik. Bu konuda pek iyi değildik. Who is the victim of the accident? Kazanın kurbanı kimdir? Kazanın kurbanı kim? I know a place we can go. Gidebileceğimiz bir yer biliyorum. Gidebileceğimiz bir yer biliyorum. I will have him come here the day after tomorrow. Ben onu yarından sonraki gün buraya getireceğim. Yarından sonraki gün buraya gelmesini sağlayacağım. Stay at your house until six o'clock. Saat altıya kadar evinde kal. Saat altıya kadar evinizde kalın. He enters my house. O benim evime girer. Evime girdi. Tom should've been court-martialed. Tom askeri mahkemede olmalıydı. Tom askeri mahkemeye verilmeliydi. As far as I know, there is nothing wrong with his plan. Bildiğim kadarıyla onun planında yanlış bir şey yok. Bildiğim kadarıyla planında bir sorun yok. I met her only once. Onunla sadece bir kez tanıştım. Onunla sadece bir kez karşılaştım. Tom didn't follow my advice. Tom tavsiyemi dinlemedi. Tom tavsiyeme uymadı. I've never played golf. Asla golf oynamadım. Hiç golf oynamadım. I can imagine that. Onu hayal edebilirim. Bunu tahmin edebiliyorum. Tom is old enough to know better. Tom daha iyiyi bilmek için yeterince yaşlıdır. Tom daha iyi bilecek yaşta. If you like, I can do that for you. Eğer istersen onu senin için yapabilirim. İstersen bunu senin için yapabilirim. Please let me know if you need anything. Bir şeye ihtiyacın olursa lütfen bana bildir. Bir şeye ihtiyacın olursa haber ver. Tom will check it out. Tom bunu kontrol edecek. Tom kontrol edecek. We've changed so many things. Pek çok şeyi değiştirdik. Bir çok şeyi değiştirdik. I put my arms around his neck. Kollarımı onun boynuna koydum. Kollarımı boynuna doladım. Jackson accepted their advice. Jackson onların tavsiyesini kabul etti. Jackson tavsiyelerini kabul etti. Tom wanted to do that right away. Tom onu hemen yapmak istiyordu. Tom bunu hemen yapmak istedi. Tom lacks discipline. Tom disiplinden yoksun. Tom disiplinden yoksun. We are going to stay some weeks, together. Birkaç hafta kalacağız, birlikte. Birkaç hafta birlikte kalacağız. I didn't know where I was. Nerede olduğumu bilmiyordum. Nerede olduğumu bilmiyordum. Just tell her what you need. Sadece ona neye ihtiyacın olduğunu söyle. Sadece neye ihtiyacın olduğunu söyle. He's the man I told you about. O sana bahsettiğim adam. Sana bahsettiğim adam. Tom thought that Mary would like John. Tom Mary'nin John'u seveceğini düşündü. Tom, Mary'nin John'dan hoşlanacağını düşündü. In brief, I need money. Please lend it to me! Kısaca, paraya ihtiyacım var. Onu bana ödünç Lütfen! Kısacası, paraya ihtiyacım var. What did it mean? O ne ifade ediyordu? Bu ne anlama geliyordu? Everybody was staring at her. Herkes ona bakıyordu. Herkes ona bakıyordu. I'd rather it didn't come to that. İşin oraya varmamasını tercih ederim. O noktaya gelmemeyi tercih ederim. He opened his mouth. O ağzını açtı. Ağzını açtı. Tom isn't very tough. Tom çok sert değil. Tom çok sert biri değil. We painted the house green. Biz evi yeşile boyadık. Evi yeşile boyadık. I don't want to go out tonight. Bu gece dışarı çıkmak istemiyorum. Bu gece dışarı çıkmak istemiyorum. Tom is quite an expert. Tom tam bir uzman. Tom oldukça uzmandır. How can you say something like that? Öyle bir şeyi nasıl söyleyebilirsin? Böyle bir şeyi nasıl söylersin? Tom was a university student last year. Tom geçen sene üniversite öğrencisiydi. Tom geçen sene üniversite öğrencisiydi. Tom still has a chance. Tom'un hâlâ bir şansı var. Tom'un hala bir şansı var. Your plan requires a large amount of money. Senin planın çok miktarda para gerektirir. Planın büyük miktarda para gerektiriyor. I have to keep trying. Denemeye devam etmek zorundayım. Denemeye devam etmeliyim. Do you think there will be a coup? Bir darbe olacağını düşünüyor musun? Sence darbe olur mu? I'm certain that'll happen. Bunun olacağına eminim. Bunun olacağına eminim. I can trust her. Ona güvenebilirim. Ona güvenebilirim. I can't stand this any longer. Buna daha fazla katlanamam. Buna daha fazla dayanamayacağım. I don't know how or why it's happening. Bunun nasıl ve neden olduğunu bilmiyorum. Nasıl ya da neden olduğunu bilmiyorum. The British troops fought bravely, but were unable to stop the Germans. İngiliz birlikleri cesurca savaştı, ancak Almanları durduramadılar. İngiliz birlikleri cesurca savaştılar ancak Almanları durduramadılar. Tangerines contain a lot of vitamin C. Mandalina çok miktarda C vitamini içerir. Tangerinler çok fazla C vitamini içerir. Does faith healing work? Telkinle tedavi işe yarar mı? İman iyileştirir mi? Tom thought Mary wouldn't help him. Tom Mary'nin ona yardım etmeyeceğini düşündü. Tom, Mary'nin ona yardım etmeyeceğini düşündü. We all played well. Hepimiz iyi oynadık. Hepimiz iyi oynadık. They all looked for the lost child. Onların hepsi kayıp çocuğu aradı. Hepsi kayıp çocuğu arıyordu. Nothing bothers Tom. Hiçbir şey Tom'u rahatsız etmez. Hiçbir şey Tom'u rahatsız etmiyor. Hopefully I won't get sick! İnşallah hastalanmam! Umarım hasta olmam! I'm fed up with your attitudes. Ben senin davranışlarından bıktım. Tavırlarından bıktım. You can see stars with a telescope. Bir teleskopla yıldızları görebilirsin. Teleskopla yıldızları görebilirsiniz. Arson is a criminal act. Kundaklama cezai bir suçtur. Kundakçılık bir suçtur. I know why Tom got sick. Tom'un neden hastalandığını biliyorum. Tom'un neden hastalandığını biliyorum. How did you get in? Do you have a key? İçeri nasıl girdin? Anahtarın var mı? Anahtarın var mı? I'm just being pragmatic. Ben sadece faydacı davranıyorum. Sadece pragmatik olmaya çalışıyorum. Can you let me by? Geçmeme izin verir misin? Geçmeme izin verir misin? You shouldn't pay any attention to his eccentricities. Onun eksanterik hareketlerine hiç önem vermemelisin. Onun tuhaflıklarına dikkat etmemelisin. I could hardly hear him. Onu güçlükle duyabiliyordum. Onu zar zor duyabiliyordum. Tom hit me by mistake. Tom bana yanlışlıkla çarptı. Tom bana yanlışlıkla vurdu. My hubby and I used to go mountain climbing together. Kocam ve ben birlikte dağ tırmanışına giderdik. Kocam ve ben birlikte dağa tırmanırdık. What species of tree is this? Bu, hangi tür ağaçtan? Ne tür bir ağaç bu? You can't park here. Burada park edemezsin. Buraya park edemezsin. Sami and Layla found out that they couldn't have children. Sami ve Leyla çocuklarının olamayacağını öğrendiler. Sami ve Layla çocuk sahibi olamadıklarını öğrendiler. In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth. Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir. Bir depremde yer aşağı yukarı sallanabilir ya da ileri geri hareket edebilir. He gets along well with the people in his neighborhood. O, çevresindeki insanlarla iyi geçiniyor. Mahallesindeki insanlarla iyi anlaşır. There is much furniture in this room. Bu odada çok mobilya var. Bu odada bir sürü mobilya var. I watched the basketball game on TV. TV de basketbol oyunu izledim. Basketbol maçını televizyonda izledim. I'm trying to cheer you up. Sizi keyiflendirmeye çalışıyorum. Seni neşelendirmeye çalışıyorum. Have we been to Paris? Paris'e gittik mi? Paris'e gittik mi? Layla's nightmare was only just beginning. Leyla'nın kabusu daha yeni başlıyordu. Layla'nın kabusu daha yeni başlıyordu. That's not funny. Hiç komik değil. Hiç komik değil. How much of this stuff is Tom's and yours? Bu şeylerin ne kadarı Tom ve senin? Bunların ne kadarı Tom'un ve senin? Potentially, this disease could kill thousands. Potansiyel olarak, bu hastalık binlerce kişiyi öldürebilir. Muhtemelen, bu hastalık binlerce insanı öldürebilir. Tom didn't win a medal. Tom bir madalya kazanamadı. Tom madalya kazanmadı. Everything came together at the last minute. Her şey son dakikada çözüldü. Her şey son anda bir araya geldi. Which one is better? Hangi biri daha iyi? Hangisi daha iyi? He's eating Uzbek pilaf at the restaurant now. O, şimdi restoranda Özbek pilavı yiyor. Şu anda restoranda Özbek pilavı yiyor. You're on top of the bell curve. Sen çan eğrisinin tepesindesin. Zil eğrisinin üstündesin. Sami's behavior made Layla really uncomfortable. Sami'nin davranışı Leyla'yı gerçekten rahatsız etti. Sami'nin davranışları Layla'yı çok rahatsız etti. He has no common sense. Onun sağ duyusu yok. Sağduyusu yok. I helped my mother wash the dishes. Annemin bulaşıkları yıkamasına yardım ettim. Annemin bulaşıkları yıkamasına yardım ettim. He doesn't have a dry sense of humor. Onun kuru espri anlayışı yok. Kuru bir espri anlayışı yoktur. Please help yourself. Lütfen rahatına bak. Lütfen keyfinize bakın. I was very sober at the time. O zaman çok ağırbaşlıydım. O zamanlar çok ayıktım. What can you give me? Bana ne verebilirsin? Bana ne verebilirsin? How could you tell Tom didn't like his job? Tom'un işini sevmediğini nasıl söyleyebilirsin? Tom'un işini sevmediğini nasıl söylersin? I wasn't able to rent a car. Bir araba kiralayamadım. Araba kiralayamadım. What don't you have? Neyiniz yok? Sende olmayan ne? Tom really didn't say much. Tom gerçekten çok şey söylemedi. Tom pek bir şey söylemedi. We've made way too many mistakes. Biz çok sayıda hata yaptık. Çok fazla hata yaptık. I couldn't care less if the teacher is mad at me. Öğretmenin bana kızgın olup olmadığı umurumda değil. Öğretmenin bana kızgın olması umurumda değil. Tom and Mary don't seem to be happy to see each other. Tom ve Mary birbirlerini gördüklerine memnun olmuş gibi görünmüyorlar. Tom ve Mary birbirlerini gördüklerine pek sevinmiş görünmüyorlar. Tom and Mary seem to be very happy together. Tom ve Mary birlikte çok mutlu görünüyorlar. Tom ve Mary birlikte çok mutlu görünüyorlar. This kind of rose grows wild. Bu gül çeşidi, yabani olarak yetişir. Bu tür güller vahşileşir. Are you interested in buying an encyclopedia? Bir ansiklopedi almakla ilgileniyor musunuz? Ansiklopedi almak ister misin? Tom said I looked pretty tired. Tom çok yorgun göründüğümü söyledi. Tom çok yorgun göründüğümü söyledi. I won't say much. Çok şey söylemeyeceğim. Fazla bir şey söylemem. He works as a ghost writer. O, hayalet yazar olarak çalışıyor. Hayalet yazar olarak çalışmaktadır. I often converse with her. Ben sık sık onunla sohbet ederim. Sık sık onunla konuşurum. Here's Tom's number. İşte Tom'un numarası. Bu Tom'un numarası. I wanted to apologize to Tom. Tom'dan özür dilemek istedim. Tom'dan özür dilemek istedim. Most developing countries are suffering from overpopulation. Çoğu gelişmekte olan ülkeler aşırı nüfustan müzdarip. Gelişmekte olan ülkelerin çoğu fazla nüfustan muzdariptir. Let's make a recording. Bir albüm yapalım. Bir kayıt yapalım. I now view life differently than I used to. Ben şimdi hayata eskisinden daha farklı bakıyorum. Artık hayatı eskisinden farklı görüyorum. I'm sorry for my terrible French. I'm still a beginner. Berbat Fransızcam için özür dilerim. Ben hala başlangıç düzeyindeyim. Berbat Fransızcam için özür dilerim. Tom should've done it the way you suggested. Tom'un onu önerdiğin şekilde yapması gerekirdi. Tom bunu senin önerdiğin gibi yapmalıydı. I'm going back to college. Üniversiteye geri dönüyorum. Üniversiteye geri dönüyorum. How much do we need to pay? Ne kadar ödememiz gerekiyor? Ne kadar ödememiz gerekiyor? Please forget I called. Lütfen aradığımı unut. Lütfen aradığımı unut. They got married very young. Onlar çok geç evlendiler. Çok genç yaşta evlendiler. Can we drive you home? Seni eve götürebilir miyiz? Seni eve bırakabilir miyiz? What does it taste like? Onun nasıl tadı var? Tadı nasıl? Sami found out where he worked. Sami çalıştığı yeri buldu. Sami nerede çalıştığını öğrendi. Do you agree to our proposal? Teklifimizi kabul ediyor musun? Teklifimizi kabul ediyor musun? Everything was kept separate. Her şey ayrı tutuldu. Her şey ayrı tutuldu. Get your hands off me. Ellerini üzerimden çek. Çek ellerini üzerimden. Tom is nibbling on a carrot stick. Tom bir havuç çubuğu kemiriyor. Tom havuç çubuğunu kemiriyor. We had plenty of snow last year. Geçen yıl çok karımız vardı. Geçen yıl bir sürü kar yağdı. She went at the invitation of an unknown man. Kim olduğu bilinmeyen bir adamın daveti üzerine gitti. Bilinmeyen bir adamın daveti üzerine gitti. Can you explain what you're talking about? Ne hakkında konuştuğunu açıklayabilir misin? Neden bahsettiğini açıklayabilir misin? He began to eat lunch. O öğle yemeği yemeğe başladı. Öğle yemeği yemeye başladı. Your flight's been canceled. Uçuşunuz iptal edildi. Uçuşunuz iptal edildi. Did Tom tell you where he was last night? Tom sana dün gece nerede olduğunu söyledi mi? Tom dün gece nerede olduğunu söyledi mi? Both Canada and Mexico border on the United States. Hem Kanada hem de Meksika Amerika Birleşik Devletleriyle sınır komşusudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde hem Kanada hem de Meksika sınırı. It is true that he is young, but he is wise. Onun genç olduğu doğru fakat o akıllı. Genç olduğu doğrudur, ama bilgedir. When was the last time you broke your glasses? En son ne zaman gözlüğünü kırdın? Gözlüklerini en son ne zaman kırdın? Fewer people come here every year. Buraya her yıl daha az kişi gelir. Buraya her yıl daha az insan geliyor. Tom has too many strange ideas. Tom'unbir sürügarip fikirleri var. Tom'un çok garip fikirleri var. We're trying to get to Boston. Boston'a varmaya çalışıyoruz. Boston'a gitmeye çalışıyoruz. Can you make Tom smile? Tom'u güldürebilir misin? Tom'u güldürebilir misin? Fadil influenced Dania in a positive way. Fadıl, Dania'yı olumlu bir şekilde etkiledi. Fadil Dania'yı olumlu yönde etkiledi. Who's on your list? Listenizde kimler var? Listende kim var? That just goes to prove that you are a liar. O sadece senin bir yalancı olduğunu kanıtlamak için gidiyor. Bu senin bir yalancı olduğunu kanıtlıyor. Mom went to the supermarket. Annem süpermarkete gitti. Annem süpermarkete gitti. Tom isn't concerned about that. Tom bunun hakkında endişeli değil. Tom bu konuda endişeli değil. Is it OK if I turn on the lights? Işıkları açarsam sorun olur mu? Işıkları açsam sorun olur mu? I know that Tom is homeless. Tom'un evsiz olduğunu biliyorum. Tom'un evsiz olduğunu biliyorum. Michael speaks Japanese, not to mention English. Michael İngilizcenin yanı sıra Japonca da konuşur. Michael Japonca biliyor, İngilizce'den bahsetmiyorum bile. That's something I'd never ever do. Bu zinhar yapmayacağım bir şey. Bu asla yapmayacağım bir şey. I wanted to stop them. Onları durdurmak istedim. Onları durdurmak istedim. Tom is in cuffs. Tom kelepçeli. Tom kelepçeli. I'm in prison for a crime I didn't commit. İşlemediğim bir suç için hapisteyim. İşlemediğim bir suçtan dolayı hapisteyim. You drop seeds, and you move on. If the seeds are good, they'll take root. Tohum saç ve yoluna devam et. Tohum iyiyse eğer, kök salacaktır. Tohumları bırakır ve yoluna devam edersin. Tohumlar iyiyse kök salarlar. You had been smoking, hadn't you? Sen sigara içiyordun, değil mi? Sigara içiyordun, değil mi? I have to make a long-distance phone call. Şehirlerarası bir telefon görüşmesi yapmak zorundayım. Uzun mesafeli bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor. Tom isn't very good at skiing. Tom kayak yapmakta çok iyi değil. Tom kayakta pek iyi değildir. He attended the meeting as the company representative. O, şirket temsilcisi olarak toplantıya katıldı. Toplantıya şirket temsilcisi olarak katıldı. Tom went to the sink and poured the rest of his drink down the drain. Tom lavaboya gitti ve içkisinin geriye kalanını döktü. Tom lavaboya gitti ve içkisinin geri kalanını çöpe attı. The old man had his only son die three years ago. Yaşlı adamın tek oğlu üç yıl önce öldü. Yaşlı adam üç yıl önce tek oğlunu kaybetti. Everybody likes french fries. Herkes patates kızartması sever. Herkes patates kızartması sever. We want to clear up this problem. Bu sorunu halletmek istiyoruz. Bu sorunu çözmek istiyoruz. I met her on the way to school. Okula giderken ona rastladım. Onunla okula giderken tanıştım. I think Tom is here already. Sanırım Tom zaten burada. Sanırım Tom çoktan geldi. Who's with him now? Şimdi kim onunla birlikte? Yanında kim var? 20 boxes filled with pirate CDs and DVDs were found. Korsan CD ve DVD dolu 20 kutu bulundu. Korsan CD ve DVD ile dolu 20 kutu bulundu. It's not all bad. O büsbütün kötü değil. O kadar da kötü değil. Thank you for climbing this tree to help me. Bana yardımcı olmak için bu ağaca tırmandığın için teşekkürler. Bana yardım etmek için bu ağaca tırmandığın için teşekkür ederim. I heard that Tom has died. Tom'un öldüğünü duydum. Tom'un öldüğünü duydum. Tom deserves the firing squad. Tom idam mangasını hak ediyor. Tom idam mangasını hak ediyor. I would like to live in a large city. Ben geniş bir şehirde yaşamayı isterim. Büyük bir şehirde yaşamak istiyorum. That was her. O oydu. Oydu. Are you talking about my friend? Arkadaşım hakkında mı konuşuyorsun? Arkadaşımdan mı bahsediyorsun? Do you think I'm getting fat? Şişmanladığımı düşünüyor musun? Sence şişmanlıyor muyum? I moved closer, so I could hear better. Yaklaştım, böylece daha iyi duyabildim. Yaklaştım, böylece daha iyi duyabiliyordum. Tom told me he did that already. Tom bana bunu zaten yaptığını söyledi. Tom bunu zaten yaptığını söyledi. Would you like to take part in this risky experiment? Bu tehlikeli deneye katılmak ister misiniz? Bu riskli deneye katılmak ister misin? Why not let me help you? Neden sana yardım etmeme izin vermiyorsun? Neden sana yardım etmeme izin vermiyorsun? She undressed to take a bath. Banyo almak için elbisesini çıkardı. Banyo yapmak için soyundu. What concerns the citizens of today? Bugünün vatandaşlarını ilgilendiren şey nedir? Bugünün vatandaşlarıyla ne ilgisi var? What did you come in here for? Niçin buraya geldin? Buraya neden geldin? Tom doesn't like Mary's living there alone. Tom Mary'nin orada yalnız yaşamasından hoşlanmıyor. Tom, Mary'nin orada yalnız yaşamasından hoşlanmıyor. Tom held on to the rope as long as he could. Tom ipi elinden geldiği kadar uzun süre tuttu. Tom ipe tutunabildiği kadar tutundu. Memories of the good old days came flooding back one after another. Eski güzel günlerin hatıraları sel gibi peş peşe geldi. Eski güzel günlerin anıları ardı ardına geri geldi. A good doctor is sympathetic to his patients. İyi bir doktor hastalarına sempatiktir. İyi bir doktor hastalarına sempati duyar. We're observant. Biz dikkatliyiz. Biz gözlemciyiz. Let's all do it. Hepimiz bunu yapalım. Hadi hep beraber yapalım. Tom walked Kate home. Tom yürüyerek Kate'in evine gitti. Tom Kate'i eve bıraktı. I think Tom and John are identical twins. Sanırım Tom ve John tek yumurta ikizleri. Bence Tom ve John tek yumurta ikizi. I will return for you in 20 minutes. 20 dakika içinde senin için döneceğim. 20 dakika içinde senin için döneceğim. Tom wondered how Mary managed to win. Tom Mary'nin kazanmayı nasıl başardığını merak etti. Tom, Mary'nin kazanmayı nasıl başardığını merak ediyordu. Tom hid behind the curtain. Tom perdenin ardında saklandı. Tom perdenin arkasına saklandı. Tom walked into the living room. Tom oturma odasına girdi. Tom oturma odasına girdi. He was operated on for lung cancer. Akciğer kanseri için ameliyat edildi. Akciğer kanseri için ameliyat oldu. It's easy to misinterpret the actions and intentions of others. Başkalarının niyet ve hareketlerini yorumlamakta yanlışa düşmek kolaydır. Başkalarının eylemlerini ve niyetlerini yanlış yorumlamak kolaydır. Tom wanted to be friends with Mary. Tom Mary ile arkadaş olmak istiyordu. Tom, Mary ile arkadaş olmak istiyordu. Please beat the eggs. Lütfen yumurtaları çırpın. Lütfen yumurtaları dövün. What's the best way to say this in French? Bunu Fransızca söylemek için en iyi yol nedir? Bunu Fransızca söylemenin en iyi yolu nedir? We are living in the age of nuclear power. Nükleer güç çağında yaşıyoruz. Nükleer güç çağında yaşıyoruz. Does Tom enjoy it? Tom bundan zevk alıyor mu? Tom bundan hoşlanıyor mu? I give you my word. Sana söz veriyorum. Sana söz veriyorum. I know Tom isn't busy. Tom'un meşgul olmadığını biliyorum. Tom'un meşgul olmadığını biliyorum. Thank you for submitting your work to this journal. Çalışmanızı bu dergiye gönderdiğiniz için teşekkürler. Çalışmalarını bu dergiye sunduğun için teşekkür ederim. Old in body but young at heart. Vücutta yaşlı ama kalpte genç. Bedeni yaşlı ama kalbi genç. It's going to be embarrassing. Bu utanç verici olacak. Bu utanç verici olacak. Are you ready for bed? Yatmaya hazır mısın? Yatmaya hazır mısın? Tom will call me. Tom beni arayacak. Tom beni arayacak. I add sentences to Tatoeba almost every day. Ben neredeyse her gün Tatoeba'ya cümle eklerim. Neredeyse her gün Tatoeba'ya cümleler ekliyorum. I made fun of Tom's accent. Tom'un aksanıyla dalga geçtim. Tom'un aksanıyla dalga geçtim. I heard someone tell Tom about what happened. Birinin ne olduğu hakkında Tom'a söylediğini duydum. Birinin Tom'a olanları anlattığını duydum. Is there anybody who knows first aid? İlk yardım bilen biri var mı? İlk yardım bilen var mı? The Antilles Sea is often stirred up by hurricanes. Antiller Denizi sık sık kasırgalar tarafından karıştırılır. Antiller Denizi sık sık kasırgalarla çalkalanır. It was an amazing feeling. İnanılmaz bir duyguydu. İnanılmaz bir duyguydu. Give me his picture. Onun resmini bana ver. Bana resmini ver. I didn't want the money. Parayı istemedim. Parayı istemedim. We saw Tom off at the airport. Tom'u havalimanına kadar geçirdik. Tom'u havaalanında gördük. Tom wasn't born rich. Tom zengin doğmadı. Tom zengin doğmadı. Tom requires constant care. Tom sürekli bakım gerektirir. Tom'un sürekli bakıma ihtiyacı var. Tom is a French teacher and so is Mary. Tom bir Fransızca öğretmeni ve Mary de öyle. Tom Fransızca öğretmeni, Mary de öyle. Today is Tuesday, October 1st. Bugün 1 ekim salıdır. Bugün 1 Ekim Salı. The soldiers had target practice in the morning. Askerler sabahleyin atış talimi yaptı. Askerlerin sabahları hedef talimi vardı. How much do we have to pay? Ne kadar ödemek zorundayız? Ne kadar ödememiz gerekiyor? They went in search of treasure. Hazine aramaya gittiler. Hazine aramaya gittiler. I wonder when Tom wants to do that. Tom'un onu ne zaman yapmak istediğini merak ediyorum. Tom bunu ne zaman yapmak ister merak ediyorum. Give him a minute. Ona bir dakika ver. Ona bir dakika ver. Just give us a couple minutes. Bize sadece birkaç dakika ver. Bize birkaç dakika ver. I was about to leave my house when she rang me up. O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim. Beni aradığında evden çıkmak üzereydim. Tom didn't think that Mary was busy. Tom Mary'nin meşgul olduğunu düşünmedi. Tom, Mary'nin meşgul olduğunu düşünmüyordu. I have to get some sleep. Biraz uyumalıyım. Biraz uyumam lazım. The procedure must be executed correctly and completely. Prosedür doğru ve eksiksiz yürütülmelidir. Prosedür doğru ve tamamen uygulanmalıdır. I'll take you to Tom. Seni Tom'a götüreceğim. Seni Tom'a götüreceğim. I thought your heart was made of stone. Taş kalpli olduğunu düşünüyorum. Kalbinin taştan olduğunu sanıyordum. I can definitely do that. Bunu kesinlikle yapabilirim. Bunu kesinlikle yapabilirim. Are you OK, Tom? İyi misin, Tom? İyi misin Tom? I wouldn't do that to anybody. Bunu kimseye yapmazdım. Bunu kimseye yapmam. Tom is leaving at 2:30 this afternoon. Tom bu öğleden sonra saat 2.30'da gidiyor. Tom öğleden sonra 2:30'da ayrılıyor. I've never asked you for anything. Herhangi bir şey için sana asla soru sormadım. Senden hiçbir şey istemedim. We must try not to be repetitive. Tekrarcı olmamaya çalışmalıyız. Tekrarlamamaya çalışmalıyız. You should be more considerate of your parents. Ailene daha saygılı olmalısın. Ailene karşı daha düşünceli olmalısın. I wish that Tom would visit us more often. Keşke Tom bizi daha sık ziyaret etse. Keşke Tom bizi daha sık ziyaret etseydi. I met him at church. Onunla kilisede tanıştım. Onunla kilisede tanıştım. I'm sorry. I'm partly responsible for it. Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum. Özür dilerim, bundan kısmen ben sorumluyum. This is a boring movie. Bu sıkıcı bir film. Bu çok sıkıcı bir film. We have to cooperate. İşbirliği yapmak zorundayız. İşbirliği yapmalıyız. Josh asked me out, but I told him where to go. Josh beni davet etti ama ona nereye gideceğimi söyledim. Josh bana çıkma teklif etti ama ben ona nereye gideceğini söyledim. Tom is liable to leave. Tom ayrılmakla yükümlüdür. Tom gitmek zorunda. Things changed. İşler değişti. İşler değişti. You should call for a doctor. Senin bir doktor çağırman gerekir. Bir doktor çağırmalısın. Tom told Mary to wait for him. Tom Mary'ye onu beklemesini söyledi. Tom, Mary'e onu beklemesini söyledi. I think Tom is lazy. Tom'un tembel olduğunu düşünüyorum. Tom'un tembel olduğunu düşünüyorum. Do you know the reason why the sky looks blue? Gökyüzünün mavi görünmesinin nedenini biliyor musun? Gökyüzünün neden mavi göründüğünü biliyor musun? Why does that interest you? O neden seni ilgilendiriyor? Bu seni neden ilgilendiriyor? That boy is Tony, isn't he? Şu çocuk Tony, değil mi? Bu çocuk Tony, değil mi? Do you know Tom well enough to ask him to do this? Tom'u bunu yapmasını isteyecek kadar iyi tanıyor musun? Tom'u bunu yapmasını isteyecek kadar iyi tanıyor musun? Foxes, squirrels, hedgehogs, and many other small animals live in this forest. Bu ormanda tilkiler, sincaplar, kirpiler ve diğer birçok küçük hayvanlar yaşar. Tilkiler, sincaplar, kirpiler ve diğer birçok küçük hayvan bu ormanda yaşar. Would you like to go get something to eat? Yiyecek bir şey almaya gitmek ister misin? Bir şeyler yemek ister misin? I want to have this cassette recorder fixed. Bu teybi tamir ettirmek istiyorum. Bu kaset kaydedicinin tamir edilmesini istiyorum. How did you find out it was Tom who stole your bicycle? Bisikletini çalanın Tom olduğunu nasıl öğrendin? Bisikletini çalanın Tom olduğunu nasıl öğrendin? I don't think Tom needs very much help. Tom'un çok fazla yardıma ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Tom'un pek yardıma ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Tom let me sing with his band. Tom grubuyla şarkı söylememe izin verdi. Tom grubuyla şarkı söylememe izin verdi. If you need advice, don't hesitate to ask for it. Tavsiyeye ihtiyacınız olursa bunu istemeye çekinmeyin. Tavsiyeye ihtiyacın varsa, istemekten çekinme. Should I comb your hair? Saçını taramalı mıyım? Saçını tarayayım mı? Fadil began to disappear for long periods of time. Fadıl uzun süreli dönemlerle ortadan kaybolmaya başladı. Fadil uzun süre ortadan kaybolmaya başladı. He makes it a rule to go to bed at eleven o'clock. O saat on birde yatmayı prensip edinmektedir. Saat 11'de yatmayı bir kural haline getiriyor. He commanded me to leave the bedroom immediately. Yatak odasını hemen terk etmemi emretti. Hemen yatak odasından ayrılmamı emretti. I'm getting a lawyer. Ben bir avukat oluyorum. Bir avukat tutacağım. Tom seemed to be making progress. Tom'da ilerleme var gibi görünüyordu. Tom ilerleme kaydediyor gibiydi. Tom told Mary that he could smell alcohol on John's breath. Tom Mary'ye John'un nefesinde alkol kokusu alacağını söyledi. Tom, Mary'ye John'un nefesinde alkol kokusu aldığını söylemiştir. He's a wonderful educator. O harika bir eğitimci. O harika bir eğitimci. Where were they? Onlar nerdeydi? Neredeydiler? Tom is looking for a good place to pitch the tent. Tom çadırı kurmak için iyi bir yer arıyor. Tom çadırı kurmak için iyi bir yer arıyor. The keys are on the dresser next to my hat. Anahtarlar şapkamın yanındaki konsolda. Anahtarlar şapkamın yanındaki şifonyerde. You have to take this. Bunu almak zorundasın. Bunu açmalısın. He has a nimble mind. Onun çevik bir zekası var. Çevik bir zekası var. Our school became coeducational a long time ago. Okulumuz uzun zaman önce karma eğitim oldu. Okulumuz uzun zaman önce karma oldu. What did you change? Ne değiştirdin? Neyi değiştirdin? Just find her. Sadece onu bul. Sadece onu bul. Drop the knife! Bıçağını bırak! Bıçağı bırak! Sami wanted to hurt Layla. Sami, Leyla'yı incitmek istedi. Sami Layla'ya zarar vermek istedi. Tom knows something's wrong. Tom bir şeyin yanlış olduğunu biliyor. Tom bir sorun olduğunu biliyor. The USA is very big. ABD çok büyük. ABD çok büyük. They are planning to settle in New Zealand. Yeni Zelandaya yerleşmeyi planlıyorlar. Yeni Zelanda'ya yerleşmeyi planlıyorlar. Have a nice Thanksgiving! Şükran Günün kutlu olsun! Şükran Günü'nüz kutlu olsun! We should tell everyone what happened. Ne olduğunu herkese söylemeliyiz. Olanları herkese anlatmalıyız. Our team isn't likely to win. Muhtemelen bizim takım kazanmayacak. Takımımızın kazanma ihtimali yok. What did Tom say exactly? Tom tam olarak ne söyledi? Tom tam olarak ne dedi? I've got something of yours. Why don't you come here to get it back? Bende senin bir şeyin var. Onu geri almak için neden buraya gelmiyorsun? Bende sana ait bir şey var. You should always keep your word. Her zaman sözünü tutmalısın. Her zaman sözünü tutmalısın. Tom won't be able to change anything. Tom hiçbir şeyi değiştiremeyecek. Tom hiçbir şeyi değiştiremez. The stock market collapsed in 1929. Borsa 1929'da dibe vurdu. Borsa 1929'da çöktü. Tom came up with a good excuse. Tom iyi bir bahane bulmuştu. Tom iyi bir bahane buldu. Did Tom really think we would help Mary? Tom gerçekten Mary'ye yardım edeceğimizi düşündü mü? Tom gerçekten Mary'e yardım edeceğimizi mi düşündü? I'm usually at home Monday afternoons. Ben genellikle pazartesi öğleden sonraları evdeyim. Genelde pazartesi öğleden sonraları evde olurum. I wonder why no one tells the truth. Hiç kimsenin neden doğruyu söylemediğini merak ediyorum. Neden kimsenin doğruyu söylemediğini merak ediyorum. I don't understand why you want to do that. Neden onu yapmak istediğini anlamıyorum. Bunu neden yapmak istediğini anlamıyorum. The boss considered firing Tom, but decided against it. Patron Tom'u işten kovmayı düşündü fakat bunun aleyhinde karar verdi. Patron Tom'u kovmayı düşündü ama buna karşı çıktı. You were terrific. Müthiştin. Harikaydın. I prefer spending time indoors. Ben kapalı yerde vakit geçirmeyi tercih ederim. İçeride vakit geçirmeyi tercih ederim. Usain Bolt is still the fastest man in the world. Usain Bolt hala dünyadaki en hızlı adam. Usain Bolt hala dünyanın en hızlı adamı. I am from Shikoku. Şikokuluyum. Ben Shikoku'luyum. I found no money left in my pocket. Cebimde kalmış para bulmadım. Cebimde hiç para kalmadı. I can't give it to them. Bunu onlara veremem. Onlara veremem. Tom is good at dealing with children. Tom çocuklarla iyi anlaşıyor. Tom çocuklarla başa çıkmakta iyidir. She is a very clever liar. O çok akıllı bir yalancıdır. O çok zeki bir yalancı. Are you very hungry? Karnın çok mu acıktı? Çok mu açsın? Have you ever changed a diaper before? Daha önce hiç bebek bezi değiştirdin mi? Daha önce hiç bez değiştirdin mi? He is busier than Taro. O, Taro'dan daha meşguldür. Taro'dan daha meşgul. She took some meat from the plate. Tabaktan biraz et aldı. Tabaktan biraz et aldı. He made some mistakes on the test. Testte bazı yanlışlar yaptı. Testte bazı hatalar yaptı. You're the most important woman in the whole world. Sen tüm dünyadaki en önemli kadınsın. Sen dünyadaki en önemli kadınsın. I read all kinds of books. Her tür kitabı okudum. Her türlü kitabı okurum. I'm not certain. Emin değilim. Emin değilim. This is a genuine picture by Picasso. Bu, Picasso tarafından yapılmış gerçek bir resimdir. Bu Picasso'nun gerçek bir resmi. I've done that quite a lot. Onu pek çok defa yaptım. Bunu çok kez yaptım. Tom answered the question. Tom soruyu cevapladı. Tom soruya cevap verdi. He is always looking for a good job. O daima iyi bir iş arıyor. Her zaman iyi bir iş arıyor. Tom should tell Mary he's sorry. Tom, Mary'e üzgün olduğunu söylemeli. Tom, Mary'e üzgün olduğunu söylemeli. They sat around the table to play cards. Onlar iskambil oynamak için masanın etrafına oturdular. Kâğıt oynamak için masanın etrafında otururlardı. Tom shared an article on Facebook without even reading it. Tom Facebook'ta onu okumadan bir makale paylaştı. Tom, Facebook'ta bir makaleyi okumadan paylaştı. Time flies. Zaman uçar. Zaman akıp gidiyor. He was caught by the police. O, polis tarafından yakalandı. Polis tarafından yakalandı. As soon as he saw the policeman, he ran for it. O, polisi görür görmez tabanları yağladı. Polisi görür görmez kaçtı. Tom didn't go shopping yesterday, did he? Tom dün alışverişe gitmedi, değil mi? Tom dün alışverişe gitmedi, değil mi? There was a welcome mat in front of the door. Kapının önünde bir paspas vardı. Kapının önünde bir karşılama paspası vardı. In comparison to him, I am still older. Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm. Ona nazaran, ben hala büyüğüm. It's not hard. Zor değil. Zor değil. Tom doesn’t age. Tom yaşlanmıyor. Tom yaşlanmıyor. Tom is not coming. Tom gelmiyor. Tom gelmiyor. Don't play poker with Tom. Tom ile poker oynama. Tom'la poker oynama. I have a much better idea. Oldukça daha iyi bir fikrim var. Daha iyi bir fikrim var. Tom asked Mary to return the money that he had lent her. Tom Mary'nin onun ona ödünç verdiği parayı iade etmesini istedi. Tom, Mary'den ona verdiği parayı geri vermesini istedi. It only took an hour. Sadece bir saat sürdü. Sadece bir saat sürdü. Were you able to convince Tom to help you wash your car? Tom'u arabanı yıkamana yardım etmeye ikna edebildin mi? Tom'u arabanı yıkamana yardım etmesi için ikna edebildin mi? Did you vote yet? Henüz oy verdiniz mi? Oy verdin mi? Tom has a two-room house. Tom'un iki odalı bir evi var. Tom'un iki odalı bir evi var. I wanted Tom to try harder. Tom'un daha çok denemesini istedim. Tom'un daha çok denemesini istedim. That is your book. O senin kitabındır. Bu senin kitabın. A mosquito just bit me. Bir sivrisinek az önce beni ısırdı. Sivrisinek ısırdı beni. What's going on with you? Sana neler oluyor? Neyin var senin? It's a pity that Tom couldn't be here today. Ne yazık ki Tom bugün buraya gelemedi. Tom'un bugün burada olamaması ne yazık. I'm going to leave. Gideceğim. Ben gidiyorum. I certainly hope that'll happen. Onun olacağını kesinlikle umuyorum. Bunun olmasını umuyorum. Tom is three months older than me. Tom benden üç ay daha büyük. Tom benden üç ay daha büyük. I want freedom. Özgürlük istiyorum. Özgürlük istiyorum. Tell me later. Bana sonra söyle. Sonra anlatırsın. Tom said he wanted to be here. Tom burada olmak istediğini söyledi. Tom burada olmak istediğini söyledi. I can't answer that yet. Henüz cevaplayamam. Buna henüz cevap veremem. There must be something we can do. Yapabileceğimiz bir şey olmalı. Yapabileceğimiz bir şey olmalı. I have read the book. Ben kitabı okudum. Kitabı okudum. I'll sell you this at a very reasonable price. Bunu size çok makul bir fiyata satacağım. Bunu sana çok makul bir fiyata satacağım. You aren't supposed to swim here. Burada yüzmemen gerekiyor. Burada yüzmemelisin. Why don't you give up? Neden vazgeçmiyorsun? Neden vazgeçmiyorsun? He is no longer the shy boy he was. O artık eski utangaç çocuk değil. Artık utangaç bir çocuk değil. Ashamedly, I went along with it. Utanarak, onu destekledim. Utanarak kabul ettim. She treated him for a broken leg. Onun kırık bacağını tedavi etti. Onu kırık bir bacak için tedavi etmiş. I think Tom sounds like a native French speaker. Sanırım Tom doğuştan Fransızca bilen biri gibi geliyor. Tom'un anadili Fransızca konuşan birine benzediğini düşünüyorum. I think it was a stupid thing to do. Bence o yapmak için aptalca bir şeydi. Bence bu aptalca bir şeydi. I love that plan. O planı seviyorum. Bu plana bayıldım. You said you were working tomorrow. Yarın çalışacağını söyledin. Yarın çalışacağını söylemiştin. Mary always greatly enjoyed reading Tom's poetic letters. Mary her zaman Tom'un şiirsel mektuplarını okumaktan büyük zevk aldı. Mary, Tom'un şiirsel mektuplarını okumaktan her zaman büyük zevk almıştır. Tom died in Mary's arms. Tom Mary'nin kollarında öldü. Tom Mary'nin kollarında öldü. The king went hunting this morning. Kral bu sabah ava gitti. Kral bu sabah ava çıktı. Please pass the sugar. Lütfen şekeri ver. Lütfen şekeri uzat. What would you like to have for dinner? Akşam yemeğine ne istersin? Akşam yemeğinde ne yemek istersin? She is deaf to my advice. O, nasihatımı duymazdan gelir. Tavsiyeme kulak asmıyor. She told her son to wait a minute. Oğluna bir dakika beklemesini söyledi. Oğluna bir dakika beklemesini söyledi. I'll be late for the meeting if I don't hurry. Acele etmezsem toplantıya geç kalacağım. Acele etmezsem toplantıya geç kalacağım. She burst into sobs. O hıçkırıklara boğuldu. Ağlamaya başladı. I want to go somewhere on a trip. Seyahatte bir yere gitmek istiyorum. Bir seyahate çıkmak istiyorum. Children may imitate you. Çocuklar sizi taklit edebilir. Çocuklar seni taklit edebilir. You're going to be a mother. Sen bir anne olacaksın. Anne olacaksın. We have illustrated the story with pictures. Hikayeyi resimlerle açıkladık. Hikayeyi resimlerle resmettik. I can't remember the last time I had a martini. En son ne zaman martini içtiğimi hatırlayamıyorum. En son ne zaman martini içtiğimi hatırlamıyorum. I lost patience with him. Ona olan sabrımı yitirdim. Onunla sabrımı yitirdim. I'll soon catch up with you. Kısa sürede sana yetişeceğim. Yakında size yetişirim. There's a lot of big game in that forest. O ormanda birçok büyük av hayvanı var. O ormanda bir sürü büyük oyun var. You won't have to do that today. Bunu bugün yapmak zorunda olmayacaksın. Bunu bugün yapmak zorunda değilsin. I never told her. Ona asla söylemedim. Ona hiç söylemedim. The view is beautiful beyond words. Sözcüklerin ötesinde manzara çok güzel. Manzara kelimelerin ötesinde güzel. I was just talking about her. Ben yalnızca onun hakkında konuşuyordum. Ben de tam ondan bahsediyordum. You can tell what a person is like by looking at his friends. Bir kişinin nasıl biri olduğunu onun arkadaşlarına bakarak söyleyebilirsin. Bir insanın neye benzediğini arkadaşlarına bakarak anlayabilirsin. They opposed any further spread of slavery. Köleliğin daha fazla yayılmasına karşı çıktılar. Köleliğin daha fazla yayılmasına karşı çıktılar. A lightyear is the distance that light travels in one year. Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir. Işık yılı, ışığın bir yılda yol aldığı mesafedir. Has she become crazy? O deli mi oldu? Deliye mi döndü? Tom is easy to get along with. Tom ile geçinmek kolaydır. Tom'la geçinmek kolay. We're not working for them. Biz onlar için çalışmıyoruz. Onlar için çalışmıyoruz. I'll handle this. Ben bunu halledeceğim. Ben hallederim. I'll use it. Onu kullanırım. Kullanacağım. He seemed worried about his health. Sağlığı hakkında endişeli görünüyordu. Sağlığı hakkında endişeli görünüyordu. The country is headed on the wrong track. Ülke yanlış yolda ilerliyor. Ülke yanlış yolda. According to the old man I met yesterday, cockroaches can be eaten and don't taste all that bad. Dün tanıştığım yaşlı adama göre hamamböcekleri yenilebilir ve o kadar kötü tad vermez. Dün tanıştığım yaşlı adama göre hamamböcekleri yenebiliyor ve o kadar da kötü tat almıyor. You shouldn't go out after dark. Hava karardıktan sonra dışarı çıkmamalısın. Hava karardıktan sonra dışarı çıkmamalısın. I'll wash dishes. Bulaşıkları yıkayacağım. Bulaşıkları yıkayacağım. How can I reach her? Ona nasıl ulaşabilirim? Ona nasıl ulaşabilirim? I've always liked you, Tom. Seni her zaman sevdim, Tom. Seni hep sevdim Tom. He told me that he had lost his textbook the previous morning. O bana önceki sabah ders kitabını kaybettiğini söyledi. Bana bir önceki sabah ders kitabını kaybettiğini söyledi. We need more firewood. Daha çok yakacak oduna ihtiyacımız var. Daha fazla oduna ihtiyacımız var. Mary warned you. Mary seni uyardı. Mary seni uyarmıştı. He is in front of the door. O, kapının önünde. Kapının önünde. I've been coaching three years. Ben üç yıldır antrenörlük yapıyorum. Üç yıldır koçluk yapıyorum. Tom didn't expect anyone to be there. Tom birinin orada olmasını beklemiyordu. Tom orada kimsenin olmasını beklemiyordu. Tom might not like it. Tom onu sevmeyebilir. Tom bundan hoşlanmayabilir. We could've helped you. Sana yardım edebilirdik. Sana yardım edebilirdik. Paul is smarter than Otto. Paul Otto'dan daha zeki. Paul Otto'dan daha zeki. Tom told me that he thought Mary was wealthy. Tom, Mary'nin zengin olduğunu düşündüğünü söyledi. Tom, Mary'nin zengin olduğunu düşündüğünü söyledi. I'd like to have some cigars. Birkaç puro almak istiyorum. Puro içmek istiyorum. Tom helped Mary get up. Tom, Mary'nin kalkmasına yardım etti. Tom, Mary'nin kalkmasına yardım etti. Layla will go to the gas chamber for her crimes. Leyla suçlarından dolayı gaz odasına gidecek. Layla suçlarından dolayı gaz odasına gidecek. It's already been five years since we began to study English. İngilizce çalışmaya başlayalı zaten beş yıl oldu. İngilizce öğrenmeye başlayalı beş yıl oldu. The murderer was finally caught last night. Katil sonunda dün gece yakalandı. Katil nihayet dün gece yakalandı. Don't forget to floss. Diş ipiyle temizlik yapmayı unutma. Diş ipi kullanmayı unutma. Tom needs to get some sleep. Tom biraz uyumalı. Tom'un biraz uyuması gerek. Does he know anything? O bir şey bilir mi? Bir şey biliyor mu? Of course, I told them. Elbette, ben onlara söyledim. Tabii ki, onlara söyledim. There is a long wait between trains. Trenler arasında uzun bir bekleme var. Trenler arasında uzun bir bekleme var. I felt very safe. Ben kendimi çok güvende hissettim. Kendimi çok güvende hissettim. Aren't you ready for more? Daha fazlasına hazır değil misin? Daha fazlasına hazır değil misin? I want you to come. Gelmeni istiyorum. Gelmeni istiyorum. I can't remember where I put my passport. Pasaportumu nereye koyduğumu hatırlamıyorum. Pasaportumu nereye koyduğumu hatırlayamıyorum. I'd be more than happy to help you clean out your garage. Garajını temizlemene yardım etmekten mutluluk duyarım. Garajını temizlemene yardım etmekten mutluluk duyarım. Tom doesn't have any real friends. Tom'un hiç gerçek arkadaşı yok. Tom'un hiç gerçek arkadaşı yok. Tom wanted to understand. Tom anlamak istiyordu. Tom anlamak istedi. Tom wasn't joking. Tom şaka yapmıyordu. Tom şaka yapmıyordu. To live is to fight. Yaşamak mücadele etmektir. Yaşamak savaşmaktır. I'm already busy. Ben zaten meşgulüm. Zaten meşgulüm. Do you want some ice? Biraz buz ister misin? Buz ister misin? Mary lifted her head. Mary başını kaldırdı. Mary başını kaldırdı. I have no objection to what you want to do. Ne yapmak istediğine itirazım yok. Yapmak istediğin şeye itirazım yok. Tom has been avoiding Mary. Tom Mary'den kaçınmaktadır. Tom Mary'den kaçıyordu. I wear a floral dress. Çiçekli bir elbise giyiyorum. Çiçekli bir elbise giyiyorum. I'm not accusing anyone. Ben kimseyi itham etmiyorum. Kimseyi suçlamıyorum. Tom had a clear conscience. Tom'un temiz bir vicdanı var. Tom'un vicdanı rahattı. Can they do better? Onlar daha iyi yapabilir mi? Daha iyisini yapabilirler mi? I hope you'll enjoy your leave. Umarım izninizin keyfini çıkarırsınız. Umarım izinin tadını çıkarırsın. Why is Tom dressed like that? Neden Tom öyle giyinmiş? Tom neden böyle giyindi? I am afraid she is ill. Korkarım ki o hastadır. Korkarım ki hasta. If the sun were to rise in the west, I wouldn't change my mind. Güneş batıdan doğsa fikrimi değiştirmezdim. Eğer güneş batıdan doğsaydı, fikrimi değiştirmezdim. The bus is usually late when it rains. Yağmur yağdığında otobüs genellikle geç gelir. Otobüs genellikle yağmur yağdığında geç kalır. Paraguay has two official languages: Spanish and Guarani. Paraguay'ın iki resmi dili vardır: İspanyolca ve Guarani. Paraguay'ın iki resmi dili vardır: İspanyolca ve Guarani. We aim to please. Biz müşteri memnuniyeti için çalışıyoruz. Amacımız memnun etmek. Tom has a secret. Tom'un bir sırrı var. Tom'un bir sırrı var. We were pretty quiet. Biz oldukça sessizdik. Oldukça sessizdik. "Do you recognize me?" I asked him. "We are old friends." "Beni tanıyor musun?" diye ona sordum. "Biz eski arkadaşız." "Beni tanıdın mı?" diye sordum. "Eski dostuz." Tom finally realized that he'd been wrong. Tom sonunda hatalı olduğunu fark etti. Tom sonunda yanıldığını fark etti. Do they live with you? Onlar seninle mi yaşıyor? Seninle mi yaşıyorlar? Urgent business kept me from going shopping with you. Acil iş seninle alışverişe gitmemi engelledi. Acil bir iş beni seninle alışverişe gitmekten alıkoydu. You're in the big time, Tom. İşi büyüttün Tom. Büyük işin içindesin Tom. Read the bottom of the page. Bir sayfanın alt kısmını okuyun. Sayfanın alt kısmını oku. I think that Tom didn't mean to do that. Sanırım Tom onu yapmak istemedi. Bence Tom bunu yapmak istemedi. You aren't listening to what I'm saying. Ne dediğimi dinlemiyorsun. Ne dediğimi dinlemiyorsun. I saw Tom kissing another girl. Tom'un başka bir kızla öpüştüğünü gördüm. Tom'u başka bir kızı öperken gördüm. Did you hear what we said? Ne dediğimizi duydun mu? Ne dediğimi duydun mu? Tom thinks you know something. Tom bir şey bildiğini düşünüyor. Tom senin bir şeyler bildiğini düşünüyor. As Tom tried to tell you, you're not allowed in here. Tom'un sana söylemeye çalıştığı gibi, buraya giremezsin. Tom'un sana söylemeye çalıştığı gibi, buraya girmene izin yok. This is the house I live in. Burası oturduğum ev. Bu benim yaşadığım ev. It's like being in a candy store. Bir bir şeker dükkanında olmak gibi. Şekercide olmak gibi. Does our country need to invest in alternative energies? Ülkemizin alternatif enerjilere yatırım yapması gerekiyor mu? Ülkemizin alternatif enerjilere yatırım yapması gerekiyor mu? Well, I didn't exactly meet Tom. Şey, Tom'la tam olarak tanışmadım. Tom'la tam olarak tanışmadım. We lost the game. Biz oyunu kaybettik. Maçı kaybettik. Tom is being naughty, isn't he? Tom yaramazlık yapıyor, değil mi? Tom yaramazlık yapıyor, değil mi? Was Tom here? Tom burada mıydı? Tom burada mıydı? Who benefits from all of that? Bütün bunlardan kim yararlanır? Tüm bunlardan kim yararlanıyor? I'd like to be a dentist in the future. Gelecekte bir dişçi olmak istiyorum. Gelecekte dişçi olmak istiyorum. I'll put your call through in a minute. Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım. Bir dakika içinde telefonunuzu bağlıyorum. Don't talk to him about this. Bu konuda onunla konuşma. Onunla bu konuda konuşma. You said almost all of your friends were Canadians. Neredeyse tüm arkadaşlarınız Kanadalı olduğunu söylediniz. Neredeyse tüm arkadaşlarının Kanadalı olduğunu söylemiştin. You'll get wet. Islanacaksınız. Islanacaksın. All he could do was resist laughing. Yapabileceği tek şey ısrarla gülmesiydi. Tek yapabileceği gülmeye karşı koymaktı. How has marriage changed your perspective in life? Evlilik hayattaki bakış açınızı nasıl değiştirdi? Evlilik yaşamdaki bakış açınızı nasıl değiştirdi? I'm not going to be a yes man. Ben bir evet erkeği olmayacağım. Evet diyen bir adam olmayacağım. Tom got here ten to fifteen minutes after Mary. Tom Mary'den on ila on beş dakika sonra buraya geldi. Tom, Mary'den 10-15 dakika sonra geldi. Tom and Mary came to Boston with me. Tom ve Mary benimle Boston'a geldi. Tom ve Mary benimle Boston'a geldiler. I haven't paid the bill yet. Faturayı henüz ödemedim. Daha faturayı ödemedim. I suspect Tom was just being sarcastic. Tom'un iğneleyici olduğundan şüpheleniyorum. Tom'un dalga geçtiğini düşünüyorum. I think I can do it. Ben bunu yapabileceğimi düşünüyorum. Sanırım yapabilirim. Let's have a party tonight. Bu gece bir parti verelim. Bu gece bir parti verelim. Tomorrow's weather should be sunny with occasional rain. Yarınki hava güneşli ve nadiren yağışlı olmalı. Yarın hava güneşli olacak ve arada yağmur yağacak. Tom said Mary is probably still nervous. Tom Mary'nin muhtemelen hâlâ sinirli olduğunu söyledi. Tom, Mary'nin muhtemelen hala gergin olduğunu söyledi. Anyway, I know you must be busy, so let me go. Her neyse, ben sizin meşgul olmak zorunda olduğunuzu biliyorum, bu yüzden gideyim. Neyse, meşgul olduğunu biliyorum, bırak gideyim. "You can have whatever you want." "What about that?" "No, that's too expensive." "Sen ne istersen alabilirsin." "Buna ne dersin?" "Hayır, o çok pahalı." "İstediğin her şeyi alabilirsin." "Buna ne dersin?" "Hayır, bu çok pahalı." Tell me how to use the washing machine. Bana çamaşır makinesinin nasıl kullanıldığını söyle. Çamaşır makinesini nasıl kullanacağımı söyle. I'm getting married in November. Kasım ayında evleniyorum. Kasım'da evleniyorum. Tom's strange. Tom gariptir. Tom garip biri. What can Tom do about that? Tom bu konuda ne yapabilir? Tom bu konuda ne yapabilir? Tom wasn't here. Tom burada değildi. Tom burada değildi. Tom said more than he'd planned to. Tom yapmayı planladığından daha fazlasını söyledi. Tom planladığından fazlasını söyledi. He tore the dress to pieces. O, elbiseyi parçaladı. Elbiseyi paramparça etti. What if Tom did that? Ya Tom bunu yapsaydı? Ya bunu Tom yaptıysa? Ken did warn Tom. Ken Tom'u uyardı. Ken, Tom'u uyardı. Do you share those concerns? O endişeleri paylaşıyor musunuz? Bu endişeleri paylaşıyor musunuz? Tom hasn't been here for years. Tom yıllardır burada değil. Tom yıllardır burada değil. You'd better tell Tom what to do. Ne yapacağını Tom'a söylesen iyi olur. Tom'a ne yapacağını söylesen iyi olur. Will you wake me at seven? Beni yedide uyandırır mısın? Beni saat yedide uyandırır mısın? Are you afraid of him? Ondan korkuyor musun? Ondan korkuyor musun? Layla was Sami's ex-wife. Leyla, Sami'nin eski karısıydı. Layla Sami'nin eski karısıydı. I don't see her. Onu görmüyorum. Onu göremiyorum. Airport workers are threatening to strike. Havalimanı çalışanları grevle tehdit ediyorlar. Havaalanı çalışanları grevle tehdit ediyor. Tom decided to take a day off. Tom bir gün izin almaya karar verdi. Tom bir gün izin almaya karar verdi.